28 Haziran 2010 Pazartesi

LİVNİ: ANNEM-BABAM SOYGUNCUYDU


İsrail ana muhalefet partisi Kadima’nın lideri Tzipi Livni, New York Times gazetesine verdiği röportajda çarpıcı itiraflarda bulundu. Ailesinin İsrail’in ilk kurucularından olduğunu söyleyen Livni, “Onlar İsrail’de evlenen ilk çiftti de. Özgürlük savaşçılarıydı. İkisi de Irgun örgütündeydi. İngiliz mandası altındayken silah alacak parayı bulmak için tren soydular” dedi. Eski Dışişleri Bakanı Livni, şunları söyledi:  Hamile kıyafetiyle... “Annem, trene hamile kadın kıyafetiyle girip 35 bin sterlini çalmış. Daha sonra da babamla Kudüs’ten Tel Aviv’e giden treni havaya uçurmuşlar.” Bakanlığı döneminde iki devletli çözümden bahsederken annesinin kendisini televizyondan dinlemesinden korktuğunu söyleyen Livni, “Annem bu bana acı verir. Fakat İsrail’in geleceği hakkında kararlar alman gerekir. Biz bu devleti burada yaşayan yaşlı insanlar için kurmadık” dediğini ifade etti.
 Ajan olduğunu itiraf etmişti
Kadima lideri Livni, geçtiğimiz yıl da bir dönem İsrail gizli servisi Mossad‘ın ajanı olduğunu itiraf etmişti. Dört yıl boyunca Mossad’ının seçkin vurucu timi olan “Süngü” yer aldığını söyleyen Livni, “Ülkem için öldürmeye hazırdım. Ülkeniz için cinayet işlemek yasal olmasa da, meşrudur” demişti.

"Bu güzel  yüz nasıl böyle bir cani ruh taşıyabiliyor" diyesi geliyor.

27 Haziran 2010 Pazar

PARANIN IZTIRABI

Artık o kadar net görülüyor ki;paranın icadıyla mertlik bozulmuş.
Silah icadıyla da ikinci kez bozulmuş.
Çünkü para silahı doğurmuş, silahta insanlığı boğmuş. Siyonist ve emperyalist güçlerin dünyada estirdikleri terör ve katliamı artık herkes biliyor. Küçük çay molalarında bile bu konuşuluyor.
“Almış Siyonist kitaplarını geliyor” diye beni görünce yanındaki ortak arkadaşıma mırıldayan arkadaşım geldi aklıma.
“Duydum, haklısın” dediğimde ki mahcup gülümseyiş.
Aynı masada çay içişler, aynı sohbetlere eklenen yeni okunmuş birkaç kitaptan akılda kalanlar.
Ama kalkerken çay ocağını işleten kıza; “kızım çaylar benim, yazıver deftere” deyişler.
Yani yine para.
Takasa dönemeyeceğimize göre. “altı çay,iki simit var,al şu kitabı fit olalım” diyemeyeceğimize göre,bu esaretin kırılmasının şimdilik mümkün olmadığı aşikar.

“Erdoğan'a cesaret madalyası veren ABD merkezli AJC (Dünya Yahudi Kongresi) 104 yıllık bir kuruluş olup temel misyonu Siyonizmi dünyaya hâkim kılmaktır. Bu kuruluşun, ömrünün beşte dördünde İsrail ve Yahudilere "kahrolsun" diyen Erdoğan'a bir istisna yaparak ödül vermesi ilginçtir. Zira bu kuruluş 104 yılda Erdoğan hariç sadece Yahudi asıllılara mükâfat vermiştir.” Diyor Ramazan K.Kurt son yazısında.
Parayı bazı insanlar normalden daha fazla seviyor. Parada kimi satın alabileceğini çok iyi biliyor.
Bu insanlarda çaylarını peşin ödemenin hazzını yaşıyor. Parayı sevenler ve parayı üretenler birbirini çok çabuk buluyor. Hayatının beşte dördünü değil beşte beşini “kahrolsun Siyonizm” diye bağıranlar bir anda susuyor.
Sonra kulaklara bir şey fısıldanıyor. Zaten paranın sahipleri kendisinden böyle bağırmasını istiyor.

“Ak Parti’ye gelince…
Bu arkadaşlar Necmeddin Erbakan`dan yollarını ayırdıklarında üç ana nokta üzerinde ittifak ettiler:
1. Dış güçlerle, özellikle ABD ile çatışarak iktidar olmak mümkün değildir.
Bunun için defalarca ABD`ye gittiler ve Yahudi lobileri dâhil tüm bu çevrelere kendilerini anlattılar.
(Bu konuda ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney`in özel sohbetlerinden aktarımda bulunanlara başvurulabilir.)
ABD`nin Irak`ı işgal planına açıktan destek vereceklerini söylediler ve meşhur “tezkere”yi çıkarma sözü verdiler.
Bu söz doğrultusunda 65 bin ABD askerinin Mardin ve Diyarbakır`a yerleştirilmesi hazırlıklarına başlandı ve ABD gemileri Mersin ve İskenderun Limanları açıklarına demirledi.
Irak`ı bombalayan uçaklar Adana İncirlik Üssü’nden havalanarak Bağdat`ı bombaladı.
2. Türkiye`de TÜSİAD merkezli büyük sermaye ile çatışarak da iktidara gelmek mümkün değildir.
Bu tespitten sonra iktidarları döneminde bizzat Başbakan Erdoğan`ın tabiri ile Turgay Ciner servetini dörde, Aydın Doğan ise ona katladı.
3. Osmanlı`nın son demlerindeki İttihatçılar dönemi ile Cumhuriyet tarihi, asker artı CHP ittifakına dayanmaktadır.
Ak Parti mümkün olduğunca askerle çatışmamalıdır.
Ak Parti kurmayları Sayın Erdoğan ve Arınç dâhil hiç bir zaman Necmeddin Erbakan`ın İsrail ile imzaladığı anlaşmalara karşı bir tavır takınmadılar, bunu eleştirmediler.
İktidarda bulunduklar 7 yıl boyunca da İsrail`e her hangi bir yaptırım uygulamadılar.
11 Mayıs 2010`da İsrail`in OECD üyeliğini veto etmediler ve Gazze gemisine hiç bir Ak Parti milletvekilinin binmesine izin vermediler.
Yine, Abant Platformu`nun Erbil`deki Kürt toplantısı ile iptal edilen Diyarbakır`da yapılması planlanan ilk toplantısına hiç bir bakan ve milletvekilinin katılmasına izin vermediler.”  diyor Altan Tan “eksen kayması” başlıklı yazısında. Akp’ci-Fetullahçı - Kürtçü tabandan da çatlak sesler gelmeye başladı.
Neden?
Çünkü;para adaletsizdir, parayı çok sevenler de aç gözlüdür.
Parayı çok sevenler hiçbir zaman zengin olmaz.
Para telep doğurur, talep arsızlaştırır, arsızlık dostlukları bozar. Para egoyu tatmin eder, ego tatmini sahte dostluklar oluşturur,haz verir ve durmadan yeni para kaynakları arayışına iter. İşte bu noktada musluğun kurnasını kapma yarışı başlar ki kâğıttan kuleler, sahte kahramanlıklar bu kapış esnasında sırıl sıklam olur.
Islanan ruhlar kıvranır ve savunmaya geçer.
“ben daha çok çalıştım ama hak ettiğimi alamadım” feryatları başlar.
Hak etme kıstasını diğerinin aldıklarına göre biçer, ben merkezli bir mencilik kendine acıma duygusuna dönüşür.
Kendine acıdıkça da hırçınlaşır, hırçınlaştıkça ıslanmış yalanları ezer ve kurumasına izin vermeden parçalar.
İşte o anda paranın sahipleri yeni çok sevenler aramaya başlar.
Kokuyu alan parayı çok sevenler yeni partiler kurar. Kimileri kapatır ve var olanlara kayar. Irksal, dinsel, mezhepsel veya sadece hitap gücüne güvenerek gövde gösterileri ile paranın sahiplerini etkilemeye çalışır.
Gerçekte paranın sahiplerinin hiç birinle ne dinsel, ne mezhepsel, nede ırksal bir ortaklığı vardır. Hepsini bir böcek gibi görür ve sadece en güçlü,en iyi hizmet edecek böceği seçmektir amaçları.
Paranın bu handikapını; kırklı yaşları kırıp da göremeyenler varsa hiç uğraşmasınlar. Sadece ömürlerini sözüm ona demokrasi ve Türkiye’nin gelişimi yalanlarına bağlayarak sağ/sol, alevi/suni, Kürt/Türk ayrımına bağlayıp uçursunlar.
Belki paranın sahipleri onlara da bir gün göz kırpar da rengi yeşile dönen uçurtmalarıyla kendilerini birkaç metre havalandıra bilirler. Ta ki kendilerinden daha çok parayı seven ve tüm değerlerini satacak birilerinin gelip, uçurtmanın ipini kesip rüyalara son verip sonsuz bir ıztıraba sürükleyene kadar.

Paranın ıztırabından uzak iyi bir pazar sabahı dilerim.


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

26 Haziran 2010 Cumartesi

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE KARŞI, "SİYASAL İSLAM"
Ramazan K.KURT

Meryem Cemile en şiddetlisi ile Arap milliyetçiliğine karşı "siyasal İslamcı"dır. Erdoğan da en iflah olmaz tarzda Türk milliyetçiliğine, Türk kimliğine karşı "siyasal İslamcı"dır. İkinci ortak yönleri Meryem Cemile'nin hemen hemen bütün kitaplarının "milli görüş" çizgisindeki kesimler tarafından Türkçeye çevrildiğini, Milli Gazete tarafından kupon karşılığı verildiğini ve bu camianın ileri gelenleri tarafından okunduğunu söyleyebiliriz. Meryem Cemile'nin bazı kitapları TBMM kütüphanesinde bile bulunuyor.

"İSLAMCILIK" ve "siyasal İslam" Kur'an'daki Müslümanlık olmayıp ünlü Fransız düşünür ve filozof, Müslüman Roger Garaudy'nin ifadesi ile "Amerikan-Batı İslam'ı"dır. İdeolojidir.
Meryem Cemile (Margaret Marcus) ile Başbakan R. T. Erdoğan'ın iki ortak yönü vardır. Birincisi, Meryem Cemile en şiddetlisi ile Arap milliyetçiliğine karşı "siyasal İslamcı"dır. Erdoğan da en iflah olmaz tarzda Türk milliyetçiliğine, Türk kimliğine karşı "siyasal İslamcı"dır. Bu arada kendisinin artık "değiştim", "döndüm" dediğini de yani "İslamcı" olmadığını da belirtelim. İkinci ortak yönleri Meryem Cemile'nin hemen hemen bütün kitaplarının "milli görüş" çizgisindeki kesimler tarafından Türkçeye çevrildiğini, Milli Gazete tarafından kupon karşılığı verildiğini ve bu camianın ileri gelenleri tarafından okunduğunu söyleyebiliriz. Meryem Cemile'nin bazı kitapları TBMM kütüphanesinde bile bulunuyor. Milli gazete Meryem Cemile'nin "Feminist Harekete Karşı Müslüman Kadın" adlı kitabından günlerce pasajlar yayınlamakta bir sakınca görmemişti.
1934 yılında New York'ta doğan Meryem Cemile, Alman Yahudi'si bir ailenin kızı olup, felsefe eğitimi gördü. Önce Hıristiyanlığa döndü ve 1959 yılından itibaren de "Margaret Marcus adıyla İslam'ı öven makaleler yazmaya başladı. Nihayet 1961 yılının Ramazan ayında Müslüman olduğunu açıklayarak Meryem Cemile adını aldı.
Meryem Cemile Arap dünyasında, "siyasal İslam"ın gelişmesinde büyük rol oynadı. 1961-1967 sürecinde ve daha sonraları milliyetçi-dindar Araplar ile "siyasal İslamcı" Araplar arasında derin toplumsal yarılmaların oluşmasına yazdığı kitaplar ve makaleler ile büyük katkıda bulundu. Çünkü Meryem Cemile'nin "milliyetçi dindarlık kötüdür, siyasi ümmetçilik iyidir" merkezli kitap ve makaleleri, görünmez eller tarafından milyonlarca basılıp Arap ülkelerinde dağıtılıyordu. Sonra, 1970'lerden itibaren bu hastalık Türkiye'ye de sirayet ettirildi.
İSRAİL'E GÖRE İSLAM'IN EN BÜYÜK DÜŞMANI MİLLİYETÇİLİK
İsrail, 1948'de Arap dünyasının tam kalbinde bir avuç toprak parçası üzerinde kurulmuştu. Milliyetçi-dindar Araplar ile sosyalist dindar Araplar İsrail'i bir kaşık suda boğma konusunda hemfikirdiler. Hele hele İsrail'e karşı Baas hareketinin başını çektiği ultra Arap milliyetçiliği yükselişteydi ve İsrail'i ürkütmekteydi. İsrail'e göre İslam'ın en büyük düşmanı milliyetçilikti! İlginçtir 1961'de "irşad olan" Meryem Cemile'ye göre de İslam'ın en büyük düşmanı milliyetçilikti…!
5 Haziran 1967'de bir Pazar sabahı, İsrail Hava Kuvvetleri dünyanın en modern savaş uçakları olan Sovyet yapımı miglerden oluşan Mısır ve Suriye Hava Kuvvetleri'ni havalanmaya bile fırsat bulamadan iki saat içinde yok etti. Altı Gün Savaşları denen Arap-İsrail Savaşı'nın sonunda İsrail topraklarını üç kat genişletmişti. Araplar şaşkındı. Milliyetçi dindarlar ile "İslamcı" Araplar birbirine girdiler. Kısa bir süre sonra ABD özellikle İslamcı Araplara "Green Card-yeşil kart-" uygulaması başlatarak binlerce Arap'ın ABD vatandaşı olmasını sağladı. 11 Eylül 2001'deki şaibeli saldırılardan sonra bu Arap ailelerin bir kısmının çocukları saldırılardan sorumlu tutulan "radikal İslamcı terörist" olarak dünya âleme ilan edildi. Meryem Cemile'nin şeyhi Mevdudi, Pakistan'daki Cemaati İslami'nin kurucusuydu. Mevdudi, Pakistan devletinin milliyetçi-dindar merkezli politikasını "milliyetçi-laik" bulduğu için "siyasal İslamcı" radikal bir muhalefet kurgulamıştı. Suudi Arabistan Kralı İbn Suud ile iyi arkadaştılar.
ARVASİ'NİN TARİFİYLE TÜRK MİLLETİ
Mevdudi'ye göre modern dünya toplumlarının hepsi şeytani, lanetli, ahlaksız ve günahkârdı. Ancak Şeyh Mevdudi hastalanınca veya dişi ağrısa tedavi için Londra'ya uçuyordu! Londra'nın lüks otellerindeki mini etekli, dekolte kıyafetli kızların servis yaptığı kokteyllere katılmakta mahsur görmüyordu. Pakistan ve İslam dünyasındaki milliyetçi hareketlere karşı radikal İslami ve siyasi ümmetçi bir tavır koyan Mevdudi'nin teşkilatı cemaati İslami günümüzde Almanya'daki İslam Konseyi, İngiltere'deki İslam Partisi'yle bağlantılıdır. İşte bugün pek çok kaynakta MOSSAD ajanı olduğu belirtilen Meryem Cemile böyle bir Mevdudi'nin müridiydi.
Bakınız, gerçek bir seyid ve İslam âlimi olan rahmetli S. Ahmed Arvasi "İslamiyet'i doğru öğrenmenin yolu" başlıklı Erişim 17.01.2010) makalesinde şunları yazıyor:
"Türk milleti yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslam ile müşerref olmuştur. İslamiyet'i en doğru tarzda anlayan, yaşayan ve söz sahibi olan bir millettir. Bağrından İmamı Azamları, İmamı Maturidileri, İmamı Gazzalileri, İmam Birgivileri, İbni Kemalleri, Molla Fenarileri, Ebu Suud Efendiler gibi daha nice din âlimlerini Mevlana Cemaleddin Rûmî, Yunus Emre gibi nice tasavvuf büyüklerini yetiştiren Türk milleti büyük ve tarihi bir kitaplığa ve "bidatsız" bir din kültürüne sahiptir. İslam dünyasının bütün kaynakları ve sağlam belgeleri ile elimizdedir. Genç nesilleri bu kaynaklardan mahrum ederek onları ne idüğü belirsiz kimselerin kitap ve yazılarına muhtaç bırakmak asla doğru değildir.
"Bugün, kimlerin kontrolünde olduklarını bilmediğimiz pek çok "din akımı" ve onları temsil eden yazarların kitapları harıl harıl tercüme edilip genç nesillerin ve halkımızın eline verilmektedir. Kimdir bu yazarlar? Ne yazarlar? Hangi emellere hizmet ederler? Mesela Serge Hutin adlı bir masonun yazdığı ve Fransa'da yayınlanan Fransızca "les Francs-Maçons" adlı kitabın 27.sayfasında yazıldığına göre, Cemaleddini Efgani ve Muhammed Abduh din maskesi altında çalışan birer korkunç mason üstadıdırlar. "Telfiki Mezahip" adlı kitabın yazarı Reşit Rıza ise bunların talebesidir."
MERYEM CEMİLE VE BENZERLERİ
"Arap dünyasında birçok siyasi hareketi ve yazarı etkisi altında tutan "İhvanül Müslimin" (Müslüman Kardeşler-RKK) hareketi, aynı kitaba göre masonların kontrolü altındadır. Seyit Kutupların ve benzerlerinin kitaplarını genç nesillerin eline veren kimselerin bu yazarın "İhvanül Müslimin" hareketinin öncülerinden olduklarını bilmiyorlar mı? Meryem Cemile adlı Yahudi dönmesi kadını himayesi altına alan Mevdudi acep ne yapmak ister? Bütün bu karanlık adamları okutmak için çırpınan çevreler, ne hikmetse İmamı Azam, İmamı Malik, İmamı Şafi, İmamı Hambeli gibi sünnet yolu büyüklerini küçümsemek ve unutturmak isteyen kimselerdir."
Evet, Sayın Erdoğan ve içinde bulunduğu "İslamcı" camia, rahmetli Seyid Ahmed Arvasi Hoca'nın "karanlık kişiler" olarak tanımladığı Meryem Cemile ve benzerlerinin "İslami" eserlerini okuyarak bugünlere geldiler. Bugün hepimiz biliyoruz ki, Hamas Arap dünyasının başına musallat olan Mısır merkezli "Müslüman Kardeşler"in Filistin'deki koludur. Sayın Cumhurbaşkanı Gül, Sayın Başbakan Erdoğan ve "yurtta sulh cihanda sulh"u beğenmeyerek eksantrik "sıfır"lı dış politika geliştirme teorileriyle uğraşan Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu Türkiye'yi Meryem Cemile ve türevlerinin Arap dünyasında şekillendirdiği "siyasal İslamcı" politika bataklığına çekmek istiyorlar. Ortadoğu'daki bu "siyasal İslamcı" politikalar sadece İsrail'in uzun vadeli hedeflerine hizmet etmekten başka bir işe yaramaz. Türkiye'nin başına yeni yeni belalar açar. En az 500 nükleer başlıklı füzeye sahip İsrail devletinin yönetimini bir grup fanatik elinde bulunduruyor. Bu insanlar Tevrat/Talmud/Kabala kökenli inançları gereği Kral Davut soyundan, Yahudileri kurtaracak Mesih'in gelmesi için her türlü çılgınlığı yapabilirler Evanjelist Hıristiyan Amerikalılar ellerini oğuşturarak İsrailli fanatiklerin her türlü manipülasyonunu destekliyorlar. Çünkü Evanjelistlerde Yahudi-Müslüman savaşının bir yerinde İsa Mesih'in ikinci ve nihayetinde üçüncü ve son kez yeryüzüne gelişi ile "Kutsal Tanrı İmparatorluğu"nun kurulacağına, kendilerinin cennete gideceğine inanıyorlar.
2002 yılında UCI'dan Yahudi asıllı bir Amerikalı Profesör şöyle demişti: "Urallar'ın altındaki nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar olmasaydı Rus diye bir millet kalmayacaktı, Rusya tarih olacaktı".
BU GERGİNLİK YA GERÇEK OLSAYDI?
Küresel ve bölgesel "ofansif" dış politika, güçlü ekonomi ve en az güçlü nükleer savunma silahlarıyla birlikte yürütülür. Bir taraftan Türk ordusunu hırpalayan her türlü manipülasyon ve psikolojik harp metotlarına göz yumacaksınız, diğer taraftan "one minute" deyip daha dışarı çıkar çıkmaz İsrail'den özür dileyeceksiniz. Ya da Müslüman Uygur Türklerini görmezlikten gelerek Filistin'de "Müslüman Kardeşler" militanlarıyla birlikte İsrail'e karşı efeleneceksiniz. Bunun adına da "diklenmeden dik durmak" diyeceksiniz. Hani Davutoğlu "komşularla sıfır problemli" dış politika yürütüyordu.

Bu durumda İsrail'le yürütülen politikanın adı ne oluyor? Olan şu, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu yurtiçine, Türk milletine yönelik oynuyor. İsrail ise Ortadoğu'da Arap yerine "İslamcı", Türk bilinen birinin "halife", "sultan" veya "lider" olmasını arzu ediyor. Böylelikle Meryem Cemile geleneği devam etsin. Eğer Erdoğan-İsrail ya da AKP hükümeti- İsrail arasındaki gerginlik gerçek olsaydı neler olurdu? Birincisi bir gecede Türkiye'ye akan sıcak para musluğu kesilirdi. İkincisi, IMF'nin bütün telefon hatları Türkiye'den aramalara meşgul çalardı. Küresel finans elitleri İsrail devletinin hayır dediği hiçbir projeye evet demezler. Aksi takdirde MOSSAD'ın ikna timleri devreye giriverir.
Demek ki, R.T.Erdoğan ve İsrail'in politikaları örtüşüyor. Büyükelçimize yapılan saygısızlık ve özür seremonisi Kurtlar Vadisi denen "operasyon"lara yönelik TV dizisine yüksek perdeden gürültüler "bir şeyler"e kılıf olmaktan öteye gidemez. Türkiye'de genel seçim sürecine girilmişken Sayın Erdoğan manipülasyonlarla "güçlendirilmek" isteniyor. Projenin asıl mimarı İsrail derin devletidir. Diğerleri bilerek veya bilmeyerek sadece figürandır. R. Tayyip Erdoğan çok ilginç bir isimdir. Dünyada bugüne kadar hem Siyonizm hem de İslam'a hizmetten dolayı milletlerarası itibarı olan mükâfatları alan tek istisnai isimdir. Erdoğan'a İslam'a hizmet ödülünü (Kral Faysal Ödülü) veren kişi Suudi Arabistan kralıdır. Suudi kraliyet ailesi Arap dünyası içinde İsrail'e en yakın isimdir. Dahası Suudi kraliyet ailesinin Yahudi kökenlerinden Batı'daki pek çok kaynakta bahsedilmektedir.
SİYASİL İSLAM İDEOLOJİSİ
Erdoğan'a cesaret madalyası veren ABD merkezli AJC (Dünya Yahudi Kongresi) 104 yıllık bir kuruluş olup temel misyonu Siyonizmi dünyaya hâkim kılmaktır. Bu kuruluşun, ömrünün beşte dördünde İsrail ve Yahudilere "kahrolsun" diyen Erdoğan'a bir istisna yaparak ödül vermesi ilginçtir. Zira bu kuruluş 104 yılda Erdoğan hariç sadece Yahudi asıllılara mükâfat vermiştir.
Soğuk savaş döneminde, milliyetçiliğe ve Sovyetler'e karşı oluşturulan "yeşil kuşak" ve "siyasal İslamcı" hareketlerin "(Taliban vs. gibi) CIA ve MOSSAD tarafından organize edildiğini bugün dağdaki çoban bile biliyor.
Dün Meryem Cemile'nin kitaplarını bütün İslam coğrafyasında bedava dağıtan "görünmez eller" bugün "one minute" ve türevlerine zemin hazırlıyor. Türkiye'de 1967 Arap-İsrail savaşına kadar İslami söylemlerin hiç birinde Türk milliyetçiliğine karşı tek bir söylem yoktu. 1967'den itibaren Türkiye'de ortaya çıkan Türk milliyetçiliği, Türklük karşıtı "siyasal İslamcı" yazarlar, akademisyenler, siyasetçiler kimlerden etkilendi? Hangi mahfiller tarafından finanse edildi?
Dinimiz İslam, 1967-11 Eylül 2001 döneminde ve soğuk savaşın en hararetli evresinde İsrail, ABD ve Avrupa tarafından önce Sovyetler'e karşı gibi gözükse de esasen İslam dünyasına yönelik olarak psikolojik harp silahı olarak nasıl kullanıldı? Buraya gelişte Türkiye ve İslam dünyasında kimler Batı ve İsrail'e taşeronluk yaptı?
Elbette pek çok insan gibi Meryem Cemile de birkaç kez din değiştirmekle kalsaydı ve sonunda Müslüman olsaydı söylenecek bir sözümüz yoktu. Ancak siyasal İslam'ın bir ideoloğu haline getirilmesi, dindar Arap milliyetçilerinin İngiliz, Fransız ve İsrail işgaline karşı mücadele verdikleri bir dönemde karşılarına "siyasal ümmetçi" bir muhalefet cephesi çıkararak Arap milletini karpuz gibi ikiye bölmesini nasıl izah edeceğiz?
Dün ihtiyaca binaen "radikal siyasal İslamcı" Meryem Cemile "ışık" saçıyordu. Bugün ABD'de, İngiltere'de "karma namaz"ı savunan ve ilk denemesini de New York'taki Yahudi Üniversitesi kampusu içinde yapan Amina Vedud ve Esra Numani var.
Mütedeyyin Müslüman Türk insanı şu soruyu kendi kendine sormalı. Yıllarca Siyonizm, Yahudilere ve İsrail'e düşmanlığı siyasi, iktisadi rant kapısı yapanlar, açıkçası "siyasal İslamcılar" bugüne kadar İsrail'e karşı hangi ciddi bir tedbiri aldılar? İçlerinden iktidar olanların 2002'den beri sergilediği tavır ortada ve "kral çıplak".
Öte yandan Yahudi-Nakşibendî/Halidi Mesud Barzani ile İsrail'in "Kürdistan"ı kurmak için yaptıkları işbirliği ortada. PKK'ya verdikleri destek "kör göze parmak". Ve Barzani ile işbirliği yapanlar, ya eski Marksist yeni liberal ikinci cumhuriyetçiler, ya da bir kısım tarikat, cemaat ile birlikte Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve AKP kurmayları.
Türkiye genel seçim tarihine yaklaştıkça yeni "one minute" manipülasyonları görecek ve Türk milleti bu oyunu bozacak. İsrail toplumu gibi AKP siyaset kurmayları ve "siyasal İslamcılar" kriz içinde. Ancak "Endülüsleştikçe" daha çok batıyorlar.
Dikkat! Osmanlı'da olduğu gibi Cumhuriyet Türkiye'sinde de kurucu unsur Müslüman Türk, merkezden çevreye itiliyor. "Enderun siyasası" ve "Endülüs uleması" işbirliği yaparak cumhuriyetin kuruluş "paradigmasını kaydırmak" istiyorlar. ABD, İsrail ve AB bu süreçte dış destekçi aktörler.


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."


ANAYASA KATLİ İÇİN HALK OYLAMASI YAKLAŞTIKÇA AKP SÖYLEMİNİ SERTLEŞTİRİP TOPLUMU PROVEKE EDECEK
HEDEF:
HAKİM SAVCILAR YÜKSEK KURULU (HSYK)
ANAYASA MAHKEMESİ




Hüseyin çelik bunu söylüyor ama bunun benzerini Ergenekon düzmecesiyle kendileri yaptı.Ciddiyetten uzak yılışık söylemden başka bir şey değil.

Bu adamdan ciddi bir açıklama beklemekte biraz saflık olmaz mı?



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

AVUKAT ARANIYOR
Muammer KARABULUT’UN aşağıdaki yazısını okumadan Tayyip Erdoğan’ın Genelgesini okuyunuz. Giderayak neler yapılmak istendiğini görmemiz açısından çok önemli. Türkiye Cumhuriyeti tek kurşun atılmadan teslim ediliyor.
İŞTE GENELGE:

Resmî Gazete Sayı : 27580
GENELGE Başbakanlıktan: GENELGE 2010/13
Anayasamızın eşitlik ilkesi çerçevesinde; ülkemizde yaşayan gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşları, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi, ayrılmaz parçası oldukları ulusal kültür ve kimlik yanında, kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkânına sahip bulunmaktadırlar. Bu vatandaşlarımızın Devlet önündeki iş ve işlemlerinde kendilerine güçlük çıkarılmaması, haklarına halel getirilmemesi, ilgili mevzuat gereği olduğu gibi, Devletimizin ve Türk ulusunun bir parçası olduklarının kendilerine hissettirilmesi açısından da büyük önem taşımaktadır. Son yıllarda sürdürülen demokratikleşme çalışmaları çerçevesinde ülkemizdeki gayrimüslim azınlıkları ilgilendiren konularda yapılan düzenlemelere rağmen, uygulamadan kaynaklanan bazı sebeplerle bu konudaki sorunların tam anlamıyla giderilemediği görülmektedir. Bu itibarla, kontrolü belediyelere geçmiş olan gayrimüslim mezarlıklarının korunma ve bakımı konularında gereken özenin gösterilmesi,gayrimüslim cemaat vakıfları lehine sonuçlanan mahkeme kararlarının tapu dairelerince hassasiyetle uygulanması, taviz bedeli ile ilgili uygulamalarda mağduriyetlere sebep olunmaması, T.C. vatandaşı gayrimüslim cemaat liderlerinin protokol uygulamalarında statülerine uygun bir şekilde konumlandırılmaları, gayrimüslim cemaatler aleyhine yapılan kin ve düşmanlığı teşvik edici yayınlara karşı gerekli yasal işlemlerin derhal başlatılması gibi uygulamalar örnek olmak üzere, gayrimüslim azınlıklarla ilgili tüm uygulamalarda yukarıda bahsedilen bilinçle hareket edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, ilgili kurum ve kuruluşların bu konuda uygulamadan kaynaklanabilecek sorunların tam anlamıyla giderilmesi için gereken hassasiyeti göstermeleri hususunda bilgilerini ve gereğini önemle rica ederim.
Recep Tayyip ERDOĞAN Başbakan 

İŞTE MUAMMER KARABULUT’UN ARAŞTIRMASI

Türkiye’de vatansever avukata ihtiyaç var. Kabul edilen Vakıf Yasası ile Fener Rum Kilisesi, ekümenikliğine giden yolda haksız mal ediniyor!..
Bugün yurt savunması için yalnızca asker’e değil, avukata da ihtiyaç var. Tüm dikkatler son günlerde artan saldırılar sonrası vatanını koruyan şehit askerlere çevrilmişken, diğer tarafta Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen Vakıf Yasası ile vatan topraklarının gittiğinin farkına bile varamadık. Bu yolla giden veya gidecek olan vatan topraklarını asker değil, ancak avukatlar alabilir.
Başta büyük umutlarla ilk önce ana muhalefet partisinin başına getirilen KILIÇDAROĞLU ve arkadaşları olmak üzere, BAHÇELİ, diğer partiler, kamuoyunun önünde endam gösterenlerin kabul edilen Vakıf Yasası’ndan hiç söz etmemelerini, ülkenin güvenliği ve geleceği konusunda ki değişimin etkisi olarak yorumluyorum. Bu gelişmeyi doğal karşılamayı aynı zamanda şehit olan askerlerimize karşı bir umursamazlık olarak da algılamaya başladım.
Türkiye’de cumhuriyetin kazanımlarını savunmadığınız sürece kendi varlığınızı, egemenlik haklarımızı ve topraklarımızı kaybederiz!.. Bu durum ülkede yaşayan bütün vatandaşlar için geçerlidir. Bunun böyle olacağını anlamanın temel kurallardan birsi de Fener Rum Kilisesini çok taraflı tanımaktan geçer. Bu bağlamada Cumhuriyet kazanımlarına bağlayıcı bir örnek ise Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı’nın AİHM’de açtığı davayı kazanması olarak gösterebiliriz. Çünkü kaybedilen dava da “haksız mal edinmenin” bütün yönleri ortaya çıkmış ve dolayısıyla neden Cumhuriyet kazanımlarını savunmamız gerektiğini de göstermiştir. Ama biz yine de Vakıf Yasası’nı TBMM’den çıkarttık!..
Hatırlayacak olursak, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’in Anayasa ve Lozan’a aykırı bulduğu için veto ettiği Vakıf Yasası, ERDOĞAN’ın talimatı ile virgülüne dahi dokunulmadan TBMM’de kabul edildi. CHP, Vakıf Yasası’nı Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Nihayetinde Anayasa Mahkemesi de o yasayı 17 Haziran 2010 günü kabul etti.
Aslında Türkiye bu sorunu, birçok alanda olduğu gibi ATATÜRK döneminde çözüme kavuşturdu. Hedefine Cumhuriyeti ve ATATÜRK’ü koyanlar, çözüme kavuşturulmuş bir konuyu, tekrar sorun haline getirerek Cumhuriyetin kazanımlarına yöneldiler.
Şöyle ki; Türkiye’ 10 Haziran 1936 yılında kabul edilen bir yasaya göre azınlık-cemaat-mülhak vakıfların mülkiyet durumlarını belirlemek ve tüzel kişilik kazandırmak üzere 1-16 Şubat 1912-1936 tarihleri arasında tapu kayıtları ile birlikte beyanname vermiş olmaları istendi. Bu yasa çalışması 1934 yılında başladı. Hak kaybı olmaması için iki kez uzatıldı ve 1936 yılında da sona erdirildi. Kabul edilen yasaya göre 1936 tarihine kadar beyannamesini veren azınlık vakıfları sonrası için bağış, hibe, gayrimenkul satın alma ve vasiyet yoluyla gayrimenkul edinmeleri söz konusu değildir. Böylelikle mülhak-eski vakıfların mülkleri 1936 yılında verdikleri beyanname ile sınırlı kalmıştır. Yasada, azınlık vakıflarının ilgili tüm kabul ve tasarrufları için de başlangıç tarihinden 15 yıl geriye giderek 1921 yılı esas alınmıştır.
Biraz daha açacak olursak, Türkiye’de 10 Haziran 1936 tarihinde kabul edilen yasaya göre azınlık, cemaat veya bilinen adı ile “mülhak vakıflar” 1921 yılı başlangıç alınmak sureti ile günümüze kadar geçen süreler içinde yasal olarak bağış, hibe, mal satın alma vasiyet yoluyla, zilliyetlik, zaman aşımı ve tasarrufla gayrimenkul edinmeleri yasal olmamakla birlikte kısıtlanmıştır!… Bu arada mülhak-eski vakıflar için, 2002’de 4471 sayılı kanun ile bakanlar kurulu kararı, 2003 yılında ise 4478 sayılı kanun Vakıflar Genel Müdürlüğünün kabulü ile mülk edinmeleri kabul edilmiştir. Yine konumuzla ilgili Osmanlı imparatorluğu döneminde 9 Haziran 1867 yılında adı “Teb’yı Ecnebiye Emlak Mutasarrıf olmaları hakkındaki kanun” ilk yasa çalışmasıdır. Tüzel değil gerçek kişilere bazı şartlarda, örnek olarak Hicaz bölgesinde gayrimenkul edinemiyorlardı… Daha sonra da 16 Şubat 1912 tarihinde, tüzel kişiliklerin kendilerine ait olduklarını iddia ettikleri mülkler için, altı ay içerisinde tapu idarelerine başvuruda bulunarak gerekli düzeltme ile beyanname vermeleri istenmiştir. Bu süre de 3 kez altı aylık süreler ile uzatılmıştır. Bu temel bilgilerin ışığında, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş ve sonrasında da söz konusu vakıflar da hak ihlalleri olmaması için, gerekli yasal tedbirlerin alındığı görülmektedir. Burada ki sorun, maddi varlığını cemaat vakıfları ile devam ettiren Fener Rum Kilisesi’nin ekümeniklik siyasetini kullanmak isteyen A-BD’li sapkınların, adı geçen kilisenin tarihte var olan cemaatinin mülklerine sahip olmak isteğine verdiği destekten kaynaklanmıştır. Kısacası İstanbul’da maddi yönden güçlü bir Yeni Roma Patrikhanesi yaratmaktır. İşte eski vakfiyeler ile yapay olarak yaratılmak istenen mülk sorunu bundan ibarettir.
Son olarak yine hatırlatmak gerekirse, Fener Rum Kilisesi’nin AİHM’de kazandığı davada Fener Rum Lisesi Vakfı adına talep ettiği mülkleri demokratik ölçülerde değerlendirildiğinde, davanın temeli açıkça haksız mal edinmeydi. Ama AİHM,“Türkiye Lozan Anlaşması'nın, azınlık haklarıyla ilgili maddelerini uygulamadı, Türk vatandaşı olan gayrimüslimlerce kurulmuş vakıfları'yabancı' ilan” etti. Çünkü Lozan’da, azınlıkların “haksız mal edinebilecekleri”yönünde düzenlenmiş her hangi bir madde yoktur.
Anlaşılan son gelişmeler ile artık Anayasa Mahkemesi’nin kabul ettiği Vakıf Yasası ile AİHM’de dava açmaya gerek bile kalmamıştır. Hala anlamadığımız ise başpapazın elindeki asasının dağdaki teröristin silahı ile aynı olduğunu göremememizdir. Neler olacağını göstermek adına detaya girmeden Fener Rum Lisesi Vakfı’nı örnek gösterdim. Bugün tüzel kişiliği olmayan Fener Rum Kilisesi’nin haksız mal edinimine yönelik, diğer tüm talepler ile ilgili mutlaka olması gereken vakfiyeleri ve tapu kayıtlarını sıkı bir şekilde takip etmektir. Bilinmesi gereken diğer bir husus da Fener Rum Kilisesi’nin ülkemizde yaşayan Rum cemaatini temsil etme yetkisinin bulunmayışıdır!!!
Şimdi ki sorun, bir avukatlık bürosunun tahsis edeceği vatansever bir avukat ile çözülecektir. Yapacağı görev, “Vakıf Yasası’nın” TBMM’den geçtiği günden itibaren el değiştiren mülklerin tapu kayıtlarının ve vakfiyelerini kontrol etmek olacaktır.
Ve usulsüz yapılan işlemleri yargıya taşıyacaktır. Böyle bir iki tane dava açılsın yeter.Ben biliyorum ki, elde edilecek olan verilerin %98 sahte ve usulsüzdür. Elde edeceğiniz bilgiler, geçen günlerde AİHM’in kabul ettiği davaya konu olan Büyükada ki yetimhane adına 1992 yılında tüzel kişiliği olmayan “Rum Patrikhanesi”ne sahta tapu(EKTE) düzenlemesi gibi olacaktır.
— Soracaksınız, senin tüzel kişiliğin yok bu tapuyu nasıl aldın? Ve yine soracaksınız, tapu kütüğü bilgilerinde (EKTE) BÜYÜKADA RUM ERKEK YETİMHANESİ VAKFI yazan bir mülkü nasıl aldın?
Ayrıca örnek verdiğim Fener Rum Lisesi Vakfı ile diğerlerinin büyüklüğünü anlamak için Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre mülklerinin durumu ise şöyledir;
1936 beyannamesine göre kayıtlı mülkler:
1- Fatih Tevkii Cafer’de Ev ve Okul (2286 ada, 2 parsel),
2- Sarıyer Yeniköy’de gazino (296 ada, 3 parsel),
3- Eminönü Çarşı’da dükkan (2748 ada, 11 parsel)
4- Beyoğlu Kemankeş’de depo ve 2 adet dükkan (68 ada, 9 parsel),
5- Beyoğlu Şahkulu’nda dükkan (284 ada, 62 parsel),
6- Sarıyer Mirgün’de ev ve dükkan (85 ada, 6 parsel),
7- Sarıyer Yeniköy’de ev (296 ada, 3 parsel)
8- Eminönü Demirtaş’ta sabunhane (471 ada, 6 parsel) vardır.
Tüzel kişiler adına kayıtlı olduğundan reddedilen mülkler:
1- Kadıköy Göztepe’de (ada 395, 3 parsel) arsa, maliye-hazine
2- Kadıköy Osmanağa’da (ada 6, 6 parsel)Şifa Camii, Türk Diyant Vakfı
3- Kadıköy Osmanağa’da (ada 53, 19 parsel) baraka arsa, Mahmudi Sani Vakfı
4- Kadıköy Osmanağa’da (ada 53, 14 parsel)dükkan, Mahmudi Sani Vakfı
5- Kadıköy Osmanağa’da (ada 34, 13 parsel) ev, Babüsüade ağası Hoca Halil Vakfı
6- Kadıköy Osmanağa’da (ada 34, 12 parsel), bahçeli ev, Babüsüade ağası Hoca Halil Vakfı
Şahıslar adına kayıtlı olduğundan reddedilen mülkler:
1- Kadıköy Osmanağa’da (ada 34, 7 parsel),apartman.
2- Beyoğlu Asmalı Mescit ( ada 303, 13 parsel) apartman.
3- Kadıköy Göztepe’de (ada 392, 14 parsel), arsa.
4- Kadıköy Göztepe’de (ada 506, 9 parsel), arsa.
5- Kadıköy Göztepe’de (ada 109, 16 parsel),
6- Kadıköy Göztepe’de (ada 409, 17 parsel), aparman
7- Kadıköy Göztepe’de (ada 406, 4 parsel), arsa.
8- Kadıköy Göztepe’de (ada 306, 9 parsel), arsa.
9- Kadıköy Göztepe’de (ada 506, 15 parsel), apartman.
10- Kadıköy Göztepe’de (ada 507, 70 parsel), arsa.
11- Kadıköy Göztepe’de (ada 408, 4 parsel), arsa.
12- Kadıköy Göztepe’de (ada 409, 16 parsel), apartman.
13- Kadıköy Göztepe’de (ada 410, 11 parsel), apartman.
14- Kadıköy Göztepe’de (ada 506, 16 parsel), apartman
15- Kadıköy Göztepe’de (ada 410, 11 parsel), apartman.
16- Kadıköy Göztepe’de (ada 506, 16 parsel), apartman.
17- Kadıköy Zühtü Paşa (ada 360, 3 parsel),
Belge eksik olduğundan talepten vazgeçilen mülkler:
1- Fatih, Hamami Muhittin, mesken.
2- Kadıköy Hasanpaşa, arsa.
AİHM açılan dava sonucu kazanılan mülkler:
1- Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi Deva Çıkmazı'ndaki 32/12 hisse apartman
2- Göztepe'de bulunan bir taşınmaz.
Yalnızca bir vakfın durumu bu ise geçen günlerde Vakıflar Genel Müdürlüğünün açıkladığına göre, Türkiye’de aynı durumda bulunan Bağımsız Türk Ortodoks Kiliseleri Başpapazlığı Vakfı hariç 161 adet azınlık vakfı var. Ve bir de başpapazın Babacan’a teklif ettiği gibi “mazbut ilen edilen 24 vakfın iadesi” vardır!!!
Faaliyetteki cemaat vakıfları:
1- Beykoz Aya Paraşkevi Ortodoks Kilisesi ve Kabristanı Vakfı
2- Büyükada Rum İlk Mektebi ile Panayia Aya Dimitri ve Profiti İlya Kiliseleri ve Rum Kabristanı Vakfı
3- Heybeliada Aya Triada Tepe Manastırı Vakfı
4- Heybeliada Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi, Mezarlığı ve Aya Varvara Kilisesi Vakfı
5- Heybeliada Rum Ruhban Okulu Vakfı
6- Kınalıada Rum Ortodoks Panayia Kilisesi ve Mezarlığı Vakfı
7- Burgazada Aya Yorgi (Karipi) Manastırı Vakfı
8- Burgazada Aya Yani Rum Kilisesi, Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
9- Fener Maraşlı İlk Mektebi Vakfı
10- Fener Yovakimion Rum Kız Mektebi Vakfı
11- Fener Rum Mektebi Kebiri (Erkek Lisesi) Vakfı
12- Feriköy Rum Ortodoks 12. Apostolos Kilisesi ve Mektebi Vakfı
