14 Eylül 2009 Pazartesi


KÜRT AÇILIMI HAZIRLAYANA BAK!..
Bu “açılım” işine temel olduğu ifade edilen bir ABD raporu gündemdedir biliyorsunuz!.. “Atlantic Council” adlı kuruluş tarafından David L. Phillips adlı muhteremin imzası ile ortaya çıkan rapor.. Hani şu “Türklüğü falan kaldırın!” ibarelerini de taşıyan, “tavsiye” dolu açılım meselesi..
Bu köşede “ne olduğunu” yazmıştık.. Bu raporcu David beye, raporunu hazırlaması için bir dolu insan da yardımcı(!) olmuş, tamamen “duygusal” nedenlerle!.. Bunlar arasında Türkçe isimle anılanlar da var, Amerikalılar falan da... David bey onları minnetle anıyor ve şöyle diyor, “... Toplantılara katılan 14 Türk ve Iraklı Kürtleri de içeren Iraklı’nın katkılarını da minnettarlıkla karşılamaktadır. Konferanslara katılabilmek için çoğu uzun seyahatler yaptılar, onların katkılarını takdir ediyoruz. Aşağıda isimleri verilen ve toplantılara fasilitatör, sunucu ya da kaynak sağlayıcı olarak katılan kişilere de teşekkür borçluyuz...” Şimdi efendim, durum şu... Bu listede Türk isimliler de var, yani “Türkler!” de rapora katkı sunmuş!.. Hem de ne Türkler..! Biraz Barzaniseverler kendileri!.. Onları da anlatırız ama şimdi bu köşede, David beyin en baş isim olarak “teşekkürlerini sunduğu” bir ismi anlatacağız..
TÜRK DÜŞMANI ERMENİ MARİAM AŞKINA!.. Açılım çalışmasını yapanların liste başı olarak Mike Amitay gösteriliyor... Şimdi bakalım kimmiş bu bay Amitay?.. Yılmaz Polat, ABD’de çalışıp ruhunu satmamış az sayıdaki Türk gazetecilerdendir... Yılmaz Polat bu Amitay’ı tanıyor, onu aynen şöyle yansıtıyor. “Mike Amitay (Açık Toplum Enstitüsü, Kıdemli politika analizcisi, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Güney ve Doğu Asya bölgelerinden sorumlu).. Washington denince akla politika gelir, politika da ayrılmaz bir parçası gibi seksi çağrıştırır. Yerli yabancı çok oyunculu Washington bazen ‘politika ve seks’ olarak tarif edilir. Mike Amitay da 90’lı yıllarda Kongrede çalıştı. Helsinki Nihai Anlaşmasını izlemek üzere kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komisyonu program yapımcısıydı. Babası Morris Amitay kısa adı AIPAC olan etkili Musevi kuruluşunun başkanlığını yaptı. Amitay, siyah sakalları, aşırı kilosuyla kadınların hoşlanacağı bir tip değildi. Kongredeki genç güzel kadınlara hayranlıkla bakıyor, bazen de iltifat ediyor ama yüz bulamıyordu. Mariam Elahe esmer, zayıf, Amitay’ın ölçülerine göre sinema yıldızı gibi bir kadındı. Ermeni asıllıydı ve Türkiye’den nefret ediyordu. Kendisini Türkiye aleyhtarı her toplantıda görürdüm. Türk düşmanlığı ortak noktaları oldu. Mariam kara sakallının yüzüne gülüyor ama başkalarıyla kırıştırıyordu. Kara sakallı Amitay, aşkını pekiştirmek için kongrede Türkiye aleyhtarı toplantılar düzenlemeye başladı.
Türk isimli çakallar!.. Behram Salih ve Hoşyer Zebari en iyi arkadaşları oldu. İlnur Çevik’in sahibi olduğu Turkish Daily News Gazetesi’nden İsmet İmseti Washington’a davet etti. Kongrede İsmet için CIA ve gizlilik içeren toplantıların dışında ilk kez kapalı bir oturum düzenlendi. İmset neler söylemedi ki.. ‘Türk askeri PKK sempatizanlarını önce başından vurarak öldürüyor, daha sonra da helikopterlerden çöplüklere atıyor. Bu cinayetler Amerikan yapımı Skorsky helikopterleriyle yapılıyor. Türk ordusu anti-Amerikancı.’ İçeride olanları Türk kamuoyuna duyurmuştum. Amitay, toplantıyı izleyen Wisconsin Milletvekili Tom Barrett’in yardımcılarından Türk asıllı Amerikan vatandaşı Murat Gökçiğdem’i, toplantıyı sızdırdı iddiasıyla (alakası yoktu) kongreden attırmak için yapmadığını bırakmadı. Murat’ın Türk casusu olduğu iddiasını bile ortaya attı. Ama başarılı olamadı. Kongrede rezil oldu. Ancak Amitay’ın bu hizmetleri karşılıksız kalmadı ve Ermeni lobisinin de desteğiyle 1996’da kurulan Kürt Enstitüsünün başına getirildi. Amitay uzun süre bekledi, Mariam’dan yüz bulamayınca kendi boyunda bir Japonla evlendi.” Gazeteci Yılmaz Polat’ın aktardıkları Türkiye’nin ne kadar sahipsiz kaldığını, hangi ellerce ele geçirildiğini ve kendi içinden nasıl delik deşik edildiğini gösteriyor... Bugünün değil yılların tahribatları söz konusudur... Yazıda anılan “İsmet İmset, İ. Çevik” gibi isimleri şöyle bir araştırın.. Bakın hangi “önemli şahısların” hemen yanı başındadırlar!!? Yapılan yana kâr kalmış, gene iyidir bu ülkenin hâlâ böyle ayakta olması!.
Behiç Kılıç-Yeniçağ
Kuva-yı Medya, Irak’ta bağımsız bir Kürdistan’ın kurulması için Talabani ve Barzani’ye danışmanlık yapmasının karşılığı 65 milyon dolarlık ihaleyle ödüllendirilen Tüccar Gazeteci İlnur Çevik’in çok değil 3 yıl önce borcunu ödeyemediği için evine haciz geldiğini ve hakkında hapis cezası verildiğini belgeledi. İlnur Çevik 2001 yılında Ahmet Bayrak adlı bir işadamına 1 milyon 57 bin 109 Alman Markı borç taktı. Borcunu ödememesi üzerine Bayrak’ın avukatları önce evine daha sonra çalıştığı gazeteye haciz getirdiler. Haciz memurlarına “Hiç malım mülküm yok” diye yalan söyleyen İlnur Çevik, Turkish Daily News gazetesini sattığı Aydın Doğan’dan aldığı paranın bir bölümünü oluşturan 200.000 $ ve 13.000 adet Doğan Holding hissesini mal beyanında bildirmeyince “yalan mal beyanında bulunmak” suçundan 1 ay hapse mahkum oldu. Çevik’in görüldüğü yerde tutuklanması için hakkında çıkarılan ARAMA belgesi: HAKKI İLNUR- 20/05/2002 ARANAN-EMİNÖNÜ İLÇE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ BEYAZIT POLİS KARAKOLUNUN 01/02/2002 GÜN VE B-05.1.EGM.4.34.47.23.BTİ.01/659 NOLU SAYILI YAZISINA İSTİNADEN ARANMAKTADIR. İLNUR ÇEVİK’İN YALAN MAL BEYANI “Gayrimenkulum malım yoktur, menkul olarak otomobilim yoktur. Menkul olarak zorunlu ev eşyalarım vardır ve ancak bunlar Ankara 5. İcra Müdürlüğü’nün 2000/5102 esas sayılı dosyası ile hacizlidir. Doğan Daily News AŞ’de Genel Yayın Yönetmeni olarak çalışıyorum. Aylık gelirim 275.000.000 TL’dir. Maaşımın üzerinde Ankara 5. İcra Müdürlüğü’nün 2000/5102 esas sayılı dosyası ile haciz vardır. Mal beyanı olarak arz ediyorum.” AYDIN DOĞAN’IN HİMAYESİNDE YALANLAR Kuva-yı Medya’nun ulaştığı belgelere göre; hakkında icra takiplerinin sürdüğü ve polis tarafından Türkiye’nin dört bir yanında arandığı günlerde, İlnur Çevik’in Doğan Turkish Daily News’daki ortağı Aydın Doğan’ın himayesinde olduğu ortaya çıktı. Mal beyanında kendisini sıradan bir gazete çalışanıymış gibi gösteren İlnur Çevik, oysa koskoca Doğan Turkish Daily News şirketinin yarıya yakınını elinde bulunduruyordu: Turkish Daily News Doğan Grubu'na katıldı 21 Ocak 2000 Hürriyet “39 YILDIR Türkiye'nin ilk ve tek İngilizce gazetesi olarak yayın hayatını sürdüren Turkish Daily News, Doğan Medya Grubu'na katıldı. Katılım anlaşması dün imzalandı. Buna göre, Doğan Yayın Holding, Turkish Daily News'un yüzde 51'ini aldı. Bu alışverişle birlikte Doğan Turkish Daily News adlı yeni bir şirket kuruldu. TÜRKİYE'nin ilk ve tek günlük İngilizce gazetesi Turkish Daily News, Doğan Medya Grubu'na katıldı. Doğan Yayın Holding, 39 yıldır yayın hayatında olan Turkish Daily News'un yüzde 51'ini aldı. Bu alışverişle birlikte Doğan Turkish Daily News adıyla yeni bir şirket kuruldu. Katılım anlaşması dün Doğan Medya Grup Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Medya Grup Başkan Yardımcısı Ertuğrul Özkök ve Turkish Daily News Yönetim Kurul Başkanı İlnur Çevik arasında imzalandı. İmza törenine Doğan Medya Grup Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile Turkish Daily News Yazıişleri Müdürü Mine Çevik katıldı. Doğan Yayın Holding, Turkish Daily News gazetesinin yüzde 51 hissesini alırken, yüzde 49 Çevik Ailesi'nde kaldı. Turkish Daily News'un isim ve diğer hakları, Doğan Yayın Holding ve Turkish Daily News'un Doğan Turkish Daily News adıyla kurduğu yeni şirkete devredildi. Turkish Daily News Gazetesi'nin Doğan Medya Grubu'na katılmasına ilişkin tören Ankara'da dün yapıldı.” Tüccar Gazeteci İlnur Çevik’in mal beyanında söylediği bir diğer yalan da Aydın Doğan’dan 275.000.000 TL maaş aldığını ifade etmesiydi. Milyon dolarlık şirketin hissedarlarından biri olan İlnur Çevik’in mal beyanında kendisini sıradan maaşlı bir çalışan gibi göstermesi ve beyanın yapıldığı gün (yani 20 Mayıs 2002 tarihinde dolar kuru Alış 1.425.000 TL Satış 1.440.000 TL) eline 192 dolar geçtiğini bildirmesi dikkat çekti. Bu arada Çevik’in alacaklısına kaptırmamak için ev eşyaları, maaş ve hisse senetlerinin üzerinde olduğunu ifade ettiği haczin de, Doğan Yayın Holding tarafından konulduğu ve aralarında da Rehin Sözleşmesi imzaladıkları ortaya çıktı Çevik’in yalan mal beyanında bulunmak suçundan çarptırıldığı 1 ay hapis cezasından çıkarılan af sayesinde kurtulduğu öğrenildi. Bütün bu olaylar yaşanır ve İlnur Çevik Türkiye’nin dört bir yanında polis tarafından aranırken, Medya Patronu Aydın Doğan ile Doğan Daily News AŞ’de ortaklıklarının devam etmesi dikkat çekti. Bütün bu gelişmelerden haberdar olan Aydın Doğan Tüccar Gazeteci İlnur Çevik ile ortaklığını, Kürt Tacirleri Talabani ve Barzani’ye yanaşarak 65 milyon dolarlık ihale kaptığını açıklamasına kadar sürdürdü. Gazeteci Yazar Emin Çölaşan’ın Tüccar Gazeteci İlnur Çevik’in Kürt Tacirlerinden 65 milyon dolarlık ihale kapmasıyla ilgili olarak 23 Haziran 2004 tarihinde kaleme aldığı Tüccar gazetecilik başlıklı ağır makalesi üzerine Aydın Doğan, İlnur Çevik ile ortaklığını ayırmak zorunda kaldı. Ancak Çölaşan’ın yazısına ertesi gün 24 Haziran 2004 tarihinde Sabah gazetesinden cevap yazan Mehmet Barlas Aydın Doğan ile İlnur Çevik’in ortak olduklarını hatırlatarak “İlnur Çevik, "Doğan Daily News" şirketinde, Aydın Doğan'ın ortağı. Yani bir "Patron" aynı zamanda. İlnur Çevik, Irak'ta iş yapıyormuş ortak olduğu diğer şirketle. Aydın Doğan da, diğer şirketi "Petrol Ofisi" ile, Irak'ta dolaylı ve doğrudan iş yapmıyor mu?” diye sordu. HAKKI iLNUR ÇEVİK KİMDİR ? 27 Haziran 1952 Ankara doğumlu İngiltere Warwick Üniversitesi İşletme mezunu 1973 yılında babası İlhan Çevik’in sahibi olduğu Turkish Daily News Gazetesi’nde çalışmaya başladı. Evli 5 çocuk sahibi Gazeteleri Turkish Daily News 12 Eylül döneminde hükümet tarafından verilen “özel ödenekler” sayesinde son teknoloji baskı makinaları alarak atılım yaptı. Daha sonra Milli Piyango biletlerinin basım işlerini alarak işi büyüttüler. Çevik meslek yaşamı boyunca başta Süleyman Demirel olmak üzere, Turgut Özal, Tansu Çiller (Özer Uçuran Çiller’i Başbakanlık Konutu’nda büyükelçiler ile buluşturup toplantının tutanakçılığını yaparak bir protokol skandalına imza attı) ve Necmettin Erbakan gibi isimlerin “Danışmanlığını” üstlendi. ABD’de Beyaz Saray bahçesinde Demirel’in şapkasını taşırken çekilen fotoğraf Çevik’in meslek hayatını gözler önüne seren tipik bir örnekti. ABD’de yapılan bir başka toplantıda kendi bastırdığı özel davetiye ile RP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gül’ü Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak tanıtması skandalına da bulaştı. Hep yaptığı devlet büyükleri ile büyükelçilikler arasında mesaj taşıma işini abarttığı için Demirel tarafından yanından uzaklaştırıldı. Demirel kendisi ile uzun bir süre konuşmadı. Gazetesini ticari amaçlarla kullanan Çevik hazırladığı yabancı ülke ekleri için büyükelçiliklerden büyük meblağlarda paralar aldı. İlnur Çevik APO’nun İmralı’daki duruşmalarında Erbakan ile Apo arasında mesaj alışverişinde görev almakla suçlandı. Duruşmada, Refahyol hükümeti döneminde bir mektuplaşma olduğunu ve Suriye'deki temsilcilerine iki mektup geldiğini ifade eden Öcalan, mektupların kapatılan RP'nin eski genel başkanı Necmettin Erbakan tarafından gönderildiğini söyledi. Mahkeme Başkanı Okyay'ın sorusu üzerine Öcalan, bu mektubun yanında olmadığını, ancak arşivde bulunduğunu söyledi. Öcalan, ''Aracı olarak gazeteci İlnur Çevik gönderilecekti, ancak bunun yerine mektuplar geldi'' dedi. Öcalan, Erbakan'ın gönderdiği mektupta ekonomik ve sosyal paket açılmak istenildiği, şiddet ortamının bunu engellediği ve kendilerine ‘‘Bunu durdurursanız iyi olur’’ denildiğini anlattı ve kendisinin de bunu kabul ettiğini söyledi. İlnur Çevik daha önce de sağ kolu İsmet İmset’i Özal ile Apo arasında PKK kuryeliği yapmakla görevlendirmiş ve bunun ortaya çıkması üzerine İmset’i Londra temsilcisi yapıp yurtdışına kaçırmıştı. Terör örgütünü tanıtım broşürünü andıran “The PKK” adlı İngilizce kitabı tesislerinde bastırıp TDN yayınları ibaresini koyduran Çevik, İngiltere’ye kaçmasının ardından uzun yıllar İmset’e TDN kadrosundan maaş ödemeyi de ihmal etmedi. Çevik’in sağ kolu İmset’in PKK’nın yayın organı Özgür Politika gazetesinde yazılar yazması bu ilişkilerin asla bir raslantı olmadığının en somut kanıtıydı. Çevik ailesinin sahibi oldukları matbaanın 12 Eylül öncesi ve sonrasında radikal ve şeriat yanlısı yayınları bastığı için çok kereler Cumhuriyet Savcılıklarıyla başı belaya girdi. Yaşamı boyunca hep “yanar döner” bir profil çizdi Erbakan’ın danışmanlığı yaptığı dönemde bir yandan türbana destek verip, 8 yıl eğitime karşı çıkarken, Ankara’nın en lüks semtlerinden Arjantin Caddesinde açtığı TDN Cafe’de “içki ruhsatı olmadığı halde” içki sattı. Çankaya Emniyet Müdürlüğü “ruhsatsız içki satışından” TDN Cafe’yi 2 kez bastı. Bosna Hersek için toplanan paralı iç etmekle suçlanan Süleyman Mercümek’in aklanması için Hulki Cevizoğlu tarafından hazırlanan danışıklı dövüş programda Refah ve Mercümek’in sözcülüğünü üstlendiği için başta Emin Çölaşan olmak üzere bütün medya ve kamuoyunun tepkisini üzerine topladı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile birlikte Türk Dışişleri Bakanlığı’nın ambargo yasağına rağmen Güney Afrika’dan kömür getirtilmesi işini organize etti. Bu ticareti daha sonra Çin ile devam ettirdi. Bu ilişkilerin devamı olarak yine Ankara Büyükşehir Belediyesinin milyarlarca tutarındaki baskı ve tanıtım işlerini matbaasında yaptırdı. Gökçek de Çevik’in İncek’teki dağ başındaki villasının kapısına kadar asfalt döşettirdi. Fener Rum Patriği Bartholomeos'un babası vefat ettiğinde Turkish Daily News olarak yayınladığı 3 sütunluk ölüm ilanı metninde Bartholomeos'tan "Greek Ecumenical Patriarch" yani "Rum Ekümenik (Evrensel) Patriği" olarak söz ederek diplomatik bir skandala imza attı. Kombassan’ın ABD’de satın aldığı giyim mağazasının hisselerinin alımı, yasal işlemler ve tanıtım kokteylini organize etti. AKP'den siyasete atılan İlnur Çevik ön seçim yoklamasında umduğunu bulamadı. Çevik, 125 oy almasına rağmen listeye giremedi. Sahibi olduğu Turkish Daily News'un yüzde 51'ini Doğan Yayın Holding’e satarak Aydın Doğan’ın ortağı oldu. Satışın ardından Doğan Turkish Daily News adlı yeni bir şirket kuruldu. Aydın Doğan’ın ortağı iken Barzani tarafından Kuzey Irak’ta kurulan Kürt Televizyonu için bütün altyapı ve donanımın satın alınması ve kurulması işini üstlendi. Aynı dönemde aldığı 65 milyon dolarlık ihale ile Erbil’de Selahattin Üniversitesi Kampusünü ve Süleymaniye Havaalanı’nı ortaklarıyla birlikte yaptı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile çok yakın ilişkiler içinde bulunan ve ona danışmanlık yapan İlnur Çevik ve Cengiz Çandar Talabani ile İstanbul'da gizlice buluştu. 2,5 saat süren yemeğe katılanların Dışişleri Bakanlığı'nın protokol arabasıyla taşınması dikkat çekti. ÇEVİK’İN ŞİRKETLERİ TDN Eğlence ve Turizm AŞ Sermayesi 5 milyar TL “Turizm ve eğlence sektörüne yönelik tesisler kurarak işletmek ve seyahat acenteleri oluşturmak” Yönetim Kurulu Başkanı yüzde 50 hisse sahibi TDN İthalat İhracat Taşımacılık Taahhüt Ticaret ve Sanayii AŞ… Sermayesi 30 milyar TL Şirketin kurucuları arasında babası, karısı, kız kardeşi ve eski AP milletvekillerinden Recep Özel vardı. ISC Özel Tıp Hizmetleri Eğitim, Ticaret ve Sanayi LTD Sermayesi 500 milyar TL “Çocuk hastalıklarına yönelik teşhis ve tedavi merkezleri oluşturmak” Yüzde 50 hisse sahibi PAN-EV Ltd “Amerika ve Kanada’dan ithal edilen lüks ahşap prefabrik villa üretimi” EMBRACE Ltd Giyim iç çamaşır üretim ve ithalat FLU İÇ GİYİM Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi Sermayesi 100 milyar TL Örme ve tekstil
YAHUDİ KÜRDİSTANI KURULURKEN
yazan : S. K. 2005
Genelkurmay ikinci başkanı sayın Orgeneral Başbuğ uzun zamandır hasretle beklediğimiz açıklamaları yaparak Türkiye’nin Kerkükte yaşanan Kürt göçünden büyük rahatsızlık duyduğunu ve bunun Türkiye için bir güvenlik sorunu yaratabileceğini söyledi. Sayın büyüklerimiz bizden daha iyi bilirler ama bence bu açıklamalar gözümüzün önünde gelişen olayların oldukça eksik bir yorumudur. Ortada sadece “rahatsızlık” duymamızı gerektiren bir durum değil bir an önce gerekirse askeri gücümüzle bölgeye müdahele etmemizi gerektiren çok vahim bir kriz vardır. Evet sayın büyüğümüzün sözleri kalplerimize biraz su serpmiştir ama sadece sözler yetmez bu sözlerin açık eylemlere de dökülmesini bekliyoruz aksi takdirde Kuzey Irakta kurulan Yahudi-Kürt devletini sadece sinirli sözler ve alınan notlarla durdurmak imkansız olacaktır.
Kuzey Irakta oluşturulan devlet yapılanmasını alışıldığı gibi sadece Kürdistan olarak değil de Yahudi-Kürdistanı olarak nitelendirmemin oldukça somut verileri ve delilleri bulunmakta. Şimdi gerek siz değerli dostlarımla ve gerekse de bu olayları yakından takip ettiklerini söyleyen büyüklerimle bu verileri paylaşmak isterim. Kuzey Irakta kurulma aşamasında olan devlet yapılanmasının itici motoru İsrail devletiysede esas yaptırım gücüne sahip kuvvet şu an Irak’ı işgal etmiş bulunan Amerika Birleşik Devletleridir. Bu projenin ön planında Barzani ve Talabaninin bizlere sunulması son derece komik bir yalandan başka bir şey değildir çünkü bu iki aşiret reisinin sıfırdan bir devlet kurma konusunda hiçbir donanımları yoktur ve olamaz. Bu işin arkasında Amerikanın 1996 senesinde Washintonda kurduğu Washington Kürt Enstitüsü bulunmakta. Tüm Kürdistan projesinin arkasındaki düşünce kuruluşu ve strateji merkezi olarak hareket eden bu kurumun başında da Amerikanın atadığı Mike Amitay isimli bir şahıs bulunuyor.
Şimdi işin ilginç noktası geldi. Benim Kuzey Iraktaki Kürdistan projesinin arkasında siyonist Yahudilerin bulunduğu iddiamı “komplo teorisi” olarak görenlerin Washington Kürt Enstitüsü gibi tüm Kürdistan projesinin arka planında bulunan stratejik bir oluşumun başındaki şahsiyetin neden Yahudi olduğuna da mantıklı bir açıklama getirmeleri lazımdır. Evet sevgili dostlar Mike Amitay bir Yahudidir. Orjinali “Amittai” olarak yazılan soyadı Tevrat’ta Yunus peygamberin babasının adı olarak geçen bu kişi hakkında bundan bir sene önce ayrıntılı bir yazı yazmıştım. Buna göre Mike Amitay senelerce Amerikan dış işlerinde çalışmış, pek çok Amerikalı ve Avrupalı heyetle birlikte defalarca Güneydoğu Anadolu bölgemizde “inceleme gezisi” süsü verilen istihbarat faaliyetlerinde yöneticilik görevi yapmıştır. Tüm bu seneler boyunca gerek Güneydoğu Anadolu’da gerekse de Kuzey Irakta beraberinde getirdiği heyetlerle beraber bölgenin önde gelen aşiret liderleri ve siyasi şahsiyetleriyle görüşmelerde bulunan Amitay bugünkü Kürdistan projesinin kaba taslağını o günlerde çıkarmıştır. Ne acıdır ki Avrupa Güvenlik ve İşbirliği konseyi adına yapıldığı söylenen bu gezilerde biz bu kişileri devlet protokolüyle karşıladık ve girmek istedikleri tüm yerlere girmelerine izin verdik. Amerika ve Avrupa’ya gösterdiğimiz (hadi hafif konuşalım) “safça” yaklaşım yüzünden bugün ülkemiz çok ciddi bir bölünme tehditinin altına girmiştir.
Yönetim kurulunda geçenlerde Leyla Zana ve arkadaşlarının skandala dönüşen Basın Bildirgelerinin planlayıcısı olarak adı geçmiş olan, Avrupa’da faaliyet gösteren Kürt enstitüsünün başı ve Bayan Mitterandın uzatmalı sevgilisi Kendal Nezanında bulunduğu Washington Kürt enstitüsü şu sıralar harıl harıl çalışmakta. Amerikanın Irak işgalinden hemen sonra Enstitü Kuzey Iraktaki faaliyetlerini maksimum seviyeye çıkararak bölgeye 1996 senesinden beri özel olarak yetiştirdiği onlarca çalışanını yolladı.
Şu an Irak Kürdistanı Programı adı altında açık açık faaliyet gösteren Enstitü bu iş için biri Erbilde diğeri de Süleymaniyede iki ayrı büro kurmuş durumda. Büro dediğime bakmayın buralar her tür teknoloji imkanıyla donatılmış ve bizzat Amerikan askerleri tarafından korunan büyük tesisler. Bu operasyonun başına Enstitünün atadığı şahıs Christian Gessner. Bu kişinin cep telefonları Erbil için (760 1539) ve Süleymaniye için (752 7115) not alan dostlar arayıp sorsunlar bakalım biz komplo teorisi mi kurarmışız yoksa doğrularımı söylermişiz.
Peki bu kişiler şu anda neler yapıyorlar Kuzey Irakta. Öncelikle 1997 senesinde bu Enstitü bünyesinde Kürtçe dil kursları adı altında özel eğitim seansları başlatıldı. Aslında Kürtçe falan öğretilmiyordu. Kuzey Irak,Avrupa,Türkiye ve İran gibi ülkelerden seçilen yetenekli Kürtler bu kurslarda işgal sonrası yapılacak operasyon için özel olarak yetiştirildiler. Bir kısmı oyların nasıl değiştirileceği, nüfus kayıtlarının nasıl sabote edileceği ve Kerkük gibi kentlere yapılacak göçmen kaydırmaların nasıl oluşturulacağı gibi “ince işler” öğrendi. Kısacası bugün bizim yeni uyandığımız olayları gerçekleştirenler daha o zamanlardan özel olarak yetiştirilmişti. Buradan Türkmen kardeşlerime seslenmek istiyorum Adaletli bir sonuç çıkacağını umut ederek girme kararı aldığınız seçimlerden çıkacak sonucu da bu hatalı kararla kabullenmiş oldunuz. Hadi bu hata yapıldı bari şimdi özellikle oy verme sürecinde biraz önce bahsettiğim yetiştirilmiş Enstitü ajanlarına çok dikkat edin.
Washington Kürt enstitüsünde açılan okullarda yetiştirilen ikinci kısım elemanlarsa kurulacak Kürt devletinin ihtiyaç duyacağı bürokrasiyi oluşturmak üzere yetiştirildi. Bu kişiler yıllarca bir devletin tüm temel oluşumlarını sıfırdan kuracak ve gerekli memurlara da eğitim verip sonra onları da yönetecek şekilde eğitim gördüler. Yoksa Amerikanın Kürdistanı kurduktan sonra iki peşmerge aşiretine mi bırakacağını sanmıştınız. Barzani ve Talabani gibi kişiler sadece görüntüde bulunacaklar ve esas devlet aygıtı Amerika’da Yahudi Mike Amitay gözetmenliğinde özenle yetiştirilen bu kadroların elinde olacaktır.
Şimdi gelelim işin en önemli kısmına. Washinton Kürt Enstitüsü gibi bir kurumun yönetim kurulunda Avrupa’da etkin olan PKK üyesi Kendal Nezanın olması mide bulandırıcı bir durum. Bu bize Kuzey Iraktaki çalışmalar bittikten sonra yeni operasyonun Avrupa Birliği üzerinden Türkiye’de yapılacağını göstermekte. Enstitü bünyesinde kurulan okullarda sadece Kuzey Irak için eleman yetiştirildiğini hiç sanmıyorum büyük bir olasılık tam şu sıralarda Amerikanın PKK üslerinden alarak Amerika’ya götürdüğü ve yetenekli görülen kişiler eğitim görmekte. Bu konunun istihbarat birimlerimizce kesinlikle savsaklanmadan incelenmesi hayati bir konudur. Şimdi bazı arif okuyucularım “Peki madem durum böyledir hala Amerika’yı dostumuz olarak görüp bizim Amerika’yla çok derin müttefik ilişkilerimiz vardır demenin ne alemi var” diye sorarlarsa cevabım :“Yorum sizin”
sevgilerimle
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
Uydudan tüm Türkiye’ye ve yurt dışına yayın yapan AKDENİZ TV’nin 8 Ağustos 2009 Cumartesi akşamı saat 21.00’de konuğu oldum. Ali Tongülüs’ün sunduğu ‘Son Nokta’ programında bir buçuk saate yakın bir sürede ‘Kürt Açılımı’ konusunda belgelere dayalı görüşlerimi anlattım.
Ancak, programın başında sözünü ettiğim önemli bir belgeyi, sürenin yetmezliği nedeniyle açıklama fırsatını bulamadım.
İşte şimdi, o televizyon programında anlatamadıklarımı yazıyorum.
Kuzey Irak’ta Kürt devleti ne zaman kuruldu?
Birinci Körfez Savaşı’ndan hemen sonra ABD, 1992 yılında Irak’ta uçuş yasağı koydu. Bu yasağa göre, 36. paralelin kuzeyinde ve 30. paralelin güneyinde Irak uçakları uçamayacaktı. Bu yasak bölgede sadece ABD’nin ve onun izin verdiği ülkelerin uçakları uçabilecekti.
Bu duruma göre, Kerkük ve Musul 36. paralelin kuzeyindeki yasak bölgede kalıyordu.
Böylece Irak topraklarının önemli bir bölümü Saddam’ın denetiminden çıkıyor, Irak fiilen parçalanmış oluyordu.
ABD’nin tek yönlü koyduğu ve İngiltere’nin de desteklediği bu yasağı onaylayan bir Birleşmiş Milleteler (BM) Genel Kurul kararı ya da BM Güvenlik Konseyi kararı yoktu! ABD, İngiltere’nin de desteğiyle, bir kez daha, sözde Uluslararası Hukuk ve Yasaları hiçe saymıştı![1]
Amerika’nın Irak’tan kopardığı Kuzey Irak bölgesi, daha sonra burada kurulan bir Kürt devletinin toprakları oldu.
Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması, ABD ve AB’nin bu bölgede bir Kürdistan devleti kurma projesinin birinci ayağı idi. Projenin ikinci ayağı, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde de bir Kürt devleti kurdurmaktı.
Bu gerçeği çok iyi bilen Türkiye’nin sivil-asker yöneticileri, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduklarını, Irak’ın bölünüp parçalanmasını kabul etmeyeceklerini ve Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulmasına asla göz yummayacaklarını tekrarlayıp durdular. Bu konumlarını, ‘Türkiye’nin kırmızı çizgileri’ olarak tanımladılar.
Sözde böylesine kesin tavır alan Türkiye’nin sivil-asker yöneticileri, ABD’nin Kuzey Irak’ta uçuş yasağı koymasına, Kerkük ve Musul’u içine alan önemli bir toprak parçasını Irak’tan koparıp almasına ve daha sonra burada bir Kürt devletini fiilen kurdurtmasına hiç ses çıkarmadılar, çıkaramadılar! Ne kırmızı çizgiler kalmıştı ne de sarı!
ABD-AB’nin Kürdistan projesinin birinci ayağı gerçekleşmişti, şimdi sıra ikinci ayağına gelmişti!
Türk Ordusu daha ne kadar geri çekilecek?
Dünyanın başına bela olan Küresel Çete’nin en tepedeki örgütünün CFR (Council on Foreign Relations), yani Dış İlişkiler Konseyi olduğunu biliyoruz. CFR yöneticilerinin tamamına yakınının Siyonist olduğu da bir gerçek.
CFR’nin dünyaca ünlü bir yayın organı var: Foreign Affairs.
Bu derginin sol üst köşesinde şunlar yazılıdır: “Published by the COUNCIL ON FOREIGN RELATIONS”. Yani, “Bu dergi Dış İlişkiler Konseyi tarafından yayınlanmaktadır”.
İşte şimdi sıra geldi, televizyon programında sözünü ettiğim önemli belgenin açıklanmasına.
Siyonist örgüt CFR’nin yayınladığı Foreign Affairs adlı derginin Şubat 2006 tarihli sayısından okuyoruz:[2]
“Türk Genelkurmayı, onlarca yılda oluşturduğu ve titizlikle koruduğu gücünü kaybetme pahasına, AB’nin taleplerinin büyük bir bölümünü kabullenmek zorunda kalmıştır. Bu özverinin iki açıklaması bulunmaktadır:
- AB üyeliğini, yüz yıla yakındır destekledikleri modernizasyon sürecinin son aşaması olarak görmektedirler.
- AB’ye üyelik sürecinin, uzun süredir çözmek için çabaladıkları İslamcılık ve Kürt ayrılıkçılığı gibi temel iç sorunların çözümü için en iyi yol olduğuna inanmaktadırlar. AB’nin Ankara ile Ekim 2005’de müzakerelere başlamış olmasıyla reform istekleri daha da yoğunlaşacaktır. Özellikle de, Kürt ayrılıkçılığı ve Kıbrıs’ın statüsü konularında askerlerin izleyeceği politikalar üzerinde yoğunlaşacaktır. Ve işte o zaman, Türk ordusu liderlerinin daha ne kadar geri çekilmeyi kabulleneceğini bekleyip görmek gerekmektedir. (And it remains to be seen how much further the Turkish military leadership will be willing to retreat.)”
Bu çok sarsıcı yazının kısa özeti şudur.
- Türk Genelkurmayı, onlarca yılda kazandığı gücünü yitirmiştir.
- AB’nin dayattığı taleplerin büyük bir bölümünü kabul etmiştir.
- Türkiye’nin iç sorunları olan laiklik karşıtı hareketleri ve Kürt ayrılıkçılığını kendisi çözemediği için, kurtuluş yolu olarak AB’ye teslim olmuştur.
- AB’nin Türkiye’den istekleri henüz bitmemiştir. Kıbrıs ve Kürt ayrılıkçığı konularında daha ağır talepler gelmek üzeredir. İşte bu aşamada Türk ordusunun komutanlarının daha ne kadar geri çekilmeyi kabullenecekleri merakla beklenilmektedir.
Bu çok ağır ve Türk Ulusunu çok derinden yaralayan yazıya bugüne kadar Genelkurmay Başkanlığı’ndan hiçbir tepki gelmemiştir!
85 yıl öncesinden sanki bugünleri görmüş gibi, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyordu:
“Eğer size Türk ulusunun yenildiği söylenirse, inanmayınız!
Yenilen komutanlardır!”
Biz Türkler, yenilmedik!
Yüksek komutanlarımız yenildiler!
Kürt Açılımı’nın kısa ve acı özeti budur.
Yılmaz Dikbaş
12 Eylül 2009


[1] Yılmaz Dikbaş, “Amerika’nın Irak Yalanları”, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, Eylül 2002, sf. 65-68
[2] Yılmaz Dikbaş, “Avrupa Birliği Tabuta Çakılan Son Çivi”, Asya Şafak Yayınları, İstanbul, Kasım 2006, 5. Baskı, sf. 651-652
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."