AYNI ŞAİRİN EN SEVDİĞİM ŞİİRİ
İstiklal Marşı Neden Yazıldı?
Trablusgarp, Balkan, Çanakkale, Yemen ve
Milli Mücadele… Mehmetçik can pazarında; cepheler ölüme koşan Mehmetçiklerle
kıpkırmızı. Her Mehmetçik göğsünü serhat, yüreğini kalkan yapmış. Tarihin kanlı
seyrine can borcumuzu ve kan borcumuzu fazlasıyla ödemişiz.
Bu zamanlar manevi bir desteğe ihtiyaç
duyduğumuz en önemli zamanlar. Yeniden dirilmek şart olmuş artık. İnsanları
heyecanlandıracak, gönülleri coşturacak; gözlerde damla damla yaşlar
sıralayacak bir manevi atmosferin oluşturulması mecburidir. Körükle basılan
havanın demiri erittiği gibi, insanımızı “vatan, millet, bayrak, sancak
istiklal sevdası” gibi kutlu bir amaçta birleştirip, yüce bir ortam içerisinde
tek yürek, tek beden olmuşçasına dirilten milli bir inkılaba ihtiyaç vardır.
Bunu da ancak duygu yüklü bir vatan
şiiriyle yapabilirdik.
İşte İstiklal Marşı bu amaçla yazdırılmak
istenmiş (1920 – Erkan-ı Harbiye Reisliği) ve bunun için de bir yarışma
açılmıştır.
İstiklal Marşı’nın Tarihi Oluşum Süreci
Yarışma açılıyor...
Milli Marş'a duyulan ihtiyaç 1920 yılında
Erkan-ı Harbiye Reisliği tarafından ortaya kondu. Erkan-ı Harbiye Dairesi,
Maarif Vekaletine müracaat ederek milli azim ve imanı besleyecek bir marşın
yazılmasını ordu adına teklif etti. Maarif Vekaleti 7 Kasım 1920'de basın yolu
ile, konu hakkında bir yarışma açıldığını bütün yurda duyurdu. Birinciliği
kazanacak şaire 500 TL ödül verilecekti. Bu, o zaman için büyük bir miktardır.
Yarışmaya katılacak şiirlerin 21 Aralık
1920 tarihine kadar Maarif Vekaletine gelmesi gerekiyordu. Gelen şiirler 23
Aralık'tan itibaren Vekalette kurulmuş bir komisyon tarafından incelenecekti.
Yarışmaya katılım büyük oldu. Mecliste
devrin pek büyük ünlü edibi ve şairi vardı. Bunlardan bazıları da yarışmaya
katıldılar. Hatta Şark Fatihi olarak isim yapan Kazım Karabekir Paşa dahi
yarışmaya katılmıştı.
Yarışmaya 724 şiir geldi. Ancak bunlardan
hiçbiri komisyon tarafından beğenilmedi. Bu arada Mehmet Akif'in milli bir
destan olabilecek bir şiir üzerinde çalıştığı etrafa yayılmıştı. Akif, meclisin
oturum dışı saatlerinde, loş köşelerde, Tacettin Dergahı'nın uykusuz geçen
saatlerinde avucunun içine aldığı küçük kağıt parçalarına İstiklal Marşı isimli
şiirinin ilk şekillerini karalıyordu. Ancak, şiirini yarışmaya katmayacağı da
ağızdan ağıza söyleniyordu. Bunun sebebi yarışmaya konan mükafattı.
Ancak Mustafa Kemal Paşa başta olmak
üzere pek çok milletvekili Mehmet Akif'in yarışmaya katılmasını, hatta Milli
Marş'ı onun yazmasını istiyordu. Çünkü Türk'ün irade ve imanını ancak onun
anlatabileceği inancı yaygındı.
Nihayet, Maarif Vekili Hamdullah Suphi, 5
Şubat 1921 tarihinde Akif'e yazdığı bir mektupta "asil endişenizin icap
ettiği ne varsa hepsini yaparız" diyerek ve para meselesini kaldırmayı
vaat ederek Akif'in yarışmaya katılmasını sağlamaya çalıştı. Akif, yakın dostlarının
ve bilhassa Balıkesir mebusu Hasan Basri Bey'in ısrarı ile şiirini yarışmaya
gönderdi.
Milli Marş belirleniyor...
TBMM'nin 26 Şubat 1921 tarihli
toplantısında Milli Marş konusu ele alındı. Şiirleri incelemek üzere bir
komisyon kuruldu. Komisyon, 724 şiir arasından 7 şiiri Meclis kürsüsünden
okumaya karar verdi.
1 Mart 1921 tarihli, Mustafa Kemal
Paşa'nın başkanlık ettiği oturumda, Hasan Basri Bey'in bir takriri üzerine
şiirlerin okunmasına Akif'in şiiri ile başlandı. Daha ilk mısra büyük bir alkış
tufanı ile karşılandı. Şiirin her mısraı yoğun alkış sağnağı ile karşılandı.
Nafia Vekili İsmail Fazıl Paşa'nın isteği kabul edilerek şiir dört defa ve her
defası da büyük heyecan ve alkışlar arasında okundu. Kalan 6 şiirin
okunmasından, meclis kararı ile vazgeçildi. Türk'ün irade ve imanını dile
getiren şiir bulunmuştu.
Milli Marş’ın bestelenmesi...
12 Mart 1921 tarihli oturumda bu şiirin
Milli Marş olarak kabulü oylandı ve kabul edildi.
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci
yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali
Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da
1930 da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör'ün
1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın armonilenmesini Edgar
Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı.
İstiklal Marşı’nın Açıklamaları...
İstiklal Marşı, bir milletin milli ve
dini irade ve imanını ebediyyen ayakta tutacak ve besleyecek kudrette bir dil
abidesidir. Türk milletinin maşeri vicdanına onun kadar yakışan bir başka
şiirimiz yoktur.
İstiklal Marşı yazıldığı sıralarda
Anadolu'nun birçok şehri işgal altındaydı. Tarih boyunca devletsiz yaşamamış
milletimizin istiklal ve istikbali tehlikedeydi. Ülkenin ufukları kap
karanlıktı.
İşte Mehmet Akif'in İstiklal Marşı ile
yükselen sesi, vatan semalarında böyle bir zamanda yankılandı.
İstiklal Marşı Birinci Kıt’a ve
açıklaması
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen
alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
İlk mısrada korkmak fiili, hiçbir zaman
ürkmek, çekinmek, hatta canından dolayı kaygı duymak manalarını taşımaz. Vatan
ve istiklal için milletçe duyulan asil endişeye bir cevap ve çıkış yolu teşkil
eder.
İstiklal Marşı, milletimizin, tarih
boyunca bağlandığı ve yaşattığı değerleri, baştan sona kadar derin bir şiir
örgüsü içinde işler.
Bu değerlerden ilki İstiklaldir.
İstiklal'in sembolü ise Al sancaktır. Al sancak, bacası tüten son ocak
kalıncaya kadar dalgalanacaktır.
Ey Milletim ye’se düşme; Allah’tan
ümidini kesme; Endişelenme. Batı ufkunun gurup haline bakarak hüzünlenme. Akşam
ufkunun şafak kızıllığı sönebilir; bir alev, bir ateş gibi parlayan alsancağım
milletimin son ferdi kalana kadar emin ve korkusuzca dalgalanacaktır; asla
sönmeyecektir.
Mehmet Akif, 3. ve 4. mısralarda, Türk
Milletinin istiklâline sarsılmaz imanını korkunç gök gürültüleri gibi
haykırıyor. Bayrağın semalarda dalgalanışını Türk milletinin varlığı, kaderi ve
talihiyle aynı görüyor. Bir imanı, bir hükmü haykırıyor: Milletimiz var
oldukça, Bayrağımız göklerde nazlı nazlı dalgalanmaya devam edecektir.
İstiklal Marşı İkinci Kıt’a ve
açıklaması
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı
hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül…Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Kahraman ırkıma bir gül…Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
M.Âkif, İstiklâl Marşı’nın tamamında
inanmış adam, vefalı insan görüntüsünden asla taviz vermemiştir. Bu inanmışlık
ve samimiyet içerisinde bir canlıya seslenir gibi Bayrağa seslenir.
Ey benim güzel Bayrağım, ey benim hilal
kaşlım! Öyle dargın gibi kaşlarını çatma. Senin kaşlarını çatman, bu Milleti
derinden yaralar, üzer. Hem niçin bize kızmış gibi bakıyorsun?
Senin Millete güleryüz göstermen hayat
verir, canlılık, dirilik verir. Bu Millet buna layıktır.
Benim kahraman milletim hürriyet uğruna
oluk oluk kan döktü. Gerekirse bundan sonra da döker. Hem benim Milletim
Bayrağına renk olarak sadece al kanının rengini uygun görmüştür. Milletimin
uğruna baş koyduğu, can verdiği, İstiklâl simgesi olan Bayrak Milletime
gülmezse, Millet de kanını helal etmeyecektir. Bu fedakarlığa karşılık senden
sadece güleryüz bekliyoruz.
İstiklâl ve bağımsızlık, Allah’tan başka
mabut tanımayan Milletimin Hakkıdır. Bundan asla şüphe edilemez.
Şubat 1921. Taceddin Dergahı’nda
merdivenden çıkınca hemen sol taraftaki küçük odada, rafta idare (küçük gaz
lambası) yanmakta; yer yatağında yatmakta olan Mehmet Akif uyanmış, kağıt
arıyor. Yok. Eline geçirdiği kurşun kalemle yer yatağının sağındaki duvara
dönmüş; pınar gibi ilham fışkıran imanlı bağrından çıkan, Türk’ün tarihini ve
ebedi geleceğini bir mısrada anlatan kıt’ayı yazıyor. Sabah namazı ezanına
kalkan oda komşusu Hafız Bekir Efendi (Konya meb’usu) M. Akif’i elindeki çakısı
ile duvardaki (kağıda aldığı) kıt’ayı kazırken görüyor.
İstiklal Marşı Üçüncü Kıt’a ve
açıklaması
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür
yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış?
Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner,
aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam,
taşarım.
İstiklal Marşı'nda üzerinde önemle
durulan bir başka sosyal değer de hürriyettir.
Bu Millet tarihin her döneminde hür
yaşamış, bundan sonra da hür yaşayacaktır. Bu Milleti esarete teşebbüs,
çılgınlığın ta kendisidir. Böyle bir şeye tevessül edenin ahvaline şaşarım!
Çünkü o bu hareketinden dolayı başına gelecekleri düşünemeyecek kadar çıldırmış
biri yahut birileri olmalıdır.
Kükremiş azgın suların hiç bir sed
tanımadan önündeki engelleri çiğneyip aştığı gibi, ben de değil mahkum olmak;
gerekirse dağları yırtar enginlere sığmam taşarım.
Bir başka açıdan…
Ben ezelden beridir hür yaşadım diyerek
bir mısranın yarısına, san’at kudreti ile ikibin beşyüz senelik Türk tarihini
sığdırıyor. “Hür yaşarım” diyerek Türk’ün hür yaşamak karakterini, azmini ve
sonsuza kadar ebediyyen hür yaşayacağını; geleceğini haykırıyor. Böyle bir
milleti esir etmeyi hayal edenlere şaşılır.
3. Mısrada Türk’ün kuvveti, kudreti ve
haşmeti vardır. Hürriyetine mani olan, sed çeken her şeyi ezecek bir sel
gibidir. Zaten Orta Asya’dan Altay Dağları’ndan Tuna Boyları’na akan bir sel
gibidir.
4. Mısrada, tarihte dağ yırtmış olmanın
kudretini, gururunu yani: Ergenekon Türklerini, Ergenekon Destanını hatırlatır.
Ezcümle, tarihin ilk devirlerinden beri hür yaşayan Türk, ebediyen de hür
yaşayacaktır. Buna mani olmak isteyenleri dağları yırtan kuvveti ile sel gibi
ezer, aşar.
Bütün şiirin en heyecanlı bölümü olarak
gösterebileceğimiz bu kıt'ada sadece şiirin tonalitesi yükselmez, aynı
zamanda güzel bir çağrışımla Oğuz Kağan Destanı ile Ergenekon Destanı birlikte
hatırlanır. Şiir tam bir tarihi derinlik kazanır.
İstiklal Marşı Dördüncü Kıt’a ve
açıklaması
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı
duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Akif, bu kıt'ada sömürgeci batıya karşı
çıkar. Batının maddi medeniyetinin saldırısını iman dolu göğsü ile
durdurabileceğini söyler:
Batı çelik zırhlı bir duvar misâli bütün
âfâkı doldurmuş üstümüze geliyor.
Püfff! Bunda telaş edecek ne var ki?
Çünkü bu vahşi saldırılara karşı benim öylesine güçlü ve emin bir sığınağım var
ki bunu, Batı âleminin hafsalası dahi almaz. Bu sığınak, bu serhad iman dolu
göğsümdür.
Medeniyyet denilen sahte, yalancı, vahşi,
saldırgan ama gerçekte güçsüz canavar, ulusun dursun. Sonu yaklaşmış olan bu
canavar, Milletimin göğsündeki imanı boğmaya yetmeyeceği gibi, onun gebermesi
Milletimin eliyle olacaktır.
Bir San’at İnceliği
Çoğu insanımız eski yazıyı bilmez… Eski
yazıda (Osmanlıca yazıda) iki türlü “n” harfi vardır. Biri “nun” harfi ile
yazılır, diğeri “kef (nazal n)” ile yazılır. Şair gerektiğinde “nun” kullanmış,
gerektiğinde “kef (nazal n)” kullanmış. Bu kıt’anın üçüncü mısrasında geçen
“ulusun” kelimesinin sonuna “nun” koymuş; emir verildiği zaman “nun” kullanılır.
Sen görevlisin, sen hastasın gibi
kelimelerde “kef” yani nazal n kullanılır. Burada ise (ulusun kelimesinde)
“nun” kullanmıştır. Yani burada tevriye san’atı yoktur. Buradaki kelimenin
sonuna “nun” koymak suretiyle: bırak o “ulumak fiilini işlesin” denmek
istenmiştir.
Bir Başka Açıdan
Ulusun: Kelimenin kökü: hayvanlar için
kullanılan -ulumak-fiilidir. İstilacı, sömürgeci, saldırgan, sahte “medeniyet”
yaptığı vahşiliklerden canavara: Silahları ile çıkardığı seslerde hayvan
ulumasına benzetilmiş. Zaten ulumak, boğmak ve canavar kelimeleri arasında
uygunluk var.
Bazılarının ulusun kelimesine verdikleri
"yücesin" manası yanlıştır. Vurgu son hece üzerinde olacaktır.
Bu kıt'adan hareket ederek Akif'i
medeniyet düşmanı göstermek isteyenler olmuştur. Oysa Akif, burada sömürgeci
batı medeniyetine karşı çıkmaktadır. Asıl metinde medeniyet kelimesi tırnak
içine alınmış ve özel mana belirtilmiştir.
Okunuşu: “Ulusun” sözünü okurken,
ayaklarımızın altında, ölmek üzere uluyan bir köpeğe hitab ediyormuş gibi küçük
gören, aşağılayıcı, hakaretli bir sesle okunmalıdır.
“Medeniyet”: Rahmetli M. Âkif,
şiirlerinde manasını, esas anlamından düşük gördüğü kelimeyi “tırnak” işareti
içinde kullanmıştır. Burada, yukarıda arzettiğim sahte medeniyeti kasdettiği
için böyle yazılmıştır. M. Âkif asla medeniyyete düşman değildi. Bilakis,
geriliğin düşmanı idi.
İlim ve çalışma tavsiye ediyordu. Körü
körüne Avrupa hayranı olmayın, batının sadece ilmini tez elden alın diyordu.
