7 Mart 2010 Pazar

ŞAK ŞAK DİPLOMASİSİ

Soros’un çocukları harıl harıl  çalışırlarken, raporlar, uyduruk resimler belgeler türetirken bizim aydın geçinenlerimiz; Ermeni’den özür dileme kampanyası yapıyordu. 


Hrant Dink öldürüldüğünde bir anda Türkiye’yi Türkleri katil ilan edip “hepimiz Ermeni’yiz hepimiz Hrant’ız” diye bar bar bağırdık. 


Hatta Cumhurbaşkanımız ayarlanmış maçta gülücükler savurdu. 


Ama Sayın Davutoğlu Monika’nın ekürisinin alkışları altında gülücükler saçarak imza atarken tüm verilen tavizlere karşı Ermeni mevkidaşı kızgınlıktan kıpkırmızı kesmişti.

Ermeni Tasarısı ABD Dış İlişkiler Komitesi'nden 22 oya karşı 23 oyla "bir gol farkla" geçmiş.
Birden bir şaşırdık bir şaşırdık ki sormayın gitsin.
Şimdi hep beraber bağırıyorlar.
Neyse ki başbakanımız harika bir açıklama veriyor ve yüreğimize su serpiyor. Bakınız bir kesiti:


“Geçen gün ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi, Ermeni tasarısını 22'ye karşı 23 oyla kabul etti.
Peki, ne oldu?
Şimdi kim kazandı?
Kimin zararına, kimin yararınadır bu tasarı? ABD mi, Ermenistan mı kazandı? Şimdi tarih yeniden yazılıyor. ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinde öyle bir senaryo oynandı ki bu bir komedidir. Bir kişi 'evet' değil de 'hayır' oyu kullanmış olsaydı veya 5 dakika bekletilmesi gerekirken bekletilmeden hemen 'İstediğimi yakaladım' deyip toplantıyı kapatan bir başkanın anlayışının olduğu yerde evet her şey değişebilirdi. Tarihin, yani geçmişin seyrini mi değiştirdiklerini zannediyorlar. Allah aşkına tarihe böyle bakılabilir mi? Tarihe böyle bakmak siyasetçilerin mi işidir?
O mecliste 'evet' oyu verenlerin acaba kaç tanesi Ermenistan'ın yerini haritada gösterebilir?”


Tüm yukarıda sayılanları bilmiyor olsam “tarihi konuşma” derdim.
Evet, bence de orada oy kullananların birçoğu Ermenistan’ın nerede olduğunu bilmiyorlardı.
" oy verdik artık bir bakalım Ermenistan neredeymiş" demiş, bakmışlardır.


Ama nerede olduğunu bilmesi gerekenleri iyi biliyor.


Kapıları açacak olanları iyi biliyor.


Anlaşmalar imzalayacak olanların ruhunu biliyor.


“BOP/GOP eşbaşkanıyım” diyenleri çok iyi tanıyor.



Futbol maçına gidecekleri iyi biliyor.


Kimi öldürmeleri gerektiğini iyi biliyor.


Kimlere "Ermeni'den özür dileriz" kampanyası başlatacakları,
kimleri aydın maskesinde süsleyeceklerini,
besleyeceklerini çok iyi biliyorlar.
“hepimiz Ermeni’yiz hepimiz Hrant’ız” diye bar bar bağıracak,yetiştirilmiş okumuş cahil genç züppeleri çok iyi biliyorlar.
Kısacası başımıza getirdiklerini, getirdiklerinin her dediklerini yapacağını ve Türk halkını da vaazlarıyla kandıracaklarını çok iyi biliyor.

Zaten bu coğrafyayı emperyalist çıkarları doğrultusunda şekillendirmeleri için 23 üyenin 23 ününde Ermenistan gibi bakla kadar bir ülkenin nerede olduğunu bilmesine gerek yok.
Saygılar Türk halkı.
Apolitikliğe devam.

Bakın size Macar Yahudi’si adı bile yalan olan Soros’un en kalifiye elemanlarının 2009 da Almanya sponsorlu hazırladıkları rapordan ilk golü yediğimiz futbol diplomasisi başlıklı kısmı:

Raporun özetinin kısa bir bölümü.

Futbol Diplomasisi
6 Eylül 2008, öğleden sonra saat 4:15'te, Airbus 319 tipi bir uçak Erivan Zvartnots Havalimanı'na iniş yaptı. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül uçağı terk edip asfalt alana adım atınca Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbantyan tarafından karşılandı. İki helikopter havada nöbet halindeyken kırmızı-mavi-turuncu Ermeni bayrağı, Türk ay ve yıldızının yanında dalgalanıyordu. Türkiye'den Ermenistan'a, Gürcistan üzerinden gelen zırhlı bir araç, Cumhurbaşkanı'nı bekliyordu. Gül, Dünya Kupası elemelerinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki maçı izlemek üzere Ermenistan'daydı. Bu, bir Türk Cumhurbaşkanının Ermenistan'a gerçekleştirdiği ilk ziyaretti.
Ermeni Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın, Abdullah Gül'ü Temmuz 2008'de ülkesine davet etmesi Ankara herkes tarafından pek de memnuniyetle karşılanmamıştı. Muhalefet partisi CHP'nin başkanı Deniz Baykal, eleştirilerinde yıpratıcıydı: "Ermenistan Türkiye'nin sınırlarını mı tanıdı, soykırım söyleminden mi vazgeçti, işgal ettiği Karabağ topraklarından mı çekiliyor? Bunlar olmamışsa niye gidiyor?" Muhalefetin ikinci büyük partisi, milliyetçi kanadı temsil eden MHP'de ise Devlet Bahçeli, Gül'ü dış baskıya boyun eğmekle suçladı ve ziyaretin "Türkiye'nin onurunu zedeleyeceğini" ve "tarihi bir gaflet" olduğunu dile getirdi.
Gül'ü taşıyan araç konvoyu Erivan'ın merkezine ulaştığında, protestocular tepkilerini ortaya koymakta gecikmedi: "Ben Vanlıyım", "Gerçeklerle yüzleş", "Adalet istiyoruz" ve "Türkiye, suçunu kabul et" gibi İngilizce ve Ermenice yazılmış dövizler havaya kaldırılıyordu. 1915 olaylarını soykırım olarak kabul eden ülkelerin bayrakları (Fransa, Kanada, Arjantin gibi) yol boyunca asılmıştı. Protesto gösterileri, Ermeni Devrimci Federasyonu [Armenian Revolutionary Federation – ARF] Taşnak Partisi tarafından organize edilmişti. 1890'ın Çarlık Rusya'sında kurulan partinin ilk bildirgesi şu uyarıyı içeriyor: "Yüzyıllardır köleleştirilmiş Türk Ermenistan'ı şimdi özgürlük talep ediyor… Ermeniler artık yalvarmıyor – elinde silahıyla talebini dile getiriyor." 1918'de ARF, Ermeni Cumhuriyeti'nin ilk hükümetini oluşturdu. Ermenistan'ın 1920'de Sovyetlerce işgalinin ardından Taşnak liderler ülke dışına kaçarken, bir yandan da, Beyrut'tan Los Angeles'e kadar uzanacak Ermeni diasporası içinde kuvvetli bir ağ oluşturdu. ARF, ayrıca şu anki koalisyon hükümetinin küçük ortağıdır.
Türkiye Cumhurbaşkanı'nın arabası kent merkezine, 2. Dünya Savaşı sırasında Sovyet ordusunda görev yapmış bir General olan Mareşal Baghramyan bulvarını geçerek ulaştı. Öncesinde, 450,000 kadar Ermeni'nin, Kızıl Ordu bünyesinde Nazi Almanya'sına karşı verdiği savaşın sonlanmasını kutlamak amacıyla 1945'te inşa edilen Zafer Köprüsü'nü aştı. Her ne kadar Erivan, geçtiğimiz günlerde, kuruluşunun 2750. yılını kutlasa da, binaların çok azı Komünist dönemi öncesinden kalma. Konvoy, ayrıca 5. yüzyılda yaşamış ve Ermeni alfabesini bulan rahip Meshrop Mashtots'tan adını alan bulvar boyunca ilerledi ve sonunda Türk milli futbol takımı'nın konakladığı Golden Palace Oteli'ne vardı.
Otelin en üst katından batıya, Ağrı ovasına doğru bakıldığında, Türk-Ermeni sınırının ardında kalan Ağrı Dağı tüm berraklığıyla gözüküyor. İncil'e göre Nuh'un Gemisi'nin üzerine yerleştiği Ağrı Dağı, Ermeniler için kutsal bir yer. Ağrı Dağı, Erivan'da hemen her adım başı karşınıza çıkıyor: maden suyu şişelerinde, firma logolarında, otel ve mağazalarda ve Ermeni ordu armasında. Türk milli futbol takımının gelmesinden birkaç gün önce Ağrı çizimi, Ermeni milli futbol takımının formasında da yer alıyordu – ta ki Ermenistan Futbol Federasyonu logoyu değiştirene ve Ağrı Dağı'nın yerine bir futbol topu resmi yerleştirene kadar. Şiddetle eleştirilen bu değişikliğe yönelik tepkisini Federasyon başkanı şu şekilde dile getirdi: "Bir hata yaptığımızın farkındayım. Fakat bu benim tüm hatalar için sorumlu tutulacağım anlamına gelmemeli. Kars Antlaşması'nı ben imzalamadım, Gümrü Antlaşmasını da."
Milli takımı cesaretlendirici kısa bir konuşmanın ardından Abdullah Gül otelden ayrıldı ve Sovyet Dönemi mimarisinin izlerini taşıyan, iki mermer heykel tarafından korunan bembeyaz Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na doğru yola koyuldu. Bu heykellerden ilki, imparatorluğun sınırlarının Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar ulaştığı dönem (başkenti, bugün Türkiye sınırları içerisinde yer alan Tigranocerta, ya da Tigranakert, Silvan'ın bulunduğu bölgenin yakınında yer alan bir kentti) hükümdarlık yapmış Büyük Tigran'a ait. (M.Ö 95-55) Diğer heykel ise Nuh Peygamber'e ait. Rivayete göre büyük büyük torunu Hayk, Ermeni ulusunun kurucusu. Babil'in zalim hükümdarına karşı başlattığı ayaklanma sonrası Haik'in, halkını Nuh'un gemisinin bulunduğu ovaya getirdiği ve anavatanı iyi ile kötünün savaşında savunduğu söyleniyor. Bugün Ermeniler, onun anısına kendilerini Hayk olarak nitelendirmeye devam ediyor. 
Sarayda iki Cumhurbaşkanı basına kapalı bir görüşmenin ardından yemek yedi. Sonrasında ortaklaşa bir basın toplantısı düzenlendi. "Bu ziyaret ikili ilişkilerin normalleşmesi açısından olumlu bir gelişme olacaktır" dedi Gül. Sarkisyan ise gazetecilerle görüşlerini şu şekilde paylaştı: "Bölgede istikrar ve barışa yönelik bir istek gördüm ve bundan çok memnunum."
Stadyumda, dostluğu betimleyen "Ermenistan-Türkiye" yazılı bayraklar rüzgârda dalgalanıyordu. Her iki ülkenin de ulusal marşı çalındı: Türkiye'nin "Kahraman ırkıma bir gül/ ne bu şiddet bu celal / Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal / Hakkıdır, Hak'ka tapan milletimin İstiklal!" ve Ermenistan'ın "Ulusunun özgürlüğü için canını veren kutsaldır" cümleleriyle süslü marşları. Bu esnada stadyuma bakan tepenin yamacında protestolarını sürdüren göstericiler, ellerinde yanan mumlar ve meşalelerle Ermeni Soykırım Anıtı önündeydi. Başlama vuruşu akşam saat 9'da yapıldı. Maç orta karardı, doğrusu pek heyecanlı da değildi. Türk milli takımı ikinci yarıda bulduğu gollerle maçtan 2–0 galip ayrıldı. Gece yarısına doğru, Ermeni topraklarında geçirilen 8 saatten az bir sürenin ardından Abdullah Gül Türkiye'ye döndü. Ziyaret, olaysız noktalanmıştı.
Erivan'da bazılarının ziyarete yönelik beklentileri yüksekti: Erivan'daki Soykırım Enstitüsü başkanı Hayk Demoyan'a göre "başlıca bilirkişiler ve medya Türkiye-Ermenistan arasında süregelen sorunlara jet bir çözüm bulunacağını öngörüyordu." Fakat herhangi bir çözüme varılmadı ya da olay yaratacak herhangi bir açıklama yapılmadı. Sınır hala kapalıydı ve diplomatik ilişkiler hala askıya alınmış durumdaydı. Ziyaretten 3 gün sonra, Taşnakların ziyarete yönelik düşüncesi şu şekildeydi: "Ziyaret, Türkiye için bir propaganda aracı olmuştur."
Fakat bir değişim gerçekleşmişti. Ankara'ya dönerken Gül, gazetecilere Türkiye ve Ermenistan'ın "ziyaretin yarattığı olumlu havayı iyi değerlendirilmesi gerektiğini", aksi takdirde " bir sonraki fırsat için 15–20 yıl daha bekleyeceği"ni söyledi. Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Erivan'ı Gül ile birlikte terk etmedi. Babacan, Cumhuriyet Meydanı'ndaki Dışişleri Bakanlığına döndü ve Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbantyan ile görüşmelerini, sabahın erken saatlerine kadar sürdürdü. Eylül 2008'den Nisan 2009'a kadar geçecek süreçte iki bakan, yedi kez daha bir araya gelecekti.
O an için kimse, bu futbol müsabakasının tarihsel uzlaşma adına büyük bir adım olup olmadığını bilemiyordu.

Berlin – İstanbul – Erivan, 21 April 2009
ISE raporu



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Hiç yorum yok: