18 Ağustos 2009 Salı

Özal’ın yolunda gidiyor! Emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Türkiye’nin adını “Anadolu Cumhuriyeti” olarak değiştirmek isteyen Turgut Özal gibi konuştu:“Genellikle çok etnisiteli ülkeler etnik referans vermekten çekinmişlerdir. Hepsi şöyle veya böyle bir çözüm bulmuştur. Biz de çözüm bulmalıyız”
Haber : Salim YAVAŞOĞLU Görevi döneminde askerinin başına çuval geçirilen tek Genelkurmay Başkanı olan emekli Hilmi Özkök bu kez de iktidarın sözde Kürt sorunu açılımına ilişkin değerlendirmeleriyle gündemde. Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila’ya açıklamalarda bulunan emekli Özkök, Türkiye’nin sözde Kürt sorununa bakış açısının değişmesi gerektiğini söyledi. Terörle mücadele ederken 5 binden fazla şehit veren Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en yüksek kademesinde görev yapan Özkök, çözüm sürecinde kanlı örgüt PKK’nın siyasi kanadı olan DTP’nin muhatap alınması gerektiğini öne sürdü. Özkök şunları kaydetti: DTP’yi muhatap alın “Terör örgütüyle konuşulmaz. O konuda ben de aynı görüşteyim. Silahı eline alıp dağa çıkmış kişiyle konuşulmaz. Bakın harplerde bile sonunda politikacılar oturur, sürdürür. Askerler teknik konuları görüşür. Diğerlerini siviller yapar. Kanunlara karşı gelmiş, dağa çıkmış o kişiyle oturduğun zaman çok vahim bir durum olur. Ama kesinlikle PKK’nın silahlı bir örgüt olarak bu işte yer almasının çok yanlış olacağını ve meseleyi baştan tıkayacağını düşünüyorum. Dediğim gibi siyasi kanatta bu yapılıyor şimdi. DTP gelmiş meclise girmiş. Diğer partiler içersinde de o bölgenin bir sürü insanı var. Yani yöntem nasıl olur onu ben bilemiyorum.”
Öcalan sürece gayriresmi olarak katılabilir iması Özkök, açılım sürecine bebek katili Öcalan’ından dahil olması gerektiği yönündeki söylemlere de tuhaf bir karşılık verdi. Özkök şu ifadelerle Öcalan’ın sürece gayri resmi şekilde dahil edilebileceğini ima etti: “Vatandaş olarak benim bile sorumluluğum var. Resmi olarak ne terör örgütünün ne de başı olan Öcalan’ın bu sürece katılması doğru olur. Resmi olarak katılmasının süreci tıkayacağını düşünüyorum. Ama kendi kendiliğinden yaparsa yapar. Ona bir şey denilmez yani. Kendi yaparsa olur.”
AB’ye övgüler yağdırdı Sözde Kürt sorununun “Avrupa Birliğine girilerek” çözüleceğini iddia eden Özkök, milli egemenliğin devrini isteyen, her fırsatta Türk ordusunu hedef alan AB’ye de övgüler yağdırdı: Şimdi, AB’ye girmiş bir Türkiye düşünün, fert başına milli geliri 10 bini geçmiş, 15 bini bulmuş. Gününde mutlu, geleceğinden emin. Bu durumda kimse bir ayrılıkçılık amacı gütmez. Görüşler farklı olabilir. AB’yi beğenen olur, beğenmeyen olur. Ama AB bir kurallar manzumesidir. Bir hayat standardıdır. Bir sistemdir. Buraya girdiğimiz zaman fert başına milli gelir artışı, ulaşılacak refah seviyesi, yaşam kalitesi tamamen olmasa bile ayrılıkçı fikirleri yumuşatacaktır. Devletin kırmızı çizgileri dikkate alarak izlediği politikaları da eleştiren Özkök, “Kafayı hep aynı yere vurmamak lazım. Başka yönleri çözümleri dememek lazım. Sonra askerlikte şöyle denir; Her harekâtın yedek planları da olmalıdır.” dedi
“Türkiye” ismini tartışmaya açtı Özkök’ün röportajda Atatürk’ün kurduğu devlete verilen “Türkiye” ismini de tartışmaya açtı. Tıpkı “Türkiye Cumhuriyeti’nin” adını “Anadolu Cumhuriyeti” yapmayı planlayan 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal gibi konuşan Özkök, şunları kaydetti: “Devlete isim verme konusunda birçok ülke kendilerine göre çözümler bulmuştur. Mesela Osmanlı demiş, Selçuklu demiş, Amerikalı demiş. Genellikle çok etnisiteli ülkeler etnik referans vermekten bazen çekinmişlerdir. Hatta tarafsız olsun diye başka uluslardan kral ödünç alanlara bile rastlamak mümkündür. Ama hepsi şöyle veya böyle bir çözüm bulmuştur. Biz de çözüm bulmalıyız.” Özkök, bu sözlerinin ardından, yanlış anlaşılmaması gerektiğini ’Türkiye’nin adını değiştirmeyi teklif etmediğini’ ileri sürdü.
Çuval O’nun zamanında geçti Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüttüğü sıralarda, 4 Temmuz 2003’te, Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde karargah kurmuş bulunan 11 Türk askeri ve Türkmen mihmandarları, peşmerge destekli ABD askerleri tarafından başlarına çuval geçirilerek gözaltına alınmışlardı. Süleymaniye’den alınarak Bağdat’a götürülen Türk askerleri sorguya ve işkenceye maruz bırakılmışlardı. Operasyonun ABD’nin en önemli milli bayramı olan 4 Temmuz Bağımsızlık Günü gününe denk getirilmesi, ilgili kurum ve kişilerle irtibat kurulmasını engellediği için 11 Türk askeri toplam 60 saat ABD askerleri tarafından alıkonulmuştu.
Evren de eyaletçiydi 12 Eylül darbesinin mimarı 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren de Özkök’ünkine benzer ifadeler kullanmıştı. Türkiye’nin eyalet sistemine geçmesi gerektiğini söyleyen Evren, ülkenin 8 eyalete bölünebileceği önerisini getirmişti. Evren bu eyaletleri “Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Eskişehir, Trabzon” olarak sıralamıştı. Evren şunları kaydetmişti: Aslında bu düşüncem yeni değil. Daha 1980’li yılların başında bunları düşündüm. Çünkü Ankara’dan 81 ile hákim olmak zor. Uykularım kaçıyordu. Ben Cumhurbaşkanı’yken İçişleri Bakanı bunu dile getirdi. Belki 10 yıl, belki 30, belki 50 yıl. Ben 90 yaşındayım. Belki ben görmeyeceğim. Ama Türkiye bir gün mutlaka bu adımları atacak.
Kardeşi doğruladı Sözde Kürt sorununa büyük ilgi gösteren liderlerden birisi olan 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “Türkiye” ismini değiştirmek istediği öne sürülmüştü. 2008 Kasım’ında bir televizyon kanalında konuşan Korkut Özal da “Ağabeyim, Atatürk ve arkadaşlarının kurdukları devlete ‘Türkiye Cumhuriyeti’ değil de ‘Anadolu Cumhuriyeti’ adını verdiklerini düşünelim derdi” sözleri ile iddiaları örtülü olarak doğrulamıştı. Aynı programda bulunan ve bir dönem MHP’den milletvekilliği de yapmış bir gazeteci ise “Ne diyorsunuz siz?” demiş Korkut Özal’a, “Dedikleriniz kayda geçiyor...” ifadeleriyle sözlerini tekrarlatmıştı.
Birilerinin ekmeğine yağ sürülüyor Türkiye Cumhuriyeti Devleti adını tartışmaya açan Özkök’e tepki yağdı Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün “Devlete isim verme konusunda birçok ülke kendilerine göre çözümler bulmuştur. Mesela Osmanlı demiş, Amerikalı demiş. Genellikle çok etnisiteli ülkeler etnik referans vermekten bazen çekinmişlerdir” sözlerine siyasilerden tepki yağdı. CHP ve DSP’li vekiller, dış güçlerce programlanan, hükümetin Kürt açılımı girişimine destek veren Özkök’ün sözlerinin birilerinin ekmeğine yağ sürdüğünü ifade etti, “Etnisite sıfatı yakıştırması Türk milletine yapılacak en büyük ihanettir” dedi. Özkök’e gelen tepkiler şöyle: TSK kendi görüşünü açıklar HAKKI SÜHA OKAY (CHP Grup Başkanvekili) Bazı düzenlemeler asla değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Türk milleti kimliği bir milli kimliktir. Türk milletini bir etnisite olarak algılama tarihe ve Türk milletine yapılacak en büyük ihanettir. Türk milleti tarihin derinliklerinden gelen, 4-5 bin yıldır gelen bir isimdir. Çin ve Hindistan’ın yanı sıra Avrupa’da Fransa ve Almanya da böyle. AB istedi diye açılım yapılmaz GÖKHAN DURGUN (CHP Hatay Milletvekili): Şu anda Silahlı Kuvvetler üzerinde ya da silahlı kuvvetlerin görüşünü resmi olarak anlatabilme sıfatını taşımıyor. Bu konuda terörle mücadele yürüten Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mevcut sorumluluk üstlenmiş, resmi düşünceyi söyleyebilecek insanlar var. Eğer böyle bir noktada görüşülecekse askerin fikri alınacaksa, çünkü terörle mücadeleyi yürüten 30 yıldır bu konuda her türlü cefayı çekmiş olan silahlı kuvvetlerdir. TSK’nın şu andaki mevcut resmi görevlileri bu konudaki düşüncelerini açıklarlar. Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz farklı bir konudur. Bizim demokratikleşme ile ilgili atacağımız adımlar, yapılacak girişimler AB tarafından beğenilir, eksik bulunabilir ya da tam onların da kafasındaki çözümler olabilir ama bunlar farklı şeylerdir. Ama AB istedi diye birtakım açılımlar yapmak durumunda ve zorunda değiliz. ATİLLA KART (CHP Konya Milletvekili): Hilmi Özkök, hükümetin bugün sürdürdüğü görüşme yöntemini bir anlamda doğruluyor. Öcalan ile resmi olarak, karşı karşıya gelmek zaten mümkün değil. Siyaseten, fiilen mümkün değil. Ama Öcalan’ın temsil ettiği görüşler ile bu hükümet fiili olarak ilişkiye geçmiş durumda. Daha duyarlı olması lazım HASAN MACİT (DSP İstanbul Milletvekili): Özkök’ün 66. maddeye cevabı farklı bir konuma gitmiş. Burada devlete isim verme konusundaki düşüncelerini neden koymuş? Ve ardından neden (bunları Türkiye’nin isminin değiştirilmesini teklif ettiğim sanılmasın) diyerek neden böyle bir gündem oluşturmaya çalışmış ya da düşünce ifade etmiş bilemiyorum. Türkiye’yi yöneten veya önemli mercilerde olan kişilerin konuşurken çok duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum.
Özkök hakkında İP’ten suç duyurusu İşçi Partisi (İP), eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök hakkında suç duyurusunda bulundu. İP Genel Başkan Yardımcısı avukat Hasan Basri Özbey, suç duyurusu öncesinde, partililerle Ankara Adalet Sarayı önünde basın açıklaması yaptı. “2002’de Türk Ordusu’na darbe yapıldığı ve bu darbeyle Ecevit Hükümeti’nin dağıtıldığı” iddiasında bulunan Özbey, “bunu ABD’nin planladığını” öne sürdü. Tuncay Güney’in ifadelerine dayanılarak, dönemin müsteşarı Şenkal Atasagun zamanında, 2002’de MİT’in hazırladığı ’Ergenekon’şemasının, 2003’te Genelkurmay Başkanı Özkök’e verildiğinin, MİT’in İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği yazıda belirtildiğini iddia eden Özbey, “Genelkurmay Başkanlığı’nca mahkemeye gönderilen yazıda ise kurum arşivinde böyle bir şema bulunamadığının bildirildiğini” kaydetti. Özbey, “Hilmi Özkök, 10 Temmuz 2003’te kendisine ’arz edilen’bu şemayı gayrı resmi olarak Türk Ordusu’na karşı tertiplerde kullanmış, sonra da götürmüştür” iddiasında bulundu. Özbey ve beraberindekilerin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu dilekçede, Özkök’ün, “kamu görevini kötüye kullanmak”, “TSK aleyhinde tertiplere girişmek, görevini engellemek, birlik, hiyerarşi ve disiplinini bozmak”, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı darbe yapmak” suçlarından cezalandırılması isteniyor.
Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök
Özkök'ten kritik uyarı... Açılım çalışmalarını sürdüren hükümete Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök'ten uyarı geldi

Hükümetin açılımıyla ilgili tartışmalara Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Hilmi Özkök de katıldı. Ankara'daki sıcak gelişmeleri Milliyet Gazetesi'ne değerlendiren Özkök, hükümete "Yanlış çözüm durumu kötüleştirir" uyarısında bulundu. Özkök, "Çözümün güçlü bir Türkiye'ye yol açması şartıyla ilerisi aydınlık olur. Ama ille çözüm diye tutturur da yanlış işler yaparsanız, yanlış çözüm bulursanız durum iyiye değil de kötüye gider. Çünkü bu sosyal olaylarda matematik gibi her seferinde 2 çarpı 2 eşittir 4 kuralı çalışmayabilir. Girişim iyi yönetilmezse sonuçlar hep bize birer engeldir. Birliğini beraberliğini sağlayamayan bir ülke, politik gücünü kaybeder. Ekonomik gücü zayıflar" diye konuştu. "Terör örgütü ile konuşulmaz" diyen Özkök, aylardır kendi yol haritasını oluşturmaya çalışan bebek katili Öcalan'ın sürece resmi olarak katılmasının açılımı tıkayacağı görüşünde olduğunu ise "Terör örgütüyle konuşulmaz. Silahı eline alıp dağa çıkmış kişiyle konuşulmaz. Resmi olarak ne terör örgütünün ne de başı olan Öcalan’ın bu sürece katılması doğru olur. Bunun süreci tıkayacağını düşünüyorum. Ama Öcalan kendiliğinden yaparsa yapar. Ona bir şey denilmez yani" sözleriyle belirtti. Peki Anayasa'nın Türk Milleti'ni tanımlayan 66. maddesi değişmeli mi? Özkök'e göre, Türkiye kendi çözümünü bulmalı. Özkök, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk Halkı'na, Türk Milleti denir. Kelimenin lafzını değil, manasını dikkate almak lazım. Anlamında halk ikna edilmelidir. Bu kelime kullanılıyor ama anlamı budur denmelidir. Devlete isim verme konusunda birçok ülke kendilerine göre çözümler bulmuştur. Genellikle çok etnisiteli ülkeler etnik referans vermekten bazen çekinmişlerdir. Ama hepsi şöyle veya böyle bir çözüm bulmuştur. Biz de çözüm bulmalıyız" diye konuştu.

T.S.K'YA SALDIRI DEVAM EDİYOR

5 Genelkurmay Başkanı niçin Ergenekonla suçlanıyor? Her şey 1991 yılı başında ABD'nin Körfez saldırısı ile başladı. ABD, Bağdat'a yürümedi, Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanı kışkırttı. Arkasından, Irak Ordusunun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek buradaki Kürt oluşumunu güvence altına aldı. ABD'nin planı şuydu: Önce Kuzey Irak'ta bir Kukla Kürt Devleti kurmak ve sağlamlaştırmak, sonra Irak'ı tümüyle işgal etmek. Kukla Devleti Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin doğusu ve İran'ın batısından koparacağı parçalarla birleştirerek Büyük Kürdistan'ı, yani İkinci İsrail'i kurmak. Yani: Büyük Ortadoğu Projesi. Hani su Başbakan 'ın eşbaşkanı olduğu proje; Bush'un deyimiyle Haçlı Seferi. Türkiye'deki bütün hükümetler, İncirlik'e yerleşen Çekiç Güç'ün görev süresini uzatarak ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürt oluşumunu desteklemesine yardımcı oldular. İşte Türk Ordusu bu süreçte Kuzey Irak'taki oluşum üzerinden Türkiye'nin bölünmesi tehlikesini ve tehdidini algılayınca, ABD ile cephe cepheye geldiğini anladı. Özal'ın kuzeyden Irak'a girme emrini uygulamamak için Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay istifa etti. Böylece, Türk Ordusu, Amerikancı planlarda rol almayacağının ve direneceğinin ilk işaretini vermiş oldu. O andan itibaren Türk Ordusu'na karşı Ergenekon tertibi planlanmaya başlandı. Amerikan planlarına engel olan komutanlar, Ergenekon çeteciliği ile suçlanacaktı. Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olan Özel Harp Dairesi ABD güdümünde idi, ama Sovyetler yıkıldığı için oradan gelen tehlike ortadan kalkmıştı. Şimdi ise tehdit, Kuzey Irak'taki ABD varlığından geliyordu. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Geçmişteki Kontrgerilla eleştirileri de Ordu'da rahatsızlık yaratmıştı. Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güreş, Özel Harp Dairesi'ni yeniden örgütleme ve adını Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değiştirme çözümünü uyguladı. Yıl 1991... ÖKK'nın bölücü terörü hedef alması ve Kuzey Irak'taki Kukla Devlete karşı tavır alması, ABD denetiminden kurtulma sürecinin başlangıcıydı. Tugay düzeyindeki birlik, tümen düzeyine çıkarıldı. ÖKK, Kuzey Irak'ta ABD ile karşı karşıya geldi ve ABD tehdidine karşı uyanışın öncüsü oldu. Ankara'da ÖKK için yeni bir yerleşim yerinde yönetim ve eğitim tesisi yapımına başlandı. ABD bundan son derece rahatsız oldu, ajanları vasıtasıyla Askeri Savcılığa ÖKK tesis inşaatında yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla dava açtırdı ve ÖKK'nın yapılandırılmasını uzun süre felce uğrattı. ABD'nin Kuzey Irak'taki Kukla Devleti pekiştirme planlarını bozan bir planı uygulamakta olan Org.Eşref Bitlis, Amerikan Çekiç Güç Helikopterlerinin PKK'ye silah ve malzeme attığını saptadı ve raporlarında bunu belirtti. Orgeneral Eşref Bitlis, Jandarma Genel Komutanı olarak, Amerika'nın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve güvenliğini hedef aldığını gördüğü; bu tehlikeyi önlemek için tedbirler aldığı ve ülke savunmasına yönelik bir strateji geliştirdiği için Amerika tarafından hedefe oturtuldu. Org. Bitlis, helikopterle Kuzey Irak'a giderken, bu seyahat Amerika'ya haber verilmiş olduğu halde, iki Amerikan jeti yakın uçuş yaparak saldıkları yoğun egzost gazı ile helikoperi oksijensiz bırakıp motorunu durdurarak düşürme denemesi yapmışlarsa da, usta pilotumuz ani dalış manevrası ile bu suikastı boşa çıkarmıştı. Bu suikasttan hemen sonra Amerikalılara saldırdıkları helikopterde orgeneralimiz olduğu tekrar bildirilmesine rağmen iki Amerikan jeti saldırıyı tekrarlamışlar fakat usta pilotumuz olaya tekrar hakim olabilmişti. İkinci teşebbüs başarılı oldu. CIA tarihinin en önemli suikasti 17 Şubat 1993 günü gerçekleşti. Uçağına yapılan sabotaj sonucunda Org. Bitlis şehit edildi. Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan Org. İsmail Hakkı Karadayı döneminde Eşref Bitlis Planı uygulandı, Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı. 35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi. Kuzey Irak'a giren ordumuz, ABD'nin egemenlik alanına girmiş oldu. Çünkü o bölge ABD ordusunun işgali altındaydı. ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports, Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi yarı resmi organları, "Türk komutanları hizadan çıktı", "Türk Ordusu ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor" gibi görüşlere yer vermeye başladılar. Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefi, CNN televizyonundan, "Türkiye'nin karışacağını", daha doğrusu Amerika'nın Türkiye'yi karıştıracağını tüm dünyaya şöyle ilan etti: "Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir... Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir." Gazi Mahallesi tertibinden birkaç gün önce de, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbrooke, Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağa dur demek için tertip yapacaklarını şöyle ilan etti: "Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim" CIA Şefinin ve Holbrooke'un haber verdiği gibi, 12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi tertibi düzenlendi. Ancak Türk Ordusu bu tehdidi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı. NATO tarafından NATO üyesi ülkelerde o ülkeleri komünizmden korumak için kurulan Kontrgerilla (diğer adları Gladio ve Süper NATO) örgütleri, İtalyan Savcının tesbit ettiği gibi, esasında CIA tarafından yönetiliyordu ve esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti. Türkiye'de Özel Harp Dairesi işte bu kontrgerilla ile irtibatlı idi ama artık Sovyetler yıkıldığı için komünizm tehdidi kalmamış, aksine tehdit Kuzey Irak'taki ABD varlığından gelmeye başlamıştı. Dolayısıyla, ABD güdümünde olan Özel Harp Dairesi, ABD'den gelen bir tehdide karşı durmak için kullanılamazdı. Bu açmazdan kurtulmak için 1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)'ye dönüştürülmesi aslında bir millileştirmeydi. ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve kuruluş, hedefini komünizme karşı mücadele yerine Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdide karşı mücadele olarak belirliyordu. Bunun üzerine, ABD, "Kontrgerilla yapılanmasında Türk ordusunun yerine polisi koyabilir miyiz" denemesine girişti ve Türkiye'deki operasyon merkezini polisin içine kaydırdı. 1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen "İslamcı Cunta", artık "Fethullahçı Gladyo" olarak Kontrgerilla içinde ordudan boşalan yeri alıyordu. Fethullahçı Gladio'nun ilk büyük tertibi, işte bu 1995 Gazi Olaylarıdır. ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç, Irak'ın kuzeyinde 7,500 "CIA peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç örgütlemişti. Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince, Barzani, Türk Genelkurmayının yönlendirmesi ile Saddam yönetimi ile işbirliği yaparak CIA peşmergelerini dağıttı. 200'e yakın ölü veren CIA peşmergeleri, ABD tarafından Guam Adası'na taşındı. ABD kaynakları, bu harekatı "ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi" olarak değerlendirdiler. 28 Şubat harekâtının en önemli başarısı, Fethullah'a indirdiği darbe oldu. Fethullah, kaçıp ABD'ye yerleşti. Mayıs 1977 YAŞ toplantısında 160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması başbakan Erbakan'a dayatıldı. Bu uygulama, ordu içindeki Gladio'yu, yani ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu. Çünkü artık Kontrgerilla, Fethullahçı Gladio idi. 28 Şubat kadrosu içinde ABD'nin Truva Atı olan Çevik Bir'de, 1998 sonrasında tasfiye edildi. Bu sayede Haçlı İrtica, 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı. 1994-1998 arasında Genelkurmay Başkanı olan Org. Karadayı, ABD ve NATO yuvalanmasını, yani Kontrgerillayı Genelkurmay Karargahından çıkardı. Özel Kuvvetler'in milli amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi. Özel Harp subaylarımızın Çeçenistan'da kullanılmasına engel oldu. 1998 yılında Genelkurmay Başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu, ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açık bir dille belirtti. Kıvrıkoğlu, Vaşington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde ABD'yi ziyaret etmeyen ilk Genelkurmay Başkanı olarak tarihe geçti. Kıvrıkoğlu, "28 Şubat'ı bin yıllık mücadele azmiyle sürdürmeye kararlıyız" dedi. Yani ABD tehdidine karşı bin yıl da sürse direnilecekti. Mesajı alan ABD, aynı kelimeleri kullanarak cevap verdi: Bin yılın meydan okuması: MILLENIUM CHALLENGE 2002. Ve bu isim altında 24 Temmuz 2002'de Nevada Çölü'nde Türkiye'yi işgal tatbikatı yaptı. Bu, ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı idi. ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı Assocıated Press, tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu yazdı. Deprem, yani bir karışıklık sonrası ordu yönetime el koyuyordu. Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri ülkenin güneyindeki adayı yani Kıbrıs'ı kuşatıyor ve 96 saat içinde hedef ülkeyi işgal ediyordu. Türk ordusunun saldırıya karşı hazırlanma müddeti olan 96 saat seçilerek, hedef ülkenin Türkiye olduğu adeta gözlere batırılıyordu Dışişleri Bakanlığı Koltuğunu işgal eden Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını itiraf etti, haber Vatan Gazetesi'nde yayımlandı. Bu haberde Gül, anlaşma içeriğini açıklayamayacağını, gizli olduğunu söyledi. Birinci madde: "Türk askeri ve Özel Kuvvetler 4 ay içinde aşamalı olarak Kuzey Irak'tan çekilecek" şeklindeydi. Abdullah Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan 3 ay sonra, ABD ordusu, Türk askerinin başına çuval geçirdi. Çuval geçirme eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir ihtardı. Erdoğan 'ın "Müzik notası" vecizesi, anlaşmanın uygulanması gerektiğine ilişkin orduya yönelik bir açıklamaydı. "Biz anlaşma yaptık, Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu Başbakan Türk Ordusuna. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in, Çuval Olayından sonra, Başbakanlık koltuğunu işgal eden Başbakan'a gönderdiği mektupta şöyle deniyordu: "TSK Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır." Rumsfeld, çuvalı Tayyip'in değil, Türk Ordusunun başına geçirdiklerini böyle veciz bir şekilde anlatmış oluyordu. Milli devlet ve Kemalizm karşıtı pervasız açıklamalar yapan, "Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının artık geçersiz olduğu" açıklamaları yaparak Orduyu zehirleyen Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi. Ve böylece, Ergenekoncu olarak suçlanmaktan kurtuldu. Başına çuval geçirilmesine ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen akıllanmayarak sınır ötesi harekâtta ısrar eden Türk Ordusu'na karşı, Org. Torumtay zamanından beri hazırlana gelmekte olan tertip artık açığa çıkarılmalıydı. ABD'ye direnen 5 Genelkurmay Başkanı ve milli kuvvetler "Ergenekon çetesi" olarak suçlanacaktı. Suçlama belgeleri esasında çoktan hazırdı, ama Org. Özkök, Ergenekoncu olmadığından, onun görev süresince tertip uykuya yatırılmıştı. Tertibin uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı Şemdinli tertibi idi. O tertipte Org. Büyükanıt çete kurmakla suçlanmış ancak tertip bozguna uğramıştı. Şimdi daha büyük ve kapsamlı bir tertip yapılmalıydı. İşte o tertip, günümüzde devam eden Ergenekon Davasıdır. ABD'nin hazırladığı sivil darbe ile iktidara gelen AKP, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye sorunsuz olarak eşbaşkanlık yapabilmek için, başta ABD'ye direnen Türk Ordusu olmak üzere milli kuvvetleri safdışı etmeliydi. Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve 1991 öncesinde olduğu gibi ABD ile uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktı. Yani, AB kriteri olarak dayatıldığı gibi, ordu "sivil otoriteye" tabi olacak, kendisine Atatürk tarafından verilmiş olan "ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma" görevini unutacaktı. 2 Ekim 2006 'da başbakan ile ABD başkanı, Beyaz Saray'da bir araya gelip konuştular. Konuşma çok önemli hususlar hakkındaydı. Bir gün sonra Amerikan Büyükelçisi, Beyaz Saray 'da bir basın toplantısı yaptı. Şu ifade çok dikkat çekti: Duyulan ve görülen siyasi gürültü, içinde ordu mensuplarının da aralarında bulunduğu bir dizi şahsiyetin katıldığı siyasi faaliyetler dikkatimi çekmeye devam ediyor. Bir gazeteci ona şu soruyu sordu: Sayın Büyükelçi yanlış anladıysam düzeltin; ancak anladığım kadarıyla Başkan Bush dünkü görüşmede, Başbakan'dan Türkiye'de çıkan Amerikan karşıtı duygunun ardında yatan nedenlerin ne olduğunu öğrenmek istemiş. Büyükelçi şu cevabı verdi: Türkiye'deki Amerikan karşıtlığı konusunda bir konuşma geçti. Ancak sizin biraz önce tarif ettiğinizden daha karmaşıktı. Tarih 9 Kasım 2005, Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde bir kitapçıda patlayan bomba kısa süre de kalkışmaya yol açtı. Olaylar bir ayaklanma provasını andırıyordu. Van Savcısı bir iddianame hazırladı. İddianame orduyu karalamak adına yapıldı. ABD'nin Türkiye'yi parçalama niyeti 1991'de 1. Körfez Savaşı'nda açığa çıktı. Muavenet Zırhlısı vuruldu, Eşref Bitlis komutanımız şehit edildi.