8 Nisan 2011 Cuma

CUMHURİYET İÇİN GÜÇ BİRLİĞİ
Artık çok net anlaşılıyor.
Bu ülkede bir yerlere yükselmen için çok akıllı, çalışkan veya çok iyi milli duygulara sahip ve onurlu olmana gerek yok. Hatta konuşma özürlü, iki kelimeyi bir araya getiremeyen dangır dungur konuşan biri bile olsan sorun değil. ABD’ye ne kadar taviz verdiğin önemli olan. Birileri senin saçmalamalarını, hırsızlıklarını, cehaletini örter ve seni filozof, alim, vatanını düşünen demokrasi abidesi yapar. Öyle bir yapar ki siyah gözlükleri takıp  ve 20/25 kişilik korumanı yanına aldığında buna kendin bile inanırsın.
Ama kazara azıcık ucundan da olsa ABD çıkarlarına ters bir cümle sarf edersen, (ki sen muhtemelen bunun ABD çıkarlarına ters olduğunu bile bilmiyorsundur) ne İsviçre’deki 8 banka hesabın, ne eşinin senin hakkında söylediği “Allah’ı sever ama güvenmez” kalır deşifre edilmedik.
Birileri sana yolu gösterir. Yanlış yapmanı engeller. Kısaca sana ye iç, dünyayı gez, ama önünde yazılandan fazlasını konuşma der. İstersen dinleme.
Her kurumun başına getirdiğin abuk sabuk adamların kendini kralın kankisi gördüklerinden yolsuzluk mu yaptı, üniversite sorularına mod medyan mı uyguladı hiç karışma hiç canını sıkma Reis-i Cumhur hile olmadığına ikna olur,o olursa diğeri de olur,diğeri olursa diğerleri de olur.Sıkıysa savcılar olmasın.
Bunun adı yüksek;çok yüksek demokrasi.
Bunun adı yüksek demokrasi falan değil.
Bunun adı rezillik, bunun adı mandacılık.
Peki, Atatürk’ten buyana bu neden değişmiyor?
Değişmiyor çünkü mandacıları yerinden edenlerde mandacı.
Onlarda ABD’yi arkasına alarak diğerlerini yerinden ediyor ve bembeyaz bir sayfa ile yollarına devam ediyor.
AKP’yi eleştiriyoruz, yapılanlara kızıyoruz ama alternatifi gördüklerimizin ne kadar ABD’ci olduğuna bakmıyoruz. ABD gezilerinde ne tavizler verildiğine, kimlerle görüştüklerine aldırmıyoruz. Ve biri gidiyor biri geliyor, aynı tas aynı hamam.
İşte yine seçim arifesindeyiz ve yine ABD gezileri, Yahudi lobileriyle görüşmeler. Yine ABD yanlısı söylemler. Türkiye’de siyaset yapan bir adamın askerlik kısa olsun, yazın olsun gibi nasıl bir derdi olabilir. AKP bir aşama kaydetti. Bu zamana kadar verilen tavizlerin vaatlerin kat kat fazlasını verdi. Ne kadar kırmızıçizgi varsa darmadağın etti. Şimdi gelecekler buradan devam etmek zorunda. Kılıçtaroğlu’nunda TSK açılımı tamda bu.
Güzelde bir cümle yakaladı: “AKP ;Türk halkının ABD ile arasını açıyor.”
Bakalım ABD bunu yiyecek ve bayrağı teslim edecek mi?
Bu arada TSK demokrasicilik oynamaya devam ediyor. “Ben karışmam demokrasi var” diyor. Çünkü oda NATO’cu. Nato’dan çıkılabilir mi? Şimdilik düşünemiyor. Yada kendine güvenemiyor. Yoksa demokrasi falan hikâye. Tezkere çıkmadan Libya’ya gemi yollaması ve teskerenin yolda çıkmasının ne açıklaması olabilir. Libya kaçıyor mu da tezkereyi beklemeden yola çıkıyorsun.
TSK’dan demokrasi bekleyen sivil vatandaşlara küpe olsun bu cümleler. ABD öp şu siyasileri derse öper, sus derse susar. Ama bunu bilmeyen dangır dungur adamlar kameraların karşısına çıkıp “biz bu TSK ile iyi ki savaşa girmemişiz” türü alay edici söylemlere de bir cevap verir insan. Kalkın darbe yapın demiyoruz ki. Hepimiz askerlik yaptık, çoluğuna çocuğuna çürük alan bu adamlar dalga geçsin diye mi?
Kısacası bu çemberi kıracak bir siyasi oluşum gerekli. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Türkiye Cumhuriyeti’nde ABD mandacısı olmayan zihniyetlerinde olduğu, TBMM’ne girebildiği, parti olmasa bile halkın onları seçtiği görülmeli. Meclis kürsüsünden ABD’nin ülkemize attığı kazıklar, ABD’nin kulu olmuşların suratına haykırıldığında yüzlerinin alacağı şekil ve renk herkes tarafından görülmeli.
İşte o zaman Türkiye’de demokrasi adına bir açılım olur.
Cumhuriyet İçin Güç Birliğini destekliyorum.
L.kalem
8 Nisan 2011


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."