24 Haziran 2009 Çarşamba

FOTOKOPİ SONUÇLANDI

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, günlerdir tartışılan Taraf gazetesinde yayımlanan belgenin Genelkurmay Başkanlığı'nda hazırlanmadığının tespit edildiğini açıkladı. Savcılık, belgedeki imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğuna ilişkin delil bulunmadığını da belirtti ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

Askeri savcılık beklenen açıklamayı yaptı ve irtica eylem planı belgesiyle ilgili soruşturmayı tamamladı. Savcılık, "Belgenin Genelkurmay'da hazırlandığına dair bulgu yok, kovuşturmaya da gerek yok" dedi. Karar, Anadolu Ajansı aracılığı ile duyuruldu. KARARGÂHTA DÜZENLENMEDİ Açıklamada, "Belgenin Genelkurmay Başkanlığı karargâhında düzenlenmediğinin tespit edildiği belirtildi. Böyle bir belgeyle ilgili olarak gerek elektronik ortamda gerekse yazılı kayıtlarda herhangi bilgi, belge, emir veya emareye rastlanmadı" denildi. İMZA ÇİÇEK'E AİT DEĞİL Sadece bu değil, günlerdir tartışılan belgenin altında "İmza kimin?" sorusuna da açıklama ile yanıt verildi. Genelkurmay Askeri Savcılığı belgedeki imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğuna ilişkin delil bulunmadığını ifade etti: "Fotokopi belgenin 4. sayfasındaki imza bloğunda Albay Dursun Çiçek'in isminin üzerinde yer alan imzanın, şüpheli Deniz Piyade Kurmay Albay Dursun Çiçek'e ait olduğuna, bu belgenin hazırlanması ve herhangi bir kişiye verildiğine ilişkin şüpheli hakkında delil bulunmadığından, soruşturma konusu olay ve Çiçek ile ilgili itiraz yolu açık olmak üzere kavuşturmaya yer olmadığına karar verildi." BELGENİN ASLI YOK Askeri savcılık, Taraf gazetesinde yayımlanan belgenin aslının mevcut olmadığının da altını çizdi. Belgenin kim tarafından üretildiği, TSK'nın hedef alınıp alınmadığı ve belgenin Taraf gazetesine ulaştırılması konusunda kendisinin yetkisinin olmadığını söyledi. Açıklamada ayrıca, belgenin çok defa fotokopiye tabi tutulduğuna da yer verildi. Bu nedenle savcılık, görevsizlik kararı verdi ve soruşturma dosyasını İstanbul Başsavcılığı'na gönderdiğini açıkladı. SORUŞTURMA EVRELERİ Soruşturmanın, öncelikle "belgenin Genelkurmay karargahında Albay Çiçek veya başka bir personel tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı, bu konuda emir verilip verilmediği, belge içeriğinin ve belgenin doğru olup olmadığı, devletin güvenliğine ilişkin herhangi bir belge üzerinde sahtecilik yapılıp yapılmadığı, tahsis olunduğu yerden başka bir yerde kullanılıp kullanılmadığı, hile ile alınıp alınmadığı veya çalınıp çalınmadığı" hususlarında ilişkin yürütüldüğü belirtildi. Açıklamada, "Anayasal bir kurum olarak düzenlenen ve Türk milleti adına yargılama faaliyeti yapan askeri mahkemelerin görev ve yetkilerine ilişkin mevzuat hükümleri dikkate alındığında, söz konusu olayla ilgili soruşturma görevinin Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına ait olduğuna kuşku bulunmamaktadır" denildi. Yürütülen soruşturmada, maddi gerçeklere ulaşılabilmesi, tüm delillerin toplanabilmesi amacıyla yasal düzenlemeler çerçevesinde her türlü bilimsel ve teknik imkânlardan istifade edildiği ifade edilen açıklamada, soruşturmanın süratle neticelendirmeye çalışıldığı vurgulandı. Açıklamada, şunlar kaydedildi: "12 Haziran 2009'da Genelkurmay Hareket Başkanlığı 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğündeki Albay Çiçek'in kullandığı 2 bilgisayar da dahil olmak üzere toplam 14 bilgisayarın sabit diskleri teknik bilirkişiler tarafından incelenmek üzere Askeri Savcılığa getirilmiştir. Ayrıca bu bilgisayarların bağlı oldukları ana sunucu ve yedeklerinin muhafaza edildiği Genelkurmay Muhabere Merkezinde, tayin edilen bilirkişi ve görevli personel marifetiyle inceleme yapılmıştır. Aynı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan, (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) habere konu gizli belgenin ele geçirildiği şekliyle gönderilmesi, şüpheli Serdar Öztürk hakkında yapılan aramalara ilişkin arama ve el koyma tutanaklarının, inceleme raporlarının gönderilmesi ivediliğine binaen belgegeçer ile istenilmiştir. Askeri savcılar nezaretinde bilirkişiler tarafından bilgisayarların sabit diskleri üzerinde inceleme devam ederken Harekat Başkanlığı ve 3. Bilgi Destek Şubesindeki görevli personelin ifadeleri de tespit edilmiş, Albay Çiçek'in ise ifadesiyle birlikte kriminal incelemelerde mukayeseye esas olmak üzere imza örnekleri alınmıştır. Bilgisayarlar üzerindeki inceleme 13 Haziran 2009'da tamamlanmış, düzenlenen raporda söz konusu belgeye veya belgenin izine rastlanılmadığı belirtilmiştir. 15 Haziran 2009'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) tarafından istenen bilgi ve belgenin hazır olduğunun bildirilmesi üzerine cevabi yazı ve ekinde belgeler aynı gün aldırılmıştır. Habere konu belgenin fotokopi olduğu görülmüştür. Bu arada, Albay Çiçek'in sicil dosyası getirtilmiş, örnek imzalarını içeren bazı belgelerin asılları ele alınmış, ayrıca görev yaptığı daire başkanlığı tarafından gönderilen imza ve parafesini içeren belgeler dosyaya eklenmiştir. Fotokopi belge ve Albay Çiçek'in imza örnekleriyle mukayeseye esas belgeler 15 Haziran 2009 günü saat 22.00 sıralarında inceleme yapılmak üzere Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı'na teslim edilmiştir. Yapılan inceleme neticesinde düzenlenen raporda, fotokopi belgeler üzerinden sağlıklı bir inceleme ve karşılaştırma yapılmasının mümkün olmadığı, bununla birlikte belgedeki imza ile Çiçek'in mukayese imzaları arasında genel şekilleri yönünden benzerlik görüldüğü belirtilmiştir. 16 Haziran 2009 tarihinde belge üzerinde karargâh çalışma usulleri, askeri yazışma teknikleri ile emir, talimat, yönerge ve uygulamalara uygunluğu açısından bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Düzenlenen raporda, belgenin şekil açısından hiçbir askeri yazı biçimine uymadığı, belgeye resmi evrak niteliği kazandıracak herhangi bir unsuru içermediği, karargah çalışma usulleri ve askeri yazım teknikleriyle uyuşmayan birçok maddi hata bulunduğu, askeri yazışma gelenekleriyle örtüşmeyen ibare ve kısaltmalara yer verildiği belirtilmiştir. 16 Haziran 2009 tarihinde soruşturma kapsamında görüşmeler yapmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) gidilmiş, bu görüşme esnasında belgenin fotokopi olduğu, aslının bulunmadığı/ele geçirilmediği öğrenilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) habere konu belgenin gelmesinden sonra alınan mahkeme kararı ile 17 Haziran 2009 tarihinde 11.00 - 17.15 saatleri arasında albay Çiçek'in ikametinde askeri savcının nezaretinde teknik bilirkişilerin katılımıyla arama icra edilmiş ve arama sırasında konutunda bulunan dizüstü bilgisayara ait sabit diskin imajı alınmış, bulunan cd, disket ve cep telefonlarına incelenmek üzere el konulmuş, yapılan inceleme sonucunda düzenlenen raporda özetle belgenin içeriği ile örtüşen herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığı belirtilmiştir. Fotokopi belge üzerinde inceleme yapabilme imkanı bulunabileceği düşüncesiyle belge, mukayese evrakıyla birlikte 17 Haziran 2009 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek hem imza incelemesi hem de diğer yönlerden inceleme yapılması istenilmiştir. ADLİ TIP KURUMU RAPORU Adli Tıp Kurumu'nca tanzim edilen raporda özetle inceleme konusu fotokopi belgedeki imzanın belgeye sonradan eklenip eklenmediği ve Albay Çiçek'in mukayese imzaları arasında biçimsel olarak benzerlik saptanmakla birlikte fotokopi belgeden yapılacak değerlendirmelerin sağlıklı olamayacağına işaret edilerek, inceleme konusu imzanın Albay Çiçek'in eli ürünü olduğu ya da olmadığı hususlarında bir tespite gidilemediği belirtilmiştir. Her iki raporda da belgenin fotokopi olması nedeniyle kesin sonuç bildirilememesi üzerine 19 Haziran 2009 tarihinde TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Enstitüsünden (UEKAE) yeni bir inceleme istenmiştir. UEKAE'nin yazısında da incelenen dokümanın fotokopi olması nedeniyle bir takım teknik yöntemlerin kullanılamadığı, grafoloji uzmanı bulunmadığından belge üzerindeki imza ve parafların Albay Çiçek'in eli ürünü olup olmadığı konusunda bir çalışma yapılamadığı, belgenin orijinalinde bulunmayan unsurların belgeye sonradan eklendiğine ilişkin olağan dışı bir görüntüye rastlanmadığı, ancak belgenin fazla sayıda fotokopi işlemine tabi tutulması sonucu yazı gövdesinin ve imza bloğunun korozyona uğramış benzeri bir görüntü oluşturduğunun belirlendiği ifade edilmiştir. 22 Haziran 2009 tarihli bazı gazetelerde yer alan haberlerden, emniyet genel müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığınca (İstanbul) bir rapor düzenlendiğinin öğrenilmesi üzerine, aynı gün ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan (CMK 250. madde ile yetkili bölüm) mevcut ise söz konusu raporun gönderilmesi istenmiştir. Bu aşamada gazetelerde yayımlanan raporun henüz ulaşmadığı bildirilmiş, bilahare söz konusu rapor belge geçer ile askeri savcılığımıza gönderilmiştir. Raporda, belgenin, fotokopi makinası/bilgisayar yazıcısı vasıtasıyla usule getirilmiş olduğunun müşahede edildiği, bu tür belgeler üzerinde bulunan imza/imzaların grafolojik tanı unsurlarının tamamını belirlemenin mümkün olmadığı, montaj ve ilave gibi yöntemlerle yapılmış olması muhtemel tahrifat türlerinin de her zaman belirlenemeyebileceği belirtilmesine rağmen, imzanın Albay Çiçek'in eli mahsulü olduğu da ifade edilmiştir. Raporun gerekçe bölümü ile kesin kanaat belirtilen sonuç kısmının çelişkili olması nedeniyle, teknik bilirkişi mütalaasına başvurulmuş ve bilirkişi yeminli mütalaasında özetle, fotokopi belge üzerinde kalem baskı izi, işleklik, hız, imzadaki el kaldırma hareketleri gibi özellikler mevcut olmadığından, buna dayalı bir sonuç çıkarmanın mümkün olmadığını, kesin kanaat belirtmenin yanılgılara sebebiyet verebileceğini belirtmiştir. Bu nedenle, soruşturmanın sonucunu etkilemeyeceği değerlendirilerek şüphelinin askeri savcılık huzurunda verdiği imzaların daha önceki muhtelif belgelerdeki imzalarıyla örtüşmemesinin ayrıca incelettirilmesine gerek görülmemiştir. Bu incelemeler ve deliller kapsamında, habere konu olan belgenin Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'nda düzenlenmediği tespit edilmiş, böyle bir belgeyle ilgili olarak gerek elektronik ortamda, gerekse de yazılı kayıtlarda herhangi bir bilgi, belge, emir veya emareye rastlanılmamıştır. Söz konusu belgenin Albay Çiçek tarafından hazırlanıp hazırlanmadığının, belgedeki imzanın Albay Çiçek'e ait olup olmadığının tespiti maksadıyla yapılan tüm kriminal incelemelerde, fotokopi belgeler üzerinde bulunan imzaların, kaligrafik ve karakteristik özellikleri, kalem baskısı, seyir ve sürati, başlangıç ve bitiş noktaları gibi özellikleri yeterince yansıtmaması, imzaların bu belgeler üzerine farklı yöntemler kullanılarak transfer edilebilme ihtimalinin bulunması nedeniyle kesin bir sonuca ulaşılamayacağı ortak bir görüş olarak belirtilmiştir. Her ne kadar bir kısım kriminal raporlarda, bahse konu ortak açıklamaya da yer verildikten sonra sanki belge aslından inceleme yapılıyormuş gibi belgedeki imza ile Albay Çiçek'in mukayese imzaları arasında benzerlik görüldüğü veya bu imzanın Albay Çiçek'in eli ürünü olduğu yönünde kanaatler belirtilmiş ise de; Tek başına fotokopi belgelerden hareketle, cezai ve hukuki sorumluluk doğuracak sonuçlara ulaşılamayacağına, bu tür belgeler üzerinde yapılacak incelemelerden sağlıklı sonuç alınamayacağına ve yapılan soruşturmalarda belge asıllarının mutlaka temin edilmesi gerektiğine ilişkin, Yüksek Mahkeme içtihatlarının (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.12.2002 tarihli ve E. 2002/1939, K. 2002/2521 sayılı Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 17.04.1995 tarihli ve E. 1995/3476, K. 1995/3822 sayılı aynı dairenin 25.12.1995 tarihli ve E. 1995/10749, K. 1995/11675 sayılı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 16.06.2005 tarihli ve E. 2004/11642, K. 2005/6794 sayılı, Askeri Yargıtay 2. Dairesinin 30.04.2008 tarihli ve E. 2008/1139, K. 2008/1149 sayılı kararları) bulunması, Bilirkişilerin mütalaalarında, hatta imzalar arasında benzerlik veya aidiyet yönünde kanaat ifade eden raporlardan birinin içeriğinde de fotokopi belgelerden sağlıklı sonuçlara ulaşmanın mümkün olmadığının belirtilmesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca (CMK 250. Madde ile Yetkili Bölüm) yürütülen bir soruşturmada elde edilen söz konusu belgenin fotokopi olması ve aslının elde edilemediğinin bildirilmesi, Bilgisayar ve evrak kayıtlarında kapsamlı incelemeler yapılmasına, ilgili tüm personelin ifadesine başvurulmuş olmasına rağmen, soruşturma konusu olayla ilgili olarak iddiaları destekleyebilecek hiçbir yan delile ulaşılamaması, Bunun aksine bilirkişiler tarafından yapılan inceleme neticesinde soruşturma konusu evrakın hiçbir şekilde karargah çalışması/askeri yazışma usullerine ilişkin mevzuat, emir ve yerleşik uygulamalar ile uyuşmadığının belirlenmesi üzerine soruşturma konusu olay hakkında 'kovuşturmaya yer olmadığı kararı' verilmiştir. Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı ile ilgisinin bulunmadığı tespit edilen söz konusu belgenin; kim veya kimler tarafından üretildiği, üretenlerin amaçları, bu suretle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hedef alınıp alınmadığı, belgenin Taraf gazetesi muhabirine ulaştırılması ve aynı gazetede yayımlanması eylemlerinin adli yargının görev alanına giren muhtelif suçları oluşturabileceği anlaşıldığından, bu hususlarla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'nın 'görevsizliğine', soruşturma dosyasının bir suretinin görevli ve yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na 'gönderilmesine' karar verilmiştir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur." TARAF GAZETESİNİN HABERİ Taraf gazetesinin 12 Haziran 2009 tarihli sayısında, 'AKP ve Gülen'i Bitirme Planı' başlıklı haberde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca (CMK 250. madde ile yetkili bölümü) yürütülen soruşturma kapsamında bir şüphelinin ofisinde yapılan aramada ele geçirildiği iddia edilen bir belgeye istinaden Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi 3. Bilgi Destek Şube Müdürlüğü'nde 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' adı altında bir çalışma yapıldığı, çalışmayı içeren belgenin altında 3. Bilgi Destek Şube Müdürü Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'in paraf ve imzasının bulunduğu iddia edilmiş ve belgeye ait fotokopiler yer almıştı. Taraf gazetesinde yayımlanan haber üzerine Genelkurmay Başkanlığı'nca soruşturma emri verilmiş ve aynı gün Askeri Savcılık tarafından olayla ilgili soruşturma başlatılmıştı. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi'nce aynı gün belgenin içeriğiyle ilgili 'yayım yasağı' konulmuştu.

"OTUR YERİNE TERBİYESİZ"

Doğru bu çocuk, öğrenir. Hatta yazının devamında, mahkeme sürecinde öğrenmiş bile. Senin gibi zavallılar ne zaman öğrenecek; bilmiyorum. Seninki ne biliyor musun?

Kurnaz ADNAN KESKİN.

Tilki ADNAN KESKİN.

Yılan ADNAN KESKİN. Bir örnek vereyim mi? Kalın kafanın anlaması kolay olsun. Adnan adlı öğrenci sınıfta kalkar ve öğretmenine arkadaşlarını şikâyet eder: "Öğğğretmenim; bu sınıf bana şerrrefsiiiz diyorrr." Öğretmende Adnan adlı öğrenciye: "Otur yerine terbiyesiz" der.

Anladın sen onu.

YILDIZ DAĞLARI, ABD VE AB’YE Mİ TESLİM EDİLİYOR?

Emperyalist her yönden saldırıyor.

Ama biz gaflet,dalelet ve hatta bazılarımız hiyanet içindeyiz.

Arslan BULUT'tan çok ciddi bir uyarı.

Batı Trakya’da Yunanistan’ın yaptığı etnik temizlik, şimdi Doğu Trakya’da sürdürülüyor. Bir süredir, Trakya’da bir huzursuzluk var. Ramiz Zafer tarafından “Yurtsever cephe” adına gönderilen mektupta şöyle deniliyor:

“Sizi Kırklareli’nin Yıldız Dağları’nda devam eden iki Avrupa Birliği projesi hakkında bilgilendirmek istiyoruz. Bu projelerden birisi Bulgaristan-Türkiye arasında ’AB sınır ötesi İşbirliği’ kapsamındaki Yıldız Dağları Biyosfer Projesi, diğeri de İstanbul Ticaret Üniversitesi ile Yunanistan merkezli ‘sivil’ SEERC kurumu arasındaki kırsal kalkınma’ projesidir. Yıldız Dağları’ndaki Avrupa Birliği destekli bu projeler, memleket toprağının ABD ve AB egemenliğine terk edilmesini hedefliyor. Karadeniz’de stratejik öneme sahip Yıldız Dağları, sözde ’ormanların korunması’ adına emperyalizmin denetimine bırakılmak isteniyor. Yıldız Dağları, ’Ekolojik turizmin geliştirilmesi’gerekçesiyle uluslararası sermayenin yağmasına açılmaya çalışılıyor. ‘Kırsal kalkınma’ söylemiyle orman köylüsü yurttaşlarımızın toprağından uzaklaştırılması amaçlanıyor. Gerçek hedefleri Bulgaristan’daki Stranca bölgesiyle, Kırklareli’nin Yıldız Dağları’nı birleştirmek, insansız-silahsız-askersiz bir ’sınır ötesi özerk alan’oluşturmak. Böylece Karadeniz’de ABD-AB emperyalizmi lehine ’hâkimiyet sahası’kuracaklar! Henüz birkaç gün önce ’Trakya, Avrupa Birliği sınırları içinde kalsın’diyen AB yetkilileri memleketimizi Trakya’dan parçalama hedefinde ilerlemektedir. Trakya’yı kanser gibi saran AB fonları sonunda varacağı yere varmış, Yıldız Dağları’nın teslimini isteme aşamasına ulaşmıştır. Durum çok açıktır, memleketin kuzeybatı toprakları da emperyalizmin tehdidi altındadır! Yıldız Dağları’nı AB fonlarıyla memleket yapmadık, AB’ye borcumuz yok. Memleketimizi emperyalizme karşı savaşarak kurtardık, ABD’ye borcumuz yok.”

KERKÜK'TE AÇIK ETNİK TEMİZLİK!

Türkiye medyası, Kerkük’te 72 Türkmen’in öldüğü, 200 Türkmen’in yaralandığı saldırıyı gündemine yeterince almadı. Oysa Kerkük, bin yıldır bir Türk şehridir. Bu bakımdan Türkiye’nin illerinden herhangi birinden eksiği yoktur. Buna rağmen hükûmetin tutumu, her saldırıda olduğu gibi ağır yaralıları tedavi ettirmek üzere Türkiye’ye getirmek için uçak göndermektir. Saldırıları kim, hangi amaçla yapmaktadır, bunların önlenmesi için Türkiye ne gibi uluslararası tedbirler almaktadır; bu konuda hiçbir girişim yoktur. Saldırıyı ana gündem maddelerinden biri olarak ele alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Irak’ta var olma savaşı veren Türkmen kardeşlerimiz, bugünkü duruma elbette ki son aylar içinde gelmemişlerdir. Altıbuçuk kayıp yılın ağır ve hatta ihanet boyutunda ihmalleri vardır. Hükümetin sessizliği, Türkmen düşmanlığını artırmakta, göç ve asimilasyonla sonuç alınacağına dair muhasım güçlerde cesaret ve ümit uyandırmaktadır. Bilinmelidir ki, Irak’ta yaşayan Türkmen kardeşlerimize karşı işlenecek bir suç, Türk Milleti’ne karşı işlenmiş sayılacaktır. Hükümeti açıklıkla uyarıyorum; göz yumanlar da bu suça iştirak etmiş olacaklardır” dedi. Kerkük’teki saldırı, Türkiye’nin güvenliği ile de doğrudan ilgilidir. Çünkü Kerkük’te patlayan bombalar, bölgede Türklere karşı bir etnik temizlik başlatıldığının göstergesidir. Bu bir insanlık suçu olmakla beraber, aynı zamanda Türkiye’nin güneyinde Türk barındırmak istemeyen bir projenin ürünüdür. Dolayısıyla Türkiye’nin milli güvenliğiyle doğrudan ilgilidir. Genelkurmay Başkanı da bu konuda tepkisini ortaya koymalıdır. Tabii sözle tepki göstermek önemlidir ama yeterli değildir. Türkiye, Türkmenlere yönelik bu katliam karşısında seyirci kalmayacağını bilfiil herkese göstermelidir.