25 Temmuz 2009 Cumartesi


Siz Kaç Kişisiniz?
İddia edilen Ergenekon terör örgütü davasında 31’i tutuklu, toplam 86 sanık yargılanmaktadır.
Bugünkü tarih itibariyle bu sanıkların tümü suçsuzdur. Haklarında türlü iddialar vardır, ancak bu iddiaların hiçbiri henüz kanıtlanmamış, mahkeme henüz hiçbir mahkûmiyet kararı vermemiştir.
Davayla ilgili üç ayrı iddianame hazırlanmıştır. Birinci iddianame 2455 sayfa, ikinci iddianame 1972 sayfa, üçüncü iddianame ise 1454 sayfa.
Ben, ikinci iddianamenin tamamını İnternetten indirerek okudum, notlar aldım.
İkinci iddianamede kanıt olarak kullanılan başlıca iki tür kaynak bulunmaktadır. Birincisi, sanıkların telefon konuşmalarının çözümleri, diğeri de Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay’ın günlükleri.
56 sanıklı ikinci iddianamenin 19. sırasında Ahmet Tuncay Özkan yer almaktadır.
20 Temmuz 2009 günü Silivri’de ikinci iddianamenin ilk duruşması yapıldı. Tuncay Özkan kendisini savundu. Kanal Türk televizyonunun eski sahibi Tuncay Özkan, mesleği sorulduğunda, “Yeni Parti Başkanı ve gazeteciyim” diye yanıtladı.
Duruşma sürerken, 150-200 kişiden oluştuğu söylenen “Biz Kaç Kişiyiz Platformu” ve “Yeni Parti” üyeleri, gün boyunca duruşma salonu önünde ellerinde bayraklarla ve Tuncay Özkan’ın resimleriyle beklediler. Grubun astığı pankartlardaki, “Karanlığın Üzerine Güneş Gibi Doğacak” yazısı dikkat çekerken, taraftarlar “Tuncay çıkacak, Başbakan olacak” söylemini haykırdılar.
Şimdi size, 1972 sayfalık ikinci iddianameden, Tuncay Özkan ile ilgili birkaç bölüm aktaracağım. Bu bölümler, Tuncay Özkan’ın yapmış olduğu telefon konuşmalarının çözümüdür.
Tape No: 7779
Tarih: 04.01.2008
Murat- Yarın sana geliyor Muhittin abi, dimi abi?
Tuncay Özkan- Şey çok iyi olacak gelsin 60 kişilik tam 60 kişilik bir kadro kurduracam ona tamam…de ki yani istiyorsan şey yapalım birlikte, toplantı yapalım Tuncay abi ile birlikte de…Yani adamın anasını iyilikle belleme operasyonu yapacağız.
Tape No: 7782
Tarih: 06.01.2008
Tuncay Özkan- İrfan abi Siteye niye girmiyonuz mu abi ya…Ya ben biliyorum ya…ulan İrfan…insaf et dur bir Dakka…sen adamın anasını iyilikle s.kme denklemini biliyor musun? Yarın sabahtan itibaren iş başka oluyor hadi öptüm…Program yazılıyor, MİLLETİN ANASINI İYİLİKLE S.K.CEKSİN…başka türlü büyüyemeyiz.
Böylece Yeni Parti Genel Başkanı Tuncay Özkan’ın Türkiye’yi büyütme programının temel ilkesini öğrenmiş oluyoruz: ‘Milletin anasını iyilikle s.kmek’.
Bir süre önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir vatandaşımıza, “Ananı al da git!” deyince, haklı olarak kıyamet kopmuştu!
Oysa Tuncay Özkan, tek bir kişinin anasını değil, tüm milletin anasını becermeyi programına yazıyor ve yandaşlarınca yakın geleceğin Başbakanı olarak selamlanıp alkışlanıyor…
Tape No: 7722-1
Tarih: 21.06.2008 günü saat 21.23
Tanju Güvendiren- Ben adama beni aradığımda söylediğini ilettim, bana destek versin diyo, ben senden bişey rica ediyorum…
Tuncay Özkan- ADD Genel Başkanı yalan söyler mi ya…Bu harp, bu
HERBİYEYİ KÖKÜNDEN KALDIRMADIKÇA BU ÜLKE DÜZELMEZ ZATEN…
Yüzyıllardır büyük Türk Ordusu’na şan veren Harbiye, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin beyin takımı olan subaylarımızın yetiştiği ocağın adıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef tahtalarına yerleştiren ABD, AB ve onların içimizdeki uşakları bile, Harbiye’yi kökünden kaldırma alçaklığından söz etme cesaretini kendilerinde görememişlerdir.
Oysa, 20 Temmuz 2009 tarihinde Silivri’deki duruşmada yargıca, ‘Ben Mustafa Kemal’in askeriyim’ diye babalanan Tuncay Özkan, ülkenin düzelmesini Harbiye’nin kökünden kaldırılması koşuluna bağlamıştır!
Peki Tuncay Özkan, Mustafa Kemal’in de 1283 yaka numarasıyla Harbiye’den mezun olduğunu bilmiyor mu?
Hepsi bu kadar da değil.
Yine iddianamedeki kanıtlardan öğreniyoruz.
Tuncay Özkan bir zamanlar M.Emin Karamehmet’in sahibi olduğu Show TV’nin başındadır. Tuncay Özkan, vergiler dahil, aldığı ücretlerle Karamehmet’e yılda dokuz milyon dolara mal olmaktadır. Parasal sıkıntı içine giren Karamehmet medyası, Tuncay Özkan’a yolu gösterir.
Peki, Tuncay Özkan ne yapar?
Doğru, kanatları altına sığındığı generallere koşar ve Karamehmet’in kendisini ballı börekli işine yeniden alması için generallerin aracı olmasını ister, yalvar yakar olur, ‘Ne olur Karamehmet’e biraz baskı yapın!’ diye ağlaşır!
Peki, medyada çuval dolu dolarlı işleri kapmak için Tuncay Özkan’ın yalvar yakar olduğu, yaltaklandığı generaller kim?
Harbiye mezunları!
Ve işte o Harbiye’yi, Yeni Parti Genel Başkanı Tuncay Özkan, kökünden kaldırmayı planlıyor!
Alçaklığın ve ihanetin hangi boyutlara ulaştığını görüyor musunuz?
“Biz Kaç Kişiyiz Platformu” ve “Yeni Parti” üyelerinin, 1972 sayfalık ikinci Ergenekon iddianamesini okuduklarını sanmıyorum.
İşte ben okudum ve okuduklarımın bir bölümünü onların da bilgilerine burada sunmuş oldum.
Eğer bu kişiler, bu bilgilere eriştikten sonra da hâlâ aynı yolda yürürlerse, o zaman kendilerine şu soruyu sorma hakkım doğacaktır:
Tüm milletimizin anasını bellemeyi programlarına yazan, Harbiye kökünden kaldırılmadıkça ülkenin düzelmeyeceğine inan, Ulusalcılığı ve Mustafa Kemal yandaşlığını bir maske gibi kullanan sahte Atatürkçüler, siz kaç kişisiniz?
Yılmaz Dikbaş
25 Temmuz 2009
0532 233 31 52

ABD’de California Üniversitesi’nin Sosyal Bilimler ve Küresel Araştırmalar Fakültesi’nde, 50 yaşındaki Yahudi hoca Prof. William Robinson, 19 Ocak 2009 tarihinde öğrencilerine bir e-posta gönderdi.
Üniversitenin dokuz yıllık hocası Robinson’un öğrencilerine e-posta göndermesi yeni bir şey değildi, bu yöntemi eğitimin bir parçası olarak görüyor ve sık sık uyguluyordu.
Ancak bu kez göndermiş olduğu e-posta, diğerlerinden çok farklıydı.
Prof. William Robinson gönderdiği e-postası, Siyonist İsrail ordusunun 27 Aralık 2008- 18 Ocak 2009 tarihleri arasında, 22 gün gece gündüz süren Gazze’deki katliamlarını konu ediyordu. Nazilerin Auschwitz toplama kamplarındaki katliamlarıyla, Siyonist İsrail’in Gazze’deki kıyımları arasında benzerlikler görüyor ve bunu vurgulamak amacıyla da iki fotoğrafı e-postasına ekliyordu. Fotoğraflardan biri, Nazi toplama kamplarındaki masum Yahudileri gösteriyor, diğerinde ise Gazze’de Siyonist İsraillilerin acımasız saldırılarına uğramış masum Filistinli siviller görülüyordu.
Bu e-postayı alan Prof. W. Robinson’un 80 kişilik sınıfından iki Yahudi öğrenci, hemen sınıfı terk ederler ve hocaları hakkında Akademi Senatosu’na yazılı olarak başvurup, anti-semitizm yapıldığını iddia ederek resmen şikâyette bulunurlar.
Şimdi, Prof. W. Robinson’un öğrencilerine göndermiş olduğu e-postayı okuyalım.
Gönderen: William I. Robinson
Konu: Naziler ile İsrailliler arasındaki benzer görüntüler
Tarih: 19 Ocak 2009, saat 21.00
Eğer Martin Luther King bugün yaşıyor olsaydı, hiç kuşkum yok, İsrail’in Gazze’ye saldırısını ve ABD’nin İsrailli savaş suçlularını destekleyen askeriyesini ve siyasetini lanetler, ya da Filistinlilerle omuz omuza yerini alırdı.
Ekte size, Nazilerin Yahudi kıyımları ile İsrail’in Filistinlilere uyguladıkları katliamlar arasındaki benzerlikleri gösteren korkunç fotoğraflar gönderiyorum. Bu fotoğrafların korkunç yanı belki de kanlı katliamların kanıtı olmasından çok, Filistinli çocukları parça parça eden bombaların üzerine, İsrailli çocukların “sevgilerle” sözcüğünü yazmış olmalarıydı.
Gazze artık, İsrail’in Varşova’sıdır! Geniş bir toplama kampına hapsedilmiş Filistinlilerin gıdasızlıktan, hastalıklardan ve çaresizlikten yaklaşık iki yıl süren yavaş ölüme mahkûm edilmesinden sonra, İsrail’in bombaları altında çarçabuk öldürüldüğü yerdir.
Bizler, ağır çekimde bir soykırıma tanık olmaktayız.
Saldırıların, katliamların amacı Filistinlileri tek tek öldürmek değildir, Filistin halkının tamamını toptan ortadan yok etmektir.
İsrail ordusu, dünyadaki beşinci en güçlü askeri makinedir. Bir de bunun, ABD’ninkinden de üstün bir propaganda makinesiyle desteklendiğini düşünün! Hem de öyle bir makine ki, İsrail devletinin politikalarına ve eylemlerine karşı çıkanları, hem gülünç hem de iğrenç bir yaklaşımla, anti-semitizm olarak damgalasın!
Şimdi, Yahudi profesör William Robinson’un öğrencilerine yolladığı bu e-postadan sonraki ilginç gelişmeleri tarih sırasına göre izleyelim.
14 Mayıs 2009
California Üniversitesi Akademik Senatosu, Prof. W. Robinson hakkında, anti-semitizm yaptığı iddiasıyla resmen soruşturma başlattı.
Bu haber, ABD’nin genel medyasında büyük yer aldı. Yalnız ABD’nin değil, diğer ülkelerin çok satan gazetelerinde köşe yazılarına konu oldu.
Dünyanın birçok yerindeki akademisyenler ve akademik örgütler, California Üniversitesi Rektörü Henry Yang ve Akademik Senato’ya, Prof. W. Robinson hakkında soruşturma açılmış olması nedeniyle yüzlerce kınama mektubu gönderdiler. Böyle bir girişimin akademik özgürlüğü çiğnediğini vurgulayarak, soruşturmanın hemen durdurulmasını talep ettiler.
15 Mayıs 2009
California Üniversitesi Akademik Senatosu’nun görevlendirdiği araştırma komitesi, yaptığı incelemeler sonucunda Prof. W. Robinson’a karşı yapılmış olan suçlamaların hiçbir dayanağı olmadığına karar verdi. Komite, oybirliği ile aldığı kararda şöyle diyordu:
“Özellikle temel eğitimi, küreselleşmenin sosyal bilimler açısından incelenmesi olan bir üniversite sınıfı öğrencilerine gönderilmiş olan Prof. W. Robinson’un e-postasının içeriği, akademik özgürlüğün ilkeleriyle örtüşmektedir.”
Ancak çok ilginçtir, Senato bu kararı kamuoyundan altı haftadan uzun bir süre gizledi! Bu süreç içinde hem Prof. W. Robinson’un hırpalanmasına hem de üniversitenin kendi görüntüsünün karalanmasına neden oldu.
Oybirliği ile alınan kararı, Rektör Yardımcısı Gene Lucas kamuoyuna 24 Haziran’da duyuracak, gecikmenin gerekçesini açıklamayacak ve konunun kapanmış olduğunu duyuracaktı.
18 Mayıs 2009
Adı, ‘İftira ve Karalamaya Karşı Birlik’, kısaca ADL olan Siyonist Lobi, Prof. W. Robinson’un anti-semitizm propagandası yaptığını öne sürerek, Yahudi profesörün hemen üniversiteden atılmasını talep etti.
ADL’nin yapısını ve geçmişteki eylemlerini bilenler için bu yeni girişim hiçte şaşırtıcı değildi.
ADL, Nisan 2009’da ünlü dilbilimci Yahudi Prof. Noam Chomsky hakkında da aynı tür iddialarda bulunmuştu. ADL, Noam Chomsky’nin yapmış olduğu özel konuşmalarını dinleyip kayıt etmiş, yazışmalarına ve diğer belgelerine gizlice erişim sağlamış ve sonra tutup bunları 150 sayfalık gizli bir dosya haline getirmişti. Bu gizli dosya, ADL’nin içindeki biri tarafından el altından Chomsky’ye ulaştırılmıştı. Dosyayı okuyan Prof. Noam Chomsky, şöyle demişti:
“Tıpkı bir FBI dosyasına benziyor!”
Bu dosyayı mehkemede kanıt olarak kullanmanın zor olduğunu söyleyen Chomsky, şu çarpıcı açıklamayı yapmıştı:
“Çok açıkça anlaşılıyor ki, ADL’nin her üniversitede, her sınıfta casusları var! Onlar sürekli not tutuyor ve bunları düzenli olarak ADL’ye ve diğer örgütlere gönderiyorlar.”
Başında Abraham Foxman’ın bulunduğu, T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a ‘Cesaret Ödülü’ veren Siyonist Lobi ADL’nin marifetlerini görüyor musunuz? Her üniversitenin her sınıfına casuslarını sokuyor. İster profesör olsun ister öğrenci, Yahudi olsun ya da olmasın, her kim ki Siyonist İsrail’i eleştirir, hemen haber alıp, burada anti-semitizm yapılıyor yaygarasını basarak, saldırıya geçiyor! Ondan sonra gelsin yalanlar, iftiralar, karalamalar, baskılar, tehditler !
Yılda en az iki kez Türkiye’ye gelen, İstanbul ve Ankara’da krallar gibi karşılanıp ağırlanan, sivil-asker üst yöneticilerle görüştürülen Abraham Foxman, işte bu mafya tipi örgütün, yani Siyonist lobi ADL’nin başkanıdır.
ABD’ye ziyarete giden siyasilerimizin, asker-sivil yöneticilerimizin saygılarını sunmadan geri dönmedikleri Abraham Foxman, işte bu Siyonist lobi ADL’nin reisidir.
Siyonist İsrail’i eleştirmesi nedeniyle ADL’nin iftira ve karalama saldırısına uğrayan dünyaca ünlü Yahudi bilim adamı Prof. Noam Chomsky, ADL’nin kendisi hakkında gizlice hazırlamış olduğu 150 sayfalık dosya ile ilgili şu çarpıcı yorumda bulunuyor:
“Bu örgüt hazırladığı dosyaları, üniversite hocalarını karalama, iftira atma, yoğun bir baskı altında tutma ve hatta üniversiteden kovdurma amacıyla kullanmaktadır. ADL’nin hazırladığı dosyalar, tıpkı J. Edgar Hoover’in[1] dosyalarına benziyor. Yani, en aşağılık düzeyden paçavralar!”
19 Mayıs 2009
California Üniversitesi’nin yaklaşık 20 profesörü, Prof. W. Robinson hakkında soruşturma açan Akademik Senato’yu protesto etme amacıyla, üniversitenin yerleşkesinde (kampusunda) imza toplama eylemi başlattı. Tüm profesörleri, fakülte başkanlarını ve dekanlarını kendilerine katılmaya çağırdılar.
İmza eylemini başlatan profesörler, Prof. W. Robinson’un bazı dış odakların yoğun baskısı altında tutulduğunu vurguladılar.
23 Mayıs 2009
Prof. W. Robinson, Filistinlilerin işgal edilmiş topraklarına geri dönebilmesi için uğraş veren ‘Uluslararası Al-Awda Toplantısı’ nda şu kısa ama çarpıcı konuşmayı yaptı.
“California Üniversitesi’nde akademik özgürlük tehdit altındadır. Üniversite hakkımda soruşturma açmış bulunmaktadır ve belki de bunun sonucu olarak işimi kaybedeceğim. Tüm bu olanların nedeni, geçen Aralık ayında başlayan ve neredeyse bir ay süren İsrail’in Gazze’deki saldırılarını sesli olarak lanetlemiş olmamdır.
Akademik özgürlüğe karşı yürütülmekte olan bu kampanya, sadece beni cezalandırmak için değildir. Bu kampanyanın amacı, korku ve sindirme ortamı yaratmak ve böylece İsrail’in yaptıklarının eleştirilmesine sansür getirmektir.”
31 Mayıs 2009
Prof. William Robinson, basına aşağıdaki yazılı açıklamayı yaptı.
“California Üniversitesi’nde akademik özgürlük, saldırı altındadır.
İsrail’in Gazze’yi işgal etmesini eleştiren bir yazıyı öğrencilerime eğitim amacıyla dağıtmış olmamı kusurlu davranış olarak niteleyen Üniversite yetkilileri, hakkımda soruşturma açmışlardır. Bu nedenle, bir üniversitenin özgörevinin ne olduğu artık tartışılır olmuştur.
Benim sosyal bilimler öğrettiğim fakültenin yetkilileri, öyle anlaşılıyor ki İsrail lobisinin içindeki önemli grupların baskısı altında eğilmişler ve bana karşı yapılan suçlamaların incelenmesi sırasında kaygı verici usulsüzlüklere başvurmuşlardır.
80 öğrenciden sadece ikisi, benim kendilerine gönderdiğim yazıya tepki göstermişler ve sınıftan ayrılmışlardır. ADL ile bağlantılı olan bu öğrenciler, Akademik Senato’ya resmen başvurarak, yazımın anti-semitik olduğunu ve aldıkları derslerle bir bağlantısı olmadığını iddia etmişlerdir.
Yapılan suçlamaların hiçbir gerçek yanı yoktur.
İsrail devletinin eleştirilmesi, anti-semitizm ile özdeşleştirilemez. Bu iki kavram arasında bir eşitlik kurulamaz. Daha da ötesi, İsrail-Filistin çatışmasının, küresel olayları irdeleyen bir fakültedeki derslerle ilgisi olmadığını iddia etmek, mantığa karşı çıkmak demektir.
Ancak tüm bunlara rağmen, Senato hakkımda soruşturma açılması işlemlerini başlattı. Bu karar üniversite öğrencilerini öylesine öfkelendirdi ki, ‘Akademik Özgürlüğü Savunma Komitesi’ ni kurdular. Öğrenciler, akademik özgürlüğün, herhangi bir üniversiteye hayat veren kan damarı olduğunu savunuyorlardı.
Ta başlangıçtan beri İsrail lobisi, bazı öğrencilerle birlikte çalışarak üniversite yetkililerini baskı altına aldılar. Hakkımda şikâyetçi olan iki öğrenci, henüz Akademik Senato’ya resmi başvuruda bulunmadan önce, 9 Şubat tarihinde, ADL bana ve üniversite yetkililerine protesto mektupları gönderdi.
9 Mart 2009 tarihinde, ADL’nin Ulusal Direktörü Abraham Foxman şahsen üniversite yerleşkesine gelip, fakültenin yöneticileri ve üniversitenin idarecileriyle bir toplantı yaparak, benim hemen yargılanmamı talep etti. İki hafta sonra da, Akademik Senato benim hakkımda resmi soruşturma açtı.
ADL’nin baskısı bizim için sürpriz değildi.
Onlarca yıl önce, anti-semitizm’e karşı ciddi ve samimi bir savaşım yürütmüş olan bu örgüt, son yıllarda çok değişmişti. Artık ADL, İsrail devleti adına lobi yapan, Filistinlilerin çektiği acılara kamuoyunun dikkatini çeken her girişimi sansürleyen ve İsrail-Fiistin çatışmasıyla ilgili her tür tartışmayı bastıran bir örgüt haline gelmişti.
ADL’nin, İsrail politikalarına karşı çıkanları nasıl hırpaladığını, onları yasaları aykırı bir biçimde nasıl gözetim altında tuttuğunu çok sağlam belgelerle kanıtlayan bir yazılı tarih ortaya çıkmıştır.
Örneğin, 1990’ların ortasında California’da bir skandal patlamıştı. ADL, yüzlerce örgüt ve binlerce kişiyi izleyip casusluk yapsın diye, yasadışı yollarla devletin polis memurlarını kiralamıştı!
Siyasi gündemleri olan üniversite dışındaki grupların, üniversitelerin işlerine karışma ve verilen eğitimin içeriğini denetim altında tutma hak ve yetkileri yoktur. Bir zamanların Mc Carthy’ci[2] eylemlerine benzer girişimler, üniversitenin saygınlığını ayaklar altına alacaktır. Bu yöntemle yaratılacak ortamda; üniversitede yayılacak olan korku, sindirme ve sansür havası yalnız beni değil, tüm üniversite toplumunu etkileyecektir. Bu çok tehlikeli bir yol olacak ve gelecekte hem fakülte hem de öğrenciler, tartışmalı konuları sınıfta dillendirmekten korkacaklardır.
Ben, açılmış olan soruşturmadan tam aklanarak çıkacağımı ummaktayım. Ama ondan daha önemli ve ötesi, üniversiteye bir çağrıda bulunuyor, akademik özgürlüğü her koşulda koruyacaklarını ve üniversite toplumunun tüm üyelerinin her tür tartışmalı konuyu, sansürden ve tehditten uzak bir ortamda serbestçe savunma haklarını güvence altına alacaklarını, kamuoyu önünde mümkün olan en kararlı bir dille duyurmalarını talep ediyorum.”
4 Haziran 2009
‘Bizimle Beraber Olun’ hareketinin uluslar arası lideri Roz Rothstein, California Üniversitesi öğrencilerinin çıkardığı The Daily Nexus adlı gazeteye bir demeç verdi. Prof. W. Robinson’a karşı açılan soruşturmanın kötü bir örnek oluşturabileceğinden korktuğunu, bundan cesaretlenecek unsurların diğer üniversitelerdeki İsrail karşıtlarına karşı da kampanyalar başlatılabileceğinden kaygı duyduğunu açıkladı.
Roz Rothstein, temsil ettiği örgütün bu olayı çok önemsediğini, gerekli önlemler alınmadığı takdirde tüm dünyada akademik özgürlüğün tehdit altında kalacağını vurguladı.
8 Haziran 2009
California Üniversitesi’nde 100’den fazla fakülte üyesi ve 20 bölüm başkanı bir dilekçe yazarak, Prof. W. Robinson’a yapılan suçlamalar karşısında Senato’nun almış olduğu tavrı protesto ettiler.
10 Haziran 2009
ABD’de, tüm üniversite öğrencilerinin ve fakültelerin haklarını koruyan, FIRE adlı bir sivil toplum örgütü bulunmaktadır. Bu örgüt, California Üniversitesi’nden, Prof. W. Robinson hakkında açılmış olan soruşturmayı durdurma talebinde bulundu.
FIRE, Rektör Henry Yang’a gönderdiği mektupta, Prof. W. Robinson olayının üniversitedeki tüm hocaların haklarına karşı çok ciddi bir tehlike oluşturduğunu vurguladı.
24 Haziran 2009
California Üniversitesi Senatosu, Prof. W. Robinson hakkındaki tüm suçlamaların reddedildiğini ve konun kapanmış olduğunu kamuoyuna duyurdu.
Aslında Senato bu kararı 15 Mayıs’ta oybirliği ile almış ama altı haftadan uzun bir süre bu kararını kamuoyundan gizlemişti!
Prof. William Robinson olayı, adı ADL olan Siyonist lobinin tıpkı bir mafya örgütü gibi çalıştığını, kendi amaçlarına ulaşmada, Yahudi-Yahudi olmayan ayrımı yapmadığını gözler önüne sermektedir.
İşte bu nedenle, “EFENDİ TERÖRİSTLER” adlı kitabım şu çok önemli gerçeği vurgulayarak başlamaktadır:[3]
Tüm Siyonistler, Yahudi’dir.
Aman dikkat:
Yahudilerin tümü Siyonist değildir!
Yılmaz Dikbaş
24 Temmuz 2009
0532-233 31 52


[1] Federal Soruşturma Bürosu, FBI’ın Başkanı
[2] Mc Carthy: 1947-1957 sürecinde ABD’de Komünizm karşıtlığını, ‘her yatağın altında bir komünist’ arayacak düzeyde işi çğırından çıkaran Amerikan senatörü.
[3] Yılmaz Dikbaş, “EFENDİ TERÖRİSTLER”, Asya Şafak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2009