İstiklal Marşı Beşinci Kıt’a ve
açıklaması
Arkadaş! yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Arkadaş!
Şehidler beldesi Yurduma, hain düşmanın
girmesine fırsat verme. Sen düşmanı kovmak için gerekirse şehid olmayı göze
alır, canını siper edersen, Allah vaadettiği zaferini sana verecek, Seni
düşmanlarına galip getirecektir.
Hem bu zafer günleri öylesine yakın ki…
Kimbilir? Belki yarın, belki de ondan daha yakın bir zamanda o zaferi
göreceksin.
İstiklal Marşı Altıncı Kıt’a ve
açıklaması
Bastığın yerleri, “toprak!” diyerek
geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Şair, bu kıt’ada vatan denen toprağın
kutsallığını hatırlatır.
Bastığın yerleri toprak sanarak yürüyüp
gitme. Bu toprağın altında bin yıldır bu beldeleri vatan yapmak ve vatanını
savunmak için çarpışmış bu uğurda şehid olmuş sayısız insan yatıyor.
Onların kimi senin baban, deden. Soy kütüğünden
geriye doğru gidersen hiç şüphen olmasın, bu topraklar altında hem de çok
yakınlarının şehid olarak yattığını göreceksin.
Bu toprakları ataların gibi koruyamazsan
yazık olur. Hem onları da üzmüş olursun.
Bütün dünyaları alsan dahi bu Cennet
vatanı, veremezsin; vermemelisin.
Bir Başka Açıdan…
Şehid: Dini, vatanı, milleti ve namusu
için savaşarak veya vazife başında canını veren (ölen) müslüman. Askerlikte en
yüksek mertebe şehidliktir.
Dünyada Türk Milleti kadar vatanı için
şehid veren başka bir Millet yoktur. Vatanımızın her karış toprağı şehidlik
olduğu gibi, Vatanımızın dışında da 42 yerde Türk Şehidliği vardır.
M.Âkif, -Çanakkale Şehidlerine- şiirinde
Şehid’e manevi türbe kurmuştur. Tarihe sığdıramamış, bu taşındır diyerek kâbeyi
başına dikmiş, mor bulutları türbesine tavan diye çatmış, Yedi Kandilli
Süreyya’yı uzatmış; tüllenen mağribi akşamları yarasına sarmış ve:
– Yine birşey yapabildim diyemem hatırana.
Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber
Sana ağucunu açmış duruyor Peygamber,
diyerek Şehid’in büyüklüğünü anlatmıştır.
İstiklal Marşı Yedinci Kıt’a ve
açıklaması
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Bu Cennet Vatanın uğrunda nice canlar şehid oldu. Toprağın
altı öylesine şehid doludur ki, eğer mümkün olsa da toprağı sıksan her taraftan
şehidler fışkıracak.
Yarabbi! Canımı, sevdiklerimi, bütün
varımı al; Fakat benim vatanımı elimden alma. Beni vatanımdan ayrı koyma.
Bir Güzel Tesbit:
Hiç birşeyim olmasa da vatanımın
toprağında yatmak bana yeter. (Bu mısralar Oğuz Han’ı hatırlatır. Oğuz Han,
düşmanlarının isteğine göre atını, silahını, en yakınlarını verir. Ama iş çorak
bir toprak, vatan parçasına gelince vermez. Türklerle, Çinliler harp eder ve
Türkler Çin ülkesini baştan başa zaptederler).
İstiklal Marşı'nın altıncı ve yedinci
kıt'aları, özellikle yedinci kıt'anın
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki
feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, Şüheda!
mısraları, son dokuz asrın Türk tarihinin
ve Anadolu coğrafyasının vatan oluş şeklinin ifadesidir.
İstiklal Marşı Sekizinci Kıt’a ve
açıklaması
Rûhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
Bu kıt’a okunurken bağrılmaz. Burada bir
yalvarma, bir istek var. Nasıl Allah’a dua ediyorsak öyle bir durum bu da.
Yarabbi! Bizler vatanımız için ölüyoruz;
Senden son dileğimiz vatanıma düşman girmesin. Mabedime pis elini değip, pis
ayağıyla basmasın. Şehadetleri dinimin temeli olan bu ezanlar, benim vatanımın
üstünde senin adını yükseltsin.
(Dinin temeli olan kelime-i şehadet ezan
içerisinde geçmektedir.)
Bir Başka Açıdan…
Bitişikteki Taceddin Camii’nde ve diğer
camilerde hazin hazin sabah ezanı okunmaktadır. Bu ezanlar susacak mıdır?
M.Âkif, Yüce Allah’a ellerini açarak
milletinin ağzından, bütün vücudu titreyerek niyazda bulunuyor.
Bütün Milletin, Mehmetçiğin tek arzusu
kendileri şehid de olsalar; yeter ki vatana düşman girmesin, ma’bedlerimizin
göğsüne onların kirli elleri ve ayakları değmesin. Türk Müslümandır. Dünyaya
gelen Türk’ün ilk kulağına giren ses, Ezan sesidir. Ezandan sonra kulağına adı
söylenir. Türklüğün ve Müslümanlığın damgasını taşıyan güzel Camilerimizdeki
zarif minarelerden günde beş defa yükselen ezan sesleri Cenab-ı Allah’a ulaşır.
İstiklal Marşı Dokuzuncu Kıt’a ve
açıklaması
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa-
taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım.
İstiklal Marşı'nın dokuz kıt'ası ard arda
çeşitli maddi ve manevi değerlerle zenginleşerek, gittikçe artan bir frekansla,
istiklale yürüyüşü dile getirir.
Dualar sanki kabul olmuştur. Memleket
kurtulmuştur. İstiklâl ve hürriyet yeniden gelmiştir ve sanki o an yaşanır,
onun hazzı içerisinde de dokuzuncu dörtlük seslendirilir; sanki kabul olmuş
gibi; memleket ve millet kurtulmuş gibi…
Yarabbi! Vatanım ve senin dinin uğrunda
canlarını veren biz şehidlerin son dileklerini kabul buyur.
Bu dileğim vatanımın hür, Milletimin
mü’min kalmasıdır. Bu dileğimi kabul edersen, işte o zaman eğer başıma dikilmiş
bir mezar taşım varsa o bile sevinçten secdeye kapanır. Sevinç gözyaşlarım,
savaşırken, döğüşürken aldığım yaralardan boşanır. Ve yine o zaman benim ruhum
yerden yükselerek şehidler makamına gönül huzuruyla gidebilecektir.
İstiklal Marşı Onuncu Kıt’a ve
açıklaması
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı
hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Onuncu kıt'a; daha önce işaret edilen
bütün değer sistemlerini de tekrarlayarak, tam bir final mükemmeliyetine ulaşır.
Şair bir önceki kıt’ada “arşa değer
belki” derken “belki” kelimesini, “eğer layıksan” anlamında kullanmaktadır.
Başım arşa değmeye layıksa ben oraya yükselirim.
Son beşlik huzur içinde, mutluluk içinde,
saadet içinde ve fakat akla gelen bir kötü ihtimal de hesaba katılarak
tamamlanıyor. Artık istiklâl hak edilmiştir. Onun için şair şöyle seslenir.
Ey benim, şanlı Bayrağım! Artık sen de
sabah şafakları gibi dalgalan. Artık senin uğrunda dökülen kanlarımızın hepsi
de sana helal olsun.
Ebediyyen sana ve milletime esaret
yoktur. Bugüne kadar nasıl hür yaşadınsa, bundan sonra da hür yaşayacaksın. Hür
yaşamak senin hakkındır.
Artık Allah’a tapan milletim için de
İstiklâl hak edilmiş ve kazanılmıştır.
Bir başka şekliyle...
Şubat
1921′de, İstiklâl Marşı’mızın yazıldığı günlerde, Yurdumuz düşman işgali
altında inlemektedir. Kuvvetlerimizin üç misli silaha ve imkânlara sahip olan
Yunan kuvvetleri Ankara’ya doğru yürümekte; Polatlı’dan düşmanın top sesleri
duyulmaktadır. Meclis’in Kayseri’ye nakli düşünülmektedir.(10 Ocak 1921) I.
İnönü Harbi başlayalı beş hafta olmuştur. Büyük taarruza ve Yunan’ın denize
dökülmesine 18 ay ve 18 gün vardır. Ama bu kadar zaman önce ve bu kadar zor ve
ümitsiz bir durumda; M. Âkif, son kıt’ada Millî Mücadele’nin kazanılacağını,
kesin zaferin -Ebedî İstiklâl’in müjdesini verir. Artık ikinci kıtadaki gibi
hilal çehresini, kaşını çatmıyor, naz etmiyor. Zafer kazanılmış- şanlı hilal-
olmuştur. 1. Kıt’adaki karanlığı haber veren şafağın yerine aydınlık güzel
günleri haber veren gittikçe aydınlanan, huzurlu Sabah Şafağında, hür ufuklarda
şanlı hilal ebediyyen dalgalanmaktadır. Artık milletimizin sevgilisi Bayrağı,
güldüğüne göre (7. mısrada helal olmaz dediğimiz kanımızı) onun için döktüğümüz
kanları da helal ediyoruz. Bayrağımız ve milletimiz, ezelden beri olduğu gibi,
ebediyete kadar birbirinden ayrılmayacak ve yok olmayacaktır.
Tarih boyunca olduğu gibi bu defa da
kahraman milletimiz yüce Allah’a olan iman ve ümidiyle mücadele etmiştir. O’nun
adıyla canını vermiştir. Ezanları susturmamıştır. O halde Yüce Allah’tan
Kur’an’ı Kerim’de vaadettiği zaferleri ve İstiklâl’i hak etmiştir. Bayrağımızın
ebediyen hür dalgalanmak hakkıdır. Yüce Allah’a iman eden milletimizin de
İstiklâl ebediyyen hakkıdır.
Mehmet Akif Ersoy’u saygıyla anıyoruz…
Yarışmada Sona Kalan
Diğer 6 Şiir...
Mehmet Muhsin’in Şiiri
Yıllarca altı cephede ateşle kanlara;
Türk'ün hilâl-ü dinine düşman olanlara;
Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman
Yüksek başın eğilmedi bir art cihanlara
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-Şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab
Ey mazi-i havariki bin destan olan;
Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan
Arslan yürekli ordu; demir giy; silah kuşan!
Zira hududu kapladı ateşle kan, duman.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım - Şitab,
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab!
Arslan mücahid ordusu, ey haris-i salah
Destinde seyf-i hak gibi pek şanlı bir silah
Açtın sema-yi millete pür-nûr bir sabah.
Atî bizim... bizim artık vatan, zafer, felah.
Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım - Şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab
Yıllarca altı cephede ateşle kanlara;
Türk'ün hilâl-ü dinine düşman olanlara;
Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman
Yüksek başın eğilmedi bir art cihanlara
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım-Şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir kanlı inkılab
Ey mazi-i havariki bin destan olan;
Garbın zalam-ı zulmüne yüz yıl kılınç salan
Arslan yürekli ordu; demir giy; silah kuşan!
Zira hududu kapladı ateşle kan, duman.
Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım - Şitab,
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab!
Arslan mücahid ordusu, ey haris-i salah
Destinde seyf-i hak gibi pek şanlı bir silah
Açtın sema-yi millete pür-nûr bir sabah.
Atî bizim... bizim artık vatan, zafer, felah.
Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım - Şitab.
Göster cihan-ı mağribe bir şanlı inkılab
Muhittin Baha’nın Şiiri
Altı bin yıl efendilik yaptın,
"Kahraman Türk" idi cihanda adın.
Bir ateşten siperdin İslam'a
Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.
Ey büyük ünlü milletim ileri!
Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri!
Düşmanın bir cihansa dostun
Hak Hakkın elbette müstakil yaşamak
Atıl, ez, vur, senindir istiklâl
Ebedî parlasın şu al bayrak...
Ey benim şanlı milletim ileri;
Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!
"Kahraman Türk" idi cihanda adın.
Bir ateşten siperdin İslam'a
Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.
Ey büyük ünlü milletim ileri!
Hasmına çiğnetme koş bu şanlı yeri!
Düşmanın bir cihansa dostun
Hak Hakkın elbette müstakil yaşamak
Atıl, ez, vur, senindir istiklâl
Ebedî parlasın şu al bayrak...
Ey benim şanlı milletim ileri;
Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!
M (Bursa Milletvekili Muhittin Baha Bey
Yarışmaya "M" rumuzu ile katıldı. Müzakereler esnasında şiirini geri
çekti.)
İskender Haki’nin Şiiri
Ey Müslüman, ey Türk oğlu
Açıldı istiklâl yolu
Benim bu son günlerimdir,
Diyor bize Anadolu.
Çek sancağı Türk ordusu
Olmaz Türk'ün can korkusu
Esarete dayanır mı
Türk vatanı, Türk namusu?
Bu son savaş bize farzdır,
Fırsatımız gayet azdır,
Muzaffer ol da ey millet
Altın ile tarih yazdır.
Birleşelim özümüzden,
Dönmeyelim sözümüzden,
Hem silelim bu lekeyi,
Tarihdeki yüzümüzden.
Açıldı istiklâl yolu
Benim bu son günlerimdir,
Diyor bize Anadolu.
Çek sancağı Türk ordusu
Olmaz Türk'ün can korkusu
Esarete dayanır mı
Türk vatanı, Türk namusu?
Bu son savaş bize farzdır,
Fırsatımız gayet azdır,
Muzaffer ol da ey millet
Altın ile tarih yazdır.
Birleşelim özümüzden,
Dönmeyelim sözümüzden,
Hem silelim bu lekeyi,
Tarihdeki yüzümüzden.
Kemalettin Kami’nin Şiiri
Göz yaşına veda et
Ey güzel Anadolu!
Hakkını korur elbet
Türk'ün bükülmez kolu
Cenk ederiz genç, koca
Bugün değil, yarın da
Yadımız ağladıkça
İzmir ezanlarında.
Hak yolunda kan olur,
Dünyalara taşarız;
Ya şerefle vurulur,
Ya efendi yaşarız.
Her gün yeni bir hile
Arkasından satıldık;
Her gün yeni bir dille
Yurdumuzdan atıldık
Yeter, ey Ka'be'mizi
Elimizden alanlar
Alıkoyamaz bizi
Yolumuzdan yalanlar.
Hangi alçak el alır,
El zinciri boynuna?
Kim Yunan'ı bırakır
Türk kızının koynuna?
A.S.’nin Şiiri
Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın
Yurdumuza göz dikenler al kanlara boyansın
Ya ben ya onlar diyen silâhına dayansın
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Düşman gözü tutamaz yanar dağlar başını
Bağrımızda saklarız vatanın her taşını
Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Türk oğludur bu millet
Türk'ündür bu memleket
Can veririz her zaman hürriyet yoluna
‘Ya gazi, ya şehid'lik ne devlettir kuluna
Ata emanet etmiş namusunu oğluna
Bize Türk oğlu derler
Hep bizimdir bu yerler
Hüseyin Suad’ın Şiiri
Türk'ün evvelce büyük bir pederi
Çekti sancağı hilâl-i sehari
Kanımızla boyadık bahr ü berri
Böyle aldık bu güzel ülkeleri
İleri, arş ileri, arş ileri
Geri kalsın vatanın kahpeleri
Seni ihya için ey nâmı büyük
Vatanın uğruna öldük öldük
Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük
Siper oldu sana dağlar gibi Türk
Yürü ey milletin efradı yürü
Ak süt emmiş vatan evlâdı yürü
Vatan evlâdını kurban edeli
Milletin hür yaşamaktır emeli
Veremez kimseye bir Çamlıbeli
Bağlanır mı acaba Türk'ün eli
İleri, arş ileri, arş ileri
Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."M.A.ERSOY