8 Temmuz 2009 Çarşamba

DOĞU TÜRKİSTAN ÖKSÜZ DEĞİLDİR.AMA;KINAYA GEREK KALMADAN BU SORUNU ÇÖZÜN

ABD katilinin dünyada tek rakibi olmuş; yaklaşık 1,5 milyarlık Çin’in karşısına 20 milyon nüfuslu Uygur Türkleri çıkarılıyor.

Buna; o veya bu şekilde destek vermek; aklın durmasıdır, gaflettir, katliama ortak olmaktır. ABD çıkarlarına farkında olmadan yardım etmektir.

Çin’i kınayalım, yerden yere vuralım ama Uygur Türkü kardeşlerimizi, kırılmadan uyarmamız ve durulmalarını sağlamamız gerekmektedir.

Bizlerin yapabileceği en hayırlı katkı bu olacaktır.

Tarihten Uygur Türkleri silindikten sonra “Çin şerefsizdir” diye bar bar bağırsak geri gelecekler mi?

ABD’nin istediği daha fazla insanın ölmesidir.

Ama daha fazla görüntü ve fotoğraf eşliğinde.

Böylece kaçınılmaz görünen ABD/Çin restleşmesinde dünyada kamuoyu oluşturmak ve destek kazanmak istiyorlar. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.

İnsan Hakları gibi kavramların ABDnin kendi çıkarları uğruna bir oyuncak olduğunu anlamak için; daha insanlık tarihi kaç vahşet yaşamak zorundadır.

ABD propagandasına Uygur Türklerini feda etmeyiniz.

Giden geri gelmiyor, kalan kardeşlerimizi kırdırmayınız.

Akıl ve sağduyu bunu söylüyor.

Onlara kışkırtıcı söylemler yerine; yanan ateşi ileri bir tarihe, şartların eşit olduğu bir zamana ertelemelerini öğütleyiniz.

Aksi taktirde; tarihten Uygur Türkünün silinişini seyredersiniz.

Hatta silinmesine dolaylı yoldan katkı sağlamış olursunuz.

Türkiye,

Kazakistan,

Azerbaycan,

Özbekistan,

Kırgızistan,

Türkmenistan,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Diplomatik girişimlere acilen başlamalıdır.

Balkan Türk Federasyonları ve tüm dünyadaki Türk Sivil toplum kuruluşları devreye girmelidir. ABD’yi ve onun kışkırtıcı kurumlarını devreden çıkarmalıdır.

Çinli ve Türk yetkililerle acilen görüşülmeli, gerekirse Çin askerinin karşında dikilen o Türk Ananın yerinde dikilinmelidir.

Ve bu acilen yapmalıdır.

Dünyanın her yerinde Çin protesto edilmelidir.

Türklerin ABD’nin yanında olmadığı vurgulanmalıdır.

Dünyada Çinli nüfusuna yakın Türk olduğu hatırlatılmalıdır.

Ama kesinlikle olayların durulması sağlanmalıdır.

Unutulmasın; savaş silahtan çok uygun zaman, akıl ve doğru karar vermekle kazanılır.

Atatürk; istemez miydi?Doğduğu şehir Selanik’i almak .

İstemez miydi? Musul, Kerkük’ü almak.

Ama böyle bir duygusallık; beklide tüm kurtuluş mücadelesini ve yazılmış şanlı destanların sonu olurdu.

Uygur Türkü (Has Türk) kardeşlerimizi kırdıracak söylemlerden kaçınalım. Onlar şuanda olayların içerisinde ve acılılar.Gelen vahşeti göremiyorlar.

ABD’nin herhangi bir açıklaması veya girişimi ;Çin’i deliye çevirecek ; 1,5 milyar Çinlinin tüm kinini 20 Milyon nüfuslu UygurTürklerine yöneltecektir.Ozaman bağırmaktan başka bir şey yapabilecek misiniz?

Eger böyle birşey olursa:

“şerefsiz Çin”,

“adi Çin”,

“lanet olası Çin”,

“One minute Çin”

Diye bağırırken yanınızda bir avuçta kına bulundurmayı unutmayın.

Lazım olur.

Kahrolsun Çin ve ABD emperyalizmi.

Kahrolsun sizin rezil çıkarlarınız.

Kahrolsun sizin aç gözlülüğünüz.

Uygur Türkleri; Doğu Türkistan öksüz değil.

Çekin pis ellerinizi üzerlerinde.

RABİYA KADER KİM?

Çin'in Sincan-Uygur Bölgesinde çıkan olaylarda ölü sayısı 156'ya çıktı Eylem mi, isyan mı, terör olayı mı?

Çin'in Sincan-Uygur Bölgesinde çıkan olaylarda ölü sayısı 156'ya çıktı. Dünya medyası ölü sayısının çok daha fazla olduğunu iddia ederken, Çin insan hakları ihlalleri nedeniyle eleştiriliyor. Uygur Türklerinin dünyadaki bağlantıları ise olayların ABD başta olmak üzere "dış bağlantılı" olduğunu gösteriyor.

Çin'in Sincan-Uygur Bölgesinde Pazar akşamı başlayan çatışmalarda ölü sayısının 156'ya, yaralıların ise 1080'e ulaştığı açıklandı. Çin resmi kaynakları çatışmaların büyük ölçüde kontrol altına alındığını açıklarken, dünya medyası olay bölgesinden sağlıklı bilgi alınamadığı için tablonun çok daha kötü olduğu ve yeni bir Tiannanmen vakası ile karşı karşıya olunduğu yönlü haber yapıyor. Olayların Haziran ayı sonunda Çin'in güney bölgesinde bir oyuncak fabrikasında çalışan iki Uygur Türkünün, çıkan kavgada Han asıllı Çinliler tarafından öldürülmesine gösterilen tepkilerin sonucu olduğu bildiriliyor. Bu olayı protesto etmek için Sincan-Uygur Özerk Bölgesi başkenti Urumçi'de Cumartesi günü yapılan yürüyüşün güvenlik güçleri tarafından engellenmesi ise fitili ateşleyen gelişme olarak duyuruldu. Pazar günü akşam saatlerinde Urumçi'de yaklaşık 3 bin kişilik bir grubun polisle karşı karşıya gelmesi sonucu ise büyük bir çatışma başladı. Urumçi'deki olayların sönümlenmesinden sonra Kaşgar'da daha küçük çaplı bazı protesto gösterileri düzenlendi. Sincan-Uygur Bölgesinde neler oldu? Bölgede yaşanan olayların dünya medyasında olduğu gibi Türkiye'de de Uygur Türklerine karşı büyük bir saldırının yapıldığı şeklinde verilmesi dikkat çekti. Buna göre Çin'in "insan hakları ihlalleri" konusundaki sicili hayli kabarıktı ve yeni bir vaka ile gündemdeydi. Ancak aynı medya için Pazar akşamı başlayan olaylarda, Uygur Türklerinin Urumçi'de Han asıllı Çinlilere saldırdığı ve Çinlilere ait dükkanları yağmaladığı haber değeri taşımıyordu. Satır aralarında verilen bu bilgiler, "zalim" Çin hükümetinin baskılarına ilişkin verilen haberler arasında kaynadı. Bildirilen ölü sayısının etnik bileşimi ile ilgili henüz bir açıklama yapılmadı. Ancak yaralılara ilişkin gelen bilgiler, Han asıllıların çoğunlukta olduğunu gösteriyor. Dün Urumçi Halk Hastanesi'ne gelen 291 yaralının 233'ü Han, 39'unun Uygur ve 19'unun da diğer etnik kökenlilerden oluştuğu bildirilmişti. Ayrıca, bir oyuncak fabrikasında iki Uygur Türkünün öldürülmesinin 26 Haziran'da gerçekleşmesi ve bu olayın üzerinden on gün geçtikten sonra protestoların başlatılması dikkat çekiyor. Eylem mi, isyan mı, terör olayı mı? Dünya medyası yaşanan olayları, Çin devletinin baskılarına dayanamayan Uygur Türklerinin eylemleri; Çin resmi kaynakları ise organize terör olayları şeklinde değerlendiriyor. Çin resmi kaynakları tarafından yapılan açıklamada, Urumçi'de çıkan olayların "önceden planlanmış" olduğu vurgulanırken, yaşananların arkasında ayrılıkçı Dünya Uygur Kongresi'nin bulunduğunu bildirdi. Aynı açıklamada, Kongrenin başkanı Rabiya Kader'in 5 Temmuz günü isyancılarla telefon görüşmesi yaptığının tespit edildiği de belirtildi. Rabiya Kader, 1999 yılında Çin'in ulusal güvenliğine aykırı hareket ettiği gerekçesiyle tutuklanmış, 2005 yılında tedavisi için ABD'ye gitmesine izin verilmişti. Diğer yandan, Türkiye'de faaliyet gösteren Doğu Türkistan Vakıflarından gelen olaylar Kaşgar'a da sıçrayacak yönlü açıklamalardan sonra Kaşgar'da da gösterilerin başlaması, dikkat çekti. Dünya Uygur Kongresi ABD bağlantılı 2004 yılında Doğu Türkistan Ulusal Kongresi ile Dünya Uygur Gençlik Kongresi'nin birleşmesi ile oluşan Dünya Uygur Kongresi, Münih merkezli olarak faaliyet gösteriyor. Ancak Kongrenin çalışmaları, Türkiye ve ABD başta olmak üzere İsveç, Avustralya, Fransa, Almanya, Hollanda, Kazakistan, Kırgızistan, Norveç ve Japonya'da yoğunlaşıyor. Dünya Uygur Kongresi'nin en aktif bileşeni, başkanlığını Seyit Tümtürk'ün yaptığı Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Vakfı ile yine başkanlığını Rıza Bekin'in yaptığı Doğu Türkistan Vakfı. Ancak Kongrenin faaliyetlerinin ilişkili olduğu asıl kuruluş, Uygur Amerikan Derneği. Uygur Amerikan Derneği 1998 yılında Vaşington merkezli kurulmuş bir sivil toplum örgütü. Derneğin amacı, Uygur Türklerinin zengin kültürlerinin korunması ve geliştirilmesine katkı koymak ve kendi geleceklerini özgürce belirleyebilme haklarına destek vermek olarak belirtiliyor. Derneğin Başkanlığını Rabiya Kader yaparken, son olaylar sırasında ABD'nin resmi medya kanalı sayılan CNN'e sık sık demeç veren Alim Seytoff da genel sekreterlik görevinde bulunuyor. Derneğin en ciddi çalışması ise 2004 yılında başlatılan Uygur İnsan Hakları Projesi (The Uyghur Human Rights Project). Proje, Uygur Türklerinin haklarının geliştirilmesi ve insan hakları bilincinin geliştirilmesini amaçlıyor. Bu çalışmanın Dünya Uygur Kongresi'nin kurulduğu günlerde başlaması ise dikkat çekiyor. Projenin donörü, CIA ile bağlantıları olduğu bilinen Ulusal Demokrasi Vakfı (NED). Bu karanlık Amerikan vakfının, Venezuela'da Chavez karşıtı eylem ve etkinlikleri desteklediği biliniyor. Honduras'ta darbeyi selamlayan sivil toplum örgütleri de aynı vakıf tarafından finanse ediliyor. Vakfın Küba'daki devrim karşıtı faaliyetleri ise artık gizlenme gereği bile duyulmuyor. CIA'in Fethullah Gülen cemaatinin kontrolündeki okullara NED yoluyla kaynak aktardığı da iddia edilmişti. Sicili hayli kabarık olan NED tarafından fonlanan dernek ayrıca, zor durumdaki Uygur Türklerine yönelik olarak Uygur Yardım Fonu oluşturarak para topluyor. Fon hesabının adresi ise ABD. ABD'nin Çin'e karşı elinde çok koz yok ABD'nin Uygur Türklerine sunduğu bu desteğin önemli bir nedenleri var. Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin'in son yıllarda gösterdiği ekonomik gelişme, ABD'nin Asya planlarını bozdu. Ekonomik gelişmeye paralel olarak Çin, Uzak Asya'da kendi ekonomik ve siyasi hinterlandını yaratırken, nüfuzunu Orta Asya ülkelerine yaymaya da çalışıyor. Artan enerji ihtiyacı nedeniyle Hazar Havzasının zengin enerji kaynaklarına ihtiyaç duyan Çin, bu ülkelerde de Rusya'dan sonra ABD'nin karşısına çıkan bir diğer güç haline geldi. Ekonomik büyüme ve silahlanma kulvarında arayı giderek kapatan Çin'e karşı koz biriktirmeye çalışıyor. Geniş bir coğrafyaya yayılmış Çin'de yaşayan etnik azınlıklar ile Çin merkezi hükümeti arasındaki gerilimler, ABD'ye çeşitli olanaklar sunuyor. ABD bu nedenle, Sincan-Uygur Özerk Yönetimi sınırları içerisinde yaşayan Uygur Türklerinin sorunları ile yakından ilgileniyor. Sincan-Uygur Bölgesinin önemi Sincan-Uygur Bölgesinin bir diğer özelliği ise zengin doğal kaynaklara sahip olması. 1958 yılından sonra başta Tarim Havzası ve Korla olmak üzere Sincan-Uygur Bölgesinde zengin petrol ve doğal gaz yatakları keşfedildi. Bu bölgeden çıkarılan doğal gaz 4 bin kilometrelik boru hattı ile Şangay'a taşınıyor. Petrol sanayinin bölgede giderek gelişmesi ile Sincan-Uygur'daki huzursuzluğun artması birbirine paralel seyretti. Ayrıca Sincan-Uygur, Orta Asya doğal kaynaklarının Kazakistan üzerinden Çin'e taşınması için önemli bir kavşak konumunda. Kazakistan üzerinden gelen petrol boru hatları, Çin'e Sincan-Uygur Bölgesinden giriyor ve aynı bölgede Çin devlet petrol şirketi PetroChina'nın yoğun bir üretim faaliyeti bulunuyor. Çin'in en fazla pamuk ve domates yetiştirilen bölgesi olan Sincan'da, devlete ait büyük tarım işletmeleri bulunuyor. Hem bu tarım alanları hem de petrol faaliyetleri, bölgede yaşayan halkın topraklar üzerinde iddia ettikleri mülkiyet hakları nedeniyle tartışmaya neden oluyor. Kazakistan, Kırgızistan, Pakistan ve Tacikistan ile komşu olan bölgenin, Afganistan ile de küçük bir sınır bağlantısı bulunuyor. Dolayısıyla coğrafik olarak da kritik bir konumda yer alıyor. Sincan-Uygur Özerk Bölgesinde 21 milyonluk nüfusun yaklaşık yarısı Uygur Türkleri, kalan nüfusun büyük bir bölümü ise Han asıllı Çinlilerden oluşuyor. Olaylara Türkiye'den tepkiler Urumçi'de yaşanan olaylara Türkiye'den tepkiler geldi. Dün İstanbul Alperen Ocakları tarafından Sarıyer'de bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Bugün ise İHH İnsani Yardım Vakfı, MAZLUMDER, AKV, Özgür-Der, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Medeniyet Derneği, AKDAV, AKABE Vakfı, Anadolu Gençlik Derneği ile Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği, Doğu Türkistan Vakfı, Doğu Türkistan Gençler Derneği, Doğu Türkistan Göçmenler Derneği ve Doğu Türkistan Dayanışma Vakfı'nın çağrısıyla İstanbul Taksim'de bir eylem gerçekleştirilecek.

RABİYA KADER KİMDİR? Uygur asıllı başarılı bir iş kadını ve aktivist olan Kader, Çin"in kuzeybatı bölgesi Xinjiang"da ayrıca önemli bir yardımsever olarak tanınıyor. Fakir bir çocukluk süren, 2 kez evlenen ve 11 çocuğu bulunan Rabia Kader çamaşırcı olarak girdiği iş hayatına, kendi şirketini ardından süpermarket kurarak devam etti. Artan imkânlarla birlikte Uygur Türklerini işe aldı, eğitti. BM"nin 4. Dünya Kadınlar Konferansında görev alan Kader siyasete atılmak istese de kocasının ABD"de yaptığı açıklamalar yüzünden engellendi. 1999 yılında ABD delegeleriyle görüştüğü için, ulusal ayrımcı hareketle bağlantısı olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Hapis yattıktan sonra Washington"a gitti ve burada sürgün hayatı yaşamaya başladı. Tutuklanmadan önce Uygur kadınlarının kendi işlerini kurmayı destekleyen bir yardım kampanyasında çalışıyordu. Aynı zamanda ülkenin en zengin kadını olarak biliniyordu. İnsan hakları konusunda ülkenin önemli isimlerinden biri olan Kader 2004 yılında Rafto Prize İnsan Hakları ödülünü alırken 2006 yılında Nobel Barış ödülüne aday gösterildi. 2006 yılında Dünya Uygur Konferansı"nda başkan oldu.

Hiç yorum yok: