9 Haziran 2009 Salı

NEDEN ;BİZDE ATKOŞTURANLARI TUTUKLAMIYORLAR?

"Afrika ülkeleri bile ajanlarını staja Türkiye'ye gönderiyor" demişti bir uzman. Ulusal bilince sahip olan ülkeler kendilerini koruyan Milli İstihbaratları var. Bizde ise MİT denildiğinde öcü anlaşılıyor. Oysa MİT ülkenin savunma kalkanlarından biridir.İstihbaratsız bir ülke savunmasız ve sağır demektir.Ama istihbaratın;milli çıkarları önde tutuyor olması gerekir.Yoksa başka ülkelerin istihbaratı içine sızar ve bir kanser hücresi gibi senin istihbaratını kendi çıkarlarına kullanır.Kalkar ülkenin Genel Kurmay Başkanını dinler.

K. Kore casus Amerikalıları affetmedi Kuzey Kore’de, ülkeye yasa dışı yollardan girmekten yargılanan casus 2 Amerikalı gazeteci, 12’şer yıl ağır çalışma cezasına çarptırıldı. Kore Merkezi haber ajansına göre, yüksek mahkemede 4 Haziran’da görülmeye başlanan davada, Amerikalı televizyon muhabirleri Laura Ling ile Euna Lee, Kuzey Kore’ye yasa dışı yollardan girmekten ve Kuzey Kore ulusuna karşı “ağır suç” işlemekten mahkum edildi. Mahkeme kararındaki “ağır suç”a ilişkin ayrıntı vermedi. Yabancılara taviz vermeyeceğiz Çin-Kuzey Kore sınırında 3 ay önce tutuklanan 2 Amerikalı gazetecinin mahkum olmasıyla ilgili ABD’nin Seul Büyükelçiliği henüz yorum yapmak istemedi. Amerikalı kadın gazetecilerin, Kuzey Kore’nin en yüksek mahkemesinde yargılanması nedeniyle temyize başvuramayacağı belirtiliyor. Kuzey Kore yönetimi ülke yargısına yabancı müdahalesine izin vermeyeceklerini ve adli sistemin ölçülü şekilde işlediğini kaydetti.

Ülkeye kaçak giren gazetecileri tutuklayan Pyongyang yönetimine karşı sivil toplum örgütlerini devreye sokan Washington, diplomatik kanallarla da Kuzey Kore’ye baskı uygulamıştı.

Clinton’un tehdidi boşa çıktı ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton önceki gün Güney Koreli mevkidaşı ile yaptığı görüşmede, gazetecilerin biran evvel bırakılmasını aksi halde yaptırım kararı alacaklarını açıklamıştı. Clinton, Pyongyang yönetimine yüklendiği konuşmasında K.Kore’nin yeniden terörist ülkeler kapsamına alınabileceği şeklinde gözdağı vermeyi de ihmal etmemişti.

NE YİYORUZ? BUKADARDA OLMAZ DEMEYİN!!

GDO ile işgal nedir?

MHP İzmir Milletvekili Şenol Bal ve 20 milletvekili, genetiği değiştiriliş organizmaların Türkiye’ye girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamaları ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi. Önergede, GDO’lara ilişkin alınan her patentten üçünün Dow Chemical, Du Pont, Syngenta, Aventis ve Monsanta adlı firmalara ait olduğu belirtilerek “Genetik tarımın ABD merkezli küresel devlerin tekelinde olduğu bilinen gerçektir” denildi. * * * 2004 yılında AKP Hükûmeti, “Biyogüvenlik Yasa Taslağı” hazırladı. Ancak taslak, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’ndan hiçbir görüş alınmadan ve küresel şirketlerin talepleri doğrultusunda hazırlanmıştı. Bu sebeple, TMMOB, “GDO’ya hayır platformu” kurmuştu. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, “Tarım Bakanlığı, Türkiye’ye GDO girişinin yasaklanacağı sözünü vermiş, ancak çokuluslu şirketlerle ’etkin işbirliği’ içinde hazırlanmış yasa taslağı daha olumsuz düzenlemeleri gündeme getirmiş, yasaklama yerine, GDO’lu tohumların ekimi de dahil olmak üzere, adeta serbestleştirmenin hukuki zemini hazırlanmıştır. Taslağın hazırlandığı toplantılara, Ziraat Mühendisleri Odası çağrılmamakta, buna karşılık çeşitli firmaların temsilcileri baş köşede ağırlanmaktadır” demişti. * * * Ziraat Mühendisleri Odası açıklamasında şu tespitler yapılmıştı: * “Kaçak GDO’lu tohumlar ülkede ekim alanı bulmakta, tarımda bağımlılık sarmalı giderek derinleşmekte, Türkiye’den birkaç çokuluslu şirkete kaynak transferinin sürekliliği sağlanmakta ve zengin biyoçeşitliliğimiz geri dönüşsüz bir şekilde ortadan kaldırılmaktadır. * İnsan ve hayvan sağlığı, çokuluslu şirketlerin finans kapitallerini çoğaltmak uğruna, riske edilemez. * Avrupa ülkeleri, topraklarında GDO ekimine izin vermemektedir. Son altı yıldır Avrupa’da GDO’ların üretimi ve tüketimi yasaklanmıştır. * Bugün GDO’lu ürünlerin ülkemizde üretimi yasak olmakla birlikte ithalatını denetleyen bir merci bulunmamakta, ithal edilmek istenen ürüne ilişkin GDO tespiti istenmemektedir. * ‘Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların dışalımı, piyasaya sürülmesi, kapalı kullanımı ve transitini izne tabi tutmakta, izin kararını ise kurulacak olan Biyogüvenlik Kurumu’na devretmektedir! * Oysa Türkiye’nin, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara ihtiyacı yoktur. * Sürece karşı çıkmak ve GDO’ya hayır demek, bu ülkede yaşayan herkesin görevidir.” * * * O sırada Yeni Aktüel’de konuyla ilgili bir inceleme yapan Nevra Yaraç Laçinok, “Ekmekten Kozmetiğe 1600 üründe GDO alarmı!” başlıklı yazısında Henry Kissinger’ın “Petrolün kontrolüyle bütün bölge ve kıtaları, gıdanın kontrolüyle de bütün insanları kontrol edebilirsiniz” sözlerini hatırlatmış ve Gökhan Günaydın’ın “GDO meselesinde çokuluslu şirketler, tohumların genetiğiyle oynayarak hayatı patentlemeye çalışıyor ve ilaç şirketleriyle de evlilikler yaparak çevre ülkelerin tüm köylü ve üreticilerini, merkez ülkelerin çokuluslu şirketlerine bağlama çabalarını görürüz” sözlerine yer vermişti. Aynı incelemeye göre Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar da, 2004’te İsviçre ve Türkiye’de laboratuvar incelemesi yaptırdıklarını ve ülkemize giren mısır ve soyada GDO tespit edildiğini söylemişti. Mısır ve soya ise başta bebek maması olmak üzere 1600 üründe kullanılıyordu. * * * Daha sonra 2008 yılında Tarım Bakanı Mehdi Eker, Biyogüvenlik Yasası’nın çıkarılacağını söylemiş ama yine çıkarılamamıştır. Çünkü tasarıyı Amerikan şirketlerinin hazırladığını kamuoyundan saklayamamışlardı! Bu arada genetik yapısı ile oynanmış ürünler Türkiye’yi adeta işgal etti! Meclis’in konuya ilgi göstermesi için 2009 yılına kadar beklememiz gerekti. Şenol Bal ve arkadaşlarına teşekkürler.