8 Ağustos 2009 Cumartesi

RUSYA'DAN CİDDİ UYARI-YENİ SİLAH
Rus bilim adamları, herhangi bir elektronik sistemi anında çökerten süper bir silah icat ettiklerini iddia ettiler.Rusya Devlet Başkanlığına bağlı Bilim ve Yüksek Teknoloji Konseyi üyesi akademisyen Vladimir Fortov, silahı tanıtırken, "Süper silah eşi değeri bulunmayan cihazdan oluşuyor ve dış görünüşü de fazla büyük değil." dedi.
Silah bir valiz büyüklüğünde bir cihazdan oluşuyor. Kapasitesi ise nükleer santralinin bir veya hidroelektrik santralinin iki reaktör enerjisi gücü kadar. Rus bilim adamı Fortov icat ettikleri süper silahın sadece düşmanın elektronik ortamını değil, aynı zamanda da kapsama alanında bulunan sivil vatandaşların da yararlandığı tüm elektronik sistemlerini çökertebileceğini üzüntüyle itiraf ediyor. Fortov, "Silah bir saniye içinde çalışıyor. Bu saniye dilimi de düşmanın tüm elektronik sisteminin çökmesi için yeterli. Yani radar, elektronik nişan alma araçları, navigasyon için kullanılan GPS sistemlerini, cep telefon cihazlarını devre dışı bırakıyor. Ayrıca uzaktan tanklar durdurabiliyor, jetlerin yönleri şaşırtılabiliyor, uzaktan kumandalı bombalar patlatılıyor." şeklinde konuştu.


Can Ataklı'nın bu düşündürücü yazısı ses getirecek ...
Piyasada satılan bir kitapta diyor ki "Erdoğan ve Gül, tezkerenin geçmesinde kendilerine destek olmayan Silahlı Kuvvetleri cezalandırmak için Amerika'dan bir şey yapmalarını istedi. Onlar da Türk subay ve askerlerinin başına çuval geçirdiler" Ahmet Akgül isimli Milli Görüşçü yazara göre, Türk subaylarının başına çuval geçirilmesinden sonra Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları'nın istifa edeceği hesaplanıyordu. Ancak asker olaya çok öfkelenip yönetime el koymaya kalksaydı Amerika Erdoğan ve Gül'ü kaçıracaktı. Son günlerde bir kitaptan yapılan alıntı çok konuşuluyor. Alıntıyı önce bana gönderilen bir e-mail'den okudum. Açıkçası önce ciddiye almadım. Hayal ürünü bir senaryo zannettim. Ancak daha sonra bunun bir kitaptan alındığını fark ettim. Kitabın adı "AKP İntihara Gidiyor." Yazarı Ahmet Akgül. Kitap bu yıl yazılıp basılmış, yani çok yeni. Kitabı almayı bir türlü beceremedim. Ama bu arada yüze yakın e-mail aldım aynı alıntıyı içeren. Sonunda kitabı dün buldum. Yazar Ahmet Akgül İslami kökenden geliyor. Necmettin Erbakan'ın da eğitiminden geçmiş. Milli Görüş'ün önemli yazarlarındanmış . Adını ilk kez gördüğüm çok sayıda kitabı varmış. Gelelim kitabın 278 ve 279'uncu sayfalarından yapılan alıntıya. Yazar burada ismini vermediği bir AKP'li danışmanla konuşuyor. Belli ki eskiden çok yakın arkadaş olan ikili arasındaki konuşmalar inanılır gibi değil. Çünkü AKP'li danışman Türk subay ve askerlerinin başına çuval geçirilmesi olayının bizzat Başbakan Erdoğan ve yardımcısı Abdullah Gül tarafından bilindiğini hatta bunun için Amerikalıların teşvik edildiğini ileri sürüyor. Gerekçe ise 1 Mart tezkeresinde hükümete yardımcı olmayan Genelkurmay'ın cezalandırılması . Kitap birkaç aydır piyasadaymış. Bugüne kadar kitapla ilgili bir soruşturma açıldığını duymadım. Şimdi gerçekten çok şaşırtıcı olan bu bölümü, hiçbir ekleme çıkarma yapmadan size de aktarmak istiyorum: "AKP'yi kuranların ve kurduranların, özellikle Tayyip Erdoğan'ın özel bir önem verdiği danışmanlarından ve operatörlerinden biri ile yemekte karşılaştık. Tam bir panik havasındaydı. -“Hayrola işleriniz iyi gitmiyor galiba!' dedim. AKP'li: -Tezkere krizinde oldu ne olduysa, büyü o zaman bozuldu, beklediğimiz sonuç çıkmadı, sonrasını zaten biliyorsunuz. - Katılmıyorum, Edelman'ın YSK’ ya ziyareti, Londra, Washington, New York, Dubai ve bazı şehirlerde daha AKP kurulmadan önce verilen sözler sonunuzu hazırladı. Devleti tanımadan, Anayasal organlardan ve milletten gerçek anlamda bir olur almadan küreyi yerinden oynatacak kararları alabileceğinizi sanmak çocukçaydı. Bu durum AKP'yi bitirdi. - AKP'li: Hayır, bizi Özkök Paşa ve Paşalar bitirdi. Tezkere krizinde ne yapacağımızı bilemedik. Sorduk ne yapılmalı diye; 'İktidar sizsiniz, karar almak sizin işiniz, biz kararı uygularız' dediler. - Ama zaten siz orduya sormadan enformel olarak her türlü garantiyi vermiştiniz. Asıl hata o değil mi? - AKP'li: Tamam, her türlü garantiyi ve tavizi verdik ama ABD'nin Doğu ve Güneydoğu'ya tam yerleşeceğini bilmiyorduk. Yani, ABD ve İngiltere Türkiye’yi işgal edeceklerdi, paniğe kapıldık. - Ama ABD'lilere bu garantinin AKP'nin kurulması aşamasında verdiniz. - AKP'li: Evet, çok yanlış yaptık. - Peki, o halde Özkök Paşa'nın ve Paşaların suçu ne? - AKP'li: Onlar diyebilirlerdi ki; 'Tezkerenin çıkmasına karşıyız.' Ancak asker kararı bize bıraktı! - Normal, demokrasilerde zaten böyle olmaz mı? - AKP'li: Tamam, da, tezkerenin faturasını sonunda AKP'ye kesti ABD’liler. Asker, 'tezkereye karşıyız' deseydi, parti ile ABD değil, ABD ile TSK karşı karşıya gelecekti, biz yırtacaktık! ? - Özkök Paşa ve Paşalar size tezkere çıkarmayın demedi mi? - AKP'li: Hayır demedi ama cesaret edemedik! - ABD, Türk askerlerinin başına çuval geçirdi ama ceza olarak? ! - AKP'li: Yahu o olayı hiç sorma. O Wolfowitz'in halt yemesi. Bizimkiler (AKP’liler), 'tezkerenin öcünü TSK’dan alalım' diye ona akıl vermiş! - Yoksa sizin danışman arkadaşlarınızdan biri ve İstanbul'da iki işadamı Wolfowitz'e asıl suçlu AKP değil, TSK demiş olmasın? Çünkü Amerika'ya söz verdiği gibi AKP tezkereyi çıkaracaktı! TSK'yı cezalandırma teklifi, iki işadamı ve bir danışmandan gitmedi mi? - AKP'li: Çok büyük, çok fahiş bir hata yaptık zaten Wolfowitz Türk ordusunu bizimkilerin teklifi üzerine cezalandırmaya karar verdi. - Tek başına mı? - AKP'li: Yok, canım, Tayyip Erdoğan ve Gül’le paylaşıldı, onlar da' olur' dediler. - Yani Wolfowitz'in, ABD'nin bu çokbilmiş danışmanının ve İstanbul'daki iki işadamının: 'Türk ordusunu cezalandırma önerisine' Tayyip Erdoğan ve Gül ya da Eş Genel Başkanlar 'Evet' mi dedi? - AKP'li: Maalesef öyle! ... Tayyip ile Gül'ün gezileri bu plana göre ayarlandı. O gün Tayyip Erdoğan Rize de, Gül de Kayseri'de olacaktı. Çok ters bir şey olursa ikisi ABD'liler tarafından alınacaktı. Bu planı Wolfowitz hazırlamıştı. - Ne tür bir terslik bekliyordunuz? - AKP'li: Tayyip Erdoğan ve Gül'e yönelik askeri bir hareket olabilir diye düşündük. - Yani AKP üst yönetimi, AKP'nin yıldız danışmanı ve İstanbul'daki iki işadamı Türk askerlerinin başına çuval geçirileceğini biliyor muydu? - AKP'li: Evet tabii... Yanılmıyorsam bir de emekli bir Paşa biliyordu. - Hiçbir kimse çıkıp ta Tayyip ve Gül'e bunun sonuçlarının çok ağır olabileceğine ilişkin görüş bildirmedi mi? - AKP'li: Tezkerenin mecliste reddedilmesine çok kızmıştık. ABD Savunma Bakanı arkamızdaydı. Kendimizi çok güçlü hissediyorduk! - Ordunun sessiz kalacağını mı düşündünüz? - AKP'li: Biz değil, Wolfowitz öyle düşündü. Türk askerlerinin başına çuval geçirilince, Genel Kurmay Başkanı Özkök ve diğer Kuvvet Komutanı Paşaların, o günkü harekâtın nöbetçisi Büyükanıt'ın istifa edip emekli olacaklarını öngörmüştük. Eğer o gün paşalar istifa etseydi, bizim Genel Kurmay Başkanımız hazırdı. - Kimdi? - AKP'li: -“Onu söylemem." *** *** *** Konuşmanın devamında Özkök Paşa'nın "Fethullahçı" olarak lanse edildiği ve yıpratılmaya çalışıldığı anlatılıyor. O bölüm de çok ilginç. Bunu da yarın yazacağım. Can ATAKLI 'Çuval olayında paşalar istifa etmeyince Özkök için 'Fethullahçı' söylentisi çıkardık' Dün size "AKP İntihara Gidiyor" isimli kitaptan çok çarpıcı bir bölüm aktarmıştım. Bu kitap aylardır piyasada satılıyor, yazdığım bölüm internet sitelerinden yüz binlerce kişiye ulaştı. Bir tek yerden "çıt" bile çıkmıyor. Ne AKP yalanlıyor, ne kitap hakkında dava açılıyor ne de bir toplatma kararı alınmış. Yani bir anlamda "sessiz bir onay" var. İnsan bu dehşet verici ifadeleri okudukça çok şaşırıyor Bugün, dün yazdığım bölümün hemen arkasından gelen ve internet sitelerinde yer verilmeyen daha da dehşet verici bölümü yazıyorum. Bu bölümde itiraflarda bulunan AKP'li danışman, AKP'nin başta İngiltere, pek çok batılı ülkenin yardım ve desteği ile kurulduğunu anlatıyor. Ayrıca Hilmi Özkök Paşa'nın "nasıl Fethullahçı yapıldığına" ilişkin çok çarpıcı ifadeler de bulunuyor "- Sizin Genelkurmay Başkanınız kim olacaktı? AKP'li: Söyleyemem. Ama Paşalar istifa etmeyince dümen yarım kaldı. Paşaların kesin kararlı oluşu ve çuval olayını Türkiye'nin lehine kullanmaları, bizim oyunumuzu kökten boşa çıkardı. Paşalar istifa etmeyince Özkök Paşa'ya 'Fetullah Hocacı' diyelim ve Onu gözden düşürelim kararı aldık... - Neden? AKP'li: Çünkü Özkök Paşa'nın namaz kıldığı söylenmişti. Eğer Özkök Paşa'ya 'Fethullah Hocacı' diye iftira atar ve tutturursak, o da mecburen istifa eder, biz de böylece intikam alırız diye düşündük. - Yani Özkök Paşa 'Fethullah Hocacı' değil mi? AKP'li: Ne ilgisi var? Mümkün mü? Paşa samimi Müslüman bir adam.'Çamur at, izi kalır' diye böyle yaptık! - Ama sonuç alamadınız! AKP'li: Kimse inanmadı. Bunun üzerine Emin Çölaşan gibi yazarlara Özkök Paşa'nın 'Fethullah Hocacı' olduğu yalanı sızdırıldı. Wolfowitz’in adamları bir psikolojik harp başlattı. Hulki Cevizoğlu, Emin Çölaşan, Mustafa Balbay, filan, bunları CIA ve MI6 iyi etkiliyordu. Hilmi Özkök'ün aleyhinde yayınlar yapıldı. - Özkök Paşa istifa etseydi, yerine kim geçecekti? Büyükanıt Paşa mı? AKP'li: Yok canım. Ancak Büyükanıt Paşa'yı Özkök Paşa'ya karşı sadece kullanmaya çalıştık. Aziz Yıldırım, ABD'deki bazı askerler Büyükanıt Paşa'yı etkilemeye çalıştı ama Büyükanıt oyuna gelmedi. O oyuna gelmeyince 'Sabetayist' olduğunu yaydık. (Vakit ve Yeni Şafak gazetelerinden falan...) - Onun kabahati neydi? AKP'li: Bizim (AKP'nin) Genelkurmay Başkan adayımız o değildi (Bizim adamımızın olması için, onun da kötülenmesi gerekliydi.. .) - TSK’ye müdahale etmeniz saçma değil mi? AKP'li: Arkamıza ABD Savunma Bakanı'nı, iki-üç tane çok önemli işadamını ve bir emekli paşayı da alınca, kolayca bu işten sıyrılırız ve kotarırız diye düşündük. - Neden? AKP'li: Özkök Paşa'yı, Büyükanıt Paşa'yı, Genelkurmay'ı ve galiba genel olarak TSK'yı çok basite indirgedik. Çok boş gördük onları. Ama öyle değilmiş yanıldık. Mesela sizin SESAR'ın ve Atatürkçülüğünden, milliyetçiliğinden emin olunan kalemlerin paşalara yönelik ağır eleştirileri işimizi kolaylaştıracağı na, bozdu. Birçok operasyonda nasıl olsa siz ve diğerleri sonuç alır diye, biz el atmadık. - Demek ki emekli bir paşa orduyu iyi analiz edememiş. AKP'li: Sadece o değil, ABD'li, İngiliz, İsrailli, Fransız birçok uzmandan TSK'ya karşı yürüttüğümüz savaşta yardım aldık. Ama onlar da çuvalladı. Hepimiz çuvalladık. Bu kabinenin (AKP hükümetinin) listesi, Londra ve ABD'de oluşturuldu. Bakanlar Kurulu'nda İngilizlerin, Amerikalıların, İsraillerin, Almanların, Fransızların kotası olduğu söylendi. Biz itiraz ettik, iftira dedik. Ama maalesef realite bu. İngilizlerin elinde ipimiz. Dış güçlerin piyonu gibiyiz! ... - Sadece onlar mı? AKP'li: Onlar (İngilizler), hem ABD'lileri, hem İsraillileri hem Almanları, hem de AB üyelerini parmaklarında oynatıyor. Barzani’yi, Talabani’yi, Kürtleri ve Arapları. - İngiliz Büyükelçisi Westmacott? AKP'li: O en büyük fitne başı. Hükümet'in içine düştüğü açmazın mimarı o, 'Kürt devletini kabul edin, Arap ve Yahudi sermayesi Türkiye’ye akacak' dedi. Bizi yanlış yönlendirdi.. . - RTE'nin Kürt sorunu söyleminin mimarı o mu? AKP'li: Öncelikle İngilizler ve tabii Westmacott. İsrailliler de var. - Sana göre İngilizlerin amacı ne? AKP'li: Onlar (İngilizler), Hindistan ve Çin'i arkalarına alarak dünyaya yeniden egemen olmayı planlıyorlar. 'Güneş batmayan imparatorluk' şehveti içindeler. ABD'yi Irak batağına çeken İngilizler ve Yahudilerdir. İngilizler ABD'yi bölgeden uzaklaştırıp, Kürt devleti ve İsrail ile ittifak kurup Ortadoğu'ya oturmak istiyorlar. Bu sebeple ABD ile İslam ülkelerinin arasını açtılar; özellikle 11 Eylül’den sonra. Westmacott bizimkine (RTE) demiş ki, İngiltere, Rusya, Çin ve Hindistan ile birlik oluşturuyoruz. ABD bölgeden tasfiye olacak. - Tezkerenin suçlusu bu durumda İngiltere olmuyor mu? İngilizler, hem İsrail'i hem de ABD'yi yanıltıyor. AKP, bu İngiliz dümenini yenecek güçte mi? AKP'li: Biz İngiliz malı bir partiyiz. Ya da Almanların deyimi ile 'ankesörlü telefon' gibiyiz. Jetonu kim atarsa, onun düdüğünü çalıyoruz. Hiçbir şeye hazır değilmişiz. Kullanılmışız. İngilizler ince ama vahşice, İsrail, ABD üzerinden, ABD IMF üzerinden, Almanlar, Fransızlar AB ve Kürtler üzerinden ama tüm düşmanlarımız, hem Kürtler, hem AB ve ekonomi üzerinden AK Parti hükümetini kullanıyor. Çok üzülüyor ve kahroluyorum. İstanbul'un Fethi Şenlikleri'ni düzenleyen bir maziden şimdi İstanbul'un işgalini tezgâhlayan bir parti konumuna ve işbirlikçi adamlara dönüştük. - Çok ağır bir itiraf değil mi? AKP'li: Daha özelleştirme ve rüşvetteki dolaplara gelmedim. Yabancılar (İngilizler, ABD'liler, İsrailliler, v.s.) muhalefete hâkim. MHP İngiltere'ye teslim olmuş durumda, Ağar'ı çok rahat pasifsize ederler. Erkan Mumcu İngilizler'in tam kontrolünde. Westmacott, 'CHP bizimdir ve sizin en büyük yardımcınızdır' dedi. AK Parti'nin durumu ortada. - Rezalet. AKP'li: Rezaletten de beter, tam işgal ve işgale bizler (AKP'liler) önayak oluyoruz. Sizin dedikleriniz doğru, hainler mangasıyız biz. - Çok iyi bir sohbet oldu. Müsaade ederseniz ben bunları yazayım, siteden kamuoyuna yansıtalım." Can ATAKLI


Mayınlı araziler ve Arz-ı Mev'ud
Askeri mühimmat uzmanı Ahmet Zengin Fox Tv'de 3 ayrı haritayı kamuoyu ile paylaştı. Haritaların 3'ü de Arz-ı Mev'ud'a işaret ediyor... Askeri Mühimmat Uzmanı Ahmet Zengin, ortaya üç harita çıkarttı. Haritalar üç ayrı kaynakta yer alıyordu ama hepsi de aynı alanları işaret ediyordu. Zengin o haritaları şöyle anlattı; VAADEDİLMİŞ TOPRAKLAR:

"Harita sina yarımadasından başlıyor, hilalin ucu Kıbrıs'ı içine alıyor, Alanla ve Antalya'yı içine alıyor, Mezopotamya, GAP bölgesini, Dicle-Fırat havzasından Basra körfezi ve Irak ile Kuzey Arabistan'ın büyük bir bölümünü içine alıp kapanıyor. 
HARİTALARIN ANLAMI NE?: Bu alan Yahudilere vaadedilmiş topraklar adı altında bir alanı kapsıyor. Bu alan bizim ülkemizin güneyini de içeri alıyor. Hz. İbrahim'in yaşadığı yer bu haritada Harran olarak gösteriliyor. 
MAYINLARLA İLGİSİ NE?: Bu bölgenin son derece kritik bir bölge olduğu, yıllara dayanan bir emel ve ihtirasın bugünkü tezahürü olduğunu, buradaki bütün problemlerin kaynağının Yahudilerin dini istekleri olduğu görülüyor. BİRİNCİ HARİTA: "Bu haritayı 1986 yılında Arapça-İngilizce bir kitapta buldum. İskendurun'da görev yaparken bu harita ile oradaki politikaların üst üste örtüştüğünü gördüm." İKİNCİ HARİTA:


