30 Aralık 2009 Çarşamba

MİLLETİN DAMINI  MAMINI TAŞLAMA

YAHUDİ SEVİCİLİĞİN DE SON DEM:İTİRAF
Erturul Özkök’ün bu romantik duygu yüklü yazısı aslında bir itiraf gibi. İzmir’de hiçbir cılız çocuk bacak kadar boyunla Yahudi sevgili aramaz, hatta aklına bile gelmez. Lakin İzmir’de Yahudi,hatta dünyanın hiçbir yerinin kızını aratmayacak kadar güzel kızlar vardır. Ama cılız çocuklar büyüyüp dünyanın ekonomik gücünün her türlü entrikayla Yahudilerin eline geçtiğini görünce ve onlara yamanınca bir şey olacağını anlayınca sadece “ah keşke küçükken Yahudi bir sevgilim olsaydı” demiş olabilir. Ertuğrul’da bu psikolojiye düşmüş görünen o.20 yıllık hizmetinden sonra itiraf gibi bir yazı yazmış. Aslında “ben artık Yahudi sayılırım” demiş dolaylı yoldan. Artık çok iyi biliniyor ki İsrail’in kuruluşuyla Hürriyet Gazetesinin açılışı arasında sadece saatler vardır. Hürriyet İsrail’in Türkiye temsilcisidir.
20 yıllık hizmetten sonra Ertuğrul’a bir kıyak geçinde “ hadi gel koçum, sen artık Yahudi sin” deyinde adamcağız mutlu olsun.
Onlar demese bile ben sana diyorum Sayın Ertuğrul:
Kendine  (bırak çocuk mocuk, masum ayakları) Yahudi hatun bulamasan da 20 yıllık hizmetinden dolayı seni Yahudi ilan ediyorum.
Bu yaştan sonra Yahudi hatun peşinde koşup da 40 dan sonra millete madara olma.Bunarken de milletin damını mamını taşlama.


YAHUDİ SEVGİLİ BULAMAYAN CILIZ ÇOCUK
Ertuğrul ÖZKÖK  

AKMERKEZ veya Galleria'da ne zaman bıçkın bir varoş çocuğuna rastlasam, hep o delikanlıyı hatırlarım. Yıllarca önce, 16-17 yaşlarında, İzmir'in Alsancak Semti'nde dolaşan o cılız çocuğu.
Utandığı incecik ve pazusuz kolları yüzünden hep uzun kollu gömlek giymeye mahkûm edilmiş o kenar mahalle çocuğunu.
Yani kendimi...
En çok istediğim şey, bir Yahudi sevgilim olmasıydı.
Neden bilmiyorum. Başka bir dünyaya geçebilmek arzusundan mı, yoksa gördüğüm her güzel kızı Yahudi zannetmemden mi?
Oysa İzmir'de o kadar çok güzel kız vardı ve Yahudi nüfusu o kadar azdı ki...
Ama kararmış gözüm, bu sosyal orantıyı kurmaktan bile acizdi.
* * *
Hiçbir zaman Yahudi bir sevgilim olamadı.
Çünkü hiçbiriyle karşı karşıya gelemedim. Zaten gelsem de utancımdan hiçbir şey konuşamazdım.
Hıncımı, tarihi Asansör'ün tepesinden, aşağıdaki Yahudi mahallesinin evlerinin damına küçük taşlar atarak alabiliyordum.
Özellikle akşam kararmaya başladıktan sonra.
Gündüzleri ise 319'uncu Sokak'taki evimde arkadaşlarımla aynı yere gelir, buharlı asansörle aşağı inip denize giderdim.
Tıpkı, Luc Besson'un ‘‘Le Grand Bleu'' filminin başındaki o çocuklar gibi.
Evet tıpkı, aynen onlar gibi.
Bacaklarımız bile onlarınki kadar cılız, gövdemiz onlarınkinden bile çelimsizdi.
* * *
10 Ocak'ta işte yine o tarihi Asansör'e gidiyorum.
Bu defa aşağıdan yukarı çıkıyorum.
Damlarına intikam taşları attığım o evleri ilk defa aynı hizadan seyrediyorum.
Orası artık Dario Moreno Sokağı olmuş.
Sokağın iki yanına, her evin önüne manolya ağaçları dikilmiş.
Ama evlerin içi sanki boş gibi.
Hayatımda hiç olmayan o meçhul Yahudi sevgililerin hepsi tek tek orayı terk etmiş.
Geriye güzel ama hüzünlü bir sokak kalmış.
Bir de Dario Moreno'nun o müthiş Doğu Akdenizli siması, ince bıyıkları, tatlı gülüşü ve beni hálá mahveden İzmir titreşimli sesi.
Oradan çıkıyor, Konak Meydanı'nı geçip, Pasaport'a doğru ilerliyorum.
Sol tarafta tanıdık bir bina.
Eski balık hali.
Ama artık yepyeni bir çehreye kavuşmuş.
Kapısında ‘‘Konak Pier'' yazıyor.
Çok güzel bir alışveriş ve eğlence merkezi olmuş.
Kapıda güler yüzlü genç bir kız var.
Çok güzel mağazalar açılmış. Remzi Kitabevi insanın içini açıyor.
İnsanı New York'taki pierlerden bile daha ileri götüren hoş bir atmosfer var.
İzmir tam İzmir.
* * *
Hep o baş döndürücü doğum yerim.
Tek başıma dolaşırken, karşıdan bana doğru gelen kendimi görüyorum.
Yahudi sevgilisini arayan o genç çelimsiz çocuğu.
Yanımdan geçip gidiyor.
Pier'in salonlarında eski bir parça çalıyor.
‘‘California dreamin.''
Oysa benim içimdeki jukebox'ta Rolling Stones var.
‘‘Time is on my side...''
‘‘Zaman benimle birliktedir.''
Oysa biliyorum ki artık değil, artık hiçbir zaman benimle birlikte olmayacak.
Artık hiçbir zaman yan yana yürümeyeceğiz. Ya o kaçacak ben kovalayacağım, ya da tersi.
İkimizden birinin mutlaka acelesi olacak.
Dışarı çıkıp yan tarafa dolaşıyorum.
Orada hiç değişmeyen bir şey var.
O firkateynler, o muhripler hálá orada demirli.

Bahriyeliler aynı yerde, aynı güvertede.
Şarkı o zaman yerine oturuyor. ‘‘Time is on my side...''

* * *
Sonra tekrar içeri girip, yavaş yavaş kapıya yöneliyorum.
Kapıdan çıkarken öğreniyorum ki, o güzelim mekán, o gün mühürleniyormuş.
Dario Moreno Sokağı'ndaki Yahudi sevgililerim çekip gitmiş.
O güzelim Pier mühürlenmiş.
Ve kapının ilerisinde Yahudi sevgili bulamayan cılız bir delikanlı, yavaş yavaş uzaklaşıyor.
Aklımda kalan tek ayrıntı ise şu.
Üzerinde uzun kollu bir gömlek var.
Ve bir de şu cümle:
‘‘Uzun kollu gömlek giyen her cılız çocuğun gönlünde bir Yahudi sevgili yatar.''




Ertuğrul Özkök

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Ertuğrul Özkök (d. 4 Ağustos 1947İzmir), yaklaşık 20 yıl boyunca Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmenliği yapan Türk gazeteci veakademisyendir. Hâlen Doğan Yayın Holding yönetim kurulu üyesi ve yürütme komitesi başkan yardımcısı olan Özkök, Hürriyet'teki yazılarına devam etmektedir.
İzmir Namık Kemal Lisesi ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksekokulu'nda okuyan Özkök, bir yıl TRT'de muhabir olarak çalıştı ardından Fransa'da İletişim Bilimleri'nde doktora yaptı.
Hacettepe Üniversitesi'nde 1986 yılına kadar öğretim üyesi görevini üstlendikten sonra, Hürriyet Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni olarak 20 yıl görev yaptıktan sonra bu görevi 29 Aralık 2009 tarihinde bırakmıştır. Emin Çölaşan, Ertuğrul Özkök hakkında son kitabında (Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi) birlikte yaşadıkları bazı anıları anlatmıştır.

Hiç yorum yok: