COĞRAFYAYI KORUYAMAZSAN
Cezmi YURTSEVER
Türkiye son zamanlarda Kürt açılımı konusunda çözüm yolları arıyor.
-Türkiye’nin tarihi misyonunu göz ardı ederek kimlikler konusunda yapılacak yeni düzenlemeler bölgesel özerklik(Federasyon) ve arkasından da parçalanmaya yol açabilir.
-Osmanlı’nın enkazından parçalanmış ülkeler projesini sonuçlandıran İngiliz Gertrude Bell’in çalışmalarını tanıtıyoruz
Başını çevirdi ve duvarda asılı duran Alman Kiepert’in Osmanlı ülkesi haritasına dikkatlice baktı. Batılı ülkelerin “Orient” ismini verdiği Osmanlı’ya bağlı Ortadoğu ülkelerinin ayrıntılarını gösteriyordu. Balkanlardan başlayarak kuzeyde Karadeniz , Kafkaslar, Anadolu ve Güneyde Arabistan toprakları…Biraz daha aşağıda uzayıp giden Afrika toprakları. 19.yy sonlarında bile Osmanlı toprakları üç kıtaya yayılmıştı. Milyonlarca insan yönetiliyordu, İstanbul’dan. Farklı etnik topluklar, inançlar bir arada idi. Ve bu duruma batılı ülkeler kısaca “Pax Ottkomana” diyorlardı ki, diplomasi dilinde ve de Türkçe anlamı “Osmanlı barışı” anlamına geliyordu. Osmanlı coğrafyasında yaşanan yüzyılların tarihinin kısa açıklaması “Barış ve adalet” sözcükleriyle de açıklanabilirdi.
Ama şimdi (1900’lü yıların başlarında) Osmanlı ülkesi “Hasta adam” olarak ömrünün son günlerini yaşıyordu. İç isyanlar, savaşlar, ağır borçlar ve halkının içinde bulunduğu derin sefalet, cehalet ve fakirlik ortamı içinde bile kendini koruyamaz hale gelmişti. Bu duygu ve düşünceleri taşıyan ve karşısındaki dikkatlice bakan kişi genç ve güzel olduğu kadar hayalleri ve misyonu (amacı) ile Osmanlı’yı yakından tanıyan birisi idi. Ülkesi İngiltere’nin zengin bir ailesine mensuptu. Dedesi İsaac Lowtian Bell’in Çelik fabrikaları vardı. Ürettiği mamulleri dünyanın her yerine satıyordu. İngiltere kraliyet ailesi nezdinde de saygın bir yeri vardı.
Adı geçen kişi hayatının baharında sahnede gösteri yaparak kendini beğendirmek, evlenmek, çoluk çocuğa kavuşmak, şan ve şöhret içinde bir hayat sürmek “asilzade” olmak isteyen birisi değildi. 1868 yılında İngiltere’de doğan ve 1900’lü yıların başlarında Osmanlı ülkesini dolaşan bu genç ve güzel hanım efendi’nin adı Gertrude Bell idi. Oksford Üniversitesi Tarih bölümünde Doğu dilleri, tarih ve kültürü üzerine eğitim yapmıştı. Ve ülkesi İngiltere onu “misyoner” olarak özel bir görevle Osmanlı ülkesine gönderiyordu, 1890’lı yılların başlarında. İlk durak yeri İstanbul idi. Osmanlı başkentinde Beyoğlu-Tepebaşında bulunan İngiltere Büyükelçiliğine yakın ilgi ve destek gördü. Ve Anadolu’ya geçti. Truva’da süren kazıları yerinde inceledi. Sonra bir gemi ile Osmanlı’nın Doğu Akdeniz’deki liman kenti Beyrut’a geldi. Kutsal kent Kudüs’e geldiğinde onun için bir otel odası kiralandı. Ve çalışmalara başladı. Yine elinin altında Almanların ünlü Kiepert haritası vardı. Odasının duvarına asmış ve haritanın ayrıntılarında yer almayan yerlerini görmek daha ayrıntılı haritalar çizmek için hazırlıklara başladı. Bu arada halkın konuştuğu Arapça’yı belleğinde canlandırmak için özel hoca tuttu. Çoğu kez Kudüs sokaklarını dolaştı. Ve insanlarla kendi dilinden dolaşmaya başladı. Sonraki bir gün yanında aşçısı, koruması, yük taşıyan hizmetkârları olduğu halde Filistin coğrafyasında Lüt gölü sahillerinde dolaştı. Arap kabile reisleri ile tanışmaya, konuşmaya can atıyordu. Arapların çöl ortamında yaşantılarını yerinde görmek için çadırlarına misafir kalıyor, kahvelerini içiyor ve gülümseyerek fotoğraflarını çekiyordu. Özellikle de “Benden ne istiyorsunuz! Sizlere nasıl yardımcı olabilirim” sorularını soruyordu. Dürzi bölgesini –Osmanlı yöneticilerinin uyarmalarına rağmen- dolaşırken bu insanların geleneklerine ve silah sahibi olmaya olan meraklarını öğrendi. Şam, Halep şehirlerini dolaştı. Sonra Mezepotomya’ya ulaşmak için çöl topraklarında yol aldı. Kerbala, Basra, Fırat ve Dicle nehirleri sahilleri, buralarda yaşayan insanların özellikleri, tarih ve kültürleri onun ilgisini çekiyordu. Tarihi Avasım kentine uğradığında heyecanlandı.
