24 Nisan 2010 Cumartesi

İZMİR FUARINA GERÇEK TÜRK AYDINLARI DAMGASINI VURDU.

Mehmet Altan bu gün 15:45/16:45 arası  "bu topraklarda yaşayanların meselesi:kent dindarlığı" konulu konferansına katılmadı.
Erdal Sarızeybek'in konferansından çıkan kitap severler Mehmet Altan'ın 3. salon plan afişinden silindiğini görünce " Katılamadı" şeklinde eleştirdiler.
Çılgın Türkler-Turgut Özakman Fuarı kilitledi.Metrelerce kuyruk insan akışını zorlaştırırken Özakman kitaplarını camdan bir kafes içerisinde imzalamak zorunda kaldı.
Vural Savaş fuardaki en istikrarlı yazarlarımız dandı.
her gün görmek mümkün oldu.Sevenleri kitaplarını rahat rahat imzalattı ve sohbet ettiler.
Son iki gün Ümit Zileli Cumhuriyet Kitaplarından çıkan kitaplarını imzaladı.
Alev Coşkun'da bu gün fuardaydı.
Hulki Cevizoğlu dün verdiği konferanstan sonra bugünde kitaplarını imzalamak ve okurla beraber olmak için fuardaydı.
Bir bilgi vereyim:
Hulki Cevizoğlu SESTV'de Şamil tayyar'la mayıs ayının sonlarında 22/24 arası bir program yapacağı şeklinde kesin olmayan bir haber verdi.

Yaşar Nuri Öztürk ve Nihat Genç konuşmalarını yaptığı büyük 3 nolu salonu tıkabasa doldurdular.Oturanlardan çok ayakta ve yerlerde oturanlar oldu.Oksijen azaldı ve salonda sıcaklık artı ama Erdal Sarızeybek,Yaşar Nuri Öztürk ve Nihat Genç ayakta alkışlandı.
Katılmayan Mehmet  Altan'ın yerine Ender Helvacıoğlu Evrim konulu bir konferans verdi.Hazırlıksız geldiğini tahmin ettiğim yazar evrimden çok bilimsellik ve din çelişkisi üzerine konuştu.Sözlerine başlarken sohbet şeklinde olacağını söylemesine rağmen 1saati nefes almadan ve kimseden soru almadan bitirdi.Ama ne yazıkki evrim dinlemeye gelenler hayal kırıklığına uğradı.
Yinede güzel bir bilim ve doğma çelişkisini gösteren bir konferans oldu.
1 nolu küçük  salonda akşam 19 da " Dersim 37-38 katliamı ve politika" konulu konferansta Şerafettin Halis denilen şahsiyet Atatürk'ü  eleştirirken "Stokon sendromu"  benzetmesi yaptı.Yani celladını seven mahkum.
Bu şerefsizi daha fazla izleme gereği görmedim ve ayrıldım.
24 Nisan 2010 İzmir 15. Kitap Fuarından izlenimlerim bunlar.
Kısacası dostlar bu fuarda bütçemiz açık verdi ama aylarca yetecek bir sürü kitabımız oldu.Şahsen ben aradığım tüm kitapları alabildim.



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

KÖKLER-TAYYİP ERDOĞAN'IN POTAMYA AÇILIMI
CEZMİ YURTSEVER

-Türkiye’de kökenleri hakkında en çok sorgulanan ve tartışılan kişi Başbakan Tayip Erdoğan’dır.    
-Tayyip Erdoğan’ın kökenlerini aydınlatan için Rize yöresinin Rize-Potamya yöresi Köken ve kimlik değişimi ile ilgili 500 yılık tapu nüfus belgeleri gözden geçirildi.     
 -Rize’yi de içine alan Trabzon eyaletinde  Osmanlı döneminde kitle halinde Rumların İslam’a dönüş yaptığı gerçeği ortaya çıktı.       
 -Tayyip Erdoğan’ın atalarının sülale ismi olan “BAKATOĞLU” ailesinin  Rum kimliğinden İslam’a döndüğü hakkında bilgiye rastlanmadı.
 -Rize yöresindeki köken özelikleri konusu KÖKENLER kitabında da yayınlandı.
 Tayyip Erdoğan'ın atalarının 1830 lu yıllarda tutulan nüfus defterinden pulihoz köyü   
     “Veledi Abdullah” sözleri “Abdullah oğlu” anlamına gelir. Ki bu sözcüklerden İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in isminin  verilmesi de bu şekilde açıklanır. Muhammed sözcüğü yerine Veledi Abdullah veya Abdullahoğulları sözcükleri Trabzon yöresinde “İslam’a dönüşü” de ifade etmektedir.  Tarihci Heath W. Luwry ve 16. Yüzyılda Trabzon Sancağı  üzerinde araştırmalar yapan Hanifi Bostan da çalışmalarında Veledi Abdullah kavramına açıklık getirmeye çalışmışlardır.  16. Yüzyıla ait  Trabzon eyaleti ile ilgili Osmanlı Tapu defterlerinde “Veledi Abdullah” veya bir başka tanımlamayla “Nev Müslim” olanlara yer verilmiştir.  “Nev Müslim” sözcükleri “Yeni İslam” veya “İslama dönerek yeni kimlik kazananlar” anlamlarına da gelir.
     Hanifi Bostan’ın Rize kazasındaki nüfus durumları ile ilgili araştırma sonuçları: (1 )
-1486 yılında: 79 hane İslam, 5378 hane Hıristiyan
-1515 yılında: 421 hane İslam,4714 hane Hıristiyan
-1520 yılında:500 hane İslam, 6706 hane Hıristiyan
-1554 yılında: 859 hane İslam,4860 hane Hıristiyan
-1583 yılında: 2363 hane İslam, 5276 hane Hıristiyan vardır.
 Sayın Bostan’ın verdiği bu rakamların ışığında 1550 yılı Rize’nin sosyal kimliğinin değişiminde dönüm noktasıdır. Ve bu tarihten sonra Rize’nin etnik kimliği İslamlar lehine hızla değişmektedir.

      
 “YENİ MÜSLÜMAN VEYA DÖNMELER”… 
     16. yüzyıla ait Osmanlı Arşivi Trabzon  Tahrir Tahrir Defterleri üzerinde araştırmalar yapan Bostan, şehir merkezi mahallelerinde yaşayan “Veledi Abdullah” adı verilenlerin sayısal çoğalması hakkında rakamlar da vermektedir. Trabzon şehir merkezinde “Veledi Abdullah” adına taşıyanların sayısı 142’dir. 1583 yılında ise 181’e çıkmıştır.  Trabzon şehrindeki Veledi Abdullah adını taşıyanların sayılarının giderek çoğalmasının Hıristiyan inancına bağlı olanların İslam’a geçmesi veya bir başta tanımlamayla Rum ve Pontuslu Hıristiyanların İslamlaşıp Türkleşmesi olarak da açıklanabilmektedir. “Abdulah ve oğulları”  İslam ile şereflenmiş insanlardır. Ve Veledi Abdullah sözcüğü inanç kimliğidir.  Yine Trabzon Tahrir defterlerinde “Nev Müslim” sözcükleri de “Yeni İslam olan, İslam’a giren” anlamına gelmektedir.
    Osmanlı ülkesinde “Veledi Abdullah” adını alanların Hıristiyan iken İslam’a girenler oldukları görüşleri hayli tartışmalıdır. Ve bu hususta bir genelleme yapmanın doğru olamayacağı görüşleri vardır. Ama Osmanlının sosyal tarihi üzerine Arşiv araştırmaları ile tanınan Ömer Lütfi Barkan’ın” Veledi Abdullahların çoğunun  Hıristiyan asıllı devşirmelerden veya azadlı kölelerden geldiklerinin veyahut  serbest bir şekilde Müslümanlığı kabul etmiş eski Hıristiyanlar oldukları kabul edilebileceği” görüşlerini açıklaması da manidardır(2).
    Bu gelişmeler üzerine “İslam’a Geçiş nasıl gerçekleşti” Sorusuna cevap aramak gerekmektedir.
  Dipnotları:
1.M. Hanefi BOSTAN,XV. Ve XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, TTK Yayını, 1999, s. 213; Trabzon şehrindeki inanç ve kimlik değişimi hakkında bak. Heath W. Lowry,Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi 1461-1583,Boğaziçi yayınları, 2005
2.Bostan, Aynı eser, s. 321

 RİZE YÖRESİNDE HRİSTİYANLIKTAN İSLAMA DÖNÜŞ HAREKETİ

 PONTUS RUM DEVLETİ VE SINIRLARI
-Tayyip Erdoğan’ın kökenlerini araştırırken Trabzon ve Rize yöresinde Pontus devletini kurma amaçlı siyasi çalışmaların yoğun olarak yaşandığı ortaya çıktı.    
 -Tayyip Erdoğan’ın atalarının yaşadığı Potamya’nın Rumca isimli PULİHOZ köyü, 1910’lu yıllarda  Dumankaya olarak değişti.
-Kurtuluş savaşından sonra Anadolu’dan ayrılan Pontus Rumları günümüzde Yunanistan ve ABD’de  Türkiye’yi soykırım ve sürgün suçlaması yapan siyasi çalışmaları yürütüyorlar.
 PONTUSLU SİLAHLI İSYANCILAR  
Karadeniz’in güney kıyısında yaşayan insanların kader birliğini etkileyen en önemli olaylar Osmanlı’nın son döneminde yaşandı.  Öncelikle Amerikalılar Merzifon Koleji’ni açtılar. Burada eğitim gören öğrenciler sonraki yıllarda Pontus ve Ermeni siyasi hareketlerinin liderleri oldular.  Amaçları Osmanlı’nın çökmesi halinde bir paylaşım gündeme geldiğinde özelikle Rumca konuşan ve kendilerini tarihi Pontus halkının varisleri olarak görenler silahlı şiddet hareketlerine destek verdiler.

    Osmanlı nüfus idaresinin gerçekleştirdiği sayımlar üzerinden 1914 yılına göre yapılan istatistik tablolarında Trabzon vilayetinde  921.128 İslam/Türk, 161.574 Hıristiyan/Rum,38.200 Ermeni yaşıyordu(1). Trabzon vilayeti Lazistan/Rize’den başlayarak batıdaki Samsun’a kadar uzanıyordu.
    Osmanlı’nın 1. Dünya Harbine girmesi ile birlikte özellikle 1915 yılında Ermeni komitacıların desteğiyle silaha sarılan Ermeni ayrılıkçılarının tehlikesini önlemek üzere “Tehcir” (zorunlu göç ve yerleştirme) yasası uygulandı.  Tehcir olayı hem Türk ve hem de Ermeniler arasında tarihi kırılma “yolların ayrılmasının”  ana sebebidir. 
    Yılar sonra Osmanlı 1918 yılı içinde Mondros anlaşmasını imzaladı ve teslim olma şartlarını kabul etti. 1918 ve 19 yılları birdenbire Trabzon yöresinde Pontus siyasi örgütlenmesi ve eylemlerinin başlaması ile sürdü. Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıktığında ve sonrasında Karadeniz sahillerindeki Pontuslu silahlı çetelerin tehlikesine karşı tedbirler aldı. 1920-22 yıllarında Topal Osman’a bağlı silahlı milis güçler Pontus çeteleri karşı iç savaşı sürdürdü. Yoğun Türk/İslam nüfusu arasında direniş gücünü artıramayan  isyancı Rumlar başarılı olamadılar. Çatışmalarda kaynaklar 350 bin civarında Rum kaybının olduğu hakkında bilgiler verir.
    1922 yılı Eylül ayında Türk ordusu İzmir’e girdiğinde Yunanistan paralelinde çalışan ve Anadolu’nun Grek (Rum) kimlikli etik toplulukları için  Türklerle ortak yaşama şartları ortadan kalktı.  Ertesi 1923 yılında imzalanan Lozan anlaşmasının en önemli bir maddesi de Türkiye ve Yunanistan arasında karşılıklı göç “mübadele” anlaşmasıdır.  Anadolu’da Ege sahil bölgelerinde Aydın ve İzmir yöresinde yoğun olarak yaşayan  ve Kapadokya’nın tarihi kimliğinin bir parçası olan Karamanlı Rumlar ile Pontus yöresi olarak bilinen Trabzon yöresi Rumları mübadele kapsamına alındı.  Trabzon’un her yerinde yaşayan Rumlar tarihi ata-dede topraklarını terk ederek Yunanistan’a gittiler.  Anadolu’dan ayrılan Rum nüfusunun 1.7 milyon civarında olduğu resmi rakamlara yansıdı.  Yunanistan’a yerleşen Pontuslu Rumlar, kendi kültürlerini de taşıdılar. Kemence davul zurna eşliğinde horon tepmeler, hamsi  kaynaklı yemekler ile Karadeniz  yöresi folklorunun temeli olan kıyafetler giymeye devam ettiler.  Pontuslu Hristiyan Rumlar’ın Trabzon yöresinden ayrılmasından sonra geride çok sayıda dini mabed (kilise, manastır, konak) bıraktılar. Bunlar içinde en iyi korunanı Trabzon’daki Sümela Manastırı oldu.

      DÜNYADAKİ PONTUSLULAR  
      2000’li yılların başlarında dünyadaki Pontuslu Rumların sayısının 3 milyon civarında olduğu bilgileri yansıdı bilim dünyasına (1). Ve rakamlar verildi: Yunanistan’da 2 milyon, ABD’de 200 bin, Almanya’da 100.000, Rusya’da 98.000,Ukrayna’da 91.500,Avustralya 56.000,Kanada 20.000, Gürcistan 15.166, Kazakistan 12.703,Özbekistan 9.500,Ermenistan 2.000, Suriye 1000… 
   
     TÜRKİYE’DE 300.000 PONTUSLU RUM YAŞIYOR   
     Türkiye’de Pontus kültürünün bir parçası olan Rumca konuşan veya İslam görünerek kendisini gizleyenlerin sayısını WİKİPEDİA Ansiklopedisi 300.000 olarak verdi. Bu bilginin kaynağı olarak da Ömer Asan adındaki araştırmacının 1996 yılında Pontus Kültürü çalışmasını kaynak olarak gösterdi. ABD’li araştırmacı Heath W.Lowry ile Türk Tarih Profesörü Kemal Karpat’ın Osmanlı Tapu Tahrir defterlerine bağlı kalarak Trabzon’da 16.yy’da çok sayıda Hristiyan Rum’un İslam’a döndükleri hakkındaki bilgileri esas aldı (2).
     Yunanistan’da 1994 yılında 19 Mayıs 1919 tarihi “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak kabul edildi. Selanik şehir merkezine bu düşünceyi yansıtan anıt yapıldı. Ve kısa bir zaman sonra da ABD’da bazı eyaletler Pontus Soykırımını kabul ettiler.
     2.000’li yılların başlarında gözlerini Karadeniz sahillerine diken Pontus kültürü ve arkasından da bölge coğrafyasının PONTUS olduğu… Aslında yörede sayıları 300.000’i bulan Rum kökenli İslam görünenler olduğu görüşleri canlandırılmak istendi
 Dipnotları:1.
2.Wikipedia, “Pontic Greecs”, “Greec Muslims”, 6 Haziran 2009
ABD Başkanı Wilson, Osmanlı’nın çöküş yıllarında Anadolu’yu parçalamayı amaçlayan Sevr Anlaşmasına benzer bir düşünceyi yansıtan harita çizdirdi.      
-Fırat nehrinin doğusunda kalan topraklarda Kürdistan ve Ermenistan devletlerinin kurulması ile birlikte Trabzon yöresinde de Lazistan Devleti’nin kurulması görüşlerine yer verildi.    
 -Tayyip Erdoğan’ın atalarının yaşadığı Rize yöresinde Pontus amaçlarını yansıtan çalışmalar günümüzde de sürmektedir.
     
     ABD Başkanı Woodrow Wilson, önündeki haritaya dikkatlice baktı. Bildiklerini, hayallerini sezgilerini ülkesinin gelecekteki hayati çıkarlarının derin izler bıraktığı coğrafyada yaşananlara gözlerini kapayamazdı. ABD devleti, başkanın karar vermesi için bütün imkanlarını kullanmıştı haritayı çizmek için. Almanların 19. yüzyıl sonlarından itibaren adım adım dolaşarak hazırlanan Osmanlı ülkesi  görüntüleri…İngilizlerin en ünlü  arazi (topoğrafya) araştırmaları yapan askeri uzmanların çizdiği… Osmanlı yönetiminin çizimini gerçekleştirdiği haritalar ile 1919 yılında ABD çıkarlarını araştırmak ve durumu yerinde gözlemlemek üzere Anadolu’ya gelen ABD’li general Harbord’un Kongreye sunduğu dosyalardan elde edilen bilgiler haritalar dikkate alınarak hazırlanmıştı  Wilson’un önündeki haritanın çizimi için.
    Karadeniz, daha güneydeki Anadolu, Kafkasya ve Arabistan topraklarının bir kısmı harita içinde yer almıştı. Ama haritayı önemli bir tarihi belge yapan ise Sinop-Adana-Kerkük-Tiflis şehirlerini de içine alacak şekilde kare çizgi içine alan bir simgenin bulunmasıydı. Ve bahsi geçen bölge “Kontrol alanı” olarak seçilmişti. Karadeniz sahillerindeki Rize yöresini içine alan “Lazistan”; Vangölü havzası ile Fırat nehrinin doğusunda kalan, Karadeniz’de de Trabzon’a kadar açılan geniş bir bölge ERMENİSTAN olarak gösteriliyordu.
     Fırat nehrinin doğusunda Diyarbakır eksenli bölge ise KÜRDİSTAN yönetim alanı idi. Kafkaslarda Gürcistan da aynı kontrol bölgesinin sınırları içinde kalmıştı.
     ABD’li uzmanlar, Başkan Wilson’un 1919 yılı bahar aylarında başlayan Paris konferansı esnasında dünya liderlerine sunacağı tekliflere kaynaklık etmesi amacıyla hazırlamışlardı haritayı. Haritanın alt kısmında da Başkan’ın mührü ve imzası vardı. Özetle kontrol alanı içinde kalan bölgede yaşayan Ermeniler,  Pontus Rumları, Lazlar, Kürtler, Gürcüler ABD koruması altına alınıyordu. Bu durumun bir başka açıklaması da şöyle yapılabilirdi: Osmanlı’nın çöküşü ve paylaşılması esnasında ortaya çıkacak yeni ülkeleri/devletleri ABD kendi kontrolü altına alarak hayati çıkarlarını sürdürecekti. Ortadoğu’ya yerleşecek, Kafkaslar’da  kendi çıkarlarını destekleyen devletçikler bulunacak ve ABD bölgede kendi uzantıları ile ebediyen var olacaktı. Yaşanan tarihin akışı ve şartlar ABD’nin  bu düşüncesini  uygulama  imkanı sağlamıştı.  Harita 1920’nin durumuna göre hazırlanmıştı. ABD bölgeye doğrudan askeri müdahalede bulunmuyor, gelişmeleri bekliyordu.

    ABD’nin Osmanlı ülkesine nüfuz etmesi yerleşmesi de nerede ise yüzyıllık bir planın bir parçası gibi idi. 19. yüzyıl başlarında Osmanlı ülkesinde açılan misyoner okullarının iki önemli amacı vardı: 1-ABD kültürünü benimseyen dost ve işbirlikçi insanlar yetişmesini sağlamak. 2-ABD’deki Hristiyan Protestan-Evangelik din inancını yaygınlaştırarak doğrudan kontrol edebileceği topluluklar
     LAZİSTAN'IN ADI RİZE OLUYOR, 1924 YILI
yaratmak.
     İstanbul’da 1860’lı yalların başlarında açılan Robert Kolej ile, Merzifon’da ve Harput’ta açılışı gerçekleştirilen Anadolu kolejleri için büyük yatırımlar yapılmıştı. Harput Koleji, Ermenistan misyonunun güçlenmesi için açılmıştı. Merzifon Koleji ise Karadeniz sahillerinde siyasi çatışma ortamına dönüşecek Pontus hareketlerinin fikri merkezi olma özeliğini koruyordu.
    1915 yılı Osmanlının cephelerde yenilgiler alması, Anadolu’yu bile koruyamaz hale gelmesi, çöküşü ve etnik kırılmaların en şiddetli bir şekilde yaşandığı zaman dilimi idi.
    Mayıs 1915 içinde Ermeniler, Rus askerleri ile işbirliği yaptıkları gerekçesi ile Fırat nehri sahilleri ve Mezepotomya’ya zorunlu göç ve iskana tabi tutulmuşlardı, adına “Tehcir” denilen. Ermeni göç ve yerleşiminin odak noktasında ABD’li yardım örgütleri vardı (Near East Relief gibi).
     Osmanlının çöküşü ile birlikte “Dokuz hurda bir hurda neylesin” misali Osmanlı topraklarında etnik ayrıcalıklar, iç savaşlar, çatışmalar olanca hızıyla sürdü gitti. Emperyalist ülkelerin hepsinin kendi çıkarlarına uygun amaçları vardı. Bir de aynı coğrafyada köle olmamak için direnen kendi bağrından kuvayı milliye hareketini gerçekleştirerek ülkesinin bağımsızlığına kavuşmasını sağlamak için Türk milletinin tarih sahnesinde gerçekleştirdikleri

        KASIMPAŞA, 1930'LU YILLAR

Tayyip Erdoğan'ın köken araştırmaları kitabı

-Fatih Sultan Mehmet, 1461 yılında Trabzonu feth etti. Osmanlı Devleti aradan geçen zaman içinde Trabzon yöresini Türk ve islam beldesi yapmakta zorlandı.     
-Trabzon yöresinde 1600-1800 yılları arasında Rum asıllı olanlar önemli ölçüde islama dönüş yaptılar.    
 -Tayyip Erdoğan’ın memleketi olan Rize yöresinde de  Rumların islama dönüşü çok hızlı yaşandı.

      Fatih Sultan Mehmet 1461 yılı mayıs ayı içinde ordusu ile birlikte Erzincan üzerinden Zigana dağlarını aşarak Trabzon fethine başladı. Erzincan’a gelişi ve Zigana dağlarını aşması ve Trabzon üzerine yürümesi hakkındaki düşünceleri “Trabzonu bir cünup kafir yiyip yürür” sözleriyle açıklanır.  Trabzon’un islam’ın kılıcı ile almak ve İslam diyarı yapmak ve bu uğurda cihad ve gaza siyaseti izlemek üzere Fatih, Trabzon seferine çıkar. Mahmut Paşa kumandasında denizden de gemiler Trabzon açıklarına kadar gelir. Kuşatma ve yapılan muharebeler sonrası Trabzon Hükümdarı Davit’e teslim olması haberi gönderilir. Ve Trabzon fazla kan dökülmeden sulh yolu feth edilir. Ve Trabzon’un fethi araştırmacılara göre 15 Ağustos  1461 tarihi olarak açıklanır.   Kısa süre içinde Trabzon ve Doğu Karadeniz sahillerindeki Rize, Sürmene, Of Osmanlı topraklarına katılır.
    Fetih sorası Trabzon’u İslam memleketi yapma çalışmaları başlatıldı. Tarihi kaynaklara göre Trabzon Pontus Kralı Devit ve ailesi ileri gelenler Edirne’ye sürgün ve iskan edildiler. Şehir merkezindeki Ortahisar Meryemana Altınbaş kilisesi “Ortahisar camisi” adıyla Müslümanların ibadet merkezi oldu.  Sen Ojen Kilisesi de Yenicuma camisi adıyla hizmet vermeye başladı.  Kale içi bölgede Türklerden oluşan  Eksotha (Hızırbey),Boztepe, Aşağı Yenicuma, Tuzluçeşme, Çömlekçi mahalleleri kuruldu.

     Fatih Sultan Mehmet ilk iş olarak fetih geleneğine uyup Ortahisar'da Meryemana Altınbaş Kilisesi'ni "Ortahisar Camii" adı ile Müslümanların ibadetine tahsis etmiştir. Daha sonra Sen Ojen Kilisesi'de camiye çevrilerek ilk Cuma namazını burada kılmış ve adına da Yenicuma camii denilmiştir. Bu cami halen ibadete açıktır.

Trabzon'un idaresi Gelibolu valisi Kazım beye verilip bir kısım asker, silah ve mühimmat bırakıldıktan sonra ordu sahil yolunu takip ederek geri döndü.

Fetihten sonra Trabzon'un yerli ahalisinin ileri gelenleri imparator David ile İstanbul'a geri görülmüş, bir kısmıda kendiliğinden ayrılmıştır. Bu yüzden şehirde pek az nüfus kalmıştır. Kalan nüfus ile Eksotha (Hızırbey) , Boztepe, Aşağı Yenicuma, Tuzluçeşme, Çömlekçi semtleri de iskan ettirilerek, kale içindi Hıristiyan bırakılmamıştır. Boşalan evler sipahi takımına yeniçerililere, maiyet ağalarına ve mülhakattan gelen Türklere tahsis edilmiştir. Bu arada feth edilen diğer şehirlerde olduğu gibi Trabzon'da da "Cizye-i Şerriye ve Rusumi örfiye" vergisi konmuştur. Trabzon ve civarındaki toprakların tahribi ve tımarlara bölünerek sipahilere verilmesi gibi konularda Sancak beyi Kazım bey aldığı emri yerine getirerek Trabzon topraklarını Osmanlı idaresi altında yeniden organize etmiştir.

Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet'in yörede genel bir sayım yaptırmış olduğu biliniyorsa da, buna ait belgeler elde olmadığından ancak 1486 yılında II. Beyazıt'ın sayımları ölçü alınmaktadır. Trabzon hakkında bilgi veren en eski tahrir defterleri, başbakanlık arşivinde "maliyeden müdevver defter no:28" başlığı altında bulunmaktadır. Tarihsiz olan bu defter ilk olarak 1954 yılında Ömer Lütfü Barkan tarafından kullanılmıştır.

 Osmanlı Arşivinde bulunan 1486 tarihli  tahrir defterinde Trabzon; Akçaabat, Görele, Tirebolu, Giresun, Laz, Maçka, Torul, Sürmene, Of, Rize, Atina (Pazar) tımarları ile tımar sahiplerinin listeleri verildikten sonra, başta Trabzon şehrinde oturanların ayrıntılı bir listesi de bulunmaktadır. Tahrir defterinde şehrin halkı, mahalle ya da cemaat başlıkları altında dini guruplar olarak bölündükten sonra şehirdeki her aile reisinin de adı verilmektedir.
    Trabzon ile ilgili olarak 1486 tarihinde gerçekleştirilen nüfus ve mülk sayım defterine göre Trabzon şehir merkezinde 200 hane’yi bulan İslam nüfus vardır. Ve bunlar geldikleri yere göre isim almışlardır.
“Cemaat” (topluluk) adıyla deftere yazılmışlardır.  Niksar’dan 7, Ladik 7, Bafra 16, İskilip 10, Gümüş 7, Tokat 25, Turhal 4, Göncanik 8, Kavala 3, Sanusak 5, Amasya 31, Osmancık 10, Çorum 15, Merzifon 18, Nefsi Samsun 12, Zile 3, Satılmış Canik 1, Karakadi 10
     Fatih’in oğlu Bayezid’in oğlu  Abdullah 1470 yılında Trabzon Valisi oldu.  Ve  kısa zamanda Trabzon Osmanlı devletinin  yönetim ihtisas merkezi oldu.  Yavuz Sultan Selim 1489-1512, yıları arasında Trabzon Valiliği yaptı.  Kanuni çocukluk ve gençlik yılarını Trabzon’da geçirdi.
      TRABZON YÖRESİ NASIL İSLAMLAŞTI VE DE TÜRKLEŞTİ! 
     Trabzon eyaletinin sosyal  durumu hakkındaki ayrıntılı ilgiler Osmanlı Arşivindeki 1530 tarihli  ve de 387 numaralı Karaman ve Rum Muhasebe Defterinde açıklanıyor: ( 1).
“Kadim Vilayeti Rum” olarak yazılan defterin Trabzon Liva bölümünde  Trabzon,  Hemşin, Atina, Rize,Arhova, Of, Kürtün, Torul kazalarına yer verilmiş.

    Trabzon kazası şehir merkezinin durumu:
       Müslümanlar için 10 mahalle,179 hane… Gebran/Gavur (Rum), Ermeni, Efrenç (Ceneviz, Venedikli)  14 mahalle, 1.084 hane var.
Trabzon şehir merkezinde 2 cami, 8 mescit, 6 vakıf hamamı,1 Boyahane, 1 Kale, 1 Bozahane, 187 vakıf dükkanı,1 Vakıf Kervansarayı, 205 değirmen bulunuyor. Toplam hane sayısı İslam 179 ve Gebran 1.084’ün toplamı 1263’tür.
    Trabzon kazası içinde yer alan Akçaabad, Yomra,  Maçuka (Maçka), Sürmene, nahiyelerini de dahil edersek Trabzon kazasının etrafı nahiyeleri ile birlikte 199 köy,1.094 hane İslam, 12.632 hane Gebran (İslam olmayanlar) vardır. Bu durumda Trabzon livasının Trabzon kazasında yaşayanların nerede ise 1530 yılında %-7’si İslam/Türk’tür.
      1530 yılında Rize kazasının durumu:
      Rize şehir merkezinde toplam  mirliva hassı olarak 35 mahalle ve kaza dahilinde  de 8 köy vardır. 57 değirmen bulunmaktadır. İslam hane sayısı 162, Gebran (Gavur) ise 2.063’tür.
     Vergi memurları Rize kazası yakınlarında bulunan Potamya köyüne de geldiler. Ve köyün durumu hakkında ilgiler verdiler. Potamya köyünde 3 mahalle, 128 hane vardı bunun da sadece 12 hanesi İslam, 116 hanesi de Hristiyan idi.  8 Değirmen sayılmıştı. Köy halkının vereceği toplam vergi miktarı da 12.213 akça olarak tespit edilmişti.
    
     Rize yakınlarındaki köylerin isimleri de: Salarha, Mirara, Yeriyoli, Basalar, Çakaris, Zedevi, Kesanos, Mapavri, Marnava, Latom olarak yazılmıştı. Rize yakınlarındaki şehir merkezi ve köyler dahil mahalle sayısı-35, Hane sayısı 2225 olarak yazılmıştı. Hanelerde yaşayanların da 2063’ü Hristiyan, 162’si de İslam idi. Rize şehir merkezinde 215 hane bulunuyordu. Bunun da sadece 2 hanesi İslam idi.

     Rize kazasının toplamında ise  1 şehir merkezi, 1 kale, 228 değirmen,30 köy, 561 İslam, 6.467 Gebran (Gavur) ki her iki kesiminde toplam hane sayısı 7.028’dir.
    Günümüzde Rize’nin sınırları içinde kalan ama tarihi ismiyle Hemşin olarak geçen ve defterde de Hemşin kazası yazılı yerde 34 köy, 1 kale, 1 cami ile 214 İslam ve 457 Hristiyan (Gebran) hanenin olduğu yazılı.
    Rize kazasının günümüzde Pazar ismiyle bilinen ama  defterde de Atina olarak yazılı kazasında 30 köy vardı. İslam hane sayısı-584, Hristiyan hane sayısı da 3.096’dır.
    Of kazasında 30 köy vardı. İslam hane sayısı 165, Hristiyan ise 2.967’dir.
      LAZ KAZASININ DURUMU 
     Arhavi kazası sınırları içinde yer alan nahiyelerin isimleri  İskele, Laz, Bagobit, Koniya olarak tespit edilmiş. Laz nahiyesinde yaşayanların da 275 hanesi İslam, 1779 hanesi de Hristiyandır.

    Osmanlının 1530 tarihli vergi defterine göre  sadece Rize kazası içinde ve  köylerinde yaşayan toplam 2063 han Hristiyan hanenin toplam sayısı 10.315 yapar. İslam nüfus ise 162 hane ve 810 nüfustur.
    KİMLİK DEĞİŞİMİ 
    Günümüzde Rize vilayeti sınırları içinde kalan  Rize merkez, Hemşin, Atina(Pazar), Of kazalarının genel hane toplamında Hristiyan hane sayısı:8583, İslam hane sayısı da 1125’dir.
    Rize’nin genelinde -1530’a göre – toplam Hristiyan  yaşayanların sayısı:42.915, İslam olanların sayısı da : 5.725’dir.
     Bu durumda  günümüz Rize vilayetinin içinde yer alan ama 1530 yılında tespit edilen  yaşayan nüfusun %-90 civarında çoğunluğunu İslam olmayanlar, yani Pontus uzantısı  olarak bilinen topluklardır.
Osmanlı yönetimi ve Rize yöresinde 16.yüzyıl boyunca yaşayanların büyük çoğunluğu Hristiyan inancına mensup olan ve Pontus karakterli etnik topluluklardır. 1600 yılı başlarına kadar da bu durum değişmez.
     Osmanlı’nın Türk asıllı nüfus yerleştirerek Karadeniz yöresini kendisine bağlaması düşüncesinin dışında, bölgede yaşayan ve Hristiyan (Gebran) olarak bilinen insanların İslama dönüşlerini hızlandırarak yeni toplumsal yapıya dönüşüm sağlanmıştır. 1600-1800’lü yıllar arası Rize ve Trabzon yöresinde hızlı bir şekilde İslamlaştırma politikası izlenmiştir. 1800’lü yıların başlarına gelindiğinde Rize yöresinde şehir merkezi ve köylerde yaşayanların nerede ise %-90’ı İslam, sadece %-10’u da Hristiyandır. Bölgede hızlı ve köklü kimlik değişimi nasıl gerçekleşmiştir! Bu sorunun cevabını verirken İslam’a geçenlere yönetimde görev verme, vergi indirimlerinden yararlandırmanın büyük payı olsa gerek. Şüphesiz ki Rize yöresindeki etnik değişim olayında Anadolu’nun muhtelif yerlerinden sürgün, göç ve iskan yoluyla yörenin Türk ve İslam karakterine dönüşmesini sağlayanlar da olmuştur. 
     Özetle 1530 yılında Trabzon Livasının Rum  ve Hristiyan kimliği o kadar güçlüdür ki. İslamlar, sahildeki kale ve şehir merkezinde  hakimdir. Ve Hristiyanlar arasındaki yerleşik İslam nüfus dağınıktır.  Bu duruma bakarak Fatih’in 1461 yılında  Trabzon’u fethinden itibaren 1530 yılına ve daha sonrası 1600 yılına gelinceye  kadar geçen süre içinde  ciddi bir İslam  ve Türkleştirme politikası izlenmediği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Dipnot
1. 387 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i  Karaman ve Rum Defteri (937/1530) II, Osmanlı Arşiv yayını,  Ankara- 1997

TAYYİP ERDOĞAN’IN Rum asıllı olduğu görüşlerini savunanlar onu Pontus ve Rum dönemi yöre ismi olan POTAMYALI o olmakla suçladılar.     
-OSMANLI BELGELERİNDE de Rize yöresinde “Botamya” adıyla bölge ve aynı ismi taşıyan köyler vardı. Potamya, Pontus kültüründe Irmaklar arası anlamına geliyordu.
     -Erdoğan, 2009 Belediye seçimleri esnasında kendi memleketi olan Güneysu’da  “Potamyanın Gururu hoş geldiniz” sözleri ile karşılandı

     Recep Tayip Erdoğan, çiçeği burnunda Türkiye’nin seçilmiş Başbakanı… Türkiye’de yaşanan kriz ortamından sonra tek başına iktidara gelen AKP’nin kurucu başkanı.  Yoğun iş temposu içinde gönlünde yatan bir olayı gerçekleştirmek üzere uçakla önce Trabzon’a sonra da karayolu ile ata-dede ocağı olan memleketi Rize’nin Güneysu ilçesine geldi.  İlçeye girişte Adacami köyü yakınlarında onu karşılayanlar tezahürata başladılar.
     “-Başbakan Tayip, Potomya’nın gururu” sözleri kulakları çınlattı.
Erdoğan’ın gezisini izleyen basın mensupları hayatlarında belki de ilk kez karşılaştıkları bu sözleri elerindeki kağıda not ettiler. Ve mensup oldukları haber merkezlerine de geçtiler. “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, baba ocağı Güneysu ilçesine heyelandan zarar görenlerin sorunlarını yerinde görmek üzere geldi. O’nu ilçe girişinde karşılayanlar “Potomya’ya’ya Hoş geldin sözleri ile karşıladılar.” Bilgileri özetle yer aldı haber metinlerinde. Ve tarihler o gün 13 Kasım 2003 Perşembe gününü gösteriyordu.
    Ve beklenen gelişmeler gecikmeden geldi. Erdoğan’ın dede memleketi Güneysu ilçesine gelmesi ve halkın ona karşı “Potamya’ya hoş geldiniz” sözlerinin de basına yansıması üzerine aykırı görüşler ve yorumlar gelmeye başladı:
    “Potomya, Rize’nin Güneysu ilçesinin Rumca adıdır. Başbakan Tayip Erdoğan da kendisini karşılamaya gelenlerin “-Potomya’ya hoş geldiniz!” sözlerinden rahatsız olmamıştır. Güneysu ilçesi halkının büyük çoğunluğu Rum asıllıdır. Ve İslam’a dönmüştür. Veya İslam görünmektedir. Başbakan Potomya sözcüğünden rahatsız olmadığına göre O’nun da kökenleri Rum’dur.”…
    Kısa özetle verilen bu bilgiler kaleme alındı. Ve internet ortamında mail olarak çok sayıda insana ulaştırıldı. Türkiye’yi yönetenlerin etnik kökenlerini biliyor musunuz? Başlığı altında açılan dosyaların baş kısmına Tayip Erdoğan’ın küçük bir fotoğrafı konuyor ve Potomya’lı Rum asıllı  olduğu görüşlerine yer veriliyordu.  Bu görüşler doğru olursa Türkiye’nin demokrasi ortamında seçilmiş bir Başbakanının ataları Rum asıllı dönme olduğu gerçeği kamuoyunun belleğinde yer eden tarihi olay  olarak hatırlanacaktı.
….
   
     12 AĞUSTOS 2009 GÜNÜ GÜNEYSU İLÇESİNE GELDİĞİNDE  
     Aradan geçen yılar sonra takvimlerin 12 Ağustos 2009 Çarşamba gününü gösterdiğinde Tayip Erdoğan memleketi olan Güneysu ilçesine geldi. Ve halka karşı yaptığı konuşmada:
    Bu sırada izleyiciler arasında bulunan Güneysu AK Parti Gençlik Kolları'na bağlı grup “Laz’ı, Kürdü, Çerkez’i. Kucakladık herkesi” diye slogan attı. Başbakan bu sözler üzerine şunları söyledi: “Sağolun. Mesele bu zaten. Mesele bu. Bu ülkede iktidarımızı ayrımcı olarak niteleyenler, bölücü olarak niteleyenler önce aynaya baksınlar. Kendileri bölücünün ta kendisi. Onlar bu ülkede belli bölgelere gidemezler. Belli illere gidemezler. Türkiye’de biz hamdolsun 81 vilayette, 7 bölgede varız. Onların kimyaları bozulmuş. Ama bizim öyle bir derdimiz yok, biz ülkemizin tamamını kucaklıyoruz. Biz 71.5 milyon vatan evladının tamamını kucaklıyoruz. Biz Türkiye’nin milli birliği için, bütünlüğü için bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Bu beraberliği inşallah biz sağlayacağız. Bunun için kollarımızı açtık. Kapı kapı dolaşıyoruz. Ana muhalefete mektup yazıyoruz, daha düşünmeden nedir ne değildir demeden geri çeviriyorlar. Yanındaki yavru muhalefete mektup yazılıyor, o da kabul etmiyor. Bu millet ayrılıkçı olanları evelallah bu ülkede iktidara getirmez ve onlara iktidar teslim etmez. Bizim niyetimiz halis samimi. Biz dürüst olarak bu yolda ilerliyoruz. Yaradılanı yaradandan ötürü seviyoruz.”

Erdoğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi de eleştirerek, “Çıkmış ne diyor? MHP liderinin söylediğine bak. Sayın Bahçeli önce kendine bir gel. Ben inanıyorum ki MHP’deki kardeşlerim onun bu konuşmalarından rahatsız. ‘Yarın artık Güneysu demezsin, Potomya dersin’ diyor. Bırak, benim burada yaşayan vatandaşım yeri geldiği zaman Güneysu yeri geldiği zaman Potomya der. Niye rahatsız oluyorsun? ‘Artık İstanbul için Konstantinapol dersin’ diyor. Kusura bakma. Benim ülkemizin insanı, nerede kime neyi söyleyeceğini çok iyi bilir. Onu senden öğrenmesine gerek yok. Biz de nerede neyi söyleyeceğimiz çok iyi biliriz.

Cumhurbaşkanımızı Bitlis’te ‘Norşin’ dedi diye eleştirmeler. Aç o zaman Atatürk’ün nutuk kitabını. Nutuk’ta Norşin sakinlerine nasıl hitap ettiklerini sor. Bu oyunları bozacağız. Biz kirli ajandalarla yürümeyeceğiz, temiz ajandalarla yürüyeceğiz. Bu ülkede inşallah anaların gözyaşları dinecek. Artık kara haberler duymak istemiyoruz. Onun için inşallah bu kötü gidişi durdurmak ve bu ülkenin insanlarını birbirini kucaklar hale getirmek için bu maratonu sürdüreceğiz. İnşallah sonu hayırlı olacak” dedi.
     Bu arada bir grup hemşehrisi de Erdoğan’a, “Potomya seninle gurur duyuyor” tezahüratlarıyla sevgi gösterisinde bulundu(1).    Rize ve Güneysu yöresinin tarihi gelişimi hakkında verilen bilgilere göre: “Potamya adının kaynağına ait söylenceler birbirine yakındır. Birincisi Potamya’nın üç büyük derenin (çayın) birleştiği yer anlamında Rumca Potamya denmiştir. İkinci söylence birinciye yakın bir tanımlama gösterir.Buna göre Potamya adının aslı  yörede çok sayıda dere ve çay olmasına dayanarak Rumca Potamas(Irmak) yurdu anlamında olan Potomia’dan gelmektedir” …          
GÜNEYSU İSMİNİN KAYNAĞI!
     “Potamya Osmanlı’ların bölgeyi fethinden önce ve sonra Potomiya adıyla anıldı. Zamanla bu isim değişime uğrayarak Potamya oldu. Cumhuriyetin kurulmasıyla da Güneysu ismini aldı. 19yy’da Potamya deresi adı altında 11 para köy vardı 11 parça köy anlamında bu köyler şunlardı. Ğazavit, Veroz, Kurloz, Kamboz, Singaz, Kaluharaf, Pilihoz, Setoz, Gürgen, Mişona, ve Kaçiran. Şimdiki dört mahalle ve on dokuz köyü içinde barındıran bu köyler, Cumhuriyetten sonra isim değiştirdi. Ğazavit(Ulucami), Veroz(Küçükcami),  Kurloz(Adacami), Kamboz (İslahiye), Singaz (Tepebaşi),  Kaluharaf (Kiremitköy), Pilihoz (Dumankaya), Setoz (Kibledağı), Gürgen (Gürgen), Mişona (Pazarköy), Kaçiran (Zincirliköprü).  Bu köyler 1940 lı yıllarda yine 11’e; bucak merkezi dahil 1955 yılında 14’e; 1960-70 li yıllarda 16’ya; 1975-80-85’li yıllarda 22’ye  1995’te ise 23’e yükseldi. Güneysu Rize iline köy köy bağlı iken 1944 yılında Rize iline bağlı bir nahiye oldu.      POTAMYALILAR SENİNLE GURUR DUYUYOR!      Türkiye Başbakanı Tayip ERDOĞAN’a 12 Ağustos 2009 Çarşamba günü yöre halkını tezahürat olarak  söylediği “POTAMYA SENİNLE GURUR DUYUYOR” sözleri karşısında “Bırak, benim burada yaşayan vatandaşım yeri geldiği zaman Güneysu yeri geldiği zaman Potomya der. Niye rahatsız oluyorsun?” açıklamasını yaptı. Burada Başbakana karşı söylenen “Potamya seninle gurur duyuyor” sözleri aynı zamanda “Potamyalılar seninle gurur duyuyor” şeklinde de söylenebilir.  Potamya seninle gurur duyuyor sözleri ile bilinç altından tarihi mesajlar veriliylordu Türkiye Başbakanına.    Potamya sözcüğü antik çağ Grekçesinde “Dere”, “Irmak” anlamlarına geliyor. Potamya da “Dereler bölgesi” olarak da söylenebilir. Yaşanan tarihi süreç çerçevesinde Doğu Karadeniz bölgesinde  Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Osmanlıya bağlayıncaya kadar Pontus ismini almıştı.  Pontus coğrafyası içinde ve  Pontus”Bölgenin bir zamanlar kabul edilen isminin seslendirilmesi mi yoksa farklı amaçlar mı vardı! Potamya seslerinin arkasındaki tarihin örtüsü aralandığında ise ortaya çıkan gerçekler şaşırtıcı ve düşündürücü idi.  Çünkü Potamya’nın bir adım ötesinde  PONTUS’a özlem  ve farklı   etnik kimlik arayışlarının açığa vurulması idi.  Dipnot:
1.Akgüneysu.com , 12 Ağustos 2009, haberler

 -Erdoğanın dedesi Teyup, Osmanlı Devletinin 1. Dünya savaşına girmesi ile birlikte köyünde aniden öldüğü bilgileri elde edildi.      
-Teyup’un, Rus işgaline direniş gösterirken öldüğü hakkında bilgiler kulaktan kulağa anlatıldı.      
-Bir başka görüşe göre de Teyup,aile içi çekişme sonucu öldürüldü.   
1915 YILI…
     Anadolu tarihinde unutulmayan savaş ve göçlerin yaşandığı bir zaman olarak hatırlanır. Bir yandan Sarıkamış savaşından sonra zafer kazanan Rus ordusunun Erzurum üzerinden Van şehrine kadar gelerek  Ermeni silahlı toplulukların da yardımı ile kenti ele geçirme mücadelesi.
     Diğer yandan da Osmanlı yönetiminin özelikle Zeytun Ermenilerinin isyanlarının önlenememesini dikkate alarak  mayıs 1915 içinde Ermeni sivilleri savaş bitinceye kadar zorunlu göç ve yerleşime tabi tutması. Yaşanan olaylar olağanüstü hassas savaş şartları gereği alınan kararların uygulanması idi.
     1916 yılı mart ayı içinde Rus askerleri Erzurum üzerinden Rize, Trabzon’a doğru ileri harekete geçtiler. Harşit çayı kıyısına kadar geldiler. Ve orada durdular. Osmanlı ile Rus ordularının  doğal sınırı Harşit çayı kıyısını izleyerek güneye doğru iniyor, Sivas vilayetinin doğusu Şebinkarahisar bölgesi sınır olarak kabul ediliyordu. .
     1916 yılı ve ertesi 1917 yılı içinde Rus işgal toprakları içinde kalan Rize ve Trabzon vilayeti yöresinde direniş hareketleri sürdü gitti. Osmanlının desteklediği silahlı gruplar, sivil halkın da desteği ile Rus askerlerine karşı yer yer mücadele veriyor. Sabotajlar, silah ve cephane taşınması, Ermeni silahlı komitacılara karşı köylerin korunması gibi.
     Rize’nin Dumankaya köyünde genç ve hırçın bir din adamı olan hafız Teyyup o günlerde köyünde birdenbire vurularak öldürüldü. Ölüm sebebinin ne olduğunu kimse bilemedi.  Bir zamanların Rumca ismiyle Pulihoz köyü olarak bilinen yerleşim biriminin arka tarafında kıble dağı, ön kısmında da  Ayani tepesi vardı. Askerlerin çatıştığı  ve şehit düştüğü bir yer  de vardı Ayani tepesi yakınlarında.  Ve Teyyup o günlerde evinin yakınına getirilerek toprağa verildi.      1917 yılı Ekim ayı içinde Rusya’da Lenin önderliğinde komünist ihtilal gerçekleşti. Çarlık yönetimi devrildi. Yeni yönetim  Doğu Anadolu’da bulunan askerleri çekmeye karar verdi. Osmanlı  Devleti  ile imzalanan anlaşma çerçevesinde 1918 yılının ilk aylarında Erzincan, Erzurum ve beraberinde Trabzon –Rize yöresinden Rus askerleri geri çekileceklerdi.  Her iki taraf da antlaşmanın maddelerine aynen uydu. Şubat-Nisan 1918 içinde Rus ordusu Erzincan-Erzurum koridorunu terk etti. Ve bu dönemde General Antranik kumandasındaki Ermeni İntikam alayı mensubu silahlı komitacılar panik halinde Müslümanları kitle halinde öldürmeye başladılar.  Şehirlerde, köylerde ve mezralarda Anadolu tarihinin tanık olduğu kanlı katliamlar gerçekleştirildi. Katliamların uygulanma alanı içinde Rize de vardı.  “kim kime dum duma” derler ya…”Can pazarının” yaşandığı o günlerin acı gerçekleri insanların hafızasından hiç silinmedi. Olaylar esnasında Bakatlı Teyyup’da ölmüştü.
     Aradan geçen yıllar sonra Teyyup’un küçük çocuğu Ahmet 1920’lerin sonlarında kendi köyü Dumankaya veya tarihi ismiyle Pulihoz’u terk ederek İstanbul’a gitti. İş ve aş için. Ekmek parası kazanmak için.  Rize’den ayrılıp İstanbul’da Haliç kıyısında Kasımpaşa Kulaksız mezarlığı yakınındaki tepe üzerinde sığındığı bir ev bulup oturduğunda dünyalar onun oldu. Ahmet’in hemşerileri de gelmişlerdi Rize yöresinden. Hepsi birbirini tanıyor koruyor ve kolluyordu.  Rize’den İstanbul’a gelmişlerdi ama atalarının yaşadığı toprakları köylerini unutmamışlar, tatillerde, bayramlarda memleketlerine doğduğu topraklara akarabalarının yanına ziyarete gidiyorlardı.
     Ahmet,  kıt kanaat geçinen, elinden emekli bir insandı. Etrafında dindar birisi olarak tanınıyordu. Yüzünden tebessüm hiç eksik olamayan ve de 5 vakit namazını da ihmal etmeyen Ahmet’e Kasımpaşa’da tanıyanlar büyük saygı gösteriyordu. Ve Ahmet, Haliç sahillerinde yük taşıyan “Mavna” adı verilen küçük bir gemide çalışmaya başladı. O’nun için “Ahmet Kaptan” deseler de   lafın gelişi böyle idi. Kaptanlıktan ziyade kol güc ü ile çalışan bir insandı. Evine ekmek getirmek için var gücüyle çalışıyordu.  Yıllar sonra mavna işciliğinden emekli de oldu. 1970’li yıların içinde kendi köyü Dumankaya’ya geldi. En azından babasının mezarını yaptırmak istiyordu. .  Ata –dede’den kalan Kıble dağının eteğindeki Dumankaya köyündeki evlerinin yakınındaki Teyyup’un mezarı bulundu ve baş kısmına beyaz  mermerden  hece taşı yerleştirildi. Üzerinde “Yunus oğlu Teyyup , DT-1889, ÖT-1908, Ruhuna Fatiha” yazısı yerleştirildi.  Ahmet Erdoğan, babasına bir evlat olarak son görevi yapmanın mezar taşını yaptırarak yerine koymanın  mutluluğun yaşarken gözlerinden iki damla göz yaşı akıttı ve bir de duasını eksik etmedi.
     Ancak aile içinde ve yakın çevrede Teyyup’un ölüm tarihinin doğru olmadığı dilden dile fısıldandı anlatıldı. En basit hesaplama ile  babası Teyyup öldüğünde   Ahmet  12-13  yaşıları civarında idi.   Ahmet 1905 yılında doğduğu için babası aile içindeki söylenişi ile Teyyup 1917 veya 18 yılının içinde ölmüş olması lazımdı. . Teyyup’un aniden sinirlenen, karşı çıkan özelliği biliniyordu. Atalarından devraldığı isyancı veya başkaldırı özelliği vardı. Kuranı Kerimi hatmeden bir hafız, derin hoca olmasına rağmen birdenbire kızması ve isyan etmesi onun atalarından gelen “huyu” idi.  Teyyup’un ölümü de bu yüzden olmuştu. Yaşadığı olaylara dayanamamış karşı gelmiş ve bir kör kurşuna da kurban gitmişti. Karadeniz bölgesinde adettir, ölenlerin mezarı en yakın yere evinin bahçesine ve yakınına defn edilir.  Teyyup’un mezarı da Bakatlı ailesinin atadan gelen konağı yakınında idi.   Aile içinden ve çevreden yansıyan bütün bilgiler Teyyup’un Rus işgali esnasında Ermeni komitacılar tarafından öldürülmüş olduğu yönünde idi.

    Halk arasındaki yaygın söylenişi ile Pulihozlu, ama resme kayıtlarda Dumunkaya adıyla bilinen Rize’nin Güneysu yöresinden Ahmet’in hayat hikayesi bir Anadolu insanının kendi doğduğu topraklardan koparak bir büyük şehre alışmak isteyen bir garip insanın yaşadıkları idi.  Ahmet’in annesi ve de Teyyup’un zevcesi (eşi) 1940 yılında vefat ettiğinde onun için Kasımpaşa tepesindeki Kulaksız mezarlığında bir evliya türbesi yakınında yer arandı. Osmanlı okçularının yetiştirildiği yere yakın  Balkan harbinde şehit düşen Osmanlı askerlerinin de şehitliğinin bulunduğu yol kıyısında  mezar yeri bulundu. Ve bu aziz ve muhterem insan Teyyup’un zevcesi  toprağa verildi. Aradan geçen yılar sonra Pulihozlu Ahmet, annesini mezar taşını yaptırarak yerine yerleştirdi. Üzerinde de “”Rize İli Dumunkaya köyünden Osman kızı Teyyüp zevcesi Ahmet Erdoğan annesi 1295-1940 ruhuna   fatiha.
Ziyaretten murad bir duadır,Bugün bende ise yarın sendedir
    Ahmet, annesinin  doğum tarihini 1295 yılı olarak yazdırmıştı. Osmanlının son döneminde insanların nüfus kayıtları rumi takvime göre yazılıyordu nüfus kayıtlarına. Rumi 1295’in karşılığı da 1880 yılına denk düşüyordu. İlginçtir Ahnmet, annesinin mezar taşına ismini de yazdırmayı unutmuştu. Sadece “Teyyup’un zevcesi, Ahmet Erdoğan’ın annesi” sözleri yeterli görülmüştü. Belki anne sevgisinden belki de onun ismini hep yüreğinde yaşatmak duygusundan. Bir sır olarak  saklı kaldı Ahmet’in annesini ismi.
    Zaman bir su gibi akıp gitti. Ahmet yaşlandı. Saçı sakalı ağardı. Kasımpaşa Piyüle mahallesinde onun en yakın arkadaşları cami avlusunda sohbet ettiği dindar insanlardı. Ve vakti zamanı geldi. Ahmet de bu dünyadan göçtü. Ahmet’in mezarı da  Kasımpaşa Kulaksız mezarlığında Haliç ve etrafının çıplak gözle seyredildiği tepelik bir yerde idi.
     Ahmet Efendi’nin Kulaksız’daki mezarı sessiz ve sakin görünüyor.  Yaşanmış bir hayat hikayesinin son noktasının işareti. Haliç’e bakan tepenin üzerinde. Karşısında Eyüp, Balat, Fatih…Biraz aşağıda Haliçte insanlar günlük uğraşılarına devam ediyor. Gemiler, mavnalar, kayıklar hareket halinde biri gidiyor, biri geliyor, sanki karıncalar kaynıyor haliçte.Hayat devam ediyor olanca  çelişkileri ile. Ahmet Efendi kendi gerçek dünyasında. Yaşayan  insanlar ise  hayatın çileli yollarını arşınlamaya devam ediyor. Yokuşları tırmananlar, süslenerek sevgilisine hoş görünmek isteyenler … Özetle ağlayanlar ile gülenler bir arada hayat karmaşası içinde yuvarlanıp gidiyorlar. Ahmet Efendi’nin mezarı ise sessiz ve sakin yerli yerinde duruyor. Bir yakınını ve hatırlayanını beklercesine. Bir de zaman zaman ziyarete gelen mezarına çiçek eken sulayan eleri ile bakımını yapan can dostu saçlarına aklar düşmüş Yaşar Bey’i . 

-Tayyip Erdoğan’ın 2004 yılında Gürcistan’a yaptığı gezi esnasında “Gürcü asıllıyım” açıklamasını yaptığı gazeteciler tarafından basına haber olarak servis yapıldı.      
-Erdoğan’ın ailesi ile ilgili Osmanlı Arşiv belgeleri Gürcü asıllı almadığını gösteriyordu.     -Tayyip’in Gürcü asıllı olduğu basın haberleri “Kulaklara üflenen”  bir bilgi kaynağı idi.  
-Erdoğan’ın kökenlerine yalan bilgi uyduran gazeteci ile görüşüldü. Ve ismi gizli tutulan gazeteci bilginin kaynağının tanığı olmadığını itiraf etti.
    Gazeteci önündeki bilgisayar dosyasına yazmaya başladı. Ve başlığı da “Kimlik Değişimi” olarak yazdı. Söz konusu olan Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayip Erdoğan’ın kimlik ve kişiliğindeki farklılıkları ve değişimi açıklamaktı. Gazeteci elde ettiği bilgilere dayanarak görüşlerini yansıttı haber araştırma metnine ve Ve de 13 Haziran 2005 tarihinde de yayınladı. Erdoğan’ın dine, etnik farklılara bakışı ve de en önemlisi kendi kökenleri hakkındaki bilgiler yer veriliyordu. Gazeteci’nin yazdığı bilgilerin tam metni aşağıda da verilmektedir:

Kimlik değişimi!

Başbakan Erdoğan, 1993'te 'Bu anayasa ırkçıdır', 1997'de 'Ölünce, kavmini sormayacaklar', 2002'de 'Kürt sorunu yoktur' demişti. Bu yıl 'Kürt sorunu' ile 'Türk kökenli vatandaşlar' ifadesini kullandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Kürt sorunu" ve "üst kimlik" tartışmasında muhalefetin "Yugoslavya'ya döneriz. Üniter çimento esnetiliyor" tepkisine hedef olurken, verdiği çelişkili mesajlarla zikzaklar çiziyor.
Geçmişte "molla" büyük dedesinin dini duyarlılığıyla etnik ayrımları reddeden, 2002'de "Türkiye'de Kürt sorunu yok" diyen Erdoğan, 10 Ağustos 2005'de probleme "Kürt sorunu" adını koyma, 28 Kasım 2005'te "'Kürt'üm demeyeceksin ha' dersen isyan başlar" deme noktasına geldi. Erdoğan'ın kimlik bunalımında son nokta, 6 Aralık 2005'te "Türk kökenli vatandaşlar" demesi oldu. Erdoğan'ın geçmişten bugüne uzanan değerlendirmeleri şöyle:

1993: (RP İstanbul İl Başkanı iken) Bu anayasa ırkçıdır ama "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" diye bir anlayışı getirmiştir. Bir çatışma var anayasada. Bir taraftan bir Kürt'ün kalkıp da Türk aleyhine konuşmasını suç unsuru telakki ediyor ama bir Kürt'ün aleyhine konuştuğun zaman onu alkışlıyor. Ee bu mantık çelişkidir. Üstünlük ancak Hakk'a olan yakınlıkla ölçülür.

Müslümanım
6 Aralık 1997: (Ceza almasına neden olan Siirt konuşmasında) Bana diyorlar ki, "Sen Rizelisin. Sen Laz'sın." Diyorum ki, "Laz değilim" Gittim, babama sordum. Babam, büyük dedesine sormuş. Molla bir zattı. Şu cevabı vermiş: "Yarın öleceğiz, Allah bize soracak: Rabbin kim, nebin kim, dinin ne? Ama bize 'Kavmin nedir?' diye sormayacak. Sana sordukları zaman 'Elhamdülillah Müslümanım' de geç."

Kürt sorunu yok
24 Aralık 2002: (Rusya gezisinde) Türkiye'de Kürt sorunu yok. Sorun var diye inanacaksan sorun olur, yok dersen sorun ortadan kalkar. Böyle öngörü ile yaklaşırsan, sorunun içindesin demek. Bak, "Siirt'ten evliyim, huzurluyum" diyorum. Böyle yaklaş olaya. Kürt sorunu var dersek, bu, sanal sorunlar olarak ortaya çıkarılmıştır. Bizim için böyle bir sorun yok.

Ben Gürcü'yüm
13 Mart 2004:  Türkiye'de bir Kürt, bir Laz, Abaza, Çerkez gerçeği varken, bunlar Allah göstermesin onlarca sorun doğurur. Geçmişte de böyle olduğu için bu sorun haline geldi.
21 Mayıs 2004: (Romanya'da Türk soydaş derneği temsilcilerine) Dünyada ideolojiler bitti. Ne etnik ideoloji ne de dini ideoloji kalıcı oluyor.
11 Ağustos 2004: (Gürcistan gezisinde) Ben de Gürcü'yüm, ailemiz Batum'dan Rize'ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir.

Et ile tırnak gibiyiz
12 Nisan 2005: (Norveç'te) Ben, Rizeliyim, eşim Siirtli. Türk değil, Arap. Biz zaten sorunları çözmüşüz. Türkiye'de bakıyorsunuz, Türk Kürt ile, Azeri Gürcü ile evlidir. İkisi birbiriyle et tırnak gibi olmuştur.

Sorunun adı: Kürt sorunu
10 Ağustos 2005: (Aydınlara) Her soruna illa ki bir ad koymak gerekiyorsa, Kürt sorunu... Adına ister "kökeni Kürt vatandaşlarımızın toplumsal talepleri" deyin, ister "Güneydoğu sorunu" deyin, isterseniz "Kürt sorunu" deyin... Sorunlar, anayasal düzende, demokratik cumhuriyet sistemi içinde ve daha çok demokratikleşme yoluyla çözülmeli.
12 Ağustos 2005: (Diyarbakır'da) "Kürt sorunu ne olacak?" diyenlere diyorum ki, herkesten önce benim sorunumdur.

 30 etnik, 1 üst kimlik
15 Ağustos 2005: (AKP'nin 4. kuruluş yıldönümü töreninde) Etnik unsurlar vardır. Kürt'ü vardır, Laz'ı, Çerkez'i, Gürcü'sü, Arnavut'u, Boşnak'ı, Türk'ü vardır. Bunlar ülkemizde bir alt kimliktir. Bunun bir tek üst kimliği vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
21 Ağustos 2005'te: (İstanbul'da minibüsçülerle sohbet ederken) Ülkemizde Laz da var, Boşnak da var, Arnavut da var, Çerkez de var. 30'a yakın etnik kimlik var. Bununla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını birbirine karıştırmayalım.
3 Eylül 2005: (Napoli'ye giderken uçakta) Kürt olan vatandaşımıza, "Kürt değilsin, Türk'sün" dayatmasını yapmamız yanlış. Aynı şey Laz, Gürcü, Çerkez, Abaza, Boşnak, Arnavut için de geçerli.

     Kürt, Kürt'üm diyecek
8 Ekim 2005: (Siirt'te) Ülkemde birçok sorunlar var. Doğu sorunu, Güneydoğu sorunu, Kürt vatandaşların kendine ait sorunları vardır. Hangi etnik unsurdan olursa olsun, Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak, ki biz buna alt kimlik diyoruz, üst kimlik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
20 Kasım 2005: (Şemdinli'de) Türk Türk'üm, Kürt Kürt'üm, Laz Laz'ım, Çerkez Çerkezim diyebilecek. Hepimizin üst kimliği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır.
23 Kasım 2005: (AKP grubunda) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, 73 milyon için sigortadır. Bizi; Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Türk'ü, doğulusu, batılısı, güneylisi, kuzeylisi ile inananı, inanmayanı ile birleştiren bu üst kimliktir. Biz bir mozaiğiz.

Yasak isyan başlatır
27 Kasım 2005: (Samsun'da) Deniz Baykal, bana bir defa 'Türk milleti' demenin dersini vermesin, önce onun dersini alsın. Dünyada Türk ırkı yok mu? Var. Etnik unsur olarak Türk yok mu? ABD'de zenciler, beyazlar vardır. ABD vatandaşlığı üst kimlik kabul edilmiştir.
28 Kasım 2005: (İspanya gezisinde) İnsanların ben Gürcü'yüm, ben Laz'ım deme hakkı var. Oradaki vatandaşın "Ben Kürt'üm" demesini engelleyemezsin. "Kürtüm demeyeceksin ha" dersen isyan başlar.

     Türk kökenli vatandaş
6 Aralık 2005: (Yeni Zelanda'da) Bizde etnik unsurlar din bağıyla bağlıdır. Türkiye'deki Kürt kökenli vatandaşların sorunu, Türk kökenli vatandaşlar kadardır.     

 WİKİPEDİA DÜNYA’YA GÜRCÜ OLARAK TANITTI! 

    Gazetecinin  yazdıkları tarihin ve bilimin de doğrusudur düşüncesinden hareketle İnternet ortamında Özgür Ansiklopedi adıyla da bilinen WİKİPEDİA’nın  Türkçe ve dünya dillerinde Recep Tayip Erdoğan hakkındaki biyografi tanıtımında da gazetecinin görüşleri dipnotta kaynak gösterilerek “Rizeli bir ailenin oğlu olarak İstanbul'da doğdu. 11 Ağustos 2004 tarihinde Gürcistan'a yaptığı bir gezide verdiği demece göre ailesi Rize'ye Batum'dan göç etmiş bir Gürcü aileydi.” (1). Wikipedia Ansiklopedisinin yayınlamış olduğu Recep Tayip Erdoğan biyografisi 50 yabancı  ülke yazı dilinde de yayınlandı. Wikipedia, bilimsel özgürlük sloganı adı altında dünya kamuoyunu bilgilendiriyordu, Türkiye Başbakanının etnik konulara bakışını.       VE İTİRAFLAR       6 Haziran 2009…Günlerden Cuma… Ve yer Adana. .Erdoğan’ın kökenleri ve kimliği etnik konulara bakışlarını yansıtan haber araştırmayı kaleme alan gazeteci ile telefon konuşması yapılıyor:    -Sizin 2005 yılında Tayip Erdoğan hakkındaki yazdığınız ve yayınladığınız kökenlerinin Gürcü olduğu hakkındaki araştırmanızda görüşlerinizi kanıtlayacak belgeler elinizde var mı?     -O’nun Gürcü asıllı olduğunu herkes bilir. Kimi konuştursanız söyler.      -Tayyip Erdoğan ile birlikte 11 Ağustos 2004 tarihinde Gürcistan gezisine katılıp ve “Ben Gürcüyüm” dediğini duydunuz mu?     -Ben o gezide yoktum.  Duymadım. Bana ulaşan bilgiler ve de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Erdoğan ile ilgili soruşturma dosyalarında bu bilgiler vardır.      -Ermeni Diasporasının sizin görüşlerinizi kaynak alarak Erdoğan’da “etnik kimlik bunalımı” konulu bilgileri dünya basınına servis yaptığını biliyor musunuz?     -Hayır bilmiyorum.     -O zaman Wikipedia’da Erdoğan’ın biyografisi yazısında sizin ve adı geçen Ermeni’nin görüşlerine bakar mısınız.     -Erdoğan ile ilgili kökenlerini ortaya koyan Osmanlı Arşiv belgeleri elimde. Görüşleriniz tarihi gerçekleri yansıtmıyor!     -Evet, ben bana ulaşan duyumları yazmıştım. Yanlış da olabilir. “Cahilliğimize sayın!!!”    
 SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A TARİHİ UYARI!  
   İnsanların kökenleri ve kimlikleri kaynağını tarihten, atalar kültüründen alan bir yansımadır. İnsanların kökenlerinden ve inançlarından dolayı sorgulanması  suçlanması ve yargısız infaz yapılarak suçlanması  insanlık onurunu ayaklar altına alan bir davranıştır. Türkiye Devleti’nin Hükümet başkanlığı görevine halkın oyları ile seçilen lider konumda olan bir yurttaşsınız.  Kökenleriniz ve inançlarınızdan dolayı en ağır suçlamalara ve saldırılara uğramış olabilirsiniz. Ancak Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerinde etnik kökenleriniz hakkında yapılan araştırmalarda ailenizin Gürcü asılı olmadığı ortaya çıkmaktadır.  Ve bu hususta  Osmanlı Arşivi uzmanı saygıdeğer Muhammet Safi’nin de kapsamlı bir Rize aile ökenler çözümleme araştırması vardır. Ve siz de bu çalışmadan haberdarsınız.    Gürcistan’ın Başkenti Tiflis’te 11 Ağustos 2004 tarihinde şahsınız kaynak gösterilerek “Ben Gürcüyüm” açıklaması yaptığınız ısrarla kamuoyunda seslendiriliyor. Ama tarihi gerçekler farklı. 1850 tarihli Rize Öşür Defterinde Rize Sancağı Pulihoz köyünde yaşayan “Bakat” sülale ismini alan bir aileye mensupsunuz.2000’li yıların başlarında internet sanal dünyasında yaygın  bilgi kaynağı  ansiklopedi olarak dikkate alınan “Wikipedia”da hakkınızdaki tanıtım yazısında Gürcü asıllı olduğunuz yazılmıştır. Bahsi geçen tanıtım yazısı “tarihi yalan” üzerine kurgulanmıştır. 50 farklı dilde ve dünyanın her yerinde kaynak olarak kabul edilen bu tanıtım yazısına şahsınız veya aynı soy bağı ile bağlı bir başka kişi itiraz ve düzeltme girişiminde bulunmamıştır.   Sizi sorumlu bir yurttaş olarak adı geçen Wikipedia internet ansiklopedisindeki yanlışlığı düzeltmeye davet ediyorum.   

Yazıların aslı ve resimler için bakınız: