23 Kasım 2011 Çarşamba

SONUN SONU


FRANCİS FUKUYAMA VE "TARİHİN SONU"
Yoshihiro Francis Fukuyama(1952-) Japon asıllı Amerikalı bir sosyal bilimci olup, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda Politika Planlama Dairesi’nde Ortadoğu Uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. Aslına bakılırsa Fukuyama ve benzeri Yeni Muhafazakâr (neo-Conservative) düşünürlerin ortak ve temel özelliklerinden biri de; salt üniversitede görev yapmamaları, çeşitli devlet kuruluşlarında veya devlete yakın güçlü think-thank (düşünce) kuruluşlarında görev üstlenmeleri ve farklı alanlarda ürünler vermeleridir. Fukuyama 1990 sonrasının bir diğer “star” siyaset bilimcilerinden biri olan Samuel Huntington’la birlikte bir süre The Journal of Democracy dergisinin editörlüğünü de yapmıştır. Fukuyama, 2005 yılının Temmuz ayı itibariyle Johns Hopkins Üniversitesi’nde uluslararası iktisat politikası öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve The American Interest dergisinin yayın kurulu başkanlığını yürütmektedir.
Fukuyama’nın şöhreti büyük ölçüde Soğuk Savaş sonrası kaleme aldığı “Tarih’in Sonu (The End of History)” adlı çalışmasından kaynaklanmaktadır. Aslında Karl Marks’ın komünist toplumu ve komünizm teorisi de farklı bir tarihin sonu teorisidir. Aynı Marks gibi ünlü Alman düşünürü Hegel’den fazlasıyla etkilenen Fukuyama, benzer şekilde tarihin sonunu teorileştirmiş ancak Marks’tan çok farklı bir son öngörmüştür. Fukuyama’ya göre insan doğasına en uygun yaşam biçimi ve toplumsal düzen liberalizmin hüküm sürdüğü düzendir ve tarih boyunca bu düşünceyi ve buna bağlı kurulmuş ya da kurulabilecek düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan güçler ile liberal düzeni daha da geliştirmeyi amaçlayan güçler arasında çatışmalar olmuştur. Tarih böyle ilerlemiştir.Fukuyama’ya göre monarşik yapılar, imparatorluklar, dini merkezler hep liberal düşünceyi ve onu savunanları alt etmeyi amaçlamış, ancak zaman içinde liberalizm hep üstün gelmiştir. Komünist ve faşist rejimler de geçmişte ortaya çıkmış liberalizmin diğer antitezleridir. Ancak Fukuyama’ya göre Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Batı bloğunun galip gelmesi, buna ek olarak Çin ve Rusya gibi ülkelerin Batılı sistemlere yönelmeleri liberalizmin nihai zaferinin gerçekleştiğini ve artık tek bir yol olduğunu gösteriyordu. Fukuyama’nın düşüncesine göre Batılı değerlerin yayılması bir süre alacak ve Üçüncü Dünya ülkelerinin istikrarlı hale gelmeleri uzun sürecek ama nihayetinde mutlaka tüm dünya liberal demokrasiye ulaşacaktır. Fukuyama dinsel fanatizm, sol eğilimler ve etnik milliyetçiliği liberal demokrasinin düşmanları olarak göstermektedir.
Ancak Fukuyama’nın bu denli net bir şekilde ortaya koyduğu tezine karşın Soğuk Savaş sonrası dünyada yaşanan gelişmeler; liberal demokratik Batılı değerlerin dünyaya yayıldıkça istikrar ve barışın yaygınlaşmadığını göstermekteydi. Bu nedenle Fukuyama, “küreselleşme süreci üzerine geliştirdiği Tarihin Sonu tezini sorunlu bir konuma getiren temel neden neydi?”sorusunu kendisine sorduğu zaman, bulduğu yanıt, ne kendi tezinin taşıdığı sorunlar, ne Batı emperyalizminin ve kapitalizminin yol açtığı sorunlar, ne de neoliberal küreselleşme sürecinin içerdiği sorunlu yapıdır. Aksine Fukuyama’ya göre Tarihin Sonu tezini yaşama geçiremeyen, küreselleşme sürecine adapte olamayan zayıf devletlerdir. Fukuyama son eseri olan Devlet İnşası’nda işte bu konuyu işlemeye çalışmıştır. Fukuyama'ya göre zayıf devletlerde, ya dıştan müdahale, ya da içten gelen muhalefet yoluyla rejim değişikliği sistemsel bir gereklilik niteliğindedir. Devlet inşası; (a) rejim değişikliği, (b) yeni rejimin inşası ve (c) inşa edilen rejimin güçlendirilmesi süreçlerini içerir ve bu süreç içinde istenen otoriter, ekonomik büyümeyi ve demokratikleşmeyi gerçekleştirecek ölçüde etkin, güçlü ve verimli kamu yönetimine sahip olan devlettir. Devlet inşası, bugünün dünyasında, otoriter ama zayıf devletlerin demokratik ve ekonomik olarak etkin devletlere dönüştürülmesini simgeliyordu. Bu sayede Fukuyama, teorisini revize ediyor ve Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan koşullara göre yeniden güçlü bir temele oturtmaya çalışıyordu. Bu anlamda da klasik liberalizmin görünmez eli ve küçük devleti etkin devletle yer değiştiriyordu.
Tarihin Sonu teziyle dünya çapında haklı bir şöhret kazanan Francis Fukuyama’ya getirilen en önemli eleştirilerden biri kültürel temellidir ve basit olarak ifade etmek gerekirse bu çalışmasının liberalizm adı altında Batı kültürünü ve değerlerini tüm dünyaya yerleştirmeye çalışıyor olduğu şeklindedir. Daha çok Batı dışı toplumlardaki milliyetçi-muhafazakâr gruplar ve de özellikle İslami düşünürler tarafından dile getirilen bu görüşe göre toplumların kendi kültürel, dini değerlerine göre farklı rejimleri olabilir ve Batılı liberal demokrasi nihai bir çözüm değildir. Fukuyama’nın teorisine getirilen bir diğer çok önemli eleştiri ise ekonomi temellidir. Özellikle sol, sosyalist kesimlerce dile getirilen bu görüşe göre liberalizmin yarattığı eşitsizlik ortamında sınıfsal ve grupsal çatışmalar barışçıl ve demokratik bir sistemin kurulabilmesini engellemektedir. Geçmişte sömürgecilik yapmış ve ileri kapitalistleşmiş Batı ülkelerinde bu husus henüz çok büyük sorun teşkil etmemesine karşın, Batı dışı toplumlarda sorunlar şimdiden liberalizmin neden yürümeyeceğini göstermektedir.
ozan.ormeci@politikadergisi.com
______
KAYNAKLAR
- Fukuyama, Francis (1999), Tarihin Sonu ve Son İnsan, çev.: Z. Dicleli, İstanbul: Gün Yayınları
- Fukuyama, Francis (2005), Devlet İnşası, İstanbul: Remzi Kitabevi
- Ceylan, Şule Şahin (2006), Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 5 sayı: 10 Güz 2006
- Uluslararası İlişkiler “Giriş, Kavram ve Teoriler” (editör: Prof. Dr. Haydar Çakmak), 2007, Ankara: Platin Basın Yayın Dağıtım
HABER:
Cumhuri İslami gazetesinde kapitalist düzenin Wall Street hareketiyle temelden sarsıldığını konu eden bir yazı dikkatimizi çekiyor. Yazıda kısaca şu ifadeleri okuyoruz:
80’li yılların sonunda tarihin sonu ve Liberalizmin zaferini; kıyamete kadar insanlığı batılı değerlerin, kapitalist ideolojinin ve dolayısıyla onu temsil eden Amerika’nın tek kutuplu olarak şekillendireceğini iddia eden Fukuyama, kendi mabedinde bir gün kapitalizmin taşlanacağını öngörememişti. Binlerce Amerikalının kapitalizmin ana üssü Wall Street meydanını Amerikan oligarşisini lanetlemek, liberalizmin beslediği %1 zengin ve doyumsuz azınlığın geri kalan % 99’a tahakkümü anlamına gelen demokratik oligarşinin devrilmesini talep eden sloganlar atacağını aklının ucundan bile geçirmemişti.
Bugün yer küresinin her bir köşesinde acı sonuçları ile karşılaşılan kapitalizmin doğuşuna bakıldığında zaten aydın ve derin bir düşünüşün ürünü olmadığı, aksine batılı insanın yaşadığı olumsuz koşullara karşı bir tepkinin ürünü olarak ortaya çıktığı görülecektir. İçinde şekillendiği olumsuz koşullara tepki olarak ortaya çıktığından dolayı kapitalizm kendi sonunu hazırlayacak özellikleri yapısal olarak bünyesinde ilk günden beri taşıyordu. Gerçekte bu ideolojinin insanlığın hayrına olmadığının anlaşılabilmesi için iki yüzyıl gibi büyük acılar ve travmalarla dolu emperyal bir dönemi geride bırakması gerekmiyordu.
Komünist paradigmanın aksine temelde insanın ve içinde yaşadığı evrenin bir yaratıcısının olduğunu kabul etmesine rağmen insanın yeryüzündeki hareketini, madde ve servetle ve hemcinsleri ile olan -sosyal, siyasi, ekonomik vb. ilişkisini nasıl düzenleyeceğine ilişkin yaratıcı akılla bağını koparmış ve dolayısıyla insanın varlık sorunsalını doğru bir şekilde çözümlememiş olan kapitalist paradigma eninde sonunda tarih sahnesinden çekilecek ve yerini kaçınılmaz bir şekilde İslam’a bırakacaktır. Nitekim Kuran'ı Kerim'de mealen şöyle duyurulmuştur:
“Yapısını Allah korkusu ve hoşnutluğu temeli üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını kaymak üzere olan bir yarın üzerine kurup da o yarla birlikte cehenneme kayan kimse mi hayırlıdır? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.”


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

AMERİKA VE IRKÇI İSRAİL REJİMİ TERÖR TİMLERİNİN IRAK'LI BİLGİNLERİ KATLETMELERİ


Amerika ile ırkçı İsrail rejiminin terör timleri Irak'ın işgal edilmesinden sonra, yüzlerce Iraklı araştırmacı ve bilgini suikast sonucu öldürdüler. Elsager araştırma merkezinin haberine göre, bu terör timlerinin kanlı eylemler sonucu Irak'ta 152 anabilim dalındaki çalışmalar durdurulmuştur. Univer City Goldberg fakültesinin bilimsel araştırmalar danışmanı Muhammed Errebii diyor ki; Amerika ve Siyonist rejimin terör timlerinin Iraklı bilginleri katletmelerinin nedeni Irak halkını ve bilginlerini dehşete düşürmek ve Iraklı bilginler ve akademisyenlerin Irak'ı terk etmelerini sağlamaktır. Londra'daki West Minster üniversitesi öğretim üyesi Dr. Abbas ElHüseyni de yaptığı açıklamada, Irak'ın bilimsel ve teknolojik gelişmelerini engellemektir. Brüksel yargı komitesinin üyesi Dr. İsmail Elcelili de Amerika ve Siyonist işgalcilerin Irak'ta kargaşa yaratmak için Iraklı bilginleri katlettiklerini söyledi. Iraklı yetkililere göre, Amerika ve müttefiki batılı devletlerin Irak'ı işgal ettikleri 2003 yılından beri terör timleri 500 Iraklı bilgin ve üniversite öğretim üyelerini öldürdüler. İngiliz gazeteci ve yazar Robert Fisk'e göre Irak'ta 15 yabancı casusluk ve istihbarat servisleri Irak bilgileri katletmek veya bu ülkeden kaçırmak için faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bush yönetimi döneminde Amerika dış işleri bakanlığının itiraflarına göre, soykırımcı İsrail rejiminin casusluk ve terör örgütü Mossad kendilerine teslim olmayan Iraklı nükleer bilim dalı bilginlerini katletmiş veya onları Amerika ile işgal edilen Filistin topraklarına nakledip, kendi tesislerinde çalışmaya zorlamış bulunuyor. Irak üniversiteleri öğretim üyeleri sendikasının da raporuna göre, Amerika ve Irkçı İsrail terör timlerinin yaptıkları saldırıların kurbanlarının yüzde 80'ı Iraklı bilgin ve üniversite hocalarından oluşmaktadır. Bağdat, basra, Musul ve Elmüstensere üniversitelerinin öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerinin yarısı işgalci güçlerin terör saldırıları sonucu öldürülmüşlerdir. Son on yılda amerika ve Irkçı İsrail rejiminin terör timlerince öldürülen bilginlerin en meşhur şahsiyetleri Bağdat üniversitesi rektörü, Dr. Muhammed Abdullah Erravi, Müstensere eğitim fakültesi dekanı, ırak Afrika ve Asya araştırmaları merkezi başkanı Dr. Sabah Mahmut Errebii , ırak kızıl haç başkanı ve hukuk fakültesi dekanı Dr. Aziz Ali, Musul Hukuk fakültesi dekanı Dr. Leyli Abdulcebbar, ırak fizik anabilim dalı bilginlerinden Dr Hüseyin yasin ve çok sayıda diğer Iraklı bilginlerdir. Iraklı bilginlerin 3/4ü bu terör timlerinden katledildiler. Böylece Irak'ta bilimsel çalışmalar ve eğitim ağır darbeler aldı.