17 Mart 2009 Salı

AKP hükümeti suyu da küresel şirketlere verecek! Arslan BULUT-yeniçağ Çiftçisiniz ve tarlanız var, sulama yapıyorsunuz. Tarlanızda kullandığınız suyun başına bir sayaç yerleştirmişler, metreküp başına para ödüyorsunuz? Kime mi? “Küresel sermaye” dedikleri, aslında hiç de küresel olmayan ikibuçuk milletin yönettiği dev şirketlere! İşte Türkiye’nin suları için planlanan budur! Güney Amerika ülkelerinde bunu yaptılar! Şimdi sıra Türkiye’de! Nitekim, Dünya Su Forumu’nun açış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Suyun sadece teknik bir konu olmadığını, en üst düzeyde siyasi önem ve öncelik verilmesi gereken, insanlığın müşterek geleceğini ilgilendiren bir mesele olduğunu” söylüyor! * * * Peki, forumun sponsorluğunu kim yapıyor? Suyu satacak olan sözde küresel sermaye şirketleri? Daha önce suyuna el koydukları ülkelerde yaptıkları gibi Türkiye’nin su kaynaklarını özelleştirmek istiyorlar. Türkiye’nin siyasi iktidarı da bunu açıkça destekliyor. Hizmet-İş Başkanı Mahmut Arslan, suyun ticarileştirilmesi tehlikesine dikkat çekerken, su forumunun da Türkiye üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldığını söylüyor: “Dünya Bankası 1990’dan beri verdiği su yatırım kredilerinin yüzde 70’ini özelleştirme şartına bağlıyor.” Ve dünyadaki nüfusun sadece yüzde 5’i suyu çokuluslu şirketlerden satın aldığı halde, bu şirketlerin yıllık gelirleri, şimdiden dünya petrol ticaretinin yarısına ulaştı. Arslan’a göre Marmara Bölgesindeki yeraltı sularının, neredeyse tamamına yakını çok uluslu şirketler tarafından ele geçirildi. Bazı belediyeler, suyu 30-40 yıllığına özel sektöre devrediyor. Arslan, küresel şirketlerin suyuna el koyduğu Bolivya’da suyun özelleştirilmesi sonucu su fiyatının 6 kat yükseldiğini, ülkede ayaklanmalar çıktığını, aynı şekilde Arjantin’de, Gana’da, Filipinler’de, Güney Afrika ve Nikaragua’da suyun özelleştirilmesi sonucu büyük toplumsal muhalefetler baş gösterdiğini hatırlatıyor. Saadet Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Bekâroğlu da suyun sadece parası olanların kullanabileceği bir meta haline getirilmek istendiğini belirtiyor ve “Adalet ve kalkınma anlayışı, suyu yerli ve yabancı tekellerin kâr edecekleri bir mesleğe dönüştürmekten kaçınmamaktadır” uyarısında bulunuyor. * * * Bilindiği gibi Avrupa Birliği Son Katılım Müzakereleri Çerçeve Belgesi’nde, Fırat ve Dicle suları havzasının, aralarında İsrail’in de bulunduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesi isteniyordu! Eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, GAP’ta, sulama projelerinin senelerdir İsrail, ABD ve AB ülkeleri tarafından engellendiğini açıklamıştı. Gökalp “Fırat ve Dicle’nin toplandığı suların havzası sadece Şanlıurfa veya Mardin’le sınırlı değildir. Kuzeyde Erzurum Palandöken Dağı’na kadar uzanır bu sınır. ’Suların idaresi’ne demek? Bu, Palandöken’den itibaren, idareyi onların eline vermektir. Ayrıca bu konsorsiyumda İsrail’in işi ne? Bu ülke Avrupa Birliği’nde midir? Belli ki ABD’nin AB’ye baskısıyla bu şart Türkiye’ye dayatılmaktadır. Bu şart asla kabul edilemez” demişti. Zaten ABD’nin yayınladığı, Büyük Kürdistan haritaları, su havzamızı da içine alıyor. Velhasıl, su uyur düşman uyumaz! Türk halkı, Palandöken’in, Toroslar’ın, Karadeniz dağlarının suyunu, küresel şirketlerden satın almak istemiyorsa, AKP’ye bu seçimde çok ciddi bir ders vermelidir!