14 Kasım 2011 Pazartesi

6 GÜN KALA



KOZİNOĞLU’YLA BİRLİKTE GÖMÜLMEYEN SIRLAR
Kozinoğlu’yla birlikte gömülmeyen sırlar
Türkiye’nin yıllardır en çok merak ettiği ve kamuoyunun “Hayalet” lakabıyla tanıdığı MİT’çi Kaşif Kozinoğlu, geçtiğimiz Cumartesi akşamı tutuklu olduğu Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybetti.
Kozinoğlu, yargılanacağı Odatv davasında 22 Kasım Salı günü ilk duruşmasına çıkacaktı. Duruşmasına 10 gün kala, henüz kesinleşmeyen bir nedenle hayatını kaybetti. MİT’çinin sır ölümüyle ilgili, bütün kamuoyunda olduğu gibi, Kozinoğlu’nun hem yakın çevresi hem de devre arkadaşlarının kafasında soru işaretleri gittikçe büyüyor. En büyük soru işareti ise Adalet Bakanlığı’nın ölüm sebebi olarak “ağır ve yoğun spor yapması” şeklindeki açıklamasının, Kozinoğlu’nun koğuş arkadaşları tarafından doğrulanmaması.
Kaşif Kozinoğlu’nun ölüm haberi duyulur duyulmaz, herkesin ilk tepkisi “Sırlarıyla öldü” oldu. Gazeteler “MİT’in kara kutusuydu” manşetleri attı. Ancak Kozinoğlu, sırlarının bir bölümünü ölmeden önce kendi el yazısıyla kaleme aldı ve bu notları Aydınlık’la paylaştı. Aydınlık, “Kendi el yazısıyla Kozinoğlu’nun sırları” yazı dizisini bugün başlatıyor.
Gündem değiştirecek mektup...
Fethullah Gülen cemaatinin Türk Cumhuriyetlerindeki örgütlenmesi... Cemaat hiyerarşisi ve işleyişi... MİT-CIA-cemaat bağlantıları... Hakan Fidan ve MİT’te yeni dönem... Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen ilişkileri ve karşıtlıkları... Anayasa Mahkemesi ve AKP’ye kapatma davası... Mehmet Eymür ve Ergenekon tertibi... Eymür ve cemaat ilişkileri... Kaşif Kozinoğlu’ndan Türkiye gündemini sarsacak açıklama ve bilgileri el yazısından aynen kamuoyuyla paylaşıyoruz...
MİT'çi Kaşif Kozinoğlu, ABD'nin Gülen okullarını nasıl kullandığını anlatıyor:
Gülen okullarının müdürleri CIA'ya rapor veriyor
1. Özbekistan, Rusya Federasyonu ve en son Türkmenistan Fethullah Gülen okullarını hangi gerekçe ile kapatıyorlar? “İrticai faaliyetler” Görevlilerden bir kısmı da anılan ülkelerdeki bağımsız mahkemelerde yargılanıp hapis cezası alıyor. Diğer kısmı söz konusu ülkeden kovuluyor.
2. Rusya Federasyonu anılan okulları kapatırken bir tespit yapıyor. Basına yansımıştır anılan tespit: söz konusu okulların, “ABD adına istihbari faaliyet gerçekleştirdikleri ve anılan okulların ABD’li istihbaratçıların barınma yuvaları olduğu...”
3. Anılan okulların faaliyet göstermesi için çok büyük meblağlarda para gerekmektedir. Anılan para Türkiye’deki bazı işverenlerin bağışlarından elde edilen paranın çok üzerindedir. Bu paraları ABD vermektedir. (N. Veren* de benzeri şekilde ifade ediyor.)
4. ABD, bu okulları sadece istihbarat ve barınma bağlamında değerlendirmiyor. ABD'nin esas amacı, “Söz konusu okullar sayesinde, İRAN’ın Asya’daki Fundamentalist akımını engellemek ve dengelemek.”
5. Söz konusu okulların 1. düşmanı İRAN’dır. F. Gülen hareketi, ABD İRAN’ı sevmediği için İran’ı düşman bellemiştir.
Anılan ülkelerde belirttiğim şahıslar, özellikle okul müdürleri o ülkelere ilişkin raporlarını da, belli periyotlarda anılan ülkelerdeki CIA temsilcileri ile paylaşmaktadırlar. Ayrıca o şahıslar o ülkelerden bayanlarla evlenip, o ülkenin pasaportlarını da almaktadırlar...

*Nurettin Veren, Fethullah Gülen'in eski Başmuavini ve 35 yıllık yol arkadaşı
Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nde Cumartesi günü henüz bilinmeyen bir nedenle hayatını kaybeden MİT'çi Kaşif Kozinoğlu'nun ölmeden kısa süre önce Aydınlık'a ulaştırdığı mektubunun dün yayımladığımız ilk bölümü geniş yankı uyandırdı. Aydınlık, Kozinoğlu'nun kendisiyle birlikte mezara gömülmeyen sırlarını kamuoyunun önüne sermeye başlamışken, diğer gömülmeyen sırları ise örtülmeye çalışıldı. Kozinoğlu'nun Silivri Cezaevi'nde el yazısıyla hazırladığı 40 sayfalık savunmasına savcının el koyduğu öğrenildi. Cezaevi kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Kozinoğlu, mahkemeye sunmak üzere çok etkili bir savunma hazırladı. Savcı, Kozinoğlu'nun 40 sayfalık savunmasına koğuşuna giderek el koydu. Şimdi yazı dizisine başladığımız bu mektup daha da önem kazandı.
'Para kaynağı ABD'
Dün yayımladığımız bölümde Kozinoğlu, yurt dışında özellikle de Türk Cumhuriyetlerindeki Fethullah Gülen'e bağlı okulların ABD ve CIA ile bağlantılarını anlatıyordu. "Gülen okullarının müdürleri CIA'ya bulundukları ülkelere ilişkin rapor veriyor" diyen Kozinoğlu, söz konusu okulların para kaynağını da söyle ifade etmişti: "Anılan okulların faaliyet göstermesi için çok büyük meblağlarda para gerekmektedir. Gereken para Türkiye'deki bazı işverenlerin bağışlarından elde edilen paranın çok üzerindedir. Bu paraları ABD vermektedir."
Uzun yıllar MİT Asya Ülkeleri Daire Başkanvekilliği görevini yapan Kozinoğlu, mektubunun bugün yayımlayacağımız bölümünde ise Fethullah Gülen cemaatinin Türk Cumhuriyetlerinde bürokrasi ve büyükelçiliklerde nasıl örgütlendiğini, söz konusu ülkelerin Gülen cemaatine karşı nasıl mücadelede verdiğini anlatıyor. İşte Kozinoğlu'nun anlatımıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki cemaat örgütlenmesinin şifreleri...
'Büyükelçilikler, THY ve TİKA cemaat ofisi gibi'
Kaşif Kozinoğlu, Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilikler, THY ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı'nın (TİKA) Gülen cemaatinin ofisleri gibi kullanıldığını anlatıyor
"Kırgızistan'da uzun yıllardır ve halen tüm okulların başında olan şahıs Orhan İnandı, aslında Fethullah Gülen'in 'Asya İmamı'dır. Kırgız Devleti ile irtibatlı olan esasen odur. Büyükelçiden hiçbir farkı yoktur. TC Devleti de bu şahıs üzerinden Kırgız yönetimi ile irtibat kurmaktadır. Anılan şahıs Kırgızistan'da, F. Gülen cemaatinin bilgisi dışında gizli bir şahsi servet de edinmiştir. Haremi vardır. Lüks içinde yaşamaktadır. Kırgızistan servisi tarafından angaje edilmiştir. Kırgız gizli servisi her adımını bilmektedir. Anılan Kırgız servisine de F. Gülen cemaatini anlatmaktadır. Kırgızlar, F. Gülen'in okullarına muhtaç oldukları için şu an itibarıyla kapatamamaktadırlar. Orhan İnandı'dan elde ettikleri tüm bilgileri, Rus ve Çin servisine aktarmaktadırlar. Aslında Rusya ve Türkmenistan'daki okullar, Orhan İnandı'nın verdiği bilgiler sonrası kapatılmıştır.
'Türkiye parsel parsel satılıyor'
Ayrıca Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, Tacikistan'daki Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), büyükelçiliklerdeki eğitim, ticari, ekonomik, din ve kültür müşavirliklerinin tamamı F. Gülen'ciler tarafından kapatılmıştır. Söz konusu ülkelerde F. Gülen'ci olmadan iş yapmak, ticaret vb. hiçbir faaliyet yaptırılmamaktadır. TİKA-büyükelçilik-THY'nin açık olduğu (faaliyet yürüttüğü) yerlerde okullar ve işadamları bir ekip şeklinde çalışmaktadır. Tüm bu söylediğim gruplar, bu ülkelerde barınabilmek, ülkeden atılmamak için anılan ülkelerin gizli servislerine aynı zamanda verdikleri bilgilerle, Türkiye'yi de parsel parsel satmaktadırlar.
'ABD okullar kapanmasın diye uğraşıyor'
Türkmen Başı'nın ölümü sonrası Türkmenistan Cumhurbaşkanı olan Berdimuhammedov, öncelikle bakan yardımcılığına kadar yükselen, Türkmenistan sayesinde çok büyük paralar kazanan Ahmet Çalık'ı bitirmiş, gücünü elinden almış ve son olarak da F. Gülen'in okullarını kapatarak aslında çok büyük bir maddi damarı da kesmiştir. İşte Rusya Federasyonu'ndan sonra Türkmenistan'da da okulların kapatılması F. Gülen grubunu çıldırtmıştır. Şimdi kesinlikle sıra Azerbaycan ile Kazakistan'a gelecektir. Bu kapatma olayı fakir olmaları nedeniyle en son Afganistan vb. bölge ülkelerinde olur. Özbekistan'dan sonra Türkmenistan'da da bu okullar kapanmasın diye, ABD'nin çok uğraşısı olmuştur. Ancak RF (Rusya Federasyonu), Özbekistan ve Türkmenistan, anılan okulları ülke güvenlikleri ve Nurculuk faaliyeti yapmaları dolayısıyla kapatmaktadır.
'Nurculukla mücadele departmanı'
Asya'da en yoğun Kırgızistan'da yerleşik durumdadırlar. Özbekistan, F. Gülen faaliyetlerine hiçbir şekilde müsade etmemekte. Yakaladığında ülkeye iade etmiyor, yargılayıp hapse attırıyor. Ancak Özbekistan, her yönüyle bölgenin en önemli stratejik ülkesi olması bağlamında her yolu deneyerek bu ülkeye girmeye çalışmaktadır. Özbekler de bunları kısa sürede yakalamaktadır. Özbek İçişleri Bakanlığı'nda Nurculukla mücadele departmanı kurulmuştur (1994). Aynı yıl Özbekler Türkiye'de çeşitli okullarda okuyan tüm talebelerini geri çekmiş ve Özbekistan'daki okullarını kapatmıştır. Özbekistan'daki büyükelçilikte din müşaviri yoktur.
'Salih, Başbakanlık tarafından korunuyor'
Dışişleri Bakanlığı mensupları, her şeyi tüm çıplaklığıyla bilmelerine rağmen korkudan bu konuda merkezlerine kripto çekememektedir. Özbekistan lideri İslam Kerimov'un muhalifi Muhammed Salih, ABD ve F. Gülen organizesi ile Türk topraklarında barındırılmakta, başbakanlık tarafından korunmaktadır. Muhammed Salih'in kızı ile Emine Erdoğan'ın çok yakın bir arkadaşı evlenmiştir. M. Salih, ABD'nin terör örgütleri listesinde yer alan Özbekistan'a muhalif İslami Hareket adlı terör örgütü ile direkt olarak irtibatlıdır ve örgüte para yardımı yapmaktadır."


MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun Silivri Cezaevi’nde sır ölümü nasıl aydınlanır bilemeyiz. Ancak Kozinoğlu’nun Aydınlık’a mektubu çok önemli konuları aydınlatacak. 3 gündür yayımladığımız Kozinoğlu’nun mektubundan bölümleri, bu konuda iz sürmek isteyenlerin dikkatine sunuyoruz. Son yıllarda MİT’te yaşanan tasfiye ve dönüşüm, Aydınlık okurlarının yabancı olduğu bir konu değil. Ancak yıllardır MİT’in ciğerinde yer almış, MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kozinoğlu’nun anlatımları, MİT’in fotoğrafını daha da berraklaştırıyor. İşte Kozinoğlu’nun el yazısıyla MİT’te son durum ve Hakan Fidan…

MİT’çi Kozinoğlu anlatıyor: Tayin ve terfileri Gülen cemaati yapıyor

‘Emniyet’ten sonra sıra MİT’te’

“Hakan Fidan’ın MİT’e gelişi ile söz konusu okullarda (Fethullah Gülen okullarında) çalışan öğretmenlerden birçok isim MİT’e davet edilmiş ve MİT’te göreve başlamıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü gibi MİT de F. Gülen cemaatine mensup kişilerce ele geçirilmek üzeredir.

‘Gerektiğinde içki de içerler’

F. Gülen okullarında görev yapan personel, gerekirse eşinin başını açar. Çok az maaş aldıklarını ifade ederler. Lüks içinde yaşarlar. Gerektiğinde içki de içerler. F. Gülen’in okullarını kapatan ülkelerin “kapatma” nedenlerinin metinleri yayınlanırsa bu F. Gülen için ağır bir darbe olur.

‘Gülen tek başına Apo gibi’

Dünya genelinde 800′e yakın F. Gülen okulu vardır. F. Gülen tek başına Apo gibi! Yani kendisinden sonra bir ikinci şahsın olmasına izin vermeyen bir kişilik. F. Gülen neden ABD’ye gitti? Cemil Çiçek Adalet Bakanı iken ‘Türkiye’ye dönebilir’ demesine rağmen neden hâlâ Türkiye’ye dönmüyor? Dönecek mi? Dönecekse ne zaman dönecek?

‘ABD, dönmesine izin vermiyor’

F. Gülen, Türkiye’ye dönmeye korkuyor. Ayrıca ABD dönmesine izin vermiyor. ABD ne zaman verirse izni, o zaman döner. Nurettin Veren bulunup konuşturulmalı. Bu konu çok önemlidir! O adam çok şeyi belgeli anlatacaktır.

‘Atatürk düşmanı yetiştirilir’

Tüm F. Gülen okullarında görev yapan öğretmenler ışık evlerinde yetiştirilmiş gençlerdir. Sorulduğunda ‘askerlik görevlerini yaptıklarını’ söylerler. F. Gülen okullarının talebeleri özenle seçilir. O ülkedeki bürokrat, siyasetçi ve diğer ileri gelenlerin çocuklarıdır. Amaç o nesille, o ülkeyi ileride ele geçirmektir. N. Veren’in açıkladığı milyarlarca dolarlık mal varlığının kaynağı nedir? Bu para birçok ülkenin hazinesinde mevcut değildir. Okullarda görevli öğretmenler, bulundukları ülkenin şartlarına ayak uydurur. Her okulda Atatürk köşesi vardır. Bu, aslında takiyedir. Okullarda talebelere risaleler ezberlettirilir. Atatürk düşmanı olarak yetiştirilirler (dünyadaki bütün okullarda).

Fehmi Koru’nun kardeşi…

Dışişleri Bakanlığı da F. Gülen cemaati tarafından tamamen ele geçirilmiştir. Kurumları ele geçirirken önce personel departmanı’nı ele geçirirler. Örneğin F. Koru’nun (Fehmi Koru) kardeşi Naci Koru, Dışişleri Bakanlığı’nın personel işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısıdır. Daha birkaç yıl öncesinde Şikago Başkonsolosu idi. Bunlar atlaya zıplaya ve hiçbir hiyerarşi dinlemeden gitmektedir. Dışişleri Bakanlığı, cemaatçi olmasa bile F. Gülen’in personelinden korkmaktadır. Yurt dışını ziyaret eden tüm siyasetçiler F. Gülen okullarına mutlaka uğrarlar. Onlardan hediye ve para zarfları alırlar.

Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), tamamen F. Gülen’in kontrolündedir. Dışişleri Bakanlığı bazı konularda, büyükelçilikleri değil, anılan okulların (Gülen okulları) müdürlerini ve o ülkenin TİKA sorumlularını muhatap almaktadır. Korkmaları nedeniyle Dışişleri mensupları bu duruma seslerini çıkaramamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde (EGM) olduğu gibi, Dışişleri’nde de tayin ve terfileri F. Gülen cemaati yapmaktadır. Birkaç ay içerisinde MİT’te de yapmaya başlayacaktır.”
Aydınlık Gazetesi



ABD ADINA CELLAT OLMAK
Türkiye’nin kaderine bakın. Küresel katiller hatırına kendi insanlarını feda etmek… İnfaz kararı karanlık merkezlerce verilenleri “kanun(!)“ları kullanarak ölüme yollamak… Tıpkı Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i yabancılara yaranmak için idam sehpasına yolladıkları gibi…
Dün Kemal Bey’i idama yollayan zihniyet, bugün başka isimlerle günümüz Kemal Beyleri’ni ölüme yolluyor. Kemal Bey aleyhine şahitlik yapan işbirlikçilerin torunları, basın yolu ile yalancı şahitlik yapmaya devam ediyor…
Atalarımız boşuna “göl yerinden su eksik olmaz” dememiş.
Kaşif Kozinoğlu Adalet(!) Bakanı’nın tutsak evinde kalp krizi(!) geçirip yaşama veda etti. Vatanına hizmet etmenin bedelini Kemal Bey gibi canıyla ödedi. Allah rahmet eylesin. AB-D’ye rağmen PKK ile mücadele eden kim varsa tek tek intikam alınıyor. Hatta bugünün değil, dünün de intikamı alınıyor. Kimden mi? Emperyalizmin değirmenine taş koyanlardan..
Dersim isyanını bastıranlardan, Şeyh Sait’e dersini hak ettiği gibi verenlerden… 

Mustafa Muğlalı’nın adının kışladan kaldırılması ise, iki büklüm olmuş Genel Kurmay Başkanı’nın resmiyle bir bütünlük arz ediyor.
Erdoğan’ın Dersim katliamı diyerek Türk Devleti’ni sanık sandalyesine oturtması, Seyit Rıza’yı haklı görmesiyle açıklanabilir. Haklı gördüğü Seyit Rıza Kimdir bir bakalım:
“Akıl hocaları Ermeni-Kürt Derneği kurucusu ve Kürtçülük adına her türlü hainliği yapmaktan çekinmeyen Baytar Nuri Dersimi ve Kürt Teali Cemiyetinin bölgedeki uzantılarından Koçgirili Alişir`de kışkırtma ve isyana teşvik gibi görevlerini ifada ön sıradaki yerlerini koruyorlardı.
75 yaşında ki Seyit Rıza, kendisini neredeyse bir Kürt ( oysa Kürt gözüken bu hain seyidim diyerek soyunun Arap olduğunu da kabul etmiş gerçekte ise Türk olduğu bilinmektedir (Alevilerin Etnik Kimliği, Cemal Şener, Etik Yayınları,2002, s.105)) padişahı gibi görmüş, gücüne güvenerek ayaklanmış ancak devlet güçleri baskın çıkmış ve bozguna uğramıştı.
Baytar Nuri`nin önerisiyle İngilizlere mektup yazarak destek aramaya kalkışmıştı. 
İşte o mektuptan ibret verici birkaç satır: ‘Yıllardan beridir, Türk Hükümeti Kürt Halkını asimile etmeye çalışmakta ve Kürt dilini gazete ve dergilerde yasaklayarak, anadilde konuşanlara eziyet ederek, Kürdistan`ın bereketli topraklarından gidenlerden büyük bir bölümünün telef olduğu Anadolu`nun çorak topraklarına zorunlu ve sistemli göçler düzenleyerek, bu halka zulmetmektedir.
Mektup, yalvarmayla (… üç milyon Kürt benim sesimde Ekselanslarına sesleniyor…) sürüyor. Altında Dersim Generali Seyit Rıza imzalı (30 Temmuz 1937) (Belge ve Tanıklarıyla Dersim Direnişleri, S.310)” (Murat Köylü)
“Büyük Kürdistan Hayali” içinde olanlar mütarekenin 7. maddesinden de destek alarak ve mütarekenin imzalanmasından iki ay sonra İngilizlerin desteği ile 30 Aralık 1918 `de alel acele “Kürt Teali Cemiyeti`ni” kurdular.
Kurucuları, daha önce isyan eden çıbanbaşlarının tamamından oluşuyordu. Şeyh Ubeydullah ve hain evlatları, Bedirhan aşiretinin döküntüleri, Babanzade aşireti ve dikkati çeken aşırı bir Kürt Milliyetçisi olan Saidi Kürdi ( Saidi Nursi). 
Ne istiyorlardı; ‘Kürt nüfusunun daha yoğun olduğu bölgelerde İslam Halifeliğine ve Osmanlı Saltananatına bağlı kalmaları kaydıyla özerk bir yönetim şekli’
Peki bu gün, adına Demokratik Toplum Kongresi denen, sivil toplum kuruluşlarını tek çatı altında toplayan PKK ile doğrudan ilişkili olan ve eşbaşkanları Ahmet Türk ( Kendisi Kanco Aşiretinin Başıdır) ve Aysel Tuğluk’tur ( Kendisi Abdullah Öcalan`ın Avukatıdır) oluşum ne istiyor?
Öcalan’ın tek muhatap olarak kabul edilmemesinin ‘Kürt halkının siyasal iradesine saldırı sayıldığı’ vurgulanarak, Kürt halkı topyekûn direnişe davet ediliyor. (Kaynak:Murat Köylü-Haberokur.com)”
İşte Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun Seyit Rızası.. Devleti tanımayan ve dış güçlere sığınan bir hain. Tunceli’de katledilen Türk Subayları konu bile edilmiyor. Yani demek isteniyor ki:Onlar devleti tanımamakta haklı, Türk subay ve askerlerini öldürmekte haklı. Kendini savunan asker ise katil(!)…”

Saidi Nursi’ye tapanlar Kurtuluş Savaşında Atatürk’ün yanında yer alan ve Anadolu’yu Kuvva-i Milliye’ye katılmaya ikna eden Libyalı Şeyh Sunusi’yi hiç ağızlarına almazlar, neden?.. Gene Kurtuluş Savaşına destek veren Diyap Ağa’yı ağızlarına almazlar ama hain Seyit Rıza ağızlarından düşmez(!).. Neden?.. Büyük dedeleri de Seyit Rıza gibilerin safında yer aldığı için olabilir mi acaba?
Dünü bilmeyen dünün hesabının bugün görüldüğünü de anlayamaz.
Atatürk’ün “fitne yuvası” dediği Patrikhane baştacı ama Kurtuluş Savaşı madalyasına sahip Papa Eftim’in torunu 4 yıldır Silivri zindanında tutsak. ULU Önder’in “Fesat ve ihanet yuvası” dediği Fener Kilisesi’nin Papazı 6. Konstantin, 1925’teki mübadele sırasında Sirkeci’den trene bindirilerek Yunanistan’a gönderildi. O papazın kemikleri AKP izniyle 86 yıl sonra İstanbul’a getirildi ama Mustafa Muğlalı Paşa’nın adı ömrünü verdiği ordusunun kışlasında kalamadı. Yazık!!.
PKK ile mücadele eden askerleri Hasdal-Silivri hattına hapsederek Şeyh Sait ve Seyit Rıza misyonu karşımıza yeniden dikiliyor.

Şeyh Sait ve Seyit Rıza nasıl İngilizler’e sığındı ise, onları savunan, olmayan şereflerini iade etmeye kalkanlar da “Ankara’nın şerrinden Bürüksel’in şefaati iyidir” diyerek aynı merkezlere sığınıyor.
Dünün ihanet ittifakı bugün aynı ittifak içinde, görmüyor musunuz?
Cumhuriyeti kuran irade kin ve nefret olmasın, kaynaşma sağlansın diye ihanet eden isimleri sadece arşivlerinde kayıtlı tuttu, yeni nesillere öğretmedi. Artık zamanıdır. Bu arşivler millete açıklansın ki, Ergün Poyrazlar açıklamak zorunda kalıp diyet ödemesin. Hep diyorlar ya; “geçmişimizle barışalım” diye.
Artık biraz da kendileri şu geçmişleri ile barışşınlar da biz de görelim…
Erdoğan 4 Kasım 2002 tarihinde, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e özel kurye ile gönderdiği mektubu nasıl bitiriyordu:

“Samimiyetle sizin olan
, Recep Tayyip Erdoğan,
Genel Başkan” (1)*
“Sizin olan Recep Tayyip Erdoğan”(!)…
Tıpkı Vahdettin‘in mektubunda yazdığı gibi…
Bu psikolojinin özü nedir biliyor musunuz? Seyit Rıza, Şeyh Sait, Saidi Nursi ve Vahdettin gibileri aklıyarak aslında vicdanlarda kendini aklamaktır. Aynı yolu izleyenler, aynı figürlerden nefret edenler önce aynı yolu izledikleri kişileri meşrulaştırmalı ki, kendileri de o yoldan meşrulaşabilsin.
Kurtuluş Savaşı’nda Yunan, İngiliz, Fransız yanında yer alıp Kuvva-i Milliye’ye karşı savaşan hainler kaybedip yargılandıklarında kinlerini çocuklarına aktardı. Binbir yalan ve nefreti soylarına ekerek sürdürdüler. Onlar benim “merdiven altı üretim” dediğim zehirli, yalan bir tarih üretti. Fısıltı şeklinde ve “aslında” diye başlayan yalanlar serisi... Tabii bu arada hazır zemin bulmuşken yabancı istihbaratlar da boş durmadı.
Emperyalizm kaybettiği savaşın intikamını kendi kuralınca alacaktı. Türkler sadece emperyalizmi yenmekle kalmamış, aynı zamanda mazlum milletlere de örnek olmuştu. Mafya usulu çalışan emperyalizm, baş kaldırandan intikam almalı ki, birdaha başka bir lider çıkıp “Milli Devlet” kurmaya kalkmasın.
Kaddafi ve Saddam’ın o kadar aşağılanarak öldürülmesi bu yüzdendir. Mafya haraç vermeyeni nasıl yol ortasında kurşunlarsa, nasıl karısının koynundan alıp kafasına sıkarsa, mafya devletler de aynı yolu izler. Onlara yardım ve yataklık eden yandaşlar ise şeytani güçlerin “fedaisinden” başka birşey değildir.
“Merdiven Altı Üretimi” zehirli tarih yalanları ile muhafazakar bir kesim zehirlendi. AKP ve Erdoğan’ın beslendiği tarih bilgisi işte bu merdiven altı üretim bilgilerinden ibarettir.
Günümüze geldiğimizde anlıyoruz ki, aslında Lawrence’lar daima içimizde imiş. Ve onlar satın alacak Şerif Hüseyin‘leri daima bulmuşlar.
Kaşif Kozinoğlu’nun ölümü(!) ile başlayan yazımı neden yakın tarihe yolculuk yaptırarak devam ettirdim?
Çünkü dünü bilmeyen bu güne teşhis koyamaz. Nokta!

İstiklal Mahkemeleri’ni sürekli kin ve nefret ekmek için kullanan “merdiven altı üretim”in sahipleri, kendileri için öyle nefret tohumları ektiler ki, öyle zulümlere ortak oldular ki, ektikleri nefret yedi sülalelerine yetip de artar bile.
Bu zulüm, bu ölümler onları mezarlarında bile takip edecek!..
Kuddisi Okkır, Kaşif Kozinoğlu… Onlar AB-D adına cellatlığa soyunanların öldürdüğü yeni Kemal Beyler’dir! Yurt dışından gelerek teslim olan Rahmetli Kozinoğlu kaçmayıp teslim oldu ama “kaçma(!)” ihtimaline karşılık esir edildi. Sonra mezara yolcu edildi.
Uçgun Geray böbrek hastası idi, tutuklanıp sorgulandı ve o süreç sonunda vefat etti.
Asuman Özdemir emekli bir bankacıydı. Evinde oturmak yerine vatan derdine düştü. Tutuklandı, PKK’lıların içine atıldı. İleri derece siroz hastası olduktan sonra bırakıldı. Eşi mahkeme yollarında yoruldu. Üzüntüye yorgun kalbi dayanamadı ve Asuman Özdemir bırakıldığında sevinemeden eşini kaybetti. Şimdi Asuman Hanım’ın hastalığı son safhada ve hasta bir oğlu var.
İsmail Yıldız ilk tutuklananlardan bir isim… Şimdi Bakırköy Ruh Ve Sinir Hastalıkları bölümünde tedavi görüyor. 50 kiloya düştüğü söyleniyor. Avukatı yok. Ailesi ziyarete gelemiyor. Eşi başlarda bir defa gelmiş, yeni doğan çocuğunu görsün diye…
Mehmet Demirtaş… Gazcılık yapıyormuş… Sözde bulunduğu söylenen bombaların olduğu evde eskiden kiracı oturmak gibi bir şanssızlığı var.. İzlediğim davasında savunma yaparken; “-Tahliyemi istemiyorum, biliyorum ki kontenjan sınırlı. Bizim dükkan da ahlaksız tekliflere kapalı (gizli tanık ol bırakalım tekliflerini kast ediyor).” Diyordu.

Örtülü eşi ve kızı bir köşede davayı seyrediyordu. Sonra öğrendik ki, iki aileyi omuzlayan ağabey iflas etmiş ve intihar etmiş.
Anlayacağınız sadece Hasdal ve Silivri’dekiler esir değil. Onların bütün aileleri de esir.
Şener Eruygur nasıl olduysa merdivenlerden düştü(!)… O artık bir çocuk gibi bakıma muhtaç…
Bizans medyası tarafından linç edilen kahramanlık madalyası sahibi gazimizin intihara sürüklenişi… Askerlerimizin onur intiharı…
Yani, Derviş Mehmediler’in torunları Kubilay’ın başını kesmeye devam ediyor…
“Yaralı bırakmak olmaz” diyerek köklerine ne kadar sadık olduğunu gösteriyor.
Tolon ve Eruygur Paşa’yı içeri aldıklarında PKK’lı mahkumlarca yuhalandıklarını da unutmayalım.
Dünü bilmeyen bu güne teşhis koyamaz! NOKTA!!.
Peki yabancı istihbarat maşaları ne durumda, bir de onlara bakalım:
Bebek katili, uyuşturucu kaçakcısı, 35 bin insanın ölümünden sorumlu vampir, tecavüzcü Apo ne durumda?
Odası Avrupa’dan gelen kağıtlarla döşendi. Davası bitmiş olmasına rağmen avukatları vasıtası ile örgütünü yönetti. Canı sıkılmasın diye yanına arkadaş yollandı. Doktoru daima hazır ve nazır(!)… Silivri-Hasdal hattında esir olanlar Erdoğan-Arınç-Gül ve “kulları” tarafından linç edilirken bebek katili Erdoğan’ın “Sayın” hitabıyla adam yerine kondu. Silivri-Hasdal esirleri Bizans medyası tarafında sürekli dövülürken, Apo ve PKK barış güvercini yapıldı.
Sahi, İmralı’dan asker neden çekilmek istenmişti? Yerlerine neden polis kondu? Narko terörist tecavüzcü ile görüşen devlet erkanı saklı kalsın diye mi acaba? Öyle ya, böyle bir katilden “Mandela” çıkarmak ne kadar gayret edilirse edilsin kolay değildir tabii(!)…
İnsanları “domuz bağı” ile bağlayıp canlı canlı gömenler serbest bırakıldı ama devletin verdiği görevden başka birşey yapmayan Kozinoğlu ölüme yollandı.

Domuz bağcılara hapiste “internet” keyfi sağlanmış ama Silivri sakini gazeteci ve vekiller elle yazmaya devam ediyor.
Ve Boğazlayan Kaymakamı Kemal Beyler aynı ellerce ölüme yollanmaya devam ediyor…
Dün İngiliz Mandası diyenler Malta Sürgünlerine nasıl payanda oldu ise, bugün ABD mandası diyenler CİA rehberliğinde Kozinoğulları’nı ölüme yolluyor…
Bu tabutlar AKP’yi ilelebet takip edecektir.
AKP 9 yıldır kin ekiyor, ölüm biçiyor.
Hiçbir zulüm ilelebet değildir!

Her Firavun’un saltanatını bitirecek bir Musa vardır. Her Nemrut’un saltanatını bitirecek bir İbrahim, her Ebucehil’in cehaletine son verecek bir Muhammet(s.a.) mutlaka yaratılmıştır. Çünkü Allah zalim değildir.
13 yaşındaki kızı cahiliye devrindeki gibi “yargı kararı ile” diri diri toprağa gömenlerin saltanatı mutlaka yıkılacaktır!..

Şeytan bazen fenerci olduğunu zanneder ama aslında fenercisi tarafından “esir” edildiğini enaniyeti dolayısı ile anlayamaz.
Zulüm ve nefret ekenler gün gelir zehir yemeye mecbur kalır.
2. Van depremindeki olaylar için Erdoğan “biz de yargıyı harekete geçireceğiz” diyor. Demokratik bir ülkede başbakanlar yargıyı harekete geçirmez. Yargı suç unsuru bir durum görürse kendisi harekete geçer.
Başbakanların harekete geçirdiği yargı ise Türkiye’de gördükleriniz gibi olur.
(1)*Bu mektup, 17 Ocak 2004 günlü Star Gazetesinde Hayrullah Mahmut’un köşesinde yayımlanmış, fakat bugüne kadar yalanlanmamıştır.




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Hiç yorum yok: