12 Ekim 2011 Çarşamba

ARAP BAHARI’NIN RÜZGARI




İtalya Başbakanı Berlusconi, 2011 Temmuzunda bölgedeki gelişmeleri anlamamızı sağlayacak çok önemli bir açıklama yapmıştır. Berlusconi, Libya’da NATO uçakları Kaddafi güçlerini İtalya’nın da katkısı ile bombalarken şöyle demektedir: “Libya’da olanların bir halk ayaklanması ile ilgisi yoktur. Libya halkı Kaddafi’yi seviyordu.” ... “(Ancak) güçlü adamlar yeni bir dönemi hayata geçirmek için Kaddafi’ye devirmeye karar verdiler” dedikten sonra kendisinin bu sürece destek vermesini de şöyle izah etmiştir: “Amerika’nın baskısı, Cumhurbaşkanı Georgio Napolitano’nun duruşu ve parlamentonun kararı karşısında bana nasıl bir seçim kalmıştı ki?” (Voltairenet.org, “Berlusconi says Lİbyans love Qaddafi:as Italians protest against NATO”)
Karl Marks’ın “Her şey göründüğü gibi olsaydı, bilime ihtiyaç kalmazdı” tespiti, özellikle televizyonlardan bilgilenme üzerine kurulu bir dünyada akıllarda tutulması gereken bir tespittir. Çünkü, Çavuşesku’ya karşı Romanya’da başlayan ayaklanmadan bu yana ayaklanma, isyan ve savaşlar televizyonlardan naklen yayınlanmaktadır. Bu da kitlelere “gözümle gördüm demek ki öyle” ve kesin inançlı olma imkanı vermektedir.
Oysa, çoğu gözle görülenler doğru değildir. Çavuşesku’ya bağlı birlikler tarafından öldürüldüğü söylenen ve sokaklarda cesetleri yatan Rumenlerin aslında morglardan alınan cesetler olduğu sonra ortaya çıktı. Saddam’ın Basra Körfezi’ne boşalttığı ham petrolden dolayı üstü başı ham petrol ile kaplı deniz kuşlarına acıyarak bakan insanlar savaştan sonra bu kuşların Kuzey Denizi’nde İngiliz petrol şirketlerinin denize karışan petrollerinden zehirlenen kuşlar olduğunu öğrendi. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Şimdi Suriye başta olmak üzere benzer görüntüler Arap Baharı’nın bir parçası olarak televizyonlarda seyrediliyor. Öte yandan televizyonlarda da her şeyi görmek mümkün değildir. Örneğin İtalyan Başbakanı Berlusconi, 6 Eylül 2011’de Libya’da muhalefetin ve NATO’nun hâlâ Kaddafi’yi desteklemeye devam eden Sirte, ben Valid ve Sebha kentlerinde sessiz bir katliam yaptıklarını ve bu kentlerin yeni bir Felluce olmasına izin verilmemesi gerektiğini açıklamıştır. Ancak bu ses getirmesi gereken açıklama sessizlik içinde boğulmuştur. Doğruyu, televizyonlardan çok yazılı belgelerde bulmak mümkündür.
Orta Doğu coğrafyası 2000’li yılları yabancı güçlerin işgalleri, iç ayaklanmalar ile tarihinin en yoğun geçen dönemlerinden birisi olarak yaşamaya devam etmektedir. Yaşanan süreçte Orta Doğu’daki sınırların ve rejimlerin değişeceği ABD’nin en üst düzey yetkilileri olmak üzere farklı zaman ve şekillerde dile getirilmiştir. Fakat Orta Doğu’da sınırların tekrar çizilmesi gerektiği görüşü Amerikan stratejik düşüncesinden önce İsrail stratejik düşüncesinde ortaya çıkmış bir düşüncedir.
İsrail, Orta Doğu’da 2. Dünya Savaşı sonrasında coğrafi olarak minyatür diyebileceğimiz ölçülerde küçük bir devlet olarak kurulmuştur. Bu devlet adeta Arap Denizi’nin içinde bir ada gibidir. Ve sürekli Arap dalgalarının altında kalarak yok olma endişesi ile yaşamaktadır. 1949’dan 2011’e kadar geçen süre içinde İsrail, işgaller ile “denizden kazanarak” sınırlarını önemli ölçüde genişletmiş ve nüfusunu artırmış olmak ile birlikte stratejik bir derinlik kazanamamıştır.
Bu nokta İsrail’i stratejik içinden çıkılmaz sorununu çözmek için çok radikal bir düşünceyi geliştirmeye yönlendirmiştir. İsrail’i çevreleyen Arap Denizi’ni düşman kamplara bölmek ve tehdit olmaktan çıkarmak. 1980’de Livia Rokach adlı İsrailli gazeteci “Israel’s Sacred Terrorism” adlı kitabında eski İsrail başbakanı Moshe Shrarett’in anılarını anlatırken 1950’ler Arap devletlerini parçala ve yönet yaklaşımının nasıl geliştiğini ve Lübnan’da nasıl uygulandığını anlatmaktadır. (Livia Rokach, İsrail’in Kutsal Terörizmi. Pandora Yayınevi, 1986)

“Böl ve Yönet”  görüşünü İsrail stratejik düşüncesinde daha keskin bir şekilde ifade eden çalışma 1982’de Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organı olan Kivunim (Yönler) dergisinin Şubat 1982’de yayınlanan 14. sayısında gazeteci ve eski bir İsrailli diplomat olan Oded Yinon tarafından ortaya konulmuştur. İbranice yayınlanan “İsrail İçin 1980’ler Stratejisi” başlıklı yazıda Yinon, İsrail için kalıcı güvenliği, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yabancı güçler tarafından sınırları “geçici karttan evler” olarak çizilen Müslüman Arap dünyasının sınırlarının yeniden çizilmesinde görmektedir. (Israel Shakak, The Zionist Plan for he Middle East içinde Oded Yinon, A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties,, s.10)
Yinon, Türkiye ve İran’ın da etnik yapılarının istikrar sağlamaktan uzak olduğunu tartıştığı bütün Orta Doğu ülkelerinin etnik yapılarını incelediği bölümden sonra bu durumun İsrail için riskler ve sorunlar içermekle birlikte çok kapsamlı fırsatlar da ortaya çıkardığını savunmaktadır. (age,s.13-14)
Yinon, Suriye’nin bugünki sınırları içinde altı yeni devletin kurulmasının İsrail’in güvenliğini sağlayacağını ileri sürmektedir. Yinon’a göre bu bölünme şu şekilde olmalıdır: “Suriye, etnik ve dini yapısına uygun olarak bugün Lübnan’da olduğu gibi  çeşitli devletlere ayrışacaktır. Kıyıda bir Şii-Alevi devleti, Halep bölgesinde  Sünni devleti, Şam’da buna düşman bir başka Sünni devleti, Havran-Kuzey Ürdün-Golan bölgesinde de bir Dürzi devleti. Bu yapı barış ve güvenliğimizin garantisi olacaktır ve bu hedef erişebileceğimiz kadar yakındır.”  (age,s.17)   
Yinon’a göre Irak, İsrail’in güvenliği için Suriye’den daha büyük bir tehdittir, çünkü daha güçlüdür ve onun parçalanması Suriye’nin parçalanmasından daha önemlidir. Yinon, Irak-İran savaşının Irak’ı parçalayacağına inanmıştır. İsrail’in güvenliği için Irak’ın üçe bölünmesi gerektiği görüşü ortaya atılmıştır.  Yinon’a göre Irak’ın bölünmesi Osmanlı döneminde Basra, Bağdat, Musul idari bölünmesi esas alınarak, etnik ve mezhep temelleri üzerinde kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir sünni ve güneyde şii devleti olarak gerçekleşmelidir. (age, s.17)
Yinon’un makalesine atıfta bulunan Ralph Schoenman, “Siyonizmin Gizli Tarihi” adlı eserinde şöyle demektedir:  “Irak devletini parçalamak cebir işlemi çözmeye benzemez. İsrail parçalanmanın ardından kurulacak uydu devletlerin sayılarını, nerede kurulacaklarını ve kimlerin üzerinde egemen olacaklarını kararlaştırmıştır.”  (Ralph Schoenman, Siyonizmin Gizli Tarihi, Kardelen Yayınları, İstanbul 1992, s. 103-108)
Eric Wallberg, 1996’da Richard Perle, James Colbert, Charles Fairbanks, Jr., Douglas Feith, Robert Loewenberg, David Wurmser ve Meyrav Wurmser’in birlikte hazırladığı  “A Clean Break:A New Strategy for Securing the Realm”  adlı çalışmanın Yinon’un görüşlerini 2000’lere taşıdığını belirtmektedir. (Eric Wallberg, Yeni Türkiye, yeni Mısır’la Birlikte İsrail’i ’Kontrol’Edebilir, Turquie diplomatique, 15 Mart-15 Nisan 2011, sayı 26, s. 1 ve 38) Gerçekten de Richard Perle tarafından kaleme alınan bu çalışma Yinon makalesi kadar sert köşeler içermese de onun zihinsel yol haritasını izlemekte, Saddam Hüseyin’in devrilmesini, Suriye’nin ezilmesini önermektedir. (Richard Perle, “A Clean Break:A New Strategy for Securing the Realm” )
Orgeneral Wesley K Clark, 1997-2000 yılları arasında NATO’nun Avrupa Birlikleri Komutanı olarak görev yapmış ve Kosova operasyonunu yönetmiştir. Daha sonra Washingon’da bazı görevler alan Org. Clark, Irak’ın işgalinden sonra  “Winning Modern Wars-Iraq, Terrorism and The American Empire”  (Modern Savaşları Kazanmak-Irak, Terörizm ve Amerikan İmparatorluğu) adlı bir kitap yayınlamıştır. Org. Clark, Bush Yönetiminin 11 Eylül sonrasında  “Teröre karşı savaş”  başlığı altında düzenlediği savaş stratejisini özellikle de Irak’ın işgal edilmesini sert bir şekilde eleştirmiş bir Amerikalı subaydır. Clark,   kitabının önsözünde Bush yönetimini şöyle tenkit etmektedir:  “Bush yönetiminin bizi El Kaide ile yapılacak gerçek bir savaşı yapmamak pahasına Irak ile bir savaşa ittiği, acele ettirdiği, yanlış yönlendirdiği ve manipüle ettiği benim için açıktı.”
Org. Clark, kitabının ilerleyen sayfalarında bugünün dünyasını anlamamız için çok daha ilginç ve önemli olan bilgiler vermektedir: “Kasım 2001’de Pentagon’a geri döndüğüm zaman yüksek rütbeli bir kurmay subay ile sohbet etme fırsatı buldum. Evet,  Irak’a karşı bir operasyon için hâlâ iz sürüyorduk söylediğine göre. Ancak daha fazlası da vardı. Bu beş yıllık bir planın parçası olarak konuşulmuştu ve toplam yedi ülke söz konusuydu. Irak ile başlanacak sonra Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan gelecekti. Evet, diye düşündüm bu onların ’bataklığı kurutmak’diye konuştuklarında kastettikleri şeydi. Ayni zamanda bir Soğuk Savaş yaklaşımının da kanıtıydı. Terörizmin  bir devlet sponsoru olması gerekirdi. Ve bu devlete saldırmak daha etkili olurdu.”  (Wesley K Clark, “Winning Modern Wars-Iraq, Terrorism and The American Empire”, 2004, s.130) 
Ümit ÖZDAĞ


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Hiç yorum yok: