16 Eylül 2011 Cuma

TERÖRE BOYUN EYMİŞ BİR İKTİDAR LİDER ÜLKE DEĞİL ANCAK SÖMÜRGEDİR





Selcan TAŞÇI -  selcantasci@gmail.com (17/09/2011-Yeniçağ gazetesi)
“PKK’lı teröriste liyakat” ödülü
Aralarında Sorosçu Nadire Mater, “Öcalan bebek katili değil” ifadesiyle dikkat çeken Berat Günçıkan, “militan” Ertuğrul Mavioğlu’nun da bulunduğu jüri, “Gurbetelli Ersöz Özel Ödülü”ne Banu Güven’i layık gördü.
Güven’in “adıyla ödüllendirilmeye layık görüldüğü” Gurbetelli Ersöz bir terörist. Özgür Gündem Genel Yayın Yönetmeni olduğu yıllarda, PKK’ya yardım ve terör örgütü propagandası yapmaktan yargılanarak hüküm giymiş. 1995’te dağa çıkmış ve “resmen” PKK’lı olmuş. 8 Ekim 1997 günü de girdiği bir çatışma sırasında ölmüş. Terör örgütüne yakın internet sitelerinde “direnişçi bir kadın”, “üretken bir militan”, “PKK şehidi” gibi ifadeler var adının yanında!
“Ödül!”ü başkasına verselerdi, insanların evlerini ateşe veren, araçlarını parçalayan, nasıl bir “ezilenlerin mücadele biçimi”yse, tonla “ezilen”in evlerine ekmek götürmek için alın teri döktüğü işyerlerini yağmalayan grupları “barış gönüllüsü” diye anons eden Güven’in hakkını yemişler diye, ben bile itiraz ederdim!
Azimle çalıştı kız... O olmasaydı Sırrı Sakık kimin programında, “Sayın Öcalan bu süreçte çok önemli bir aktör. Sayın Öcalan sürece katkı sunacaksa onun alanı açılmalıdır” diye tekrarlayacaktı defalarca? İsmail Beşikçi, nerede suçlayacaktı Türkiye Cumhuriyetini “devlet terörü” yapmakla. Kemal Burkay nerde hatırlatacaktı varlığını ve “federasyon” idealini! Vedat Türkali nerden “selam” yollayacaktı “arkadaşı Abdullah Öcalan’a” ?
“Leyna Zana’nın çıkamadığı ekrana ben de çıkmam” deyip işinden gücünden olan birine de, PKK kampında, sırtını silahlara dayamış halde poz veren bu teröristin adıyla onurlandırılmak! yakışırdı elbette...
MANŞETLERİMİZ İCAZETLİDİR!..
Yine konuşuyor “uçak” fotoğrafı:
Gazetelerin genel yayın yönetmenlerinin davetli olduğu gezide ne işi olduğunu anlamadığımız Yiğit Bulut (Habertürk), Tayyip Erdoğan’ın sağ kol hizasındaki koltuğu Erhan Başyurt (Bugün)’a kaptırmış nasıl olduysa... Kapladığı alan itibarıyla fark edilmemek gibi bir “felakete” uğrama ihtimali yok ama, yine de foto muhabirinin tam karşısına konumlayarak garantiye almış “varlık belgesi”ndeki görünürlüğünü.
Hasan Karakaya (Yeni Akit) tam “köşe” ... Kendisini Ekrem Dumanlı (Zaman)’nın yanına iliştiren Enis Berberoğlu (Hürriyet), yine atamamış üzerine yapışan “sığınmaya çabalar” tavrı... Erdal Şafak (Sabah)’ın Necdet Özel’e rahmet okutan cinsten doksan derecelik eğimli duruşu da tüy dikmiş, hepten silikleşmiş Berberoğlu. Nuh Albayrak (Türkiye) hem gözünü kırpmadan Erdoğan’a bakıyor, hem de sayfalar dolusu not tutmuş, hem gözü, hem eli işliyor maşallah!
Genelde sere serpe görmeye alışık olduğumuz Mustafa Karaalioğlu (Star), kadro kalabalık olunca oturacak yer bulamamış, o da sığışmayı denemiş bulduğu “baş” olmasa da “boş” köşeye...
Yazık, hemen her gezide Erdoğan’la kır kahvesinde oturuyormuş havasında pozlar veren Yusuf Ziya Cömert (Yenişafak)’in kafası, o da ancak arkadan girebilmiş fotoğrafa...
Uçağın en tecrübesizi ama İsmail Yuvacan (Vatan), belli ki Erdoğan’ın tam omzunda olmanın hatırına katlanmış ayakta iki büklüm durmaya...
Tek satır yazamadılar
İşte bu fotoğrafta gördüğünüz zat-ı şahaneler var ya...
Hani şu Tayyip Erdoğan’ın “görüş açısı”na girmek için neredeyse birbirlerinin üzerine çıkmış vaziyette, hani istiflenmiş hamsi gibi oturan genel yayın yönetmenleri...
Hani şu sözde “kamuoyunu etkileme, yönetme, yönlendirme gücü”ne sahip olanlar...
Hani siyasilere, sporculara, sanatçılara, işadamlarına bizzat meslektaşlarına karşı “yazarsam görürsün haaa...” tehdidi savurmaya bayılanlar...
“MİT-PKK görüşmesi” bahsinde, düne kadar çoğu bir tek satır dahi yazamadılar...
Hatta Akşam Gazetesi Ankara Temsilcisi Çiğdem Toker’in “yalanlanmayan” iddiasına göre, bazıları kafa kafaya verip “yazmama” kararı aldılar... Yazanlar da, ya dalga geçer gibi “Ne olmuş canım, ne var bunda şaşıracak, tartışacak” diyerek avukatlığa soyundular, ya “zamanlamaya bak” deyip “mazruf”un, -Pandora’nın kutusu sanki- “zarftan çıkması”na mani olmaya çalıştılar, ya da hedef şaşırtarak, yavuz hırsız misali “muhalefet”i suçladılar.
Dolayısıyla, günlerdir yok sayılmış bir konu, Erdoğan’ın gezisini izleyen bütün gazetelerde, aynı günde, aynı sözlerle manşet oluyorsa, bu fotoğraf işlevi itibarıyle bir “damga”dır aslında:
GÖRÜLMÜŞTÜR!
Yazılabilir, okunabilir, yayılabilir “sakınca” yoktur! Bilmem kaç sayılı yandaşlık tebliği uyarınca manşetlerimiz icazetlidir...
Erdoğan’dan çok Erdoğancı
Tabii bir de işin şu boyutu var:
Yazdılar da ne oldu sanki?
Tamam Erdoğan “yasağı” kaldırdı, “icazet” alındı. Hatta olur ya, ne yazacaklarını bilemezler diye, hepsini karşısına aldı, teeeeek tek, tane tane, çok net, anlaşılır biçimde anlattı, “görüştüler” dedi, “konuştular” dedi, “görüşsünler-konuşsunlar diye biz yolladık” dedi, “Habur tavizdi” demeye getirdi...
Ve inanır mısınız, bu halde bile o koca koca gazetelerin anlı şanlı genel yayın yönetmenleri Erdoğan’ın açıklamalarının ne anlama geldiğinin adını koyamadı. “İtiraf” diye başlık atamadı!
Dağları saran korku, gerçeği yazıya dökmeye geçit vermedi!
Hatta Erdoğan’dan bile daha fazla Erdoğancı kesildi kimileri!
Erdoğan’ın “PKK ile müzakere”yi anlatışını, okuyucusuna “mücadele” diye yutturmaya
kalkıştı!
Manşet dediğin “göstermeyi” amaçlar değil mi!
Bunlar hem “Böyle buyurdu Başbakan” diye manşet attı, hem de okurları “Başbakanlarının ne buyurduğunu okuyamasın da, anlamasın, gözü açılmasın, uyanmasın” diye, en sağlıklı gözün okumakta zorlanacağı hurufatı seçti...
Bilemiyorum basın tarihinde var mıdır bundan başka “okutmamak üzere yapılan birinci sayfa” örneği!







 BİR YANDAN TALAN DEVAM EDİYOR:



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."