Sürekli fotoğraflar çekiyor ve elindeki defterin yapraklarına not alıyor, şekiller çiziyordu. Sadece tarih meraklısı bir gezgin olmadığı her halinden belli idi. Gördüklerinin ayrıntılı fotoğraflarını çeken, elde ettiği bilgileri yazıya aktaran özelikleri vardı. Kerkük yakınlarında yerden fışkıran hava gazının sonra ateş olup yandığını görünce heyecanlandı. Yer altından çıkan petrol pınarlarını gördüğünde ayrıntılı fotoğraflar çekti. Ve defterine not aldı.
Sonra biraz daha kuzeye Kürt bölgesine geçti. Nuh’un gemisinin yanaştığı bilgilerini aldığı Cudi dağı yöresinde dolaştı. Kürt beyleri ile tanıştı. Musul’a döndü.
Diyarbakır üzerinden Antakya ve oradan da 1905 yılı Nisan ayı içinde Payas, Toprakkale üzerinden Çukurova’ya adım attı. Ceyhan nehri kıyısındaki tarihi Bodrum antik kenti ve sonra Kars kasabası (Kadirli), Anavarza harabelerini dolaşırken yağmurlara aldırmadı. Her gittiği yerde bir dağın eteğinde veya ırmak kıyısında çadırını kuruyor, banyo ve yemek ihtiyacını gideriyordu. Nisan 1905 sonlarında Ceyhan nehri sahillerinden giden kervan yolunu izleyerek Adana’ya geldi. Taşköprü’den Seyhan nehrine baktı. O günlerde nehir yağan yağmurlardan dolayı taşmıştı. Kalıcı bir hatıra olarak bol bol fotoğraflar çekti. Adana Valisi ile görüştü ve sonra tarihi Kilikya’nın hatırası Tarsus ve Mersin’e yol aldı. .
1907 yılı içinde yönünü Karaman’a çevirdi Konya’ya geldiğinde İngiltere’nin Askeri Ataşesi Doughty Wylie’nin evinde misafir kaldı. Wylie, genç yakışıklı olduğu kadar duygusal bir insandı. Gertrude Bell ile Wylie arasında süren tarih ve arkeoloji sohbetleri sonrası yakınlardaki tarihi yerlere gezi ve arkasından duygusal yakınlık “aşk” canlandı. Wylie evli idi. Ama gönül ferman dinlemez misali, Bell ile Wylie’nin kaçak aşkı kısa süreli de olsa hayal dünyasında derin izler bıraktı. Ülkesi İngiltere’ye dönerken gönlünü Konya’daki sevgilisine bırakmıştı.
Gertrude Bell, Orient (Şark/Osmanlı ülkesi) gezilerinden sonra ülkesi İngiltere’ye dönüyor, orada çalışmalarını değerlendiriyor, Kraliyet Akademisi veya hükümet nezdinde raporlar hazırlayarak bilgilendirme çalışmalarında bulunuyordu.
…
Bell, 1909 yılı içinde de Osmanlı ülkesinde idi. Suriye, Arabistan, Irak topraklarını dolaştı. Kayseri’ye geldi. Toros dağlarında yaylaya çıkan Avşar Yörükleri ile tanıştı. Sonra İstanbul’a döndü. 31 Mart (1909) olayından kısa süre sonra gelmişti İstanbul’a. Şehirde sıkıyönetim ilan edilmiş, askerler Galata köprüsünde ve ana caddelerde yürüyüş yapıyordu. İstanbul olayları ile birlikte Adana’da da Türkler ve Ermeniler arasında iç savaş çıkmıştı. Sevgilisi şimdi Tarsus’ta idi. Ve İngiltere adına Askeri yönetici olarak olaylara müdahale etmiş, kendisini savaşan tarafların arasında bulmuştu. Ama görevi savaşan tarafları uzlaştırmak ve barış ortamı sağlamaktı. Fakat Adana savaşı 14-27 Nisan 1909 tarihlerinde 13 gün sürmüş, tarihi kent harabeye dönmüştü. Savaş sonrası Adana caddelerinden, sokak aralarından binlerce insanın cesedi toplandı, arabalarla taşındı. İç savaşı yaşayanlar bilir, o dehşet sahnelerinde insanların nasıl birbirini öldürmek için canavar kesildiğini… Osmanlı ülkesi kaynıyor, Ermeniler, Araplar, Kürtler ile Balkanlarda de isyanlar vardı. Osmanlı ülkesinin bu kadar sancılı olmasında yabancıların da destekleri tahrikleri, hesapları vardı.
…
Bel’in yolu 1912 yılında gerçekleşen yeniden Osmanlı ülkesi gezisi sırasında Antep yakınlarında Fırat nehri kıyısında Birecik kasabasına düştü. Burada bulunan Karkamış tepesi üzerinde İngilizler arkeolojik kazı yapıyordu. İçlerinde bulunan Lawrence adındaki delikanlı ile tanıştı. Onun yöre tarih ve arkeolojisi üzerinde tartışmalar yaptı. Karkamış’ta yaşananlar aslında bilim aşkı uğruna arkeolog adı verilen gönüllü insanların burada insanlık idealleri uğruna kendilerini feda etmesi gibi hayli ütopik bir düşüncenin erçekleştirilmesi değildi.
Aslında Karkamış’ta arkeolojik kazı yapan İngilizler, Osmanlı’nın Almanlar ile ortaklaşa yapımını gerçekleştirdiği Bağdat demiryolu yapım çalışmalarının sürdürüldüğü coğrafyada gelişmeleri izlemek için uygun bir istasyon idi.
…
Bell, 1914 yılı içinde Suriye’de Şam’a geldiğinde elinde bulunan Kiepert’in haritasında “İncognita” olarak isimlendirilen ve Türkçede “Bilinmeyen yerler” anlamına gelen Arabistan içlerindeki toprakları gezmeye karar vermişti. Bu durum onun için hem heyecan verici olacaktı hem de kendisini bekleyen tehlikelere karşı ne yapacağı hususunda deneyim sahibi olmasını sağlayacaktı. Günlerce süren çöl yolculuğundan sonra Arabistan’ın Necid bölgesine geldi. Burada Osmanlı yanlısı İbnürreşid kabilesinin yaşadığı Hail kentine uğradı. Ancak hareketleri kuşkuyla karşılanmıştı. Bu genç ve güzel İngiliz hatun’u gözetim altında tutulmuş, sonra da kendi başının çaresine bakması için salıverilmişti. Bell, kendisine karşı yapılanların farkında idi. Ancak bu şartlarda bile çöl kumlarının arazsında devesine binmiş bir maceracı olarak kendisine verilen hedeflere ulaşmak için yol aldı. Ve Suudi kabilesinin kontrol ettiği topraklara girdi. Ülkesi İngiltere’ye döndüğünde 1. Dünya Savaşı patlak vermişti. Ve şimdi Osmanlı ülkesi Çanakkale boğazı kıyılarında saldırganlara karşı koymak için ölüm kalım savaşıveriyordu.
