15 Kasım 2009 Pazar


İSRAİL'İN PAKİSTAN'DAKİ ROLÜ

Ünlü analist Jeff Gates, 'Pakistan'ı istikrarsızlaştırmada İsrail'in rolü' adlı makalesinde İsrail'in bölgedeki ilişki ağını açıklıyor.
Jeff Gates Mossad mottosunda olduğu üzere "hileyle" savaş açıldığında, zamanlaması iyi yapılmış krizler gerçekleri yerlerinden ederek hedef kitlenin kandırılarak inandırılacağı gündem yaratmada mühim bir rol oynar. Dolayısıyla, sahnelenen krizlerin çarpan etkisi, sahte istihbarat bilgileriyle pekiştirilmekte. İkisinin bileşimi genelde ikna edicidir. Amerikalı kanun yapıcılar, 11 Eylül kitle katliamına cevap olarak Irak'ı işgale sevk edildiklerinde düzenbazlık sergilenmişti. Ancak bu kriz tek başına yeterli değildi. Asker seferberlik için Irak'ta kitle imha silahları olduğuna, Irak'ın el Kaide ile ilişkisinin olduğuna, Irak'ın elinde biyolojik silahlar bulunduğuna, Iraklıların Prag'da toplantılar yaptığına vs inanmak ve "fikir birliği" içinde olmak gerekirdi. Hepsi de yanlıştı ama Irak'ı işgale sevk etmek için yeterliydi de. Böylesi ajan provakatör operasyonları, amaçlanan ana olay için tamamlayıcı yan olayları da ihtiva eder. Sürüp giden olaylar ilerlemekte olan bir operasyonun mevcudiyetini telkin etmektedir. Yakın tarih, önceden belirlenmiş bir Şerir hakkında bir delil cümbüşünü göreceğimizi telkin etmektedir. İran her ne kadar bâriz aday ise de, Pakistan da ihtimal dâhilindedir; dış güçler bir dizi şiddet olaylarıyla bu müslüman nükleer ulusu istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Şayet bir sonraki savaş – tıpkı son savaş gibi – Yahudi ulusçuların genişlemeci gayeleriyle çakışırsa, bu bir tesadüf mü olacak? Hint-İsrail ittifakı 2007 Aralık ayı, Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto'nun katledilişine şahit oldu. Onun Aşkenazi Yahudisi biyografi yazarı ve lobicisi Mark Siegel, Butto'nun Pakistan'a dönüşünün "istikrarı ve Müşerref'in cumhurbaşkanlığını garanti altına almanın tek yolu" olduğuna dair Amerikalı diplomatları temin etti. Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, İsrail-Filistin çatışmasının bir çözüme kavuşturulmasının, Irak'taki ve Afganistan'daki çatışmaların çözümü için esas olduğunu söylemişti. Bu sözleri onu Tel Aviv'in hedefi haline getirmişti. Butto'nun iki dönem başbakanlığı sırasında, Pakistan'ın Taliban'a verdiği destek – özgürlük savaşçısı mücahitler olarak göklere çıkarılıyorlardı – Keşmir'deki çatışmalara yol verirken, Butto'nun nüfuzunu Afganistan'a yaymasına da imkân vermişti. Hindistanla gerilimi kürüklerken Hint-İsrail ittifakını da körüklemişti ve Keşmir'in Kirpal bölgesinde yaşanan çatışma sırasında İsrail Yeni Delhi'ye acilen top mermileri sevk etmişti. İsrail, 2009 Ocak ayında Hindistan'a üç adet AWACS teslim etti ve bölgedeki konvansiyonel silah dengesini değiştirdi. Bu silah satışı, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun daha önce söylediklerini teyid etmişti: "Hindistan'la bağlarımız sınırsızdır." İsrail, 1.1 milyar dolarlık Raytheon adlı bir Amerikan şirketinin geliştirdiği taktik hava savunma sistemi satış sözleşmesini imzalayarak bunu belli etti. Aşkenazi General David Kezeraşvili Güney Osetya'daki ayrılıkçılara karşı İsrail silahlarıyla ve eğitimiyle yapılacak taarruzu yönetmek üzere 2008 Ağustos ayında Tel Aviv'den Gürcistan'a uçtu. O kriz, ABD ve Rusya arasında Soğuk Savaş rüzgârları estirmişti (Amerikan, Rusya, AB ve BM'nin İsrail-Filistin çatışmasını çözüme kavuşturma sözü veren Dörtlünün üyeleridir.) İsrail'in Gürcistan'dan geçecek boru hattında yatan çıkarları hakkında çok az şey söylendi (Hazar petrolünü Türkiye üzerinden Avrasya'ya akıtmak, İsrail'i aracı olarak kullanmak ve Rusya petrol sanayicini baltalamak demekti.) Oyun teorisi savaşları Butto'nun katledilmesi, Müşerref'in yerine Butto'nun adı kötüye çıkmış kocası Asıf Ali Zerdari'nin oturacağı bir krizi garantiye aldı. Washington'ın Zerdari ile ittifakı, ABD'nin bölgedeki yoz nüfuzunu genişletmesi olarak tavsir edilebilir.

7 Ağustos 2008'de, Zerdari liderliğindeki koalisyon, Müşerref tam Yaz Olimpiyat Oyunları için Pekin'e hareket ederken ona karşı güvensizlik oyu çağrısı yaptı. 8 Ağustos'ta, Güney Osetya'da bir gecede şiddetli çarpışmalar başladı. Pakistan'daki son olayların çoğunda olduğu gibi, bu şiddet olayı da silahlı ayrılıkçıları içeriyordu. Peki Amerikan yönetimi içerisindeki İsral yandaşı nüfuz adına, Dışişleri Bakanlığımız Afganistan'da yoz Hamid Karzai'yi yönetimin başına geçirdi ve afyon üretimi rekor düzeye ulaştı mı? Ucu İsrail'in oyun teorisi planlamacılarına çıkan eroin salgını Rus toplumunu kemiriyor mu? 2008 Kasım ayı sonlarında Hindistan'ın finans merkezi Mumbai'de bir terörist saldırı düzenlendi ve Hindistan-Pakistan arasında nükleer gerilim korkularını yeniden canlandırdı. Saldırganlar New York merkezli ultra-ulusçu bir Yahudi hizbi olan Çabad Lubavitch'in yönettiği bir oteli hedef aldılar ve İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Tel Aviv'den "dünyamız saldırı altında" diye ilan etti. Aralık ayına kadar İsrailli gazeteciler "dünya çapındaki Yahudi kuruluşlarının güvenliğini tahkim etmeliyiz" demeye başlamışlardı. "Hindistan'ın 11 Eylül'üne" Pakistan’ın batısındaki aşiret bölgesinden katılanlar olduğu keşfedildi ve çok geçmeden Zerdari Taliban'la bir anlaşma imzalayarak, denildiğine göre el Kaide üyelerinin yaşadığı Kuzeybatı Sınır Eyaleti Bölgesi'nde Şeria kanunlarının uygulanmasına izin verdi. Pakistan'ın "İslamcı aşırılarla" işbirliği, ABD ve müttefikleri için güvensizlik ve savunmasızlık izlenimi doğurdu. Bu algısal tehdit, önde gelen basın yayın kuruluşları tarafından "militan İslam'ın" tehlikelerinin delili olarak sayıldı. Taliban ve el Kaide'nin nükleer silahlı bir devlette serbestçe hareket edebildiği tasviri sayesinde Tel Aviv, Yahudi devletine karşı "varoluşsal tehdit" oluşturan nükleer İran iddiasına çekiş gücü kazandırdı. Bu esnada, İsrail'de yapılan seçimlerden ultra-ulusçu/ultra-ortodoks bir koalisyon çıkması İsrail-Filistin çatışmasının çözmünü daha da geciktirdi. Daha fazla gecikme, daha fazla aşırılığa yol açmaya ve terörle küresel savaş pazarlamacılarına daha fazla güç kazandıracak. İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni Mumbai saldırılarından sonra şöyle demişti: "İsrail, Hindistan ve özgür dünya, teröristlere ve aşırılığa karşı savaşta ön safta mevzilendi." Pakistan Sünni egemen olmasına ve Şii İran aksine teokratik yönetimden uzak durmasına rağmen listeden dışlanarak itham edilmişti. Olayların örüntüsüne bakınca, Mumbai'deki câni terörizm Hindistan'ı değil de Pakistan'ı hedef almış görünüyor. Aşkenazi lejyonlarının akıl verdiği Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın son İslamabad ziyareti diplomatik felâketti. Aşındırıcı ve küstah olan Amerika'nın en üst düzey diplomatı, Pakistan'ın hasım güçlerle çevrili olduğu ve Pakistan'ın, Yahudi ulusçusu danışmanlar tarafından müttefik bilinen bir ulus eliyle istikrarsızlaştırıldığı hissini güçlendirdi. Gerilimin arttığı bir iklimde, Clinton Amerikan çıkarlarını baltaladı, İsrail'in "İslamo-faşizm'e" karşı küresel savaş davasını destekledi ve Medeniyetler Çatışmasına güven verdi. (...) Bu krizlerin her biri Kolonyal Siyonistlerin genişlemeci gündemlerini yaramaktadır. Bu tamamlayıcı olayların ucu aynı kaynağa mı uzanmaktadır? O kaynak, ana olayı sahnelemek için bir dizi olayı mı kullanıyor? Halk, sık sık tekrarlanan davranışın kaynağını sezgisel olarak bilmektedir. 2003 yılında AB üyesi ülkelerde 7.500 kişiyle yapılan bir anket çalışmasında, İsrail dünya barışına yönelik en büyük tehdit olarak görülmüştü (...) Kaynak: MiddleEast Online