9 Ekim 2010 Cumartesi

 YARGI, YÜRÜTMENİN GÜDÜMÜNE GİRDİRİLMEYEBİLİR!

Av. Mehmet DURAN

            Biliyorsunuz Anayasamızda değişiklik yapan yasa, geçtiğimiz 12 Eylül 2010 Pazar günü referanduma gitti ve katılanların  % 58 evet oyu ile kabul edildi.
            Ben bu aşama itibariyle bu oyların ne şekilde elde edildiği üzerinde durmak istemiyorum! Sadece bu neticenin ülkemize hayırlı olmasını dilemekteyim. Dilemekteyim ama ne yazık ki bu değişiklikler içinde şer çıkarmaya aday iki ciddi konu var maalesef! Ki, ülkemizde oldukça vahim sonuçlar oluşturabilecek mahiyettedirler! Bunlar da, gerek HSYK, gerekse Anayasa Mahkemesinin yapısının değişecek olması konularıdır.  
            Malum olduğu üzere modern demokrasilerin olmazsa olmazı, yasama, yürütme ve yargının birbirlerinden bağımsız olmalarıdır. Esasen yasama ile yargı, yürütmeyi yani hükümetleri millet adına sınırlandırmak için vardır. Konumu gereği yürütme her zaman için zaten güçlüdür çünkü! Durum bu olunca bu iki gücün, yürütme tarafından esir alınmasının sakıncalarını söylemeye bile gerek yoktur! Böyle bir devlet düzeni diktatörlükten başkası değildir.
             Ülkemizin en ağır sorunlu kurumlarından birisi maalesef, yargı gücünü kullanmakta olan kurumlarımızdır! Ne var ki bu sorunun giderilmesi, yargıyı yürütmenin emrine sokarak öldürmek suretiyle olmaz! Tam aksine, her bakım ve yönden bağımsızlaştırılarak, sadece hukuka bağımlı kılarak, bunun için de, kendi iç denetimini güçlendirilerek çözülür. Yukarı paragrafta andığımız diktatörlük yoluyla değil…!
            Ülkemizde yasamanın, yürütmenin güdümüne girmiş olduğunu kabul etmeyen hemen hemen yok gibidir. Durum bu olunca yasamanın ve yasamaya bağlı kurumların, gerek HSYK, gerekse Anayasa Mahkemesi’ne seçecek olduğu yeni üyelerin yürütmeyi temsil eder hale gelecekleri her aklın kabul edeceği bir gerçektir. Bu ise yürütmenin, yargıyı dahi esir alışı demek olacaktır!
Bu durum ise evrensel ilkeler başta olmak üzere, Anayasamızın temel ilkelerinden olan “Hukuk Devleti İlkesine” açıktan açığa aykırıdır! Öyleyse bunun olmaması için acil çare gerekmektedir. Ortam sadece mevcut AKP iktidarının inisiyatifine bırakılamaz. Ayrıca mevcut hükümet ve iktidar dahi bu yükü kendi başına kaldıramaz. O nedenle yeni bir uzlaşı ve ortak bir çare ile bu çarenin arayışı şarttır! Çare nedir?
Benim aklıma iki aşamalı bazı çareler gelmektedir! Bunlar:


            1-Bu değişiklikler kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiş olduğuna göre, HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin oluşumunu/ yapısını değiştiren bu iki konu, ayrıca Anayasa mahkemesine yüklenmek istenen “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” rolü ile vatandaşın doğrudan aynı mahkemede Anayasaya aykırılık iddiasıyla dava açma konusu,“Hukuk Devleti İlkesine” aykırı oldukları nedeniyle iptalleri için Anayasa Mahkemesi’nde yeniden ve derhal dava açılmalıdır! Bu davanın sonucunu şimdiden tahmin etmek olası değildir!
Lakin ikinci aşama itibariyle bir kısım önerimiz daha vardır ki oldukça önemlidir!


            2-Bilindiği gibi HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ne yeni seçilecek üyelerin seçim biçimi yeni çıkarılacak bir yasa ile belirlenecektir. İşte bu yasa çok önemlidir. Bu yasanın “Hukuk Devleti İlkeleriyle” bağdaşır biçimde çıkarılması ortaya çıkabilecek olan soruları çözebilir! Öyleyse bu yasaya göre:


            a-Yeni seçilecek üyelerin seçimi için TBMM’de nitelikli çoğunluk aranmalıdır. Bu, iktidar parti yada partilerinin başka partilerle uzlaşmasını adeta zorunlu kılacak bir çoğunluk olmalıdır! Ki, yeni seçilecek üyeler yürütmenin güdümüne girebilecek üyeler olmasınlar; olamasınlar!

            b-Yasa dediğimiz şekilde çıkarılmaz da, alelade bir çoğunluk ile bahse konu seçimin gerçekleştirilme kapısı aralanırsa, böylesi bir yasa ile gündeme gelecek ve böylesi bir uygulamanın Anayasamızın “Hukuk Devleti İlkesine”aykırılığı nedeniyle iptali dava edilmeli, bu davada yürütmenin durdurulması da istenmelidir! Muhtemelen böyle bir yasa iptal edilecektir!

            Yukarıdaki önerilerim oldukça ciddi ve önemlidir.
Çıkması muhtemel ağır sorunları çözücüdür!

            Bu nedenle, ilgililer ve kamuoyunun önemle dikkate alması gereken önerilerdir! 

            Devletimiz daim, sair ilkelerle birlikte gerçek bir “Hukuk Devleti” de olsun Efendim!

                                                     

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

ÇALIK'IN ADAMI YÜKSEK YARGIDA

Anayasa Mahkemesi üyesinin Çalık Grubu'nda denetçilik yaptığı ortaya çıktı.


Özlem Akarsu Çelik /Akşam
Hayırlı işler Serruh Bey!

Anayasa Mahkemesi üyesi Serruh Kaleli'nin üyeliği sırasında, Çalık Grubu'nun maden şirketi Çukurdere A.Ş.'de denetçilik yaptığı ortaya çıktı. Serruh Kaleli'nin denetçiliği
3 Ağustos 2009 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlandı.

Ticaret Sicili Gazetesi'nde, Çukurdere'nin 29.07.2009 tarihinde limitet şirketten anonim şirkete dönüştüğü belirtiliyor ve yönetim kurulunun Geçici 2'nci madde ile ilk denetçi olarak Serruh Kaleli'yi atadığı ifade ediliyor.

Geçici 2'nci madde şöyle:
Çukurdere Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nin ilk denetçisi olarak Bahçelievler 17'nci sokak, No: 50/1 Bahçelievler/ Ankara adresinde mukim Türk vatandaşı Serruh Kaleli atanmıştır.

Ankara Barosu'nun 2004 yılı albümünde bu adres Serruh Kaleli'nin avukatlık bürosu olarak görünüyor. Şu an bu adreste Çocuk Esirgeme Kurumu'nun bir birimi var. Yani Çukurdere Madencilik Şirketi'nde Kaleli'nin eski adresi ve kimlik bilgileri mevcuttu. Bu durum Kaleli ile maden şirketi arasında eskiye dayalı bir ilişki olduğu şüphesini arttırıyor.

Serruh Kaleli, 10'uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2005 yılında Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi. Bu tarihe kadar avukatlık yapan Serruh Kaleli, Ankara Barosu sayman üyeliği, Türk Hukuk Kurumu sayman üyeliği, Türkiye Barolar Birliği denetçi üyeliğinin yanı sıra çok sayıda şirketin de avukatlığını yaptı.

'ÜYELİK DIŞINDA GÖREV ALAMAZLAR'


Anayasa Mahkemesi Kanunu'nun 'Üyelikle Bağdaşmayan Haller' başlıklı 11'inci maddesine göre 'Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri asli görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar, görev alanlar çekilmiş sayılırlar. Bu husus Anayasa Mahkemesi'nce karara bağlanır.'
Çukurdere Madencilik A.Ş. yetkilileri, Anayasa Mahkemesi üyesi Serruh Kaleli'yi denetçiliğe atayarak hukuksuzluk yaptıklarını fark etmiş olacaklar ki, 09.10.2009 (Serruh Kaleli'yi denetçiliğe atadıktan yaklaşık 2.5 ay sonra) tarihinde yönetim kurulunu yeni bir denetçi atamak için topladılar. Ankara 38'inci Noterliği'ne tasdik ettirilen,16 Ekim 2009'da Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlanan kararda 'İlgili mevzuat uyarınca denetçilik görevini yapmasına engel bulunan ve şirketin 3 Ağustos 2009 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi'nde ilan ve tescil edilen şirketin nev'i değişikliği uyarınca yapılan ana sözleşme değişikliği ilanında ismi sehven yazılmış olan Serruh Kaleli yerine Bülent Muik atanmıştır' denildi.



Şirket, Serruh Kaleli'nin adını sehven (yanlışlıkla) yazdığını öne sürdü. Ancak Türk Ticaret Kanunu'nun denetçiliği düzenleyen maddesine göre,'Denetçiliğe genel kurul toplantısında bizzat hazır bulunmayanların seçilmeleri, bunların bu göreve aday olduklarını seçimden önce imzası noterden onaylanmış yazılı beyanda bulunmalarına bağlıdır.' Yani kişi denetçiliğe talip olduğunu imzalı beyanı ve kimlik bilgisiyle bildirir. Yönetim kurulu denetçiyi başvuran isimler arasından atar.

Serruh Kaleli'nin denetçiliğe sehven atanmadığı yönündeki şüpheyi arttıran bir nokta da şirketin 14 Ağustos 2009 tarihli Olağanüstü Genel Kurul'unda aldığı ve 21.08.2009 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlanan şu karar: Çalık Maden İşletmeleri Anonim Şirketi'ni temsilen Ahmet Taçyıldız'ın Yönetim Kurulu üyeliğine, 1 yıl süre ile Serruh Kaleli, Kadir Temel Doyuk denetçiliğe seçildiklerine...
Bir önceki karar sehven ise aynı yanlış ikinci defa neden yapıldı?

ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINI ETKİLER Mİ?

AKŞAM'ın görüşüne başvurduğu hukukçulara göre Serruh Kaleli'nin bir şirketle ilişkisinin ortaya çıkması, altında imzası bulunan Anayasa Mahkemesi kararları ilgili de tartışma başlatır.

Anayasa Mahkemesi, Maden Kanunu'nun bazı maddelerinin iptali istemiyle CHP'nin yaptığı başvuruyu 15 Ocak 2009'da karara bağladı. Maden faaliyetlerinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) aranmamasını da öngören kanunun bazı maddelerinin iptaline oy birliğiyle karar verildi. Bu kanunun görüşülmesi sırasında üye Serruh Kaleli, maden şirketlerinin lehine karar verilmesi yönünde görüş belirtti mi ve diğer üyeleri ikna etmeye çalıştı mı?

CHP'nin başvurusu üzerine, 11 Mart 2008'de Anayasa Mahkemesi, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu'nun bazı maddelerini iptal etti. Aralarında Serruh Kaleli'nin de bulunduğu bazı üyeler 3'üncü maddenin iptaline karşı oy kullandılar. Karşı oyun gerekçesi şöyleydi, 'Yabancı sermayenin kalkınmaya olan katkısını önce anlayan sermaye kıt, emek bol ülkeler diğerlerine göre daha önce gelişmekte olup, Yasa'nın yabancı yatırımcıya verdiği önem, teşvik ve Türk sermaye şirketleriyle eşitlenen haklarının da bu gereklerden doğduğu bir gerçektir.'

ÇUKURDERE MADENCİLİK A.Ş.

Kanada Toronto Borsası'nda işlem gören, çoğunluk hisseleri Kanadalı şirkete ait olan Çukurdere Madencilik'in ortakları: Çalık Maden İşletmeleri, Yeni Anadolu Mineral Madencilik, Kurudere Madencilik, Robert Duane Benbow, Firuz Alizade, İbrahim Gök... Çukurdere, 21.09.2010'da Anagold Madencilik A.Ş. adını aldı.

İlgili haber:
“EVET” ÇABALARININ SIRLARI!


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."