5 Mayıs 2012 Cumartesi

UMUT ve SEÇMECE





"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR." MEHMET AKİF ERSOY

ATATÜRK’E EN BÜYÜK HAKARET; AÇIK OLAN MASON LOCALARIDIR.





ÜSTELİK; ULU ÖNEDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü ÖLDÜRDÜKLERİNİ KENDİLERİ
DEŞİFRE ETMELERİNE RAĞMEN. 
KATİLLERİN YAPTIKLARI YANINA KALMIŞTIR. 
TARİHÇİLERİMİZ NEREDE? 
BUNDAN ÖNEMLİ OLAY MI VAR? 
TARİH YAPMAKTAN YAZMAYA ZAMAN BULAMAYAN HALK 
TÜRK HALKI 
BU UTANÇ HEPİMİZİN. 
Mason locaları ile iç içe çalışan İttihat Terakki Cemiyeti’nin Osmanlı
İmparatorluğu’nu nasıl uçurumun eşiğine sürüklediğini bilen
Atatürk, mason localarını kapatmak istiyordu. Kapatma görevini ise
dönemin Mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya verdi. Şükrü Kaya
Atatürk’e uzun süre direnmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. 
Anadolu Ajansı 10 Ekim 1935 tarihinde gazetelerin merkezlerine şu
önemli haberi geçiyordu: 
 “TÜRKİYE MASON CEMİYETİ, MEMLEKETİMİZİN SOSYAL TEKAMÜLÜ VE GÜNDEN
GÜNE ARTAN MUAZZAM TERAKKİLERİNİ NAZARI İTİBARE ALARAK FAALİYETLERİNE
NİHAYET VERMEYİ VE BÜTÜN MALLARINI MEMLEKETİN SOSYAL VE KÜLTÜREL
KALKINMASINA ÇALIŞAN HALKEVLERİNE TEBERRÜÜ MUVAFFAK GÖRÜLMÜŞTÜR.” 
Bu habere kimse bir anlam verememişti. Çünkü Türkiye masonluğu
tarihinin en rahat dönemini yaşıyordu. TBMM Başkanı, İçişleri Bakanı,
Dışişleri Bakanı, Ankara Valisi, İstanbul Valisi üst düzey aktif
masondu. Devlet yönetiminin köşe başları masonlar tarafından
tutulmuştu. 
Türkiye Masonluğu ne olmuştu da 27 yıl aradan sonra kendini yok etme
kararı almıştı. 4 gün sonra gerçek ortaya çıkmıştı. Masonlar
kendilerini feshetmemiş, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK
tarafından mason locaları kapatılmıştı. 14 Ekim 1935 Tarihli
Cumhuriyet Gazetesi’nin“TÜRKİYE’DE MASON LOCALARI BİR EMİRLE
KAPATILDI” başlıklı haberinde olayın perde arkası şu şekilde
aktarılıyordu: 
 “İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN VERİLEN BİR EMİR ÜZERİNE TÜRKİYE MASON
LOCALARININ FAALİYETLERİNE NİHAYET VERİLMİŞTİR. YÜKSEK MAKAMIN EMRİ
İLE TÜRKİYE MASONLUĞUNUN İSTANBUL, ANKARA, İZMİR, EDİRNE, MUĞLA,
GAZİANTEP VE ADANA’DA BULUNAN MÜTEADDİD LOCALARI KAPANMIŞ, BUNLARIN
EMLAKİ HÜKÜMETE İNTİKAL ETMİŞTİR.” 
Cumhuriyet Gazetesi’nin haberinde sözü edilen yüksek makam dönemin
Cumhurbaşkanı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ten başkası değildi. İşin ilginç
yanı ise ATATÜRK’ün Mason localarını kapatma emrini, Müslümanlara
yaptığı zulümlerle tanınan Mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya vermiş
olmasıydı. Mason İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Atatürk’ü bu tarihi
kararından vazgeçirmeye çalışsa da başarılı olamamıştı. 
Şükrü Kaya, Türkiye Yüksek Şurası adına Doktor İsmail Hurşit, Türkiye
Büyük Locası Büyük Üstadı Muhittin Osman Omay ve bir grup masonu
İçişleri Bakanlığı’na çağırır ve Atatürk’ün kesin kararını bildirir:
“Mason Locaları kapatılıp çalışmalarına son verecekler ve
malvarlıklarını halkevlerine aktaracaklardır. 
ATATÜRK LOCALARI NEDEN KAPATTI? 
ATATÜRK,uzun yakın arkadaşlarıyla istişare ettiği mason localarının
kapatılmasıyla ilgili düşüncelerini ilk olarak 1935 yılında gündeme
getirdi. İttihat Terakki Cemaati içerisindeki masonların Türkiye’ye
verdikleri zarar herkes tarafından bilinmekteydi. İttihat Terakki’yi
yakından tanıyan Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri locaları
kapatmayı düşünüyordu.. Dönemin Van Milletvekili İbrahim
Arvas,hatıralarında Atatürk’ün masonlara yaklaşımını şu şekilde ifade
ediyor: 
 “MUSTAFA KEMAL’İN SEVMEDİĞİ İKİ ZÜMRE VARDI. BİRİNCİSİ DÖNMELER
İKİNCİ İSE MASONLAR” 
Bir gün eski Adliye Vekil Mahmud Esat Bozkurt’u çağırdı.Kendisine
masonların taksimat, teşkilat, ahvalini bildirir bir kitap verdi. 
“BUNU GÜZELCE MUTALAA ET, BİR TAKRİRLE HALK PARTİSİ GRUP BAŞKANLIĞINA
VER, GRUPTA BUNLARA ŞİDDETLİ HÜCUM YAP VE GRUPÇA KAPANMASINA DALALET
ET. SENİN DE BU İŞTE BÜYÜK ŞEREF PAYIN OLACAKTIR.”dedi. 
Grup danışmanı Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamına bir takrir verdi
ve takririnin okunmasını reisten rica etti. Hülasası şöyleydi: 
“MASONLUK KÖKÜ DIŞARIDA BİR YAHUDİ TARİKATINDAN BAŞKA BİR ŞEY
DEĞİLDİR,MEMLEKETİMİZDE BUNUN NE İŞİ VARDIR? BUNU DA GRUP KARARIYLA
KAPATALIM…”
Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi: 
“ARKADAŞLAR YARINDAN İTİBAREN TÜRKİYE’DE MASONLUK KALMAMIŞTIR VE BÜTÜN
LOCALAR KAPANMIŞTIR…” 
salonda bir kıyamet koptu, alkışlar, bağırmalar “kahrolsun Yahudi
uşakları” sesleri tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kaya ve arkadaşları
sırra kadem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra Dr. Mim Kemal’i öne
katarak meclisteki masonlar toplu olarak Reis-i Cumhur’a gitmişlerdi.
Mim Kemal Reis-i Cumhur’a hitaben: 
“EFENDİMİZ BİZ ZATEN MAİYET-İ DEVLETİNDEYİZ FAKAT SİZ MEŞRİK-İ
AZAM’IMIZ OLURSANIZ, BİR PERVANE GİBİ ETRAFINIZDA DÖNÜP DOLAŞIRIZ”
demiş. 
 Reis-i Cumhur: 
“PEKİ BİR ŞEY SORACAĞIM, BANA CEVAP VERİNİZ DE SONRA… SİZ AVRUPA’DA
HANGİ LOCAYA BAĞLISINIZ VE MEKTUBUNUZUN İSMİ NEDİR?” 
“BİZ CENOVAYA TABİİZ VE REİSİMİZ BARCA MİŞON CENAPLARIDIR.” demiş. 
Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben: 
“HAYDİ DEFOLUN BURADAN CEHENNEM OLUN GİDİN. YAHUDİ UŞAKLARI! 
BENİM MİLLETİM BANA KAHRAMAN SIFATI VERDİ BEN SİZİN GİBİ BİR ÇİFT
YAHUDİYE UŞAK MI OLACAĞIM? BU GECE SABAHA KADAR TÜRKİYE’DEKİ BÜTÜN
LOCALARI KAPATMADIĞINIZ TAKTİRDE, YARIN TEŞKİL EDECEĞİM, DİVAN’I HARB-
İ ÖRFİ’YE HEPİNİZİ VERİR VE ASTIRIRIM. HAYDİ DEFOLUN KARŞIMDAN.” 
diyerek onları kovdu, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla
vaziyeti İzmir,İstanbul ve Adana’ya bildiriler ve sabah olmadan
hepsini kapanma kararlarını getirip, henüz sofrasından kalkmayan Reis-
i Cumhur’a verdiler ve derin bir nefes aldılar. Reis-i Cumhur Mustafa
Kemal bu suretle bütün mason localarını kapattı.” (İbrahim Arvas,
tarihi hakikatler, s.71-72) 
YIL 1948; LOCALAR TEKRAR AÇILIYOR 
İSMET İNÖNÜ’NÜN ALDIĞI ANİ BİR KARARLA, 5 ŞUBAT 1948 YILINDA TÜRKİYE
MASON DERNEĞİ’NİN KURULMASI İLE ATATÜRK’ÜN EMRİ İLE KAPATILAN MASON
LOCALARI,İNÖNÜ’NÜN EMRİ VE CELAL BAYAR’IN DESTEĞİ İLE TEKRAR FAALİYETE
GİRMİŞTİR. MASONLAR AÇTIKLARI DAVALARDA, HALKEVLERİNE DEVREDİLEN TÜM
MAL VARLIKLARINI TEKRAR ELE GEÇİRDİLER. 
5Şubat 1948 tarihinde “Türkiye Mason Derneği” ismi ile İstanbul
Valiliği’ne yapılan başvuru kabul edildi ve masonlar, bu tarihten
sonra resmen faaliyete başladılar. Locaların 13 yıl aradan sonra
açılması,uyku döneminde olan masonlar tarafından sevinçle karşılandı.
Bu sevinçlerini kendi kontrollerindeki gazetelere tam sayfa ilanlar
vererek duyurdular. Atatürk tarafından kapatılan mason localarının
tekrar açılışını İbrahim Arvas anılarında şöyle anlatıyor: 
 “İSMET PAŞA’NIN REİS-İ CUMHURLUĞU SIRASINDA KANUN-U MAHSUS İLE
LOCALAR KAPANMADI DİYE MASONLARIN MÜRACAATI ÜZERİNE TEKRAR LOCALAR
AÇILIP FAALİYETE BAŞLADILAR. VE 1952′DE İSE ATATÜRKÇÜ GEÇİNEN VE
ONUNLA İFTİHAR EDEN CELAL BAYAR DA, AHMET GÜRKAN’IN TEKLİF ETTİĞİ
MASON LOCALARINI KANUNLA PEKİŞTİRDİ. TABİİ BU AMELİYEYİ MECLİS YAPTI
FAKAT BU MÜZAKERELERİN DEVAM ETTİĞİ ÜÇ CELSE ZARFINDA CELAL BAYAR REİS-
İ CUMHUR LOCASINA GELEREK KONUNUN MÜZAKERELERİNİ SONUNA KADAR TAKİP
ETMİŞTİR.” 
(İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler, s.73) 
MASONLAR BUNUN İNTİKAMINI ALDIKLARINI KENDİLERİ AÇIKLIYOR: 
ATATÜRK’Ü MASONLAR ZEHİRLEYEREK ÖLDÜRDÜ 
 ALEV ÇUKURKAVAKLI nın 2004 yılında Ankara’da ANAYURT Gazetesinde
yayınlanan yazısı: 
Gazi Mustafa Kemal’i Türkiye Mason Cemiyeti’ni kapattırdığı için
Yahudi Masonlar zehirledi.
Plan Kremlin’de yapıldı, Türkiye’de uygulandı... 
BÜYÜK SIR: Yıl 1935... 
ATATÜRK, eski Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt’u çağırarak,
Masonluğun kuruluş, örgütlenme ve çalışmalarına ilişkin bilgiler
içeren dosyayı verdi.
Ardından şunları söyledi: “Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle, Halk
Partisi Grup Başkanlığı’na ver. Grupta bunlara şiddetli bir hücum yap
ve grupça kapanmasına delalet et, senin de bu işte şeref payın
olacaktır.” 
Anadolu Ajansı, 10 Ekim 1935 tarihinde abonelerine şu önemli haberi
geçti: “Türkiye Mason Cemiyeti, memleketimizin sosyal tekamülü ve
günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibara alarak,
faaliyetlerine nihayet vermeyi ve bütün mallarını memleketin sosyal ve
kültürel kalkınmasına çalışan halkevlerine teberrüü muvafık
görülmüştür.”
Ege’nin ve Balkanların tanınmış kıdemli komünist mübeşşiri Varnalı
Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas, Yunan
komünistlerin yayın organı Laiki Foni (Halkın Sesi) Gazetesi’nin 1
Ağustos 1948 tarihli nüshasında yazdığı anılarda şöyle dedi: 
“1937 yılının ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor, bazı
şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa
düşürmek sureti ile indirdi. Etrafında çember meydana getirdiğimiz
Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim
etti.” 
Katil(ler) ve işbirlikçileri KİMLERDİ? 
Yunanistan’da yayınlanan –Laiki Metopo(Halk Cephesi) Gazetesi'ndeki
dizi yazıda “DR. ABREVAYA VE FİSCHENGER CİDDEN BU İŞTE FEDAKARANE
ÇALIŞTILAR” denilmekte. 
Söz edilen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya, Marmaralı...
Abrevaya, İzmir doğumlu, Paris’te tahsil görmüş. Atatürk’ün ölümünden
sonra Niğde Milletvekilliği yapmış. 
Prof. Dr. N.Fissenger, hükümet tarafından Paris’ten getirilmiş. 
8 Eylül 1938’den bir gün önce yaptığı muayeneye göre PROF.DR. ÖMER
NEŞET İRDELP ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra
ortaya çıkmış.
Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürk’ün ölüm raporunda,
diğer doktorlarla aynı görüşteymişçesine yazılmış…
Muhtemelen Paris’ten getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi
vardı. 
‘Sarı Lider’i öldürme kararı alınıyor 
Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye
Mason Cemiyeti’nin kapandığını Moskova’da bir toplantı sırasında
öğrendi.
Sıkıntılıydı, sinirliydi ve sinirine hakim olamayarak şunları söyledi; 
“O SARI LİDER ORTADAN SURET-İ KATİYETLE KALDIRILACAKTIR.
MEFKUREMİZE İMHA EDİCİ DARBE VURANLARIN AKIBETİ,
FECİ ŞARTLAR ALTINDA ÖLÜMDÜR!...”
Türkiye’nin ikinci Mason lideri Kimyager MUSTAFA HAKKI NALÇACI,
acilen Kremlin’e davet edildi.
Nalçacı Moskova’ya korkarak gitti.
Başına bir hal gelmesi halinde Kremlin’in Çankaya’ya siyasi baskı
yaparak serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi. 
Kremlin, Nalçacı’ya garanti verdi, verdiği teminatlarla onu
rahatlattı.
Kremlin’den aldığı taahhütlerle korkusu geçen Nalçacı, yapacağı bu işi
daha da ileri götürerek Atatürk’ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet
başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin “Gerici
Mareşal Çakmak”ın tabancasına hedef olunacağı” itirazı ile Nalçacı’yı
frenledi.
***
Varna köklü Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye’deki
masonları ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı,nın Kremlinde
toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz,
Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma aygıtıyla izliyorlardı 
"Araştırmacı yazar Ogün Deli, Atatürk’ün ölümüyle ilgili olarak
yaptığı araştırmaları ve bunları destekleyen belgeleri topladığı
kitabında büyük önderin ölümünün herkesin bildiği gibi siroz’dan
olmadığını iddia ediyor.
Emekli Subaylar Derneği’nin (TESUD) 1999 yılında çıkarmış olduğu
‘Birlik’ dergisinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Dairesi eski
başkanlarından EMEKLİ DENİZ KIDEMLİ ALBAY AYTEKİN ERTUĞRUL’un,
Atatürk’ün ölüm nedeninin, ‘Alkolik Siroz’ değil, sıtma olduğunu
açıklamasının ardından o günlerde kamuoyunda ses getiren bu açıklama
kısa zamanda unutulup hafızalardan silinmişti. Aradan geçen yıllar
boyunca araştırmalar yapan Ogün Deli, ‘AGONİ’ isimli kitabıyla
kamuoyuna yeni bilgiler sunuyor. 
Ogün Deli, Atatürk’ün ölümünün 66 sene boyunca Türk halkından
sorumsuzca saklandığını vurguladığı kitabında, Atatürk’ün tedavisinde
kullanılan ilâçlarla, majistral olarak yapılan reçetelerin tarihsel ve
parasal değerlerini de belirterek büyük önderin tedavisinde
kullanılmak üzere sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesinden 43 kutu
kinin alındığını ortaya koyuyor. Yazar, kitabında belgelere yer
verdiğini, yorumu ise Türk halkına bıraktığını belirtiyor. 
ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNDEKİ SIR PERDESİ 
Büyük önderin tedavisinde kinin ile beraber Salygran (civalı
diüretikler)’ün de kullanıldığı belgelenen kitapta, bu ilâcın
kullanıldığı zamanlarda; kronik zehirlenmelere neden olabileceği
belgelerle ortaya konuluyor. OGÜN DELİ’nin kitabında yer verdiği 1
Ağustos 1948 tarihli Yunan ‘Halkın Sesi’ gazetesinde Bulgar
Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas’ın Atatürk’ün
ölümü ile ilgili açıklaması ise şöyle: 
“MEFKÛREMİZİ İMHA EDİCİ DARBE VURANLARIN ÂKIBETİ, FECİ ŞARTLAR ALTINDA
ÖLÜMDÜR. TÜRKİYE’NİN MAĞRUR SARI DİKTATÖRÜ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, 10
EKİM 1935 TARİHİNDE ANKARA’DA ÇANKAYA KÖŞKÜNDE DOKTOR MİM KEMAL ÖKE’YE
HİTABEN, ‘MASON CEMİYETİNİN FAALİYETİNİ İNKILÂPLARIMA MUARIZ GÖRDÜĞÜM
İÇİN KAPATILMASINI ELZEM GÖRDÜM. BU DAKİKADAN İTİBAREN BU CEMİYETİ
ÖLMÜŞ BİLİNİZ VE DİRİLTMEYE TEŞEBBÜS ETMEYİNİZ’ DEMİŞTİ. MUHTELİF
MEMLEKETLERDE, SİSTEMLİ VE METOTLU BİR TARZDA ÇALIŞAN, BİZE HER
SURETLE HİZMET EDEN 5’İNCİ KOLUMUZ MASONLARDIR. TÜRKİYE’DEKİ MASONLAR,
ATATÜRK’E KARŞI GAYET MÜŞFİK VE DOSTANE VAZİYET ALDIKLARI HÂLDE,
MAĞRUR DİKTATÖR YERSİZ VEHİME KAPILARAK YUKARIDA ZİKREDİLEN TARİHTE
MASON CEMİYETİNİ LAĞVETTİ. O ZANNETTİ Kİ; BÜTÜN MUHALİF VE
MUARIZLARINI TASFİYE VE BERTARAF ETTİĞİ GİBİ MASONLARI DA TASFİYEYE
TABİ TUTMAYA MUVAFFAK OLACAKTIR. FAKAT ASLA!”. 
KREMLİN KARAR ALIYOR 
Kitapta Avram Benaroyas’ın dehşet verici açıklamaları ise şöyle devam
ediyor: “TÜRKİYE’DEKİ MASON CEMİYETİNİN ATATÜRK TARAFINDAN KAPATILARAK
FAALİYETLERİNİN DURDURULDUĞUNU, MOSKOVA’DA TARİHÎ BİR YERDE YOLDAŞLAR
ARASINDA YAPILAN BİR TOPLANTIDA İŞİTTİĞİM ZAMAN, BEYNİMDEN OKLA
VURULMUŞ GİBİ SERSEMLEDİM. HEYECANDAN ŞAŞIRMIŞ BİR HÂLDE ORADAKİLERE
ŞAŞKINLIK İÇİNDE, BU NASIL OLUR? NEDEN KAPATILIRMIŞ! BUNA İMKÂN
YOKTUR! KAPATILDIĞI DA BİR GERÇEK HA! BU BÖYLE OLDUĞUNA GÖRE, O SARI
LİDER ORTADAN SURET-İ KATİYETLE KALDIRILACAKTIR DİYE HAYKIRIYORDUM.
ATATÜRK’ÜN MASON CEMİYETİNİ KAPATMASI BİZİ PEK DERİN BİR DÜŞÜNCEYE
SEVK ETMİŞTİ. İLK ANLARDA KEMAL ATATÜRK’Ü SİLÂHLA ORTADAN KALDIRMAYI
DÜŞÜNDÜK. ÇÜNKÜ, O, FELSEFEMİZİN TÜRKİYE’DE YERLEŞME İMKÂNLARINI
ORTADAN KALDIRMIŞTI. KENDİSİNİN DE ORTADAN KALDIRILMASI SON DERECE
ELZEMDİ. NİHAYET BİR GÜN KREMLİN KAT’İ KARARINI VERDİ. ONUN ÖLÜMÜ
ESRARENGİZ OLACAK VE KENDİNE GÖRE ESRAR ARZ EDECEKTİ.” 
“ATATÜRK, HAYATINI BİZE TESLİM ETTİ” 
Avram Benaroyas’ın açıklamalarında mason cemiyeti kapatıldıktan sonra
mason biraderlerin, cemiyet sanki hiç kapatılmamış ve Atatürk’le
aralarında hiçbir ihtilâf yokmuş gibi vaziyet aldıklarını ifade ettiği
açıklamasında, “İMKÂN BULDUKÇA, ONUN HER HAREKETİNİ ALKIŞLADILAR VE
ZAMANLA ONUN ETRAFINDA BİR ÇEMBER VÜCUDA GETİRDİLER Kİ, SARI LİDER
KENDİLİĞİNDEN BU ÇEMBERİN İÇİNE GİRİP BİZE HAYATINI TESLİM ETTİ.
DOKTORLARIMIZ ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNÜN ANİ OLUŞUNU TEHLİKELİ
GÖRDÜKLERİNDEN, 1937 YILI ORTALARINDA İSMİNİ AÇIKLAYAMAYACAĞIM BİR
DOKTOR, BAZI ŞÖHRETLERE DAYANARAK ATATÜRK’E İLK DARBEYİ SİNİR
ORGANLARINI ZAAFA DÜŞÜRMEK SURETİYLE İNDİRDİ. BÖYLELİKLE GÖSTERDİĞİ
TEDAVİ USULÜ, ATATÜRK’ÜN SİNİR ORGANLARINI FELCE UĞRATTI. ATATÜRK’TE
ZAMAN ZAMAN BURUN KANAMALARI, BAŞ DÖNMELERİ, İSTİFRALAR, KARŞISINDAKİ
ARKADAŞI TANIYAMAZLIKLAR KENDİNİ GÖSTERMEYE BAŞLADI. ONUN PEK ELİM BİR
VAZİYETTE OLDUĞUNU, BEŞİNCİ KOLLARIMIZIN AJANLARI, GİZLİDEN GİZLİYE
YAYMAĞA VE HASTALIĞIN ÖLDÜRÜCÜ OLDUĞUNU EFKÂRI UMUMİYEYE DUYURARAK
MİLLÎ HİSLERDE ZAAF HÂSIL ETMEYE ÇALIŞTILAR. ATATÜRK’ÜN HASTALIĞI
EFKÂRI UMUMİYEDE ŞÜYÛ BULUNCA VAZİFEMİZİN BİRİNCİ FASLI MUVAFFAK OLDU” 
NALÇACI KREMLİN’DE 
Kitapta bundan sonraki aşamalara ise yine Yunan Halk cephesi
gazetesinden alınan Farmason Apostolos Grazos’un açıklamalarında yer
verilmiş. Apostopolos’un açıklamalarında, “FİLİSTİN SİYON KOLONİLERİNİ
MEYDANA GETİRMEK İÇİN, OSMANLI İMPARATORLUĞU’NU PARÇALADIK. BUNDAN
SONRA YAPILMASI ELZEM OLAN, İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ VAZİFELER
GELİYOR VE BUNLARI SERİ OLARAK TATBİK ETMEK İSTENİYORDU Kİ ; DOKTOR
ABRAVAYA VE FİSSENGER CİDDEN BU İŞTE FEDAKARÂNE ÇALIŞTILAR. BAZI
AVRUPALI TIP DAHİLERİ, SİROZ MÜTEHASSISLARI, SARI LİDERİN HASTALIĞI
İLE MEŞGUL OLMAK İSTEDİKLERİNİ BİLDİRMİŞLERSE DE; TÜRKİYE’DEKİ
MUKADDES ÜÇGENİMİZİN MEYDANA GETİRDİĞİ MUHKEM MEVKİ VE SELÂHİYETLERİNİ
CEMİYETİMİZE MUHALİF OLANLARA SARI LİDERİN TEDAVİSİNDE VAZİFE
VERMEMEKLE BİZE PEK ÂLÂ İSPAT ETTİLER. SARI LİDERİN ÖLÜMÜ BİR GÜN
MESELESİ HÂLİNE GELMİŞTİ. ONUN ÖLÜMÜNDEN HER SURETLE İSTİFADE
ETMELİYDİK. TÜRKİYE’NİN İKİNCİ MASON LİDERİ KİMYAGER MUSTAFA HAKKI
NALÇACI, BUNUN ÜZERİNE KREMLİN’E DAVET EDİLDİ. ÜSTAD MOSKOVA’YA
VARDIĞINDA YÜZÜ SARARMIŞ VE KORKAK, ÜRKEK BİR HÂLE BÜRÜNMÜŞTÜ. SOVYET
HARİCİYE KOMİSERLİĞİ, NALÇACI BİRADERİMİZE SAMİMİ ALÂKA GÖSTEREREK
KENDİSİNİ HOŞNUT ETMEK İÇİN BÜTÜN İMKÂNLARINI SEFERBER ETMİŞTİ”
deniliyor. 
GENEL KURMAY ÖĞRENİRSE 
Masonların Türkiye’nin ikinci mason lideri Mustafa Hakkı Nalçacı’yı
Kremlin’e davet etmesinin ardından Apostolos Grazos’un açıklamaları
kitapta şu şekilde devam ediyor: “MOSKOVA’YA ULAŞMASININ HEMEN
AKABİNDE, BÜYÜK VE ŞAHANE BİR YERDE İLK TOPLANTI YAPILDI. BEN,
LAURENTİ BERİA İLE YAN ODADA SES ALMA CİHAZIYLA İÇERİDE CEREYAN EDEN
MUHAVERE VE MÜZAKEREYİ TAKİP EDİYORUM. NALÇACI, TÜRKİYE’NİN SİYASÎ VE
ASKERÎ İCRAATINA VE KUVVETİNE DAİR ETRAFLI MALÛMAT TAŞIYAN, BİR
DOSYAYI TEVDİ ETTİ. BİRKAÇ GÜN SONRA ANLADIM Kİ, NALÇACI’NIN TEVDİ
ETTİĞİ BU DOSYADAN KREMLİN ÇOK MEMNUN KALMIŞTI. NALÇACI, ATATÜRK’ÜN
MASON DOKTORLAR TARAFINDAN YANLIŞ TEŞHİS VE TEDAVİ NETİCESİNDE
ÖLDÜRÜLDÜĞÜ, TÜRKİYE GENEL KURMAYI TARAFINDAN ÖĞRENİLİRSE, GAYET
MÜŞKÜL VAZİYETE DÜŞECEKLERİNİ VE EĞER BU ÂKIBETE MARUZ KALIRLARSA,
KREMLİN’İN ÇANKAYA NEZDİNDE SİYASÎ BİR TAZYİK YAPARAK SERBEST
BIRAKILMALARININ TEMİNİ HUSUSUNDA ISRAR EDİYORDU. YOLDAŞLAR, HER
VESİLE İLE TÜRKİYE’DEKİ MUKADDES ÜÇGENİMİZİ MÜDAFAA ETMENİN KENDİ
MENFAATİMİZ İCABI OLDUĞUNU İZAH ETTİKLERİNDE, NALÇACI BUNDAN MEMNUN
OLDUĞUNU ANLATMAYA ÇALIŞIYORDU. NALÇACI’NIN ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜNÜ
MÜTEAKİP, NAZIM HİKMET’İN RİYASETİ ALTINDA BİR HÜKÛMETİN TEŞEKKÜLÜ,
GAYRİ İHTİYARÎ BAZI DEDİKODULARIN VE TEREDDÜTLÜ DÜŞÜNCELERİN ÇIKMASINA
YOL AÇACAĞI, ÖLÜMÜ TABİÎ SEBEPLERDEN OLMAYIP, KASIT OLDUĞU ÖĞRENİLİRSE
MÜRTECİ MAREŞAL ÇAKMAK’IN TABANCASINA HEDEF OLUNACAĞI İTİRAZIYLA
KARŞILAŞTI, DENİLMEKTEYDİ.” 
ORKUN’un notu: “Agoni” kitabındaki belgelerin ve iddiaların ciddî
boyutlar taşıdığı açıktır. Bu konuda, Türkiye’deki mason derneklerinin
sessiz kalması düşünülemez. İddialara karşı mason derneklerinin
yapması beklenen açıklama, konunun gereği gibi aydınlanmasına yardımcı
olacaktır." 
GÜNÜMÜZDE DURUM NEDİR? 
Devletin bir çok kurumuna sızmış olan masonlar ülkemizi
sömürmeye,altını oymaya devam ediyor.Bizlerse gözleri bağlı,körebe
oynar gibi sorunları çözmekle boğuşuyoruz.Ama çiban hala mikrop
yaymaya devam ediyor.Üstelik ekonomik yönden çok daha güçlü olarak. 
Aşağıdaki yazı için bakınız: http://www.netpano.com/makale/?makale=698 
 MASONLAR TÜRKİYE'DEKİ PETROLU KİME SAKLIYOR 
Hakan Yılmaz ÇEBİ nin araştırması 
Güneydoğu’da arama yapanlar arasında en büyük iki petrol şirketi
“MOBİL” ve “SHELL” di.Bakın bu ortaklıklar nelerdir. Shell Petrol
şirketi uluslararası sahada HOLLANDA-İNGİLİZ ortaklığı etiketi
kullanır. 
ROYAL-DUTEK SHELL'E bağlıdır. Sahibi MARKUS SAMUEL isimli bir
Yahudi'dir. 
Diğer petrol arayıcısı şirket "MOBİL" ise bilindiği gibi Yahudi
Trilyoner ROCKEFELLER'IN bir çok Petrol şirketinden biridir. 
Türkiye'de Petrol aramaya başlandığı 1956 yılından 1968 yılına kadar
MOBİL'in Türkiye'deki Genel Müdürü NECDET EGERAN'dı. 
Necdet Egeran 1954 'te yabancı şirketlerin Türkiye'de petrol aramasına
izin veren Petrol Kanunu'nun kabul edilmesinde en büyük çabayı sarf
edenlerden birisi. Aynı zamanda MTA'nın ve Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü'nün kurucularından. 
Ek bilgi: 
1907 yılında Kıbrıs'ta doğan Necdet Egeran,Türkiye Masonluğunun belki
de en tartışmalı ismidir. 12 sene Mobil şirketinin genel müdürlüğünü
yapan Egeran, 1949 yılında Doğuş Locası'nda Masonluğa giriş yaptı.
1956 yılında Bağımsız Türkiye Büyük Locası'nın kurulmasında etkili
oldu. 1965 yılında Demirel'e sahte ''Mason değildir'' belgesi vererek
büyük bir tartışma başlatan Egeran, bu davranışından dolayı Türkiye
Masonluğunun ikiye bölünmesine neden oldu. 2 Mayıs 1965 tarihinde
Büyük Üstadlığa adaylığını koydu ve tartışmalı bir toplantının
ardından seçimi galip bitirdi. Hakim Büyük Amirliği tarafından
istifaya zorlanan Egeran ile yüzlerce Mason localarından istifa etti.
30 Ekim 1965 tarihinde Yüksek Şura, Necdet Egeran'ı Masonluktan ihraç
etti. 1982 yılında affedildi ve Sevenler Locası'ndan tekrar Masonluğa
dönüş yaptı. 2005 yılında Masonların gövde gösterisine dönüşen bir
cenaze töreni ile toprağa verildi.
Kaynak: İsa Tatlıcan, Türkiye'de Masonluğun Gizli Tarihi, s. 468 
 Daha sonra emekli olup 56'da Mobil'in başına geçer. Mobil'in petrol
bulduğu kuyuları beton dökerek toprak üzerine çıkmasını engellediği
söylentilerinin yaygın olduğu tarihte Mobil'in tek söz sahibi
idarecisiydi. 
  Dönemin ETİBANK GENEL MÜDÜRÜ BURHAN ULUTAN da o tarihlerde
çalkalanan rivayetleri doğruluyor.Kendisiyle görüşmemiz sırasında
yaptığı açıklamada Ulutan şunları söyledi: "1965'LERİN BAŞINDA MOBİL
OİL'İN BAŞINDA EGERAN İSİMLİ BİRİSİ VAR. BU ARADA PETROL BULUNAN
KUYULAR DA KAPATILMIŞ..." O dönem en gündemdeki şahıslarından Necdet
Egeran'ın başka büyük bir özelliği daha var. Bu özelliğini
TÜRKİYE'DEKİ MASONLARIN kendi aralarında yayınladıkları "ŞAKÜL GİBİ"
isimli mason dergisinden öğreniyoruz. ENVER NECDET EGERAN'IN KİMLİĞİ
24 Ekim tarihinde DOĞUŞ LOCASI'nde tekris edildi. (42 YAŞINDA).. Mayıs
1950'de KALFA, Ekim 1950'de ÜSTAD oldu.... Necdet Egeran bilgi
Locası'nın 25 kurucu üyesi arasındadır... 1955 yılında da ÜSTAD-I
MUHTEREM oldu... Egeran 1958'de Türkiye Büyük Locası'na GENEL SEKRETER
seçildi. ... Locası tarafından İskoçya Büyük Locasına Fahri Büyük 2.
