11 Nisan 2011 Pazartesi

ABDULLAH GÜL, GÜÇSÜZ ORDU İSTİYOR!

Önce gazete haberini okuyalım:[1]
“Ülkeyi güçlü yapan o ülkenin Silahlı Kuvvetleri değildir. Bir ülkeyi güçlü yapan o ülkenin politik, siyasi yapısıdır.”

Abdullah Gül, doğru mu söylüyor?
Somut verileri görelim.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü’nün 2010 Yıllığı’na bakalım.
2009 yılı tüm dünyada askeri harcamaların tutarı:  1 trilyon 531 milyar dolar.
Askeri harcamalarda dünyada ilk 15 sırayı şu devletler oluşturuyor:

1.     Amerika Birleşik Devletleri: 661 milyar dolar.
2.     Çin: 100 milyar dolar.
3.     Fransa: 63 milyar 900 milyon dolar.
4.     Britanya: 58 milyar 300 milyon dolar.
5.     Rusya: 53 milyar 300 milyon dolar.
6.     Japonya: 51 milyar dolar.
7.     Almanya: 45 milyar 600 milyon dolar.
8.     Suudi Arabistan: 41 milyar 300 milyon dolar.
9.     Hindistan: 36 milyar 300 milyon dolar.
10.                        İtalya: 35 milyar 800 milyon dolar.
11.                        Brezilya: 26 milyar 100 milyon dolar.
12.                        Güney Kore: 24 milyar 100 milyon dolar.
13.                        Kanada: 19 milyar 200 milyon dolar.
14.                        Avustralya: 19 milyar dolar.
15.                        İspanya: 18 milyar 300 milyon dolar.

Bir ülkeyi güçlü yapan o ülkenin silahlı kuvvetleri değil de politik, siyasi yapısıysa bu 15 devlet milyarlarca doları neden ordularının donanımına harcadılar?
ABD; Irak’a ve Afganistan’a silahlı kuvvetleriyle mi girdi yoksa politik, siyasi yapısıyla mı?
ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya birleşip Libya’ya askeri güçleriyle bomba yağdırmıyorlar da politik, siyasi çiçekler mi atıyorlar?
Günümüzde yeniden başlatılan Haçlı Seferleri, Hıristiyan silahlı kuvvetleriyle değil de politik, siyasi söylemlerle mi yürütülüyor?

60 yıl önce temelleri atılırken, Avrupa Birliği’nin en başta gelen hedeflerinden biri de, Avrupa devletlerinin birbirleriyle savaşına son vermekti.
Nitekim bu süre içinde Hıristiyan Avrupa devletleri birbirleriyle savaşmadılar.
Birlik olup Müslüman halklara saldırdılar, ama o ayrı bir konu!
Yukarıda sözünü ettiğim kaynaktan, AB’nin 27 ülkesinin 2009 yılında silahlı kuvvetlerine ne kadar para harcamış olduklarını hesapladım.  
27 üyeli AB devletinin 2009 yılı askeri harcamaları: 303 milyar 250 milyon dolar.
Eğer bu 27 ülke birbirleriyle savaşmayı düşünmüyorlarsa, neden tüm dünya askeri harcamalarının yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan bu kadar parayı gözden çıkarıyorlar?

Ekonomik bunalımın AB ülkelerinde kasırga gibi estiğini biliyorsunuz.
Borç batağındaki 10 milyon nüfuslu Yunanistan bile 2009 yılında silahlı kuvvetleri için yaklaşık 14 milyar dolar harcamış.
Hani bu Yunanlıların ataları, antik çağın bilgeleriydi?
Bu ne biçim bilgelik, Abdullah Gül’ün bildiklerini bile bilmiyorlar!

Borç dilenen Portekiz’in 2009 yılı askeri harcamaları, yaklaşık 5 milyar dolar.
Abdullah Gül’e göre, ayranları yok içmeye dolarları var askerlerine saçmaya!

Kemerleri sıkınca yüz binlerce işçi yollara çıktı, ama İngiliz hükümeti 2009 yılında 58 milyar 300 milyon dolar ordusuna harcadı.
Bir daha ödül almaya gittiğinde, Abdullah Gül Londra’da hem İngiltere Kraliçesine hem de Başbakanına nasihat etmeli, paranızı ordunuz için harcamayın, sizi güçlü yapacak silahlı kuvvetleriniz değil, ülkenizin politik ve siyasi yapısıdır, demelidir. Gerçek dost, böyle günlerde belli olur!

Çocukları Londra caddelerinde dilenen, kanser hastalarına bakacak parası olmayan Polonya, ordusunun donanımı için 2009 yılında 10 milyar 800 milyon dolar harcamış.
Abdullah Gül’e göre, Polonyalılarda da akıl yok, ülkenin politik, siyasi yapısı güçlenmelerine yetecekken, tutup milyarlarca doları silahlı kuvvetlere harca!

Gençlerinin yarısı işsiz olan İspanya, tutuyor 2009 yılında 18 milyar 300 milyon dolar silahlı kuvvetlerine harcıyor!
Umarım Abdullah Gül tez zamanda İspanya’ya gider, altın değerindeki nasihatini matadorlara da verir!

Düşünüyorum da, Abdullah Gül bu altın değerindeki bilgiyi acaba nerede öğrendi?
İki yılını geçirdiği İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nde bu tür bilgileri öğrenecek türden bir eğitimden geçmiş olabilir mi, inanın bilmiyorum!

Ama şunu çok iyi biliyorum.
6 Ekim 2004 tarihinde Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye verdiği üç rapor çok ağır yaptırımlar öneriyordu. Bu önerilerden biri de, “MGK (Milli Güvenlik Kurulu)’nun yapısını değiştirin ve Silahlı Kuvvetlerin yetki ve etkisini azaltın” buyruğuydu.
17 Aralık 2004 tarihinde AB’nin başkenti Brüksel’de, AKP hükümetinin başı Recep Tayyip Erdoğan, çok ağır koşullar içeren bir anlaşmayı imzaladı ve bunun karşılığı olarak da Türkiye ile AB arasında 3 Ekim 2005 tarihinde ucu açık adaylık Müzakereleri başladı.
17 Aralık 2004 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye adına imzaladığı bu anlaşmada, çok açık ve net olarak yazılmıştı: ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin etki ve yetkisi azaltılacak.’
O tarihten bugüne kadar yaşananları gözünüzün önünden şöyle bir geçirin.
MGK’nın yapısı değiştirilmedi mi?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta heyetinin yüzde 10’nu Silivri’de tutsak edilerek, kozmik odalarına girilip etki ve yetkisi azaltılmadı mı?
Tüm bunlar yavaş yavaş, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemiyle, “sindire sindire” yapılmadı mı?
Abdullah Gül’ün, güçlü orduya gerek yok yollu söyleminden anlaşılmaktadır ki, işte şimdi AB isteğinin bütünüyle uygulanma zamanıdır. Sindirildiği ve etkisizleştirildiği sanılan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti’ni iç ve dış düşmanlarına karşı koruyup kollama görevini yerine getiremeyecek denli güçsüzleştirilecektir.

Adı, unvanı, makamı ve rütbesi ne olursa olsun, her kim ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü, yetkisi ve etkisinin azaltılmasını ister, biliniz ki o kişi bizden değildir!

Yılmaz Dikbaş
8 Nisan 2011  




[1] “Bir ülkeyi güçlü kılan ordu değil, demokrasidir”, Taraf, 8 Nisan 2011 

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Hiç yorum yok: