6 Ağustos 2009 Perşembe

Savaşın Türkiye’ye maliyetinin toplam 400 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Başka hesaba göre bu rakam bunun çok üzerinde. Bu kaynakla 10 tane GAP projesi yapılabilirdi. Milyonlarca insanımıza iş olanağı yaratılabilirdi. Eğitime, sağlığa ve yoksullukla mücadeleye aktarılabilseydi bugün Türkiye toplumu refaha erişmiş olurdu. Okullarımızda derslik sorunumuz olmazdı. Hastanelerimizde yatak sorunumuz olmazdı; imar edilmiş altyapı sorunu olmayan çağdaş kentlerde yaşabilirdik.”
“Sendikamız Eğitim Sen anadilde eğitim hakkını savunan tüzük maddesi nedeniyle kapatılmayla tehdit edildi. Onlarca sendikal kadromuzu infazlarda yitirdik. Baskılara, sürgünlere, soruşturmalara ve işten çıkarmalara muhatap olduk”
“Uygulanabilir, somut ve kısa-orta-uzun vadede yapılacakların belirlendiği, tarafların üzerinde hem fikir olduğu, sivil toplum, emek ve meslek örgütlerinin, aydınların katkı sunduğu bir eylem planı çıkarılmalı, öncelikle yapılması gerekenler hemen hayata geçirilmelidir. Sorunun tarafları ve siyasal temsilcileri muhatap alınmalıdır. Benzer sorun yaşamış İrlanda ve Bask sorununda böyle olmuştur.
*İlköğretim 12 yıl, zorunlu, parasız ve herkesin kendi anadilinde olmalıdır, *Değiştirilen köy isimleri eski hallerine döndürülmelidir, *İnsanların çocuklarına kendi dillerinde istedikleri isimleri takmalarına engel olunmamalıdır, *Siyasi partiler ve milletvekili seçimlerine ilişkin yasalar değiştirilmelidir. Seçim barajları kaldırılmalı ve seçimlerde Türkçe’den başka dillerin kullanılamayacağına dair yasa hükmü değiştirilmelidir, *Yerel yönetimlerin yetkileri arttırılmalıdır, *Bölgeler arası sosyal ekonomik farklılıkları ve eşitsizliği giderici önlemler alınmalıdır, *Barışı perçinlemek için genel af çıkarılmalıdır, *Korucu sistemi gibi JİTEM gibi yapılanmalar dağıtılmalıdır.
“MHP’nin gerginliği arttırıcı açıklamaları kendi iç siyasi dengeleri açısından yaptığını düşünüyorum. Bu açıklamaların karşılığı yoktur. Siyasetçiler bu soruna çözüm bulmalıdır. Bir siyasetçinin böyle açıklama yapması doğru değildir”
Yukarıdaki laflar KESK başkanı Sami Evren’e ait.
Bakın burada nelere dikkat emek gerekiyor.
*Türkiye Cumhuriyetinin terörle mücadelesine üstüne basa basa SAVAŞ diyor.Bu bilinçli yapılan bir söylem.Çünkü savaş ülkeler arasında olur.Biz savaşmıyoruz,terörle mücadele ediyoruz.Keşke savaş olsaydı.Tarihteki hiçbir savaş 25 yıl sürmemiştir.Terör sürer,terör halkın içerisindedir,terör kalleştir,terörde güçlü olan sivil halkı kollamakla yükümlüdür.Ama şu da var;dünyada 25 yıl ayakta kalıpta kazanımda bulunmamış terör örgütü yoktur.Ortalama 10 yılda terör örgütü belli kazanımları elde eder.Emperyal bunu bilir ve örgütü ayakta tutmak için elinden geleni yapar.Ama bu oyun Türkiye’de sökmedi.Çelik gibi bir irade ve vur-kaç tekniğiyle yapılan terör faaliyetlerine kısa sürede uyum gösterme yetisi hiçbir taviz vermeden bu günlere getirdi.
*Eğitim-sen diyor Sami Evren “anadilde eğitim” talebinden dolayı baskılara maruz kaldığından, hatta sürgün ve işten atılmalar olduğundan bahsediyor. Tamamen yalan. Eğitim-sen; evet anadilde eğitim talebinden dolayı Atatürkçü,çağdaş eğitim emekçilerinin hışmına uğradı.Toplu istifalar gerçekleşti.Anadilde eğitim böyle masum bir şey değil.Eyalet sitemine açılan pencere olduğunu ve bunun emperyalistlerin istediği derebeylik yönetimi olduğunu eğitim emekçileri çok iyi biliyorlardı ve sendikalarından toplu olarak istifa ettiler ve Yüksel Adıbelli başkanlığında Atatürkçü,ulusal solcu Eğitim-İş sendikasını kurdular.Sayın Adıbelli ile birkaç kez görüştüm ,bu süreci çok yakından biliyorum.KESK başkanının bu yalanları ve bu taleplerine Atatürk solcusu emekçilerin uyanıp tepki vermesi gerekmektedir.Evren tamamen emperyalistin boyunduruğuna girmiş bir şahsiyettir.Karşı gibi gösterip tamamen onlara hizmet etmektedir.Eğitim emekçileri uyandı ve gereken dersi verdi.Diğer KESK’e bağlı sendikalar da bu bilinçli davranışı göstermek zorundalar.Aksi taktirde emperyalistle mücadele ediyorum sanırken,coğrafyamızdaki en büyük kozları Kürt ayrışması ve eyalet(derebeylik) yönetim taleplerine hizmet etmiş olacaklardır.
*Kürt açılımı diye sunulan Kürtleri ayrıştırma politikasıdır. Bun kelimeler Sami Evrene ait değildir.Bunu emperyalist batı yıllardır talep etmektedir.Bunla Kürt kökenli Türk vatandaşların talepleri değildir ve bunları Sami Evren biliyor,ama ne yazık ki başkanlık sıfatını emperyalistlere hizmet yönünde kullanıyor.sömürdüğü kitle ise çok ilgin;emperyalle en fazla mücadele etmesi gereken ,en fazla sömürülen kesim.
Anadilde eğitim, Türk değil Türkiye vatandaşlığı, köy isimlerinin Kürtçe yapılması, koruculuk sisteminin kaldırılması (ve ben ekleyeyim) andımızın değiştirilmesi, dağda taşta yazan “ne mutlu Türküm diyene “ yazılarının silinmesi, AB ye alınmayacağımızı bile bile kriter, norm vb. ıvır zıvırlarla halkın emperyal çıkarlar doğrultusunda uyutulması Sami Evren’e düşmüş. Söyler misiniz bana?
AKP bunlardan farklı bir şey mi söyledi?
Bunlar bire bir AKP’nin söylemleri.
O zaman:
KESK=AKP
Hiç kimse kendini kandırmasın.
Saygılar.

“Uçurumdan düşen koyun öldü.”
“O halde uçurumdan düşen tüm koyunlar ölür.”
Tümevarım. Matematik için güzel bir buluş. Ama sosyal yaşamda her zaman sökmez.
Koyunun biri dala takıldı, ölmedi. Bu olasılık yoktur içinde.
İşte yapılan budur.
Daha Ergenekon davasının bir terör örgütü olup olmadığı kesin değilken (hatta Ergenekon davasına; Ergenekon Terör Örgütü demek mahkeme tarafından yasaklanmışken) kalkıp birinci önermeyi kabul edersen, bütün koyunları öldürürsün. Kemal Gürüz emekli olduktan sonra birilerini seçtirmeye çalışmış. Suçlama bu. Siyasi partilerde birilerini seçtirmeye çalışıyor. Hatta onun için devasa meblağlarda paralar harcıyor. Kakın o zaman hepsini içeriye. Hatta seçmeni de atın içeri.”Sen nasıl X kişisini seçtirmeye çalıştın” diye.
Biz kabilede mi yaşıyoruz?
Herkesin seçme, seçilme, seçtirme, propaganda yapma hakkı yok mu?
Bunu da mı yasakladınız?
Yani ben şimdi; Tayyib’e oy verin diyemeyecek miyim?
Ara başkan ne demek sonra?
Ne yani:
Başkan yardımcısı mı?
Yedek başkan mı?
Ne bu ara başkan?
İyi yarında; aranın arası başkan.
İki arada başkan.
İki arada bir derede başkan.
Herkesi başkan sıfatına sokun gitsin. Böylece kendilerini de ikinci sınıf gibi hissetmezler. Herkes başkan ne olsa.
Başkan kalmadıysa; Okkır gibi örgütün kasası. Ara örgütün kasası. Aranın arası örgütün kasası koyun gitsin. Koyarken dikkat edin; içerde ölürlerse falan gömülecek kadar kendine ait paraları olsun. Sonra kefen ve defin paralarını koskoca örgütün kasasıyken belediye karşılamasın. Madara oluyorsunuz sonra cihan âleme. TC’yi geçtim, dünya takip ediyor bu davayı. İşlerine geldiği için ses çıkarmıyorlar, hatta destekliyorlar ama bir yeriyle de gülüyor. Bu yeri ağzı değil; emin olun.
Kısacası ve şakası bir yana; okudukça acı bir hüzün kaplıyor içimi. Gülmekle ağlamak arası bir şey bu. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, coğrafyamızın en çağdaş, demokrat ülkesinin düşürüldüğü duruma bakınız.
Kesinliği ispat edilmemiş bir önerme doğru kabul edilip insanların en doğal hakları (seçme –seçilme-seçtirme) suç olarak atfediliyor. Buna matematikte tüme varım deriz. Ama gerçek hayatta uçurumdan düşen her koyun ölmez.
Bizim papaz pilavı seviyor.
O halde tüm papazlar pilav sever.
Yooo her papaz pilav sevmeye bilir.
Ama fettullahın uşakları,emperyalist kulları bu bu pilavı çok sevdi.
Afiyet olsun.
ERGENEKON'UN ARA YÖNETİCİSİYMİŞ!
Üçüncü iddianamede, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün, Ergenekon'un ara yöneticisi olduğu' iddia edildi.
Üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün, ''emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur'a düzenli bilgi verdiği ve 'Ergenekon' silahlı terör örgütünün ara yöneticisi olduğu'' öne sürüldü.
İddianamede, “eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün, YÖK başkanlığından emekli olduğu halde, örgütün talimatı ile YÖK üyeliği ve üniversitelerdeki rektörlük seçimlerine müdahale ettiği, bu amaçla seçime iştirak eden kişilerle görüşmeler yaptığı ve örgütün ileride kullanabileceğini düşündüğü şahısların üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak ve üniversitelerde kadrolaşmak amacıyla bu kişilere oy verilmesi yönünde baskı uyguladığı, seçilmesini istemediği kişiler hakkında asılsız söylentiler ve haberleri yayarak onları yıpratmaya ve böylece üniversite yönetimlerine, örgütün belirlediği strateji doğrultusunda yönlendirmeyi amaçladıkları kişilerin seçilmesini sağlamaya çalıştığı'' belirtildi. İddianamede, Gürüz'ün ''yapılan çalışmalarla ilgili örgüt yöneticisi Şener Eruygur'a düzenli bilgi verdiği ve ondan bazı şahıslara baskı uygulaması için taleplerde bulunduğu, ayrıca bazı medya mensupları ile görüşerek, rektörlük seçimlerinde desteklediği kişilerin muhalifleri aleyhine yazı yazılmasını sağladığı ve örgüt üyesi Mustafa Balbay ile de bu yönde birçok görüşmesinin bulunduğu, görev sırasında temin ettiği devletin iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin gizli belgeleri sakladığı, Ergenekon silahlı terör örgütünün ara yönetici olarak emekli olduktan sonra da eylem ve faaliyetlerini sürdürdüğünün anlaşıldığı'' vurgulandı. Şüpheli Yarbay Mustafa Dönmez'in de ''Ergenekon silahlı terör örgütünün üyesi olduğu, Başbakan'a suikast girişimi için çalışma yapıp evinin krokilerini çıkardığı, devlete ait gizli olan ve mahiyet itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler ile vahim nitelikli silah, mühimmatı, patlayıcı madde bulundurduğu, kişileri, özel hayatları, dini ve siyasi görüşlerine göre kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek suçlarını işlediği'' savunulan iddianamede, ''şüphelinin, ele geçirilen mühimmat ve askeri malzemelerin mahiyeti de göz önüne alındığında yasama ve yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemlerini gerçekleştirmeye elverişli nitelikte olduğu'' belirtildi. İddianamede, ''şüpheli Mustafa Yurtkuran'ın aktif olarak darbe çalışmalarının içerisinde yer aldığının anlaşıldığı'' iddia edilerek, şüphelinin, örgütün faaliyeti çerçevesindeki tüm eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında olduğu, ayrıca ''Yürütme organını ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçuna iştirak ettiği sonucuna varıldığı'' ifade edildi. İddianamede, şüpheli Engin Aydın'ın da ''Ergenekon silahlı terör örgütü içinde örgüt yöneticisi konumunda bulunan sanık İlhan Selçuk'a bağlı örgüt üyesi olduğu ve onun talimatları ve örgütün amaçları doğrultusunda faaliyette bulunduğu, gerçekleştirdiği devamlılık ve çeşitlilik arz eden tüm eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında bulunduğu'' kaydedildi. İddianamede, eski Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek'in de faaliyetlerinin çeşitliliği ve yoğunluğu, ele geçirilen gizli belgeler, telefon görüşmelerinin içerikleri ve irtibatlarının tüm delillerle bir bütün olarak dikkate alındığında, ''Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olduğu'' ifade edildi. İddianamede, ''Özbek'in, örgütü parasal olarak finanse ettiği, bunun yanında 'gizli' ibareli belge bulundurduğu, başkanı bulunduğu sendikanın imkanlarını örgütün amaçları doğrultusunda kullandığı, bir suç işleme kararı kapsamında kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetme suçunu da işlediğinin anlaşıldığı'' vurgulandı. İddianamede, Ünal İnanç'ın da ''Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olduğu, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri ve yasaklanan bilgileri temin ettiği'' öne sürüldü. Şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın da örgütün talimatları ile gerçekleştirdiği tüm eylemlerinin örgüt yöneticiliği kapsamında bulunduğu sonucuna varıldığı belirtilen iddianamede, şüpheli Mustafa Hüseyin Buzoğlu'nun da ''kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek, devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belgeleri temin etmek ve bulundurmak, daha sonra bu belgeleri örgütün arşivine dahil etmek şeklindeki süreklilik ve çeşitlilik arz eden eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında bulunduğu'' ifade edildi.
Kaynak: Ajanslar
Ne var bunda? İnsanların arkadaş olması, bir birlerine yardımcı olması, bir yerlerde buluşması ve sohbet etmesi, ülke meselelerini konuşması ya da geyik yapması gayet doğal değil mi? Bunlar yasaklandı da biz mi duymadık?
Bir arkadaşınız (ki bu durumda daha suç ispatı yapılmamış) ileride bir suçtan hüküm giymesi sizi de mi suçlu yapar?
Ahmet Kaya’nın parçası gibi “cebimde adresim bulunmuş” durumu mu söz konusu?
pkk teröristi olmaktan, katil olmaktan, ülke bütünlüğünü silah zoruyla bozman suçundan hüküm giymiş insanların birinci derece akrabaları, hatta kardeşleri meclis kürsüsünden terör örgütünün siyasi kanadı olduğunu hönkürürken, bu ne saçmalıktır. Kocası dağda, kendisi mecliste olanlar varken bu ne aymazlıktır?
Milletvekili arabalarıyla pkk’ya parasal destek olmak için eroin kaçakçılığı yapan milletvekili yeğenleri varken bu ne hain, sinsi bir suçlamadır.
Her haberinizle, her suçlamanızla bir miktar daha bataklığa saplanıyorsunuz. Kendi çirkefinizden çıkamayacağınız günler çok yakın. Görünen budur.
ŞOK EDEN FOTOĞRAFIN SIRRI ÇÖZÜLDÜ
HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un Ergenekon sanığı ile görüntülendiği Kent Otel'deki buluşmanın sırrı çözüldü.
Ergenekon soruşturmasının 3. iddianamesi, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'un 'ülke meselelerini konuştuk' diyerek savunduğu Kent Otel toplantılarının mahiyetini net bir şekilde ortaya koydu.
Sanık Engin Aydın'ın, Kent Otel toplantılarını Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk'un talimatı doğrultusunda organize ettiği tespit edildi. Toplantıların amacının, örgütün kamuda ve yargıda karşılaşacağı problemleri toplantıya katılan şahısların etkinliğinden faydalanarak aşmaya, devletin kurumlarına sızma çabaları kapsamında yapılmasını istedikleri atamaları yaptırmaya veya atanmasını istemedikleri kişileri engellemeye yönelik olduğu kaydedildi. Kent Otel'de düzenlenen toplantıların sanık İlhan Selçuk'un katılımı olmadan gerçekleşmediği belirtildi. Kent Otel toplantısı, HSYK üyesi Ali Suat Ertosun'la fotoğraflanan, Ergenekon terör örgütü üyesi olmakla suçlanan sanık Engin Aydın'la ilgili hukukî değerlendirmenin yapıldığı bölümde yer alıyor. Aydın'ın Ergenekon'un propagandasını yapmak ve örgütün kamudaki etkinliğini güçlendirmek amacıyla daha önceden tanıdığı ve irtibatta bulunduğu üst düzey kamu görevlileri ile yargı mensuplarını, ayrıca Selçuk ve Mustafa Balbay'ın kendisine bildirdiği isimleri toplantılara davet ettiği ifade ediliyor. Toplantılarda tüm katılımcıların tasvip edeceği mahiyette güncel konuların tartışılarak devamlılığın sağlandığı vurgulanıyor. Engin Aydın'ın Kent Otel toplantılarına katılan kişiler arasından tespit ettiği bazı şahıslarla örgütün amaç ve stratejilerini anlatmak ve örgütün propagandasını yapmak amacıyla küçük gruplar halinde 'Ehli Dil' ve 'Perşembe Toplantıları' adı altında gizli toplantılar yaptığı ifade ediliyor. İddianamede, Aydın'ın örgütün belirlediği bazı kişilerin yargı ve bürokraside etkin görevlere atanması hususunda toplantıya katılanlar nezdinde girişimlerde bulunduğu dile getiriliyor. Aydın'ın Mustafa Balbay ve Selçuk'la birlikte örgütün amaçlarına uygun olarak kullanabilecekleri kişilerin üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak için haksız müdahalelerde bulunduğu, bazı bölgelerde faaliyet gösteren dinî gruplarla ilgili istihbari faaliyetler yürüttüğü kaydediliyor. Sanık Aydın'dan örgüt üyesi Adil Serdar Saçan hakkında 2000 yılında açılan bir dava ile ilgili bazı dokümanların bulunduğu, bu durumun örgütsel irtibat ve örgüt üyelerine hukuki problemlerinde yardımcı olunduğunun kanıtı olduğu belirtiliyor. Engin Aydın'ın Hakkı Ü. İsimli şahısla telefonda 'O neyse bizi biraz kurtarıyor, rahatlatıyor. Ne yapalım ama dillerine doladılar' diyerek otel isminin durumlarını kurtardığını ve deşifre olmalarını engellediğini belirttiği vurgulanıyor. İddianamede şöyle deniyor: "Örgüt yöneticisi sanık Selçuk'un gözaltına alınmasına müteakip bu toplantıların bir daha yapılmamış olması, toplantıyı tertip edenlerin toplantıya katılanlardan dahi gizledikleri, bir amaçla hareket ettiklerini ortaya koymaktadır." YARSAV BAŞKANI EMİNAĞAOĞLU, YARGITAY ÜYELİĞİ İÇİN AYDIN'DAN YARDIM İSTEMİŞ 3. İddianamede YARSAV Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile sanık Engin Aydın arasında pek çok telefon görüşmesi de yer alıyor. YARSAV Başkanı'yla yaptığı telefon görüşmeleri sorulan Engin Aydın savunmasında, Eminağaoğlu'nun HSYK tarafından Yargıtay üyeliğine seçilmesi için kendisinden yardım istediğini anlatıyor. Eminağaoğlu'nun söz konusu seçimlerle ilgili Aydın'a "Son viraja girildi artık olmazsa olmaz yani yoksa birçok şey gidiyor." demesi dikkat çekiyor. Aydın'ın ise "İnşallah çevirecez dur bakalım." dediği ifade ediliyor.
Kaynak: Ajanlsar
Ülkende o veya bu şekilde konuşlanmış yabancı bir güç hangi ülkede kontrolsüz bırakılır? Tabi ki güvenlik birimlerinin ülkende konuşlanmış yabancı güçler hakkında detaylı bilgi toplayacaktır. Onalardan gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı önlemini alacaktır. Bundan doğal ne olabilir?
Aksine; tamamen başıboş bırakılmaları güvenlik güçlerinin görevlerini yapmadıklarını ve güvenlik zafiyeti oluşturduklarını gösterir. Bunun da ötesinde günümüz NATO’su komünist Sovyet tehdidine karşı kurulmuş olmasına rağmen SSCB’nin dağılmasından sonra ulus devletleri hedef almış, daha kötüsü de pkk gibi terör örgütlerini desteklediği, lojistik ve psikolojik destek verdiği, eğitimlerini üstlendiği, parasal kaynak sağladığı, bırakın üst düzey komutanları; terörle mücadele etmiş bir er’in bile şahit olduğu gerçektir. Dünyanın en deşifre olmuş bilgisi İsrail ve NATO’nun pkk’ya destek verdiği gerçeğidir. Teröristlerin kullandıkları silahlar NATO envanterine kayıtlı iken, pkk kamplarında eğitim veren subayların NATO ve İsrail subayları, CİA-MOSSAD ajanları olduğu bilinirken, bir şekilde ülkemizde konuşlanmış NATO üstleri hakkında istihbari bilgilerin toplanması kadar doğal ne olabilir? Bu bilgilerin; Ulusal Kanal’ın temsilciliğinde çıkması da gayet doğaldır. Ulusal kanal İP’e ait bir kanaldır ve bünyesinde ulusalcı üst makamlarda görev yapmış birçok emekli asker barındırmaktadır. Bu istihbari bilgileri toplamış/toplatmış komutanların içinde bulunduğu bir partiye ait kanalda bu bilgilerin CD bulunması gayet doğal ve gereklidir. CD de bulunmasa da bu bilgiler beyinlerde mevcuttur. Suç olarak atfedilen beyindekilerin özetinin bir CD ye kaydedilmesi ise; insana çok garip geliyor. Bu bilgileri toplamış olduğundan dolayı komutanlara, saklamış olduğundan dolayı Ulusal kanala teşekkür etmek gerekir. Ama tabi emperyalist batı tarafından iliklerinize kadar devşirilmediyseniz bunu düşüne bilirsiniz. Aksi taktirde aşağıdaki gibi bu bilgileri patronlarınıza karşı hazırlanan bir saldırı planı gibi algılarsınız, şaşkınlıktan gözleriniz büyür. Çünkü NATO; yani hakim güç sizin gözünüzde bir ilahtır. Kısaca devşirilmiş, narkozlanmış, düşünme yetisini yitirmiş, teslim olmuş, mandacı beyinlerin bundan başka olasılığı düşünmesi mümkün değildir.
NATO TESİSLERİNE SALDIRI PLANI DOSYADA
3. İddianamede NATO Tesisleri'ne yönelik hazırlanan saldırı planları da detayla yer aldı.
Ergenekon soruşturması kapsamında hazırlanan 3. İddianamede NATO Tesisleri'ne yönelik hazırlanan saldırı planları da detaylı olarak yer aldı.
NATO karargâhlarına ilişkin gizli belgelerin en ince detaylarına kadar temin edildiği belirtilen iddianamede, her türlü materyalin büyük titizlikle ortaya konmasının NATO tesislerine yapılacak açık bir saldırının net bir şekilde ortaya koyulduğu belirtildi. İddianamede NATO tesislerine yapılacak saldırılarla Türkiye'nin uluslararası arenada yalnızlaştırılmasının planlandığı belirtiliyor. İstanbul 13. Ağır Ceza mahkemesi tarafından kabul edilen 3. Ergenekon iddianamesinde NATO tesislerine yapılacağı iddia edilen saldırı planları detaylı bir şekilde yer alıyor. Ulusal Kanal İzmir Temsilcisi Hayati Özcan'ın evinde ele geçirilen CD'lerde NATO karargâhlarına ait gizli ve hizmete özel içerikli belgelerin yer aldığı ifade ediliyor. Söz konusu CD'lerin içinde bulunan klasörlerde NATO'ya ait tesislerin fotoğrafları, güvenlik detayları, cephaneler ve helikopter pistlerine ilişkin detayların bulunduğu iddianamede, "'Yedekl23/Inventory Phone Bookbir' isimli klasör içerisinde yer alan "fiziki emniyet plani (2)" isimli Word dosyasında, NATO karargâhı ile ilgili alman fiziki/çevresel güvenlik önlemlerinin neler olduğunu belirten "GİZLİ" içerikli bilgilerin yer aldığı, Aynı klasör içerisinde yer alan "harekât ve loj" isimli Word dosyasında ise, bahse konu karargâhta olabilecek herhangi bir olağanüstü durumda uygulanacak harekât tarzları ile Cephanelikler, Park yerleri, Helikopter pistleri gibi yerler hakkında bilgilerin verildiği bu bilgilerin yer aldığı bölümlerin ise sarı renk ile boyandığı," ifadeleri yer alıyor. İddianamede, CD'ler içerisinden çıkan dosyaların içinde NATO karargâhının güvenlik tedbirlerine ilişkin açık tarifler de bulunuyor. Son operasyon için 52 giriş kartı hazırlandığı belirtilen iddianamede, NATO karargâhı güvenlik sisteminde yetkisiz girişlere yönelik alınan önlemler de yer alıyor. İddianamede, ele geçirilen CD'ler içerisinde önemli kişilerin giriş yaptığı VIP nizamiyesine yönelik detaylı bilgilerinde bulunduğu görülüyor. "KIŞLANIN ÇEVRE ENGELLERİ" 'Orgeneral Vecihi Akın Kışlasının çevre engelleri' kısımlı bölümde ise, "Org. Vecihi Akın Kışlası' nın lojman ve motor-pool bölgeleri haricinde diğer bölgeler; 2 metrelik beton bloklar, bunların üzerine 1 metrelik saç ve 1 metrelik kafes tel çit olmak üzere 4 metrelik yükseklik ile çevrelenmiştir. Yerleştirilen bu kafes tel çitler 3, 77 mm' den kalın galvanizli telden ve göz açıklıkları 5 cm 'den geniş olmayacak şekilde yerleştirilmiştir... " ifadeleri yer alıyor. Yine aynı CD'ler içerisindeki belgelerde, Kışlanın 2 nizamiye kapısıyla giriş ve çıkışların kontrol altına alındığı belirtilen iddianamede, "448/1 ve 448 sokakların kesişiminde bulunan nizamiye ana nizamiye olarak kullanılmakta, bütün giriş ve çıkışlar bu kapıdan yapılmaktadır. Buraya yapılacak yaklaşmaları devamlı suretle gözetleyebilmelerini sağlayacak şekilde çevre engellerine olabildiğince yakın konuşlandırılmıştır... " şeklindeki ibarelerin renkli puntolar ile işaretlendiği tespit edilmiştir." İfadelerine de yer veriliyor. Ele geçirilen CD'ler içinde NATO karargâhlarına ait çok sayıda krokinin de yer aldığı belirtilen iddianamede, tüm bu veriler ışığında NATO tesislerine saldırı planlandığı şu ifadelerle belirtiliyor: "Yukarıda ayrıntısı verilen ve NATO Karargahına ait olan GİZLİ içerikli bilgilerin en ince ayrıntılarına kadar temin edilerek üzerinde bir takım operasyonel hazırlıkların ve çalışmaların yapılması, bu çerçevede kullanılacak her türlü materyalin değerlendirmeye tabi tutulması Ergenekon silahlı terör örgütü nün NATO karargahına yönelik gerçekleştirmeyi planladığı eylemi açıkça ortaya koymaktadır." Kaynak: CİHAN
Kaynağından aldığım ve Ergenekon Terör örgütü diye üstüne basılarak belirtilen (Ergenekon Terör Örgütü henüz tanımlanmamıştır ve bu şekilde yazmak yasal olmadığı açıklanmıştır) ama sadece şu an itibariyle dava niteliğinde olan,ispatlanmamış iddiaları okurken bazen dalıp pkk-Fettullah karması bir yapılanma canlandı beynimde.Anlatılanlar yıllardır bu toplum içerisinde, gözümüzle bir şekilde gördüğümüz,üniversite hayatımızda şahit olduğumuz Fetullah’ın Işık evleri ve pkk’nın terör eylemlerinde yapılanların aynıları.Ergenekon savcıları bu suçlamaları yaparken hiçte yapancı olmadıkları bu iki yapılanmadan esinlenmiş olsalar gerek.
İnsanın TV’den, gazete ve dergilerden yıllardır okuduğu, izlediği isimlerin böyle saçma sapan bir suçlama ile karşı karşıya kalmalarını yüreği kaldırmıyor.25 yıldır terör eylemleri yapan, binlerce insanımızı öldüren örgüte bile böyle bir suçlama yapılmazken, onlarla mücadele eden; AB karşıtı, Nato karşıtı, Avrasyacı, Atatürkçü, laik, sosyal, üniter, hukuk devlet yapısını savunma ortak paydasında birleşen bu insanlara bu suçlamaların yapılması; işlerin ne derecede ciddi boyutlarda olduğunu gösterir niteliktedir.
Bunun adı 4.HAÇLI seferidir. Bu kez topla tüfekle gelmediler. Bu kez içeriden devşirdikleri ve siyasetten-iş dünyasına, eğitimden-güvenlik birimlerine kadar sızmış bir kadro ile saldırıyorlar.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” demiş Ulu Önder ATATÜRK. Ama tarih bize bir kez daha gösteriyor ki; “Türk’ü Türk’ten başka yıkacak düşman da yoktur” Emperyalistler bunu biliyor ve bize içeriden saldırıyor. Bu dava siyasidir, bu dava dava olmaktan çıkmıştır. Tarafsızlığı bozulmuş ve tarihe yazılacak bir utanca dönüşmüştür. Siyasileşmiş her şey halka mal olmuş demektir. Artık her Türk vatandaşının konuşma özgürlüğü vardır. Konuşmak, yorum yapmak zorunludur.
Tekrar ediyorum.
Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Edirne’den, Kars’a Türk halkı bu rezilliği, bu utancı hak etmiyorsun. Çok ciddi suç işleniyor. Sessiz ve kayıtsız kalman suça ortak olmandır ve bunun bedelini gelecek nesillerle beraber hepimiz öderiz. Ülkene, Atalarının mirasına sahip çık. Bu gemi bir tane, açık denizdeyiz ve hepimiz aynı gemideyiz. Batarsak üç kulaç atamadan emperyalist köpek balıkları tarafından parçalanırız.
Uyan artık.Mideni değil,çocuklarını ve geleceğini düşün.Düşün ki yarınlar senin olsun.
ERGENEKON'UN GİZLİ YAPISI DEŞİFRE OLDU!
Ergenekon'un nihai amacı: ''Sürekli iç çatışma, kaos, komşularla düşman, dünyaya kapalı, ekonomik kriz, iç çatışmalar ile uğraşan zayıf bir devlet imajı."
Üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, ''firari şüpheli Bedrettin Dalan'a ait Beykoz-Poyrazköy'de bulunan İstek Vakfı arazisinde ele geçirilen çok sayıda silah, patlayıcı madde, lav silahı ve mühimmat ile ilgili soruşturmaya devam edildiği'' bildirildi.
İddianamede, ''Ergenekon silahlı terör örgütüne yönelik bugüne kadar yapılan soruşturma sonucunda terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etmek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, terör örgütüne ait silahları depolamak, genel güvenliği kasten tehlikeye sokacak şekilde patlayıcı madde kullanmak, nitelikli kasten öldürmeye azmettirmek, yasaklanan bilgileri temin etmek, kişisel verileri kaydetmek ve bağlı pek çok suçu işlemek'' suçlarından 86 şüpheli hakkında 10 Temmuz 2008 tarihinde hazırlanan iddianame ve aynı soruşturmanın devamı niteliğinde olan 56 şüpheli hakkında 8 Mart 2009 tarihinde hazırlanan iddianame ile kamu davası açıldığı hatırlatılarak, davaların İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü ifade edildi. Soruşturması tamamlanan 52 şüpheli hakkındaki bu iddianamenin de diğer davalarla birleştirme talepli olarak açıldığı anlatılan iddianamede, şunlara yer verildi: ''Ergenekon silahlı terör örgütünün, hücre tipi bir yapılanmaya haiz gizli bir örgüt olması, yapılanmasını geniş bir alana yaymış bulunması, devlet içerisinde değişik kurumlara sızması, gerçekleştirdiği eylemlerin ya da teşebbüs ettiği eylemlerin niteliği bir taraftan örgütün büyüklüğünü gösterirken diğer taraftan da tüm yapılarının ve mensuplarının aynı anda deşifre edilmesini zorlaştırmıştır.'' 'ÖRGÜTÜN NİHAİ AMACI' İddianamede, ''Ergenekon silahlı terör örgütüne'' yönelik bugüne kadar yapılan soruşturmada, ele geçirilen örgütsel içerikli dokümanlar ve elde edilen deliller çerçevesinde, ''örgütün nihai amacının'', ''Sürekli iç çatışma, kaos, komşu ülkeleri ile düşman, dünyaya kapalı, Avrupa Birliği ve insan haklarına karşı, ekonomik kriz, iç etnik çatışmalar ve naylon terör örgütleri ile uğraşan ve ekonomik yönden zayıf bir devlet imajı oluşturulmaya çalışılarak, devlet otoritesini içte ve dışta zafiyete uğratmak, ülkeyi yönetilemez hale getirmek, böylece Ergenekon silahlı terör örgütünün daha rahat yönetip, yönlendirebileceği siyasal iktidarlar oluşturmak, örgütün belirlediği gizli amaç ve prensiplerinin dışına çıkan tüm siyasal iktidarları değişik yöntemlerle kontrol altına almak, bu başarılamadığı taktirde yasama ve yürütme organlarını devirip kendi ideolojik amaçları doğrultusunda devlet yönetimini ele geçirmek olduğunun anlaşıldığı'' öne sürüldü. ''Ergenekon silahlı terör örgütü''nün ''darbe çalışmaları çerçevesinde sanık Mehmet Şener Eruygur başkanlığında faaliyet gösteren Cumhuriyet Çalışma Grubu'nun, medya yapılanmasından mafya yapılanmasına, üniversite yapılanmasından, sendika yapılanmasına, sivil toplum kuruluşlarından üniversite gençlik yapılanmasına kadar aktif olarak örgütlenme faaliyetlerini sürdürdüğü görüldüğü'' öne sürülen iddianamede, ''yasama ve yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerinde tüm bu örgütlenmeleri aynı anda devreye sokarak sözde toplumsal refleksi harekete geçirme adına tertipledikleri mitingler vasıtasıyla kendi kurallarının uygulanacağı bir sistemin kurulması için aktif olarak çalıştıkları anlaşıldığı'' kaydedildi. 'DİĞER TERÖR ÖRGÜTLERİNDEN FARKI' İddianamede, ''Ergenekon silahlı terör örgütünün anlaşılıp kavranabilmesi için bölücü ve yıkıcı diye adlandırılan terör örgütlerinden farklı olarak ele alınması ve değerlendirilmesi'' gerektiği ifade edilerek, ''Ergenekon silahlı terör örgütü bilinen dini motifli veya Marksist-Leninist metotları benimsemiş terör örgütlerinden ideolojik olarak farklı bir yapı olarak ortaya çıktığı, bu yapının temelde, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin örgütün amaçları doğrultusunda istismarına, örgütün amaçları doğrultusunda netice vermeyen demokratik tercihlerin gayrı meşru sayılmasına ve sonuçlarına karşı açık veya örtülü cebri mücadele verilmesine dayalı olduğu'' savına yer verildi. İddianamede, 'örgütün üye profilinin çeşitliliğinin, ancak örgütün amaçları dikkate alındığında anlaşılabileceği'' ifade edilerek, ''amaç yasama ve yürütme organlarının cebren ortadan kaldırılması veya çalışamaz duruma getirilmesi olduğunda, itiyadi suçluların, esrar kullanıcılarının, mafya mensuplarının, gazetecilerin, devletin emekli ya da halen görevde olan memurlarının, benzemez, benzetilemez ve normal koşullarda bir araya gelmez kimlikteki başka kişilerin örgütün amaçları doğrultusunda iş bölümü ve hiyerarşi içerisinde bir örgüt yapısı etrafında bir arada tutulmalarının zorunlu olduğu'' kaydedildi. İddianamede, şunlara yer verildi: ''Bu bağlamda Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ya da Danıştay'a yapılan menfur saldırı örnekleri ele alındığında, soruşturma kapsamında ortaya çıkan verilerden hareketle; bu eylemlerin yapılması, kamuoyunun örgütün amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi, eylemden hemen sonra yapılan ve yaptırılan acil ve olgusal gerçekliğe uygun olmayan açıklamalar ve benzeri tüm faaliyetler örgütün amacına ulaşabilmek için sahip olması gereken üye profilinin bilinen terör örgütlerinin üye profilinden farklı olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca bir kısım örgüt mensuplarının kılık ve kıyafetlerini değiştirerek İstanbul'daki bazı dini gruplara örgütün amaçları doğrultusunda sızmaları, bir kısım örgüt mensuplarının da Ankara da Hizb-ut Tahrir örgütüne sızmaları bilinen terör yöntemleriyle açıklanamayacaktır. Bu nedenlerle Ergenekon silahlı terör örgütünü ülkemizde bugüne kadar ortaya çıkarılmış terör örgütlerine bakarak değerlendirmeye çalışmak sığ ve sonuçsuz bir çabadan öteye geçemeyecektir. Soruşturma sonucunda bir kısmı ortaya çıkarılan Ergenekon silahlı terör örgütünün, gerçekleştirdiği bir eylemden sonra ankesörlü telefondan gazeteleri arayıp eylemi üstlenmesi ya da elinde Kalaşnikofla kırlardan kentlere yürümek isteyen devrimcilerden oluşan kadrolara sahip olmasını beklemek devletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeyi algılayamamış olmakla eş değerdedir. Yukarıda gösterilen ölçüler ve bu ölçüler bakımından yapılan değerlendirmelere göre; Ergenekon silahlı terör örgütü Terörle Mücadele Kanunu ve 5237 sayılı TCK hükümlerine göre silahlı bir terör örgütüdür. Bunun doğal sonucu olarak da bu örgütün mensupları 'terör suçlusudurlar' şeklindeki tanımlamalar ve tespitlerimiz bu iddianamemizde yer alan tüm şüpheliler içinde geçerlidir.'' SANIKLARIN ROLLERİ ''Ergenekon silahlı terör örgütünün TSK içerisindeki faaliyetlerini 'Karargah Evleri' ismi altında da gizli hücre yapılanması ile yürüttüklerinin tespit edildiği'' belirtilen iddianamede, ''bu kapsamda tutuklu sanıklar Neriman Aydın ve Kemal Aydın'ın Kara Kuvvetleri ve askeri okullardaki örgütlenme faaliyetlerinden sorumlu oldukları ve bu amaçla açtıkları evlerde örgüte eleman kazandırmak için çalışmalar yaptıkları, şüpheli Cengiz Köylü'nün ise hava kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösterdiği, Erbay Çolakoglu'nun ise Deniz Kuvvetlerine bağlı alt birimlerin yapılanmasında görev aldığının anlaşıldığı'' iddia edildi. İddianamede, Kara Kuvvetlerinde görevli şüpheli Mustafa Dönmez'in, tutuklu sanık Emin Gürses ile örgütsel irtibatlarının bulunduğu, ayrıca örgüte ait silah ve askeri mühimmatı değişik yerlerde gizlediğinin belirlendiği de kaydedilerek, şüpheliler Mustafa Koç, Cihandar Hasanhanoğlu'nun ''Cumhuriyet Çalışma Grubu'' faaliyetlerinin yürütülmesinde görev aldıklarının da tespit edildiği öne sürüldü. İddianamede, İbrahim Şahin liderliğinde eylem ve suikast amaçlı olarak oluşturulduğu anlaşılan hücre yapılanmalarının, emniyet görevlileri ve asker kişilerden seçilmek suretiyle meydana getirildiği, emniyet yapılanmasının ağırlıklı olarak özel harekat dairesi başkanlığında çalışmış kişilerden oluştuğunun anlaşıldığı kaydedildi. ''Askeri yapılanma içinde yer alan asker kişilerin, diğer örgüt üyeleri gibi emekli oldukları dönemde de aktif olarak Ergenekon silahlı terör örgütü yapılanmasında yer aldıkları, bu kapsamda şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın da Özel Kuvvetler Komutanlığından emekli olmasından sonra örgütsel faaliyetlerini devam ettirdiği'' iddiasına yer verilen iddianamede, ''şüphelilerden İlyas Çınar, Hasan Ataman Yıldırım ve Hüseyin Vural Vural'ın emekli olmalarına rağmen örgüt içi istihbarat ve örgüt üyelerinin motivasyonunun sürdürülmesi faaliyetlerini yürüttükleri, açılan davalarda yargılanan örgüt üyelerinin mahkemede örgüt aleyhine ifade vermemeleri ve örgütte çözülme olmaması amacıyla çalışmalar yaptıklarının belirlendiği'' kaydedildi. İddianamede, ''şüpheli Mustafa Hüseyin Buzoğlu'nun, özellikle Tuncer Kılınç ve Münür Kemal Yavuz'dan temin ettiği devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken belgeleri örgüte ait özel istihbarat arşivine konulmak üzere sakladığı, yine diğer örgüt üyelerinden elde ettiği gizli belgeleri adı geçen örgüt üyelerine gönderdiği, ayrıca şüpheli Mustafa Levent Göktaş'ın örgütün talimatıyla bazı üst düzey kamu görevlileri ve yargı mensuplarının özel yaşamları ile ilgili görüntülerini kayda aldığı ve yine bu kişileri dini inanışları,felsefi ve siyasal düşüncelerine göre kişisel verilerini hukuka aykırı olarak kaydedip sakladığı anlaşıldığı'' ifadesi yer aldı. ''Şüpheli Engin Aydın'ın sanık İlhan Selçuk'un talimatı ile örgütün kamuda etkinliğini sağlamak amacıyla büyük ve küçük grupların katılımı ile gerçekleşen toplantılar tertip ettiği, özellikle otellerde yapılan toplantıya katılanların büyük kısmının örgütün gizli amaçlarından haberdar olmadıklarının görüldüğü'' de kaydedilen iddianamede, ''şüpheliler Erol Manisalı, Mustafa Abbas Yurtkuran, Fatih Hilmioğlu, Rıza Ferit Bernay ve Muhittin Erdal Şenel'in 2003-2004 yılları arasında 'Cumhuriyet Çalışma Gurubu' tarafından planlanan ve uygulamaya konulan darbe çalışmalarına iştirak ettiklerinin tespit edildiği'' savunuldu. ''Şüpheli Kemal Gürüz'ün örgütün üst düzey yöneticilerinin talimatları ile hareket ederek, kendilerinin kullanabilecekleri kişilerin üniversite yönetimlerine seçilmelerini sağlamak amacıyla, seçimlere haksız müdahalede bulunduğu, bazı basın mensuplarına muhalif adaylar hakkında asılsız iddialarla haber yaptırıp, yıpratmaya çalıştıkları anlaşıldığı'' kaydedilen iddianamede, ''şüpheliler Mehmet Haberal ve Yalçın Küçük'ün örgütün yöneticisi konumunda bulundukları, birçok örgütsel konuda Yalçın Küçük'ün geliştirdiği stratejilerin uygulandığı, örgütün belirlediği strateji doğrultusunda üniversitelerde kadrolaşma faaliyetlerini yürüttükleri, Mehmet Haberal'ın bu amaçla talimatlar verdiğinin belirlendiği'' ifade edildi. İddianamede, ''şüpheliler Mehmet Haberal'ın Mustafa Özbek, ve Erol Manisalı'nın örgütün medya finans yapılanması içinde yer aldıkları kendi medya kuruluşları dışında da örgütün merkez üssü olarak seçtiği yayın organlarına da doğrudan ve dolaylı olarak yardım ettiklerinin anlaşıldığı'' da belirtilerek, ''şüpheliler İbrahim Şahin ile Fatma Cengiz'in Ermeni kökenli kişiler hakkında bilgi temin etmeye, bir kısım girişimlerde bulunan kişilerin isimlerini tespit etmeye çalıştıkları, aralarındaki iletişim sırasında tespit edilen mesajlardan bir tanesinde İbrahim Şahin'in kendisini 'Ben Ermenilere karşı kurulan örgütün ilk başkanıyım' şeklinde ifadelerle tarif ettiği, bir başka mesajda ise 'Asena görev var Ermeni öldürülmeli' şeklinde talimatlar ilettiğinin anlaşıldığı'' da vurgulandı. İddianamede, ''şüphelilerin Sivas'ta ikamet eden ve bölgedeki Ermeni vatandaşların ruhani lideri olduğu tespit edilen Minas Durmazgüler'e yönelik eylem hazırlığı içerisinde bulundukları, 'Ermenilerden özür dilenmesi' yönünde TBMM Başkanlığına dilekçe vererek kampanya düzenleyen kişilerin isim listesini temin ettikleri, İbrahim Şahin'in evinde ele geçen suikast planlarına göre müştekiler Ali Balkız, Kazım Genç, Mesrob Mutafyan'a yönelik 'tedhiş planları' hazırladıkları, Ankara Gölbaşı'nda ele geçen silahların planlanan suikastları gerçekleştirebilecek sayı ve nitelikte olduğu, S-l isimli yapılanmada ve tedhiş planlarında isimleri bulunan şüphelilerin bu suikastlarda görev alacak ekip olarak hazırlandığı kanaatine varıldığı'' anlatıldı. İSTEK VAKFI ARAZİSİNDE ELE GEÇİRİLENLER Şüpheli Mustafa Dönmez ve İbrahim Şahin grubundan elde edilen silah ve mühimmat dışında, ''firari şüpheli Bedrettin Dalan''a ait Beykoz Poyrazköy'de bulunan İstek Vakfı arazisinde ele geçirilen çok sayıda silah, patlayıcı madde, lav silahı ve mühimmat ile ilgili soruşturmaya Cumhuriyet Başsavcılığınca devam edildiği de belirtilen iddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden ''Ergenekon silahlı terör örgütü''nün 2003-2004 yıllarında Türkiye'de darbe yapmak için plan ve projeler hazırladığı, bu planlarını uygulamaya koyarak darbeye teşebbüs ettikleri anlaşıldığı'' savunuldu. İddianamede, şunlara yer verildi: ''Fakat örgütün 2004 yılından sonra günümüze kadar gerçekleştirdiği ya da gerçekleştirmeyi planladığı eylemlere bakıldığında darbe teşebbüsünden hiçbir zaman vazgeçmediği, ülkede darbe zemini oluşturmak ve nihayetinde de Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki uzantıları ile hedefledikleri darbeyi gerçekleştirmek için faaliyetlerini sürdürdükleri görülmektedir. Nitekim, 2003-2004 yıllarında hazırlanan 'Ayışığı' kod adlı darbe planında 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' darbe planlarını hazırlayan ve uygulayacak olan kadrolar deşifre olur ve dağıtılırsa planın aynen devam ettirilmesi için ikinci bir yapılanma oluşturulması ve bu yapılanmanın çok gizli tutulması' gerektiği belirtilmiştir.''
Kaynak: Ajanslar
Ah be paşam. Askerin başına çuval geçirdiler sessiz kaldın, darbe yapacaklarmış duymuşsun sessiz kalmışsın. Eee sen ne diye o koltuğu işgal ettin. Anlayana aşk olsun. Galiba o zaman hazır değilmişsin. Yapmadıkların,yapamadıklarından dolayı pişmanlık duyuyorsun ki şimdi konuşuyorsun.
Gel seni bir kez daha genelkurmay başkanı yapalım. AKP ile de iyi anlaşıyorsun. Memleketi götürürün kendi ellerinizle ABD/İsrail/İngiltere üçlüsüne bağışlayın. Olur mu?
ÖZKÖK: DARBE GİRİŞİMLERİNDEN HABERİM VARDI

Özkök, Ergenekon iddianamesinde yer alan ifadesinde "Ayışı ve Sarıkız" darbe girişimini 2004'te duyduğunu söyledi.
Ergenekon soruşturumasının üçüncü iddianamesi de mahkeme tarafından kabul edilirken iddianamede yer alan ifadeler de belirginleşmeye başladı. Üçüncü iddianamede yer alan ifadelerden biri de Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e ait. Özkök ifadesinde çok çarpıcı bilgiler veriyor: Özkök'ün Ergenekon savcılarına verdiği ifadede, Ayışığı ve Sarıkız isimli darbe girişimlerinden 2004 yılında haberdar olduğunu ancak elinde kanıt olmadığı için birşey yapamadığını aktarıyor.
Özkök, Şener Eruygur ve diğer Ergenekon sanıklarının ordu içindeki faaliyetlerinden haberdar olduğunu ancak, Ergenekon ismini hiç duymadığını belirtiyor.
Şener Eruygur'a darbe girişimlerini sorduğunu belirten Özkök "Eruygur böyle bir girişimiz yok dedi" şeklinde ifade verdi.
Hilmi Özkök, ayrıca "Genç Subaylar rahatsız" manşetlerine yol açan bir mektubun varlığını da kabul etmeyerek "bana böyle bir mektup gelmedi" dedi.

Ergenekon'da 3. iddianame kabul edildi
13. Ağır Ceza Mahkemesi, 52 sanık hakkında hazırlanan üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesini kabul etti.
Ergenekon'' soruşturması kapsamında 37'si tutuklu 52 şüpheli hakkında hazırlanan üçüncü iddianame, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Haziran 2007 tarihinde Ümraniye ilçesinde patlayıcı maddelerin ele geçirilmesiyle ilgili başlatılan soruşturma sonucu ortaya çıkarılan ''Ergenekon'' isimli organizasyonla ilgili hazırlanan üçüncü iddianameyi incelemeyi tamamladı. Mahkemenin, 1454 sayfadan oluşan üçüncü iddianameyi kabul etmesinin ardından 37'si tutuklu 52 sanık hakkında dava açılmış oldu. İddianamenin tamamlanmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yapılan yazılı açıklamada, iddianamede operasyon kapsamında 10 Ocak ile 17 Nisan 2009 tarihleri arasında gözaltına alınan ve tutuklanan sanıkların yer aldığı ifade edilmişti. İddianamenin giriş bölümünde örgüt çerçevesinde daha önce yapılan soruşturmalar ve açılan davaların özetlendiği, örgütün gerçekleştirmeyi planladığı ve gerçekleştirdiği eylemler, suikast planları ve el konulan silahların anlatıldığı belirtilen açıklamada, iddianamenin ikinci bölümünde ise şüphelilerin bireysel durumlarının ele alındığı, isnat edilen suçlar ve uygulanması talep edilen yasa maddelerine yer verildiği bildirilmişti. Açıklamada, her şüpheli için arama ve el koyma işlemlerinde bulunan delillerin anlatımı, el konulan delillerin incelenmesi, tanık ifadeleri, şüphelilerin emniyet ve savcılık ifadeleri ile hakimlik sorgusu, hukuki durumun anlatımı, netice ve talep konularının ele alındığı vurgulanmıştı. Operasyon kapsamında 12 Haziran 2007 tarihinden itibaren el konulan, bulunan silah ve mühimmatın dökümünün de yapıldığı açıklamada, sanıklar hakkında da ''silahlı terör örgütü kurma veya yönetme'', ''Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme'', ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini engellemeye teşebbüs etme', ''hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'', ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme'', ''Açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme'', ''sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması'', ''tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma'', ''özel hayata ilişkin görüntü ve sesleri ifşa etmek'', ''devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, amacı dışında kullanma, hile ile çalma'' suçlamalarının yer aldığı kaydedilmişti. İDDİANAMEDE MAĞDURLAR İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce üçüncü ''Ergenekon'' iddiamesinde, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan ''mağdur'' olarak yer aldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edildiği Ulusal Yargı Ağı Projesi'nde (UYAP) görülen üçüncü ''Ergenekon'' iddianamesinde, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan ve Minas Durmazgüler ''mağdur'', Ali Balkız ve Kazım Genç ise ''müşteki'' olarak geçiyor.
SANIKLAR
Aralarında muvazzaf subayların da bulunduğu 52 sanığın ismi şöyle:
MEHMET HABERAL Sanık ... YALÇIN KÜÇÜK Sanık ... HALİL KEMAL GÜRÜZ Sanık ... MUSTAFA KOÇ Sanık ... ERSİN GÖNENCİ Sanık ... OĞUZ BULUT Sanık ... İBRAHİM ŞAHİN Sanık ... MUSTAFA ÖZBEK Sanık ... MUSTAFA LEVENT GÖKTAŞ Sanık ... RIZA FERİT BERNAY Sanık ... TAYLAN ÖZGÜR KIRMIZI Sanık ... MUSTAFA ABBAS YURTKURAN Sanık ... ÜNAL İNANÇ Sanık ... MUHTEREM BAĞCI Sanık ... HÜDAYİ ÜNLÜER Sanık ... FATİH HİLMİOĞLU Sanık ... İLHAN BULAYIR Sanık ... ZERRAR ATİK Sanık ... FAHRİ KEPEK Sanık ... İLYAS ÇINAR Sanık ... OĞUZHAN SAĞIROĞLU Sanık ... ERDAL ŞAHİN Sanık ... ENGİN AYDIN Sanık ... ERBAY ÇOLAKOĞLU Sanık ... CENGİZ KÖYLÜ Sanık ... CİHANDAR HASANHANOĞLU Sanık ... MUHAMMED SARIKAYA Sanık ... FATMA CENGİZ Sanık ... YAŞAR OĞUZ ŞAHİN Sanık ... MUHİTTİN ERDAL ŞENEL Sanık ... MEHMET KORAL Sanık ... TUNÇER KILINÇ Sanık ... MÜNÜR KEMAL YAVUZ Sanık ... HASAN ATAMAN YILDIRIM Sanık ... HÜSEYİN VURAL VURAL Sanık ... MUSTAFA DÖNMEZ Sanık ... MURAT EKE Sanık ... CİHAN ARIK Sanık ... ALİ OKTAY ŞAHBAZ Sanık ... ONUR ÖZDEMİR Sanık ... EMRE BALTACI Sanık ... MELİH YÜKSEL Sanık ... SERVET KAYNAK Sanık ... FAHRİ SÜSLÜ Sanık ... KEMALETTİN BALCI Sanık ... BÜLENT GÜNGÖRDÜ Sanık ... MURAT ÇAVDAR Sanık ... MEHMET DALAGAN Sanık ... AYHAN ATABEK Sanık ... KENAN TEMUR Sanık ... EROL MANİSA Sanık ... MUSTAFA HÜSEYİN BUZOĞLU Sanık ...