29 Mayıs 2009 Cuma

WİNNİNG TURKEY (KİTAP)


Sakın şu yanılgıya düşmeyin.
ABD’de kürsü sahibi olmak ve Türkiye’de etkili popüler biri olmak için böyle çok zeki,deha falan olmanız gerekmiyor.
Ama Türk Halkına "deha, süper" olarak zaten sunulursunuz.
Sadece köpek gibi ABD’nin çıkarlarını savunur olacaksınız, ruhunuzu Türk düşmanlığı yakıp kavuracak.(geçmişinizde dedelerden falan vatana ihanet etmiş varsa sizden kıralı yok) Birkaç ABD ajanıyla da görüşmede bunu dile getireceksiniz. Adamlar bakacak bu “herif ve ya kadın bizim işimize yarar” derse sizi kullanacak. Kullanırken bir sürede yaşayacaksınız.Hatta size bir koca yada kadın da ayarlarlar evlenir barklanır onlardan olduğunuzada inanırsınız.
Ama sonra bir paçavra gibi sizi bir yere atacaklar.
“Ne yaşadıysam kar” değip yalanmaya devam edeceksin.
Soysuz, milletsiz, suratına tükürüleceğini bile bile bu yalancılığına, sahte gülüşlerine devam edeceksin.
Böyle bir karaktere sahipsen hiç durma ABD’ye at kapağı . Adamlar yana yana böylelerini arıyor.

Obama’nın ‘Avrupa-Avrasya Direktörü Philip Gordon tarafından 2008’de yazılan ‘Winning Turkey’ adlı kitap AKP hükümetinin yol haritasını çiziyor. Herşey önceden planlandığı gibi gerçekleşiyor. İşte Hükümetin ‘El Kitabı’ AVRUPA AJANSI (AVA) ÖZEL Mahir TAN – LONDRA Amerika daki ünlü think-thank lardan ‘Brookings İnstitution’ yöneticilerinden Philip H. Gordon tarafından yazılan ‘Winning Turkey’ (Türkiye’yi Kazanmak) adlı kitabın en hayati konularda Türk dışişleri politikalarını yönlerdiği ortaya çıktı. Mayıs 2009’da ABD Başkanı Barak Obama tarafından ‘Avrupa ve Avrasya işleri Devlet bakanı yardımcısı’ olarak atanan Philip H. Gordon, Türkiye konusunda başkan Obama’nın en yetkili yardımcısı oldu. Philip Gordon’un aynı think-thank kuruluşunda çalışan neoliberal Türk yardımcısı Ömer Taşpınar ile ortak imzası bulunan kitap Türk dış politikasının nasıl yönlendirildiğini açıklayıcı bir belge oldu. 2008 yılında piyasaya çıkan ‘Türkiye’yi Kazanmak’ kitabı, Ermeni meselesi, Kuzey Irak ilişkileri gibi temel konularda Türkiye Dış Politikasını yönlendirmekten başka ‘askeri darbe girişimleri’ konusundaki ‘uyarı ve açıklamalarıyla Ergenekon savcılarına da rehberlik ediyor. Büyük Fırsat (Grand Bargain) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı ‘Kürt açılımı’ konusundaki ‘Büyük Fırsat’ ifadesinin bile ‘Grand Bargain’olarak isim babalığını yapan Philip Gordon, yakında Türk dış politikasında ‘beklenen’ gelişmeleri de bildiriyor. Fırsat Kuzey Irak’ta 15 milyar dolarlık kontrat mı’ ? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Mayıs ayında yapılan bir açıklamada Kürt meselesinde çıkan bir ‘Büyük Fırsat’tan söz edilerek, değerlendirilmesi istendi. Oysa, Gül yeni bir şey söylemiyordu. ‘Büyük fırsat’, Hükümetin izleyeceği rotayı daha 2008 yılında belirleyen ‘Winning Turkey’ kitabında, ‘Grand bargain’ adıyla düzenlenmişti. ‘Büyük Fırsat’ ya da orijinal adıyla ‘Grand Bargain’, Türkiye’ye Kuzey Irak federasyonunu Kerkük başkentli olarak onaylattırmak karşılığında, Kuzey Irak’ta 15 Milyar dolarlık kontrat vermek,Yumurtalık tan Kerkük petrolü ihracını sağlamakve PKK’yı Kuzey Irak’tan uzaklaştırmayı içeren bir paket anlaşma. Philip Gordon, bu anlaşmanın yürümesi konusunda ‘ABD’nin “tek sponsor” olarak rol üstleneceğini de garanti ediyor. Aynı kitabın ortak yazarlarından olduğu belirtilen Ömer Taşpınar’da kitabın yayınlamasını izleyen aylarda Türkiye’de faaliyete geçerek, Milliyet gazetesinde Derya Sazak ile yaptığı bir röportajda ‘Kuzey Irak ile anlaşmanın Türkiye’ye yapacağı katkıları anlatırken, ‘Kuzey Irak’ta federal bir kürt devletinin kurulmasının kesin olduğunu ancak Kürtler arasında Başkentin Kerkük ya da Erbil olması konusunda tartışma yaşandığını fakat Kerkük’ün ağır bastığını’ belirtiyordu. ‘Cumhurbaşkanı üstü kapalı ‘soykırım’ mektubu yayınlayacak mı’ ? ABD Başkanı Obama’nın Türkiye gelişini izleyen günlerde hızlanan Ermenistan’a kapı açma ve Ermenistan ile resmi ilişkiler kurma girişimi de, Philip Gordon tarafından 2008 yılında aynıyla belirtiliyordu. Sözde‘Ermeni Soykırımı’nı Kabulunun ‘Türkiye için çok zor olduğunu ve bu konudaki baskıların Türk milliyetçiliğini körüklediğini’ belirten Obama’nın Devlet bakan yardımcısı, bu yolda bazı hazırlık adımları atılmasını istiyor. Bunlar Ermenistana kapı açılması, resmi ilişkiler kurulması ve bunun karşılığında ‘Ermenistan’ın Karabağ sorununun çözümünde “gerçek bir kararlıklık’göstereceğini açıklaması’ teklif ediliyor. Geçtiğimiz ay içinde Obama ziyaretinin hemen ardından faaliyete geçen Türkiye Hükümeti görüşmelere başladı. Ancak “Ermenistan’ın Karabağ konusunda söz vermesi karşılığında’ işleyeceği sanılan Plan, Azerbeycan Başkanı Aliyev’in Türkiye ye karşı sert ve kararlı tutumu ve Rusya yı devreye sokması üzerine işlemedi. Erdoğan yerine Gül muhatap ‘Winning Turkey’ kitabının yazarı Gordon; Sözde ‘Ermeni Soykırımı’ meselesinde taviz vermenin AKP yöneticileri için zorluğunu değerledirdikten sonra doğrudan doğruya Cumhurbaşkanlığını muhatap alarak bir teklifte bulunuyor;‘ Ermeni trajedisini anmak için Cumhurbaşkanlığı tarafından yazılacak bir ‘sempati mektubu’ Ankara ve Yerevan İlişkilerini düzeltmek için bir başlangıç olur. Bu mektupta 1. Dünya savaşında ölen Türk ve Ermeniler için duyulan acılar belirtilir. Türk Hükümeti’de 1.Dünya Savaşında işlenen vahşet ve bu dönem için duyulan pişmanlık (regret) duygularını dile getirir. Bu dönemde ölenler için bir anıt yapılmasına yardımcı olur. Bu dönemde ABD, iyi niyetini gösteren Türkiye’nin arkasında duracaktır’. Başkan Obama’nın, Devlet Bakanı Yardımcısı, bunları istedikten sonra şu notu düşüyor kitabında; ‘Bunlar herkesi tatmin etmeye yetmeyecektir. Ancak, Türkiye nin geçmişini kabul etmesine kadar olan hassasiyet ortamında bir yol alınmasına yardımcı olacaktır. Üstelik bunun yanında Ermenistan’ın da Türkiye’ye yardımcı olmak için bu açıklamalardan sonra, bir toprak talebi ve tazminat istemi olmayacağını açıklaması gerekmektedir’ “‘Ergenekon’ senin başının altından mı çıktı ?” Philip Gordon tarafından yazılan ‘Winning Turkey’ kitabının ‘introduction’ bölümü herşeyden daha ilginç bir bölüm. Şöyle başlıyor; ‘Türkiye’nin yeni Cumhurbaşkanı seçimi öncesi 2012 yılında, şöyle bir karabasan senaryosu düşünün; “ Türk ordusu bir darbe yaparak gizli islamcı bir ajenda takip ettiğini düşündüğü ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını peşkeş çektiğine inandığı,‘islamist eğilimli hükümeti’ deviriyor. ABD ve AB’den gelecek ambargolara karşı bağımsız bir politika izleyeceğini açıklıyor. AB üyeliği talebini geri çekiyor, NATO anlaşmalarını askıya alıyor ve ABD’nin askeri üsleri kullanmasını yasaklıyor. Rusya,Çin ve İran ile daha yakın ilişkiler kurarak Kuzey Irak’a asker yolluyor.’ Bu kabus senaryoyu yazan ABD Bakan Yardımcısı soruyor; “Nasıl olurda ABD, bunun olmasına izin verir ? Siz ABD başkanı olsaydınız böyle bir felaketi önlemek için Ne yapardınız ?” Yazarımız devamla; “Şüphesiz böyle bir olay 2012 yılında olmayabilir. Ancak, bunun bir olasılık olduğunu görmeyen ve bu tehlikeyi yok sayan ve gerekli tedbirleri almayan herkes, yeterli dikkati göstermiyor demektir” ABD Devlet Bakan yardımcısı Philip Gordon anlaşıldığı kadarıyla bu ‘kabus senaryosu’ nun gerçek olmaması için ‘gerekli tedbirleri alıyor’ .Çok muhtemeldir ki Orduyu hedef alan Ergenekon soruşturması, Genel Kurmay Başkanı’nı bile dinleyen’telekulak’ ve ABD’deki bir think-thank tarafından Nokta dergisine gönderilen Deniz kuvvetleri Komutanı Özden Örnek tarafından tutulduğu ileri sürülen günlük, bu tedbirlerden bazılarıdır. ABD’nin Türkiye’ninde bağlı olduğu Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Devlet Bakanı yardımcısı Gordon, Eski Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü öve öve bitiremiyor. ‘Kıbrıs meselesi yüzünden 2004 yılında Genel Kurmay da üst düzey paşalar tarafından hazırlanan bir darbe güçlükle önlendi. AKP , o dönemde Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök olduğu için son derece şanslıydı.’ Yazar, sürekli olarak 2002-2004 yılları arasında görevde olan kuvvet komutanlarını ve Güvenlik Konseyi Genel sekreteri ni ‘yaptığı açıklamalara’ atıf yaparak açıkça ihbar ediyor savcılara. 2007 yılında yazılan kitap, Ergenekon tutuklamalarına ışık tutuyor. Kitaptaki ‘ kabus senaryo’ için verilen tarih 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimi önceleridir. 2012 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin bitiş ve anlaşıldığı kadarıyla Tayyip Erdoğan için adaylık tarihidir. Aynı zamanda yeni parlamento seçimlerinin tarihidir. ABD Devlet Bakanı Yardımcısının ‘Winning Turkey’ kitabından anlaşılan, Ergenekon tutuklamalarının o tarihe kadar sürdürüleceğidir.
Türkiye'de iki ay önce çıkan "Türkiye'yi Kazanmak" (Timaş Y.) kitabını okuyanlar, şifreleri kolay çözdüler. Obama'nın vereceği her mesaj, bu kitapta yazılıydı. Kitabın yazarlarından Ömer Taşpınar ABD'de Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü, diğer yazarı ise Philip H. Gordon ise aynı enstitüde dış politika uzmanı... Milliyet'ten Can Dündar kitabı şöyle analiz ediyor: Kitap, "Türkiye neden ABD'ye düşman oldu?" sorusuyla başlıyor. İlk cevap şu: "Ortak düşman Sovyetler çöktü de ondan..." Taşpınar'a göre çöküntünün ardından, iki mesele çıktı: 1) Kürt meselesi: Son 20 yılda herkes Batı'nın bir Kürt devleti kurmak istediğine ve PKK'ya destek verdiğine inandı. 2) Ilımlı İslam projesi: ABD'nin laik cumhuriyete karşı AKP'yi destekleyerek bir ılımlı İslam modeli yaratmak istediği inancı, Kemalist çevrede ABD düşmanlığını artırdı. "Milliyetçi dalga öyle yükseldi ki, Amerika için Türkiye'yi kazanmak zorlaştı." Taşpınar ve Gordon'ın çözüm için 5 ana adım önerdiğini söylüyor. 1) Türkiye ile Kürtler arasında bir "büyük pazarlık"ın teşviki... 2) Türkiye'de liberalizm ve demokrasiye Batı desteği... 3) AB ve Türkiye tarafından Türkiye'nin nihai üyeliğinin desteklenmesi taahhüdünün yenilenmesi... 4) Ermenistan ile tarihsel bir uzlaşının teşviki... 5) Kıbrıs'ta siyasi çözüm için destek... Yeni dönemde Washington'un Türkiye stratejisinin dayanacağı sütunlar bunlar... Kitapta şu ifadelere de yer veriliyor:"Türkiye ile Iraklı Kürtler arasında iki tarafa da faydalı bir büyük pazarlık teşvik edilirken Kürt liderlere bağımsızlık talebi ya da teröre müsamahanın Amerikan desteğine mal olacağı açıkça ifade edilmelidir." Güven eksikliği için ise ilginç öneri var: "Washington'un PKK liderlerini öldürmek veya tutuklamak yönündeki çabaları ve Avrupalılara PKK'nın finansmanını çökertmek yönünde baskı yapması..." . Taşpınar'ın kitabın Türkçe baskısına yazdığı önsöze göre, "AKP, Gazze ve Davos sonrasında İslam dünyasında yeni bir liderlik rolüne sahip oldu. Bu, Washington için hem ciddi sorun, hem de bir fırsat... ABD bu yeni duruma saygı duyarak, İslam dünyasında kendi imajını düzeltmeye çalışabilir."

&&&&&&&&
GENETİK İHANETTE İŞİN İÇİNDE 30-03-2009, Pazartesi

Brookings'e başkan yardımcısı oldu
Kemal Derviş, önemli düşünce kuruluşlarından Brookings Institution'in Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.
BM Kalkınma Programı (UNDP) başkanlığı görevi geçen haftalarda sona eren Kemal Derviş, bugünden itibaren Washington'un önemli düşünce kuruluşlarından Brookings Institution'in Başkan Yardımcılığı ve Küresel Ekonomi ile Kalkınma Programı'ndan Sorumlu Direktörlük görevine getirildi. Brookings Institution Başkanı Strobe Talbott açıklamasında, Derviş'in, ABD Başkanı Barack Obama'nin Uluslararası İşlerden Sorumlu Hazine Bakan Yardımcılığına aday gösterdiği Lael Brainard'in yerine bu göreve getirildiğini bildirdi. Talbott, Derviş düzeyindeki bir akademisyen ve devlet adamının Brookings'e katılmasının büyük bir kazanç olduğunu belirtti. Kemal Derviş de açıklamasında, küresel ekonomik krizin sürdüğü mevcut ortamda yeni gorevi için Brookings'e katılmaktan memnuniyet duyduğunu kaydetti. Brookings'in açıklamasına göre, Derviş, bu düşünce kuruluşundaki pozisyonunun yanı sıra Sabancı Üniversitesi'nde yeni başladığı görevini de sürdürecek.
ABD’NİN TÜRKİYE’Yİ BATI’YA KAZANMA STRATEJİSİ
ABD'nin Türkiye'yi Batı'ya Kazanma Stratejisi
ABD Başkanı Obama'nın Türkiye'ye gelmesi ile ABD/Türkiye ilişkileri daha çok tartışılır oldu. Bu bağlamda, siyasi atmosferi daha net ve doğru okuyabilmenin bir aracı olarak Philip H. Gordon ve Ömer Taşpınar'ın kaleme aldığı "Türkiye'yi Kazanmak / Türkiye Batı için Neden Vazgeçilmez?" adlı kitap önem kazanmakta.

Timaş Yayınları arasından çıkan kitapta yazılanları okuyunca, Obama'nın Ankara ve İstanbul'da Türkiye'nin stratejik konumu üzerine söyleye geldikleriyle kitapta yazılanlar arasında büyük bir örtüşmenin var olduğu görülüyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Avrupa ve Avrasya İşleri'nden Sorumlu Bakan Yardımcılığı'na atanan Philip Gordon, aynı zamanda seçim sürecinde de Barack Obama'nın danışmanıydı. Gordon'un görevi de göz önüne alındığında, görüşlerini ABD dış politikasını belirlemede etkili kılmayı başarıyor diyebiliriz.
Kitap daha çok Gordon'un Beyaz Saray'a sunduğu bir rapor mahiyetinde. Kısa, öz, açık ve anlaşılır bir dille kaleme alınmış. Ömer Taşpınar bir giriş yazısıyla ve Soli Özel de bir sonsöz ile kitabın başını ve sonunu doldurmuşlar.
Önümüzdeki yirmi yıl içinde ABD'nin müttefiki Türkiye'yi kaybetme riski göz önüne alınarak kaleme alınan eser, Türkiye'nin ABD için neden önemli olduğu konusunda bir çalışma. Bu anlamı ile ABD'ye bir takım stratejik önerilerde bulunurken, Türkiye'de izlenmesi gereken iç ve dış siyasetleri de tanımlamaya çalışıyor.
Ana hatlar
Kitap, Ömer Taşpınar'ın Türkçe tercümeye bir giriş yapmasıyla başlamış. Konuya temel bir giriş yapan Taşpınar, soğuk savaş sırasında çok güzel ilişkilere sahip olan ABD ve Türkiye'nin soğuk savaş sonrasının yeni şartlarıyla beraber ilişkilerinde gerilimler doğduğunu belirtiyor. İki ülkenin daha önceleri ortak düşman belledikleri "komünizm tehlikesi" ne karşı beraber hareket ettikleri ve fakat son dönemde ortak düşman üretmek konusunda sıkıntı yaşandığının altı çiziliyor. Taşpınar makalesinde, her ne kadar iki ülke de terörizme karşı net, açık tutumlarda bulunmuşlarsa da "terörizm" tanımlarındaki farklılıklar ortak strateji üretmeyi engeller görünmekte olduğunu da vurguluyor.
Philip Gordon, konuya Türkiye halkının ABD'ye olan antipatisi üzerinden başlıyor. Bu soğuk tutumun kaynağına da artan milliyetçilik ve ABD ve AB'ye karşı duyulan hayal kırıklığının da altını çiziyor. Kemalistler ve İslamcılar arasında süregelen çekişmenin AB yolunda aldığı şekilleri değerlendiren yazar, bugün Türkiye'de oluşan batı karşıtlığının temel kaynağının İslamcılardan değil Kemalistlerden geldiğini söylüyor. Hemen belirtmekte fayda var ki, Gordon'un İslamcılık tanımı AKP çizgisi ile sınırlıdır.
Kitapta hedef tahtasına konulmuş olan Kemalizm, radikal laiklik, asimilasyoncu milliyetçilik ve batıcı kimlikleriyle mercek altına alınmış. Bu alt başlıklarda konuyu tartışan yazar, soğuk savaş sonrası Türkiye'nin İslamcı bir muhalefetle tanıştığını da ekliyor.
1 Mart tezkeresinde iki ülke arasındaki gerilimin zirveyi gördüğünü belirten Gordon, 4 Temmuz'da da Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilerek gözaltına alınmasını, 1 Mart'ın bir rövanşı olarak niteliyor. Tarihinde ilk defa Türkiye Cumhuriyeti'nin AB ve Birleşik Devletler ile eş zamanlı bir sorun yaşadığı, Rus, İran, Çin çekim sahasının da ilk defa bu kadar yakın olduğu tespitlerinde bulunuyor. Türk bürokrasisinde bulunan Kemalistlerin gerek e-muhtıra ve gerekse AKP'ye kapatma davasında arzuladıkları hedefin Avrasya paktı olduğunun da altı çizilmiş. Zaten yazar olası bir darbede ABD açısından Türkiye'nin kaybedileceği tezini işlemektedir.
Sırasıyla Türkiye'nin olası müttefikleri ele alınmış. Ülkeler ve bunların Türkiye ile siyasi ve ekonomik ilişkileri de değerlendirilmiş çalışmada. Rusya, İran ve Suriye ile ilişkilerdeki gelişmeler rapor formunda kaleme alınmış.
Kitabının sonlarına doğru Philip Gordon, "Türkiye'yi kazanmak" başlıklı bölümde beş öneri de bulunuyor ABD yönetimine. Önerilenler ile yapılanlar göz önüne alındığında ABD yönetimi ve dolayısıyla Türkiye yöneticililerinin ilişkiler konusunda uzlaştığı söylenebilir. Öneriler şöyle:
Türkiye ile Kürtler Arasında Büyük bir Pazarlığın Teşvik Edilmesi: Kürt halkının kültürel haklarında iyileştirmeler yapıldığı ve Kürdistan Özerk Yönetimi ile ekonomik ve siyasal ilişkiler geliştikçe, PKK'nın bitirilebileceği mesajı veriliyor.
Türkiye'de Liberalizm ve Demokrasinin Desteklenmesi: Bu konudaki öğütlerde hedefte radikal İslamcılık var. Yazara göre radikal İslam'ın önünü almanın yegâne yolu, fikir özgürlükleri ve zenginleşmenin önünü açmak. Türkiye'de liberalizmin İslamcı bir devlet yapısının yolunu açacağı şeklinde korkular olduğunu da vurgulayan Gordon, esasen İslami bir devlet talebinin Türkiye'de tehlike olmadığı kanaatinde. Buna delil olarak da Osmanlı'dan bugünlere uzanan laik gelenek ve İslamcıların AB ve ABD'nin refahına olan özlemlerinin bir şeriat devletine olanınkinden fazla olduğunu söylüyor.

Türkiye'nin AB üyeliği Taahhüdünün Yenilenmesi: AB de bulunan göç fobisinin yersiz olduğu ve AB'nin Türkiye'yi içine aldığında daha kazançlı çıkacağı vurguları var. Bunun için özel vize şartlarından, hukuki düzenlemelere kadar önerilerde bulunmuş.
Ermenistan ile Tarihi Uzlaşmanın Desteklenmesi: 1915 tehciri ve onun halen süren siyasi sonuçları ile alakalı olarak bir çözümsüzlük içinde bulunan Ermenistan ve Türkiye ilişkileri normalleşmeli diyen yazar, Hrant Dink adına açılacak kürsüler gibi birtakım önerilerde bulunuyor.
Kıbrıs'ta Siyasi bir Çözümün Teşvik Edilmesi: İki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon planının uygulanabilir olduğunu belirten yazar, Ada'daki Türklerin AB vatandaşı olmakla, Rumlarında eski topraklarına dönmekle mutlu olacakları tezini işliyor.
Soli Özel, bir sonsöz ile katılmış çalışmaya. Kısaca bir yakın tarih profili çizerek Gordon'un ne kadar haklı olduğu dışında bir şey eklememiş. Makalesi kitabın geniş bir özeti formunda ve aslında gereksiz bir tekrar gibi de anlaşılabilir.
Soli ÖZEL Kimdir?
1958 yılında İzmir’de doğan Soli Özel, 1975 yılında Robert Kolej’den mezun oldu, 1980 yılında Bennington College’da, Ekonomi lisansını, 1983 yılında ise Johns Hopkins Üniversitesi’nde, Uluslararası İlişkiler masterını tamamladı. Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Özel, 1 Mart 2009’dan bu yana Gazete Habertürk’ün Dış Haberler müdürlüğü görevini yürütmektedir.