13- Tekfursaray Hançerli Panayia Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
14- Fener Vlahsaray Panayia Vakfı
15- Fener Meryemana Rum Ortodoks (Kanlı) Kilisesi Vakfı
16- Kurtuluş Aya Dimitri Aya Tanaş Aya Leftor Aya Kiryaki Kiliseleri ve İlkokulları Vakfı
17- Beyoğlu Rum Ortodoks Kiliseleri ve Mektepleri Vakfı
18- Beşiktaş Cihannüma Panayia Meryemana Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
19- Beşiktaş Köyiçi Rum Cemaati Panayia (Meryemana)Kilisesi Vakfı
20- Yenimahalle Aya Yani Rum Kilisesi ve Mektebi Vakfı
21- Bebek Aya Haralambos Kilisesi,Bebek Aya Yani Mezarlık Dova Kilisesi ve Mezarlığı Vakfı
22- Çengelköy Aya Yorgi Rum Kilisesi, Aya Tanteli Ayazması Rum İlk Muhtelit Mektebi İki Eski ve Yeni Kabristanı Vakfı
23- Eğrikapı Meryemana Rum Kilisesi Vakfı
24- Langa Aya Todori Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
25- Bağımsız Türk Ortodoks Kiliseleri Başpapazlığı Vakfı
26- Aya Dimitri, Aya Vlaherna Kiliseleri ve Mektebi Vakfı
27- Üsküdar Profiti İlya Rum Kilisesi, Ayazması, Kabristanı ve Rum Muhtelit İlk Mektebi Vakfı
28- Arnavutköy Aya Strati Taksiarhi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
29- Aya Stepanos Kilisesi ve Mektebi Vakfı
30- Altımermer Meryemana Kilisesi Vakfı
31- Cibali Aya Nikola Kilisesi, Mektebi, Aşhanesi, Aya Haralambos Kilisesi ve Ayazması Vakfı
32- Aya Pandelemion Rum Kilisesi Vakfı
33- Kumkapı Rum Cemaati Aya Kiryaki, Mektebi Elpida Kiliseleri Panayia Vakfı
34- Balat Aya Strati Kilisesive Mektebi Vakfı
35- Balat Rum Balino Kilisesi Vakfı
36- Zapion Rum Kız Lisesi Vakfı
37- Sarmaşık Aya Dimitri Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
38- Topkapı Aya Nikola Kilisesi Vakfı
39- Hasköy Aya Paraşkevi Kilisesi, Rum Kabristanı ve İlk Mektebi Vakfı
40- Salmatomruk Rum Panayia Kilisesi Vakfı
41- Yeniköy Aya Yorgi Manastırı ve Kilisesi Vakfı
42- Galata Muhtelit İlk Rum Mektebi Vakfı
43- Tarabya Aya Paraşkevi Rum Kilisesi ve İlk Rum Mektebi Vakfı
44- Paşabahçe Aya Konstantin Rum Kilisesi, Aya Kiryaki Ayazması ve Kabristanlığı Vakfı
45- Ortaköy Aya Foka Aya Yorgi Kiliseleri Mekteb ve Mezarlığı Vakfı
46- Kuruçeşme Aya Dimitri Aya Yani Kiliseleri Vakfı
47- Yeniköy Rum Panayia Kilisesi ve Mektebi Vakfı
48- Boyacıköy Panayia Evangelistra Rum Kilisesi ve İlkokul Vakfı
49- Kadıköy Rum Ortodoks Kiliseleri, Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
50- Balıklı Rum Hastanesi Vakfı
51- Büyükdere Aya Paraşkevi Aya Yorgi Rum Kilisesi, Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
52- Bakırköy Aya Yorgi Aya Analipsi Rum Ortodoks Kiliseleri ve Mektepleri Vakfı
53- Kandilli Rum Ortodoks Cemaatı Metemorfosis Kilisesi ve Kandilli Rum Muhtelit İlk Mektebi Vakfı
54- Belgratkapı Panayia Meryemana Kilisesi Vakfı
55- Samatya Aya Nikola Rum Kilisesi Vakfı
56- Samatya Aya Yorgi Klparisa Kilisesi Vakfı
57- Samatya Aya Analipsi Kilisesi Vakfı
58- Samatya Aya Konstantin Rum Ortodoks Kilisesi, İlk Mektebi ve Kazlıçeşme Aya Paraşkevi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
59- Samatya Aya Mina Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
60- Beyoğlu Yenişehir Evangelistra Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
61- Fener Rum Patrikhanesi Avlusunda Aya Yorgi Kilisesi Vakfı
62- Yeniköy Aya Nikola Rum Kilisesi Vakfı
63- Dereköy Aya Marina Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
64- Tepeköy Evangelismos Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
65- Zeytinliköy Aya Yorgi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
66- Bademliköy Panayia Kimisiz Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
67- Bozcaada Kimisiz Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
68- Gökçeada Merkez Panayia Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
69- İskenderun Rum Ortodoks Kilisesi Fukara Vakfı
70- Antakya Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
71- Antakya Rum Katolik Kilisesi Vakfı
72- Altınözü Tokaçlıköyü Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
73- Samandağı Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
74- İskenderun Arsuz Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
75- Altınözü Sarılar Mahallesi Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı
76- Feriköy Surp Vartanas Ermeni Kilisesi ve Merametciyan Mektebi Vakfı
77- Üsküdar Yenimahalle Surp Garabet Ermeni Kilisesi, Semerciyan-Cemaran Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
78- Üsküdar Selamsız Surp Haç Ermeni Kilisesi Nersesyan-Yermonyan Mektepleri ve Mezarlığı Vakfı
79- Eyüp Surp Agya Ermeni Kilisesi ve Mektebi Vakfı
80- Eyüp Ermeni Surp Astvazazin Kilisesi ve Arakolyan Mektebi ve Ermeni Mezarlığı Vakfı
81- Yedikule Narlıkapı Surp Hohannes Ermeni Kilisesi Vakfı
82- Rumelihisarı Surp Sanduth Ermeni Kilisesi, Tateosyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
83- Kadıköy Ermeni Surp Takavor Kilisesi Aramyan Uncuyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
84- Kuzguncuk Surp Lusavoriç Ermeni Kilisesi Vakfı
85- Beşiktaş Meryemana Ermeni Kilisesi, Ermeni Makruhian Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
86- Ortaköy Ermeni Katolik Surp Kirkor Lusavoriç Kilisesi ve Mektebi Vakfı
87- Ortaköy Ermeni Meryemana (Surp Astvazazin) Kilisesi, Tarkmanças ile Hrıpsinyans Mektepleri ve Ermeni Mezarlığı Vakfı
88- Boyacıköy Ermeni Yeris Mangans Kilisesi Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
89- Kandilli Surp Arakelos Ermeni Kilisesi, Mektebi ve Mezarlığı vakfı
90- Kartal Surp Nişan Ermeni Kilisesi Bezciyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
91- Yenikapı Ermeni Tateos Partegimeos Kilisesi ve Ermeni Mektebi Vakfı
92- Kınalıada Surp Lusavoriç Ermeni Kilisesi Nersesyan Ermeni Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
93- Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı
94- Gedikpaşa Surp Ohannes Kilisesi ve Mektebi Vakfı
95- Bakırköy Meryemana Ermeni Kilisesi Datyan Ermeni Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
96- Balat Surp Hreştegabet Ermeni Kilisesi, Horenyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
97- Galata Ermeni Katolik (Surp Pırgıç) İsa Kilisesi Vakfı
98- Beyoğlu Anarathıgutyun Ermeni Katolik Rahibeler Vakfı
99- Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi, Bağlı Kiliseler ve Mektepler Vakfı
100- Beyoğlu Ohannes Gümüşyan (Andonoğlu Ormanyan Mağukyan) Vakfı
101- Beyoğlu Aynalı Çeşme Türk Protestan Amena Surp Yerrortutyun Ermeni Kilisesi Vakfı
102- Beyoğlu Surp Gazar Ermeni Katolik Mihitarist Rahipleri Manastır ve Mektebi Vakfı
103- Viyana Mihitaryan Manastır ve Mektebi Vakfı
104- Yeniköy Ermeni Meryemana (Kuddüpo Surp Astvazazin) İstinye Surp Garabet Ermeni Kilisesi Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
105- Şişli Karagözyan Ermeni Erkek Eytamhanesi Vakfı
106- Beyoğlu Surp Agop Hastanesi Düşkünlerevi, Mezarlığı Özkoparan Kilisesi Vakfı
107- Surp Harutyun Ermeni Kilisesi ve Bogosyan Varvaryan Ermeni Mektebi Vakfı
108- Halıcıoğlu Meryemana Surp Astvazazin Ermeni Kilisesi ve Kalfayan İnas Eytamhanesi ve Mektebi Vakfı
109- Kumkapı Ermeni Meryemana Kilisesi Vakfı
110- Kuruçeşme Yerevman Surp Haç Ermeni Kilisesi, Surp Tarkmanyaç Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
111- Büyükdere Ermeni Surp Hripsima Kilisesi, Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
112- Samatya Sulu Manastır Surp Kevork Ermeni Kilisesi ve Sahakyan Nunyan Ermeni Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
113- Samatya Anarathigutyun Ermeni Katolik Kilisesi Vakfı
114- Topkapı Ermeni Surp Nikagos Kilisesi, Levon-Vartuhyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
115- Galata Ermeni Lusavoriç (Cerçiş) Kilisesi ve Ermeni Getronogan Mektebi Vakfı
116- Yeşilköy Surp İstepanos Ermeni Kilisesi, Kamaciyan Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
117- Hasköy Surp İstepanos Ermeni Kilisesi, Surp Nersesyan Ermeni Mektebi ve Mezarlığı Vakfı
118- Apeloğlu Andon Vakfı
Apeloğlu Andon Vakfı Hayratından
Büyükdere Surp Boğos Kilisesi
Büyükada Surp Astvazazin Kilisesi
Beyoğlu Surp Astvazazin Kilisesi
Beyoğlu Surp Yerurtuyun Kilisesi
Kadıköy Surp Levon Kilisesi
Tarabya Surp Andon Kilisesi
119- Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı
120- Kumkapı Ermeni Meryemana Kilisesi Drasular Vakfı
121- Beykoz Surp Nikagos Ermeni Kilisesi Vakfı
122- İskenderun Karasun Manuk Ermeni Katolik Kilisesi Vakfı
123- Samandağı Vakıflı Köyü Ermeni Ortodoks Kilisesi Vakfı
124- Kayseri Ermeni Surp Lusovoriç Kilisesi Vakfı
125- Diyarbakır Ermeni Surp Küçük Kilisesi Hıdır İlyas Surp Gregos Kilisesi Vakfı
126- Mardin Ermeni Katolik Kilisesi Vakfı
127- Kırıkhan Ermeni Ortodoks Kilisesi Vakfı
128- Büyükada Hased Leavraham Sinagogu Vakfı
129- Hasköy Mealem Musevi Sinagogu Vakfı
130- Beyoğlu Musevi Hahamhanesi (Hahambaşılığı) Vakfı
131- Galata Seferadim Musevi Cemaatine Ait Sinagog ve Mektepleri (Neva Şalom) Vakfı
132- Ortaköy Musevi Etz-Ahayim Sinagog Vakfı
133- Sirkeci Musevi Cemaatı Vakfı
134- Kuzguncuk Bet Yaokov Sinagog Vakfı
135- Beyoğlu Musevi Eşkenazi Cemaatı Mektep ve Sinagogları Vakfı
136- Hasköy Karaim Musevi Cemaatı Vakfı
137- Kadıköy Hemdat İsrael Musevi Sinagog Vakfı
138- Balat Or-Ahaim Hastanesi Vakfı
139- Balat Ahrida Musevi Cemaatı Vakfı
140- Ankara Musevi Cemaati Vakfı
141- Bursa Musevi Cemaati Vakfı142- Çanakkale Mekor Hayim Musevi Sinagog Vakfı
143- Antakya Musevi Havrası Vakfı
144- İskenderun Musevi Havrası Vakfı
145- Kırklareli Musevi Cemaatı Sinegogu Vakfı
146- Diyarbakır Süryani Kadim Meryemana Kilisesi Vakfı
147- Beyoğlu Süryani Kadim Meryemana Kilisesi Vakfı
148- Mardin Süryani Katolik Kilisesi Vakfı
149- Mardin Süryani Kadim Deyrulzafaran Kilisesi Vakfı
150- Mardin Süryani Protestan Kilisesi Protestan Cemaati Vakfı
151- Midyat Süryani Protestan Kilisesi Vakfı
152- Midyat Süryani Deyrulumur Margabriel Kilisesi ve Manastırı Vakfı
153- Midyat Süryani Kadim Marborsan ve Mart Şemuni Kilisesi Vakfı
154- İdil Süryani Kadim Kilisesi (Mardodo) Vakfı
155- Diyarbakır Keldani Katolik Kilisesi Vakfı
156- İstanbul Keldani Cemaati Vakfı
157- Mardin Keldani Katolik Kilisesi Vakfı
158- Edirne Bulgar Sveti Gorci Kilisesi Vakfı
159- Bulgar Ekzarhlığı (Bulgar Ortodoks Kiliseleri) Vakfı
160- Şişli Gürcü Katolik Kilisesi Vakfı
161- Mersin Tomris Nadir Mutri Kilisesi Vakfı
Umarım bu ülkede halkı icra dairelerinde süründürmekten bıkmış, vatansever bir avukat bulunur!..
Saygılarımla
Muammer KARABULUT



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

25 Haziran 2010 Cuma



DEREBEYLİKLERE YUMUŞAK GEÇİŞ


Ayrılıkçı Kürt grupların politika değişliği diye sunulan;fakat toprak talebinin başka bir türlüsü olan özerk, otonom bir yapı talepleri artık yandaş medyaca aleni söylenir oldu. Özerk yönetimlerin ekonomik bölgesel ayrımcılığı sistemi eyaletlere ayrılmaya zorlayacaktır. Eyalet yönetimi pkk’nın uzun yıllardır talepleri arasındadır. Fakat bu kez eyalet yerine özerklik gibi yumuşatılmış bir söylemle bu taleplerini ayrılıkçı terör örgütünün sözcüsü konumundaki BDP ve Taraf gazeteleri açık bir şekilde dillendirmişlerdir. Aşağıdaki haber bu konun üzerinedir.


Bu ayrılıkçı, emperyalist uşaklarının demokratik talep olarak ileri sürdükleri özerklik, ardından eyaletlere ayrılma talebine verdikleri örnek genelde ABD, Almanya vb. de eyalet yönetimi olduğu şeklindedir. Bu ülkeler eyaletken birleşmiş ve ulusal kimliğe kavuşmuşlarken Türkiye’yi eyalet yönetimiyle emperyalistin en bilinin oyunu “böl, parçala, yönet (yut)”  kısacası derebeyliklere ayırma yöntemine gitmektedirler. Bu yeni bir politika olmayıp; gerek Turgut Özal, gerekse Kenan Evren tarafından gündeme getirilmiştir. Şimdi ise Akp koruması altındaki bazı yayın organları ve rakip gibi görüldüğü kardeş partilerce siyaset sahnesine taşınmıştır.


Saygılar.


KÜRTLER ÖZERKLİK İLAN EDİYOR



BDP'li belediyeler Ankara'ya karşı kazan kaldırdı. Düz ovada yaşayanlar ayrı bir sistem kurmanın peşinde..

Terör sorununda farklı ve çok çarpıcı gelişmeler yaşanıyor. BDP'liler Güneydoğu ağırlıklı özerklik ilan etme kararı aldı. Terör örgütü de yakında "demokratik özerklik" kararını resmen dünyaya ilan edecek...

Taraf gazetesi bu çarpıcı olayı sürmanşetten verdi. "Kürtler özerklik ilan edecek" başlığı ile verilen haberin spotunda "Diyarbakır'ın da aralarında bulunduğu 99 belediyenin özerklik açılımına terör örgütü PKK liderlerinden Cemil Bayık da destek verdi." ifadeleri yer aldı.

Haberin devamında ise BDP'lilerin geçtiğimiz günlerde aldığı özerklik kararının ayrıntıları vardı.

Geçen hafta Diyarbakır'da toplanan BDP'li belediye başkanları ve İl Genel Meclis üyeleri, belediyelerin merkezi hükümetten tamamen bağımsız hale gelmesi için mücadele edilmesi kararı almıştı.
AVRUPA BİRLİĞİ YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI'NA DAYANDIRMIŞTI

BDP'liler tartışma yaratacak bu kararı, Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na dayandırmıştı. BDP'nin elinde bir Büyükşehir, yedi il, 51 ilçe ve 40 belde olmak üzere toplam 99 belediye başkanlığı bulunuyor.

ÖZERKLİK TEMELİNDE DEVLETLE MÜZAKERE EDİP SORUNU ÇÖZECEĞİZ


Yine haberde terör örgütünün önde gelen isimlerinden Cemil Bayık'ın özerklik hakkındaki görüşlerine yer verildi. Bayık Türkiye sınırları içerisinde özerklik temelinde sorunu çözmek istediklerini savundu.

Terör örgütüne yakınlığıyla bilinen bir internet sitesine konuşan terörist Cemil Bayık özerkliğe destek çıkarak, "Kürt sorununu bu temelde çözmek istiyoruz. Eğer Türk devleti çözüme yanaşırsa, biz demokratik özerkliği Türk devletiyle gerçekleştiririz. Kürt sorununu bu temelde devletle müzakere temelinde çözmüş oluruz. Türk devleti buna gelmezse, Kürt sorununu demokratik özerklik temelinde yine çözeriz. Şimdi yapmak istediğimiz de budur. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız" dedi..
ÖZERKLİK NASIL OLUR?


Yerel yönetimler alanında uzman olan Prof. Dr. Ahmet Özer, konuyla ilgili ilginç bilgiler aktardı. İspanya'da 17 özerk bölge olduğuna dikkat çeken Özer, bunların bir kısmının etnik bir kısmının ekonomik, bir kısmının da farklı nedenlerden dolayı özerk olduğunu söyledi. Özer şunları söyledi:

İçişleri ve Maliye Bakanlığı'nın büyük bir vesayeti var. Toplanan vergilerin yalnızca yüzde beşi orada kalıyor. Halbuki demokratik özerkliğin olduğu yerde vergiler bölgede kalır, sadece güvenlik, dışişleri, ulaşım, adalet kurumlarının bütçeleri için gerektiği kadar merkeze pay aktarılıyor. Eğitim, sağlık gibi alanlar da yerele devredilmeli.


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

`BU NE PERHİZ\ BU NE LAHANA TURŞUSU 



21 Haziran 2010 Pazartesi

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

SAHİBİNİZ

19 Haziran 2010 Cumartesi

TÖRÖR

YORUMSUZ VERİYORUZ

TERÖRİSTLERİN KULLANDIĞI SİLAHLAR


Türkiye, İran ve Irak sınırlarının buluştuğu Hakkâri Gediktepe mevkisindeki askeri birliğe düzenlenen saldırı için 20 gün hazırlık yapıldığı ve her biri 200 kilo civarındaki 3 uçaksavarın yerleştirildiği iddia edildi.

Kanal-D Ana haber’de  saldırı bölgesiyle ilgili açıklamalarda bulunan İhsan Yıldız, saldırının  Aktütün 1, Aktütün 2 ve Dağlıca'da olduğu gibi uzun bir hazırlık döneminden sonra gerçekleştiğini ileri sürdü. 

İhsan Yıldız, Doçka denilen (alt resim) 150-200 kilo ağırlığında silahların 20 gün süreyle katırlarla taşındığını belirterek, parça parça getirilen Doçka (uçaksavarlar)ların karakolların etrafına yerleştirildiğini belirtti.
İhsan Yıldız, saldırıda Doçka'larla birlikte uzun namlulu kanas silahlar (Üst resim) kullanıldığını  muhümmatların bölgeye katırlarla getirildiğini belirterek "Örgüt termal kameralara yakalanmamak için ikişerli üçerli gruplar halinde geldiler. Karakola en etkili atışlar da bu doçka silahlardan yapıldı. PKK dün akşam büyük bir karakola ya da askeri birliğe büyük bir zaiat vermek için gelmişti. Karakolda bulunanların ve hava unsurlarının bölgeye çabuk gitmesi sayesinde istedikleri eylemi gerçekleştiremeden Irak topraklarına kaçmak zorunda kaldılar." dedi.


SONUÇ


YÜCE TÜRK MİLLETİNİN BAŞI SAĞ OLSUN.

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."


YANDAŞ-YANAŞMA MEDYA  VE ERGENEKON YALANLARI

Yandaş medya ve Ergenekon savcıları, Ergenekon tertibinde tahliyeler artıkça panik halinde yeni hikâyeler uydurma telaşına düştüler. Ama öyle bir panik halindeler ki yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar, kara mizah örnekleri sergiliyorlar. “Bu kadar da desteksiz sallanmaz” dedirten bir örneğini de dün yandaş-yanaşmalardan www..toplumsalhafiza.com sitesi yayınladı ve arkasında yandaş ve ayrılıkçı kürt medya sitelerine gazetelerine taşıdı.Aklı başında her vatandaşın bu saçmalıkları “yuh artık!bu kadar da desteksiz sallanmaz ki” diyeceği bir örneği sizlere sunuyoruz.Gülmeden sonuna kadar okuyun ve bu adamların ne kadar sıkıştıklarını ,zavallılıklarını görün.


“ERGENEKON’U UNUTULAN BİR ZARF ORTAYA ÇIKARDI”

Ergenekon Davası ile ilgili olarak konuşan bir jandarma haber elemanı, olayın kodlarının da basit bir unutkanlıktan ortaya çıktığını iddia etti. 

İddialara göre, Veli Küçük’ün bir karakol ziyaretinde yanında getirdiği ve unuttuğu bir zarf başbakanlığa götürüldü. Zarfı taşıyan haber elemanı S.K'nın bu olaydan sonra başına gelmeyen kalmadı. S.K en son ciğerlerini kaybetti.
 

İşte Ergenekon’un PKK bağlantılarının çözüm hikâyesi ve unutulan zarfın öyküsü.
Dönemin Giresun Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Veli Küçük'ün 1996'da Akçaabat İlçe Jandarma Komutanlığı'nı ziyaretinde unuttuğu kriptolu zarf birçok sırların ortaya çıkmasına neden oldu.
Ergenekon operasyonunun başlangıcı kabul edilen İstanbul Ümraniye'de el bombalarının bulunduğu evin ihbarı Trabzon'un Of ilçesinden yapılırken, Ergenekon'un en önemli isimlerinden biri olarak gösterilen Tuğgeneral Veli Küçük'ün de Giresun Jandarma Bölge Komutanlığı döneminde yaptığı iddia edilen olumsuz çalışmalar, yine bir Trabzonlu tarafından soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'e anlatıldı.www.toplumsalhafiza.com
Trabzonlu Salih Kurt'nin jandarmaya haber elemanı olarak çalıştığı 1996-1997 yıllarında tanık olduğu sır ve sonrasında Başbakanlığa götürdüğü kriptolu mesaj adeta hayatını kararttı.
Nasıl oldu?

Ailesi ile birlikte Trabzon'da yaşayan 30 yaşındaki Kurt, her şeyin 1996-1997 yıllarında Düzköy Halk Eğitim Müdürlüğü'nde kurs öğretmenliği yaparken başladığını belirterek, "Daha 16-17 yaşındayken jandarmanın teklifi üzerine Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığı, İlçe Jandarma ve Bölük Komutanlıkları'nda ve karakollarda bilgisayar ve haber elemanı olarak görev aldım.
 

1996 yılı Mart ayında dönemin Giresun Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Veli Küçük'le Akçaabat İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı'nı teftişi sırasında ilk kez karşılaştım. Bilgisayar başında geçmiş yıllara ait sabıka kayıtlarını sisteme aktarırken yanındaki görevli komutanlara beni göstererek
 'Bu kim' diye sordu. Veli Küçük'e bilgisayarcı olduğum söylendi. Küçük, elini omzuma atarak 'Yaptığın işlemi anlat bakalım' diyerek elindeki ajanda ile birlikte genişçe bir zarfı masanın üzerine bırakarak bilgisayarın başına oturdu'' dedi.  com
''Yaklaşık 10 dakika olay yeri inceleme tutanaklarının bilgisayara nasıl aktardığımı izledi. Veli Küçük daha sonra masaya bıraktığı ajandasını alarak altındaki zarfı unutup birlikten ayrıldı'' diyen Kurt, ''Bölge Komutanı Veli Küçük'ün ardından zarfın unutulduğunu gören Jandarma'da görevli istihbarat subayları, benim de bulunduğum odada zarfı açıp açmama konusunda tereddütte kaldılar'' dedi.  
(Koca istihbarat subayları 16/17 yaşındaki bacak kadar elemanın yanında kriptolu zarfı açıyor)
''Bazı istihbarat subaylarının ısrarı üzerine açılan zarftaki bilgiler kripto ile yazıldığını görmesi üzerine istihbaratçı subaylar bilgiye ulaşmak istedi'' diye konuşan Kurt, ''Bu sırada bölgedeki birliklerin teftişini sürdürürken zarfın olmadığını fark ederek Akçaabat Jandarmayı aratan Veli Küçük, teftişi erken bırakarak Akçaabat İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı'na geri döndü. Kağıdı bölükteki kripto astsubayına getirerek okutmak isteyen istihbarat subayları Veli Küçük'ün geri döndüğünü öğrenince kağıda fotokopi çekerek zarfa yerleştirdikten sonra Veli Küçük ile birlikte gelen Akçaabat İlçe Jandarma Komutanı'na getirilerek Veli Küçük'e teslim edildi. Alırken önemle 'Bu zarf açıldı mı' diye soran Veli Küçük 'hayır Komutanım' cevabını alınca arabanın kapısını çekerek Giresun'a geri döndü" dedi. 

(Bu kadar önemli zarfın açıldığını Veli Küçük anlamıyor. İçindekiler kriptolu ama zarfın açılmasını önleyici bir paraf mühür yok demek.)
 com
İçerisinde PKK Terör Örgütü'nün Karadeniz bölgesindeki sızmaları ve terörist başı Abdullah Öcalan'a ait bilgilerin olduğunu öğrenen istihbarat subaylarının kendisinin yanında fotokopisini aldıkları Veli Küçük'e ait kriptolu belgeyi ilgili subaylarla birlikte okuduğunu belirten S.K, "İçerisinde inanılmaz bilgilere ulaşan istihbarat subayları, o dönem artmış olan bölgedeki PKK faaliyetlerinde Veli Küçük tarafından verilen koordinatlarla yaptıkları operasyonların boş çıkmasının nedenini ulaştıkları belgeyle delillendirdiler. 

Birkaç gün düşündükten sonra üstleriyle bir sonuca varamayacakları sonucuna varan istihbarat subayları tüm gelişmelere yakından tanık olan benimle görüştüler. Bana önce çok önemli ve tehlikeli bir konu olduğunu bu konuşmanın burada kalması gerektiğini ve de çok iyi düşünüp karar vermem gerektiğini hatırlatarak, "Biz seninle birlikte çalışıyor seni ve aileni iyi tanıyoruz. Sana bir zarf vereceğiz ve sen bu zarfı Başbakan'ın bizzat kendisine teslim edeceksin ve de bunun karşılığında o zamanın para değeriyle 30 milyarın üzerinde para ödülü verilecek. İhbarı kendimiz yapıp bu parayı bizde almak isteriz ancak bizim ast üst olayımız olduğu için, işin ucunda tuğgeneral olduğu için ve de resmi görevimizden ayrılıp gidemeyeceğimiz için bu görevi senin üstlenmeni, maddi durumu kötü olan ailene de bu vesileyle yardım etmeni istiyoruz' dediler. Yapacağı işin boyutunu düşünmeden 30 milyarın cazibesine kapılarak görevi kabul ettim" diye konuştu.

(Böyle her zarf getirene 30 milyar mı veriliyor?2 zarf getirseydi 60 milyar mı alacaktı? bu fiyat neye göre belirleniyor?)

Dönemin Başbakanı ile görüşemedi!
Salih Kurt, jandarma subayları tarafından alınan otobüs bileti ve 300 dolar ile birlikte elindeki zarfla Trabzon terminalinden Ankara'ya gönderildiğini belirterek, "Ankara'da subayların tarifi üzerine Başbakanlığa gittim. Dönemin Başbakanıyla görüşemeyeceğini anlayınca Başbakanlık Teftiş Denetleme Kurul Başkanı Osman Nuri Oduncu'ya ulaştım.Elimdeki zarfta Öcalan'a ait önemli bilgilerin olduğu bir belge olduğunu söyledim. Görüşmeyi kabul eden Oduncu ile yarım saatlik bir görüşmenin ardından Genel Kurmay Başkanlığı'ndan gelen üst düzey komutan ile birlikte Başbakanlık Teftiş Denetleme Kurulu'nda biri profesör 2 müfettişinde katılımıyla yeniden bir birlikte toplantı yapıldı. 

(Genel Kurmaydan üst düzey komutan ve 1 profesörde ve 2 müfettiş de bacak kadar,16 yaşında çocuğun yanında toplantı yapıyor. Kriptolu belgeyi okuyorlar.)
Kurt'un iddiasına göre, bu toplantıda kriptolu belge okunuldu. Erzurum ve Gümüşhane üzerinden Karadeniz'e sızmaların nedeninin Veli Küçük tarafından bilinçli yapıldığı gerçeğini ortaya koyan gerçek koordinatlarla Veli Küçük tarafından verilen koordinatların farklı olduğunun koordinat göstergeleri ve Öcalan'ın Suriye'deki yerinin açık koordinatlarının bilgisinin bulunduğu belgeyi okuyan heyet yaklaşık 2 saat görüşme yaptı.  
Başbakanlık Denetleme Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu, daha sonra bana 'Bu zarf hakkında başka bilgisi olan var mı?', 'Hiç tehdit aldın mı?' ve 'Koruma istiyor musun?' diye sorduktan sonra 'Bu zarf karşılığında bizden ne istiyorsun' diye sordu. Ben de 'ikramiye' istediğimi söyledim. 'Eğer Abdullah Öcalan Suriye'de ise ikramiyeni alacaksın' diyen Oduncu, 'Seni Başbakanlığın aracı ile otobüse bindirip Trabzon'a göndereceğiz ve gelişmelerden haberdar edeceğiz. Herhangi bir gelişme olursa sana vereceğim numaradan beni arayabilirsin. Bu arada Jandarma ile ilişkini kes ve bir daha jandarma birliklerinin içerisine girme, senin için tehlikeli olabilir. Ayrıca bu olaydan annene babana bile bahsetme. Kendi ve sevdiklerinin hayatını tehlikeye atarsın' uyarısında bulunarak beni Trabzon'a geri gönderdi. 1 gün sonra Jandarma'ya geri döndüğümde Veli Küçük'ün zarfını odasında unuttuğu komutanın sürgün edildiğini öğrendim" diye konuştu.

