10 Ağustos 2010 Salı

PSİKOLOJİK SAVAŞIN SON AŞAMASI - MİLLET, ORDUSUNA KARŞI KIŞKIRTILIYOR

ABD’nin TSK’ya karşı yürüttüğü operasyonun değişmeyen iki hedefi var: 1. Türk Ordusu’nu bölmek. 2. Ordu ile milleti karşı karşıya getirmek. 
İşte ABD bu iki hedef doğrultusunda TSK’ya karşı gerek darbecilik iddiaları üzerinden gerekse terörle mücadelesi konusu üzerinden psikolojik savaş uygulamaktadır. 
Psikolojik Savaşın sahibi ABD, taşeronları AKP ve F Tipi Örgüttür. 
Gelin “ 35 kişilik CIA-Pentagon heyeti”nin kurmaylığını yaptığı bu psikolojik savaşa mercek tutalım ve 2007 yılından itibaren savaşın aşama aşama nasıl ilerletildiğini görelim: 

1.. Aşama 
TSK’nın “terörle mücadele” konusundaki en seçkin subayları darbecilik iddiasıyla tutuklandı. 

2.. Aşama 
Ergenekon soruşturması kapsamında yapılan bu operasyon dalga dalga, sindire sindire, subayların kimi amirlerine de hazmettire hazmettire uygulandı! 

3.. Aşama 
“Terörle mücadele” etmiş subayların halk nezdinde itibarını sarsabilmek için akla ziyan iddialarla gündem yaratıldı. Örneğin günlerce, asit çukurlarına atılan binlerce ceset türünden deli saçması iddialar süsledi manşetleri. Aşama tamamlandığında, psikolojik savaşın aracı olarak işlev gören yandaş basın, kuyulardan tek bir insan kemiği çıkmamasını haber yapmadı elbette! 

4.. Aşama 
İlk 3 aşamanın sağladığı başarı ile cephede olan subayların da terörle mücadele azmi kırıldı. Cephedeki subay için terörle mücadele etmek her an Ergenekon’dan içeri alınmakla eşdeğer hale getirildi. 
Teröristle mücadele eden subay terörist muamelesi görerek zindana atılırken, Kandil’den gelen terörist Habur’da devlet töreniyle kabul edildi. 
Bölgenin en tepesindeki askeri yetkili olan 3. Ordu Komutanı, Ergenekon’un bir türevi olan Erzincan İddianamesinde 1 nolu sanık ilan edildi! Yandaş basın üzerinden görev ifa eden F tipi savcılar, “Saldıray Berk görevden alınmalı” kampanyası açtılar. Komutanlarının terörist muamelesi gördüğü bir ortamda, genç subayların terörle mücadele azmine darbe indirilmeye çalışıldı. 

5.. Aşama 
Ordu içinde nifak yaratılarak, generaller ile genç subaylar karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. Genç teğmenlerin generallere suikast hazırlığı içinde olduğu deli saçmalığından hareketle askeri liselerin, harp okullarının dereceli genç subayları Ergenekon sanıklığında zindana atıldı! 
Aynı operasyon kapsamında, genç subaylarda da bu deli saçmalığına rağmen komutanların kendilerine sahip çıkmadığı fikri işlenerek komuta katına güvensizlik duygusu yaratılmaya çalışıldı. 

6.. Aşama 
PKK’nın karakol baskınlarının neredeyse tamamı Ergenekon’un dolayısıyla TSK’nın işi gibi sunuldu. Yandaş basına yerleştirilmiş pek çok utanmaz kalem üzerinden, “Ordu AKP’nin Kürt açılımına engel olmak için kendi evlatlarını öldürüyor” fikri işlendi! 
Şehit yakınlarının TSK’yı hedef alan açıklamalar yapması için özel çalışmalar yürütüldü. 
İktidar katlarında ise diğer aşamalardaki başarıların verdiği pervasızlıkla, “iyi ki bu orduyla savaşa girmemişiz” demeçleri verildi. 

7.. Aşama 
“Terörle mücadele konusunda askerin başarısız olduğu, 30 yıldır bir adım öteye gidilemediği” gibi fikirler ekranlarda, manşetlerde subayların gardını düşürmek için aylarca dillendirildi. Bu ordunun lağvedilmesi gerektiği, yeni ve profesyonel ordu kurulması gerektiği işlendi hemen her akşam ekranlarda… 
İtiraz edenlere “anaların ağlamasını mı istiyorsun” şeklide ucuz ama etkili argümanlarla saldırıldı. 

8.. Aşama 
TSK’nın karakol baskınlarına uğramasının “siyasal” sonucu olarak “ABD ile istihbarat paylaşılması” anlaşması yapıldı. İstihbaratın önce ABD’deki merkeze gidip değerlendirileceği, uygun görülürse Erbil’deki üçlü koordinasyon merkezine, oradan da Ankara’ya ulaştırılacağı yönteminin akıl dışılığı bir yana, asıl sıkıntı bu anlaşmanın askeri sonucuydu: ABD, bu anlaşmayla hem Ankara’yı “Kuzey Irak’a girmene gerek kalmadı, ben sana istihbarat vereceğim” noktasına getirmiş hem de terörle mücadele etme kapasitesini zayıflatmış oldu! 
Böylece TSK, PKK’ya karşı sınır ötesi operasyon yapamaz hale getirildi. (Birkaç saatliğine girip, 12 terörist imha edildiği şeklindeki sonuçlar, hem ordunun hem de milletin motivasyonuna negatif etki yapmaktadır.) 
Kaldı ki siyasal iradenin, ABD’nin “Askerini Afganistan’a, Lübnan’a, Somali’ye gönder ama Kuzey Irak’a gönderme” şeklindeki isteğine kayıtsız şartsız uymuş olması, zaten Ordu’nun elini kolunu bağlar hale gelmişti. 

9.. Aşama 
Artık halkın, ordusuna karşı kışkırtılması aşamasına geçilmiştir. Hakkari’de verilen 11 şehitten sonra, iktidar katından uygulanan yeni saldırı aracı “halkın, Genelkurmay’dan hesap sorması” üzerine inşa edilmiştir. AKP’li Meclis Başkanı aynen şöyle demiştir: “Her şehit haberinden sonra ‘Allah rahmet eylesin, başınız sağ olsun, vatan sağ olsun, milletimizin başı sağ olsun’ demek adet haline geldi. Bu değerlendirmeler, açıklamalar, vatandaşımızı artık tatmin etmiyor. Bundan birkaç gün önce şehit verdiğimiz bir gencimizin Çorum’daki babasının tespiti beni çok etkilemişti. Şehit babası, ‘Biz koskoca bir devletiz, koskoca ordumuz var, birkaç çapulcu üzerinde neden etkili olamıyoruz, bunları susturamıyoruz’ demiştir. Bugün verdiğimiz 8 şehidimizle ilgili ben Genelkurmay’dan tatmin edici bir açıklama bekliyorum. Bu şehit babasının hislerine tercüman olacak, tatmin edecek açıklama bekliyorum. Kamuoyu da bekliyor”. 

Sonuç 
TSK’nın psikolojik savaşa karşı koyacak unsurlarının budandığı bir 8 yıl geçti. MGK Genel Sekreterliği koltuğundan atılmakla başlayan süreç, Meclis’i korumakla görevli askeri taburun kapı dışarı edilmesine kadar götürüldü. 
TSK, tehdidin kaynağını doğru saptamayarak ya da saptamışsa bile bunu ilan edip milletiyle paylaşmayarak adım adım tasfiye ediliyor! 

Mehmet Ali GÜLER - Hakimiyet-i Milliye



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
NECDET ÖZEL'İN ÖZELLİĞİ

GÜNEŞ GAZETESİ 10 AĞUSTOS 2010

ÖZEL'İN ÖZELLİĞİ


Hükümetin önünü kesmemek için çaba sarfettiği Org. Necdet Özel, 'politik duruş sergilemekten kaçınan' bir isim olarak biliniyor

Yaş krizinde 'önü kesilmemesi' için teamüllerin bile alt-üst edildiği yeni Jandarma Genel Komatanı Org. Necdet Özel, seneye Kara Kuvvetleri Komutanı olacak. 2013'te Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturacak olan Org. Özel, bu görevi 4 yıl boyunca yürütecek.

'ONUR DUYARIM'

Org. Özel, geçen yıl 2. Ordu Komutanı iken Erdoğan ile 1.5 saat başbaşa bir görüşme yapmış çıkışta da 'Sayın Başbakan'ın ziyaretinden sadece onur duyarız' demişti. Taraf Gazetesi yazarı Namık Çınar, Harp Okulu'ndan devre arkadaşı olan Necdet Özel için dün şunları yazdı:

Özkök'le özdeşleştirdi!

'REFORMLARIYLA ORDUSUNU AB STANDARTLARINDA BİR ÇİZGİYE TAŞIYACAK GENERAL... HİLMİ ÖZKÖK PAŞA'YLA ÖZDEŞLEŞTİRDİĞİM, BURNUNU SİYASETE SOKMAYI MARİFET SAYAN GENERALLERİN AKSİNE HİÇBİR ZAMAN POLİTİK DURUŞ SERGİLEMEMİŞ BİR İSİM... 'ÖZLENEN YENİ ANLAYIŞ'IN MİMARI OLACAK...'



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
Erdoğan'la Büyükanıt Dolmabahçe'de neler konuştunuz?



Rıza Zelyut/güneş 10.08.2010



Başbakan Erdoğan, 2007 yılı mayıs başında dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe Sarayı'nda yaptığı o çok özel görüşmeyi yorumlarken, “Ben bu görüşmede konuşulanları mezara götüreceğim. Ama Sayın Büyükanıt konuşursa ben de konuşurum.' diyor.
İşte bu ifade gösteriyor ki Dolmabahçe Sarayı'nda Başbakan Erdoğan, Yaşar Büyükanıt'ı sıkıştırmış; teslim almıştır. Konuşulan konular ise Başbakan Erdoğan'ı değil Yaşar Büyükanıt'ı zora sokacak konular olmalıdır. Çünkü Başbakan Erdoğan, “O konuşursa ben de konuşurum! diyerek Büyükanıt'ı tam iki kez tehdit etmiştir.
Bu sürecin öncesinde 4 Temmuz 2003'te Irak'ın Süleymaniye kentinde resmi görevle bulunan Türk askeri birliğini, ABD askerinin basıp birliktekilerin başına çuval geçirmesi bulunuyor. Başbakan Erdoğan; bu rezaleti kınamak için ABD'ye nota verilmesini isteyen yurtsever kesime, “Ne notası müzik notası mı?' diye karşı çıkmıştı. Peşinden, Van Cumhuriyet Başsavcısı Ferhat Sarıkaya askeri çeteci gibi gösteren bir soruşturma başlattı. Bu soruşturmada dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yaşar Büyükanıt'ın adı da şüpheliler arasında geçiyordu.
2007'ye gelindiğinde Yaşar Büyükanıt genelkurmay başkanı olmuştu. Sırada cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler vardı. İşte bu iki seçimi de AKPnin alması için Amerikan tarafı bir plan yaptı ve Yaşar Büyükanıt bunu uygulamakla görevlendirildi. Bunun için sol gösterip sağ vurmak diye açıklayabileceğimiz bir yöntem uygulandı. Bu süreçte Yaşar Büyükanıt, AKPye çatacak; AKP de Türk ordusuna kafa tutacak; böylece ordunun itibarı kırılırken AKPnin de demokrasi kahramanı gibi gösterilmesi sağlanacaktı. İşte 27 Nisan gecesi hükümete karşı verilen elektronik muhtıra, bu amaçla, bizzat Yaşar Büyükanıt tarafından devreye sokuldu. Hükümet de genelkurmaya posta attı. Plan gereği Yaşar Büyükanıt sustu. İşin içyüzünü bilmeyen halkın gözünde AKP hükümeti büyük prestij kazandı.
NELER KONUŞULDU
Erdoğan ile Büyükanıt'ın Dolmabahçe'deki konuşmalarının devlet sırrı olmadığını; konuşmanın kayıt altına alınmayışı da gösteriyor. Sonraki gelişmelere bakarak bu görüşmede şöyle bir konuşma olduğunu tahmin edebiliriz:
Başbakan Erdoğan: “Sayın Büyükanıt; bana dışarıdan gelen bilgilere göre partimizin bu seçimde de iktidar olması için ABD tarafına söz vermişsiniz. O bildiriyi yazmanız ve bizim tepki göstermemiz karşısında susmanız da böyle olduğunu ispat ediyor. Size teşekkür ediyorum. Bu süreci el birliği ile devam ettireceğiz değil mi?'
Büyükanıt: “Sayın başbakanım; elimden geleni yapıyorum, yapacağım ama çok zor durumdayım. Ordunun alt kademelerini iknada zorlanıyorum.'
Erdoğan: “Bakın; size çok önemli bir sır vereyim: O zaman sizi sevdiğimi takdir edersiniz. Biz, yakında çok büyük bir operasyon başlatıyoruz. Adı Ergenekon operasyonu olacak. O dediklerinizin kolunu kanadını kıracağız. Sizin adınız bile o listede bulunuyor.'
Büyükanıt: “Ne, ne, ne? Sayın başbakanım, rica ederim, ben ne yapmışım?”
Erdoğan: “Ne yaptığınızı Van Savcısı Ferhat Sarıkaya iki sene önce yazdı. O size bir işaretti. O savcıyı durdurduk. Fakat çok yakında gelecek bu savcıyı kimse durduramayacak. Çünkü Avrupa da böyle istiyor, Amerika da.'
Büyükanıt: “Ama ben o işten beraat etmiş sayılırım.'
Erdoğan: (Yanındaki çantadan birkaç sayfalık belge çıkartıp ileri sürer): “Paşa, paşa! Paşa paşa kendine gel. İş o kadarcık da değil. Seninle ünlü bir müteahhitin arasındaki para ilişkilerine ne diyeceksin? İşte şunlara bir göz at... Burada saygıdeğer hanımefendinin hesap kitabına hiç girmiyorum.' 
Büyükanıt: “Ha... Hııı! Ta... Ta... Tamam Sayın aBaşbakanım, ben eskiden beri, ordunun sivil iradeye bağlı olması gerektiğine inanmışımdır. O çıkışlarım, sizin de bildiğiniz üzere; emin olun ki sizin güç kazanmanız içindi. “
Erdoğan: “Ha şöyle! Bundan sonra hükümeti eleştirmenizi istemiyorum. Hatta muhalefete çatacaksınız. Bir fırsatını bulur, konuşursunuz; CHPye MHPye vurursunuz. Tamam mı?'
Büyükanıt: “Baş üstüne komutanım; pardon başbakanım!'
Başbakan Erdoğan: “Doğru karar. Böylece, hem bizden hem ABDden destek göreceksiniz. Şimdi size düşen; emekli olacağınız zaman; bu politikaya uyacak birisini genelkurmay başkanı olarak hazırlamaktır.'
Büyükanıt: “Merak etmeyin sayın başbakanım. Başka emirleriniz olursa da beklerim, efendim.'
Yukarıdaki konuşmalar size şaka gibi gelse bile, Türkiyenin son 10 yılının bu görüşlerle şekillendiğini biraz aklı olan hemen herkes kabul edecektir.

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
YORUMSUZ


TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKLARINA  TÜRK MİLLETİ DENİR.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
&
ABD'de bir dergide çıkan eyaletlerimiz.

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."