SİYON LİDERLERİ PROTOKOLLERİ
PROTOKOL 1
Dikkat etmelidir ki kötü düşünceli insanlar sayıca iyi insanlardan fazladır. Bundan dolayı onları idare etmekten en iyi neticeler akademik müzakerelerle değil, şiddet ve yıldırma ile elde edilir. Herkes iktidar mevkiinde olmayı arzu eder, her şahıs bir diktatör olmayı ister, yeter ki buna muktedir olsun. Kendi menfaatini temin etmek uğrunda herkesin menfaatini feda etmeye istekli olmayan insanlar gerçekten pek azdır.
İnsan denilen yırtıcı hayvanları zapt eden nedir?
Onlara şimdiye kadar rehberlik için ne hizmet etmiştir. Cemiyet hayatının başlangıcında onlar, kaba, kör kuvvete tabi oldular. Sonra ise yanı mahiyette ve sadece kıyafet değiştirmiş bir kuvvet olan kanunlara boyun eğdiler. Bundan şu neticeyi çıkarıyorum. Yaradılışın kanununa göre hak, kuvvette yatar. Siyasi hürriyet bir fikirdir, fakat gerçek değildir. Otorite mevkiinde bulunan bir partiye baskı yapmak gayesi ile halk kitlelerini diğer bir partiye çekmek lüzumu ortaya çıktığı zaman, bu fikrin yem olarak nasıl kullanılacağı bilinmelidir.
Liberalizm de denilen bu hürriyet fikrine eğer hasmın kendisi de kapılmış ve bu fikrin uğrunda iktidarının bir kısmını teslim etmeğe arzulu ise görev daha da kolaylaşır. Burada bizim nazariyemizin zaferi kesinlikle meydana çıkıyor.
Gevşetilen hükümet dizginleri hayat kanunu gereğince derhal yeni bir el tarafından ele geçirilir ve bir araya toplanır. Çünkü milletin kör kuvveti bir gün
dahi rehbersiz kalamaz ve yeni otorite, liberalizm ile zayıflatılan eskinin sadece mevkiine yerleşmekten ibaret kalır.
Günümüzdeki liberal idarecilerinin iktidarının yerini "altının iktidarı" almıştır.
Bir zamanlar iman hükmetmişti. Hürriyet gerçekleşmesi imkânsız bir idealdir. Çünkü kimse onun ölçülü olarak nasıl kullanılacağını bilmez. Halka muayyen bir
müddet için kendi kendini idare etme yetkisi vermek, onları düzensiz bir güruh haline getirmeye yeter. Ondan sonra orada öldürücü bir didişme ortaya çıkar ve
kısa zamanda sınıf mücadelesine dönüşür. Bu durumun içinde devletler yanıp yok olur ve onların değeri bir kül yığını derecesine iner. Bir devlet kendi sarsıntıları içinde kendini tüketse veya dahili anlaşmazlıkları onu dış
düşmanlarından zayıf duruma getirse telafi edilemez bir kayba uğramış sayılabilir:
O bizim hâkimiyetimize girmiştir. Tamamı ile bizim ellerimizde olan ser mayenin istibdadı ona bir saman çöpü uzatır. Devlet ister istemez ona sarılır.
Eğer sarılmazsa dibi boylar. Liberal düşünceli bir kimse yukarıdaki gibi fikirlere ahaka aykırı derse şu sualleri sorarım: Her devletin iki düşmanı olduğuna ve harici tutmak onlara gece vakti veya üstün sayıda kuvvetlerle hücum etmek gibi mücadelenin her tarz ve maharetini kullanma, ahlaka aykırı mütalaa edilmediğine göre daha kötü bir düşmana karşı cemiyetin yapısını ve amme
menfaatini bertaraf edenlere karşı ayını vasıtalara, nasıl olurda ahlaka aykırı ve müsaade edilemez denilebilir?
