30 Kasım 2009 Pazartesi

DÜNYADA GÜNLÜK ÜÇ BİN İRAN KARŞITI HABER YAYINLANIYOR



İran İslam Cumhuriyeti Hayır İşleri ve Avkaf Kurumu yetkilisi Hücetül İslam Vel Müslimin Ali Muhammedi, bugün İran’ın üzerinde 80 uydunun günde altı bin haber ve yorum yayınladığını ve bunların üç bininin İran ve İslami düzeni hedef alan yazılar olduğunu belirtti.
Ali Muhammedi, bugün artık düşmanın askeri saldırısının bittiğini ancak ahlaki, inanç ve kültürel konuları içeren psikoloji savaşının başladığını belirtti.
Muhammedi “düşman bugün kültürel değişim, halkın din ve inançlarını yok etme çabasındadır bu savaşta askeri araç gereçler de uydular, televizyon kanalları ve internete dönüşmüştür” dedi.



Bu haber İran’ın hakkında; fakat aynı gerçekler (Türkiye Cumhuriyeti) bizim için de geçerli. İran bunun önlemini almak için gerekli yatırımları yaptı ve mücadeleye başladı. Özellikle son seçimlerden sonra meydana gelen olayların emperyalist kışkırtmalar sonucunda olduğunu gördü.Birkaç İngiliz ajanını tutukladı.

Bizim için durum tam içler acısı.
Ülkede bu tip dış yayınlara karşı herhangi bir önlem alınmadığı gibi ulusal medyası da emperyalist güçler tarafından ele geçirildi.Yurt dışında “AB norm/kriterlerine uymuyor” başlığı altına gizlenmiş bir çok Türkiye Cumhuriyetine yaptırım,karalama,küçük düşürme haberleri yayınlanıyor.Türk halkı etnik gruplara ayrıştırılıyor.Soykırım yapmakla suçlanıyor.Bunların hiç birine karşı önlem alınmazken daha vahimi ülkemizin medyası ile Türk halkına servis ediliyor.Sanki bir ABD/AB gazetesinde çıkan haber gerçekmiş gibi gösterilerek manşetlere taşınıyor.
ABD’nin iktidara paraşütle indirdiklerinin böyle bir kaygısı olmadığı gibi halkı ayrıştırmada elinden geleni yapıyorlar. Kürt açılımı, Alevi açılımı, Kıbrıs açılımı gibi olaylar tam emperyalist çıkarlar için kotarılmış, emperyalist patronların emirlerinden başka bir şey değil.
Türkiye Cumhuriyetinin ayrışması için ilk ele geçirilen kurum medyası olmuştur.
Medyasının arkasından en stratejik kurumları özelleştirme adına emperyalizme hibe edildi. Dış borçlar dörde katlanırken ekonomiye değer katan hayati kurumlar bir bir elden çıkarıldı. İşsizlik patlamış fakat sanal gündemlerle halkın dikkati yine medya aracılığıyla farklı yönlere kaydırıldı. Gerçekleri dizi, dizileri gerçek gibi izleyen toplumlar yaratıldı.
Muhalif medya susturuldu.
Kanal Türk, Fettullahçı kadrolara satışa zorlanmış ve patronu Tuncay ÖZKAN Ergenekon düzmecesiyle içeri atılıp susturulmuştur.
Avrasya Tv (ART) kapatılamamış fakat Mustafa ÖZBEK yine Ergenekon yalanıyla, örgütün kasası yalanıyla içeri atılmıştır.
Ulusal Kanal’ın sahibi ve İşçi Partisinin genel başkanı Doğu PERİNÇEK Ergenekon’un kurucularından denilerek içeri atılmıştır.
Fakat burada dikkat edilmesi gereken başka bir şey vardır.
Bu insanların sonsuza kadar içeride tutulması mümkün değildir.
O zaman akla şu geliyor:
Kısa bir dönemde, bir şeylerin kotarılması ve TC’nin tüm kurumlarının tasfiye edilmesi gerekmektedir. Bu kurumların başında Türk Ordusu ve Yargısı gelmektedir.
Çünkü bu insanların Ergenekon yalanından kurtulup dışarı çıkmaları AKP’nin sonu olacaktır.
Hala uyuyan insanlar da aydınları içeriden çıkıp konuşmaya başladıklarında gerçekleri göreceklerdir.
Kısaca AKP çok kısa bir dönemde ya TC’nin işini bitirmek ve istediği duruma getirmek, ya da bu halka hesap vermek durumundadır. Bunun üçüncü bir yolu yoktur. Dolayısıyla emperyalizmden aldığı destekle var gücüyle ve hukuksuzca her yola başvurmaktan başka alternatifi yoktur.
AKP ya yok edecek ya da yok olacaktır.
Bunu da medya ile yapmak isteyecektir. Yalan, dolan ve gündem dağıtmalarla, insanların zekâsıyla dalga geçercesine zaten bunu yapmaktadır. AKP halk desteğini kaybettiğinde emperyalist güçlerin şiddete başvurması beklenmelidir. Kürt/Türk, Alevi/Sünni ayrımı bu dönemler için gereklidir. Hatta Norşin/Potamya açılımları, Trabzon’da Pontusça radyo açma girişimleri, Kanala 6 ile ortak Kürtçe dil oluşturma istekleri ve Tayyip’in “Türkiye’de 39 etnik grup var” söylemlerinin altında AKP’nin bu süreçten kurtulmak için ülkeyi bölmeyi göze aldıklarını göstermektedir. AKP gırtlağına kadar suça batmıştır ve kurtulmak için her şeyi yapmaya hazırdır.
Kısacası bu medya üzerinden olmaktadır ve bizim medyamız yoktur.
İşte bu nedenle eli kalem tutan, iyi okur, Atatürk Milliyetçisi, Ulusalcı tüm arkadaşlara iş düşmektedir.
Eli kalem tutan Atatürkçüler, şimdi savaş zamanıdır.
Nasıl ki bu toplum emperyalizmin savaş makinelerine karşı canını vermeyi bilmişse, şimdide aydınlarının damlara atıldığı, susturulduğu, öldürüldüğü bu günlerde daha fazla okumalı, bildiklerimizi aktarmalı ve satılmışların medya gücüyle halkı kandırmalarını engellemelilerdir.
İş bizlere düştü arkadaşlar.
Bu savaş kalem, klavye, mürekkep savaşlarıdır.
Ulusalcı aydınlarımızın yokluğunu hissettirmeyelim.
Unutmayın bu bir haçlı saldırısıdır.
Ve bizi içeriden vuruyorlar. Üstelik en kötüsü, ağızlarından dini düşürmeyenler haçlıların uşağı, emireri olmuş durumunda. Bunu Türk Halkı görmelidir.
Birinci hedeflerinde, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türk yargısı bulunmaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türk yargısını koruyalım.
Irksal ve dinsel tüm ayrışmaların karşısında duralım.
Ne mutlu bize ki emperyalist katillere ve içimizdeki hainlere ders vermek bizlere nasip oldu.
Yılmayın, karamsarlığa düşmeyin.
Unutmayın; Atalarımız bizden çok daha kötü durumda yılmadılar, usanmadılar. Canlarını verdiler ama boyun eğmediler.
Türk genci sıra bizde.
Yolumuz belli.
ATATÜRK YOLU.
Hedefimiz belli.
TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE.
Düşmanımız belli:
EMPERYALİST GÜÇLER VE İÇİMİZDEKİ İŞBİRLİKÇİLER.
Korkaklar bir adım geri çekilsin.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

Levent KALEM
30 Kasım 2009



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
JAPONYA BİR CASUS UYDUSU DAHA UZAYA FIRLATTI

Uyanan Japonya’ya dikkat:

Japonya, savunma amaçlı bilgi toplanmasına yardımcı olacak 5. casus uydusunu 28 Kasım 2009 da fırlattı.
Japon hükümetinden yapılan açıklamada, 565 milyon dolar değerindeki uyduyu taşıyan H-2A roketinin bugün, güneydeki Tanegaşima adasındaki uzay araştırmaları merkezinden fırlatıldığı bildirildi.
Uydu üzerinden istihbarat sağlanmasında uzun süre ABD'ye bel bağlayan Japonya, ilk casus uydusunu 2003 yılında uzaya fırlatmıştı.

29 Kasım 2009 Pazar

AB-TÜRKİYE’YE KARMA PARLEMENTOSUN KOMÜSYONU ÜYESİ YİNE GÖREVİNİ YAPTI: TÜRKİYE’YE KARDI.
RENATE SOMMER BUNU HEP YAPIYOR

Renate Sommer Alman Hıristiyan Demokrat Birliği (CDU)'nden Avrupa Parlamentosu üyeliği (sağ kanat grubu Avrupa Halk Partisi içinde) yapan bir Alman siyasetçidir. Kuzey Ren Westfalya bölgesi parlamenteridir. Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyesidir. Ayrıca AP Çevre, Sağlık ve Gıda parlamenterler komisyonunda yer almaktadır.
10 Eylül 1958, Bochum, Almanya doğumludur. Ziraat mühendisidir.

Daha önce şunları demişti:

2 Aralık 2006 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayınlanan
"Avrupa'nın Türkiye karşısında yumruğunu masaya vurması gerekir" 2006 başında Türkiye'nin kuş gribi tehlikesi ile mücadelesinin en yoğun noktada olduğu dönemde:
 "Türkiye'nin modern çağa henüz ulaşamadı"

Renate yine kızmış:

 “Ahmedinecad'a dostum diyen, katliamdan aranan El Beşir'i davet eden ve İsrail'i devlet terörü ile suçlayan biri ciddi olarak AB'ye aday olamaz”
AP İlerleme Raporu'nun komisyonda kabulü üzerine yazılı bir açıklama yaptı.
“En büyük problemli çocuk Türkiye'yedir. Dini azınlıklara ve basın özgürlüğüne yönelik baskılar AB'nin temel değerlerini yaralıyor. Türkiye hükümetinin liman ve havaalanlarını Kıbrıs gemilerine yıllardır açmaması AB üyeliğinin ön şartlarını dahi zedeliyor. Bu konuda yaptırımlar gelip gelmemesi gündemde, bu da müzakere sürecini zayıflatıyor”



“İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'a dostum diyen, halk katliamından aranan Sudan Devlet Başkanı El Beşir'i ülkesindeki bir konferansa davet eden ve bir zamanlar partneri olan İsrail'i şimdi devlet terörü ile suçlayan birinin ciddi olarak AB'ye aday olması düşünülemez.”




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

28 Kasım 2009 Cumartesi

PEDER BANK ÇOCUKLARI VİTRİN KIRAR


Ayrılıkçı Kürtler olayları yavaş yavaş çözmeye başlıyorlar. En azından yazılarında bizim yıllardır saydıklarımızı “düşünüyorum” şeklinde belirtmeye başladılar. Yusuf Ziyad isimli pkk’lının yazısından aldığım aşağıdaki cümleler ayrılıkçılık ve kinin dumura uğrattığı beyinlerin geç kalmışlığını görüyorum. Ayrıca yazılarının içerisinde pkk tabanını yitirme endişesini de görmek mümkün. Her yazılarında tabana inceden bir yağ ve gaz verme hakim. Ivır zıvır kısmını geçersek bu yazıların içerisinde belirgin olan düşünceye bakabiliriz. Bakın ne diyor? Yusuf Ziyad: 
“Bu oyun, içinde uluslar arası, bölgesel ve yerel (Kürtler) güçlerin rol aldığı bir konsept olduğunu düşünüyorum. Konsepttin esas amacının bölgede ılımlı İslam kılıfı altında büyük İsrail ve ABD’nin çıkarlarını güvence altına alma olabileceğini düşünüyorum. Biliniyor bölgede İsrail için en önemli sorun güvenlik sorunudur. Küçücük bir ülke olmasına rağmen tüm Arap âlemi yanında İran ve tüm Müslüman âleminin de birinci derece düşmanı ilan edilmiş bir ülkedir. Bölgede giderek yükselen radikal İslam’ın ise birinci dereceden hedefi konumundadır. İsrail’e karşı olan bu tepki ve düşmanlık olduğu müddetçe İsrail bölgede gücünün yüzde seksenini güvenliğe harcamak zorundadır. Dolaysıyla bölge kaynaklarından yeterince yararlanamadığı gibi dostane ilişkiler geliştirerek güvenle bakacağı bir gelecekte inşa edememektedir. Tüm bu tepkileri şiddetle bastırmakta mümkün olmadığı gibi şiddettin ancak tepkileri bir sarmal topu gibi büyüterek kendisine yönelttiğini fark etmiş olmalı. Bu tepkilerin çoğu ideolojiktir ve kaynağını yakın tarihte olduğu kadar eski tarihten de almaktadır. İsrail’in bölgede ki güvenlik politikasının esas özü radikal İslami topluluklar ve güçlerin tepkilerini emecek, mücadele ruhundan uzaklaştırarak teslim alacak ideolojik bir silaha ihtiyaç vardır. Bununda Ilımlı İslam projesi olduğunu düşünüyorum. Bölgede ki halklar ancak ılımlı İslam projesiyle, bölgeyi tümden işgal edip kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek isteyen ve “bu bir haçlı seferidir” diyen ABD ile yıllardır bölgeye kan kusturan Yahudi siyonizmini içine sindirerek kabul edebilirler. Piyon Aktörler Gülen Ve AKP Hükümeti Bu projenin görünürdeki aktörleri mevcut konumda AKP hükümeti ve Fetullah Gülen hareketi gibi görünüyor. Bu projenin yeni olmadığını yıllara dayanan bir hazırlık aşaması olduğu AKP’nin de bu projenin bir sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Proje Fetullah Gülen ile başlatılmış. Projenin asıl sahibi ve sermayesi İsrail’e, uluslar arası arenadaki diplomatik ve siyasi desteği ise ABD’ye aittir. AKP hükümeti başta Türkiye’de olmak üzere bölgede bu projenin hayat bulması için harekete geçmiştir. Arkasına almış olduğu ABD desteği ile bölgede siyasi ve diplomatik alanda rolünü oynamaya çalışıyor. Fetullah Gülen hareketi ise başta bölgedeki tarikat örgütleriyle kurmuş olduğu ilişki ve toplumsal alanda kurmuş olduğu yardım dernekleri, eğitim, sağlık ve ekonomik alanlarıyla toplumu bir ağ gibi sararak kurulacak siyasal rejimler için zemin ve kadro hazırlamaktadır. Davos, Projenin İlk Tanıtım Raundu İdi Erdoğan’ın Davos zirvesinde İsrail devlet Başkanı’na göstermiş olduğu tepki ile bu yeni süreç Türkiye’sinin dış dünyada modern ve İslami kimliğinin dışa vurumu olarak ılımlı İslam projenin ilk tanıtım raundu olarak start aldı. Bu projenin Müslüman ve Arap camiasında yer alabilmesinin en iyi yolu İsrail karşıtlığının yapılmasıdır. Nitekim Davos zirvesindeki “on minute” vakasından sonra Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Davos zirvesinin sonuçlarını toplamak için Arap ülkelerine yoğun diplomatik seferler düzenledi. Daha sonra tüm Müslüman ve Arap âleminde Türkiye bayrakları ve Erdoğan resimleri halk tarafından sokaklara taşındı. Bu durum olumlu sonuçlar doğurmuş olacak ki Erdoğan’ın İsrail karşıtı tavrında sertlik dozu giderek artı. Erdoğan İsrail’in, Filistin’in Gazze şehrinde fosforlu bombalar kullanarak katliam yaptığını söyledi. Bu konuda Hamas ve Filistin direnişine sahip çıkan değerlendirmeler yaptı. Bu durum Gazze’de katliamı ve İsrail’in bir bütün olarak Filistin’de ki uygulamalarını konu alan dizi filmlerin çevrilmesine kadar gitti. Karşılıklı açıklamalarla Türkiye ile İsrail ipleri gerdiler. En son ise İsrail, Türkiye’nin Suriye ile kendisi arasında ki aracı rolü kabul etmeyeceğini söyledi v.b. tüm bunların karşılıklı danışıklı dövüş olup ılımlı İslam stratejisi çerçevesinde paylaşılmış roller olarak planlandığını düşünüyorum.” 
Buraya kadar bizim yıllardır bağırdığımız gerçekleri en azından düşünmeye başladıklarını görüyoruz. Fakat ayrılıkçı yazar şunu kaçırıyor: Ayrılık politikalarının başından beri İsrail ve ABD/AB’nin kucağında geliştiğini göremiyor. Bunu safça bir başarı olarak bir bağımsızlık mücadelesi olarak görüyor. Bu yaklaşım bana hayatında hiçbir şey üretememiş, peder bank’tan beslenmiş üniversite bebesinin devrimci, emekçi sloganlar atarak sokaklarda terör estirmesi, milletin emeğine saldırıp vitrin camları kırmasını hatırlatıyor. Pkk; İsrail, ABD ve AB’nin kucağında büyümüş obez bir bebektir. Bu ülkelerin desteği olmasa bayramı çıkaramaz. Umarım sevgili yazar düşünmeye başlamışken bunları da görebilir. Başka tespitleri de var düşünen adamın:


“Projenin Güney Kürdistan Ayağını Neçirvan Barzani Üstlenmiş” 
 “15 Aralığa kadar kampın boşaltılması hedeflenecek eğer bu mümkün olmazsa yani Kürt halkı tarafından tepki ile karşılanırsa bu durum Irak seçimlerinden sonraya bırakılacak.” 
 “..bölgede Neçirvan Barzani ve Yekgırtu İslami hareketine bağlı basın yayın organları özel olarak AKP’nin başlatmış olduğu bu “demokratik açılım” projesine destek sunacak.” 
“…….Neçirvan Barzani AKP hükümetinden koparmış olduğu ekonomik taviz ve anlaşmalar karşılığında böylesi bir rolü üstlenmiş gibi görünüyor.” 


Güzel tespitler. 


“…Mahmur kampı üzerinde ki hesaplaşma ile daha net göreceğiz. Mahmur kampı PKK’siz tek bir adım atmayacağı gibi PKK’nin içinde olmadığı tek bir planı onaylamaz. Hele bu plan kendileri üzerinden PKK’yi tasfiye etmekse canı pahasına da olsa ona onay vermeyecektir. Kürt hükümeti Mahmurların dönmesi için zorlayabilir, yerlerinden yurtlarında edebilir beklide evlerini başlarına yıkabilir. Ama onları asla PKK’siz bir çözüme razı edemez.” 


Bu cümlelerde Mahmur kampından geleceklerin 13 bin kişinin kimliklerini açıklamakta. Nasıl hiçte Tayyip ve Beşir beyefendilerin söyledikleri gibi değil mi? 
Saygılar.
 Levent KALEM 
28 Kasım 2009 


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

26 Kasım 2009 Perşembe

İLGİNÇ ANKETLER Resimlerin üzerine tıklayınız.
NEREYE EL ATSAN ELİNDE KALIYOR. NEDEN? "SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
EMİR ALINDI "SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

24 Kasım 2009 Salı


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

22 Kasım 2009 Pazar


1838’DEN BAŞLAYAN KAYIPLAR DEVAM EDİYOR.

Kitap: TÜRKİYE-AB /MEDENİYETLER ÇATIŞMASI

Yazar: A.Akif Poroy

Truva yayınları-2008
*1838: İngiltere Serbest Ticaret Anlaşması sonucu yerli sanayi çöktü.
*1839:İngiltere’nin İstanbul’daki Büyük elçisi Stratfort Canning’in bizzat Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’ya verip okuttuğu “Tanzimat Fermanı” ile Osmanlı tam olarak Batı’nın avucunun içine düşmüştür. Bu fermanla yabancılara okul açma izni de verilmiş oldu. Batı dünyası Osmanlı’ya karşı düşmanı Osmanlı’nın kendi tebaası içinden yetiştirme imkanı elde etmiştir.
*1854: Fransa ve İngiltere’den 3,3 milyon sterlin tahvil satışı ile Osmanlı Avrupa’dan ilk borcunu aldı.
*30 Mart 1856: Paris Anlaşması ile Avrupa Devletleri Konseyi’ne girmiştir. Yani kâğıt üzerinde Osmanlı toprak bütünlüğünü emniyete aldığını sanmıştır.
*Mayıs 1860: Osmanlı toprağı Lübnan’da iç isyan çıktı.
*Haziran 1864: Eflak ve Buğdan’da meclis kurulmasını kabul ettik.
*Haziran 1866: Girit’te Rumlar isyan çıkarttı.
*Haziran 1867: Belgrat’ı Fransa’nın baskısıyla Sırbistan’a terk ettik.
*Mayıs 1876: Hersek’te isyan çıktı ve Hersek’ten çekildik.
*Mayıs 1876: Selanik’te Rumlar Avrupa’nın desteğiyle isyan çıkardı. İsyanı bastırmada devlete yardım eden 6 Müslüman Avrupa’nın baskısı ile Osmanlı eliyle idam edildi.
*Temmuz 1876: Rus ile 93 Harbi başladı ve 6yıl sürdü. Ruslar Yeşilköy’e kadar işgal ettiler.
*Haziran 1878:Kıbrıs Adasını İngilizler Osmanlı’dan Rusya karşısındaki zor durumundan istifade ile istediler ve aldılar.
*Haziran 1881:Fransa Tunus’u işgal etti.
*Temmuz 1882:İngiltere Mısır’ı işgal etti.
*Eylül 1895:Ermeni isyanları başladı.
*Kasım 1901: Fransa Midilli’yi işgal etti.
*Kasım 1906:Avrupa devletleri Limni’yi işgal etti.
*1908:Balkan bozgunu ile balkanları kaybettik.
*1912:İtalyanlar; Trablusgarp’a sahip oldular.
*1914:Çanakkale’ye “Birleşik Avrupa Ordusu” diyeceğimiz güçler, donanmaları ile geldi.
Savaş milletimizin 253 bin gencine mal oldu. On binlerce yedek subay şehit olurken, Türk toplumu okumuş gençlerini kaybetti.
*15 Ekim 1918:Mondros Antlaşması ile Osmanlı çöktü.
*15 Mayıs 1919:Avrupalılar, Yunanlıları İzmir’e çıkarıp Türk yurdunu işgale başladı. İngiliz savaş gemilerinin Gemlik ve Mudanya’yı bombalamaların arkasından Yunan işgali gerçekleşti.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki Kurtuluş savaşı Avrupa’ya karşı yapılmıştır.
(Sayfa 138,139,140)
Tarihimiz içerisinde bizim için en tehlikeli gelişme ise 3Ekim 2005 tarihli AB ile imzalanan 3Ekim kararlarıdır. Çünkü Türkiye aleyhindeki kararlar 3 ekim 2005 Belgesi’yle AB Müktesebatı haline gelmiştir. Bu şekilde sözde Ermeni soykırımı yalanı,Kıbrıs,Ege Denizi sorunu,Pkk,Patrikhane konusu AB müktesebatı içinde AB’nin isteği doğrultusunda ve Türkiye’nin aleyhine bir maceraya girmişti.
(sayfa 141)
I.Dünya Paylaşım Harbinden sonra galip devletlerin Türkiye ile ilgili çok önemli bir ortak bildirgesi yayınlandı.
İngiltere
Fransa
İtalya
Amerika
Yunanistan
Japonya
Sırbistan devletleri 23 Haziran 1919 tarihli Osmanlı Devletine karşı yayınladıkları ortak bildiri:
“Türk Milleti, yabancı soyları yönetme yetisinden yoksundur. Çünkü Türklerde geliştirme yetisi yoktur, yalnız yıkmayı bilirler. Bu gerekçeyle, topraklarını parçalayacak ve Türkleri biz yöneteceğiz”
(sayfa 147,148)
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."


"OSMAN SAĞIRLI" YA GERÇEKTEN SAĞIR YADA YAŞASIN AKP
Türkiye Gazetesinden Osman Sağırlı modaya uymuş ve pkk’nın bir elemanı Halil Ataç’la bir röportaj yapmış. Röportajın önemini vurgulamak içinde 22 kasım 2009 (yani bugünkü) Türkiye gazetesine Manşetten büyük puntolarla girmiş. Merak ettim okudum. Lakin başlık çok enteresan: “AKTÜTÜN’E BASKIN PLANI ERGENEKONDAN” Bu başlığı atacak verileri aradım yazının içerisinde. Yazı bir teröristtin rezilliklerinin şovundan ibaret. Zaten ulusal kimliğini yitirmiş medyada da bunları yayınlayanlar parlıyor. Ama aralarda birkaç satır bilgi sıkışmış. Bakın ben olsam bu röportajdan sonra ne başlıklar atmayı uygun bulurdum.
Röportajın içinden kesitler. Ivır zıvırlar la geçirecek zamanımız yok.
Birlikte analiz edelim:
Sizin bir de Kıbrıs maceranız var galiba? Evet... 12 Eylül’den bir hafta sonra Kıbrıs Rum kesiminde bazı kişilerle görüşmeler yaptım. Daha çok oradan Türkiye’ye geçiş yapabilir miyiz, oradaki örgütlerin desteğini alabilir miyiz? diye... Komünist Parti ve Kıbrıs Sosyalist Partisi (HEDEK) ile görüştüm. Yanımda bir tercüman vardı. Size destek veririz, yardımcı oluruz dediler. Orada PKK kampları kuruldu PKK ile ilişkiler gelişti, PKK temsilcileri oldu. Ama ben tutuklandığım için bu süreci ilk zamanlar çok takip edemedim.

BENDEN:

Pkk’nın Kıbrıs Rum kesimiyle temasının ve destek gördüğünün itirafıdır bu. Özellikle Komünist Parti ve Kıbrıs Sosyalist Partisi (HEDEK) tam destek verilmiş. Rumlar pkk’nın kamp kurmasına izin verilmiş. Kamp kurulduysa bunun tüm ihtiyaçları da karşılandı demektir. Sadece burası için başlığı:
“ŞUAN AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİ KIBRIS RUM KESİMİ; PKK YA DESTEK VERDİĞİ VE KAPM KURMASINA İZİN VERDİ KESİNLİK KAZANDI” diye başlık atardım. Peki ipi koparan ne oldu? Kongra-Gel kongresinde tartıştık. Üretirsen mesele yok. Ama savaşın kanunu var üretemezsen seni yer. Biz de üretemiyorduk; Şimdilik savaşı biraz geri çekelim. Silahları hemen bırakmayalım ama siyasal ortama girelim. Gerilla geri dursun, ileride bir imkan doğar gerillayı da ortadan kaldırmak gerekir. Halk artık bu savaşın yükünü çekecek durumda değil. Gerilla rolünü tamamladı dedik. Bu çok yerinde bir tespitti. Buradaki Kürtlerle savaşıyorduk bu bize de zarar veriyordu. Öte yandan; Her gün antiemperyalistlik falan. Artık bu teori oldu, bir işe yaramıyor. Amerika geldi Irak’ı işgal etti komşu olduk. Dedik ki gelin bir ilişki geliştirelim; Hatta ben Musul’dayken bir iki kere ilişki kurdum. Amerikalıların belli bir yaklaşımı vardı. “Artık Apo yakalanmış bu savaşı sürdürmeyin. Durdurursanız Türkiye ile aranızda ilişki geliştirmenize arabuluculuk yaparız, çözüm konusunda rol oynayabiliriz” dediler. Biz gittik bunu dağda da tartıştık.

BENDEN:

Antiemperyalist sloganıyla olarak yola çıkan pkk’nın süreç içerisinde nasıl bir emperyalist kuklaya döndüğünü anlatan ifadeler bunlar. Hatta öyle içler acısı bir duruma düşüyor Kürt halkıyla çatışmaya giriyor. Kürtlerin haklarını koruyorum derken Kürt halkını katlediyor. Bunu beyan ediyor eşkıya Halil ATAÇ. Ama bun rağmen bazıları bunu fark edebiliyor. Antiemperyalist ve Kürt devleti kurmak için yola çıkan bu kişiler emperyalizmin başı ABD ile görüşüyor. ABD bunlara “Apo yakalandı bırakın bu işleri, bende size siyasi yönden yardım edeyim” diyor.
Bu başlık olmaz da ne olur?
Ama nerede bu hissiyattaki yazar/çizer.
“ANTİEMPERYALİZM VE KÜRT DEVLETİ DİYE YOLA ÇIKAN PKK’YA ABD. SİYASİ ÇÖZÜMDE DESTEK SÖZÜ VERDİ”
“ANTİEMPERYALİST SLOGANIYLA YOLA ÇIKTILAR, EMPERYALİSTİN UŞAĞI OLDULAR”
“ANTİEMPERYALİST VE BAĞIMSIZ KÜRT DEVLETİ DİYENLER KÜRTLEİ KATLEDİĞ ABD’NİN ÇÖZÜMÜNE MUHTAÇ KALDILAR”
İç infazlara ilişkin bir rakam var mı? Sayı olarak bilmiyorum ama çok var. Yüzlerle, binlerle ifade ediliyor. Bir sürü insan infaz edildi. Duyuyoruz, görüyoruz, biliyoruz. Vay falan taktik dışıdır, filanın filanla ilişkisi var, bu savaşa gelmedi, yok öteki kaçacak bitirin... Olmaz ki, bu kadar çok insan acımasızca yok yere harcandı. Velhasıl biraz daha dedik farklı reformlar geliştirelim. Kendi yönetim meselemizi biraz sivil kesimle ortak geliştirelim. Zübeyr Aydar falan onları Avrupa’dan çağırdık onları da yönetimlere dahil etmek istedik. Kongra-Gel’de bu yönde çok karar aldık. Bunlar bu defa bizi nereye götürmek istiyorlar. Bizi Amerika’ya teslim edecekler gibi kazan kaldıranlar oldu. Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, Mustafa Karasu, Dursun Kalkan... Bunlar pirelenmeye başladılar. Gelin dağda tartışalım, tekrar gittik bir aya yakın bu meseleleri tartıştık. Apo’dan cevap ters gelince 100 kişi 2004 yılında bağlantıyı kopardık. 13 kişi Merkez komite konumundaydı.

BENDEN:

Olması gereken başlık:
“KATİL APO AYAKTA KALABİLMEK İÇİN YANINDAKİLERİ ÖLDÜRTTÜ.”
O amaçtan sapıldı mı? Amaç mı kaldı. Bu amaçtan çıkan başta Apo’nun kendisi oldu. Bağımsız Kürdistan istemiyorum, iktidar istemiyorum devlet istemiyorum, ayrılmayı istemiyorum... Eee biz bunun için mi yola çıktık. O zaman savaşmanın anlamı var mı? Niye savaşacağım ki?

BENDEN:

Başlık mı?
“BAŞLANGIÇ İLKELERİNDEN İLK CAYAN APO OLDU”
Ergenekon ciddi ciddi var mı örgüt içinde? Bu son süreçte duyduğum, bildiğim kadarıyla dolaylı olarak bazıları görüşmüş, Aktütün karakolu baskınları olmuş. Bunların belli bağlantıları var. Türkiye’deki Ergenekon bunlara bazı bağlantılar, planlar sundular.

BENDEN:

Dikkat edin yönlendirilmiş soruya terörist bile iki satı cevap veriyor. Bu kadar yalanı terörist bile atmaya utanıyor. Ama bu yuvarlak cümle koca puntolarla başlık oluyor.
Başlık ne mi olmalıydı?
“YAZIKLAR OLSUN BENİM GAZETECİLİĞİME” başlığını atmalıydı Osman SAĞIRLI. Yazıklar olsun sizin gazeteciliğinize.

Yabancı istihbarat işi değil mi? Bazı abartılar oldu, Alman istihbaratı falan gibi. Bunların hepsi saptırma, askerin hangi saatte nöbet değiştireceğini ne bilsinler? Bu tamamen Ergenekon’un işi. Çünkü PKK var olduğu sürece onlar da var olacak. PKK’nın her türlü eylemi onların elini güçlendirecek. Her türlü eroini sevk ediyor, işini yürütüyor. PKK’yı ortadan kaldırırsa nasıl var olacak. Örgütte birkaç Alman var. İran ve Suriye Kürtleri var. Rus Kürtleri, Kazak Kürtleri de var. Ama onlar macera arıyor.

BENDEN:

Burada terörist pkk olduğu sürece bundan faydalananlarında olacağını söylüyor. Ama bu şahıs TV den izlediklerini öyle bir yutmuş ki, bu faydalananların “Ergenekoncular” olduğunu sanıyor.Yani içeride Ergenekoncu diye tutulan yazar/çizer,Ulusalcı aydınlar.. Ayrıca Örgütün içerisinde Almanların olduğunu, Suriye, Rus, Kazak Kürtlerinin de bulunduğunu söylüyor. Ama Türkiye Gazetesi yazarı nereden çıkardıysa “AKTÜTÜN’E BASKIN PLANI ERGENEKONDAN” başlığını atıyor. Daha Ergenekon’un varlığı ispatlanamamışken; hatta Ergenekon Terör Örgütü şeklinde kullanılmasının mahkeme kararıylaysa YASAKLANMIŞ olmasına rağmen. Oysa burada atılacak başlık:
“PKK’NIN VARLIĞINDAN YURT İÇİ VE YURT DIŞI BİRÇOK YASADIŞI GRUPLAR ÇIKAR SAĞLIYOR”
Öcalan içeride bu iktidar nereden kaynaklanıyor? Bir kere PKK tamamen Apo’nun iki dudağının arasında, o ne derse o olur. Karayılan, Bayık onun bilgisi dışında bir şey yapamaz. Ondan çok korkarlar. Çünkü Apo onlarla ilgili “şu ajandır” dedi mi, o kişinin 20 -30 yılının anlamı kalmaz, hayatı kayar. Apo sistemini gücünü ona göre kurdu. Bunun dışına çıkan biter. Türkiye PKK’nın sistemini henüz çözebilmiş değil. Bunu çözdüğü anda PKK’yı zaten bitirir.

BENDEN:

Burada da pkk’nın hala Apo tarafından nasıl yönetildiğinin delili var.Pkk’nın şuan ki yönetim kadrosunun Apo’dan tırstığını ve hayatlarının O’nun iki dudağı arasında olduğunu söylüyor.
Başlık mı?
“İMRALI SAKİNİ HALA PKK’YI YÖNETE BİLİYOR” olmalıydı. Ama nerede?
Geri dönüşleri nasıl yorumluyorsunuz? Teslim olmaya gelen adamın nara atmasına gerek var mı? Gelenler ahım şahım insanlar değil ki. Tamam, insandır ama kimi çobandır kimi bilmem nedir.

BENDEN:

Terörist pkk’ya katılanların profilini çiziyor. Kameralar karşısında nutuk atanların, ezberletilmiş sloganların sahiplerinin eğitim profili bu.
“PKK CEHALETTEN BESLENİYOR” olmalıydı başlık
Hükümeti bu mücadelede yalnız buluyor musunuz? En azından bir şeyler yapmak istiyor. Abdullah Gül samimi. Tayyip Erdoğan onun yerinde olsa o da belki öyle olurdu ama siyasetin içinde. En azından AK Parti’ de samimiyet görüyorum. Kürtler için bir şey yapmak istiyorlar.

BENDEN:

Ve bu terörist Gül’ü samimi bulurken Erdoğan’ı siyaseten böyle davrandığını düşünüyor. AKP teröristlerin sevgisini kazandığını itiraf ediyor.
Başlıklar mı?
“TERÖRİSTTEN İTİRAF: GÜL SAMİMİ, ERDOĞAN SİYASİ”
“TERÖRİSTTEN İTİRAF: AKP’YE GÜVENİYORUZ”
DAHA MI İYİSİ:
“TERÖRİSTTEN İTİRAF: YAŞASIN AKP,”
“TERÖRİSTTEN İTİRAF: AKP SANA BAYILIYORUM”
İşte değerli dostlar.
Bu yazıda bir kez daha ulusal geçinen medyamızın içerisinde buluğu içler acısı durumu görüyoruz. Terörist ve AKP yaltakçıcığı gazetecilik olmuş. Birde kendi uydurdukları ve adına “ERGENEKON” dedikleri bir sanal yapıya atıp tutarak aslında Atatürkçü ve Ulusalcıları terörist gösteriyorlar. Ve milletin bunu yuttuğunu sanıyorlar. Tüm bu yazılan ve büyük puntolarla başlık yapılanlar bunun için. Olmayan bir örgütü varmış gibi gündemde tutmak, amaç bu. Olmayan bir şeye her suçu atabilirsin; çünkü kimse üstüne alıp cevap vermez. Birbiriyle de alakası olmayan bir sürü iyi insanın içerisine birkaçta çürük elma atarsın. Yazılanları herkes “ben yapmadım ama belki biri yapmıştır. Bunları kastediyorlardır.” Diye düşünür ve damlarda ömür tüketir. Adaletin bir gün geleceğini ümit eder. Adalet falan gelmeyecek. AKP emperyalizmin elinde oyuncak olmuş, eli kolu bağlanmış, suça bulaşmış, bilinmeyen karanlık sonuna kendini ve ülkesini sürüklüyor. AKP’ye yapılacak en iyi şey “zararın neresinden dönülürse kar olduğunu” hatırlatmak olacaktır. Emperyalistler amaçlarına ulaşsalar da ulaşamasa da AKP Türk Halkına; işlediği bu suçlardan dolayı hesap verecektir. Bundan kaçış yoktur.
Tarih yazdı ve yazmaya devam edecek.
Ve bir gün bu ihanetler; Anadolu’da okuyan bir Türk gencinin ders kitabında utanç abidesi olarak geçecek.
Saygılar.
Levent Kalem
22 Kasım 2009


21 Kasım 2009 Cumartesi


BUKADARINI “ALİ KEMAL” YAZAMADI.
Mümtaz'er Türköne; Fettullah’ın Zaman gazetesinde Ali Kemal’i çatlatacak bir yazı yazdı.

“Ordumuz bu savaşı kaybetti...” başlığını taşıyor yazısı.

Bu yazıdan öğrendiğimiz gerçek şu ki;

Savaş kaybediliyorsa birileri savaş açmış demektir.

“Ordumuza birileri savaş açmış”

İşte bu savaş açanların erken zafer ilanı bu yazı.

Emperyalist uşağı, II. Cumhuriyetçiler, Fettoş/Liboş/Kürdoş ihanet üçgeninin şımarıklığının, basitliğinin göstergesi.

Lakin “savaş açtıklarını daha savaş açılan taraf fark edemedi bile”

Bu kadar etkisiz ve zavallılar.

Çünkü savaş ilanlarını rakip fark etmeden zafer ilan ediyorlar.

Mümtaz’er Türköne; “Sadece karargâh, hâlâ durumun farkında değil. Telaş içinde hasarı onarmaya, mevzileri muhafaza etmeye çalışıyor. Umutsuz biçimde çırpınıyor. Artık yenildiğini fark etmesi durumu kabul etmesi gerek. Aksi takdirde daha çok zayiat verecek. Zarar büyüyecek.” diyor.

Prof. yapılmış, parlatılmış, cilalanmış bu insanların kimliklerini de ortaya koyuyor bu yazıları.

Daha 1920 ler de emperyalist saldırının en beterini görmüş Türk ordusu yakın tarihten gelen kültür ve disiplini ile herkesin kendini deşifre etmesini bekliyor. Bizim dahi sinirlerimizin dayanamadığı tahriklere sessiz hatta etkisiz kalıyor görünüyor. Bu etkisizlik izlenimi; ihanet üçgenini coşturdukça coşturuyor, suç üzerine suç işletiyor. Sahte belgeler ve köşe başlarını tuttuklarını düşündükleri adamlarıyla yalan dolanlarla rejim değişikliğini başaracaklarını, emperyalist patronlarına yaranacaklarını sanıyorlar. Ama bu AKP profesörleri Fettullah’ın ağlama vaazlarını izlemekten başka bir şey yapmadıklarından, dünya gerçeklerinden bihaberler. Emperyalistin doymayacağını, emperyaliste yaranılamayacağını, verilen her tavizin yeni ve daha cüretkâr talepler doğuracağını bilmiyorlar.

Ve bu taleplerin toprak bütünlüğünü ve yaşam hakkına kadar dayanacağını göremiyorlar. Tarihten habersiz bu insanlar katillerin kucağında zafer çığlıkları atarlarken savaş kazandıklarını düşündükleri Türk Ordusuna gün geçtikçe daha muhtaç olduğunun farkında değiller.

Bir şeyin farkında bu AKP profesörü:

1.Evet, Türk Ordusu dünyanın sayılı güçlü ordularından biridir.

2.Evet, Türk ordusu gücünü halktan alır.

Ama şunun farkında değil.

Bir avuç şımartılmış çapulcuyla Türk ordusu polemiğe giremez.

Girmemesi gerekiyor.Girmesi durumunda;seni adam yerine koymuş olur.Emperyalistin gözünde değerini arttırır.Senin de derdin tahrik edip seni muhatap almasını sağlamak zaten.
Şayet girerse 2. madde “Halk desteği” zarar görür. Sizinle halk mücadele etmelidir. İşte biz halkız ve mücadele ediyoruz.

Sizin yalanlarınız, entrikalarınız, devşirilmiş zihniyetinizdeki sinsi amaçlarınız biliniyor.

Savaş ilanınızı görüyorum ve rest pot açık, buyurun savaşalım. Sizin ABD’niz ve sığıntı, iç güvesi, salya sümük prensiniz varsa, bizimde onurumuz var. Önce bizi yenin.

Bırakın işkembeden sallamayı.

Ordu sizi muhatap almıyor.

Sizin muhatabınız sivil Atatürkçü gençliktir.

Bizdik kışkırtılıp bir birine düşürülen.

Bizdik sağ/sol diye bölünüp öldürülen.

Ama yine bizdik her durumda emperyalistle mücadele eden.

Sizdiniz; biz dövüşürken sünepe sünepe gezen, etliye sütlüye karışmadan, elerlinde Sait-i Nursi kitabı (bu kitap dört sene boyunca bitmez)üniversite koridorlarına dolaşan.

Şimdi bu sünepeler; orduyu yendiğini ilan ediyor.

Buna ben gülmem.

Halinize acırım.

Savaş başlamadı daha.
Acele etme.
Levent kalem
20 Kasım 2009

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,

SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

19 Kasım 2009 Perşembe


EMPERYALİZMİN -B PLANI:
ALEVİLİK "IRKLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR"



40 yıllık hayatım boyunca gerek üniversite, gerek iş hayatımda, gerekse normal yaşantımda çok yakın alevi arkadaşlarım oldu. Her zaman Atatürk’ü en iyi anlayanların Aleviler olduğunu düşünmüşümdür. Anadolu’nun şekillenmesinde Alevilerin çok önemli bir yer tuttuğunu da iyi biliyorum. Alevilerin Osmanlı döneminde yaşadıkları sıkıntılarından Cumhuriyet dönemine sarkan saçma sapan yakıştırmalarla karalandığına da şahit oldum.

Bunlar önemli konular.

Alevilerin Türk olduğu da birçok uzman tarafından yazıldı çizildi. Hatta Kürt Alevi olmayacağı, kendini Kürt Alevi gibi göstermeye çalışanların Ermeni kökenli olduğu da yazıldı. Türk Tarih Kurumu eski başkanı (AKP tarafından şutlanan) Yusuf Halaçoğlu bunlardan sadece biridir. Doğrudur/yanlıştır bunu bilemem (Tarihçi değilim) ama bildiğim birçok Türk Alevi arkadaşımın olduğudur.


Bunlar bilinenler.

Şimdi kendi görüşlerime gelirsem:

AKP’nin alevi oylarına oynadığı zaten biliniyor. Bunu saklamıyorlar ve aleni bir şekilde söylüyorlar. “Aleviler AKP’ye asla destek vermez” diye düşünenlerdenseniz bunu mutlaka fark etmişsinizdir.

“Alevilik Tunceli’ye sıkıştırılmaya çalışılıyor. Tunceli yani Dersim. Dersim yani Kürt demeye çalışıyorlar.”

Kürt açılımını Ermeni ve Kıbrıs hatta Norşin ve Potamya ile çeşnileyen AKP’nin hedefi; “ne kadar bölünürsek o kadar iyi” gibi Emperyalistin değişmeyen temel kuralı “Böl ve yönet” kuralına hizmetten başka bir şey değil.

Aleviler üzerinde oynan bu oyun ilk değil.

“Emperyalist Anadolu’da Kürt kartını koz olarak kullanıyorsa Alevi kartını her zaman joker olarak kullanmıştır.”

Tarihin kilit noktalarında Aleviler emperyalistin hedefi olmuştur. Çok geç zamanlara gitmeye gerek yok.

Gazi Mahallesinde Cem evinin taranması ve Irak operasyonu arasındaki bağ böyle Ergenekon çetesi saçmalığınla falan açıklanamaz.

Sivas Madımak otelindeki bu rezil katliam tam bir projedir.

Ama gelişmiş iletişim ve hoşgörü kültürü geliştirmiş Aleviler;eğitim ve geleneksel lobicilikleriyle halkını çok çabuk aydınlatmış ve bu tuzaklara düşmesini engellemişlerdi.

Alevilerin Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlılığını bilen emperyalist güçler ve bunların içimizdeki yağdanlıkları B planına geçtiler.

“Alevilerin Kürtleştirilmesi.”

“Alevilik inanç olmaktan çıkarılıp, ırksallaştırılmaya çalışılıyor.”

Mesele budur.

Aleviler CHP’ye destek vermişlerdir.

Ama şunu unutmayınız ki her zaman haklı olarak “şartlı bir destektir” bu. Yeri geldiğinde toplumu sarsan olayların dışında kalmayı tercih etmişlerdir. Bunun en belirgin örneği “Ergenekon Davası” gibi insanlık onuruna, haklarına tecavüz davasına seyirci kalmaları, “bekleyelim görelim” mantığıyla yaklaşmaları gösterile bilir. Hatta bana “bu kırıcı dönemde AKP’nin sıkışmasından küçük çıkarlar sağlama derdinde oldukları” izlenimi de veriyorlar.

Nedir bu basit çıkarlar?

“Cem evlerine parasal devlet desteği ve Diyanet İşlerinin yapısının değişmesi gibi demokratik haklarını AKP gibi şeriat tabanlı, II. Cumhuriyetçi ve Emperyalizmin ülkemize armağanı bir partiden talep ediyorlar.”

Bu temelde yanlış olan yaklaşım Alevilere, Alevi kültürünün doğasına aykırı ve en büyük saygısızlıktır.

Alevilerin bu süreçte AKP’nin sıkışmasından koparacakları küçük tavizler yerine; Ulusal, demokrat, Atatürk milliyetçisi, Antiemperyalist yapılarını daha ön plana çıkarmalı ve mücadelelerini bu şekilde sürdürmelilerdir. Ayrışmanın kaptan gemisi olmak yerine kaynaşmanın lideri olmalıdırlar. Anadolu’nun canlarına yakışan budur ve benim inancım Anadolu’da Alevisiz emperyalizmle mücadele olmaz.

Hz.Ali ve Atatürk’ün resimlerini birlikte duvara asan bir halkın AKP gibi emperyalistin dümen suyuna girmiş, emir eri olmuş bir partiden herhangi bir beklenti içerisine girmesi utanç vericidir.
Alevi arkadaşlar bu yazımı duyduğum saygıdan dolayı “öz eleştiri” olarak kabul etmelerini diliyorum.

Saygılarımla

Levent Kalem

19 Kasım 2009

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

18 Kasım 2009 Çarşamba


TÜRK GENCİNE "ERMENİ SOYKIRIM YALANI" ÖDEVİ VERDİLER.
İŞTE MEDENİ BATI:FRANSA

Fransa'da Türk öğrenci Mustafa Doğan, okuldan uzaklaştırıldı ve soykırımla ilgili bir ev ödevi hazırlaması istendi.
Türklerin 1915 yılında Ermenilere soykırım uyguladığını meclis kararıyla kabul eden Fransa’da soykırımı reddeden 13 yaşındaki Türk öğrenci Mustafa Doğan, okuldan uzaklaştırıldı ve soykırımla ilgili bir ev ödevi hazırlaması istendi. Baba Mehmet Doğan, “Oğlum o ödevi yapmayacak” diye rest çekti. Türk derneklerinin tepkisi üzerine okul müdürü geri adım atarken “Pedagojik bir uygulamaya başvurduk. Mustafa, ödevi yapmaya zorlanmayacak” dedi. Fransa’nın Almanya sınırındaki kenti Nancy yakınlarındaki Jacques Marquette Lisesi, ortaokul son sınıfta okuyan Mustafa, tarih dersinde Ermeni soykırımı konusu işlenirken, 5 Türk kökenli arkadaşıyla birlikte tartışmaya katılarak soykırımı kabul etmedikleri yönünde görüş belirttiler. Bunun üzerine öğretmen, Mustafa ve arkadaşlarını dersten çıkardı. Tarih öğretmeni, tartışmalı konuyu tarih sınavına da taşıdı ve Mustafa soruya sinirlenerek, “Ermenilere soykırım yapılmamıştır. Yapıldıysa da hak etmişlerdir” ifadesini kullandı. “Hak etmişlerdir” kelimesinin altını çizdi. Bunun üzerine sinirlenen tarih öğretmeni, Mustafa’yı cezalandırdı. Olayı anlatan Mustafa’nın babası Mehmet Doğan, “Oğlum eve panik halinde geldi. ‘Baba bana çok kızdılar. Büyük suç işlediğimi söylediler. Cezası 45 bin Euro’ymuş suçun’ dedi. Ertesi gün de okuldan beni arayarak görüşmek istediler. Soykırımı kabul etmemek suç değil. Böyle bir yasanın olmadığını söyleyerek oğlumu savundum. Elbette o kelimeyi etmese iyi olurdu” dedi. O ödevi yapmayacak Okul yönetimi Mustafa’yı 2 gün okuldan uzaklaştırma cezası verdi. Bu süre içinde de “Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlenen soykırım: İnsanlığa karşı suç” başlıklı bir ödev hazırlaması istendi. Mustafa’nın ailesi, “baskı dolu ifadelerle dolu ödevi amaçlı bulup” yapmama kararı alarak bölgedeki Türklerin sivil toplum kuruluşu olan COJEP’e başvurdu. COJEP’in araya girmesiyle okul yönetimi aile ile cuma günü yeniden bir araya gelme kararı aldı. Doğan, “Oğlum kesinlikle ödevi yapmayacak. Ama bu sene okulun son senesi. Olmazsa oğlumu okuldan çekmekten başka şansımız yok” dedi. Okul Müdürü: “Mustafa derslerine devam edecek” OKUL müdürü François Vingola, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, Mustafa’nın “hak edilen soykırım” tanımlamasını kullanmasını kabul etmediklerini, uluslararası insani değerler acısından da böyle bir ifadenin kabul edilmeyeceğini belirtti. Okul Müdürü “Bizim yaptığımız Mustafa’ya bunları hatırlatmak isteyen pedagojik bir uygulamaydı. Mustafa okuluna başlamıştır. Hiçbir sorun yoktur, ceza da almayacaktır. Konu bizim için kapanmıştır. Okulumuz laik demokratik bir cumhuriyet okuludur. Ve Mustafa derslerine kaldığı yerden devam edecektir” dedi. Müdür, “Mustafa’yı ödevi yapmaya zorlayacak mısınız” sorusuna ise “Hiçbir zorlama yapılmayacak” yanıtını verdi. (Hürriyet)
SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

AKP’NİN İMDADINA GLOBAL AKİL ADAMLAR YETİŞECEK


AKP Kürt açılımda AKİL ADAM arıyordu.


Akil Adam bulamadı belki ama “Kürt Çalıştayı” adı altında “Global Akil Adamların yetiştirdiği” 12 Hain Adamı birkaç kez Polis Okullarında toplamayı başardı. Liboş/Fettoş/Kürdoşlardan oluşan saprofit takımı, bu süreci yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

İsmi bile yalan olan Macar Yahudisi Global Moruk SAROS ajitasyon yaparak terk ettiği söylediği Türkiye Cumhuriyeti’ne Açık Toplum Vakfı aracılığıyla ARI’larını yine gönderiyor.

Yerli AKİL ADAM bulamayan AKP’nin imdadına GLOBAL AKİL ADAMLAR yetişiyor.

Haydi, gözümüz aydın.

Levent Kalem.


'AKİL ADAMLAR' TÜRKİYE'YE GELİYOR

Açık Toplum Vakfı'nın desteğiyle Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine destek vermek amacıyla kurulan, kamuoyunda “Akil Adamlar” olarak da bilinen Bağımsız Türkiye Komisyonu, 18-20 Kasım 2009 tarihleri arasında Türkiye'ye gelecek. Komisyon, Türkiye temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşecek. Komisyon ayrıca, sivil toplum kuruluşları, akademik çevreler, iş dünyası ve medyadan temsilcilerle de bir araya gelecek. 20 Kasım'da da İstanbul Conrad Otel'de basın toplantısıyla son Türkiye raporlarını ve temaslarını değerlendirecek. Başkanlığını, 2008 Nobel Barış Ödülü'nü alan Finlandiya'nın eski Cumhurbaşkanı MARTTİ AHTİSAARİ'nin yaptığı Komisyon, “Avrupa'da Türkiye: Kısır Döngüyü Kırmak” başlıklı ikinci Türkiye raporunu, 7 Eylül 2009'da Brüksel'de kamuoyuna açıkladı. Komisyon Türkiye temaslarının ardından, Aralık ayındaki AB Zirvesi öncesinde Atina ve Varşova'yı da ziyaret edecek.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

17 Kasım 2009 Salı


AMA O KIBRIS “AĞLAYAN TALAT’IN” ELİNDE?


Şimdi aklıma şu geliyor.

“Bu cümleleri kullanmak adilik, hatta şerefsizlik ise bu adamı seçmek ne?

Diyeceğim.

Ama Kıbrıslı kardeşlerim Tayyip’i seçmek ne peki” diyecekler.

Bu nedenle susuyorum. Buyurun okuyunuz.

Levent KALEM

TALAT: KKTC İLAN EDİLİNCE AĞLADIM

KKTC Cumhurbaşkanı Talat hayatını anlatan kitapta, 1983’te bağımsızlık ilanı için yapılan oylamada ‘Hayır’ oyu kullandığını açıkladı.
Erdal Güven’in yazdığı ve Doğan Kitap’tan çıkan “Adam, Talat’ın Kıbrıs’ı” isimli kitapta KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat 26 yıllık bir sırrını açıkladı.
Kitapta Talat 14 Kasım 1983 gecesi, KKTC’nin ilanı için yapılan oylamayı şöyle anlatıyor:
“CTP Parti Meclisi toplantıya çağrılıyor. Toplantıdan önce Rauf Denktaş, ‘Yarın KKTC’yi ilan edeceğiz. Reddeden parti kapatılır’diyor. Saat ta 5’e kadar tartışıyoruz. Bir oyla, 13’e 14 oyla KKTC’nin ilanına onay kararı çıkıyor. Ben ‘Hayır’ oyu kullandım.”

Talat ‘Evet’ çıkmaması için büyük mücadele verdiğini de anlatıyor. Talat sözlerine, “Eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez. CTP nasıl böyle olur diye. Beni en çok üzen tutarsızlıktı. Çünkü o güne dek alehte kampanya yürütmüştük. ‘Hayır’ demeliydik. Sonra ceremesi neyse öderdik” diyerek devam ediyor.
Mehmet Ali Talat bugün de görüşlerinin değişmediğini ifade ederek, “KKTC’yi ilan etmek kadar yanlış bir hareket yoktu. O zamanın uluslararası konjonktüründe Türk tarafı aleyhine ters tepeceği aşikârdı. Çünkü Kıbrıs Türk Federe Devleti pekâla vardı.

Türk tarafı, milliyetçi galeyanla kendi bindiği dalı kesecek cinsten bir karar aldı. Hem Kıbrıs Türk halkı zora sokuldu, hem Türkiye dünyada çok ağır baskılarla karşılaştı. Hesapsız bir hareketti, akılcı değildi.

Bugüne gelelim. Kıbrıs Türk halkı çözüm istiyor, AB’yi istiyor, o yüzden beni göreve getirdi. Varsayın ki KKTC bütün dünya tarafından tanındı. Eski zamanlardaki gibi taksim olamaz ki artık. Ne olur? Federasyon olur.

İki toplumun imzasıyla değil, iki devletin imzasıyla kurulur federasyon. Sonuç değişmez. Hatta o federasyonu kurarken çok daha rahat olmaz mıyız? Oluruz. Nihai sonuç, hedeflenenden farklı olmayacak ki! Yine federal bir Kıbrıs’a ulaşmış olacağız” diyor.
Haber Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25016903/
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

15 Kasım 2009 Pazar


İSRAİL'İN PAKİSTAN'DAKİ ROLÜ

Ünlü analist Jeff Gates, 'Pakistan'ı istikrarsızlaştırmada İsrail'in rolü' adlı makalesinde İsrail'in bölgedeki ilişki ağını açıklıyor.
Jeff Gates Mossad mottosunda olduğu üzere "hileyle" savaş açıldığında, zamanlaması iyi yapılmış krizler gerçekleri yerlerinden ederek hedef kitlenin kandırılarak inandırılacağı gündem yaratmada mühim bir rol oynar. Dolayısıyla, sahnelenen krizlerin çarpan etkisi, sahte istihbarat bilgileriyle pekiştirilmekte. İkisinin bileşimi genelde ikna edicidir. Amerikalı kanun yapıcılar, 11 Eylül kitle katliamına cevap olarak Irak'ı işgale sevk edildiklerinde düzenbazlık sergilenmişti. Ancak bu kriz tek başına yeterli değildi. Asker seferberlik için Irak'ta kitle imha silahları olduğuna, Irak'ın el Kaide ile ilişkisinin olduğuna, Irak'ın elinde biyolojik silahlar bulunduğuna, Iraklıların Prag'da toplantılar yaptığına vs inanmak ve "fikir birliği" içinde olmak gerekirdi. Hepsi de yanlıştı ama Irak'ı işgale sevk etmek için yeterliydi de. Böylesi ajan provakatör operasyonları, amaçlanan ana olay için tamamlayıcı yan olayları da ihtiva eder. Sürüp giden olaylar ilerlemekte olan bir operasyonun mevcudiyetini telkin etmektedir. Yakın tarih, önceden belirlenmiş bir Şerir hakkında bir delil cümbüşünü göreceğimizi telkin etmektedir. İran her ne kadar bâriz aday ise de, Pakistan da ihtimal dâhilindedir; dış güçler bir dizi şiddet olaylarıyla bu müslüman nükleer ulusu istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Şayet bir sonraki savaş – tıpkı son savaş gibi – Yahudi ulusçuların genişlemeci gayeleriyle çakışırsa, bu bir tesadüf mü olacak? Hint-İsrail ittifakı 2007 Aralık ayı, Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto'nun katledilişine şahit oldu. Onun Aşkenazi Yahudisi biyografi yazarı ve lobicisi Mark Siegel, Butto'nun Pakistan'a dönüşünün "istikrarı ve Müşerref'in cumhurbaşkanlığını garanti altına almanın tek yolu" olduğuna dair Amerikalı diplomatları temin etti. Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, İsrail-Filistin çatışmasının bir çözüme kavuşturulmasının, Irak'taki ve Afganistan'daki çatışmaların çözümü için esas olduğunu söylemişti. Bu sözleri onu Tel Aviv'in hedefi haline getirmişti. Butto'nun iki dönem başbakanlığı sırasında, Pakistan'ın Taliban'a verdiği destek – özgürlük savaşçısı mücahitler olarak göklere çıkarılıyorlardı – Keşmir'deki çatışmalara yol verirken, Butto'nun nüfuzunu Afganistan'a yaymasına da imkân vermişti. Hindistanla gerilimi kürüklerken Hint-İsrail ittifakını da körüklemişti ve Keşmir'in Kirpal bölgesinde yaşanan çatışma sırasında İsrail Yeni Delhi'ye acilen top mermileri sevk etmişti. İsrail, 2009 Ocak ayında Hindistan'a üç adet AWACS teslim etti ve bölgedeki konvansiyonel silah dengesini değiştirdi. Bu silah satışı, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun daha önce söylediklerini teyid etmişti: "Hindistan'la bağlarımız sınırsızdır." İsrail, 1.1 milyar dolarlık Raytheon adlı bir Amerikan şirketinin geliştirdiği taktik hava savunma sistemi satış sözleşmesini imzalayarak bunu belli etti. Aşkenazi General David Kezeraşvili Güney Osetya'daki ayrılıkçılara karşı İsrail silahlarıyla ve eğitimiyle yapılacak taarruzu yönetmek üzere 2008 Ağustos ayında Tel Aviv'den Gürcistan'a uçtu. O kriz, ABD ve Rusya arasında Soğuk Savaş rüzgârları estirmişti (Amerikan, Rusya, AB ve BM'nin İsrail-Filistin çatışmasını çözüme kavuşturma sözü veren Dörtlünün üyeleridir.) İsrail'in Gürcistan'dan geçecek boru hattında yatan çıkarları hakkında çok az şey söylendi (Hazar petrolünü Türkiye üzerinden Avrasya'ya akıtmak, İsrail'i aracı olarak kullanmak ve Rusya petrol sanayicini baltalamak demekti.) Oyun teorisi savaşları Butto'nun katledilmesi, Müşerref'in yerine Butto'nun adı kötüye çıkmış kocası Asıf Ali Zerdari'nin oturacağı bir krizi garantiye aldı. Washington'ın Zerdari ile ittifakı, ABD'nin bölgedeki yoz nüfuzunu genişletmesi olarak tavsir edilebilir.

7 Ağustos 2008'de, Zerdari liderliğindeki koalisyon, Müşerref tam Yaz Olimpiyat Oyunları için Pekin'e hareket ederken ona karşı güvensizlik oyu çağrısı yaptı. 8 Ağustos'ta, Güney Osetya'da bir gecede şiddetli çarpışmalar başladı. Pakistan'daki son olayların çoğunda olduğu gibi, bu şiddet olayı da silahlı ayrılıkçıları içeriyordu. Peki Amerikan yönetimi içerisindeki İsral yandaşı nüfuz adına, Dışişleri Bakanlığımız Afganistan'da yoz Hamid Karzai'yi yönetimin başına geçirdi ve afyon üretimi rekor düzeye ulaştı mı? Ucu İsrail'in oyun teorisi planlamacılarına çıkan eroin salgını Rus toplumunu kemiriyor mu? 2008 Kasım ayı sonlarında Hindistan'ın finans merkezi Mumbai'de bir terörist saldırı düzenlendi ve Hindistan-Pakistan arasında nükleer gerilim korkularını yeniden canlandırdı. Saldırganlar New York merkezli ultra-ulusçu bir Yahudi hizbi olan Çabad Lubavitch'in yönettiği bir oteli hedef aldılar ve İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Tel Aviv'den "dünyamız saldırı altında" diye ilan etti. Aralık ayına kadar İsrailli gazeteciler "dünya çapındaki Yahudi kuruluşlarının güvenliğini tahkim etmeliyiz" demeye başlamışlardı. "Hindistan'ın 11 Eylül'üne" Pakistan’ın batısındaki aşiret bölgesinden katılanlar olduğu keşfedildi ve çok geçmeden Zerdari Taliban'la bir anlaşma imzalayarak, denildiğine göre el Kaide üyelerinin yaşadığı Kuzeybatı Sınır Eyaleti Bölgesi'nde Şeria kanunlarının uygulanmasına izin verdi. Pakistan'ın "İslamcı aşırılarla" işbirliği, ABD ve müttefikleri için güvensizlik ve savunmasızlık izlenimi doğurdu. Bu algısal tehdit, önde gelen basın yayın kuruluşları tarafından "militan İslam'ın" tehlikelerinin delili olarak sayıldı. Taliban ve el Kaide'nin nükleer silahlı bir devlette serbestçe hareket edebildiği tasviri sayesinde Tel Aviv, Yahudi devletine karşı "varoluşsal tehdit" oluşturan nükleer İran iddiasına çekiş gücü kazandırdı. Bu esnada, İsrail'de yapılan seçimlerden ultra-ulusçu/ultra-ortodoks bir koalisyon çıkması İsrail-Filistin çatışmasının çözmünü daha da geciktirdi. Daha fazla gecikme, daha fazla aşırılığa yol açmaya ve terörle küresel savaş pazarlamacılarına daha fazla güç kazandıracak. İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni Mumbai saldırılarından sonra şöyle demişti: "İsrail, Hindistan ve özgür dünya, teröristlere ve aşırılığa karşı savaşta ön safta mevzilendi." Pakistan Sünni egemen olmasına ve Şii İran aksine teokratik yönetimden uzak durmasına rağmen listeden dışlanarak itham edilmişti. Olayların örüntüsüne bakınca, Mumbai'deki câni terörizm Hindistan'ı değil de Pakistan'ı hedef almış görünüyor. Aşkenazi lejyonlarının akıl verdiği Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın son İslamabad ziyareti diplomatik felâketti. Aşındırıcı ve küstah olan Amerika'nın en üst düzey diplomatı, Pakistan'ın hasım güçlerle çevrili olduğu ve Pakistan'ın, Yahudi ulusçusu danışmanlar tarafından müttefik bilinen bir ulus eliyle istikrarsızlaştırıldığı hissini güçlendirdi. Gerilimin arttığı bir iklimde, Clinton Amerikan çıkarlarını baltaladı, İsrail'in "İslamo-faşizm'e" karşı küresel savaş davasını destekledi ve Medeniyetler Çatışmasına güven verdi. (...) Bu krizlerin her biri Kolonyal Siyonistlerin genişlemeci gündemlerini yaramaktadır. Bu tamamlayıcı olayların ucu aynı kaynağa mı uzanmaktadır? O kaynak, ana olayı sahnelemek için bir dizi olayı mı kullanıyor? Halk, sık sık tekrarlanan davranışın kaynağını sezgisel olarak bilmektedir. 2003 yılında AB üyesi ülkelerde 7.500 kişiyle yapılan bir anket çalışmasında, İsrail dünya barışına yönelik en büyük tehdit olarak görülmüştü (...) Kaynak: MiddleEast Online

14 Kasım 2009 Cumartesi

YENİÇAĞ MI HEDEF?




YENİÇAĞ-OKTAR BABUNA-“ERGENEKON”-SEBAHATTİN ÖNKİBAR-SEKRETER
ÇOK ÖNEMLİ İŞLER (!)
Bugün sabah saatlerinde bana ulaşan bir bilgiyi kendim araştırdım. Bazı önemli sonuçlara da ulaştım. Konuyu ilgililerle paylaşması için dostuma aracılık yapmasını söyledim. Dostum sırasıyla Yeniçağ Genel Yayın Yönetmeni Hayri KÖKLÜ’ye, ondan cevap alamayınca da Yeniçağ İcra Kurulu Başkanı Ahmet YABULOĞLU’na ulaşmaya çalışmış. Her ikisine de, ulaşmak isteme gerekçesini “Yeniçağ Gazetesi’nin geleceği için önemli bir konu” olarak sekretere iletmiş. Sekreter her ikisinin de “çok meşgul olduğunu, cevaben arayacaklarını” söylemiş. Arkadaşım birinin 2 saat, diğerinin de 1 saat geri dönüş yapmalarını beklemiş. Ama ne arayan, ne de soran olmuş. Durumu bana bildirdi ve “Senin dediğin gibi Cem, Türkiye Cumhuriyeti Bankalar ve sekreterler devleti” dedi ve “Ne yapmamı istersin?” diye sordu. Ben de “Bir kez daha ara ve geri dönüş yapmalarına ve aramalarına gerek olmadığını söyleyiver dedim.” Dostum ve arkadaşım, dediğimi yaptıktan sonra beni aradı ve “16: 35 itibarı ile söylediklerini aynen aktardım ve bu saatten sonra da aramanıza gerek yok” dedim diyerek neticeyi iletti. 
OKTAR BABUNA VE ÇEKİCİ EŞİ
“ERGENEKON” adı verilen utanç ve yüzkarası süreç ile ilgilendiğimi çok iyi bilen bir dostum beni aradı ve; “Cem biliyor musun, Ergenekon adı verilen süreçte göz altına aldırılıp tutuklattırılan bazı kişiler, gözaltına alınmadan yaklaşık 7 ila 5 gün içinde Oktar BABUNA’nın çekici eşi ve yanında dolaştırdığı daha da çekici ve tango bir bayan tarafından bir vesile ile ziyaret edilmişler. Onlara kendileri ile irtibat kurmaları için bir de telefon numarası bırakmışlar. 7 gün içinde açık olan bu telefon hatları işyerlerine gidilen bu şahıslar gözaltına alındıktan sonra kapanıvermiş. Malum hatunların gözaltına aldırılmadan 5-7 gün öncesinde ziyaret ettikleri kişilerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “göz bebeği” olan kişiler olması da çok ilgi çekici. Mesela isimleri….” Oktar BABUNA kimdir? Hemen herkes biliyor. Peki eşinin bu işlerdeki rolü nedir? O da bu olaylardan sonra az-çok ortada. Peki Oktar BABUNA ile kimin ciddi ilişkileri var? Adnan OKTAR’ın ya da diğer ismi ile Harun YAHYA’nın. Peki, Adnan OKTAR-Harun YAHYA şürekası gazete ilanlarını kime verirler? YENİÇAĞ GAZETESİ’ne. Oktar BABUNA’nın eşini ve yanındaki tango bayanı en iyi kim tanır? YENİÇAĞ Ankara Sorumlusu Sebahattin ÖNKİBAR. Sebahattin ÖNKİBAR kimdir? Herkesin bildiği yönleriyle kumarbaz ve ırz düşkünü biri… Hakkında “taciz” ve “Ahlaksız teklifleri” nedeniyle pek çok dava açılan, bu özellikleri nedeniyle çok tanınmış, muteber görünümlü bir kişi. Peki Sebahattin ÖNKİBAR’ı YENİÇAĞ’a pazarlayan kim? … Şimdilik bu kadar yeterlidir sanırım. Geri kalanlar daha sonra yazılacak… YENİÇAĞ’A SORULAR
*Gazete olarak “ERGENEKON” sürecinden ziyadesiyle yararlanmak için her şeyi yapıyorsunuz ama “ERGENEKON” sürecinin KATALİZÖRLERİ ile sıkı ilişkiler içindesiniz? Neden? *Adnan OKTAR ve müridi Oktar BABUNA ile ilişkileriniz hangi düzeydedir? Oktar BABUNA, Adnan OMTAR birlikteliğinin bu ilan ve reklamlarda önemi ve değeri sizlerin malumu mudur? *Ankara’da pisliklerini neredeyse sağır sultanın bile duyduğu ve size hakkında defalarca ihbar ve ikaz yazısı yazılmış Sebahattin ÖNKİBAR konusundaki ısrarınızın sebebi nedir? *Ne yapmaya çalışıyorsunuz? *Neye ve nereye hizmet ettiğinizden haberiniz var mı yoksa birileri sizi suiistimal mi ediyor? … Bu soruların ve bu takibin gerisi gelecektir. Kimse merak etmesin. “ERGENEKON” adlı alçak süreçte saflar gün geçtikçe netleşecek ve kimin gerçekte kiminle birlikte olduğu önünüze konulacaktır… Günahsız kahramanlara uzanan eller kırılacak, diller kesilecek ve zulmü destekleyenler afişe edilecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. VARNA-Bulgaristan

Yorum Benden

“Oktay Babuna’nın hatun(lar)unun Ergenekon’dan tutuklanan askerileri dolaştığı” çok ciddi bir haber. Askerler de hatunları hiç sevmez, zaten. Anlaşılan o ki TSK’yı damardan çözmüşler. Empati yapalım; askere değil; bu ülkede kime gönderseler hatun(lar)ını; iş yapar. HATUNUNU GÖNDEREN UTAN MI YORSA, KİMSE UTANMASIN. Ama Oktar zaten bu işlerde bir numara. Babuna/Oktar ilişkisi de biliniyor. Gelelim bu değirmenin suyu nereden geliyor? Sorusuna.
Oktar Ergenekon saçmalığına full destek veriyor. Nerede? Karadeniz bölgesi yerel kanallarda. İzliyorum. Bol din, bol Mesih, yerel ama konu mankeni güzel hatunlar pervane çevrede, vur evrime daya Ergenekon’u. Ha birde biraz bilimimsi bir şeyler, siyonizme şahane analiz. Programların formatı bu. Seksen tane izle aynı. Siyonizm’i en iyi hangi ülke tanır? Yâda şöyle sorayım: Siyonizm hangi ülkeden tazminatlar alarak biti kanlandı, canandı ve canlanmaya devam ediyor?(bu bir) Bu ayrıntıları geçelim sadede gelelim. Bu furyaya bu arada SİNAN ÇETİN’de katıldı. Sinan’ın hatun Almanmış ve çocuklarını Alman Kolejlerinde, Amerikan kolejlerinde okutuyormuş. Böyle dinci minci değilmiş yani. Tayyip’i çok seviyormuş. Dinci olduğu için değilmiş. Bunu anlatmaya çalışıyor. “Bana bakın, saçlarıma bakın, filmlerime, hatunuma bakın, çocuklarıma verdiğim eğitime bakın. Benden dinci minci olmaz” demek istiyor.  “Ben Tayyip’i dinci parti olduğu için sevmiyorum” demeye getiriyor. Geçen akşam TV8 de yalan atışı suratına yansımış bir tedirginlik içerisinde kendi söyledi. Ben onun yalancısıyım. Sinan’ın hatun Alman (bu iki)
Oktar Karadeniz kanallarında aktif (bu üç) Almanya’nın ordusu yok, cacık gibi ülke (bu dört) Ama CİA cia lığı Almanya’dan öğrendi (bu beş) Alman istihbaratı BND’nin Karadeniz’de yerel dilleri kışkırtmayı çalıştığını sağır sultan duydu (bu altı) Hatta Lazca alfabe uydurulduğu [aynı Fransa’nın Kürtçe uydurması gibi..(bu altı buçuk)] bazı hocaların okul çıkışı lazca adı altında kurs verdiği, bir Alman profesörün bölgede bir yıldan fazla kaldığı, yöre halkından dayak yediği ve hastirolup gittiği de biliniyor. Almanya serverli gruplarda kendini Karadenizli (Giresunlu) gösteren aslen kürt ….Özcan kardeşler BND kahvehanelerinden BND’yi yalayıp propaganda yapıyor,12 Eylül 1980 de doğanlar (tam Sinanvari) belgesel gibi tuhaf şeyler çekiyor.Tam damardan SITASI metodu. Ülkede talan var. ABD/Fransa/İngiltere sahnede ve deşifre oldu. Paşaların 1temmuz 2008 de kapıları kırılıp tutuklanırken ADL Ankara’daydı, aynı anda Talat Kıbrıs’ı Pazarlıyordu. Ama bir şey daha oldu. Aynı gün Rusya’da bir grup Ankara’ya gönderdi. Rusya’da talanın farkında. Eee kare tamamlanıyor. Almanya nerede? İşte burada. Karadeniz’de. Çok güzel yakalamış Cem Yaren. Bana da içimi dökme fırsatı oldu. Devam bu konu çok bilinmeyeni ortaya çıkarır. Yeniçağ okurum, severimde. Önkibar’a gelince: Oda Karadenizlidir. Karadeniz Tayyip’i çıkarsa da TC’nin en sağlam ve bilinçli kalesidir. Gül’ün Norşin açılımından sonra Tayyip’in Potamya açılımı da boşuna olmadı be arkadaşım..(bu da yedi olsun) BND destekli ayrılıkçı kürt kartı Karadeniz’e oynanıyor. Mesihçi Oktar ve Mesihçi bir kişi daha var. Benim bildiğim Hollanda Almanya ile sınır hatta kız almış vermiş ülke. Karadeniz’e nasıl girilir? Din ama milliyetçi. Tam Oktarvari, dinsi, bilimsi, mesihci. Almanya en zor kaleye el attı.
Önkibar’ın kumarına gelince ;kendi parası ister kumarda harca ister uçak yapar atar; beni bağlamaz.Irz düşmanlığı falanda boş;lakin "kuyruk sallamayan köpek…., sallamayanı ordunun içine bıraksan sağlam çıkar" gibi ata sözleri geliyor aklıma.Ama tam sayfa Oktar reklamlarını okuduğum gazetede arkadaşlar görmesin diye yırtıp attığımı hatırlıyorum. Bana Yeniçağ'a sızmış Oktar çıkarırsanız; tamam derim. Fakat;sıfırdan  yediye kadar olan maddeleri okurken düşünün bakalım; tanıdık bir şey gelecek mi?
Kalın sağlıcakla.
Levent kalem/Türkiye