1915 yılı Ağustos ayı geldiğinde
Osmanlı Devleti, İngiltere’ye karşı savaş açtı. 1915 yılı mart ve nisan aylarında Çanakkale boğazı ve Gelibolu sahillerinde İNGİLTERE- Fransız ittifak orduları ile Türkler arasında kıyasıya bir “ölüm-kalım savaşı” sürüyordu. 25 Nisan 1915 günü, İngiliz albay DOUĞHTY WYLİE ‘nin Seddülbahir saldırısında öldüğü haberi ulaştı Gertrude BELL’e… İngiliz ordusu tarihinin en büyük yenilgisi ile karşı karşıya idi. Olaylar yeni savaş planlarının uygulamaya konulmasını gerektirdi. Osmanlı en zayıf yerinden vurulmalıydı. Gertrude BELL, Kahire’ye İngiltere İstihbarat Servisi emrine çağrıldı. Bell, Kahire’ye geldiğinde mesai arkadaşları olarak bir zamanlar Osmanlı ülkesini dolaşan arkeologları buldu. Lawrence’nin de içinde bulunduğu arkadaşları ile Osmanlı’yı yumuşak karnından vuracak savaş planları yapılmaya başlandı. Bir zamanlar Arap çöllerinde yapılan geziler esnasında Dürzi şeyhi, Hicaz bölgesinden Şerif Hüseyin, Suudiler, Irak’taki Kürtler,Asuriler ve çok sayıda aşiret parayla elde edilmişti. Şimdi İngiliz yanlısı olan bu kişi ve topluluklara silah ve para dağıtarak ödüllendirmenin Osmanlı ordularını Süveyş, Yemen, Hicaz, Filistin, Basra-Bağdat’ta, mümkün olursa Anadolu içlerinde “vurmanın” zamanı idi.
1907 yılındaki Konya gezisi sırasında İngiltere’nin askeri ataşesi ve konsolosu olan Wylie ile tanışmıştı. Başlangıçta, tarihi ve arkeolojik konularla başlayan sohbetler, daha sonra sıcak ilişkilere, ortak aşk hayatı yaşamaya dönüşmüştü. Wylie, evli olmasına rağmen ruh dünyasına hitap eden genç ve güzel Gertrude’ye olan aşkını gizlemedi. Aşıklar, bazen Londra’da buluşuyor veya bazen da Osmanlı’nın herhangi bir Şehrinde. Ama şimdi 25 Nisan 1915 tarihinde Gertrude’ye ulaşan kötü haber onun ruh dünyasında fırtınalar kopardı. İngiliz Albay Wylie, elinde silahı olduğu halde askerlerin en önünde Türk mevzilerine doğru hücuma kalkmıştı. Türklerin attığı kurşunla vurulmuş yere düşmüş ve ölmüştü. Wylie’nin Çanakkale savaşı Seddülbahir cephesinde öldüğü haberi kısa sürede İngiltere’de sevgilisi Getrude Bell’e ulaştı. Duydukları karşısında adeta yıkılan Bell, sevdiği insanın intikamını düşman durumundaki Türklerden alması gerekiyordu.
1916 yılı içinde İngiliz ordusunun istihbarat işlerini yürütmek amacıyla Basra’ya geldi.
Ve aynı yıl içinde Şerif Hüseyin’e bağlı “Arap isyancılar” Osmanlı’nın Hicaz demiryoluna, karakollara saldırılara başladılar. Arap isyancıların göbekleri üzerindeki kuşakta bulunan “Cembiye” adı verilen hançerler yerinden çıkarıldı. İsyancılar en yakında bulunan Türk askerlerine cembiyeleri saplamaya başladılar. Medine- Şam arasındaki istasyonlarda devrilen trenler, karakollarda öldürülen Türk askerlerinin durumu içler acısı idi.
1917 yılı Aralık ayı başlarında Kudüs’ü savunan Osmanlı askeri mevzilerini terk ederek daha kuzeye çekildi. Ve 1918 yılı Eylül ayı içinde Şam ve arkasından da Halep İngilizlerin eline düştü.
1918 yılı içinde Gertrude’nin öğrencisi olan casus Lawrence, Osmanlı’ya bağlı Arap ülkelerinin haritasını çizdi. Lawrence iki konunun harita üzerinde aktif hale gelmesini sağlıyordu. Birincisi Adana bölgesi “Kilikya Ermeni Devletine” verilmeli. Urfa’dan, Kerkük’e kadar uzanan bölgeye soru işareti konularak buradaki Kürtlerin Türk boyunduruğundan kurtarılması isteniyordu. Açıkça istenen şey Osmanlı coğrafyasında etnik topluluklara uygun küçük devletlerin kurulması idi.
VE HARİTALAR ÇİZİLİYOR
1919 yılı İlkbahar aylarında Avrupa’nın önemli kentlerinden Paris’te savaş galibi ülkelerin liderleri dünyanın kaderini belirleyecek kararlar almak üzere bir araya geldiler. ABD Başkanı Wilson, İngiltere adına Başbakan Lloyd George, Fransız Başbakanı Clemencau, İtalya’dan Vittorio Orlando “Galipler adına” kendi çıkarlarına uygun yenidünya düzeninin temellerini atıyorlardı. Savaş sonrası barış ortamında yeni dünya düzenini kuracaklardı. Öncelikle de enkaz haline gelen Osmanlı topraklarının paylaşılması hususunda kendi aralarındaki planları masaya yatırdılar.
İngiltere adına çalışan komisyonların en önde gelen politika belirleyici aktörü olarak Gertrude Bell seçilmişti. Bell, özelikle Osmanlı’dan geriyle kalan topraklarda kurulacak yeni ülkelerin şekillenmesine katkıda bulunmak istiyordu. Öncelikle petrol bakımından zengin topraklar ile Türklerin ilgisi kesilecek, Suriye, Ürdün, Küveyt, Arabistan ve Irak ile Araplar ve Yahudilerin beraber yaşadığı Filistin devletleri kurulacaktı. Yıllardır süren Orient gezilerinde çektiği fotoğraflar, çizdiği haritalar, elde ettiği bilgiler ve siyasi ve etnik yapılanmaları da dikkate alarak taslak halinde çizmişti yeni ülkelerin haritalarını. Ama Gertrude Bell’in önerileri ile Anadolu derinliklerinde iki parçaya ayrılacaktı. Kuzey sınırı Trabzon vilayeti olmak üzere, Sivas’ın doğusu ve Fırat nehrinin doğu kısmı Osmanlı Türkiyesinden ayrı tutulacaktı. Bu bölgede Van şehri havzası ile Trabzon vilayetini içine alacak şekilde “Büyük Ermenistan” kurulması, daha güneyde kalan Fırat nehrinden doğu’da kalan Urfa’dan, Diyarbakır’a ve oradan da Musul-Kerkük kuzeyine kadar olan arazi Kürt kontrol bölgesi olacaktı.
Gertrude Bel, tarihçi ve propoganda bürosu çalışanlarından tarihçi Arnold Toynbee ve İngiltere’nin strateji uzmanları Osmanlı’nın parçalanması ve paylaşılmasında yeni kurulacak devletleri ve kendi çıkarlarına göre şekillenen “Kontrol alanlarını” tespit etmişlerdi. Bu çalışmalar sonucu ertesi 1920 yılında hazırlandı SEVR anlaşması. Sevr’in arka planında da Gertrude Bell’in hazırladığı plan ve projeler üzerindeki imzası vardı. Sevr haritasında Anadolu’nun doğusunda kurulması planlanan Büyük Ermenistan devleti her ne kadar Trabzon vilayetini içine alsa da küçük bir ayrıntı vardı: Rize bölgesi “Lazistan” olarak tanımlanmış ve burada Gürcülerin kontrol hakları olduğu görüşleri benimsenmişti. Bu gelişmeler ışığında Gertrude BEL, Osmanlı’nın parçalanması ve paylaşılmasında “son darbeyi vuran” aktörler arasında tarihteki yerini almıştı. Hiç bitmeyen ve günümüze kadar süren tarihi sancılar bırakarak. Ve de “Coğrafyaya hakim olamayanların sınırlarını başkaları çizer” görüşlerini doğrularcasına…
Not: Gertrude Bell hakkındaki bilgiler, Oksford Üniversitesi GERTRUDE BELL PROJECT arşivinden elde edilmiştir. Bahsi geçen arşiv belgeleri internet ortamında da yayınlanmıştır.
Gertrude Bell'in çektiği fotolar için bakınız: