20 Ocak 2011 Perşembe

İLAÇ TERÖRÜ
Zahide UÇAR
Kaynak:
http://www.internetajans.com/default.asp?t=wa&wid=18&aid=3217

RTÜK yasası meclisten geçti. Başbakana yayın durdurma yetkisi de veren yasanın bir maddesi reçetesiz ilaçların reklamının yapılmasına izin veriyor. 

Her gün, her an bir rezalet yaşıyoruz. Biri tartışılmadan ötekine koşuluyor. Nereye, neye el atsalar önce değersizleştirip sonra kurutuyorlar. 

İlaç konusu ülkemizin kangren olmuş bir sorunudur. Aslında insanlığın ortak bir sorunudur. Silah tüccarları ilacı da üretiyor. Savaş çıkartarak çok para kazanmayı keşfettikleri gibi, ilaç satarak da çok para kazanıldığını tespit ettiler. İlaç üreten küresel tröstler, tedavi etmek yerine sağlıklı insanlara da ilaç satmanın yolunu buldular. 

Şimdi reçetesiz ilaçların reklamı yapılacak. Yani, sağlam insana ilaç satılacak. Bunlar da genelde vitamin ve ağrı kesiciler olacaktır! 

Bir eczacı arkadaşım bana şöyle dedi: “On yıldır eczacılık yapıyorum, ilaç kullanıp tedavi olan görmedim. Bir ilaç ile başlıyor hasta, o ilaç bir yerini bozuyor, ikinci ilaç ilave ediliyor. Sonra üç, dört, beş diye devam ediyor.” Düşündürücü değil mi? 

Avrupa’da doktorlar kolay kolay antibiyotik yazmaz. Türklere antibiyotik fayda etmiyor, çünkü avuç avuç antibiyotik içiyorlar diye alay konusu oluyoruz. Bebeklere antibiyotiği yüklüyorlar. Küçücük çocuklar diyalize giriyor. Sebebini arayan yok. Türkiye’de insanın ne değeri var ki sebep aransın? Paradan başka değer kaldı mı? 

2009 yılında 15 milyar dolarlık ilaç tüketmişiz. Yerli ilaç firmamız kalmadı sayılır. Aşı bile üretmiyoruz. Yani bir ambargo konsa hem açız, hem ilaçsız. 15 milyar doları küresel sermayenin kirli paralarına ekledik. Sağlıksız bir toplum olarak çalışma verimimiz düşüyor. Alzheimer neden bu kadar yaygınlaştı sorgulayan var mı? 

Üniversitelerimiz, doktorlarımız; neden ABD’nin dayattığı tıp yöntemlerini sorgulamıyorsunuz. ABD’de aldığınız eğitime dayanarak bu millete yıllarca trans yağları yedirdiniz. O güzelim zeytinyağını, tereyağını yasakladınız. Meyvenin bu kadar bol olduğu bir ülkede insanlara vitaminleri dayattınız, çünkü bu yöntemi öğrettiler. Oysa bilim adamı olmanın ön koşulu şüpheci olmaktır, kabulcü olmak değil!! 
Genetiği değiştirilmiş organizmalar(GDO), diğer adıyla “Frankeştayn” yiyecekler... İnsan bedeni toprağa uyumludur. GDO’yu tanımıyor. Ve çocuklarda tanımlanamayan hastalıklar ortaya çıkmaya başladı. 

Sevgili doktorlarımız, millete içirdiğiniz vitaminler ne? GDO’DAN ÜRETİLMİYOR MU? Aspirin, yani en masum olanı… Söğüt ağacından üretiliyordu ya? Artık değil. Söğüt ağacı azaldı, aspirin de değişime uğradı. Sizler bol bol aspirin yazıyorsunuz. Bu ülke narenciye cenneti ama sizler hala c vitamini yazmaya devam ediyorsunuz. 

Değerli okur, sizler genelde sadece İslami tarikatları biliyorsunuz değil mi? Oysa ülkede Amerikalı, İngiliz ve az da olsa başka ülkelerin mistik(!) öğretmenleri cirit atıyor. Ruhsal gelişim, aydınlanma adı altında “bir ton para karşılığı” kendini toplumun elit kesimi olarak gören kişilere eğitim(!) veriyor. Hepsi de 2012 yılında büyük değişim olacak diyor. Yeni nesil çocukların indigo ve kristal çocuklar olarak dünyaya geldiğini ve kurtuluşun onlarda olacağına inanıyorlar. İnsan DNA’sının 2 sarmaldan 12 sarmala yükseleceği, İndigo ve kristal çocukların DNA sarmalının 12 olduğu anlatılıyor. 10 yaşın altındaki çocukların %90’ı indigo veya kristal çocuk diye söyleniyor. Bu kurslarda ses, renk ve koku faktörü kullanılıyor. Yani konuyu bilenlere göre zihin kontrolü yapılıyor. 2012 yılından sonra DNA’sı 2 sarmallı insan kalmayacak, 12 sarmallı, tek auralı “birlik bilinci” içinde bir toplum oluşturulacak” diye inanılıyor. Yani; insan ırkı “de-ğiş-ti-ri-li-yor!!!..”
Birlik içinde bir toplum(!!) size neyi çağrıştırıyor? 
Tek dünya düzeni devleti”ni hatırlatmıyor mu?
Amerikalı ve İngiliz öğretmenler Türkleri niye buna inandırıyor dersiniz? Bizi pek çok mu seviyorlar(!)? Öyle olmalı değil mi(!)? Öyle olmasa Kayseri’den Konya’ya konsolosluk açarlar mıydı hiç(!)? Türkiye hazır çadır devletine dönmüşken, devleti sahiplenen de kalmamışken, gönüllerince at koşturmanın vaktidir!!. 