Nazırı unvanı verildi... 1964 yılında 1. BÜYÜK LOCASI'nı temsilen New
York Büyük Locası'nın toplantısına davet edildi. .. Necdet Egeran 2
Mayıs 1965'te PEK SAYIN ÜSTAD seçildi. 58 yaşında 16. Masonik yılında
TÜRK MASONLUĞUNUN EN GENÇ BÜYÜK ÜSTADI OLDU..." (Şakül Gibi Dergisi)
Görüldüğü gibi Necdet Egeran Amerika'dan ısmarla gelen Cevat Eyüp
Taşman gibi yabancı petrol şirketlerin türlü entrikalar çevirdiği bir
dönemde Türkiye'nin en aktif olma masonu özelliğini de taşıyor. Aynı
tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan MOBİL'in Genel Müdürü
olması ÇOOOK İLGİNÇ RASLANTI olsa gerek. Türkiye'nin yıllardır petrol
yönünden dışarıya bağımlı kalması ve belki de Ortadoğu'nun sayılı
petrol üreticisi ülkelerinden biri olma şansını kaybetmesi ile
TÜRKİYE'DEKİ MASONLUK , SİYONİZM davasına pek önemli katkılarda
bulunmuş ve neticide hipnozlu milletvekillerinin uyuduğu bir anda YENİ
PETROL YASASI meclisten geçmiştir. 
Yukarıda da görüldüğü gibi madenlerimiz yıllarca Siyonistlerin
"ÇİFTLİKLERİMİZ" dedikleri mason localarına kayıtlı "kişilere"
bırakılmış. Üstelik bunların pek çoğu TÜRKİYE'NİN AZAMİ DERECEDE MİLLİ
DUYARLILIK GÖSTERMESİ GEREKEN TÜRKİYE PETROLLERİ ANANONİM ORTAKLIĞI
çalışanları olması GAFLET ÜLKESİ olmamızı göstermiyor mu?MASONLARIN
KENDİ ARALARINDA KULLANDIĞI ÖZEL İŞARETLERDEN BİRİDİR! Retog
Şirketi'nin Hazırladığı Türkiye'deki Petrol Dosyası: ''En Zengin
Yataklar Türkiye Kürdistanı'nda'' Türkiye sınırdan içindeki petrole
ilişkin oyunların yoğunluğu çok zaman kamuoyunda "Türkiye'de petrol
var ama ortaya çıkarılmıyor" tartışmalarına yol açıyor. Yıllardan beri
bu konuda medya kuruluşlarında birçok haber dönem dönem yer alır. Ne
hikmetse bulunan petrol sahalarını hiçbir gazeteci veya medya kurumu
yerinde görmez, tesbit etmez veya edemez. Bu konuyu ciddiyetle ele
almış hiçbir haber programı veya gündem haber bulamazsınız. Şahsıma da
yapıldığı gibi, teşebbüs eden birçok gazeteciyi de işinden ederler.
Yapacağınız çalışmayı hem kursağınıza gömerler hem de yayınlayacak bir
yer bulamazsınız. Diğer taraftan Türk halkı bu iri gazete ve
televizyonlarda yayınlanan magazin programlarına ilgisini günbegün
gösterirken, niye kendilerine bu tarz konuların işlendiği programların
gösterilmediğini bir türlü sormaz!.. Neyse konumuza dönelim ve 27
Şubat 1992 tarihli Güneş Gazetesi'nin birinci sayfasında yayımlanan
hayli ilginç rapora bakalım. "En verimli yatakların 'Türkiye
Kürdistanı'nda olduğunu ileri sürdüler ''Amerikalı Ceyarlar
Güneydoğu'da" başlıklı haberde bakın hangi cümleler yer alıyor: 
"Güneydoğu Anadolu'yu ve Bitlis, Van, Adıyaman, Tunceli illerini
"Türkiye Kürdistanı" olarak değerlendiren bir ABD şirketi, ülkemizin
yeraltı zenginlikleri konusunda ilginç iddialarda bulundu. Amerikalı
petrol şirketi RETOG, Türkiye, Suriye, Irak sınır bölgesinin petrol ve
gaz rezervlerinin raporunu yayınladı. Rezerv açısından çok zengin
olduğu bildirilen bu bölge, raporda Kürdistan ( DİKKAT EDİNİZ lütfen
Yıl 1992- HYÇEBİ) olarak nitelendirildi. 
"14900 Landmark Blyd. 
Sütte 370 Dallas, Texas 75240 USA adresindeki Retog" şirketince
hazırlanıp satışa sunulan raporda, Türkiye'nin çok şaşırtıcı bir
coğrafî konumu olduğu kaydedildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin,
Ortadoğu petrol bölgelerinin kuzeydeki uzantısı olduğu belirtilen
raporda, şu anki faal petrol sahalarının az miktarda petrol
rezervlerine sahip olduğu vurgulandı. Raporda öne sürülen görüşlerin
aşırı derece detaylı olması dikkat çekti. Dört ciltten oluşan rapor,
bölgedeki 517 petrol kuyusunun tüm kayıtlarını kapsıyor. Ayrıca
bölgenin tüm jeokimya ve termal özellikleri ve tarımsal etkinliklerini
gösteren haritalar da raporda bulunuyor. Raporda yalnızca Ortadoğu'nun
Güney bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğu görüşünün aksine,
içinde Türkiye'nin Güneydoğu bölgesi topraklarının da bulunduğu kuzey
bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğu belirtildi. Ayrıca bu
bölgede daha önce ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı kaydedildi. 45
bin ABD doları fiyatla satışa çıkarılan raporda, Türkiye Kürdistanı
olarak adlandırılan yöredeki, işlenmeyen petrol sahalarının
rezervlerinin büyüklüğü övülüyor. Bakir bölge olarak adlandırılan
işlenmeyen sahaların Irak ve Türkiye'de işlenen petrol sahalarından
daha verimli olduğu iddia ediliyor. Retog şirketinin yeraltı ve petrol
araştırma fırsatları, Türkiye / Kürdistan adlı raporunda, 500 bin
ölçekli harita, kuyular, büyük petrol ve gaz sahalan, 52 ayrıntılı
kuyu jurnali, 517 kuyu bilgi kayıtlan, yerüstü coğrafî bilgiler,
Bouger yerçekimi bilgileri, Türkiye-Suriye ve Irak'ın sismik derinlik
haritaları ile bu ülkelerde çalışan petrol sahalarının ayrıntılı
haritaları bulunuyor. Raporda ayrıca Türkiye'nin siyasî yapısıyla
bunun komşu ülkelerle kıyaslamalar da detaylarıyla anlatılıyor." Yıl
1992: "Türkiye Kürdistan"ı Dillerde Retog şirketinin vermiş olduğu
bizim için azami öneme sahip bilgilerin yanında özellikle bu raporda
yer alan Türkiye Kürdistan’ı cümlesine dikkatlerinizi çekmek isterim.
İsrail Siyonizminin ABD'ye yaptırdığı Irak işgali sonucu bu niyet her
geçen gün gerçekleşmek üzere. Oysa 1990  yılında çıkan Masonluk ve
Kapitalizm adlı eserin ilk baskısında "özel bölümde" bu konuya dikkat
çekilmiş, "Yukarıda bahsettiğimiz gerek zengin petrol yatakları,
gerekse GAP projesi gibi dev bir projenin yer aldığı topraklarda
kurulacak bir Kürt devleti, İsrail için yutulacak lokma değildir.
Kurulması tasarlanan bu devletin zayıf, askerî güçten yoksun, ekonomik
açıdan himayeye muhtaç bir devlet olacağını tahmin etmek hiç de güç
değil. Plânın ikinci aşamasında, Ortadoğu'nun tek söz sahibi ülkesi
haline gelecek İsrail için, bu Kürt devletini kontrol ve himayesine
almak gayet kolay olacaktır. Kürdistan'ın İsrail'in bir eyaleti
olmasıyla gelişecek bu aşama, İsrail'in Güneydoğu Anadolu sınırlan
içine alıp vaat edilmiş topraklara kavuşmasıyla sona erecektir. Rapor,
şöyle devam ediyor; "Olay bu yönden değerlendirilince, Time
Dergisi'nde çizilen Kürdistan haritasının Güneydoğu Anadolu'nun
uzaydan çekilen petrol haritasıyla üst üste çakışmasının bir tesadüf
eseri olmadığı açıkça anlaşılır. Dergide yayınlanan Kürdistan
haritasının sınırları Gaziantep'ten başlıyor. Kuzey Irak'tan
Halepçe'ye kadar uzanıyor. Türkiye'nin zengin petrol yatakları
Diyarbakır, Adıyaman, Nusaybin ve Batman arasında tüm Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'ni içine alan bir yay çiziyor." Diğer taraftan uzaydan
çekilen petrol yataklarının haritası üzerine Kürt sorununu bahane
ederek ABD'nin bölgeye yerleşmesi de çok dikkat çekici bir olay.
Körfez krizi ve şimdi de Irak savaşı derken bölgede "insanî yardım ve
güvenlik kampları" adı altında büyük bir oyun oynanıyor. 
İşte sevgili dostlar.Ben sadece derledim. 
Laik,Sosyal,Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti büyük
fedakarlıklarla,nice canlara mal olarak kazanıldı.Lakin;Atatürk’ün
çocukları bizler, acaba sahip çıkabiliyor muyuz? 
Herkesin şapkasını önüne koyup düşünme zamanı geldi. 
Anadolu Bedel ister. 
Bedelini ödeyememiş bir çok Beylikler,Devletler,İmparatorlukların
kalıntıları  üzerinde yaşıyoruz. 
Acaba biz bedelini ödüyor muyuz? 
Atatürk’ün şu sözünü hatırlatmak istiyorum: 
“Kahramanı kadar haini de bol bir milletiz” 
Sevgiyle kalın. 
10 Aralık 2008 
Levent kalem 
Not: 
Ayrıca araştırınız:Yapancıya toprak satışının % 0,5 ten %10
çıkarılışını,Vakıflar Kanununu,Suriye -Türkiye sınırındaki mayınlı
bölgenin temizlenmesi karşılığı 44 yıllığına o şirkete
verilmesini,Diyarbakır’da kurulan eyalet mahkemesinin kaynağını,Eti
Bankın özelleştirilmesi ile Bor madenlerimiz kullanım haklarını
kaybedeceğimizi,yeni petrol yasasının Irak petrol yasasından beter
olduğunu,tohum yasası ile tarımımızı birkaç global çeteye teslim
edişimizi şeker fabrikalarının nasıl ve neden satıldığını ve Ergenekon
davasının gerçek amacını,Ceyhan -Askelen Petrol Boru hattı
anlaşmalarının Türkiye’ye kaybettireceklerini,11Eylül saldırısının
gerçek yüzünü,Mumbai saldırısındaki versace tişörtlü çok iyi İngilizce
konuşan Kasap isimli 21 yaşındaki teröristi,ülkemize sık sık gelen
dünyaca ünlü Yahudi lobilerini,Bilderberg toplantılarını ve
Türkiye’den katılanların konuşmalarını,İran’ın köşeye sıkıştırılışını
vb. araştırınız. 
Bakınız karşınıza bu yazılanlarla ne kadar alakalı ipuçları çıkacak 
Levent Kalem

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR." MEHMET AKİF ERSOY