Sağlam mantıklı herhangi bir dimağ için akla uygun müşavere ve münakaşalar yardımı ile kalabalık güruhları bir yöne sevk etmede herhangi bir başarı ümit
etmek mümkün müdür? O zaman akılsızca itiraz ve tekzipler de yapılabilir: Bu gibi itirazlar halk arasında daha çok taraftar bulursa muhakeme kuvveti su yüzüne çıkabilir mi? Avam tabakasından olan ve olmayan insanlara sadece küçük ihtirasları önemsiz kanaatlari , adetleri, ananeleri, hissi nazariyeleri rehberlik ettiğinden parti anlaşmazlıklarına düşerler, hatta tamamiyle uygun
müzakere temeline dayanan herhangi bir anlaşmaya engel olurlar. Bir kalabalık güruhunun her kararı, bir çoğunluk ihtimaline veya çoğunluğa dayanır. Onlar
siyasi sırları bilmediklerinden bir kısım gülünç kararlar ortaya koyarlar ki bunlar idareye bir anarşi tohumu eker. Siyasetin ahlak ile ortak hiçbir yönü yoktur.
Ahlaka uygun bir şekilde hüküm süren bir hükümdar mahir bir politikacı değildir ve bundan dolayı tahtında sağlam duramaz. Hükmetmek isteyen kimse hem kurnazlığa hem de yapmacılığa başvurmalıdır. Açık sözlülük ve dürüstlük
gibi halk arasında meziyet sayılan vasıflar siyasette kusurdurlar. Çünkü bunlar en kuvvetli düşmandan daha tesirli olarak ve daha kesinlikle hükümdarları
tahtlarından düşürürler. Bu gibi vasıflar Yahudi olmayanların krallıklarına ait olmalıdır. Fakat biz hiçbir surette o vasıfları rehber edinmemeliyiz.
Bizim hakkımız kuvvette yatar. Mücerret bir düşünce olan "hak" kelimesi hiçbir şey ile ispat edilemez. Bu kelimenin manası şundan başka bir şey değildir:
İstediğimi bana ver ki onunla senden kuvvetli olduğuma dair delil sahibi olayım...
Nerede hak başlar? Nerede sona erer?
Merkezi otoritenin zayıf olduğu, liberalizmin durmadan çoğalttığı hakların seli ortasında; kanunların ve hükümdarların şahsiyetlerini kaybetmiş oldukları
herhangi bir devlette; kuvvetlinin hakkı ile hücum etmek ve mevcut bütün kalite ve düzeni darmadağın etmek, bütün müesseseleri yeniden kurmak, kuvvetlerinin hakkını kendi liberalizmleri içinde gönüllü olarak bırakıp bize
terkedenlerin hükümdarı olmak için kendimde yeni bir hak buluyorum. Her çeşit iktidarın sallantı halinde olduğu şimdiki zamanda bizim iktidarımız diğer herhangi birinden daha yenilmez olacaktır. Çünkü o hiçbir kurnazlığın artık
kendisinin temellerini çürütemeyeceği bir kuvvete sahip oluncaya kadar görünmez kalacaktır.
Şimdi işlemek zorunda bırakıldığımız geçici kötülükten, sarsılmaz bir idarenin iyiliği meydana çıkacaktır. Bu idare, liberalizmin hiçe indirdiği milli hayat mekanizmasının düzenli işleyişini geri getirecektir. Gaye, vasıtaları haklı kılar.
Bu duruma göre planlarımızda, dikkatlerimizi iyi ve ahlakla uygun olandan ziyade lüzumlu ve faydalıya çevirelim. Önümüzdeki stratejik bir plandır. Birçok yüzyıllar boyu devam eden çabaların boşa gittiğini görmek riskine girmeden bu plandan sapamayız. Faaliyetin memnuniyet verici şekillerini üzerinde inceden
inceye durarak meydana getirmek için avamın seviyesizliğini, gevşekliğini, sebatsızlığını, kendi h ayat ve refahının şartlarını anlamak ve onlara uymaktaki
kabiliyetsizliğini dikkat nazara almak gereklidir. Bilinmelidir ki; avamın kuvveti kör, hissiz ve akılsızdır. Daima herhangi bir taraftan gelen telkinlerin elinde kalır. Bir kör diğer bir köre onu uçuruma yuvarlamaksızın rehberlik edemez. Binaenaleyh büyük bir zeka sahibi olsalar bile avamın fertleri ve halk arasından çıkan sonradan görme kimseler henüz siyasetten anlamadıklarından bütün milleti mahva götürmeksizin kitlenin liderleri olarak ileri çıkamazlar. Ancak çocukluğundan beri müstakil olarak hükmetmek için eğitilmiş bir kimse siyaset alfabesi ile tertip edilebilen
kelimelerin manasını anlayabilir. Kendi haline, yani aralarından çıkan sonradan görme kimselere bırakılan halk, iktidar ve itibar elde etmeğe çalışmanın tahrik
ettiği parti çekişmeleri ve bundan doğan karışıklıklarla kendisini mahva götürür.
Halk kitlelerinin sükunetle ve küçük kıskançlıklardan ari olarak karar vermesi ve şahsi menfaatleri ile karıştırmadan memleket işleri ile uğraşabilmesi mümkün
müdür? Bunlar harici bir düşmandan kendilerini koruyabilirler mi? Bu düşünülemez. Çünkü halk kitlesinde kafa sayısınca parçalanmış bir plan bütün birliğini kaybeder, bu suretle anlaşılmaz olur ve tatbiki imkansız hale gelir.
Ancak müstebid bir hükümdar ile planlar geniş ve açık bir şekilde, üzerinde dikkatle durularak hazırlanabilir ve devlet mekanizmasının parçaları arasına uygun şekilde dağıtılabilir. Bundan çıkan zaruri sonuç şudur ki; herhangi bir memleket için tatmin edici hükümet şekl i birdir. O da sorumlu bir şahsın ellerinde toplanmasıdır. Kesin bir istibdat olmaksızın medeniyet mevcut olamaz. Medeniyet, kitleler tarafından değil onların yöneticisi tarafından devam ettirilebilir. Avam vahşidir ve vahşetini her fırsatta gösterir. Avam hürriyeti ellerine aldığı an o hürriyet çabucak vahşetin en yüksek derecesi olan anarşiye
dönüşür.
Hürriyetin kendilerine çok miktarda içki kullanma hakkı verdiği, içki ile düşünce kabiliyetini kaybetmiş, alkollenmiş hayvanlara bakın. Bu bizim için değildir ve
bu yol bizim yürüyebileceğimiz yol değildir. Yahudi olmayan halk, alkollü içkilerle düşünce kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Onların gençliği klasizm ve ilk
çağ ahlaksızlığı ile ve içlerine soktuğumuz özel ajanlarlarımız, öğretmenler, hizmetçiler, zenginlerin evlerinde mürebbiyeler, takipler vasıtası ile zehirlenerek
ahmak bir şekilde yetiştirilmişlerdir. Bu sonuncular arasına kötü yol ve lüks içindeki kimseleri gönüllü olarak takip eden ve kendine sosyete kadını denilen kimseleri de dahil edeceğim.
Parolamız kuvvet ve yapmacıktır. Siyasette sadece kuvvet, bilhassa devlet adamlarına çok lüzumlu olan kabiliyetler içine gizlenmiş kuvvet galip gelir.
Taçlarının bir kısım yeni kuvvetlerin ajanlarının ayaklarına düşmesini istemeyen hükümetler için şiddet bir prensip ve desise ile yapmacık usûl olmalıdır. Bu kötülük sonunda iyiliği elde etmek için tek ve yegane vasıtadır. Bundan dolayı gayemizi elde etmeğe hizmet edecekleri zaman rüşvetçilik, düzenbazlık ve hiyanet hususlarında duraklamamalıyız. Siyaset yolu ile başkalarının mülkünü
tereddütsüz olarak nasıl ele geçireceğimizi bilmeliyiz, eğer bu yolla başkalarına boyun eğdirmeyi ve hükümdarlığımızı temin edebileceksek. Bizim devletimiz, bu sessiz işgal yolunda ilerlerken körü körüne itaat meydana getirmek için lüzumlu olan dehşet havasını sürdürmek hususunda harb korkusunun yerine daha az
fark edilebilen fakat daha tatmin edici olan ölüm cezasını koymak hakkına sahip bulunmaktadır. Adil fakat merhametsiz şiddet, devlet kuvvetinin en büyük amilidir. Sadec e menfaatimiz için değil aynı zamanda vazifemiz icabı olarak ve zaferimiz için şiddet ve yapmacık programı devam ettirmeliyiz.
Hesaba dayanan bu doktrin kesinlikle kullanılan vasıtalar kadar kuvvetlidir. Bundan dolayı o vasıtalar ile olduğu kadar şiddet doktrini ile zafer kazanacağız ve bütün hükümetleri bizim hükümetimizin tebası haline
getireceğiz. Bütün itaatsizliklerin ortadan kalkması için bizim merhametsiz olduğumuzu bilmek onlara yetecektir.
Çok eski zamanlarda "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" kelimelerini halk kitleleri arasında ilk defa biz bağırdık. O günlerden beri her taraftan gelip bu oltaya takılan budala papağanlar tarafından bu kelimeler çok defa tekrar edildi.
Bunlarla, evvelce avamın baskısına karşı çok güzel muhafaza edilen dünyanın refahı ve ferdin hakiki hürriyeti giderildi. Yahudi olmayanların sözde zeki insanları, ilim sahipleri, bu mücerred kelimelerin hakiki manalarını anlayamadılar. Bunların manalarının ve karşılıklı münasebetlerinin çelişmesine dikkat etmelidir. Görmediler ki mahlukat arasında eşitlik yoktur ve hürriyet olamaz . Yaradılıştan akıl, seciye ve kabiliyetler eşit değildir. Düşünmediler ki avam tabakası kördür. Onların arasından seçilip yönetimi üzerlerine alan sonradan görmeler de siyaset mevzuunda avam tabakasının kendisi gibi kördürler. Yetişmiş bir kimse bir budala da olsa yine hükmedebilir. Halbuki yetişmemiş kimse çok zeki de olsa
siyasetten bir şey anlamaz. Bütün bu hususlara Yahudi olmayanlar dikkat etmedi. Oysa ki her zaman hanedan hükümdarlıkları bu fikirlere dayanmıştır. Çünkü baba siyasi işlere dair bilgileri oğluna naklederdi. Bu suretle bunları hanedan içindeki intikal manasını kaybetti ve bu durum davamızın başarısına yardımcı oldu.
Dünyanın her köşesinde "hürriyet, eşitlik, kardeşlik" kelimeleri şuursuz ajanlarımız sayesinde, bizim sancağımız coşkunluğu taşıyan çok sayıda kimseleri saflarımıza soktu. Bu kelimeler daima Yahudi olmayanların refahını kemiren, her tarata sulhu, sükuneti, dayanışmayı yok eden, Yahudi olmayan devletlerin bütün müesseselerini tahrip eden mahvedici kurtçuklar oldular.
İlerde göreceğiniz gibi bu durum bize zaferimiz için yardım etmektedir. Bu diğer şeyler meyanında en kuvvetli imkanı, yani imtiyazları yıkma, başka bir ifade ile
Yahudi olmayanların aristokrasisinin tüm mevcudiyetini yok etme imkanını elimize geçirmeye bizi muktedir kıldı. Bu sınıf halkları ve memleketlerin bize karşı sahip oldukları yegane müdafaa vasıtası idi. Yahudi olmayanların tabii ve soya dayanan aristokrasisinin yıkıntıları üstünde biz para aristokrasisinin önderliğinde bizim tahsil görmüş tabakamızın aristokrasisini kurduk. Bize bağlı olan serveti ve bizim Siyon Liderlerimizin tertip ettiği tahrik kuvveti olan bilgiyi ve aristokrasinin şartları olarak tesis ettik.
İhtiyacımız olan insanlarla münasebetlerimizde daima beşer düşüncesinin en hassas duyguları, para hesabı, tamah ve insanın maddi ihtiyaçları hususundaki açgözlülük üzerinde işlemek suretiyle zaferimiz kolaylaştırılmış bulunmaktadır.
Bu beşeri zafiyetlerin her biri tek başına ele alınınca şahsi teşebbüse felce uğratmaya yeterlidir. Çünkü insanların temayüllerine göre istedikleri verilerek faaliyetleri satın alınmıştır. Hürriyet mücerritliği, her memlekette avamı;
hükümetlerin, memleketin sahipleri olan halkın kahyası olmaktan başka bir şey olmadıkları ve kahyanın ise eskimiş bir eldiven gibi değiştirilebileceği fikrine
inandırmağa bizi muktedir kıldı.
Halk temsilcilerinin bu değiştirilme imkanı, onları bizim emrimize tabi hale getirdi ve böylece bize onları tayin etme kuvveti verdi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder