31 Ekim 2009 Cumartesi



AYRILMANIN YALANCI YÜZÜ


FİRST LADY'E DAVA, FRANSIZLARA YALVARMA


Fransa'ya giden Türkiye'den bir grup kadın, Fransızlara "Vallahi çarşaf giymiyoruz" şeklinde yakarışlarda bulundu.
Dün gündeme gelen Avrupa Turkiye Cumhuriyet Kadinlari Derneği'nin Cumhurbaskani Abdullah Gül'un eşi Hayrunnisa Gül ile Başbakan Erdoğan'in eşi Emine Erdoğan ile diğer türbanli bakan eşleri hakkında suç duyurusunda bulunmasından sonra, Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD)'ın da Fransa'da skandal gibi bir çağrısına tanık olundu. 17 Ekim'de Fransa'nın Strasbourg kentinde düzenlenen bir toplantıya katılan TİKAD üyeleri, kendilerini modern kadın olarak tanıtmaya çalışırken, Fransızlar tarafından şaşkınlıkla izlendiler. Zaman gazetesindeki Kurşunkalem isimli yazarın iddiasına göre, Fransa'da bir toplantıya katılan Türkiye'den bir grup kadın çok konuşulacak davranışlara imza attı. İddiaya göre, Türkiye'den giden grup, kendilerini Fransızlara modern göstermek için bin dereden su getirdiler. Kurşunkalem isim yazar konuyla ilgili şunları yazıyor:
"Strasbourg Ticaret Odası'yla ortaklaşa gerçekleştirilen konferansa 150 Türk-Fransız iş kadını katıldı. Dernek Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan, Semra Güral Sürmeli, Gencay Gürsoy, Gülsün Toker ve Yazgülü Aldoğan'dan oluşan Türk heyeti burada Fransızlara Türk kadınının ne kadar "modern" ve "çağdaş" olduğunu anlattı. Sonuç Fransızları ve TİKAD'ı ne kadar memnun etti bilinmez ama bu konferansa davet edilen ve Strasbourg'da iş kadını olan bir arkadaşımın anlattıkları beni hayli düşündürdü. "O gece anlatılanlardan bir Türk olarak utandım." diyen bu iş kadını, duygularını şöyle anlattı: "Salonun çoğunluğu Türklerden oluşuyordu. Türkiye'den gelen konuşmacılar üçüncü dünya ülkesi psikolojisinden kurtulamamış gibiydi. Fransızları, Türk kadınının çarşaflı olmadığına inandırmaya çalışıyorlardı. Erkeklerin şalvar giymediğini, kadınların çoğunluğunun türban takmadığını söylediler. Ben bu konuşulanlardan çok utandım. Adeta bizi AB'ye alın diye yalvardılar." O arkadaşıma, "Fransızların tepkisi nasıldı?" diye sormadan edemedim. Cevap oldukça ilginçti: "Kıs kıs gülüyorlardı."
Kaynak: dünya bülteni sitesinden alındı.



Dünya bülteninde böyle bir haber çıktı. Zaman gazetesinden alınan bu haber taraf oluşa ve ayrışmaya örnek aslında. TİKAD sitesine baktım, haberin doğru olma ihtimali yüksek. Lakin ABD li bir sunucuyla çekilmiş fonografı marifetmiş gibi suna bilmişler. Obama ile Tayyip Erdoğan görüşmesine katılanları isim isim sayarak “…katılmışlardır” şeklinde tuhaf haberler. Konuşulan konu yok, önemli herhangi bir cümle yok. Sadece bu hanım efendiler bu toplantıya katılmışlar. Resimlerde bakışlar kadınsı, boş ve hayran edaları. Bende konu mankeni görevi gören birkaç parası bol hanım efendinin, fotoğraf koleksiyonculuğu intibası oluşturdu. Yukarıdaki haberde geçenler yaşanan sıkıntıların ve halkının ağırlığını taşımayan, hissetmeyen bu kişilerden beklene bilecek bir davranış.

Bu birinci boyutu.

Bunu bloguma almaktaki amacıma gelince.

Kültürel erozyonu tek yönle yaşamıyoruz.

Sadece özenti parası bol bu koleksiyoncular mı?

Hayrunnisa Gül Hanımı site yazarı savunma gayretine girerken milleti balık hafızalı sanıyor sanırım, ya da Sayın Reis-i Cumhur’a inceden bir yağ yakıyor. Bence ikisi de. Bu kadınlar biz “çarşaflı değiliz” diye Fransa’da yalvarmışlarsa, Hayrunnisa Gül Hanım da Türkiye Cumhuriyetini başörtüsü konusunda Avrupa İnsan hakları mahkemesine vermiş kişidir. Bu iki olayda AB-D ‘ye boyun eğmişliğin ve özentinin tipik göstergesidir. Her iki olayda da halk yoktur, her ikisi de ferdidir, düşüncesizce özentidir. Ama bunların yaptıkları onurlu Türk kadınını hiçbir şekilde bağlamaz. Rabia Kazan örneği var birde. Papaya suikast düzenleyen M.Ali Ağca ile nişanlıyım diye piyasaya çıktı, ağzından din ve başörtüsünü düşürmedi, rüzgâr oradan esiyordu çünkü sonra gitti İtalyan avukatla evlendi. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Üniversitede başörtüsüne büründüğünde mezun olan bir sürü tanıdığımda mevcut, başörtülü dört dörtlük arkadaşlarımda mevcut. Netice olarak bu tip haberlerle amaçlanan: başörtüsü bir sorun gibi gösterilerek ileride kullanılmak üzere sıcak tutuluyor, başörtüsü kullanmayan, hatta karşı bile olan AB özentisi konu mankenleri Atatürkçü, milliyetçi, ulusalcı gibi gösteriliyor. Bir kez daha söylüyorum.

Başörtüsü Türk halkı arasında sorun değildir.

Başörtüsü siyasi bir malzemedir ve bunu AKP bol miktarda kullanıyor.

Başörtüsünü AKP çözmez. Çözmesi, elinden ki oyuncağını vermesi demektir. AB mahkemelerinde çıkan aleyhte kararın üzerine yatıp tabanını rahatlatmış ve “ben çözecektim AB mahkemeleri aleyhte karar verdi. Biz bu yasalara saygılıyız” yalanına sığınmıştır. Ama aynı AKP, Deniz Feneri davasının verilen kararlarına kulak asmamaktadır. Bu kural tanımazlık, zaman kazanma ve “hedefe ulaşmak için söylenen her yalan mubahtır” mantığıdır ve hedefte bellidir.

Sen Türk kadınının doğal seçimi başörtüsünü siyasi malzeme yaparsan, birileri de gider elin Fransız’ına “biz başörtülü değiliz” diye yakarır. Al birini vur diğerine, birbirinden farkı yok.

Hatırlayalım Tayyip Erdoğan’ın “beynimin yarısı” dediği Cüneyt Zapsu hanımına erkeklerle cenaze namazı kıldırtmış ama daha sonrada “Başörtülü bir kadına, başörtünü çıkar demek donunu çıkar demekle aynıdır” demiştir. Ama artık logara ABD değil Türk Halkının süpürme zamanı çok yakın.

Umarım anlata bilmişimdir.

Saygılar.

Levent kalem

31.10.2009




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

Hiç yorum yok: