8 Ocak 2010 Cuma

DÜNYANIN KABADAYISININ KOYNUNDA BİR GARİP MAFYA

Kitabı indirmek için:



Fethullah Gülen'in 35 yıl başyardımcılığım yapan Nurettin Veren ve İst. Emniyeti Organize Suçlar Şubesi eski müdürü Dr. Adil Serdar Saçan, Türkiye'yi sarsacak bilgi ve belgeleri açıklıyor.

Merdan YANARDAĞ: Biliyorsunuz, "Yolsuzluk ve Yoksulluk" programında bugüne kadar genellikle devlet ve hükümetle ilişkili, ihale ya da özelleştirme uygulamalarından kaynaklanan yolsuzluk olaylarını gündeme getirdik. Ancak, Türkiye'deki yolsuzluklar sadece bunlarla sınırlı değil.

Türkiye'de özellikle Siyasal İslam’a dayalı örgütlenmelerin ve cemaatlerin de karıştığı büyük yolsuzluklarla karşı karşıyayız. Milyonlarca insan bugün cihad adına harekete geçiriliyor, inançlar sömürülüyor ve ülke bunun üzerinden gerçekleştirilen bir siyasal örgütlenmenin kuşatması altında tutuluyor.

Yeşil sermaye diye nitelendirilen, kamuoyunda daha çok "İslami holdingler" diye tanınan bazı şirketler, yurt dışında cami avlularında topladıkları paralarla yüz binlerce insanı dolandırdı. İnanç, "helal kazanç" palavrasına kurban edildi.

Bugün Fethullah Gülen örgütlenmesini masaya yatıracağız. Halen Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yaşayan, bu ülkeden özel bir himaye gören, istihbarat örgütü CİA tarafından korunan Fethullah Gülen, İslam coğrafyasına yönelik yeni emperyalist planlamanın önemli bir unsuru ve taşıyıcısı olarak öne çıkıyor. Büyük ya da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'nin (GOP) ideolojik ve/veya dinsel arka planının kurulmasında stratejik bir rol oynayan, sinsi bir örgütlenme politikası izleyen bu gerici hareket, doğrudan ve dolaylı olarak yüz milyar dolara yakın bir parasal gücü kontrol ediyor.

Sevgili seyirciler, Türkiye'yi Amerika Birleşik Devletleri'yle işbirliği içinde kuşatan, devlette (bürokrasi içinde) örgütlenen, ordudan polise kadar geniş bir ağa sahip olan, iş dünyasında masonik bir yapılanma gerçekleştiren, çok sayıda şirkete, finans kurumuna ve fabrikaya sahip olan, eğitimden sağlığa kadar geniş bir alanda, deyim uygunsa bir imparatorluk kuran Fethullah Gülen ve örgütünü bugün masaya yatıracağız.

Basından söz ettiğimiz zaman karşımıza F. Gülen'in televizyonları, radyodan ve gazeteleri çıkıyor. İş dünyasından söz ettiğimiz zaman, banka ve sigorta şirketleri çıkıyor. Sağlıktan söz ettiğimiz zaman hastaneleriyle karşılaşıyoruz. Polisten söz ettiğimiz zaman neredeyse Emniyet'e egemen olmuş bir örgütlenmeyle karşılaşıyoruz.

Dolayısıyla, Amerika Birleşik Devletleri'nde on yıldır yaşayan bir insan, bu ülkenin gücünü de arkasına alarak, Türkiye'yi adeta kuşatma altında tutuyor.

Fethullah Gülen, hakkında açılan davalardan beraat ediyor, verilen istihbarat raporlarında böyle bir örgütün bulunmadığı ifade ediliyor. Ama savcılık bu kararın bozulması için üst mahkemeye itiraz ediyor. Ve kısır döngü yıllardır sürüyor. Yani Türkiye son yirmi yıldır garip bir örgütlenmeyi tartışıyor, onunla uğraşıyor; Fethullah Gülen hareketi...

Bugün stüdyomuzda önemli bir konuğumuz var. Sayın Nurettin Veren... Hoş geldiniz...

Ben sizlere Sayın Veren hakkında kısa bir biyografi vermek istiyorum. Nurettin Veren 1948 İzmir doğumlu. Makine mühendisi. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı kurucusu, Samanyolu Televizyonu ve Zaman Gazetesi kurucu yönetim kurulu üyesi, genel müdürü ve ortağı. Asya Finans'ın (Bank Asya) kurucusu. Orta Asya'da Fethullah Gülen cemaatinin açtığı üniversitelerin ve okulların kurucusu ve genel koordinatörü. Fethullah Gülen'in 35 senelik baş yardımcısı ve siyasi danışmanı. Çeşitli kitapları ve makaleleri bulunan bir yazar. Örgütün Fethullah Gülen'le birlikte üç tepe kurucusundan biri ve yola çıkan 14 kişilik ilk ekipten önemli bir isim.
- Evet Sayın Veren, siz 2001 yılında bu cemaatten uzaklaştınız, kopuş 2004 yılında tam olarak kesinleşti ve çeşitli gazelere/dergilere bazı açıklamalar yaptınız. Cumhuriyet gazetesine yaptığınız açıklamalar bir yazı dizisi halinde yayımlanmak istendi. Ancak bu dizi, bir mahkemeden alınan kararla, "Fethullah Gülen'in kişilik haklarının ihlal edildiği" gibi garip bir gerekçeyle durduruldu. Okurlar ne anlatacağınızı tam anlamıyla öğrenemedi.

Daha sonra çeşitli girişimlerde bulundunuz, programlar yaptınız ama bu örgütlenmenin derinliğini, yaygınlığını ve tehdit kapasitesini toplumun geniş kesimleri öğrenemedi. İnsanlar, F. Gülen örgütlenmesini geniş bir açıdan değerlendirme olanağı bulamadı. Özetle Türkiye, bu örgütlenmenin halk için yarattığı tehlikenin boyutlarını tam anlamıyla kavrayamadı. Verdiğiniz bilgiler, yayınlanan birkaç kitabın tirajıyla sınırlı kaldı.

- Sayın Veren, şuradan başlayalım isterseniz; siz 35 sene Fethullah Gülen ile birlikteydiniz. Gülen, büyük bir cemaatin lideri, nurculuğun en önemli kolunu yönetiyor.

Neden ayrıldınız Fethullah Gülen örgütünden?
Çünkü az önce biyografinizi değerlendirdiğimizde çok açık bir şekilde görüldüğü gibi önemli bir gücü elinizde tutuyordunuz. Neden ayrıldınız?

Nurettin VEREN: Teşekkür ederim efendim. Şimdi anlatacağımız konulan çok önceleri, defalarca kez açıklamak için çabalamış olmamıza rağmen; geniş kitlelere ulaşamamış, meramımızı anlatamamıştık.

Buradan ben sizin sorularınıza cevap vermeden önce, Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollamakla görevli sayın Cumhuriyet savcılarımızı da, özellikle içinde bulunduğumuz ilçe olan Şişli'nin Cumhuriyet Savcısını programımızın içeriğini bir ihbar olarak ve ülkemizin en mühim örgütsel meselesinin açıklanması olarak kabul edip, bu programı takip etmelerini ve gerekirse benden bilgi belge ve isimleri almalarını istiyorum.

Çünkü, daha önce de biz ülkemizin büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu beyan etmiştik. Ancak sanki Fethullah Gülen'i koruma ve kollamakla görevlendirilmiş gibi davranan medya, özellikle bizim sesimizi kıstı ve bu örgüt hakkında halkı bilgilendirme imkanımız kalmadı. Bu nedenle bu ihbar kabilindeki programın özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin saygıdeğer cumhuriyet savcıları tarafından dikkatle takip edilmesini talep ediyorum ve her koşulda kendilerine bilgi vermeye hazırım. Ben böyle bir davanın hem tanığı hem de sanığı olmaya hazırım.

Merdan YANARDAĞ: Elimizde sizin örgüt içerisindeki konumunuza dair bilgi ve belgeler var. Onları ekrana getirelim. Daha sonra o soruya dönelim istiyorum. Bu kadar önemli bir örgütlenmeyse ki siz Türkiye'yi tehdit eden bir Frankenstein'ın yaratıldığını söylüyorsunuz bu örgütün kuruculuğunda ve yönetiminde önemli bir paya sahip olmanıza rağmen neden ayrıldığınızı soracağım.

Çünkü siz, gösterdiğimiz bu fotoğraflarda' neredeyse bir dönem Türkiye'yi yöneten herkesle; bakanlar, başbakanlar ve cumhurbaşkanlarıyla yan yanaşınız. Dahası bütün Orta Asya ülkelerinin, Türk Cumhuriyetlerin devlet başkanlarıyla birliktesiniz. Bu fotoğraflara daha sonra yeniden geleceğim. Çünkü bu fotoğraflardaki bazı isimler bugün önemli görevlerde. Örneğin şu nikâh fotoğrafındaki emniyet müdürü bugün Polis Akademilerinin başında. Çok üst düzey ilişkileriniz var. Sürekli Fethullah Gülen'in yanındasınız. Peki bu konumdan neden ayrıldınız?

Ne oldu?

NURETTIN VEREN: İlk fikir ayrılıkları aslında 1995 yıllarında başladı ama henüz tam olarak kesinleşmemişti. Fethullah Gülen, bana kendi el yazısıyla gönderdiği mektup ile zannediyorum 96 başında düşüncelerimin ve tenkitlerimin tahammül edilemez boyutlara ulaştığını ve artık yollarımızın ayrılması gerektiği bildirdi. Benim tenkitlerimi de kapris olarak niteledi. Seyircilerimiz bu konuda http://www.nurettinveren.net/

 internet sitesinde daha detaylı bilgi bulabilirler ve orada bu mektubun orijinali var. Sayın Gülen'e de belki cevap hakkı doğar beni cemaatten, kendi tabiriyle, nasıl aforoz ettiği konusunda. Yayına katılıp konuşabilir zannediyorum.

MERDAN YANARDAĞ: Ayrılığınız 2001 yılında ama...

NURETTIN VEREN: 1995'den sonra barışma ve tekrar birlikte hareket etme fikri, arkadaşların ısrarı ile gerçekleşti ama kalben ve fikren kopmuştuk. Yine böyle bir nedenle Amerika'ya 2001 yılında gidişimde, daha önce kitaplarımda ve Aydınlık Kürsü programında açıkladığım gibi, beni öldürmeye varacak şekilde üzerime hücum etti. Bu noktadan sonra artık görüşmek mümkün olmadı ve 2001 yılında Amerika'da Gülen'le beraber 30 gün kaldıktan sonra bu hücum ve cinnet karşısında canımı zor kurtardım. İşte bu tarih kesin ayrılığın da tarihidir.

Merdan YANARDAĞ: Peki ne oldu Amerika'da, nasıl oldu size yönelik bu saldırı?

Nurettin VEREN: Tabii ben savcılardan da, suç duyurusu hakkımı saklı tutarak, bir davet bekliyorum. Aynı malikânede 30 gün beraber kaldık. 137 dönümlük malikanede, Pensylivanya eyaletinde New York'a 2.5 saatlik mesafede, içinde sekiz tane villa var. Tabii burada örgütün hizmet eden elemanları, sadık kullar, sadık bendeler de bulunuyor. Bu villalarda sözüm ona çok mütevazı bir şekilde kalarak Amerika'da ikamet ediyorlar. Hizmetçiler, yandaşlar, taraftarlar ve naipler, vekiller...
İşte ben burada otuz gün kaldıktan sonra, son gün bir tartışmanın ardından Fethullah Gülen üzerime yürüyüp bana "Sen buraya bana suikast yapmaya geldin, ben bunu biliyorum" diye bağırmaya başladı. Yanındakilere (ki yetkili merciler isterlerse tek tek isimlerini de verebilirim) "FBI'a ve CİA'e haber verin, öldürtün bunu" şeklinde emirler yağdırmaya başladı. Hatta devletin kendisine koruma niyetiyle vermiş olduğu polis arkadaşlara da silahlarını çekip beni öldürmelerini söyledi. O polisleri de şahit gösterebilirim.
MERDAN YANARDAĞ: Şu anda Türk devletinin verdiği görevle bazı polisler orada Fethullah Gülen'i mi koruyorlar?

NURETTIN VEREN: Tabii... Acaba gerçekten Türkiye'den oraya Türk polisinin Fethullah Gülen'i korumakla gönderilmesinin yasal prosedüre uygunluğu var mıdır?

O polis arkadaşımız (ki ben yakın tanıyorum kendisini) oraya kendi isteğiyle mi gitmiştir yoksa oraya Fethullah Gûlen'in özel isteğiyle mi gitmiştir bilemiyorum. Ama sürekli yanında bulunan arkadaşa, "Çabuk silahını çıkar ve onu öldür. FBI'a ve CİA'e haber verin ve Nurettin Veren'i öldürtün" şeklinde emirler yağdırmıştır.

MERDAN YANARDAĞ: Bu olay 2001'de mi oluyor?...

NURETTIN VEREN: Evet. Olayın şahitleri var. Yaşayanlar var. F. Gülen nasıl bir gönül insanı, nasıl merhametli bir insan?

Bir karıncayı bile incitmeyen bir insan olarak takdim edilen biri bunları söylüyor.

Bana ağır gelen Merdan Bey, "FBI ve CİA çağırın, öldürtün şunu!" şeklinde konuşmasıydı. Kendisi orada çekip silahı beni vursaydı bu kadar yaralayamazdı. 35 yıl önce millete hizmet için yola çıktığı bir arkadaşını FBI ve CİA'e öldürtmek istiyor. Tabii olay o kadar hızlı bir şekilde cereyan ediyor ve cinnet noktasında devam ediyor ki, yanındaki arkadaşlar verdiği emri yerine getirmeyince şöminenin önünden demiri kaptığı gibi (tabii gayet büyük bir demir, Nazlı Ilıcak'ın deyişiyle mangal maşası değil) üzerime hücum etti. Sonunda yirmi otuz kişinin sarsmasıyla beraber aşağı kata indirilip bir arabaya karga tulumba atılıp eşyalarımı bile alamadan saat gecenin birinde New York'un ortasına bırakıldım. Bunu yapan arkadaş da daha sonra beni kurtarmak için yaptığını söyledi. Tabii bu isimler bende saklı. Hukuki bir süreç başlatılırsa bunları söylerim, şahadetlerine müracat edilir.

Merdan YANARDAĞ: Kendisi, bildiğim kadarıyla 38 doğumlu olduğunu söylüyor çevresindekilere. Gerçekte kaç yaşında?

Nurettin VEREN: Bundaki amacı Atatürk'e atıfta bulunmak. "Ben o ölünce doğmuşum. Belki aynı gün, belki aynı saat" diyerek imalı bir şekilde Atatürk'ün ülkenin dinini imanını yok eden bir şahıs olarak vurgulayıp kendisinin de aynı tarihte doğduğunu söyleyerek büyük kurtarıcı olduğuna atıfta bulunmak istemektedir. Ki bizim yaşımız o zamanlar 16-17 idi, kendisi de bizden 7-8 yaş büyük, 1941 doğumludur. İşte daha o zamanlardan vuku bulan böyle bir tutkusu ve ütopyası var. Yani; Atatürk, vatan, asker, millet olgularına bakışıyla Fethullah Gülen'in bu istikamette oluşturduğu mistik bir atmosfer var. Yani ona göre Atatürk bir Deccal, kendisi de büyük kurtarıcı...

MERDAN YANARDAĞ: Sizin eleştirileriniz vardı. Bunu sistematik hale getirmeye başladınız 1995 yılından itibaren. Ancak, kendisi bu eleştirilerinizi kaldıramadığı ve sizi artık bir tehdit olarak görmeye başladığı için 95'ten itibaren bir ayrılık başladı, 2000'e doğru da bu ayrılık derinleşti ve 2001'de de koptu. Bu anlattığınız olay çok ilginç tabii, sizi FBI ve CIA aracılığıyla öldürtmek istemesi, bunu yapamayınca da kendisinin denemesi.

NURETTIN VEREN: Bu isterse bir cinnet ve hezeyan sonucu olsun, isterse anlık bir hadise olsun, böyle gönül insanı olarak nitelendirilen, bir Yunus Emre, bir Mevlana gibi takdim edilen bir insanla hiç örtûşmeyen bir davranış şekliydi. Kaldı ki biz, fakir insanlara okul açmak, yurt açmak, burs temin etmek için yola çıkmıştık. Yani bu hedeflerde ben bir mahsur görmedim. Üniversiteyi gece okuyarak bitiren bir insan olduğum için, eğitim sıkıntısı çeken fakir Anadolu insanına bir eğitim olanağı sunmayı, cami yaptırmak kadar kutsal bir ibadet olarak gördüm. Fethullah Gülen ile biz bu noktadan yola çıktık. Ben bunlarda bir mahsur görmedim.

Merdan YANARDAĞ: Peki sonra neyi fark ettiniz? Bir örgüt var ortada...

Nurettin VEREN: Bunu 70'li yıllarda bir vakıf, bir dernek olarak düşünerek, bir hizmet çizelgesi meydana getirdik. Ben bunu bazı dergilerde beyan ettim. Onlar da yayınladılar. Yani hizmetin önce kurucu personeli bizlerdik. Fakat farkında olmadan örgütsel bir oluşumun içine girmiş bulunduk. Tabii ilerleyen zaman içinde bir görev taksimi icap etti. Bu da yazılı bir şekle getirildi. Ve en enteresanı, bu örgütün halktan gizli kalması için Kur'an'a el basılarak yemin edildi.

O yemin metnini de yayınladım ben internet sayfamda.

MERDAN YANARDAĞ: Sizin yayın yaptığınız bir internet siteniz de var.

NURETTIN VEREN: Evet... Şimdi biz burada neden bahsediyoruz?

Biz bir örgüt çatısı altında kullanıldık. Ama yıllar sonra bizim milletten vekâlet alarak yaptığımız okulların, fakir öğrenci yurtlarının, efendim üniversite hazırlık kurslarının, daha sonra bir ihanet şebekesi haline geleceğini, bu mekânların en yetkili şahsının gidip Amerika'ya yerleşeceğini ve bunun ABD'ye ve Batılı insanlara, istihbarat servislerine ciro edileceğini düşünemezdik.

Çünkü bakın, bugün oy veren insanlar dahi, yan yolda oy verdikleri partilere isyan edebiliyorlar. Peki siz onlara şöyle diyebilir misiniz: "Niye böyle insanları, beğenmediğiniz insanları 3 sene önce, 4 sene önce oylarınızla desteklediniz!" Çünkü vaad edilen şeylerle uygulanan şeyler farklı çıktı. Benim durumum da budur. Ben samimi olarak başlangıç amaçlarına bağlı kalmaya çalıştım.

MERDAN YANARDAĞ: Peki sonuçta ortaya güçlü, geniş, yaygın, bürokrasi içinde, finans sektöründe, eğitim alanında, polis içinde, orduda, sağlık sektöründe, medyada örgütlenmiş kocaman bir imparatorluk çıkıyor. Nedir bu örgütsel yapı, bunun derinliği nedir, amaçlanan nelerdir?

Siyasal bir amacın güdüldüğü ortada.

NURETTIN VEREN: Şöyle izah edersek halkımız daha rahat anlar. Biz bir çatal kaşık üretme fabrikası için ortaklık yaparken, yarı yolda bizim çatal bıçak fabrikası bir silah fabrikasına dönüştürülürse, bu, insanlarla yapılan anlaşmaya bir ihanettir.

Önce yola çıkılırken alınan sözler, açık ve net olarak değerlendirilmeli bu hizmet prensipleri içerisinde. Bakıldığında halka ne kadar faydalı şeyler var o hizmet çizelgesinde, ne kadar güzel yaklaşımlar var. Fakat aradan geçen zaman içerisinde bu çatal kaşık üretmek için kurulan fabrikanın, nasıl bir silah fabrikasına dönüştüğünü, ortaklık şartlarının tek taraflı değiştirildiğini milletimize anlatmak için ben bugün burada bulunuyorum. Bizim bu fakir insanlarımız, aldıkları bu burslarla zamanla yükselip çeşitli mevkilere geldiler. Kimisi polis teşkilatında, kimisi askeriye içersinde, kimisi mülkiye içerisinde.
MERDAN YANARDAĞ: Bunu planladınız mı?

NURETTIN VEREN: Biz bunu öyle değerlendirmedik. Bizim okuttuğumuz öğrenciler yarın bir gün doktor olacak, mühendis olacak, asker olacak, bununla iftihar ettik biz. Çünkü daha önceki "inançlı" dindar insan profili cahil ve fakir idi. Halktan sıradan insanlar içindi sanki. Bir mühendis, bir doktor camiye gittiğinde bazı yaşlılar elleriyle onları okşardı. Biz bu profili değiştirmek istedik.

Ama bunu, devleti ele geçirmeyi, Fethullah Gülen'in planladığının başlangıçta farkında değildik, daha sonra ortaya çıktı. İşin mahsurlu tarafı şu noktada başladı; bu çocuklar belirli mevkilere ulaşınca, Fethullah Gülen bunlarla bir şeyler yapmayı planlamaya başladı. Çünkü mevki sahibi olmaya başlamalarından sonra, talebeliklerinde olanlardan daha farklı yöntemlerle, haberleşmelerle bilgi almak, onların o mevkilerini nasıl kullanacaklarına dair talimatlar vermek ve onları belli hedeflere yönelik olarak organize etmek şeklinde gizli toplantılar olmaya başladı.

Nurettin VEREN: Ben bu gelişmeyi gördüğüm andan itibaren, bunun hem ülkeye zarar vereceğini ve bir tehlike oluşturacağını hem bizim yola çıkış hedefimizden bir sapma olduğunu hem de bu üst düzey görevlere gelmiş insanların kendi bağlı bulundukları bakanlara, birimlere ve kuruluşlara karşı Fethullah Gülen'in fikirleriyle amel etmelerinin iki başlılık yaratacağını, dolayısıyla ülkenin ve devletin bunu ihanet olarak göreceğini ve bu tip bir örgütlenmenin illegal olduğunu düşündüm. Hem o insanların uğrayacakları zararları hem de bizim kurmuş olduğumuz bu masum hizmetin, yani bir cami derneği, bir eğitim kuruluşu, bir sağlık kuruluşu gibi olan bir yapılanmanın gizli/illegal, devleti içten ele geçirecek ve Fethullah Gülen tarafından yönetilecek bir örgüt haline gelmekte olduğunun farkına vardık.

Bizim 14-15 yaşlarında veya daha önceki yaşlarda elinden tuttuğumuz çocukların ileride kaymakam, vali, emniyet müdürü veya askeriyede bir göreve geldikten sonra Fethullah Gülen'in bunlan yöneterek ülkeyi içten ele geçireceğini düşünememiştik. İşte bu noktada tepkimizi ortaya koyduk. Bizim bu tepki ve tenkitlerimizden sonra Fethullah Gülen'in el yazısıyla gönderdiği mektup, beni bu itiraz ve ikazlanmamdan dolayı devre dışı bırakmak üzere dış görevlere, benim ülkedeki hadiselere vakıf ve müdahil olamayacağım görevlere gönderilmemi sağladı.

Merdan YANARDAĞ: İşin bu yanını epeyce konuşmuş olduk. Şimdi örgüt nasıl bir yapıya sahip, onu konuşalım. Nasıl bir örgütlenme bu? Bunun siyasal amaçları, hedefleri neler? Siz neyi tespit ettiniz, neleri gördünüz? Türkiye'de derinliği, gücü nedir bunları teker teker ele alalım. Çünkü adeta imparatorluk örgütlenmesiyle karşı karşıyayız. Sadece Türkiye'de değil, Türk Cumhuriyetlerinde, diğer İslam ülkelerinde, dünyanın her yerinde...

NURETTIN VEREN: 94 ülkede şu anda.


Merdan YANARDAĞ: 94 ülkede örgütlenen bir güçten söz ediyoruz demek ki biz. Bu çok büyük bir mali kaynak demektir. Bu örgütün mali kaynakları nedir? Yani nasıl oluşmaktadır bu? Kim denetlemektedir? Hedefleri ne? Siz bunları gördünüz... Buyurun...

Nurettin VEREN: Şimdi ilk etapta küçük yardımlar, küçük himmetler, samimi duygularla eğitim için verilen katkılar vardı. Daha sonra kurban derisi ve canlı kurban toplama gibi işler başladı. Bunlar büyük finansman sağladı. Belki insanlar tahmin edemiyor. Küçük bir yardımdan bir şey olmaz diyorlar ama kayıt dışı olan her türlü yardımın bir olumsuz etkisi mutlaka karşımıza çıkacak. Çünkü eğer bu bir hayır ise, bunun da mutlaka korunup kollanması lazım. Yani milletin iyi niyetle verdiği en küçük bir şeyin bile değişik amaçlara kullanılmaması lazım. Öncelikle bunlarla başlanıldı.

Daha sonra Ramazan ayında talebeye gizli burs toplantıları yapıldı. Şimdi bizim insanımızın en zayıf noktası, Allah rızası için Şefaat ya Resulallah düşüncesi ile gözyaşıyla suistimal edilmeye açık bir yapıda olması. Yani verdiği iyiliğin Allah'a ulaşacağını ve karşılığında Allah'tan hoşnutluk alacağı düşüncesi her zaman halkımızın en açık kapısıdır. İşte vurulduğumuz ve takipçisi olmadığımız bu iyilikler, bu gizli ve kayıtsız kampanyalar ile büyük finanslar elde edildi. Ön plana ise hep fakir çocuklara yardım edileceği düşüncesi kondu. Tabii ki herkes bu niyetle verdi. Milletimiz her zaman bu tip hamiyetli davranışlarda bulunmuştur. Ama bu işin suiistimaline de çok açıktır. Çünkü; yaptığı işin kayıt içi veya başka maksatlı olup olmadığını takip etmez. "Ben Allah rızası için verdim. Ötesi beni ilgilendirmez" der. Ve farkında olmadan kontrol dışında büyük finanslar yaratıp, büyük gizli gayelere alet olabilirler. İşte bizde de öyle oldu.

Biz de samimiyetle bu işin takipçisi olamadık. Milletimizin bize verdiği bu vekâletle, bu itibar ve kredi ile ortaya çıkan bu müesseselerin ülkemize faydalı olduğunu düşünerekten, köy köy, kasaba kasaba toplanan, gizli himmetler, açık himmetler, elden verilen ve hiçbir kaydı makbuzu olmayan yardımlar, toplantılarda doğrudan Fethullah Gülen'in eline teslim edildi. Yani şöyle düşünün ki; bir anda 10 tane okulu yaptıracak yardımı bir kişi veriyor ve bunun da hiçbir kaydı yok. Küçük yardımlarda zaten hiçbir belge yok. İleride ödenmeye yönelik senetler, çekler verildi. Belli ki buradan bana ilgili savcılar müracaat ederse; toplanan bu çeklerin, senetlerin, yardımların, paraya tahvil edilen şeylerin nasıl kullanıldığını söyleyebilirim? Belli para kasaları var. Bunları aklayanlar var. Bunları örgütleyenler, organize edenler var. Doğrudan bu işin içindeydik, bütün ayrıntıları biliyorum.

Merdan YANARDAĞ: Sistem böyle işledi yani. Bu paralar belli bir merkezde toplandı ve daha sonra iş kuruldu bunlarla.

Nurettin VEREN: Tabii. Bakın şimdi. Yurtlardan okullara, okullardan üniversite hazırlıklara daha sonra üniversitelere, hastanelere... Daha sonra da bir Zaman Gazetesi'nin satın alınması var ki bunların hepsi milletin katkısıyla, imece usulü ile yapılmıştır. Samanyolu Televizyonu aynen bir cami gibi milletin malıdır aslında. Samanyolu Televizyonu imece usulü ile göstermelik olarak boş kağıda imza atan insanlar ortak gösterilerek kuruldu. Aynen bir camiye yardım düşüncesi ile imece usulü ile yapılmıştır. Belki siz camiye yardım yaparken makbuz alırsınız. Burada o da yok.
Yani biz dinimizi anlatmak, ülkemizi anlatmak, ilmi ve bilimsel yayınlar yapmak üzere, özellikle Fethullah Gülen'in vaaz kasetlerinin yayınlanması için böyle bir televizyon düşüncesi var deyince; insanlar coştu ve bu paralar verildi. Zaman Gazetesi de aynen öyle.Yani insanlara alternatif bir gazete sunmak, iyi yayın yapmak, haklının yanında olmak amacıyla kurulduğu söylendi. Prensipleri de vardı. Hatta bunlardan bir tanesi; gazeteye, televizyona kesinlikle banka reklamı almamaktı.

MERDAN YANARDAĞ: Sonra bunlardan vazgeçtiler herhalde. Çünkü banka reklamı var.

NURETTIN VEREN: 20 sene banka reklamı almadı bu gazete. Bankadan alınan faiz haram kabul edildi, bankacılar ve bankada çalışanlar da ayrılmaya teşvik edildi ve bu gazete de reklam almadı. Zaman Gazetesi'nin 20 senelik arşivlerine bakarsanız görürsünüz. Ama bakın; yine aynı düşünce, aynı otorite bir gün geldi ve gazetenin banka reklamı almasına da evet dedi. O günkü mantalite buydu. Siz bazı finans kurumları helaldir dediğiniz zaman, öbürlerinin hepsi haram'dır gibi bir durum ortaya çıkar.

Toplum başörtülü başörtüsüz, helalciler haramcılar, faize evet diyenler-hayır diyenler olarak bölündü. Hatta bize kola içmek bile Fethuliah Gülen tarafından haram diye öğretildi. Şimdi insanların beynini, kalbini bu kadar kurcalarsanız, inançlarıyla bu kadar oynarsanız insanlar hipnozlanmış gibi olur yahut da çip takılmış mahluklara döner. Artık hiçbir şekilde irade sergileyemezler. Hiçbir tenkitte bulunamazlar. Hiçbir itirazda bulunamazlar. Sadece kayıtsız ' şartsız emirleri uygulayan robotlar haline gelirler. Ben böyle bir toplu hipnozdan uyandım işte.

Bakın ben belge ve delil olarak söylüyorum. Asya Finans bir anda Bank Asya oldu.

Kimin emri ile oldu?
Bank Asya'yı kuran veya Asya Finans'ı kuran Fethullah Gülen. Şimdi tabii kağıt üzerinde diyecek ki; bunun belgesi mi var. Bütün okulların, gazetenin, Samanyolu'nun ve bütün şirketlerin ismini dahi koyan Fethullah Gülen'dir.

Bir liraya kadar paranın muhasebesinin bile kendi talimatıyla tutulduğu bir örgüt lideri ve örgütle karşı karşıyayız. Ama siz bunun belgesini bulamazsınız. Çünkü hiçbir illegal örgütün kayıtlı belgesi bulunmaz. Hiçbir mafya ve hiçbir kayıt dışı sistem kayıtlarını kendi liderinin üstüne zaten yapmaz. Ama talimatlar onun eliyle yapılır. İşte bakın nasıl itaate alıştırılmış ve bağımlı hale gelmiş bir kitle var. Rakamsal boyutunu söyleyeceğim şimdi; 20 yıl faiz haram deyip Asya Finans'ı bir anda banka yapmasına toplumdan hiçbir tenkit yok. O gün Fethullah Gülen o insanlara takiye yapıyordu. Bugün de Müslümanlara takiye yapıyor. Yani o gün o insanları idare ederken; hain, kâfir, dinsiz ve haram yiyenler diye ayırdığı kitleden uzaklaşıp bugün bunda bir mahsur yoktur, diyerek Müslümanlara yöneldi. Olabilir demeye başladı.

Tabiyesinin her branşta ve her alanda olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Ve cemaatin itaatini ve parasal gücünü şöyle ifade edeyim. Asya Finans Bank Asya olduktan hemen 15-20 gün sonra borsaya kota edildi. Ben gazetede bulunduğum zaman, borsa verilerini dahi gazeteye koymak, futbol verilerini dahi yayımlamak haram düşüncesi ile yasaktı. Şimdi birden bire bu kadar kapalı bir toplum, açıldı. Buradaki anlayış şu: Kafir insanları aldatmakta hiç mahsur yoktur. Bu bir taktiktir. Burası bir "Darül Harp"tir.
Bu bir harp stratejisidir. Böyle deyip kendi insanlarının ünitelerini ve kendi milletini idare edilecek ahmaklar olarak veya karşı cephe olarak takdim etti.
Merdan YANARDAĞ: Dar-ûl Harp, İslam'ın egemen olmadığı ve İslam için savaşılan yer demek, öyle değil mi?

Nurettin VEREN: Yani İslam için yapılabilecek mücadele, harp alanı... Ve harpte hile mubahtır. Hile yapmak, aldatmak yasak ve günah değildir. Hiçbir kayıt tanınmaz. Her türlü hile yapılır. Kendi insanını aldatılacak bir kitle haline koymak, kendi devletini ele geçirilmesi gereken karşı cephe kalesi olarak görmek fikrinin nasıl aşılandığını ve uygulandığını söylüyorum.

Rakam olarak da diyorum ki; Coca Cola ile aynı gün borsaya kota edilmiştir Asya Finans. Asya Bank olduktan 15-20 gün sonra işlem görmeye başlamıştır. İlk piyasaya arz edildiğinde hisselerin %23'üne 7.5 milyar dolar talep gelmiştir ve bu rakam nakden bankalara yatmıştır.
MERDAN YANARDAĞ: Bugün hiçbir bankanın değeri bu düzeyde değil. En köklü bankaların değil yüzde 23'ü tamamı bile 3 ila 5 milyar dolar düzeylerinde.

NURETTIN VEREN: Şimdi bakın... Şekerbank Kazakistan'a satıldı 255 milyon dolara.Yani siz bunu mukayese edin. Aynı gün Coca Cola da borsaya kota edilmişti ve yanılmıyorsam ona 3 milyar dolarlık talep geldi. İşte size cemaatin parasal gücünü ortaya koyan net bir örnek.


Merdan YANARDAĞ: Yani talimatlar aracılığıyla oluyor bu iş.

Nurettin VEREN: Gördüğünüz gibi Fethullah Gülen'in bir talimatıyla neler olabiliyor. Bu işi hafife almayın. Yani bu işin sadece din, iman, işte yabancı ülkelerdeki okullarda küçük çocuklara Türkçe öğretme gibi şeyler olmadığını, bunların perde arkasında Vatikan, FBI ve CIA ilişkileri ile korkunç bir parasal gücün olduğunu bilin.
MERDAN YANARDAĞ: Zannediyorum Amerika'da tanık olduğunuz ilişkiler var. Doğrudan CİA ilişkileri ve diğer istihbarat örgütleri ile ilişkileri var.
Sayın Veren Fethullah Gülen örgütünün derinliğinden bahseder misiniz bize, bu örgütün içinden gelen birisi olarak bu yapılanmanın gücünü, ilişkilerini ve ulaştığı yaygınlığı anlatabilir misiniz?

NURETTIN VEREN: Merdan Bey, bugüne kadar benim gittiğim toplantılarda, konferanslarda bana yöneltilen sorular hep işin duygusal, hamasi yönüyle ilgiliydi. Burada bir örgütten bahsediyoruz. Mesele Fethullah Gülen'in hayatı, benim hayatım, buluşmamız, ayrılmamız değil. Burada mevzu bahis olan Türkiye. Burada ben bu işe ılımlı bakan, olumlu bakan insanlara seslenmek istiyorum. Olaya bir de realiteler yönünden baksınlar. Bu oluşum, yani Fethullah Gülen'in ütopyası, Türkiye'yi işgal edeceği marketlerden, pazarlardan bir tanesi olarak görüyor. Yani yetiştiğimiz örgüt içerisindeki hedefimiz şu; bütün dünyayı ele geçirip yönetmek. Fethullah Gülen 98 yılında hastalığını bahane ederek Amerika'ya gitmesi sırasında, "Artık Türkiye'deki işimiz bitmiştir. Sahip olduğumuz kurumları elimizden alsalar dahi, buradaki örgüt oluşumunu tamamlamıştır, kendini amorti etmiştir, durdurulma imkanı yoktur" dedi. Bunu 2001 yılında da tekrarladı, işte böyle bir tehlikeli eşikteyiz.

Merdan YANARDAĞ: Yönetim nasıl oluştu peki? Bir merasimi, bir yemini var mıydı?

Nurettin VEREN: Evet. Bunu 14 arkadaşımızla beraber, ilk Fethullah Gülen, İlhan İşbilen ve Nurettin Veren bir araya gelerek oluşturduk. Başlangıçta bir demek, bir kuruluş şeklinde ve talebelere yardım niyetiyle kurmayı düşündük. Sonra başlangıçta yola çıkan bu 14 arkadaşımızla 70 yılında yazılı bir metin oluşturuldu. Bunun hizmet hedefleri nedir, görev taksimi nedir, kim ne iş yapacak, parasal kaynaklar, insan kaynaklan, organizasyonları, kim kim ile meşgul olacak, vesaire. Daha da önemlisi, bu oluşum halktan ve devletten gizli tutulacak. Metinde var bu. Ayrıca geriye dönüşü olmayan bir yeminle Kur'an'ın üzerine "Vallah billah" kasemleri ile Kur'an'a el basarak bu oluşum halktan saklanacak diye karar alındı. Ve bu yeminden de çıkma şansını kimse kullanmayacak. Layenkati kefaretle, oruçla, sadakayla bozulamayan bir yemindir. Yani bu yemini ettikten sonra, "yemininizden hiçbir şekilde kefaretle kurtulamazsınız" şeklinde bir ibare de eklenildi.

Bu, örgütün yönetim kurulu idi. Bu örgütün iyi bir örgüt olduğunu düşündük kendi hedeflerimiz açısından ama, ileriki senelerde, bizim 1995 yılında elinden tutup burs verdiğimiz bu talebeler, yüksek mevkilere gelip, kaymakamlar, amirler, valiler oldukları zaman, Fethullah Gülen'in talimatıyla hareket etmesinden, Gülen'in kendi ülkesindeki Atatürkçü laik kesimleri din karşıtı olarak niteleyip devleti içten ele geçirme ve onlara karşı cephe gibi göstermesinden sonra, ben bunun bir ihanet şekline dönüştüğüne inandım. Ve tepkilerimi koydum.

Yani haklısınız, aslında biz uykudan uyandık. Toplu bir hipnozdan, Fethullah Gülen'in ütopyasından, sürekli vermiş olduğu narkozdan ben ve benim gibi insanlar çok geç uyandı. Çünkü bakın siyah ile beyaz karıştığında ayırt etmek kolaydır. Ama şeker ile tuz birbirine karıştığında ayırt etmek hiç de kolay değildir.

MERDAN YANARDAĞ: Peki bu örgüt nasıl işliyor?

NURETTIN VEREN: Şu anda bu örgüt her kurum ve kuruluşta barındırdığı üyeleri vasıtasıyla, yani doktor doktorla, mühendis mühendisle, avukat avukatla, emniyetçiler ile yine emniyetçiler iletişim kurarak örgütlenmektedir. Fethullah Gülen'in ilişkisi kesinlikle tespit edilemez. Ancak bu fikirleri vilayet imamları, şehir imamları, bölge imamları, semt imamları taşır ve örgütü yönetir. Hatta kıtaların imamları vardır, yani Asya imamı, Amerika imamı gibi... Ulaklar ve kuryeler vasıtasıyla, Fethullah Gülen'den almış oldukları talimatlar ile örgütü yayıyor ve yönetiyorlar. Bunlar piramidin tepesinde Fethullah Gülen'e bağlıdır. Yani tıpkı tapınak şövalyeleri ile masonik teşkilatların yaptığı gibi kendi rimelleri içerisinde özel sistemleri ile hareket ediyorlar.
Da Vinci şifresinde olduğu gibi karmaşık ve gizli bir şekilde, çok esrarengiz bir şekilde, çok kutsal imamlar vasıtasıyla hareket ediliyor. Cemaate, örgüte mensup belli seviyeye gelmiş kişilerin evlenmesi, çocuk yapması, mesleğini seçmesi, üniversitelerden sonra ne yapacağı tamamen Fethullah Gülen tarafından söyleniyor. Gülen'in iradesine teslim olmuş bir yapılanma var.

Bakın ben şunu da iddia ediyorum, ilgili birimlerin de arayarak beni sorgulamalarını istiyorum. Şu anda on binlerce şirketin ismini dahi Fethullah Gülen vermiştir. Birkaç yüz bin ile ifade edilen, hatta milyonla ifade edilen çocukların ismini dahi Fethullah Gülen vermiştir.

Şimdi şu Danıştay baskınında, suçlunun devlet içerisinde aranmasına yönelik komplo var. Bir fotoğraf ilişkisi dahi çete oluşumuna delil olarak gösterilmeye çalışılıyor. Bu suçu işleyen insan telefonla birisiyle ilişki kurmuş. O insanın da birisi ile fotoğrafı varmış. Bu kadar vahi ve sat hi olan bilgileri bile delil gibi sunarak kendi ordusunu, kendi devletini bir suç örgütü kurmakla itham eden insanlar, Cumhuriyet'i koruyup kollamakla görevli olan Cumhuriyet savcıları benim verdiğim bilgilerle harekete geçmesi lazım.
Siyasetin içinden, anayasal kurumların içinden ve bütün ticari kesimlerden hatta medyadan benimle ilişkisi olan binlerce insanın fotoğrafı vardır. Ve bu ilişkiler delillendirilmiştir, bu yazışmaların hepsi bende mevcuttur. O zaman bunların da çete oluşumu hususunda araştırılması ve benim de sorgulanmam lazım. Yani küçücük bir telefon bağlantısı, askeri bir komutanının elini sıkması suça delil olarak gösteriliyorsa, bu derece hassas cumhuriyet savcılarımız varsa, ben de diyorum ki, ondan bin kat fazla deliller benim elimde var. Devletin gerçekten her kesimini ele geçirmiş böyle bir örgüt var. Bütün anayasal kurumlar onun emrinde. Bir işaretiyle 7.5 milyar dolar para yatıran itaatkâr bir bağımlı insanlar topluluğu var.

Ve ben bu Danıştay olayını bir başlangıç olarak değil bir sonuç olarak görüyorum. Yıllarca itaatkârlığa alıştırılmış, başörtüsünden dolayı bir insanı öldürecek noktaya getirilmiş, bağımlı insanlar; boynu kravatlı, etiketli insanlar...

MERDAN YANARDAĞ: Siz bunları doğrudan tanıdınız ama, siz de birçok öğrenci yetiştirdiniz, değil mi?

NURETTIN VEREN: Bunların hepsi benim talebem durumundadır. Şu anda onların arasında valiler, kaymakamlar, hakimler, subaylar olduğunu iddia ediyorum. Bu açıklamalar dahi bir suç delili olarak alınmıyorsa; o zaman Fethullah Gülen, bütün siyasilerden daha büyük bir dokunulmazlık zırhı içerisinde korunuyor. Ve dokunulmaz bir halde yarı Tanrı halinde korunuyor demektir.Merdan YANARDAĞ: Yani doğrudan sizin yetiştirdiğiniz talebeler bugün kaymakam, vali, emniyet müdürü, subay, komutan oldular, öyle mi?

Nurettin VEREN: Şimdi ben bu ifadelerde bulunduğum halde bunlar bir örgütün oluşumuna delil kabul edilmiyorsa, Fethullah Gülen buna rağmen bir dokunulmazlık zırhı içerisinde tutuluyorsa; o zaman ben de artık yapılabilecek pek bir şey kalmadığını düşünerek feryat ediyorum. Bu büyük bir örgüttür.

Ben 4 ay evvel Belçika devlet televizyonu ile 3.5 saat süren bir röportaj yaptım. Benden iki ay boyunca ısrarla randevu aldılar ve 2 ay sonra dediğimiz gün geldiler. Pera Palas'ta bir çekim yaptık. Niçin benimle röportaj yapmak istediklerini sordum. Dedikler ki; "Belçika hükümeti ve devleti Fethullah Gülen'in buradaki faaliyetlerinden dolayı endişe içerisinde. Bu kadar büyük bir oluşum, bizim ülkemizdeki yatırımları ve örgütlenmesi ile nedir ne değildir öğrenmek istiyoruz. Sizi internetten bulduk. Bu husus hakkında yetkin bir kişi olarak bilgilerinize müracaat ettik. Ülkemiz bu oluşumdan endişeli."

Bugün internet sayfamda Azerbaycan'dan fevkalade mailler aldım. Diyor ki; biz Türk kardeşlerimizin burada okul açmasından, Haydar Aliyev döneminde açılan üniversitelerden ve okullardan çok memnun olduk ve buradaki okullara göre üstün gördüğümüz bu okullara çocuklarımızı verdik. Ama şimdi bizim çocuklarımız bizi terk etti. Fethullah Gülen'in örgütü tarafından devletin üst düzeylerindeki mevkilerde Azerbaycan'ı ele geçirmek ve kontrol etmek için bir yapılanma içerisinde. Biz kendi ülkemizin bağrını açtık. Ama bizim ülkemizi işgal etsinler diye evlatlarımızı size vermedik. Bu anne babaların maillerini sizlere verebilirim. İsimlerini, adreslerini verebilirim. Aynı şeyler Türkmenistan'da, Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Yakutistan'da, bütün Avrasya coğrafyasında oluyor.
MERDAN YANARDAĞ: Fotoğraflarda gördüğümüz kadarıyla buralardaki temasları siz yürütmüşsünüz. Devlet başkanları ile sürekli yan yanaşınız. Buradaki okulları siz mi kurdunuz?

NURETTIN VEREN: Evet, bu okulları ben kurdum. Bunlar milletin bize verdiği destekle, devletimizin de samimi destekleriyle oldu. Bize destek veren bu liderlerin bu okulların ileride devlete zarar vereceğini bilerek bu yardımı yaptıklarını açıkçası ben tahmin etmiyorum.

MERDAN YANARDAĞ: Ama Fethullah Gülen'e bir destek bu...

NURETTIN VEREN: Tabii. Fethullah Gülen, 35 sene, bizim gibi yüz binleri, yapmış olduğu çıkışlarla, takiyelerle, gözyaşlanyla, camiyi ve cemaati kullanarak aldatabildiyse; onun sadece açtığı okulları gören aydınların, devlet adamları da çok rahat bir şekilde yanıltmış olabileceğini söylüyorum.


Merdan YANARDAĞ: Bir şeriat devleti mi kurmayı hedefliyorlar?

Türkiye'yi sizin deyişinizle, ele geçirilecek bir market (pazar) olarak mı görüyorlar?

Nurettin VEREN: Evet. Türkiye'nin 2001 yılında kendisini amorti ettiğini söyledi. Yani buradaki yapılanmanın bizim ilişkimize gerek kalmadan kendi kendine devir daimini sağlayacak merhaleye geldiğini ifade etti bir nevi. Yönetici imamlar var. Dolayısıyla bizim dışarıdan müdahale ederek bunları organize etmemize ihtiyaçları yok. Onlar ne yapacağını çok iyi bilir. 98'de kendi ifadeleriyle meydana getirdiği kaset tekrar bulunup gözden geçirilirse görülecektir, ülkenin bütün ünitelerini tek tek sayıyor. Mülkiye, adliye, askeriye ve emniyet teşkilatını kan damarlarının içerisine girip işgal edeceksiniz. Hissedildiğiniz anda geriye çekilir gibi yapıp yerinizde zıplayacaksınız. Boşluk bulduğunuz, kuvvet dengesi oluştuğu zaman yürüyeceksiniz. Kuvvet dengesini kaybettiğiniz zaman hissedilmeden geri çekileceksiniz. Yani benim açıklamalarımdan çok daha çarpıcıdır Fethullah Gülen'in kaseti.

MERDAN YANARDAĞ: Bir gizli şifreleri var o halde. Yani bir jargon oluşmuş. Yani özel bir dil var burada ve bu dille mi sesleniyor cemaate?

NURETTIN VEREN: Tabii, yani açıktan bir yönlendirme yok. Hep fısıltı, ulak, kurye aracılığı ile verilen talimatlar var. Burada ütopyanın en büyük ve riskli tarafı bakın şudur; Fethullah Gülen kendi ütopyası için dinin sulandırılmasına, ülkenin içeriden fethedilmesine, yabancılarla işbirliği yaparak laik ve Atatürkçü kesimi şer olarak nitelenmesine sebep oldu. Yani Ankara'nın şerrinden Brüksel'in ve New York'un şefaatine sığınmak gerektiğini düşündü.

Merdan YANARDAĞ: Peki bunu nasıl açıklıyor? Yani Amerika'da olmasını. Dünya denilen geminin kaptan köşkü müdür orası?

Nurettin VEREN: Şimdi Nevval Sevindi ile yapmış olduğu röportajlarda bu niyetini, bu düşüncesini açıkça görebilirsiniz. Yeryüzü gemisinin kaptanının ABD olduğunu bugün kabul etmek lazım diyor. Tabii ABD'nin o Beyaz Sarayı'nı kutsal bir mekân gibi gösterip cemaati Amerikan yandaşı ve sempatizanı haline getirmek, Yahudilere ve Hristiyanlara hoşgörü ve diyalog adı altında İslam'a eşit konumda bir formasyon sağlayarak ılımlı yaklaşmak, onlarla işbirliği yapmak mahsursuz oluyor.
Tabii bu arada kendini de aklamış oluyor. Yani niçin bir din adamı Korucuk'tan (F. Gülen'in köyü) tahta bir çanta ile çıkmış, ilkokulu dışarıdan bitirmiş ama New York'ta Pentagon ve CIA ile iç içe Vatikan ile iç içe uluslararası bir ilişkide ve yönlendirmede. Nasıl oluyor bu? Bunu izah edip masum göstermek için de Yahudiliği ve Hıristiyanlığı da masum gösteriyor. Diyor ki; "Onlar da aynı peygamberlere peygamber diyor."
İbrahimi dinleri kullanıyor. Üç dini semavi dinler olarak ifade ediyor. Halbuki bunların dinen kesinlikle tedavülden kaldırıldığı Kur'an tarafından açık bir şekilde beyan edildi. Onların dini fonksiyonlarını yitirdiği, bunun için İslamiyet’in insanlara gönderildiği anlayışına tamamen ters bir anlayış içinde. Benim ülkem ve coğrafyam kan gölüne çevrilmiş. Irak'taki şu 4 senelik hadise içerisinde 437 bin insanın öldürüldüğü söyleniyor. Bunun 137 bininin sivil, kadın ve çocuk olduğu tahmin ediliyor. Şimdi bunları masum göstererek işbirliği için Hıristiyanlığı, Yahudiliği, Müslümanlıkla aynı konuma getirip Semavi dinler olarak niteliyor. Semavi dinler diye bir şey yok. Niçin üç tane dini Fethullah Gülen sürekli olarak işbirliğine yöneltiyor?


Merdan YANARDAĞ: Şimdi sanıyorum kendisi kelime-i şahadeti de değiştirdi; "La ilahe illallah" yeterlidir diyor. Bu gücü nereden alıyor, kendisini nereye koyuyor? Kutbul Aktab diye bir makamdan söz ediliyor. Nedir bu?

Nurettin VEREN: Bu makam çok enteresan ve bilinmeyen bir ifade. Süleyman Ateş bunu Hürriyet gazetesinde kendi köşesinde anlattı. Kalbinden geçen şey Allah tarafından yaratılan insan, anlamına geliyor. Yani ne düşünüyor, ne hissediyorsa, Allah olayları onun istediği istikamette yaratıyor. Bu şu demek Allah'a bile etkisi olan bir konuma sahip insan...

MERDAN YANARDAĞ: Ne demek bu yani? Peygamberlikten daha etkili bir makamdan mı söz ediyoruz?

NURETTIN VEREN: Daha o ilk tanıştığımız günlerden itibaren ilk talimatı şudur; bu arkadaşlarımız İseviliği ve Muhammediliği, Mehdiliği temsil edecek. Biz bunu şöyle algılıyorduk: Yani biz iyi Müslümanlar olarak, Hıristiyanları dahi etkileyecek kadar güzel insanlar olacağız. Bunu temsil ederken Hıristiyanlar dahi Müslümanlığa yaklaşacak. Bunda bir mahsur göremedik. "Arkadaşların bir kısmı elli yaşına kadar evlenmesin" dedi. Biz bunu da çok hizmet edebilmek için zaman ayırabilmek olarak algıladık.
MERDAN YANARDAĞ: Talimata bağlı kalanlar oldu mu?

NURETTIN VEREN: Tabii çok arkadaşım bağlı kaldı. Ben kalmadım, 22 yaşımda evlendim. Ama elli yaşından sonra evlenen çok arkadaşımı söyleyebilirim bu çekirdek kadro içerisinde. Sadece iki dinin temsilcisi olacak bir formatta olmak için böyle yapıldı. Şimdi bakın; biz Müslüman olduğumuz halde, Müslümanlığın yanı sıra niçin iseviliği de temsil edelim? İsevi Müslümanlar, Müslüman İseviler; bazı Müslümanlar şu anda Hz. İsa'nın inişini bekliyor.

MERDAN YANARDAĞ: Amerikan'da Evangelistler, yani Hıristiyan köktendincileri, bugün ABD'yi yöneten neocon'larla, yani yeni muhafazakârlarla bir ittifak halinde. Neoconsarvative hareketten söz ederken Amerika'yı yöneten fikirden söz ediyoruz aslında. Bunu söylerken aynı zamanda bugün dünyayı savaş ateşine atan, Afganistan ve Irak'ı işgal eden, İran’a saldırmaya hazırlanan, Suriye'ye müdahaleyi tasarlayan bir fikirden ve bir siyasal oluşumdan söz ediyoruz. Bunlarla olan ilişkiyi meşrulaştırmak gibi bir amaç mı güdülüyor? Aynı taktik mi uygulanıyor?

NURETTIN VEREN: Şimdi bu düşüncelere bir bakın, Amerika'dan önce Vatikan'a gitti.
Bakın burada bile tabiyenin çok açığını göreceksiniz. Eğer masum bir talebeye eğitim hizmeti veriliyorsa, burası bir üniversite hazırlık kursu ise, burası bir okul ise bunların beşinci katları örgütün gizli toplantı yerleri olarak niçin kullanıldı? Bizim ilk karargâhımız Bozyaka'daki Yamanlar Koleji'nin beşinci katı. Şimdi vitrinde olayları kamufle edecek bir okul görüntüsü var. Masum bir okul. Yoksa başka bir yer tutulabilir. Fethullah Gülen herhangi bir villada kalabilirdi. Bununla hem talebeleri kendi hipnozu altında tutuyor hem de gizli toplantılara bir masumiyet ve kamuflaj sağlıyordu. Okul giriş çıkışlanndaki o kargaşalardan faydalanıp gizli toplantıların, para toplamaların olanaklı olmasını sağlıyordu. Bu "dine siyaset alet edilir mi"nin ötesinde, dine masum okullar bile alet edildi. Yani "devlet idaresi dinden bağımsızdır" derken en masum çocukların okulları dahi örgütün kamuflajı için kullanıldı.


Merdan YANARDAĞ: Peki Fethullah Gülen'in yönetimindeki dershanelerde ne kadar öğrenci var? Türkiye'de üniversite hazırlık kurslarına giden yaklaşık iki milyon öğrenci olduğu söyleniyor. Bunların ne kadarı Gülen'in dershanelerine gidiyor?

Nurettin VEREN: Her sene 1.5 milyon çocuk yani her 4 çocuktan 3'ü Fethullah Gülen'in okullarında eğitim almaktadır. Bu dershanelerdeki basanlardan dolayı anneler, babalar buraları tercih etmiştir. Terör olayları da biraz insanları cemaatlere itmiştir. Okullardaki bu çete olayları, işte bu uyuşturucu tarzı adli olaylar ve asayiş olayları da bir can simidi olarak Fethullah Gülen'e insanlara itmiştir. Hem evlatlarını verip hem de üste para vererek cemaate kayıtsız şartsız itaat eden bağımlı olmuştur anneler babalar.
MERDAN YANARDAĞ: Bir soru var bu arada. "Nurettin Bey kendisini koruyabilecek mi? Siz onu koruyabilecek misiniz?" diye soruyor izleyicilerimiz. Bir izleyicimiz de şöyle demiş: "Yapılan açıklamalar kanımı dondurdu. Bu anlatılanlar gerçek olamaz, inanmak gerçekten çok güç." Kısa mesaj şeklinde gelen başka bir soru da şöyle: "İktidar dönemindeki bütün ihaleler araştırılsın. Nurettin Bey'in haberi var mı? Bugün AKP Hükümeti ile Gülen cemaati arasında hangi ilişkiler var? Ekonomik bir ilişki var mı, birbirini destekliyorlar mı?"

Ayrıca bir izleyicimiz "Nurettin Bey neden savcılığa yazılı olarak müracaat etmedi?" demiş. Demirel, Ecevit, Özal ve Çiller ile Haydar Aliyev, Askar Akayev, Nur Sultan Nazarbayev ve Türkmenbaşı gibi devlet başkanlarıyla yan yana çekilmiş fotoğraflarınız var. Bir özel mektup götürüyorsunuz. Gizli anlaşmalar imzalıyorsunuz. Hangi vasıfla yapıyorsunuz bunu? İzleyicilerimiz bunu da merak ediyor.

"Hıristiyan olan ülkelerde kurulan okullar nasıl faaliyet gösterebiliyorlar?" diye bir soru da var. Bir izleyicimiz de tüylerinin diken diken olduğunu belirtiyor ve "Arkasında hangi güç var da böyle bir operasyonu gerçekleştirebiliyor Fethullah Gülen?" diyor. Bir başka seyircimiz: "Biz bir örgüt olmadığını düşünüyoruz" ve devam etmiş, "Yanınızdaki konuğunuza sorar mısınız neden böyle yıllardır içinde bulunmasına rağmen bu örgütsel yapıdan birden uzaklaştı?".


Merdan YANARDAĞ: İsterseniz seyirci sorularıyla devam edelim Sayın Veren.

Nurettin VEREN: Şimdi sorulardan bir tanesi aklımda kaldı, ondan başlayalım. Fethullah Gülen hacca gitmiş mi? Evet Fethullah Gülen hacca gitti. Hem de birkaç defa gitti. Üstelik bu gidişlerinden bir seferinde Türkiye'de yakalanacağı ihbarını alması üzerine başka yollardan Türkiye'ye girmeyerek Suriye'de kaçakçılarla olan bir macerasını anlatır. Ve Türkiye'ye geldiği zaman Türkiye'nin topraklarını öpüp: "Artık burada yakalansam da, bir mayına bassam da çok mühim değil. Ben ülkeme döndüm. Eğer Mekke'de bile doğsaydım, Türkiye'de ölmeyi isterdim" diye bize vatan sevgisini ifade eden sözlerini sıkça söyleyen Fethullah Gülen'e ben bugün soruyorum. Vatanını bu kadar seven Fethullah Gülen'i hangi büyük güç Amerika'ya sevk etti? Ben milletin bunu sormasını istiyorum.
MERDAN YANARDAĞ: O halde bir daha tekrarlayalım. Amerika Birleşik Devletleri'ni dünya denilen geminin kaptanı olarak görüyor Fethullah Gülen. Ona itaat etmenin gerektiğini söylüyor. Onun plan ve projelerinin yanında olunması, karşısında olunmaması gerektiğini söylüyor. Peki, bunun bir tanrısal düzen olduğunu mu ima ediyor?

NURETTIN VEREN: Fethullah Gülen kendisinin yaptığı işlerde haklarının, kararlarının en isabetli olduğunu, bunların stratejik bir manevra olduğunu, ülkeler arasında bile takiye yapmanın ustalık olduğunu ve bunda da başarılı olduğunu açıkça söylüyor.

Bakın, şimdi bizim bu projelerimizi, bütün bu insanları töhmet altında bırakmak için söylemedim. Birçok devlet bakanı, başbakanlar aldatıldı. Özbekistan'da Kırgızistan'da dahi bir teveccüh vardı. Davranışlarla onlar dahi aldatıldı ve yanıltıldılar. Biz oraya Türk Müslümanlığını götürüyorduk. Onlar da Türk kardeşlerimiz geldi diye karşıladılar. Her zaman muvazaalan şöyle kullandı: Eğer biz Orta Asya'ya, kardeş cumhuriyetlere bugün gitmezsek, Vahabi anlayışı, Suud anlayışı oraya gider. İran Müslümanlık modeli gider. Bize destek verin ki Türkiye'nin laik sistemini okullarımızla oraya götürelim, diyerek devlet tarafına da takiye yapıldı.

MERDAN YANARDAĞ: Bir seyircimiz daha aynı şeyin açıklanmasını istiyor: "Ne demek devletin samimi desteği! Yani gizli bir işbirliği yok mudur?" diyor. Belli kadrolar ve yöneticilerle bir fikir akrabalığının olup olmadığını soruyor.

NURETTIN VEREN: Şimdi, bütün liderleri de aynı iddialarla itham etmek biraz insafsızlık olur. Özal bu okulların açılması için beni o ülke parlamentolarında, bütün devlet başkanlarının yanına oturtup "Bu arkadaşlarımızın Türkiye'ye açtıkları okulların eğitim kalitelerine ben kefilim. Kendisine bu imkanı sağlarsanız, Türkiye ve kardeş ülkeler arasında çok iyi bir kültür köprüsü oluşur" şeklinde lanse etmişti.

Merdan YANARDAĞ: Bütün bu okulları siz mi kurdunuz Orta Asya'daki?
Nurettin VEREN: Evet bütün bu Orta Asya'daki okulları, devlet başkanları ile görüşerek, Sayın Özal'ın, Sayın Demirel'in vermiş olduğu resmi mektuplarla kurduk. Ondan önce de ben, beş resmi parlamentoda konuşma yaptım. Rahmetli Özal dedi ki "Çık bu parlamentolarda yaptığın işleri anlat." Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkmenistan. Bu beş ülkenin parlamentosunda konuşma yaptım.MERDAN YANARDAĞ: Böyle bir seremoni genelde devlet başkanları için uygulanır. Yani siz devlet başkanı muamelesi gördünüz öyle mi?
NURETTIN VEREN: Öyle bir muamele gördük. Çünkü Turgut Özal Türkiye'nin ileride bu okullardan fayda göreceğini düşünerek bu okulları açtı. Ve o ülkelerdeki insanlar da Türkiye'ye duydukları bu özlemden dolayı tereddütsüz kapılarını açtılar.

Bakın Özbekistan'dan bir hatıra anlatayım belki eğlendirici olur. Özbekistan Cumhurbaşkanına ben orada bir mektup sundum. "Biz oralarda okullar açarak Özbek kardeşlerimizle, Türk Cumhuriyetlerle ilişkiye girmek istiyoruz" diye. Beni bir saat sonra Başbakan Karabayev otelden çağırttı. Ben çok telaşlandım. Onlar President deyince Cumhurbaşkanı anlıyoruz biz. Onlar başbakana da President diyor. Halbuki o esnada Özal ve Kerimov Taşkent'den başka bir yere gitmişlerdi. Bana "Cumhurbaşkanı seni çağırıyor" denilince polislerle ve resmi görevlilerle gitmek istemedim. Bir endişem oldu. Yanıma Naci Tosun ve Şerif Ali Bey'i de aldım. Bu arkadaşlar hâlâ Fethullah Gülen'in sadık hizmetkârlığını, imamlığını, kuryeliğini yapan şahıslardır. Beraber gittik ve biz gerçekten başbakanlıkta hiç alışılmadık bir ziyafetle karşılaştık. Özbekistan Başbakan'ı; "Kerimov cenapları bize sizin burada okul açmak için getirdiğiniz dosyaları iletti. Ve ne gerekiyorsa hemen yapın" dedi.

Oralarda demokrasi henüz yeni başladığı için liderler kurallardan daha güçlü konumda. Alt kademede olanlar böyle bir şeyi anında yerine getirmek durumunda. "Bizde 8000 tane okul var. Hemen bunlar nasıl organize edilecekse, sizin talimatlarınızla burada bizim bünyemizde, Milli Eğitim Bakanlığı Özel Okulları diye hepsini rehabilite edin. Hepsini size teslim etmemiz söylendi." Arkadaşlar şahittir. Ve biz şaşırdık tabii. Bizim orada bir-iki okul açma niyetimize karşılık, böyle bir talimatın, bu kadar kesinlikle verilmesi, Türkiye'ye olan sevgi, sempati ve güvenin bir işareti. Ve biz de bu durum karşısında henüz o kapasitede olmadığımızı belirttik arkadaşlarla ve bize beş-on okul teslim edildi. Binaları verildi. Elektriğin, suyun parası alınmadı. Gıda yardımı yaptılar ve aynı sempatiyi bütün Türk Cumhuriyetlerinde gördük.

Bu anayurt ve atayurt arasındaki sevgiden kaynaklanan bir itibardı. Bunu iyiye kullandığımız kanaatinde değilim. Onları da hayal kırıklığına uğrattık.

MERDAN YANARDAĞ: Yani bu okullarda İslami bir eğitim verdiniz öyle mi?

NURETTIN VEREN: Hayır, buralarda ön planda laik ve Türkiye eğitim müfredatına yakın bir eğitim uygulandı. Türkiye'de de aynı metod uygulanıyor. Fakat burada esas olarak cemaate adam kazandırmak üzere gece eğitimleri yapılır. Önemli olan da budur.

Yani mesele ülkeye faydalı bir insan, vatana-bayrağa faydalı bir insan, anne babaya saygılı bir insan değil, Fethullah Gülen'e tam anlamıyla güvenen, kayıtsız şartsız bağımlı robotlar yetiştirmek amacı var. Zaten bizim ayrılma kararımız, bunu sezdiğimiz zaman ortaya çıkmıştır.

Ben bugün bu cemaatin bağımlıları için şu sözleri söylemek istiyorum: Ben de aynı halet-i ruhiyeyi yaşadım. İnsanlar neden diyorlarsa, ben 35 sene hasırın üzerinde oturdum. İkinci, üçüncü nesil bu okulları Fethullah Gülen'in gidip açtığını sanıyor. Oysa, Fethullah hiçbir Asya ülkesine gitmemiştir. Adresini bile bilmez. Savunma olarak da oralara zarar veririm diye gitmedim diyor. Amerika'ya gitmekle Türkiye'ye ve Müslümanlara öyle bir zarar verdi ki, Vatikan'a gidip Papa'nın elini öpmekle, sadakatini arz etmekle dinine öyle bir ihanet etti ki; Keşke Azerbaycan'a gitseydi, keşke Nahçivan'a gitseydi. Oralarda kendi kardeşlerimizin içinde olsaydı ve ölseydi.
MERDAN YANARDAĞ: Türkiye'deki okullarda, üniversitelerde, yurt dışındaki okullarda ve üniversitelerde de esas olarak cemaatin gizli bir örgütlenmesinin gerçekleştirildiğini söylüyorsunuz.

NURETTIN VEREN: Okullar vitrin olarak kullanılıyor. Şunu da hemen söyleyeyim. Son günlerde, sanıyorum bir gösteri merkezinde, on bin kişinin katılımıyla bir toplantı yapıldı ve 84 ülkeden Türkçe konuşanlarla bir seremoni (Türkçe Konuşanlar Kurultayı) gerçekleştirildi.

Halbuki kendi saltanatı ve ütopyası için, insanın gözünün içine baka baka paravan olarak kullanmak, bir din adamına, hele hele bir Müslüman kimliğine hiç yakışmaz. O okulların hepsinde eğitim dili İngilizcedir. Yurtdışındaki Fethullah'ın okullarında öğrenciler haftada en az 20 saat İngilizce görürler. Türkçe seçmelidir. Zaten Orta Asya'daki Türkler genelde Türkçeyi rahat öğrenirler. Siz de gitseniz iki ay içerisinde Kazakça ve Özbekçeyi rahatlıkla konuşursunuz. Aynı kök birliğinde olan dillerdir. Ayrıca bir öğretime gerek yok. Bizim iş adamlarından çoğu gider. Özbekistan'da, Kazakistan'da, Kırgızistan'da çok rahatlıkla o dilleri anlar ve konuşurlar. Eğitim dili İngilizcedir. Bende de anlaşmaları var. Türkçe seçmelidir. Ama burada öyle bir seremoni yapıldı ki, Türkiye'deki bütün siyasiler kullanıldı.
Merdan YANARDAĞ: Siyasete gelelim. Şimdi her hükümette doğrudan örgüte mensup birkaç Fethullahçı bakanının olduğunu hep duyduk. Hep söylendi, iddia edildi. Siz de bu ilişkilerin merkezinde olduğunuza göre bize yanıt verebilirsiniz: son dönemde her hükümette bakanları oldu mu gerçekten Fethullah Gülen'in?

Nurettin VEREN: Şimdi bu meseleler konuşulduğu takdirde birçok insan töhmet altında kalacaktır. Bu insanların bazıları, müritlikle alakaları olmadığı halde, sadece mevki ve makam sahibi olabilmek için bu cemaate yaklaştılar. Bazıları ise gerçekten Fethullah Gülen'in müridi olan ve yapacağı her şeyi Fethullah Gülen'e danışacak kadar bağlı olan insanlardır. Bugünkü kabinede de vardır. Daha önceki dönemlerde de bakan seviyesinde var olmuşlardır.

Fethullah Gülen cemaatine "Siyasetten, şeytandan Allah'a sığındığınız kadar uzak olunuz" der. Ve bu örgütün yandaşları, sempatizanları, hiçbir partiye gidip üye olmazlar. Ama Fethullah Gülenin bir işareti ile seçimlere üç beş gün kala, bir partiye anında gider destek verirler. Gülen bu gücü belli bir partiye angaje etmemek için bütün partilere mavi boncuk dağıtır ve hepsini elinde tutar. Böyle bir siyaseti uygulamak ve düşünmek dünya üzerinde kimseye nasip olmamıştır. Fethullah Gülen bir an gelir devletten yanadır. Bir an gelir Müslümanlıktan yanadır. Bir an gelir, Türklük ve Türkçülük en öndedir. Bir an gelir askerin kutsiyetinden bahseder. Bir an da gelir "ABD dünya gemisinin kaptanıdır, ona itaat edin" der. Şimdi ben burada insanların sorgulamasını ve düşünmesini istiyorum. Bakın; Türkiye'de 1960'lı yıllara, hatta 1970 yıllarına kadar başörtüsü diye bir problem yoktur.
MERDAN YANARDAĞ: Peki nasıl oldu, ne yaptınız? Bu sorunu siz mi çıkarttınız?
NURETTIN VEREN: Evet. Bakın ben bir prototip olarak, Aydınlık Kürsü programında nasıl bir örtünme tavsiye ettiğimizi, bir bayan mankenin üzerinde gösterdim. Şimdi 1970'li yıllarda henüz yeni evlenmiştim. O güne kadar çeşitli şekillerde kullanılan mahalli örtü kıyafetleri var. Bizim ailelerimiz de demokratik insanlar, İzmir insanları örtülü değildir. Fakat Fethullah Gülen, örtülülere dahi, bu tarz bir tesettürün olmayacağını, kadının topuğunun ucundan burnunun ucuna kadar örtünmesi gerektiğini ve esas örtünme emrinin Kur'an'da bu şekilde yer aldığını öğretti ve dedi ki; "Bu önderliği, bu kahramanlığı yapacak arkadaşlar model oluştursun. Üç beş arkadaş hanımları ile bunu yapsın. Sonra millet arkasından zaten kolaylıkla gelir. Bunun sonucunda bu işi yaparak öncülük edenlerin arkadan gelenlerin de sevabını alacağını söylemiştir. Tabii o ahmaklardan en önde biz de varız. Benim gibi üç beş ahmak arkadaşım. Kadınların yaz günü eldiven ve yüzüne peçe takması, gözlerini de kalın siyah çerçeveli gözlükler kullanarak gizlemesi, eteklerinin de mutlaka topuklarına kadar yere değecek boyutta olmasını istedik. Belki 20 sene bu uygulandı. Ben şimdi şöyle bir yazı yazdım; "Fethullah Gülen o gün mü Kur'an'ı doğru okuyordu, bugün mü yanlış okuyor?" diye. Ve çok kısa bir zaman sonra televizyonlardan bir canlı yayında şöyle dedi: "Başörtüsü teferruattır." Yani dinin gereklerinden değildir. Ama ülkede başörtüsü tartışmasının mayasını tutturduktan 20 sene sonra bunları söyledi. Yani 20 sene boyunca insanlar normal başörtüsünün de ötesinde giyinmeye zorlandı. Kaldı ki benim ailem ayrılmadan, beni terk etmeden önce 20 sene bu şekilde yaşadılar.

MERDAN YANARDAĞ: Eşiniz sizi terk mi etti?

NURETTIN VEREN: Tabii, bu cemaatin baskısına ve kararlarına dayanamadılar. Daha da acısı 33 sene sonunda altı çocuğumuzla beraber ailemden beni boşadılar. Ben onları boşamadım.
Bakın Fethullah Gülen'in zikzaklarını anlatıyorum ve diyorum ki, insanlar eğer İslami ve Kur'an'ı bir Müslümanlığı esas alıyorlarsa ona bakarak bunları mukayese etsinler. Ama Kur'an'ı bir tarafa koyup da; Fethullah Gülen'in siyah dediğine siyah, beyaz dediğine beyaz diyorlarsa "acaba biz doğru bir yol mu takip ediyoruz" diye kendilerine sormaları lazım. Şimdi ben diyorum ki; ilim adamları da var, Yümni Sezen Hoca ile Ahmet Tekin Hoca gibi. Bunlar bu işin uzmanı ve otoritesi olan kimseler. Yani bu konularda üst düzeyde fikir beyan edecek kimseler. Onlara sorsunlar. Örneğin Fethullah Gülen, kola içmenin haram olduğunu söyleyen bir insan, kot pantolon giyen bir talebe okula ve yurda alınmaz. Bugün bakıyorsunuz Fethullah Gülen Amerika'ya destan yazıyor. Amerika'nın talimatıyla bütün dinler, eşitmiş gibi fetvalar veriyor. Bütün papazları Müslüman yapacağım diye Müslümanlardan aldığını, gavurlara veriyor. Türklerden aldığını Amerikalılara yediriyor. Fakirden aldığını da zenginlere veriyor. Ben şimdi neden zenginlere verildiğini öğrenmek için yedi tane dava açtım Fethullah Gülen'e.

MERDAN YANARDAĞ: Bildiğim kadarıyla Gülen daha sonra, "Devleti ve toplumu ele geçirmek ve yönetmek için gerekirse başörtülerinizi de çıkartın" dedi.

NURETTIN VEREN: Evet. Başörtüsünü devleti ve toplumu ele geçirmek için bir sembol, bir simge olarak belirlediği için; askeriyede, emniyet teşkilatında ve değişik devlet kuruluşlarında görev yapan cemaat mensuplarının, ailelerinin yaşam tarzı nedeniyle devletin ve toplumun kan damarlarına giremeyecekleri için bunu (türbanı) bir "teferruat" ilan etti Hocaefendi. Ona göre şimdi başörtüsü teferruattır. Oysa Fethullah Gülen başörtüsüne 20 yıl "farzdır" dedi. Peki bugün başörtüsünün dinin gereklerinden ve hüküm ayetlerinden olmadığını söyleyen Fethullah Gülen hangi fetvaya ve ayete dayanarak 20 sene hanımlara peçe ve eldiven taktırdı? Yaz günü burnunun ucu dahi, gözleri dahi görünmeyecek şekilde Afganistan'daki Burka gibi bir kıyafetle dolaştılar. Şimdi bu kime karşıydı!
Bugün ise "başörtüsü teferruattır, açılmanızda hiç mahsur yoktur" diyor. Hatta son dönemde cemaatte; "başörtüsüz olan kadınlarla evlenin" dediği için örtülü kızlar evde kaldılar. Düşünün! Evlilik gibi bir işi dahi talimatla yapan tek tip insanlar yetişti ve bunlar kendi devletlerinin başka devletlerden kutsal olmadığını, kendi bayrağının çok mühim olmadığını, toprak için ölünmeyeceğini düşünüyorlar.

Merdan YANARDAĞ: Yani vatan için mücadele edilmeyeceğini söylüyor.

Nurettin VEREN:
Vatan bir topraktır onlara göre. Her yer Allah'ın mülkü, dolayısıyla bu benim vatanım bu senin vatanın diye mesele yapılmaması gerektiğini söylüyor Fethullah Gülen. Hatta "Muhammed ül Resulallah" diyerek onları (başka dinden olanları) küstürmenin gereksiz olduğunu, Hz. İbrahim'e inanan insanların da cennette gireceğini söyledi. Vatikan'ın temsilcisi Monsenyör George Marovitch'in ifadesi var, diyor ki: "Biz Fethullah Gülen'i şunun için seviyoruz. O bize 'la ilahe illallah' diyen herkesin cennete gideceğini söylüyor" diyor. Yani "la ilahe illallah" yetecekse, "Muhammed ül Resulallah" diyerek onları küstürmeyelim, onları da idare edelim.
Fethullah Gülen'in takiyesi öyle büyük ki, Hıristiyanlara da takiye yapıyor. İSLAM'IN ŞARTLARINDAN DA BİRİNİ DEĞİŞTİRDİ, İSLAM’IN ŞARTLARINDAN BİRİNİ DEĞİL, İSLAM'IN TEMELİ DEĞİŞTİRDİ. "LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMED ÜL RESULALLAH"I DEĞİŞTİRDİ. YANİ İSLAM'IN ATOM ÇEKİRDEĞİNİ PARÇALADI.
MERDAN YANARDAĞ: Evet sayın Veren, "Örgütün mal varlığı ve şu anda kontrol ettiği para ne kadardır?" diye merak etmiş bir izleyicimiz.
Biz soruyu biraz daha genişletelim; örgüt bugün nasıl bir parasal gücü kontrol ediyor, mali kaynakları nelerdir? Gülen mali yapılanmayı nasıl yönetiyor, bu parayı yönetirken hangi araçları kullanıyor? Bunu biraz açabilir miyiz?

Nurettin VEREN: Evet bu oranlar gerçekten halkımızın ne kadar hüsnü izan sahibi, ne kadar sorgulamadan uzak ve itaatkâr olduğunu görmemiz konusunda bize yardımcı oluyor. Bu oy oranları bir anda talimatla %90'lara kadar çıkartılabilir örgüt tarafından. Çünkü biz daha önce böyle şeyler yapmıştık.

Yani birini karalamak veya istifa etmeye zorlamak istediğimiz zaman bir talimatla o kişinin kurumuna binlerce eleştiri mektubu gönderilebilirdi. Yani ben de onların ne kadar itaatkâr insanlar olduklarını bildiğim için, kınamıyorum. Ama eğer gerçekten düşünerek ve İslam'ı ölçü alarak Fethullah Gülen'e bakıyorlarsa olayları irdelemelerini ve mukayese yaparak karar vermelerini tavsiye ediyorum.
Devam edersek; 1988'DE FETHULLAH GÜLEN TÜRKİYE'NİN PARÇALANACAĞI İSTİHBARATINI, ELİNDE BİR KÂĞIT GETİREREK BANA ALTUNİZADE FEM DERSHANESİNDE SÖYLEDİ. Tabii 1988'i düşünürsek 18 sene önceye tekabül eden bir zaman. Böyle bir olayla pek ilgilenmediğimden, onun ne demek istediğini de pek merak etmedim. Ama dedi ki, "24 ÜLKE PARÇALANACAK BUNLARDAN BİRİ DE TÜRKİYE", tam olarak böyle. Ben şunu sormalıydım; "Kimden geldi bu haber? Türkiye'yi kim parçalayacak?" artı "Avrasya coğrafyasında parçalanmasına karar verilen bu 24 ülkeyi kim parçalayacak? Ve niye?" Gerçi biz o günlerde bir vakıf olarak, bir dernek olarak çalıştığımız için, böyle uluslararası meselelerin bizi çok ilgilendirmeyeceğini düşündüm. Yani böyle bir şeyi devlet düşünür, bir temenni, bir plandır.
Fakat Fethullah Gülen bu yazılı bilgiyi kimden aldı?, sormalıydım. Ve ayrıca bu parçalanma projesinde Türkiye için üzülen ve Türkiye için acı çeken biri, hiç Amerika'da oturur mu? ABD'de oturup Türkiye için acı çeken bir derviş gördünüz mü? Yani Erzurum'dan çıkıp New York'a yerleşip Türkiye için gözyaşı döken bir derviş. Bu kadar büyük bir mal varlığı olan, para ile iç içe olan biri. Allah ile Kur'an ile gönülle iç içe olması gerekirken. Arkadaşlarını ticaretten men eden ve geçimleri için dahi ticaret yapmalarını yasaklayan Fethullah Gülen...

Ben 30 sene hasırın üstünde oturdum. Arkadaşlarım da öyle. Parmağıma altın yüzük, nikâh yüzüğü takmam yasaktı. Kola da içmedik, Amerikan kotu da giymedik. Bu aradan geçen süre içerisinde Amerika'da ikamet eden, fakat Türkiye için üzülen ve acı çeken Fethullah Gülen'in imajını bir sorgulamalarını istiyorum insanların. Kaldı ki, 1988 yılında bu parçalanmayı kesinlikle biliyordu. Bornova'daki bir vaazında şöyle dedi: "ÇOK YAKINDA RUSYA'NIN GÜMBÜR GÜMBÜR YIKILDIĞINI GÖRECEKSİNİZ" ve gerçekten beş altı ay içerisinde S.S.C.B gümbür gümbür yıkıldı ve biz de cemaat olarak şöyle bir kanaat oluştu; "Fethullah Gülen keramet sahibi, 10-15 yıl sonra olacakları dahi bilecek kadar kutsal bir insan." Tabii biz öyle düşündük ve inandık.

Merdan YANARDAĞ: Peki yeniden şu soruya gelelim: Fehullah Gülen nasıl ve hangi ölçekte bir mali gücü kontrol ediyor? Yaklaşık bir rakam verebilir misiniz?

Nurettin VEREN: Şimdi birisi hesap makinesini eline alsın; 1,5 milyon öğrenci her sene artarak devam eden bir potansiyelle dershanelerine, okullarına kayıt oluyor. Veliler ise çetelerin, uyuşturucunun ve çeşitli saldırgan oluşumların okul yönetimlerini dahi tehdit edebildiği bir ortamda bu dershaneleri sakin bir liman olarak görüyor ve diyor ki; "bari bu örgütün okuluna, dershanesine gitsin de hiç olmazsa tehlikeden kurtulsun, mahsuru yok, nasıl olsa benim çocuğum onların elinde kalmaz, terbiyesi ile ben ilgilenirim."Fakat kendisi çocuklarına yarım saat dahi zaman ayıramayan velilere sesleniyorum. ON SAAT,ON İKİ SAAT YATILI KALAN ÇOCUKLARIN, ÖRGÜT TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLEN AĞABEYLERİN, ABLALARIN ETKİSİYLE, BEDENEN AYNI KALSA BİLE RUHEN NE DERECE DEĞİŞEBİLECEĞİNİ BİR DÜŞÜNSÜNLER. BELKİ BEŞALTI AY SONRA, BELKİ BİR KAÇ SENE SONRA ANNESİNİN - BABASININ MÜSLÜMANLIĞINI BEĞENMEYEN, FETHULLAH GÜLEN'E MÜRİT OLMASI GEREKTİĞİNİ, MUTLAK KURTULUŞUN ONDA OLDUĞUNU SÖYLEYEREK ONLARI BU YOLA DAVET EDEN BİREYLER OLUŞACAKTIR. O ZAMAN İŞ İŞTEN ÇOKTAN GEÇMİŞ OLACAKTIR. ÇÜNKÜ ALLAH'IN KELAMINDAN DAHA ÇOK FETHULLAH GÜLEN'İN ÜTOPYASI NESİLLERE ZERK EDİLİYOR. BİZ BUNU YAPTIK.Tabii, şimdi Fethullah Gülen öyle bir sistem kurmuş ki, artık gelip çocuklarla ilgilenmesi gerekmiyor. Sistem meyvesini üretiyor ve Fethullah Gülen'e de sadece yemesi kalıyor.Kurulan sistemin kendisi tek tip insan yetiştiriyor. Yani tıpkı beynine bir çip takılmış hale getiriliyor ve "Fethullah Gülen söylemişse mutlaka bir hikmet vardır" şeklinde bir yaklaşım yerleşiyor. Yani Fethullah Gülen dese; "Anneni babanı kes", sevap olduğuna inanarak kesecek insanlar yetişiyor.

MERDAN YANARDAĞ: Böyle çocuklar mı yetiştirdiniz siz?

NURETTIN VEREN: Bakın onlar çocuk değil artık. Örneğin 1995 yılında ordudan atılanlar, kurmay binbaşılar, başka rütbeli subaylar bile böyle ve bu itaate alışmış durumdalar. Başka görevlerde olanları artık siz düşünün.
Merdan YANARDAĞ: Türk Silahlı Kuvvetleri'nden irticai nedenlerle subayların atılması olayını nasıl değerlendirdi Fethullah Gülen?
Nurettin VEREN: Fethullah Gülen gelişen her hadiseden kendisine malzeme çıkarmayı bildi. Yani Fethullah Gülen tanıştığı bir insanın neresinden nasıl faydalanacağını ilk tanıştığı anda düşünür. İnsana insan olarak değer vermez. Sevgi ve muhabbetinden değil, onun neresinden ne çıkaracağını düşünerek sever. Yani insan sevgisi olsa, çoluk çocuk sahibi olur, evlenir, normal hayata döner. O normal hayat standartlarının üzerinde olmak için hiç evlenmedi. Çünkü onun sıradan bir insan olması yanlış, inanışı ve planlaması bu. O hep kutsal. İnsanların arasında o hiç evlenmeyen, yarı Tanrı konumunda, ihtiyaçlarını ezmiş geçmiş, beşeri duygularını aşmış, paraya kıymet vermez, evlenmez, olağandışı bir insan. Profili bu. Mesela çocuklara şu öğretilir: "Eğer siz sabah namazlarınıza kalkmazsanız o ta Amerika'dan sizi görür." Bu Allah'a ait bir sıfattır. Yani her yerde hazır, mekândan münezzeh Allah'tır ve bu sıfat da Allah'a aittir.

Fethullah Gülen'in yanına giden talebelere tembih edilir: "Kalbinizi düzgün tutun. O sizin kalbinizi okuyor. Geleceğinizi biliyor." Yine derler ki; "Fethullah Gülen 10 sene 20 sene sonrasını bilerek hareket eder." Halbuki gaybı görmek, peygamberlere dahi nasip olmayan bir durumdur. Şimdi bunu kendisi sözde kabul etmese bile, o konuma gelmiştir. İnsanlar Fethullah Gülen'in üzerindeki bir ipliği, ağzından çıkardığı bir zeytin çekirdeğini, hurmayı alıp yemenin bile kendilerine şifa getireceğine inanıyorlar.

MERDAN YANARDAĞ: Sayın Veren nasıl bir hipnozdur bu! İnanılır gibi değil...
NURETTIN VEREN: Bakın anlatmak istediğim, masumiyet içerisinde korkunç bir ütopya bu. Siz Bilkent'i bitirmiş bir öğrenciyi 150-200 dolara Yakutistan'a, Tanzanya'ya, Vietnam'a öğretmen olarak, misyoner olarak gönderebilir misiniz? Ne işi var? Ama cennete gider gibi bu insanlar, hizmet diye koşarak gidip azad kabul etmez bir kölelik yapıyorlar. Maksat ülkeye fayda, Allaha iman, insanlara Müslümanlık değil; Fethullah Gülen'in ahir zamanda Müslümanlığı, Hıristiyanlığı ve Yahudiliği harmanlayıp ortaya bütün dünyanın kabul edeceği bir din çıkarmasına yardımcı olmak...
Peygamberler üstü "Kutb-ul Aktab" makamında bir insan, yani yarı Tanrı bir insan. Peygamberler üstü, Allah'ın bir altı. Bu pozisyonu da bize kendisi yıllarca anlattı. Kutbul Aktab isminde bir yazısı da var Prizma kitabında. Hz. Muhammed'in Hz İsa'nın yapamadığı bu birleşmeyi temin edecek. Bakın şimdi MÜSLÜMANLAR MEHDİ'Yİ BEKLER HALE GELDİ. HÂLBUKİ KUR'AN-I KERİM'DE ANLATILAN AÇIK VE NET İFADELERLE, "HZ MUHAMMED'DEN SONRA BAŞKA PEYGAMBER GELMEYECEK. KUR'AN TAMAMLANMIŞTIR. Başka bir din de yoktur" denir. Kur'an'dan önceki dinlerin hepsi de orijinini yitirdiği için batıl olmuştur ve tedavülden kalkmıştır. Bu beklentinin bir kapısını açmak için "Mehdi gelecek" diyor. Peygamberden sonra eğer ihtiyaç olsaydı Allah çok peygamber gönderirdi. Kur'an-ı Kerim'de 26-27 peygamberin ismi zikrediliyor. Fakat deniyor ki: "Bunun gibi nice kavme peygamber göndermeden hesap sormadık." Kur'an-ı Kerim'de Hz. Muhammed'den sonra peygamber gelmeyeceği açık bir şekilde beyan ediliyor. Peki bu ihtiyaç neden? Peygamber işi tamamlayamadı da ondan mı? Bu beklenti niye?

Aynı düşüncenin benzeri Hıristiyanlıkta var. Hz. İsa öldü ama ölmedi. Tekrar gelecek. Bu Allah'ın kapattığı peygamberlik penceresini, zor tevillerle (yorumlarla), yalan yanlış ifadelerle tekrar açmaya çalışmak ve o meçhul makamlara istenilen insanları monte etmek için uydurulmuş şeylerdir. Yani Hz. İsa'yı Allah öldürmüş, neden geri getirecek? Çünkü Hıristiyanlık dünyasında o beklentiyi meydana getiren, kutsal baronlar topluluğu var. İslam dünyasında da Hz. Muhammed yoksa hiçbir kutsal kalmaz. Şeyhler, aşiret liderleri bu makama kendilerini yakıştırmak için böyle bir şeye ihtiyaç duyarlar. Mehdi, Kırklar, Yediler, Dokuzlar gibi. Allah'ın kapattığı bu makamı kendilerine yeni isimler yükleyerek kullanmak isterler.
Bunlardan birisi de Kutb-ul Aktab'lık mertebesi. İşte Fethullah Gülen bunların da daha üstünde. Şimdi Hıristiyanlıktaki Mesih inancı, Mehdi inanışı Kur'an'da yok, zayıf hadislerle işaret ediliyor - ki ilim insanlarının yaptıkları araştırmalara göre böyle bir işaret mevzu bahis değil-, amaç bu iki karakterin birleşip Fethullah Gülen'in bünyesinde vuku bulması, yeni bir dini lider ve yeni bir din anlayışı...
Fethullah Gülen'in ütopyası böyledir. Yani, bu yaklaşıma gerek Hıristiyanlar gerek Yahudiler sıcak bakmaktadır deniyor. Bizim ülkemizdeki Müslümanlar ise böyle bir şahsın Türkiye'den çıkmış olması noktasında memnundurlar.

AVRUPA, ABD, HERKES İÇİN HER ŞEY YOLUNDADIR. YANİ BU "KUTB-UL AKTAB" MEVKİİNE ONU ABD POHPOHLUYOR, MÜSLÜMANLAR İSE BUNU BİR ŞEREF OLARAK KABUL EDİYORLAR. 94 ÜLKEDE, AMERİKA'NIN NEREDE ÜSSÜ VARSA ORADA OKUL VAR. Türkiye'nin doğusunda Diyarbakır'da Mardin'de bitlenmiş çocuklar yüzünden Cizre'de on gün okula ara verildi. Ve ben diyorum ki; acaba kendi ülkesine gidip orada fakir insanlara bir okul açmayı düşünmedi mi? Şimdi buraya getirip büyük bir şov yapıp Türkçe'yi bahane ederek 150 kilo altını çocuklara (Türk Dili Kurultayı'nda) dağıtmak nedir?
MERDAN YANARDAĞ: Türk Dili Kurultayı düzenlediler.
NURETTIN VEREN: Burada da bir takiye ve yalan var. Okullar Türk okulları ise eğitim dilinin Türkçe olması gerekir. Okullardaki dil lngilizcedir...
MERDAN YANARDAĞ: Fethullah Gülen örgütlenmesinin ekonomik gücünü konuşalım.
NURETTIN VEREN: Ben önce şu soruya yanıt vereyim dilerseniz daha sonra sizin sorunuza geçelim. Maillerden birinde, efendim iki milyon dolar almış, beklentilerini elde edememiş şeklinde benim hakkımda beyanlar var. Fethullah Gülen de itiraf eder, arkadaşlar da bilir ki bizim yaşantımız herkesin merceği altında. Otuz beş yıl hasırın üstünde oturmuşum ve altı tane çocukla 45 tane ev değiştirdim, hizmet vesilesiyle. Yani bunlar iftihar edilecek şeyler değil. Bu ütopyanın ilk mensuplarından olarak ben bir hatamı itiraf ediyorum. Yani 45 tane ev değiştirmiş ve 35 sene tahta hasır üzerinde yaşamayı örnek davranış olarak kabul edecek derecede bağımlı bir insandım. Çocuklarımın altısının ismini de kendisi koymuştur.
Ayrıca bu cemaatten olan insanların, yüz binlere ulaşan çocuklarının isimlerini de tek tek listeden kendi koymuştur. Yani insanların nasıl bu derece bağımlı hale geldiğini göstermek için bunlar birer misal. Bu arada iki milyon, üç milyon, beş milyon aldı diyen arkadaşların iddialarını ispat etmelerini istiyorum. Onlara ayrıca şunu göstermek istiyorum; burada bir vekâlet var, elimde. Her şeyin benim malım olduğunu gösteriyor. Noterden alınmış geniş yetkili bir vekâlet bu. Ben bu şirketlerde çalışırken emekli olmadım. Asgari ücretle çalıştım ve bana zorla bir basın kartı, o da mecburi olduğu için verildi.
MERDAN YANARDAĞ: O sıralar Zaman Gazetesinin genel müdürüydünüz.
NURETTIN VEREN: Evet. Genel müdürüyüm, yönetim kurulundayım. Aynı zamanda Samanyolu Televizyonunun da yönetim kurulundayım. O dönemde bana asgari ücret ve sarı basın kartı verilerek redaktör olarak gösterilmem sağlandı.
Ancak elimdeki bu belge ile (genel vekâletname) bütün şirketi almaya ve satmaya, yurtiçinde ve yurtdışında, bütün hesaplardan her türlü imkânı kullanmaya yetkili bir durumdayım. Bakırköy 6. Noteri'nden onaylı evrak. Bu yetki şöyle; "Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan bilumum bankalardan, gerek tasarruf hesaplan, gerekse ticari kredi hesaplan açtırmaya, bugüne kadar açılmış veya bundan sonra açılacak bilumum hesaplardan dilediği miktarda para çekmeye, dilediği miktarda borçlanmaya, borçlanacağı miktara mukabil çek senet imzasına, açılacak hesaplarım için bankalara her türlü bilgilerimi vermeye, bankaların hazırlayacağı bilumum taahhütname, sözleşme v.s başkalarını da tebdil, teşrik gibi her türlü yetkiye sınırsız haizlik" gibi bir yetki varken; "İşçi çalıştırmaya, iş anlaşmaları yapmaya, işçileri çıkarmaya, fesih ihbarlan yapmaya, anlaşmaları fesh etmeye, ihtarname, ihbarname çekmeye, icabında başkalarını da tebdil, teşrik ve azle yetkili olmak..." gibi bir belge varken, bunu neden kullanmadığımı düşünsünler. İlgililere belgenin noterdeki aslını da verebilirim.
MERDAN YANARDAĞ: Siz bu vekâletnameye göre aslında Zaman Gazetesinin, Samanyolu Televizyonunun sahibi gibisiniz. Yetkileriniz bu genişlikte.
NURETTIN VEREN: Evet bu belge o zaman için hem gazete hem televizyon ve içlerinde barındırdıkları dergi v.s şeylerin sahibi olduğumu gösteriyor. Benden önce gelen ve benden sonra gelen arkadaşlarımız da benim yaptığım gibi davranmıştır.
MERDAN YANARDAĞ: Yani Zaman Gazetesinde asgari ücretle redaktör olarak çalışıyor gösterilmeniz bir takiye. Hem genel müdürlük ve yönetim kurulu üyeliği yapıyorsunuz hem de asgari ücret alıyor görünüyorsunuz.
NURETTIN VEREN: Evet. Hem devlete karşı hem de vatandaşa karşı bir takiye... Yani elinde böyle bir yetki varken buradan ceketini alıp çıkmış bir insan hakkında, "bugün bunları para almak için yapıyor" tarzında düşünen insanların vicdanına havale ediyorum.
MERDAN YANARDAĞ: Peki sizin Samanyolu Televizyonu hakkında açtığınız bir dava var. Bir suç duyurusu yaptınız Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına. Şimdi arkadaşlarımız bu konuya ilişkin bantı ekrana getirsinler ondan sonra Zaman Gazetesi, Samanyolu Televizyonu ve diğer şirketler hakkında bir değerlendirme yapalım.
Evet Nurettin Veren, Avukatı Hasan Gürbüz vasıtasıyla 20 Haziran 2006 tarihinde Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuş. Bakalım niçin başvurmuş...
"Nurcuların en büyük kolunu oluşturan Fethullah Gülen cemaatine ait Samanyolu Televizyonu hakkında, evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma ve nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla Cumhuriyet savcılığına başvuruldu.
Fethullah Gülen'in 35 senelik dava arkadaşı ve başyardımcısı Nurettin Veren'in geçen hafta Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı suç duyurusunda, Samanyolu Televizyonunun sahte imzalarla el değiştirdiği öne sürüldü.
Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş. hakkında yapılan 20 Haziran 2006 tarih ve 34015 sayılı savcılık başvurusunda konu ile ilgili olarak, bugüne kadar şirkete gönderilen yazılara yanıt da verilmediği öğrenildi.
Başvuruda Samanyolu Televizyonunun ortağı Nurettin Veren'e ait imzaların taklit edilerek hisselerine el konulduğu öne sürüldü. Nurettin Veren'in vekili Av. Hasan Gürbüz'ün Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı başvuruda, suçlama ve istekler şöyle sıralanıyor:
Samanyolu Yayıncılık Hizmetleri A.Ş'nin 8 yıllık hazinin cetvelleri, genel kurul tutanakları ve yönetim kumlu defterlerinin bilirkişilere incelettirilerek sahte imzaların tespitini ve ayrıca müvekkilimin hisselerinin nasıl bir sahtecilikle devredildiğinin belirlenmesini ve suçlular hakkında kamu davası açılarak cezalandırılmalarının sağlanmasını arz ve talep ederiz."
MERDAN YANARDAĞ: Samanyolu Televizyonu'nun büyük hissedarı mısınız Sayın Veren?...
NURETTIN VEREN: Büyük değil. Ben sermayesi 1.2 milyar iken 1200 hisseye sahip olduğumu biliyorum. Ve avukatımız bununla ilgili olarak bir protesto çekti. Samanyolu'na ve diğer üniversite şirketlerine, üniversiteleri açan şirketlerin yetkililerine. Cevap gelmedi ihtarnamelerimize.
MERDAN YANARDAĞ: Üniversiteleri açan şirketlerde de mi hisseleriniz var?
NURETTIN VEREN: Tabii var. Özellikle finans kurumundaki şu anda yönetim kurulu başkanı olan arkadaşın...
Merdan YANARDAĞ: Asya Finans'ı da siz mi kurdunuz?
Nurettin VEREN: Onun kuruluşunda resmi olarak ben görünmedim. Fakat parayı elime alarak, çantaya koyarak Hazine Başkanlığına teminatı yatırıp, Devlet Planlama Teşkilatına ve finans kurumu kurmak için başvurulacak diğer kurumlara gidip bu projeyi gerçekleştirdim. Bütün yetkililerin isimlerini ben gerekli birimlere verebilirim. Fethullah Gülen'in elime parayı vererek Asya Finans'ı nasıl kurdurduğu ve operasyonun nasıl organize edildiğini anlatırım. Kurucuları bulma, onlarla toplantılar yapma ve finans kurumunu organize etme işini ben yürüttüm.
MERDAN YANARDAĞ: Özetle, Asya Finans'ı da siz kurdunuz, öyle mi?
NURETTIN VEREN: Evet ben kurdum. Bir trilyona kurdum. Tansu Çillerin zamanında, onların da teşvikiyle, onların da işi kolaylaştırmasıyla kurduk. Niçin kurduk? Çünkü milletin parası, gayrı resmi şekilde toplanan paralar, onun bunun cebinde, değişik paravan şirketlerin idarecilerine, yöneticilerine verilerek muhafaza ediliyordu. Bu arada dişinden tırnağından artırıp, alyansını bileziğini veren, emekli maaşının yarısını veren bu insanların paraları, "himmet" adı altında yapılan Ramazan öncesi toplantılarda toplanan paralar henüz bir müesseseyi idare edemeyecek insanların eline bırakılıyordu.
Hayatında beş yüz milyonu bir arada görmemiş bu insanların elinde bu yetkilerle, o paralar harmanlanıp savruluyordu. Fethullah Gülen'in kuryelerinin elinde, ki o isimleri de vereceğim.
Tabii ilgili savcılara. Bu paralar kimin elinde toplandı, hangi şirketler aracılığıyla aklandı ve saklandı? Bunun önüne geçmek için ben Asya Finans'ı kurmanın, yani bir finans kuruluşu oluşturmanın daha doğru olduğunu düşündüm. Ki daha sonra Fethullah Gülen'in kendisi kurumun adını Asya Finans olarak belirledi. Bütün o İşık Sigorta, Zaman Gazetesi... Hepsinin adını o koydu...
MERDAN YANARDAĞ:
Işık Sigorta'nın kuruluşunda da siz mi varsınız?
NURETTIN VEREN: Işık Sigorta da cemaatin himmetiyle kurulmuştur.
MERDAN YANARDAĞ: Kuruluş operasyonunu kim yürüttü?
NURETTIN VEREN: AKP milletvekili Fazıl Kahraman bizzat kurmuştur. Ve kurduktan sonra da cemaat tarafından çok büyük tehditlerle atılmıştır. Sahiplenmek istedi bahanesiyle hain ilan edilmiştir. Sıkıştırılmıştır ve tehdit edilmiştir. Ayrılmıştır... Işık Sigorta onun elinden alındı. Bugün sahiplerinin isimlerini de veririm. Fethullah Gülen'e yakın olan cemaatin zenginlerinden bazı isimler. Şimdi hukuki bir skandal olmasın diye söylemiyorum. İlgili birimlere veririz.
MERDAN YANARDAĞ: Asya Finans'ın kuruluş operasyonunu siz yürüttünüz ve bir trilyonla işe başladınız. Kurucular buldunuz. Onları göreve getirdiniz. Sonra...
NURETTIN VEREN: Banka kurma kredibilitesine sahip adam bulmak kolay değildi. Çünkü biz fakir insanlarız. Bir finans kurumunu kurabilecek kredibiliteye sahip değiliz.
MERDAN YANARDAĞ: Ama büyük ölçekte paraları kontrol ediyorsunuz...
NURETTIN VEREN: İşte bir trilyon. O gün için bir trilyon. Bunun yanında bize o günkü siyasal dönemde yardımlar edildi. Refah-Yol hükümeti dönemi... Şimdi Nurettin Veren böyle bir finans kurumunu niye kurdu? Ve niye böyle bir öneride bulundu? Niyetim şuydu; bu çocuk denecek yaştaki okul idarecilerinin elinde bulunan meblağlar orada burada kullanılarak buharlaşıyordu. Yani Fethullah Gülen'in de kontrolünden çıkmıştı. Ben de kayıt içine alınıp legal bir duruma gelmesi için düşündüm. Bunun mutlaka banka kayıtlarında makbuzlu ve delilli olması lazım dedim. Banka haram olduğu için finans kurumlarıyla bu işin hallolacağını düşündüm. Ve finans kurumu teklifimiz bu niyetle başladı.

Ama öyle bir duruma geldik ki; banka karşıtı olarak kurduğumuz bu finans kurumu, zenginler için fakirlerden alınarak kurulan bu kurum, zenginlere gümüş tepside "buyurun" denerek sunuldu. Yani işin tam tersi oldu. Fakir insanlara yardım diye yola çıkıyorsunuz. Zenginlere iş gümüş tepside sunuluyor. Türkiye'nin fakir insanlarına yüksek eğitim vermek için yola çıkıyorsunuz, ama paralar Türkiye ile irtibatı olmayan, hatta son elli yıldır iletişimimiz olmayan, Tanzanya, Kenya gibi yerlerdeki oraya da devletin politikası olarak yardım yapılacaksa 'Kızılay' vardır, başka kurumlar vardır buralara kaydırılarak, Amerika'daki okullara, Hong Kong'a, Tayvan'a, Vietnam'a, Kuzey Irak’taki okullara kaydırılmıştır. Yani ÜLKEMİZİN ÇEŞİTLİ YERLERİNDE OKULSUZ KÖYLERİMİZ VARKEN; KENDİ DÜŞÜNCELERİNİ, ABD'NİN EMPERYALİST DÜŞÜNCELERİNİ YAYMAK İÇİN GÜZEL BİR ATLAMA TAHTASI OLARAK KULLANILACAK ZEMİNLER OLARAK BUNLARI KULLANMIŞTIR. BUNU ÜLKEMİZE BİR İHANET OLARAK YORUMLUYORUM BEN.

Merdan YANARDAĞ: Peki buradaki niyet, siyasi amaç nedir? Örgütü güçlendirmek ve geliştirmek mi?

Nurettin VEREN: 28 Şubat 1997 olayları döneminde Fethullah Gülen, devlet içindeki bütün gelişmeleri, adamları sayesinde hemen öğreniyordu. Dolayısıyla, Fethullah Gülen bu istihbaratlarla kendisine bir rota çizdi ve ABD'yi ve Vatikan'ı güvenli bir liman olarak arkasına almayı tercih etti. Fethullah Gülen'in Altunizade FEM Dershanesinde kalması da eğitimi kendi hâkimiyetine almasına olanak sağlıyordu. Kendisi İstanbul’da devamlı orada kalıyordu.
Şimdi buralarda Vatikan'ın temsilcisi Monsenyör George Marovitch, Yahudi cemaatinin temsilcisi David Oseo ve Ermeni cemaatinin temsilcisi ki şimdi sahnede olan, Mutafyan, yine Yahudi cemaatinin en büyük liderlerinden Isac Haleva, hepsi beraber papaz kıyafetleriyle Altunizade'ye geldiler. Yani bunlar farklı günler buraya gelseler belki bir şüphe uyandırmaz. Ama hepsi aynı gün aynı saat, papaz kıyafetleri ile ziyarete geldiler. Orada bir ritüel, bir seremoni düzenlendi. Ve hediyelik çok lüks sandıklar getirdiler. İçlerinde ne vardı bilemiyorum. Bu toplantılara devam edildi. Şimdi sizin üniversite hazırlık kursu ve talebeye eğitim vereceğiniz bir müessesede Fethullah Gülen'in ne işi var? Fethullah Gülen'in dünyanın dört bir yanında kedi - köpek gibi bir araya gelmeyen, asırlardır din kavgaları veren, Hıristiyan, Yahudi, Katolik, Protestan, Ortodoks düşüncesiyle birbirlerinden fersah fersah uzak bu insanları hangi düşünceyle burada bir araya getiriyorsunuz.
MERDAN YANARDAĞ: Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
NURETTIN VEREN: Ben 95 yılında ayrıldıktan sonra, rica ve ısrarlarla eşikte tutulmak üzere cemaate geri döndüm. Yani düşünce; cemaatin dışında kalsa tepki olur, içinde kalsa tepki olur. En iyi konum eşikte bulundurmak. Tabii bu olaylarda bizimle ilgili ithamda bulunacak hangi arkadaşlar varsa onlara da açığım bize hesap sorsunlar. Beni suçlayacak bir belge ve bilgileri varsa onlar da tepkilerini dile getirsinler.
MERDAN YANARDAĞ: Peki biz buradan bir çağrı yapalım; önümüzdeki hafta programa gelebilirler ve programı devam ettirebiliriz.
NURETTIN VEREN: Evet tabii ki... Şimdi resmi kıyafetlerle bu zıt kutupları bir araya getiren, ritüel ve törenlerle toplantılar yapan Fethullah Gülen, buradaki ilişkilerden sonra Vatikan'a gidip, aynen Papa'ya, "Büyük hoşgörü ve diyalog projesinin bir parçası olmaktan onur duyarım" deyip, yanında hediye etmek üzere çok kıymetli bir vazo ve bir halı götürmüştür. Ve sadakatini ifade etmiştir. Ben milletin insafına sığınmak istiyorum, yani onlar bunu hangi açıdan müdafaa edebilirler. Türkiye'de de hangi İslami cemaatle Fethullah Gülen'in ve bizim bu cemaatin bir ilişkisi olmuştur. Eski Nurcuların hepsi kullanıldıklarını ifade ediyorlar. Süleymancıların hepsi Fethullah Gülen'in aleyhinde. Bütün İslami cemaatlerdeki insanlar, Fethullah Gülen'in bu hadiselerine şüphe ile bakıyorlar.
Peki, hoşgörü ve diyalogu kendi insanlarıyla, kendi ülkesinde değil de; dünyanın en zıt kutuplarıyla, her çeşit din adamlarıyla yapıp, fakir insandan zengine, Türkiye'den alıp ABD'ye götürmesi; yani bunlarda sizce bir zıtlık yok mu?

Nurettin VEREN: Bir de bu para trafiği nasıl işliyor? Tabii ki bu okulların hepsi incelendiğinde belli bir kadro var. Öğretim üyesi kadrosu var, personeli var. Bu okullar aracılığıyla iş adamları da cemaate bağlanıyor. YANİ BURASI ÇOK GÜZEL BİR ŞEKİLDE ABD'NİN CASUS BORSASI OLARAK KULLANILIYOR. Yazılı ifadelerde de var, benim internet sayfamda da var. İsteyen internet sayfasından bilgi alabilir.
Benim sitem 42 defa "hack"lenmiştir. Benim isim hakkıma ait bütün web adreslerinin hepsi satın alınmıştır. Bana yapılan icra, takip ve iftiralar Fethullah Gülen'in web sayfasında yer almaktadır. Bunların her biri için dava açtım ve bu davaları ben kazandım. Kazandığım bu davalar Gülen'in sitesinde yayımlanmadı. Ancak, beni toplumun nazarında güvenilmez bir insan olarak takdim etmek için, bana yapılan sahte icraların belgeleri Fethullah Gülen'in internet sayfasında yer almaya devam ediyor. Bunun için de 10 milyar liralık tazminat davası açtım. İnternet suçu işleyip, Nurettin Veren'i karalamak maksatlı sahte icra evraklarını kendi internet sayfalarında yayınlamalarından ötürü...
İşte gönül insanı, Mevlana gibi denen bu insan, Nurettin Veren'in icraatlarını sahte belgelerle kendi internet sayfasında yayınlayarak, ne derece gönül insanı olduğunu ortaya koyuyor. Kaldı ki Nurettin Veren gerçekten borçlu olsa -ki borçlu olmak ayıp değildir- bu onun fakirliğinin ve bu işi suiistimal etmediğinin delilidir. Ben eğer Amerika'da 137 dönüm bir arazide 8 villa içerisinde 100 kişinin hizmetkârlığı içerisinde oturuyor olsaydım; bana herkes elimdeki yetkileri suiistimal ettiğimi ve bu konumu kullandığımı söyleyebilirdi.

Evet, para trafiğinden bahsedecektik. Şimdi bakın bu okullar nasıl kuruluyor, nasıl işliyor?

Ben gerçekten eğitim faaliyeti için (gece üniversite bitiren bir insan olarak) canı gönülden bu işe en öndeki birey olarak katıldım ve kurucusuyum ben bu okulların, hepsinin. Orta Asya'daki bütün okulların, ta Sibirya'ya kadar olan okulların hepsi için severek koştum. Balkanlar'daki bütün müesseseler için severek koştum. Fakat bunların, BAŞKA ÜLKELERİN MENFAATLERİ İÇİN BİR ATLAMA TAHTASI OLDUĞUNU VE BAŞKA ÜLKELERİN CASUSLARININ VEYA KIRMIZI-YEŞİL PASAPORTLU İNSANLARIN ORALARDA GÖREV YAPMAK BAHANESİYLE KENDİ ÜLKELERİNE ADAM TRANSFER ETTİKLERİNİ GÖRDÜM. ABD YANDAŞI VEYA AB YANDAŞI ŞEKLİNDE BEYİNLERİNE BİR FİKRİN EMPOZE EDİLDİĞİNİ GÖRDÜM...

İşleme şekli şöyle; "Biz bütün ülkelerin parlamentolarına hakim olacak bir sistem içerisinde adam yetiştiriyoruz" diyor Fethullah Gülen. Bugün bunun delilleri vardır.Özellikle Azerbaycan'dan, Kırgızistan'dan gelen mailler bunu açıkça ortaya koyuyor. Anneler babalar "Biz, Türk kimliği için çocuklarımızı bu okullara verdik. Ama şimdi bizi sorgulayan, bizi beğenmeyen kişiler oldular" diyorlar.

Merdan YANARDAĞ: Bu çocuklar şeriatçı mı oldular diyorsunuz?

NURETTIN VEREN: Hayır, şeriatçı değil bu çocuklar; Fethullahçı. İslamcı da değiller, Allahçı da değiller, Fethullahçılar. Çünkü onlar için hizmet eşittir Fethullah olmuştur. İşin İslam veya Türklükle bir alakası olup olmadığına bakılmaksızın; kayıtsız şartsız Fethullah Gülen'in doğruluğu ve hakimiyeti üzerine kurulmuştur. Kendisi "Kutb-ul Aktab" çünkü. Annelerden gelen mektupları benim internet sayfamdan takip edebilirler izleyiciler.
MERDAN YANARDAĞ: Fakat Özbekistan bütün okulları kapattı...
NURETTIN VEREN: Evet doğru. Kapanma hikayesini de anlatayım. Aniden bir telefon geldi ve "Özbekistan'daki okullarınızda casuslar var" diyerek Kerimov okullarımızı kapattı.

Fethullah Gülen, tabii o gün bu okullardan birinci derecede sorumlu olan biz olduğumuz için, bize dedi ki: "Hemen git, Kerimov'a bir milyon dolarlık otomobil al. Hediye et. Bu işi düzelt." Dedim ki; "Bir milyon dolarlık otomobil yok dünyada. Böyle bir paniğe de gerek yok. Giderim müsait bir zamanında randevu alır konuşurum." Ben o dönemde onunla iş yapan bir işadamını aradım. İstenirse ismini de verebilirim. Benim şu anda kendisi ile aram bozuk. Ticari ilişkilerimiz vardı. Onlar bitti, "keşke daha evvel olsaydı beni dinlerdi" şeklinde beyanda bulundu. Daha sonra ben bunu dönemin cumhurbaşkanı Sayın Demirel'e bildirdim. O da dedi ki: "Kendisi bir hafta sonra buraya gelecek." Tesadüf eseri böyle bir durum oldu. "Ben kendisine gerekeni söylerim dedi" ve meseleyi kolayca halledeceğini ifade etti. Yani Sayın Demirel bu okulların açılmasındaki o mektuplaşmanın hamili olarak bu mesele ile ilgilenmek durumundaydı.
Merdan YANARDAĞ: Mektuplar sizin adınıza mıydı?

Nurettin VEREN: Evet. Hatta ben Sayın Demirel'e dedim ki; siz bu mektuplara benim ismimi koymasanız, çünkü cemaat bu durumdan rahatsız olur. Kendisi de isimsiz mektup olmaz diyerek bu talebimi reddetti ve benim ismimi ısrarla yazdırdı.
Bir anekdot aktarayım. Ben Özal ile beş ülke dolaşıp onbir gün beraber bulundum ve bu ülke parlamentolarında bana konuşma fırsatı verdi. Özellikle kendilerinin ve o ülke cumhurbaşkanlarının da bulunduğu parlamentolarda. Burada fotoğrafları var 1992-93 yıllarında çekilmiş... Okulların, Türkiye ile o ülkeler arasında köprü olacağını anlattım. Fakat geldikten birkaç gün sonra Özal rahmetli oldu.

Bu meselede iş kesintiye uğramasın diye ne yapacağımı düşünmeye başladım. Fethullah Gülen Çamlıca'da misafir olduğumuz bir evden çıkarken bana şöyle dedi: "Eee Nurettin Bey! Adamın öldü şimdi ne yapacaksın." Dedim ki; "O benim adamım değil". Yani Özal ile yakın olmamdan biraz rahatsız gibiydi. Çünkü, kendisi kabiliyet ve potansiyel sahibi en ufak bir insanı dahi tehlike olarak algılar. Çünkü Fethullah Gülen'in halet-i ruhiyesi şu; herkesi Brütüs, kendisini de Sezar gibi görür ve halet-i ruhiyesi hiç kimseye güvenmez. Bunu psikologlar nasıl değerlendirir bilmem. Yani kendisi ile 30 sene kalan bir insana dahi güvenmeyen bir karaktere sahip.
Bizim Özal ile yapmak istediğimiz, Orta Aya'daki okullarımızın ve talebelerimizin desteklenmesi idi. O ölünce tabii işin duraksayacağını düşünerek üzüldüm ve kendisine "Demirel'e gidelim Sayın Cumhurbaşkanına bu meseleyi açalım. Bu okullar bizim için faydalı, bunlar vasıtasıyla biz batıdan çok Asya'daki kendi insanımızla bir pakt meydana getiririz, bir iletişim içine girer ve hasret gideririz" dedim. Fethullan Gülen bana; "Demirel, adama günahını bile vermez. Kardeşine dahi bir kart vermez. Boşuna öyle bir şeye ümitlenme" dedi. Ben de buna rağmen yaptığım işin samimiyetine güvenerekten Sayın Demirel'e gittim. Randevu aldım, rica ettim.

MERDAN YANARDAĞ: Sanırım Demirel sizin konumunuzu biliyor zaten. Cemaat içinde ve yönetiminde olduğunuzu biliyor...

NURETTIN VEREN: Biliyor. Çünkü Özal ile yaptığımız işler açık meydanda. Manşetlerden verildi. Bu olaydan sonra Sayın Cumhurbaşkanı (Demirel) aynen şöyle dedi: "Sen nasıl bir şeye destek istiyorsun?" Ben de; "Efendim, aslında ben de çok bilmiyorum. Ama bizim orada başlattığımız bu okullar belli bir aşamasında bizi refere edecek, tavsiye edecek kurumlar olabilir" dedim. O anda aklıma bu geldi. Yani ben böyle bir düşünce ile oraya gitmedim. Daha sonra kendisi bana; "Nasıl bir şey istiyorsan yaz, getir ben imzalayayım." dedi.

Ben Demirel'in bu yaklaşımını çok fevkalade bir şey olarak gördüm ve sevindim. Daha sonra ben Fethullah Gülen'e gelerek sevinçle, Demirel'in bize bu konuda yardım edeceğini söyledim. Kendisi yine; "O, insana günahını dahi vermez. Seni idare etmiştir" şeklinde cevap verdi. Ben bu işin arkasına takıldım, bu işin önder tabakasındaki arkadaşlardan benim çok sevdiğim Latif Erdoğan ile beraber Altunizade FEM Dershanesinde 33 numaralı odada, bir mektup örneği hazırladık. Yani o güne kadar böyle bir tecrübemiz de yok. Ve bu mektubu kendimize göre bir cumhurbaşkanına uygun olacağını düşündüğümüz bir üslupla hazırladık.

Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanına, Çankaya Köşkü'ne giderek; "böyle bir mektup olabilir mi" diye kendisine sundum. O da yan odadaki Özel Kalem Müdürü Volkan Bozkır'a dedi ki; "Bu mektupta bir isim yok." Ben oraya kendime ait bir mektup istemeye gitmedim. "Bu işle ilgili eğitim kurumlarının ülkenize de faydalı olacağını düşünüyoruz. Gereken ilgiyi göstermenizi rica ediyoruz" şeklinde bir taslak mektup götürdüm kendilerine. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki; "Bunun diplomatik bir dille yazılması ve bir şahsa güven mektubu olarak verilmesi lazım. Sen kendi istediğin insanları yanında götürürsün ama mektup senin kendi şahsına verilir. Bunun bir sorumlusu olur." Daha sonra kendisi Volkan Bozkır'a verdi ve şu gördüğünüz kitapta olduğu gibi (Aytunç Erkin'in kitabında) o şekle getirdi ve hemen orada imzaladı. Bense teşekkür edip oradan ayrıldım. Ben mektubu alıp Altunizade FEM'e Fethullah Gülen'in yanına döndüm. Misafirhanede, oralarda yatıp kalkarız hepimiz... Yamanlar Koleji ve Fatih'teki Yamanlar Okulu ve İstanbul'da da en son Çarşamba'daki (Altunizade FEM'e taşındı) okulda 1998'e kadar kalındı. Ben o mektubu getirdiğim zaman arkadaki camlı bahçede sohbet halinde idi. Ve ben sevinerek, Sayın Demirel'in böyle bir mektup verdiğini, kendisine getirip örneğini de göstererek bildirdim. Böyle bir mektuptan pek hoşnut olmadı Fethullah Gülen. Onun bana bu kadar kıymet vermesinden rahatsız oldu.
Merdan YANARDAĞ: Yani sizin pozisyonunuzun yükselmesi, gelişmesi onu rahatsız etti. Böyle değerlendirebilir miyiz?
Nurettin VEREN: Fethullah Gülen çevresinde her türlü kabiliyetten rahatsız olan bir insan. Yanındakilerin kedisi, köpeği gibi olmasını ister. Bu tabir Barbaros Kocakurt'a ait. Fethullah Gülen'in yanında kalmak istiyorsan; onun arkadaşı dostu gibi değil, köpeği gibi olman gerekir. Yani istediği zaman sevmesine, istediği zaman hoşt deyip kovalamasına razı olursan kalabilirsin.
MERDAN YANARDAĞ: Sizin yollarınızın ayrılmasının nedeni bu olabilir mi?
NURETTIN VEREN: Tabii... Benim cemaatin bu bağımlı ve boyun eğen tavrından farklı bir yapım vardı. Çünkü ben Gülen'in müridi ve onun maaşlı memuru hiç olmadım. Bilakis ona yardım eden ve en sıkıntılı zamanlarında onu sırtında taşıyan, minnettar olduğu bir insan konumunda oldum. Onun için sürekli benden hoşnutsuz ve rahatsızdı. Yani itiraz edebilen, bir şey söyleyebilen, önünde çökmeyen -çünkü herkes karşısında diz üstünde oturur- bir kişiydim. Toplantılarda o koltukta oturur insanlar 6 saat 7 saat diz üstünde oturur, camide olduğu gibi.

Beni kabullenmekte zorlanıyordu. Benim, yine de hürmette kusur etmememe rağmen, bazı rahat hareketlerim ona batıyordu. Bu okullar kurulduktan sonra ben birine dahi gidip oturmayı, ismimi yazdırmayı düşünmedim. Hatta Gürcistan'dan fahri doktora, fahri profesörlük, Azerbaycan'dan kırmızı pasaport önerildi. Ben bunları o günkü mütevazılık anlayışıma göre kabul etmedim. Gereksiz gördüm çünkü niyetimize göre bunlar hedef değildi. Biz işimizi yapıyorduk.

İşte, bu anlayıştaki, bu samimiyetteki okullara, daha sonra ABD elamanlarının İngilizce öğretmeni adı altında yeşil ve kırmızı pasaportlu olarak alınmasıyla durum değişti. Türk dünyasındaki kurulmuş bu dostluk ve güveni Washington kendisine tabakta sunulmuş bir pasta olarak gördü. İngiltere ve Amerika'dan bu şahısların gelmesiyle, bu iş Fethullah Gülen'in de ifadesiyle kendi kontrolünden çıktı. Şimdi bunu ister bilerek ister bilmeyerek yapsın, bunlar milletin hazinesidir, beynidir ve bunların ABD yandaşı haline getirilmeleri, hiçbir şekilde affedilecek bir davranış değildir. Masum gibi görülse bile... Oysa, cemaati ikna ederken kullandığı sloganlardan birisi de şuydu: "ABD olmasın da Çin veya Rusya mı olsun dünyanın tek hakimi! Onlar daha acımasız, Avrasya coğrafyasına, Türklere ve İslamiyet'e karşı." Bunu, ölümü göstererek sıtmaya razı etme şeklinde hâlâ cemaate karşı kullanıyorlar. Yani, dünyanın mutlaka söz geçiren bir jandarmaya ihtiyacı var Fethullah Gülen'e göre.

MERDAN YANARDAĞ: Irak'a saldıran, Müslüman bir ülkeyi işgal eden ve parçalayan bir ülkeden söz ediyoruz. Üstelik bölgede bir başka ülkeye (İran) saldırmaya hazırlanan, 400 bin kişiyi öldüren Amerika böyle aklanıyor cemaat içerisinde, öyle mi?

NURETTIN VEREN: Evet, ehveni şer olarak niteleniyor. Buradaki şer, "ulusalcılık, laikçilik," yani biz oluyoruz. Ehveni şer ise Vatikan ve ABD.
Biz, Mustafa Kemal Atatürk'ün, büyük önderimizin de her zaman izinde olacağız. Bana gelen maillerden birinde şöyle yazıyor: "NE OLUR BİZİ ÖLDÜRÜN. BU AMERİKAN PİÇLERİNİ KARNIMIZDA TAŞIMAYALIM." Bunları duyan insanların nasıl ABD'yi desteklediğini ben insafınıza bırakıyorum. Oy verenlere de soruyorum. Dört yüz küsur bin insanı öldüren bir devletin adaleti ne olabilir. Bunların medeniyeti, merhameti ne olabilir? (Nurettin Veren burada ağlıyor.)
Merdan YANARDAĞ: Sayın Veren, bir seyircimiz şunu soruyor: "Fethullah Gülen'i Amerika'da CIA mı koruyor? Kendisi de (sizden söz ediyor) madem orada otuz gün kalmış bu ilişkiyi biliyor olması gerekir."
Bir başka seyircimiz ise, "Nurettin bey otuz beş sene içinde bulunduğu bir ortamın yanlış olduğunu birden bire mi anlamış?" diyor. Buyurun...
Nurettin VEREN: Evet, ben otuz beş sene sonra anladım. Şu anda hâlâ anlamayan ahmaklar da, ne Allah'ın kitabına ne hakka ne vatana uyan ve on senedir ABD'ye sığınan, kuyruk olan, papazların eteğini öpen insanı neden takip ettiklerini sorsunlar. Ben otuz beş sene sonra uyandım ahmaklığımdan ve bu hipnozdan. Hâlâ bu toplu hipnozdan uyanamayan ahmaklar da Kur'an ile ölçsünler Fethullah Gülen'in icraatlarını.

MERDAN YANARDAĞ: Bir seyircimiz, merak ettiği için tekrar sormuş; "ABD'de Sayın Veren'e yapılan saldırı neydi kısaca bir kez daha anlatabilir mi?" demiş. Bu sorunun yanıtı için seyircilerim daha sonra internet sitemize bakabilirler.

Şimdi, yeniden şuraya gelelim Sayın Veren; Samanyolu Televizyonundan söz ettik. Sizin hisseleriniz sahte imzalarla elinizden alındı. Zaman Gazetesinde de bu genel vekâlete göre siz asil kurucular arasındasınız. Hisseleriniz var. Şimdi bu vekâlet çok geniş kapsamlı. Bütün bu kuruluşların tek yetkilisi sizsiniz.

NURETTIN VEREN: Pardon. Arkadaşlar madem soruyor, ben bu mücadeleyi yürütmek için neden bekledim, niye daha sonra yaptım, önce onu anlatayım.

Ben bu cemaatin gidişini beğenmediğimi Fethullah Gülen'in yazılı mektubunu yayınlayarak internet sayfamda anlattım. Yani benim bu işe tepki koymam, engellemeye çalışmam, daha sonra bu işin samimiyetten çıkıp, raydan çıkıp ihanet denecek boyutlara gelmesine, stil ve tarz değiştirmesine karşılık bu mektup elimde. Yayınladım ben bunu.

Fakat bu mektuptan, yani ayrıldıktan sonra tekrar tekrar şunu sorsunlar: "2003-2004 yıllarında Nurettin Veren'i tekrar neden Zaman Gazetesinin genel koordinatörü olarak gazetede ilan ettiler her gün. Bunun bir belgesi var mı o arkadaşlarda! Madem Nurettin Veren bu konularda tepkili neden 2003 ve 2004 yıllarında Zaman Gazetesinin genel koordinatörü olarak yazıldı. Ben oradan maaş mı aldım bir sözleşme, anlaşma mı yaptım!
Ama ben bugün bu davanın peşine düştüysem milletin malı başkalarına peşkeş çekildi diyedir. İsimlerini veriyorum. Ben buradan diyorum ki; bu altı yüz kişi ile Ankara'da Dedeman'da yapmış olduğumuz kuruluş toplantısında 300'e yakın ortak ile kurulan bu şirket, sonradan zengin olmuş insanlara, bu hisseler nasıl ciro edilmiştir? Acaba haberleri var mı?

Kendilerine boş kağıtlar imzalatılarak veya bazılarının yerine sahte imzalar kullanılarak 300 kişiye yayılmış olan bu hisseler nerede, kimin elindedir? Bu boş kâğıtlar niçin Ali Çelik ve İzzet Akel gibi iş adamlarına ciro edilmiştir? Daha mı sadık bulundukları için, daha mı güvenilir bulundukları için? Bunlar öldükleri zaman bu şirket hisseleri ve bu anonim hisseler ne olacak? Bu mallar cemaat vakıf iken, milletin malı iken niçin başka insanlara peşkeş çekilmiştir? Nedir öncelikleri ve tercih ediliş sebepleri? İzmir'deki Şifa Hastaneleri de bir şirket olmuştur. Demek, vakıf ve holding. Vakıf nasıl holding olabilir? Buradan soruyorum ve açıklıyorum; Dr. Mahmut Akdoğan nasıl bu Şifa Hastanelerinin % 99.9 hissesinin sahibi olmuştur? Dünyada bunun emsali var mı? Bu ülkede defterdarlık, SPK ve diğer mali kuruluşları denetleyen kuruluşlar varsa; milletin kurduğu bu vakıflar nasıl şahıslara peşkeş çekilmiştir?

Bunlar peygamber soyundan mıdır? Veya böyle bir şey dahi olsa bu vakıflar bunlara peşkeş çekilebilir mi? Niçin milletin malları şahıslara peşkeş çekilmiştir? Vakıflar ve dernekler nasıl holding olmuştur? Gönül derken küpler para ile dolmuştur. Nerde var böyle bir Yunus Emre, bir Mevlana -ki Fethullah Gülen, cemaati tarafından daha üst bir mertebeye konmuştur- milyar dolarlara hükmeden? Vatikan'da Papa'nın elini öpen, ABD'de sefa süren...
Merdan YANARDAĞ: Seyircilerimiz size çok teşekkür ediyorlar. Tüylerinin diken diken olduğunu, duydukları karşısında donakaldıklarını söyleyenlerin sayısı epeyce fazla.
Sayın Veren; Bakırköy 6. Noteri Semih Aydın imzalı, 82.618 sayı numaralı, İlhan İşbilen tarafından size verilen bu vekâletnamede ve belgelerde görüldüğü gibi; sahip olduğunuz ve devredilen yetkilerle, bu şirketlere ilişkin istediğiniz her şeyi yapabilecek durumdasınız.
Nurettin VEREN: Evet. Burada Sayın İlhan İşbilen'i de tenzih ederim. Kendisi gerçekten çok namuslu ve saygıdeğer bir insandır. O da benim gibi yönetimi döneminde her istediğini yapabileceği yetkilerle donatılmış olmasına rağmen hiçbir şeye tenezzül etmemiştir. Kendisi bu görevi bana teslim ettiğinde bir evi dahi yoktu. Elli yaşın üzerinde olmasına rağmen evlenmemişti. Bu derece sadık ve dürüst bir insan olmasına rağmen Fethullah Gülen tarafından sürekli ajan olarak itham edilmiştir.
Fethullah Gülen kendi usulü ile insanları birbirine koç gibi tokuşturarak, arkadaşları birbirine düşman haline getirirdi. Fethullah Gülen beni ilhan İşbilen'den bu görevi almaya zorladı. O arkadaşım da ceketini aldı, arkasına bakmadan bu görevi bana teslim edip gitti. Sadece kendisine ait, 68 model tek kapılı bir Anadol'u vardı.O araç gerçekten müzeliktir. Anadolu'yu 2 milyon kilometre karış karış dolaşmış bir Anadol otomobildir o. Buna rağmen Fethullah Gülen cemaatin içerisinde bunun odasına dinleme cihazlarını koydurdu. Bütün arkadaşların odalarına da dinleme cihazları koyduruyordu.
Bütün FEM dershanelerinde ve misafirhanelerinde dinleme cihazları vardır. Dinleme raporlarını da benim elime verdi. Bu raporlar da benim elimdedir. Kendi arkadaşlarını dinletecek kadar vehim sahibidir. İşte dünyaya empoze edilen, dünyanın kurtarıcısı " Kutb-ul Aktab " bu yönlerini programlarda, Allah izin verirse bizi yok etmezlerse, bende de bu azim ve kararlılık varken anlatacağım. Bu ülkeye bu vatana hizmet şuuru için ben bunları yaptım. Bugün de bunların korunup kollanması ve bu millete geri döndürülmesi için aynı kararlılıkla mücadele edeceğim. Fethullah Gülen bütün arkadaşlarını dinletir. Beni ona, onu bana, ötekini diğerine dost olamayacak konuma getirir.
Bakın aynı mahallede oturan on arkadaşı sayıyorum. Bu işin içinde önder nitelikli kişiler. Bir sene içinde, birbirlerini bir defa olsun ailece ziyaret etmemişlerdir. Muhalif bir potansiyel oluşturur diye. Böyle vehim içindeki bir insanın peşinden gidenlere, benim bunları hayatımı tehlikeye atarak söylemem bir vecibedir. Bu insanın dünyayı yönetecek nitelikte bir karizmaya sahip olduğunu, sembol olduğunu anlatanlar da bu işin tek elde olmayacağını, bu konuma getirilen kim olursa olsun, Hz Ömer dahi olsa, şirk unsuru olacağını, yani yargılanamayan, sorgulanamayan, hiçbir hesap verme zorunluluğu bulunmayan kişinin şirke düşeceğini, yani Tanrı'ya ortak olacağını bilsinler.

MERDAN YANARDAĞ: Sizin savcılığa verdiğiniz dilekçeye gelelim biraz da. Adını saydığımız şirket ve kuruluşlarda sizin hisseleriniz vardı, peki bunlar ne oldu? Sahte imzalarla mı el değiştirdi? Durum nedir?

NURETTIN VEREN: Şimdi değişik şeyler oldu. Bütün ortaklardan boş kağıda atılmış imzalar alındı. Bana da o zaman imzalı bir kağıt, yani bir tarafı imzalanmış, hisselerini sat diye bir teklif geldi veya hisseni devret... Çünkü senin işin çok dediler. Daha o zaman böyle bir kopma, ayrılma yoktu. Teklifler geldi. Ben şu anda diğer şirketlerde, yani üniversite ve okul açan şirketlerdeki hisselerimin bir şekilde benim imzalarım taklit edilerek veya almak için verdiğim vekâlet kullanılarak, tarafıma hiçbir bilgi verilmeden birilerine ciro edildiğini ticaret sicillerden çıkardım ve avukatıma verdim. Avukat bey de bunun üzerine ihtar çekti ve dava açtı.

Şimdi Nurettin Veren burada bir mal sahibi olmak için bu davaları açmadı. Millete ait bir malın kişilere ciro edilmesi, kişilerin şirket sahibi olarak bunları ele geçirmesi için kullanılmasına bir tepki olarak hak arıyor. Milletin hakkını arıyor. Yani kişisel hisselerimin peşinde değilim ben. Hisse sahibi olmak isteseydim bunları hiç kılımı kıpırdatmadan zaten yapabilirdim. Ama millete ait mallar kimin emriyle kime verildi! Bu şahıslar belli. Hissenin alındığı şahıs da verildiği şahıs da belli. Ticaret sicillerinde bunlar bellidir, hukukçular bilir. Niçin bu şahıslar tercih edildi ve tercih eden kimdir? DANIŞTAY'DA YAPILAN -Kİ BİR KATLİAMDI DİYORUM BEN ONA- ÜLKENİN GÖZBEBEĞİNE SIKILAN BİR KURŞUNDUR. BU KURŞUNUN ARAŞTIRILMASI YAPILIRKEN BİR TELEFON İRTİBATINI ÇETE OLUŞUMUNA DELİL OLARAK GÖSTERİYORLAR. BEN İSE SOMUT DELİLLER SUNUYORUM, DAHA NE BEKLENİYOR BİLMİYORUM.

MERDAN YANARDAĞ: Siz burada birinci dereceden tanık olduğunuzu söylüyorsunuz. Hatta kendinizi dahi ihbar ediyorsunuz...

NURETTIN VEREN: Evet ve buradan diyorum ki; ey cumhuriyet savcıları! Ey adil yetkililer! (Milletin hakkını hukukunu korumaya yemin etmiş kutsal kişiler bunlar. Hakkı temsi edenler kutsaldır. Hakkın karşısında olanlar kutsal değillerdir.) Ülkenin içinde çete var mı, askerin içinde çete var mı deniyor. İşine gelen yerde bir fotoğrafı çete oluşumuna delil gösteriyorsa; ben burada elli tane, yüz tane belge ve fotoğraf gösteriyorum. Burada devlet içinde ikinci hakimiyet olmuş bir örgüt vardır. Ve en kötüsü de "Allah Allah" şiarını kullanarak, dini bir görüntüye bürünüp, eğitim sistemini kullanarak, kendisine bir paravan yapıp arkasına saklanan bir örgüt vardır. Din ile insanları aldatmak vardır. Eğitimle insanları aldatmak vardır. Dinle insanları kendine bağlayıp kendini kutsal bir hale getirmek vardır. Bu neresinden bakılırsa bakılsın bir zulümdür, bir şirktir, bir hakkın gaspıdır. Savcılar bu işin peşine düşmeli. Devletin içerisinde bir örgüt müdür değil midir bunu takibini yapmalı. Bir memlekette iki tane idareci, bir köyde iki tane muhtar olmayacağına göre burada ülkeyi ve dünyayı idare etmeye çalışan bu örgüt göz ardı edilmemelidir.

Bakın en son cemaat içine yayılan bir fikri söylüyorum: "Bütün ülkelerdeki parlamentolarda adamlarımız var" deniyor. Artık o okullardan mezun olanlar Türkiye ile Avrasya'daki Türk Cumhuriyetleri arasında bir köprü değil; o şahıslar Fethullah Gülen'e sempatizan, batıya sempatizan, ABD'ye sempatizan yetiştiren, haftada 22 saat İngilizce gören adı Türk, Türk Cumhuriyetlerindeki kardeşlerimizdir. Onlar da Türkiye'de olduğu gibi batıya transfer ediliyor. O ülkelerdeki öğrenciler yüksek okul eğitimi aldıktan sonra ABD'ye gidiyorlar ve döndüklerinde kendi ülkelerinin parlamentolarında üst düzey yetkililer olarak görev alıyorlar.

İnanmayanlar varsa gelsinler. On binlerden bahsediyoruz. Şu anda en son yapılan şey, izah ve ikna metodu uygulamaktır. "Amerika'da on bin civarında öğretim üyesi arkadaşlarımız var, ABD eyalet parlamentolarına arkadaşlarımız var" deniyor. Profesör, doçent ve doktorlardan bahsediyoruz. Talebe değil bunlar. "Adanmış ruhlar" diye yazı yazılıyor. Adanma Allah'a olur. Bir ruh Allah'tan başka hiçbir şeye adanmaz. Vatanından ve bayrağından başka hiçbir şeye adanmaz.

Nurettin VEREN




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Hiç yorum yok: