9 Ağustos 2009 Pazar

RUS SALATASI BİRLEŞİK CUMHURİYETLER SALATASI OLDUĞUNDA BAŞLADI BU İŞLER

Çevir kazı yanmasın. Bu yazıdan sonra aklıma gelen ilk şey. Yada dansöz bile bu kadar kıvıramaz. Burada bahsedilen Gladyodur.Gladyo’da ABD’nin Süper Nato’sudur.Her ülkede değişik isimlerle anılır ve Türkiye’de de adı Kontrgerilladır.Rus Komünizmine karşı ABD çıkarlarını savunan bir gizli yapılanmadır ve her ülkede deşifre olmuştur.Sayın Ecevit’in bahsettiği budur ve Ecevit’in bu örgütle mücadele ettiği de bilinir.Yeni bir şey değildir.Rusya (dolayısıyla Komünizm) dağıldı ve Rus salatası bağımsız Cumhuriyetler salatasına dönüştü.İşte burada ABD kazı çevirdi.Rusya yoksa,komünizm tehlikesi yoktur,o zaman ABD çıkarları önündeki ikinci engellin ortadan kaldırılması gerekir dedi ve güçlü Ulus devletleri hedef aldı.Irak Ulusal devletinde petrol vardı ilk ondan başladı.Diğer saldırılarında ekonomik zemin hazırlamak ve biraz daha kolay bir hedefle ısınmaktı amacı.Irak’ı kanlı bir şekilde lime lime ayırdı ve istediği kolay yutulur,hazmı kolay lokmalara böldü.ABD’nin başındaki Siyonist şeytanın çocuklarının hedefi Irak’la sınırlı değil tabi ki.Tek kutup kaldıkları dünyada istediği zulmü yapmaya başladılar.

İran’a nükleer bomba yapıyor suçlamasıyla saldırma tehditleri savurmaya başladılar. Afganistan’a iç Asya’ya girebilmek için saldırdılar. Türkiye’de hiçbir şey yapmalarına gerek kalmadı. Akp bunarlın yerine her şeyi yaptı. Tüm talepleri fazlasıyla yerine getirdi. Amaç ulus devleti parçalamak, eyalet derebeylikler, Ilımlı İslam adı altında Amerikanvari sefil, gevşek bir yapı, ulusal bütünleyici tarihinden yoksun, yerel yetkileri arttırılmış, ırksal derebeycikler yaratmak. Bu bağlamda dikkat edilirse ABD-AKP-PKK aynı şeyleri söylüyor. Maalesef son zamanlar da bunlara emperyalistle mücadele ediyor gibi görünen KESK gibi sol sendikalarda katıldılar. Saros beslemesi STK’lar zaten biliniyordu.

Kısacası Rus salatası ne zaman Birleşik Cumhuriyetler salatası olduysa, Kontrgerillanın(gladio) adı da onunla mücadele eden Ergenekon oldu. Şimdi gladio kendisi ile mücadele edenleri (milletin gözünün içine baka baka ABD’ci olmakla suçlayarak) kendi yaptığı tüm suçlardan sorumlu tutuyor. İsimler değişse de hedefler aynı. Sağlam; Ulus devlet yapısının bozulması ve hazmı kolay küçük derebeylik eyaletleri oluşturmak. Burada en kolay kullanılacak kesim ise Kürt kökenli Türk vatandaşlarımız. Hak, hukuk, insan hakkı yalanlarıyla bütününden ayrıştırılıp yok edilecek bir kesim.

ECEVİT, ERGENEKON'U 1997'DE DEŞİFRE ETMİŞ AMA

Ergenekon soruşturmasıyla ilgili her geçen gün farklı dikkat çekici bilgiler gün yüzüne çıkıyor. Bunlardan biri de gazeteci Can Dündar'ın, 1997'de Ergenekon örgütünü ele alan bir program. Programa konuk olan eski Başbakanlardan rahmetli Bülent Ecevit, bu yapılanmanın adını 1977 yılında açıkladıklarını belirterek, o yıllarda emniyetin birçok eksikliğinden dolayı bu olayların üzerine gidemediğini söylüyor.

Can Dündar'ın programına katılanlardan biri de yazar Erol Mütercimler. Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan Mütercimler, iki yıl önce yayınlanan "Ergenekon-Devlet İçinde Devlet" adlı kitapta örgüte ilişkin ilginç iddialar ortaya atmıştı. Kitapta, Deniz Emekli Subay Mütercimler, Ergenekon'u şöyle anlatıyor: "Ergenekon, herkesin üzerinde bir örgüttür. 27 Mayıs ardından CIA ve Pentagon tarafından kurduruldu. Örgüte hizmet eden insanlar, vatana ihanet olsun diye değil, 'Biz vatanı kurtarıyoruz' düşüncesiyle hareket ederler."

Dündar'ın programında, 15 yıl boyunca söz konusu örgüt üzerine araştırmalar yaptığını anlatan Mütercimler, ilk kez bu örgütün adını öğrendiğinde şok olduğunu belirtiyor. Bunu ilk kez Emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duyduğunu dile getiren Mütercimler, "Ünlütürk Paşa, kendisinin de Ergenekon'un içinde olduğunu söyledi ve dedi ki 'Ergenekon Genelkurmay'ın da hükümetlerin de bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttür. Yasayla falan kurulmuş bir örgüt değildir.' Bunun içinde subaylar var, emniyetçiler var, profesörler var, gazeteciler var, işadamları var, sıradan insanlar var. Bugün çeteler dediğimiz bu küçük birimler var ya, işte bu birimler Ergenekon'un içinde birer bölüm, birer parça." diye konuşuyor.

Bülent Ecevit'in yaptığı araştırmalarda, bu Ergenekonun ne olduğunu gördüğünü ifade eden Mütercimler, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Turgut Özal, Cumhurbaşkanı, bir suikast girişimi yaşandı. Cumhuriyet tarihinde tanıdığımız en gözü kara, daha doğru bir deyimle en deli cesareti olan Cumhurbaşkanlarından biriydi. Bu yadsınamaz bir gerçek. Kendisine yapılan suikastı araştırdığında ne dedi 'Bir örgüte geldim çattım.' İşte bu örgütün adı Ergenekon."

Can Dündar'ın 1997'de Ergenekon örgütünü ele alan programında rahmetli Bülent Ecevit ise "Biz bunu 1977'de açıklamıştık. Tabi gladyo adıyla değil, Kontrgerilla adıyla değil, resmi adıyla açıklamıştık." diyor. Benzer uygulamaların değişik ölçü ve biçimlerde başka NATO ülkelerinde de olduğunun anlaşıldığını ifade eden Ecevit, "O yıllarda emniyetin birçok eksikliği bulunduğu için bu olayların üzerine çok etkili bir şekilde yürünemiyordu. Bazı görev verdiğim kimseler de bu olayların üstüne bir noktadan sonra yürümediler veya yürüyemediler." şeklinde konuşuyor. (CİHAN)

Yazı şu anda yapılanları özetliyor gibi. Her gün TSK hakkında karalayıcı haberler yapan taraf-zaman vb. (neredeyse tamamı) aşağıda yapılanların on mislini (üstelik terbiyesiz bir uslupla) yapmıyor mu?
TSK’yı neredeyse terör örgütünden kötü duruma düşürmeye çalışmıyorlar mı?
Genelkurmay başkanı bu nedenle birkaç kez açıklama yapmak zorunda kalmadı mı?
Uydur kaydır belge diye defalarca çekilmiş, okunamaz hale getirilmiş fotokopilerle kamuoyu zehirlenmeye çalışılmıyor mu?
Hilmi Özkök tarihe ÇUVALCI PAŞA olarak geçmiştir. Bir utanç abidesidir. Türk onur ve şahsiyetini ayaklar altına alan bu olay karşısında aciz kalmış, tarihe acizliğiyle geçmiş bir kişidir. Keşke o zaman ki askerler bu olaylar yaşanmadan onu istifaya zorlaya bilseydi. Keşke istifa etseydi de bu rezillik yaşanmasaydı.
Bazen bir kurumun başına orayı dolduramayacak, yeterli donanıma sahip olmayan insanlar gelebilir. Bununda demokrasilerde çözümü vardır. Görev süresi içerisinde şayet yetersizliğinden dolayı toplum zarar görecekse (ki Hilmi Özkök yüzünden görmüştür) alt kademelerinde çalışanlar veya sıradan vatandaşların gösterecekleri tepkiler kişinin istifasını sağlaya bilir. Bu otokontroldür, darbe değildir ve darbe yapmaya da gerek yoktur. Başarısızlıklara gösterilmiş her tepkiyi darbeye bağlayarak birilerini suçlamak maksatlıdır ve amacı da bellidir. Ergenekon davası saçmalığıyla halktan ekonomik yıkımı gizlemek, toplumsal korku ve terör yaratarak ülkeyi ulusal çizgiden uzaklaştırmak, üniter yapısını bozmak, derebeylik eyaletleri oluşturarak emperyalistlere tepsi içinde sunmaktır. Susturulmuş, içeriye atılmış aydınlarının olmadığı bir toplum her tarafa çekile bilir. Hele zaman gibi nerden nemalandığı belli, beleş dağıtılan gazeteleri varsa, tv kanalları varsa. işledikleri suçlardan, terörden, talandan ve yetimin yenilen haklarının vebalini ödemekten ancak emperyalistlerin bölücü taleplerine kayıtsız şartsız uymakla kurtula bilirler. Bütün mücadele yalan dolan budur. Akp ve medyası kendini emperyalistin kucağına atmıştır. Artık kurtuluşları Türkiye Cumhuriyeti’nin dağılması ve emperyalistlerin tüm taleplerinin yerine getirilmesi ile mümkündür.
Tüm yalan dolan ve yargıya sızmış adamlarıyla, medyasıyla bunun mücadelesini veriyor. Akli dengeleri bozuldu ve emperyalistlerin sonu gelmez talep ve isteklerini Türk halkın açıklayamaz duruma geldiler. Halkın nezdinde komik duruma düştüler. Yalanları ve ayak oyunları artık sırıtıyor. Aşağıdaki haberde bunun bir başka örneği.
Tekrar ediyorum; keşke Hilmi ÖZKÖK’te parmak kadar onur ve şahsiyet olsaydı, otokontrol çalışsaydı da istifa etseydi. 11 askerimizin başına geçirilen çuval kepazeliği yaşanmasaydı. Hilmi ÖZKÖK’ü istifa ettirmeye çalışanları alnından öpmek gerekir. İleriyi daha önceden gördükleri için. Bu kepazeliği engellemeye çalıştıkları için.
Başarılı olamamışlardır.
Olsun; en azından üzerilerine düşen görevi yapmışlardır. Tarih hepsini kaydetti ve konuşacaktır.
Kıbrıs meselesinde de gösterdikleri hassasiyet ve aşağıda yazanlar bir komutan için onur verici mücadelelerdir. Bunu bir suç gibi atfeden zihniyeti düşünmek istemiyorum. Bunun suç olmadığını onurlu bir askerin yetkisi olduğunu kendileri de biliyorlar. Ama baktıkları taraf ABD ve emperyalist çıkarlar olduğu için onlara suç gibi görülüyor. Bu suçlamaları CİA ajanı yapsa bile bu kadar taraf olamazdı.Çünkü;CİA ajanı bile Kıbrıs’ın bir Türk vatanı olduğunu ve Anavatan TÜRKİYE’NİN Kıbrıs’taki Rum ve AB çıkarlarına karşı önlem alacağını bilir.Ama zavallı devşirmeler “kraldan fazla kralcı” olduklarından bunu göremiyorlar.
Ergenekon, Özkök'ü istifa ettirip yerine kimi getirecekti?
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Ergenekon soruşturmasıyla ilgili 3. iddianamede, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün istifa ettirilip yerine Orgeneral Aytaç Yalman'ın getirilmek istendiği ortaya çıktı.
Bunu ise darbe planları çerçevesinde Başkanlığını Orgeneral Şener Eruygur'un yaptığı Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun gerçekleştireceği belirtiliyor.
Ergenekon zanlısı Orgeneral Ahmet Hurşit Tolon'dan ele geçirilen dijital veriler içerisinde yer alan 'opera-son' isimli word belgesinde dikkat çekici bilgiler yer alıyor.
Aralarında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına, Orgeneral Hurşit Tolon, Orgeneral Fevzi Türkeri, Orgeneral Oktar Ataman ile emekli Orgeneral Çetin Doğan ile bazı Korgeneral, Tümgeneral ve Tuğgenerallerin bulunduğu çok sayıda generalin önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ü istifa ettirmek; daha sonra da AK Parti iktidarını düşürmek amacıyla uygulanacak bir strateji belirlediği ve uygulamaya koyduğu tespit edildi.
Strateji, esas olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman'ın istifa etmemesi üzerine belirlenip; Yüksek Askeri Şura'nın ağustos toplantısından önce söz konusu kişilerin Ankara'da yaptığı toplantıda kararlaştırılmış. Ergenekon iddianamesine göre halen özel kuryelerle söz konusu planın geliştirilmesine ve uygulanmasına çalışılıyor.
Planın yürürlüğe konulması için Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün istifa ettirilip yerine Orgeneral Yalman'ın getirilmesi esas alınıyor. Söz konusu istifanın sağlanamaması durumunda belirlenen stratejinin de uygulanmasının mümkün olmadığı, söz konusu grup tarafından kabul edilmekte ve istifanın sağlanması için tüm çabanın gösterilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun hazırladığı ve uygulamaya koyduğu darbe planları çerçevesinde, Hilmi Özkök'ün istifası talebini içeren kendileri tarafından kaleme alınmış mektupları, muvazzaf askerler tarafından hazırlanmış görüntüsü verilerek Hilmi Özkök'e gönderilmek suretiyle onu baskı altına almaya çalıştıkları
Darbe hazırlıklarına destek sağlamak amacıyla emekli generallere mektup gönderdikleri
Ulusal yayın yapan gazete ve televizyon sahiplerinin çağrılarak, iktidardaki hükümet aleyhine ve özellikle askerin hükümete bakış açısını sert mesajlarla topluma duyurulması amacıyla yayın yapılması için baskı yapıldığı ve bu yapılan baskılar sonucunda amaçlanan yayınların yapılmasının sağlandığı
Örgüt yöneticisi İlhan Selçuk'un ve örgüt üyesi Mustafa Balbay'ın talimatları ile Cumhuriyet gazetesinin örgütün amacı doğrultusunda bu yöndeki haberleri manşetten vermek suretiyle darbe hazırlıklarına katkıda bulunmaya çalıştıkları
Ülkede kargaşa meydana gelmesini sağlamak amacıyla öğrencileri gösterilerle sokağa dökmeye çalıştıkları, bu amaçla bazı Rektörlerle görüştükleri, ayrıca Rektörlerden hükümete sert tepki göstermelerini istedikleri, bunun üzerine harekete geçen bazı rektörlerin Hükümet aleyhine sert açıklamalar yaptıkları
Dönem iktidarda bulunan hükümeti parçalayıp ülkeyi yönetmeyecek hale getirmek ve bunun sonucunda ülkede çıkacak kaosla darbeye zemin oluşmasını sağlamak amacıyla örgüt üyesi İsmail Yıldız'a milletvekilleri hakkında araştırma yaptırdıkları ve bu yolla iktidar partisinden ayrılabilecek nitelikteki milletvekillerini tespit ettikleri, bu doğrultuda örgüt üyeleri Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur ve İsmail Yıldız'ın mecliste yer almayan bazı siyasi parti liderleri ile görüştükleri ve yapılan bu görüşmeyi kayda aldıkları
Bu amaçla bakanlar, milletvekilleri, üst düzey bürokratların siyasi görüşleri ve yaşam tarzları ilgili kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydettikleri belirlendi.
ERUYGUR, KIBRIS BÜYÜKELÇİSİNİ MAKAMINA ÇAĞIRARAK TALİMATLARI KENDİSİNDEN ALACAĞINI SÖYLEMİŞ
Ergenekon yapılanmasının stratejileri arasında "Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğe götürmek" de yer alıyor. Bu amaçla sivil toplum kuruluşlarını yönlendirmeye çalıştıkları ve böylece ülkenin dış politikasının olumsuz yönde etkileyerek siyasi istikrarsızlığı sağlamaya çalıştıkları ortaya çıktı.
Ergenekon zanlılarından eski Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur'un, strateji doğrultusunda Kıbrıs Büyükelçisi'ni makamına çağırdığı da belirlendi.
Ele geçirilen ses ve görüntülerde Eruygur'un, büyükelçiye bundan sonraki süreçte her talimatı kendisinden alacağını; Genelkurmay Başkanı çağırdığında kendisine basit bilgileri vereceğini, önemli husustaki bilgileri bizzat kendisine vermesi gerektiği şeklinde talimat verdiği tespit edildi.
Ayrıca bu dönemde "Ulusal Birlik Hareketi"ni kurdurarak kendilerine yakın sivil toplum kuruluşlarını tek merkezden yönetmeye çalışmışlar. Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun planları arasında yer alan "sendikaların manipüle edilmesi" stratejisine uygun olarak özellikle Ergenekon zanlısı Mustafa Özbek'in başkanı olduğu Metal-İş sendikası ile kendileriyle birlikte hareket edecekleri yönünde tespitler yaptıkları, bazı sendikaları amaçlarına uygun olarak yönlendirdikleri anlaşıldı.
(CİHAN)
Yandaş medya terörü bu olsa gerek. İP bir partidir, dolayısıyla taraftarı da olacaktır, yerden yere vuranı da. Bu demokrasinin gereğidir. Askerlerde oy kullanırlar. Dolayısıyla oy verdikleri bir partileri vardır. Şimdi bu arkadaş İP ne mektup yazdı diye suçlu mu oluyor? Bu ne salakça bir zihniyettir. İP’ne değil de AKP’ye yazsaydı sorun yapar mıydınız? Tabi ki yapmazdınız.
Türkiye Cumhuriyeti’nde Akp ile birlikte;
Demokrasi bitmiştir
Yargı siyasallaşmıştır.
Artık kimse güvencede değildir. Yargı önüne çıkarılsa bile. Bu cümleler üzücü ama gerçek. Tekrar yargı bağımsızlığımızı kazanana kadar bunu söylemekte bir sakınca görmüyorum.
Bakın bu kısacık haberle neler yapılıyor:
Yargısı devam eden Doğu PERİNCEK peşinen suçlu ilan ediliyor. Doğu Perinçek’ten İP ne atlama yapılıyor ve suçlu kabul ediliyor. Doğu Perinçek suçluysa eşi Şule Perinçek’te suçludur deniliyor. Şule Perinçek suçlu ise Şule Perinçek’e mektup yazanda suçlu kabul ediliyor. Böyle bir mantık, böyle bir medya terörü görülmemiştir. Bu bir kepazeliktir, bu ancak Fettullah-cia-mossat’ın beslemelerinde görülecek bir mantıktır. Bu böyle biline.
ALBAY KORAY ÖZYURT: DOĞU BEY'LE GEÇMİŞTE BAŞARILI ÇALIŞMALAR YAPTIK
İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın altındaki imzanın sahibi olmakla suçlanan Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek ile birlikte ifade veren Marmaris Aksaz Deniz Üs Komutanlığı'nda görevli Deniz Kurmay Albay Koray Özyurt'un, İşçi Partisi (İP) ile yakın ilişki içinde olduğu ortaya çıktı.
Ergenekon'un 3. iddianamesinde yer alan bir belgede Albay Özyurt'un, İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in eşi Şule Perinçek'e hitaben bir mektup yazdığı tespit edildi. Özyurt'un mektubunda, Perinçek ile geçmişte başarılı çalışmalar yaptığını anlatması da dikkat çekici.
Ergenekon davasının 3. iddianamesinin sanıklarından olan emekli Astsubay Hasan Ataman Yıldırım'da ele geçen belgeler arasında bulunan mektup 'Sevgili Şule Abla' hitabıyla başlıyor. Deniz Kurmay Albay Özyurt adıyla yazılan, tamamı bir sayfadan ibaret söz konusu belge içerisinde şu ifadeler yer alıyor: "Emperyalizmin, BOP'un uşağı AKP ve onun destekçisi yandaş medyanın sürekli şişirdiği Ergenekon balonu er geç patlayacaktır. Türkiye sahipsiz değil. Tüm Türk Silahlı Kuvvetleri personeli yeni bir Kuvayı Milliye hareketinin başladığının bilincinde ve her fedakârlığı yapmaya hazırdır. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Rahmetli kayınpederiniz Sadık Perinçek ile babam arasında başlayan ve bizlerle güçlenen, Özyurt ailesine gurur kaynağı olan dostluğunuz bana ve sevgili eşim Şeyda'ya övünç kaynağıdır."
AÇIKTAN SAHİP ÇIKAMIYORUZ
"Şeyda ve ben, Doğu Bey'le geçmişte yaptığımız başarılı çalışmaları da unutamıyoruz. Bugünlerde bir ölçüde böyle elimiz kolumuz bağlı oturmak zorumuza gidiyor. Konumumuz ve aldığımız eğitim gereği önderlerimize açıktan sahip çıkamıyoruz. Ancak yapılması gerekeni de yapmaktan çekinmiyoruz. Eşimin ve benim selam ve esenlik dileklerimizi Doğu Bey'e iletmenizi ve kardeşiniz Koray'ın her emrinize hazır olduğunu bilmenizi isterim."
İSTANBUL ZAMAN
KUVEYT gazetesi El Ceride, Sorosçuların olay çıkardığı dönemde İsrail’in de Tahran’ı vurmak için ABD’den izin istediğini ancak alamadığını yazdı.
İşbirlikçilerden itiraf geldi!
OLAYLAR sonrası yakalanıp tutuklanan ve dün duruşmaya çıkarılan işbirlikçi ajanlar da İngiltere ve Fransa adına çalıştıkları itirafında bulundu.
İran’da yönetimi değiştirmek isteyen Sorosçu devşirmelerin protesto gösterileri günlerce sürmüştü.
Yahudi kumpasçılığı
İran’da cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Batı destekli işbirlikçilerin çıkardığı kargaşayı fırsat bilen İsrail’in ülkeyi vurmak için ABD’den izin istediği iddia edildi
Kuveyt’te yayımlanan El Ceride gazetesi, şok bir iddiada bulundu. Gazete, İsrail’in, cumhurbaşkanlığı seçimin ardından yaşanan iç karışıklıklar sırasında İran’ı vurmak istediğini yazdı. İddiasını, Kudüs’te yerleşik bir Amerikalı yetkiliye dayandıran gazetenin haberine göre, İsrail Amerika’dan, İran’ın nükleer tesisleri yanı sıra, bazı askeri tesislerini vurmak için “yeşil ışık” istedi. Talep, iddiaya göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından ABD Başkanı Barack Obama’ya iletildi; talebin altında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in de imzası yer aldı.
Operasyon ertelendi Aynı kaynak, Obama yönetiminin İsrail’in bu talebine karşı çıktığını belirtti. Adı verilmeyen söz konusu diplomatik kaynak, İsrail’in bu niyetinde “çok ciddi” olduğunu ve İran’ı sert bir şekilde vurmayı planladığını öne sürdü. Ancak, ABD yönetimi, itirazıyla İsrail’i hayal kırıklığına uğrattı ve operasyon ertelendi.
İran’ı karıştıran Batı’nın ajanları suçlarını itiraf etti
“Mir Hüseyin Musevi liderliğindeki ‘reformcu’larla irtibat halindeydik. Topladığımız bilgileri İngiliz ve Fransız diplomatlara aktardık”
İran’da cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası Amerika ve Avrupa’nın kışkırtmasıyla çıkan olaylarda rolü oldukları gerekçesiyle tutuklananların yargılanmasına devam edildi. Tahran’da dün yapılan duruşmada İngiltere’nin Tahran Büyükelçiliğinde görevli Hüseyin Ressam, Fransa’nın Tahran Büyükelçiliğinde görevli İranlı Nazek Afşar ile Fransız akademisyen Clotilde Reiss hazır bulundu.
Bilgileri aktardık Casusluk suçundan yargılanan sanıklardan Ressam, mahkemedeki ifadesinde Mir Hüseyin Musevi’nin seçim komisyonu ve diğer reformcularla irtibat halinde olduğunu söyledi. Seçim sonuçlarına itiraz için yapılan gösterilere katılanları himaye ettiklerini belirten Ressam, İngiliz diplomatların da gösterileri takip ettiğini kaydetti. İngiliz Büyükelçiliği’nde beş yıldır çalıştığını ve görevinin İran hakkında bilgi toplayarak İngiltere’ye iletmek olduğunu anlatan Ressam, yaklaşık 130 kişiyle farklı zaman ve yerlerde görüştüğünü ve edindiği bilgileri İngiliz diplomatlara aktardığını söyledi. Ressam, İngiliz diplomatları, İran’daki bazı kişilerle de görüştürdüğünü belirtti. Fransız akademisyen Reiss de ifadesinde, Tahran’da yapılan izinsiz gösterilere katıldığını, çektiği fotoğrafları gönderdiğini itiraf etti.
yeniçağ gazetesi