(Veli Küçük zarfın açıldığını anlamış ki bir gün sonra zarfın odasında unuttuğu komutanı sürgün etmiş. Ama 16 yaşında ki elaman 1 ay sonra kendi isteğiyle ayrılmış)

İneği satıp Ankara'ya gitti
Trabzon'a döndükten 1 ay sonra jandarmadan kendi isteğiyle ayrılarak ilişiğini kestiğini ifade eden Kurt; 
"İkramiye sevdasıyla üstlendiğim görevden 2 yıl sonra 1999 yılında Başbakanlık'tan gelen telefonla heyecanlandım. Köydeki ineğimizi satıp parasını yol parası ederek annem Asiye Kurt ile birlikte ikramiyeyi almak üzere Ankara Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu'nun yanına gittim. İkramiye parası verilmesine karar alınmasına rağmen prosedürlere takılan parayı alamadık. Bize işlemlerin bazı imza prosedürlerine takıldığı belirtilerek 'Hükümet değişikliği oldu. Bu nedenle imzalar askıda kaldı ve ödeneği çıkaramadık. Ödenek çıkınca biz seni tekrar arayacağız' diyerek Trabzon'a geri gönderdiler" dedi.w
ww.
(Kardeşim telefonla arayıp çağıracaklarına telefonda paranı veremiyoruz deseylermiş ya. İneğini de satmamış olurdun)
 com
Bu sırada ikramiyeyi beklerken askerlik döneminin geldiğini ve askere gittiğini kaydeden S.K, iddialarını şöyle sürdürdü: "2000 yılında acemi birliği İskenderun Hatay'dan İstanbul Tuzla Deniz Harp Okulu Komutanlığı'na gönderildim. 6 aylık askerken bir gece uyurken ağzım, gözüm, elim ve ayaklarım bağlanarak yataktan alındım ve dönemin Kocaeli Jandarma Bölge Komutanı Veli Küçük'ün karşısına çıkartıldım. Hayatım bu geceden sonra zindana döndü. Bana 'Komutan sana soru soracak, ne sorarsa doğru cevap vereceksin' şeklinde telkinde bulunuldu. Veli Küçük'ü görünce aklıma Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu'nun uyarıları geldi ve odadan sağ çıkamayacağımı düşünmeye başladım. 
Odaya girdiğim ve Veli Küçük'ü gördüğümde çok korktum. O ana kadar yaptığım işin ne kadar tehlikeli olduğunun bilincinde değildim. Veli Küçük'ü gördüğüm an her şeyin farkına vardım. Bana masasında yemek yemeğe devam ederken 'Akçaabat'tan Başbakanlığa getirdiğin zarfı sana kim verdi? Zarfı sen kime verdin?' diye sordu. Bende hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi 'Bilmiyorum, ne zarfı' dediğim anda yanımdaki hazır kıta askerleri dipçiklerle vurmaya başlayınca yere düştüm. Askerler yerdeyken üzerime basarak Veli Küçük Komutan'dan emir beklediler. Komutan tekrar sordu; 'Bir daha soruyorum. Daha sormayacağım. Zarfı kimden aldın, kime verdin. Bana isim ver' deyince ağlamaya başlayarak hıçkırıklarla 'Komutanım bilmiyorum' dediğim anda komutanlardan birisi kafamın üzerine basarak 'Komutanın karşısında ağlanmayacağını bilmiyor musun. Sus' diyerek belimdeki kemeri çıkararak sırtıma vurmaya başladılar. O anda Veli Küçük komutan koltuğundan kalkarak elindeki kalem büyüklüğündeki kesici bir aletle askerler tarafından açılan sırtımı kesmeye başladı. Bizzat kendisi sırtımı keserken bir yandan da 'Bir daha soruyorum. Doğru söyle' diyerek yemek yediği masadaki tuzluğu alarak sırtıma dökmeye başladı. 'ellerim arkadan kelepçeli, başıma ayağıyla yere basıyor, diğerleri bacaklarıma basıyorken sırtımdaki kesiklere tuz döken Veli Küçük komutana bilmediğimi söyleyip yalvardım ancak, işkenceye devam etti. Ben sustukça işkenceyi sürdüren Veli Küçük Komutan bu kez masanın üzerindeki puro paketinden bir tane alarak yaktı ve yanıma gelerek, 'Doğru söyle o… çocuğu, zarfı kimden aldın ve kime getirdin' diyerek puroyu sırtıma bastırdı. O anda bayıldım. Ayıldığımda yatakhanemdeydim." 
(Bizzat Veli Küçük sırtını kesiyor ve tuz basıyor. Birde inek getirip yalatsaydı. Bunlar bu halkı enayi sanıyor herhalde. Bu kadar desteksiz sallanmaz ki)

Sabah taburdaki yatakhanesinde gözlerini açan Salih Kurt, tabur komutanının kendisine verdiği revir yasağı nedeniyle ağzından kan gelmesine rağmen doktora gidemediğini söyleyerek,
 "6 gün yarı komada kanlar içinde yatakta yattım. 6. günün gecesinde yine aynı şekilde yataktan alınarak aynı yere Veli Küçük'ün karşısına getirilerek aynı işkenceyi tekrar yaşadım.  
Tekrar ayıldığımda yatakhanedeki arkadaşlarımın isyan ettiğini gördüm. Asker arkadaşlarım her şeyi göze alarak beni gizlice revire getirdiler. Revir doktoru yüzbaşısı tabur komutanından kesin emir aldığını belirterek beni tedavi etmedi ancak durumuma üzüldüğü için beni İstanbul Gata'ya kaçırarak göndereceğini söyledi ve o günün sabahı beni subay otobüsüyle kaçırarak İstanbul Gata Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesine gönderdi.
 

(Doktor tırsıyor tedavi edemiyor ama GATA’ya kaçırıyor. Yuh artık) 
GATA'daki doktorlar beni görünce şaşırarak 'sana ne oldu' diye sorarak acil müdahale ettiler. Olayı ilk anlattığım doktorlar yaşadıklarıma inanmayarak, 'Bunlar çok önemli iddialar. Bunları resmi kayıtlara geçemeyiz. Ancak bilinçaltı sorgulama yapılırsa doğruluğuna inanılarak resmileştirilebilir' diyerek beni psikiyatri servisine sevk ettiler. Psikiyatri sevisinde gördüğüm işkenceleri fotoğrafladılar ve benim yazılı onayımı alarak Gata Psikiyatri Servis Komutanı ve şuan aynı hastanede profesör olan Albay M.Ç. Başkanlığı'ndaki heyet tarafından damardan verdikleri ilaçla uyutularak bilinçaltı ifadem alındı. 
300 soru sorularak alınan ifademi daha sonra bana okuyarak daha önce anlattıklarımla birebir uyuştuğunu, resmileşen ifadeyle Veli Küçük hakkında şikayetçi olup olmayacağımı sordular. Daha sonra Veli Küçük'ü çağıramadıkları için beni revire çıkarmayan tabur Komutanım A. K.B.yi çağırıp ifadesini aldılar. Daha sonra benimle tekrar konuşan Servis Komutanı Albay M.Ç. 'şikayetçi olduğunda hayati tehliken var. Şikayetini geri alman gerekiyor. Burada seni koruyamayabiliriz' dedi. Daha sonra hastanede içeri girilmesi yasak olan odamın önüne üzerindeki formadan jandarma istihbarattan olduklarını anladığım 2 kişi girerek 'Salih Kurt kim. Ziyaretçisi var' diye seslendiler..com
Bende 'Benim' diyerek camın önüne gittiğimde bana hiçbir şey sormadan manalı bakarak geri dönüp gittiler. 1 ay hastanede kaldıktan sonra şikayetçi olmadan hastaneden taburcu olup birliğime döndüm. Birliğe döndüğüm gün Deniz Harp Okulu Komutanı'nın emir subayı komutanlık katına çağırarak elindeki işkence resimleriyle bana bir daha böyle olaylar yaşamayacağımın güvencesini vererek rehberlik bölümündeki psikologların gözetimi altında olacağım söylendi" dedi.
Korkudan yıllar boyunca sustu!

GATA Haydarpaşa'da yalnızca dış müdahale yapıldığı için ciğerlerinin durumunu öğrenemediğini de vurgulayan Kurt,
 "Zaman zaman ağzımdan kan gelmeye başlamıştı. Ancak revir yasağım olduğu için taburda doktora gözükemiyordum. En sonunda psikoloğum sayesinde tekrar Kasımpaşa Deniz Hastanesi'ne sevk edildiğimde ciğerlerimin patladığı söylenerek 45 gün hava değişimiyle Trabzon'a gönderildim'' dedi. 

Trabzon'a geldiği ilk günlerde ağzından kan durmamacasına akmaya başlayınca acil olarak Ankara GATA Göğüs Cerrahi Yoğun Bakım Servisi'ne kaldırıldığını anlatan S.K,
 ''1 hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra aynı hastanede 57 gün tedavi gördüm. Hastanede başıma gelen bir hadiseden dolayı şikayetçi olmam üzerine akli dengemin yerinde olduğuna dair profesörlerin bulunduğu bir heyetten rapor aldım. 1 ay önce terhis olmama rağmen taburcu edilmedim ve şikayetimi geri çekmek şartıyla 57 gün üzerine hastaneden taburcu olabildim. Askerliğim hastanede bittiği için aynı kabusları tekrar yaşamamak adına ve yaşadığım korkulardan dolayı yıllarca susmak zorunda kaldım" şeklinde konuştu.

2008'de Adalet Bakanlığı'ndan gelen telefon

Salih Kurt, tüm bu yaşadıklarından sonra yıllarca susmak zorunda kaldığını hatırlatarak
 2008 yılında Adalet Bakanlığı'ndan gelen telefonla geçmişiyle yeniden yüzleşmeye başladığını ifade ediyor. S.K, "Adalet Bakanlığı Sekreteri tarafından aranarak askerde yaşadığın işkence ile ilgili Akçaabat'a gelecek olan 2 kişiyle birlikte Ankara'ya gelmem gerektiği söylendi. 2002'de terhis olduktan sonra hakkımı arayamadığım kabus günlerime çağırıldığım Ankara'da, Teftiş Denetleme Kurul Başkanlığı'nda, Başbakanlık'ta MİT elemanları tarafından ifadem alındı. 

Ardından Başbakanlık tarafından alınan biletle birlikte İstanbul'a Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'e gönderildim. Alınan randevu saatinde Beşiktaş Adliyesi'ne giderek Zekeriya Öz'ün 3. kattaki odasına gittim. 'Başbakanlık ve Ankara 1 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından gönderildim adım S.K diyerek olayları ayrıntılarıyla kendisine anlattım. Öz'ün ayrıca sorarak üzerinde durduğu Veli Küçük ile ilgili bölümler zarf ve işkenceyle ilgili ayrıntılı bilgiler alarak işkence fotoğraflarının bulunduğu İstanbul GATA Haydarpaşa Hastanesi'nin 2000 yılı evraklarının bulunduğu 23 klasör, 1085 protokol ve 2001 yılı evrakları 30 klasör no ile 1259 protokol numarasında bulunan arşivinden istenmesi için müzekkere yazdı. w
Sabah saatlerinde başlayarak akşama kadar ifade verdim. İfademin bitiminde suçluların cezasını çekeceğini, mahkeme safhasında ifade için duruşmaya çağırılacağımı söyleyerek beni güvenliğim için farklı kapılardan çıkartıp istihbarat elemanlarıyla otobüse bindirerek Trabzon'a gönderdiler."
Tüm bu yaşananlardan sonra sağlığını kaybettiğini, psikolojisinin bozulduğunu, aile düzeninin kalmadığını vurgulayan Kurt, yaptığı hizmetlerin karşılığını alamadığını ifade ederek, Başbakan Erdoğan'ın kendisine ve ailesine sahip çıkmasını istedi.
Baba Kurt ise askerde oğlunun başına gelenlerden sonra İstanbul'daki hastaneye gittiğini ancak oğluyla kendisini görüştürmediklerini söyleyerek, "Komutana rica ettim, ancak yine beni oğlumla görüştürmediler. Kendilerine çocuğumu alıp, tedavi ettireyim dedim hiç bir sonuç alamadım. Bir baba olarak oğlumun başına gelenlerden dolayı büyük üzüntü duydum. Yetkililerin bize sahip çıkmasını istiyorum" dedi. .com
Anne Kurt da "Oğlumu perişan ettiler. Sağlığını yitirdi. Ahırdaki ineğimizi satarak peşine harcadık. Perişanlığımız bir yana oğlum çok mağdur oldu. Sağlığını kaybetti. İşi yok, bari bu kadar hizmetinden sonra parasını verseler" diye konuştu.


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."