Sadece mallarımıza el konmadı bizim. Hedef tahtasına konan sadece Atatürk, asker ve ulusalcılar-milliyetçiler değildi. Beyinlerimiz hedefte, beyinlerimiz!!. Hipnoz ediyorlar, değiştiriyorlar, dönüştürüyorlar ve bu konularda insanlarımızı bilgilendirecek devlet görevlileri yok!! Yoook!! Vergilerimizle üstümüze basa basa zıkkımlanıyor onlar. 
Hükümet edenler mi? Onlar “Amerikan Kondu Partisi” olduğu için, kendileri adına ABD’nin karanlık prensleri düşünüyor. Onlar ABD’nin uzaktan kumandalı sis bombaları, ülkenin bölünmez bütünlüğüne konan C4’dür. Oradan tak, bunlar şak. Oradan düğmeye basılıyor, burada bunlar bazen göz yaşartıcı bomba, bazen biber gazı, bazen C4 olarak üzerimize patlıyor. Alet utanmaz, bunlar da utanmıyor. Aletin merhameti olmaz, bunların da yok. Bıçak bir alettir, güzel ellerde güzel yemeklere alet olur. Bir canavarın elinde ise cinayet aleti. Ve bunlar şimdi luciferin piçlerinin elindeki bir alet olarak görev yapıyor. GDO’ya izin vererek, ilaç reklamına onay vererek bunu bir kere daha teyit ettiler zaten. İlaç ve gıdaya hükmeden küresel şebeke şeytana tapar. 

Kur’an bu konuları açıklıyor ama bizim ruhban sınıfı milleti cehenneme atmakla meşgul olduğu için bu konulara eğilemiyor. Ya da kadının bel altına kafaları sıkıştığı için Kur’an-ı Kerimin yaptığı bu muhteşem uyarıyı okuyamıyorlar, yazık!!. 

Nisa Suresi 119. Ayet: ”Elbette onları saptıracağım, onları boş heveslerde(bedensellikte) boğacağım; onlara emredeceğim de en’amın (kendilerinden kurban olan davarların) kulaklarını kesecekler ve dahi onlara emredeceğim, Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakır da şeytanı(bedensel dürtülerini) yönetici edinirse, gerçekten o apaçık bir hüsrana uğramıştır. 
Nisa Suresi 120.Ayet: Onlara vaatlerde bulunur ve onlara umut verip sonu boş çıkacak arzular peşinde koşturur. (Oysa) şeytan aldanıştan başka bir şey vaat etmemektedir. 
Bakara Suresi 205. Ayet:  O dönüp gittiği zaman arzda fesat çıkarmaya, insanın ürününü ve neslini mahvetmeye koşar. Allah fesadı sevmez. 

Bu ayetler çok açık bilgi veriyor. “Hayvanların kulaklarını yaracaklar” ifadesinin ne anlama geldiğini bir doktor arkadaş anlattı. Genetik araştırmalarda ve mutasyonları takip etmek için yapılan deneylerde gerekli olan doku, hayvanlardan, kulakları yarılarak veya enjektörle alınıyormuş. Bu ayetlerden anladığımıza göre transgenik (GDO) teknolojisi şeytani özellikler taşıyor. Bu yasayı serbest bırakanlar ise şeytanın ahdine yardımcı olmuş oluyor. Sahi, diyanet GDO’ya helal fetvası vermişti değil mi(!)? Onlar bu ayetleri bilmiyor mu? Bilmez olurlar mı? Ne de olsa 3 bakanlık bütçesine eşit bütçeleri var. Bilirler ama bu bütçe de adamı unutkan yapabilir ne de olsa. Siz Kuran-ı Kerim’in Türkçe olarak öğrenilmesini niye istemiyorlar sanıyorsunuz? O zaman Yasin satabilirler mi? Hatim duası satabilirler mi? Herhalde Allah’ı Türkçe bilmiyor diye düşünmüyorlardır(!).. “Kur’an-ı Kerim-i anlayasınız diye Arapça indirdim” dediğine göre, Kur’an başka bir millete inseydi o milletin dilinde geleceğini de bilirler ama işlerine gelmez. 
Kısacası; bu ayetlere göre “insanın ürününü ve neslini mahvetmek için” yasa çıkaranlar deccalın ortaklarıdır.Deccal kötüyü iyi, iyiyi kötü gösterir. Televizyonlardan bütün rezillikleri iyi diye kim pazarlıyor? Ya bunlara destek verenler? Bilmiyorduk deme şansları var mı? Allah buluğa eren her insanı sorumlu tutmuyor mu? Kur’an “hiç akıl etmez misiniz” diyerek aklı kullanmaya zorlamıyor mu? 

AKP benim için parti bile değil de, geçmiştekiler de masum sayılmaz. 2000 yılında ABD’ye gittiğimde bir profesör “biz tarım ilacı ve gübreyi ilk önce Türkiye gibi ülkelerde deniyoruz. Sonuca göre ülkemizde kullanıyoruz” dedi. 

Düşünün, adamlara ülkeyi yönet diyorsun. Avrupa ülkelerinde bile olmayan lüks imkanlar sunuyorsun. Onlar ne yapıyor? Kanına ekmek doğruyor. AKP’ye alt yapıyı ve arka bahçe insan kaynağını geçmiş iktidarlar ve Kenan Evren gibi “bizim oğlanlar” sunmadı mı?. Bu ülke ve ülke insanı ihanet hançeri ile binlerce defa hançerlenmiştir. Emaneti teslim ettiklerimiz emanete hıyanet etmiştir. 

Bir televizyon programında anlatıyor. Kilo yapan gıdaları tespit etmek için “york testi" denen bir test yapılıyormuş. Bu çok pahalı yapılan test ikinci defa tekrarlanıyor ama alınan kan örnekleri İngiltere’ye gönderiliyormuş. Eee, salaklık para ile değil ki, bedava. Bir zamanın safları da Babuna’ya takılıp kanlarını ABD’ye göndermişti. Zamanın Sağlık Bakanı Osman Durmuş karşı çıkınca da zalim ilan edilmişti ama olay anlaşılınca da iş işten çoktan geçmişti. Genetik şifrelerini kendi elleri ile teslim etmişlerdi bir kere. Artık vatandaşa sahip çıkan zaten yok. Saldım çayıraaa, mevlam kayıra. Nasıl olsa ülke yönetmenin ölçütü “3 koyun güdebilmekle” eşitlendi. Yani adam diyor ki; “ülke koyun dolu, önce bunu bileceksin, sonra gütmeyi öğreneceksin, tıpkı benim gibi.” Ülkede ne kadar mazoşist var ki, hakaret edildikçe gidip hakaret edene oy veriyor. 
Sırtımızdaki bu çirkef yükü atmanın tek yolu, eşek olmaktan kurtulmaktır!!.. 
MUHALEFET PARTİLERİNE Bu taşeron partinin binlerce rezilliğine rağmen hala umut olamamışsanız, gidin!!. Lütfen gidin!!. Hangi cehenneme gitmek istiyorsanız oraya gidin! Ne çıkan yasaları anlatıyorsunuz, ne de doğru düzgün muhalefet yapıyorsunuz. Katilleri sokağa salma operasyonu yapılırken eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun anlattığına göre hiçbir tepkiniz olmamış. Şimdi kalkmış tribüne oynuyorsunuz. Basın yer vermiyor falan demeyin. Sizler birçok konuyu hala diretebilen birkaç basın mensubundan öğreniyorsunuz. Yani geriden geliyorsunuz. Ayrıca nasıl muhalefet yapılır, üç kağıtlar nasıl suratlarına çarpılır, gidip Kamer Genç’ten öğrenin. O tek başına başarıyor. 

NAMUSLU NAMUSSUZLAR… 
Şener Şen’in başrolünü oynadığı film artık gerçek oldu. Vergisini, üstelik delidumrul vergisini zamanında ödeyen, ülkesini seven, değerlerine sahip çıkan ne kadar namuslu vatandaş varsa “namuslu namussuz” durumuna düştü. Bence hepsi dilekçe verip hapse girmek istediğini belirtsin. Nedenini de şöyle yazsın: Çalan, devlete baş kaldıran, asker-polis-sivil-bebek öldüren, yetim hakkı yiyen, tecavüz eden, cinayet işleyen bilumum zevat iktidarınız sayesinde NAMUSSUZ Namuslu olarak sokağa bırakılmıştır. Kimseyi öldürmediğim, gasp yapmadığım, tecavüz etmediğim, devlet malını çalmadığım, vatana ihanet etmediğim, vergilerimi günü gününe ödediğim için “Namuslu Namussuz”luk suçunu işlemiş bulunmaktayım. Kendimi ihbar ediyorum. Lütfen beni tutuklayın. Yoksa bu kadar KERİZ olduğum için kendi cezamı kendim vermek zorunda kalacağım. 
Kaygılarımla. 
İsim:Vatandaş Namuslu Namussuz.
Adres:Türkiye Açıkhava tımarhanesi 

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."