Daha sonra yaptığım incelemelerde Tevrat'da da aynı haritaya rastlardım. Aynı harita Hz. İbrahim'in doğduğu, yaşadığı ve daha sonra İsrail'e göç yollarını gösteriyor. Bu harita diğeri ile birebir aynı.



ÜÇÜNCÜ HARİTA: 
Yine İncil'de tarif edilen de bu harita ve aynı harita...

Bosna-Hersek bir Avrupa devleti. Eurovision Şarkı Yarışması’na katılması, İsrail’i Avrupalı yapmaya yetmez
"Bosna-Hersek bir Avrupa devleti. Eurovision Şarkı Yarışması’na katılması, İsrail’i Avrupalı yapmaya yetmez"
“Avrupa’nın 50 Yalanı” adlı kitabıyla ortaya çıkan dinci/islamcı medyanın “tarihçi/yazarı”Mustafa Armağan’a göre Çetin Altan gibi saygı gören bir yazar. Tarihin Saklanan Yüzü adlı kitabında “tamamen komik, kendi medeniyetimizi reddeden bir yaklaşım sergiliyor“. Türk Basınının önde gelen aydınını hedef almakla yetinmeyip Star gazetesinde yayımlanan son söyleşisinde “Avrupa bir kıta değil, Asya’nın bir uzantısıdır” iddiasını da ileri süren Mustafa Armağan’nın söyleşisinden bir alıntı: “Avrupa medeniyeti üç salkımlanmadan oluşuyor: 1- Yahudi-Hıristiyan, 2- Rus-Slav ve 3- İslam-Türk medeniyetleri. Avrupa merkezli söylem bize bir tek Yahudi – Hıristiyan köklerden söz ediyor. Halbuki Avrupa bu üç unsurdan oluşan bir bütündür. İslam – Türk salkımını çıkarırsak, Avrupa’yı doğru tanımlayamayız. İsrail, bir Avrupa devleti mi? Bosna-Hersek bir Avrupa devleti. Eurovision Şarkı Yarışması’na katılması, İsrail’i Avrupalı yapmaya yetmez. Cumhuriyet’ten sonra Avrupa’yla bağımız kesildi Hitler, Yahudiler yerine başkalarını katletseydi ne olurdu? Hitler aynı katliamı Kenya’da yapsaydı, bu derece büyük bir kötülük simgesi haline gelir miydi? 1979’dan sonra Pol Pot da milyonlarca insanı katletti ama bugün insanların zihninde Hitler’e benzer bir Pol Pot imgesi yok. Bu algıda bir dengesizlik var. Vahşet ve cinayeti bile Batı’nın tercihleri doğrultusunda algılıyoruz.” KeHaber Notu: Holokostu “katliam” olarak niteleme, aydın kesimlerce; Soykırım İnkârcılığı yapan negasyonist çevrelerin kurgu tekniklerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Toktamış Ateş / Bugün 23 Mayıs 2009 Yollarımız pek kesişmese de, Mustafa Armağan`ı epey zamandır tanırım. Gazete yazılarını ve bu yazılardan derlediği kitaplarını; kimi zaman tebessümle okusam da; bazen, ilginç şeyler bulurum. Fakat bu türden araştırmacıların, ciddi bir sorunları vardır. Yeni bir şey öğrendikleri zaman, kendilerinden başka kimsenin bilemediğini zannederler. Ve `özgün` bir düşünceymişçesine, kaleme alırlar.
Mustafa Armağan

Sefardim Yahudileri ki, bunlara TurkoYahudiler de denebilir, büyük bir kara para aklama ağı kurmuşlar

"Sefardim Yahudileri ki, bunlara TurkoYahudiler de denebilir, büyük bir kara para aklama ağı kurmuşlar"
Amerika’nın New Jersey eyaletinde, geniş kapsamlı bir tahkikat sonucu, aralarında belediye başkanı, belediye görevlileri ve hahamların da olduğu toplam 44 kişi, yolsuzluk, ve para aklama suçlamalarıyla tutuklandı. Dinci/İslamcı medya konuyu Yahudi dışlamacılığını sergilemek fırsatı sayıp kaleme aldı.Vakit gazetesinde Mustafa Özcan; “Türkiye ve Filipinler gibi bölge ve ülkelerden buldukları kelepir organları ve böbrekleri hali vakti yerinde Yahudilere pazarlıyorlar” şeklinde bu skandala Türk Yahudilerini de dahil etti. Makaleden alıntılar: “[...] Türkiye bu üçgenin veya organ yolunun tam göbeğinde yer alıyor. Hahamlar operasyonunun arkasından gizli bir tarih ortaya çıktı. Adeta Da Vinci şifresi gibi bir şey. Şark veya Sefardim Yahudileri ki, bunlara TurkoYahudiler de denebilir. Büyük bir kara para aklama ve organ kaçakçılığı ağı kurmuşlar. Bu ağı Amerikan polisi ortaya çıkardı. Bundan dolayı da operasyona antisemitik bir operasyon nazarıyla baktıklarından şüphe edilemez. Yaka paça yakalanan hahamlar genellikle New York ve New Jersey’de ikamet ediyorlar. Lakin ahtapot gibi kolları dünyaya uzanıyor. Sadece Brooklyn’de 75 bini bulan bu Sefardim kitlesi var. Bu Yahudiler Şam, Halep ve Kamışlı kökenli. Yani sınırın öte yakasından. Dün Osmanlı sınırı içinde iken şimdi sınırın öte yakasından. [...]“


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın DTP ile görüşecek olmasına tepki gösteren MHP Genel Başkan adayıAhmet R. Yılmaz; “Yaşanacak acıların şiddetini artırmaktasınız. Gelecek ilk milli iktidar olanlardan sizi de sorumlu tutacaktır” ifadelerine yer veren Yılmaz, şunları kaydetti: “ABD ve kendi içindeki Yahudilerin, Yahudi eksenli büyük Kürdistan sevdasından bir an önce vazgeçmesi gerekmektedir. Hiç kimseye hayır sağlamayacak bu proje bölgede yaşayan her millete acı yaşatmaktan öteye geçmeyecektir“, dedi. Açıklamasında, “Türkiye’nin başına bela odaklarca bir kaynaktan çıkan planlı bir fitne akışı” olduğunu iddia eden Yılmaz, Kürt açılımının sonu olmadığını” belirtti.


Büyük ve güçlü bir Türkiye olmadan ne İsrail ne de başka ülkeler bu bölgede huzur içerisinde yaşayamazlar

Büyük ve güçlü bir Türkiye olmadan ne İsrail ne de başka ülkeler bu bölgede huzur içerisinde yaşayamazlar


Bebek planı devreye girdi
Tarih: 18 Şubat 2005 Yer: İstanbul Bebek’teki bir İtalyan lokantasında sır bir buluşma gerçekleşti. MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal, Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Referans gazetesi yazarı Cengiz Çandar, Soros destekli TESEV’in yönetim Kurulu Başkanı Can Paker, TRT eski Genel Müdürü Cem Duna, ABD CIA ajanı Büyükelçileri Eric Edelman ve Mark Parris bir araya geldi

Buluşmadan aylar sonra Türkiye’de adı e-mail skandalına karışan AB Komisyonu’nun eski Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un da toplantıda olduğu ortaya çıktı. Yemek 2,5 saat sürdü. Yapılan onlarca habere rağmen toplantıda ne konuşulduğu hâlâ açıklanmadı ama, yemeğe katılanların bazı konulardaki eylem ve söylem birliği içeriğe ilişkin ipuçları verdi

Yemeğin katılımcıları, tıpkı Ermenistan sınırının açılması tartışmalarında olduğu gibi bugün de sözde Kürt sorunu konusunda “ortak” fikirleri savunmaya başladı. Sözde sorunun çözümü için bebek katili Öcalan’ın muhatap alınmasını isteyen ekipdekiler, terörün siyasallaşması gerektiğini, TSK’nın operasyonlarını durdurması gerektiğini savunmaya başladı

Haber-Analiz: Mustafa DURAN

Sönmez Köksal MİT eski Müsteşarı... Gazetelere yaptığı açıklamalarla AB ve ABD dayatması açılıma tam destek mesajları veriyor. Gizlice görüşülmesini önerdiği bölücüleri dağdan indirmek için 3 kademeli bir yol haritası öneriyor. Genel çerçevesi ile bütün bölücülere af getirilmesini talep ediyor. İmralı canisi Öcalan “Kamuoyundaki en gerçekçi yol haritası” diyerek Köksal’a övgü yağdırıyor.

Hasan Cemal Milliyet Gazetesi yazarı... PKK’nın yuvalandığı Kandil Dağı’na giderek katil Murat Karayılan’la röportaj yaptı. Bölücübaşının birbirinden küstahca tehdit ve mesajlarını Ankara’ya taşıma görevini üstlendi. Son günlerde köşesinde sözde Kürt sorununa çözüm arıyor. Hükümete bebek katili Öcalan’la masaya oturma, TSK’ya ise operasyonları durdurma çağrısı yapıyor.

Cem Duna TRT eski Genel Müdürü... Ekibin faal elemanlarından birisi olmasına rağmen henüz faaliyete geçmedi ama Radikal gazetesinde “Eski söylemler, çözümlenemeyen sorunlar, değişen dünya ” başlığıyla yayınlanan yazılarında “Türkiye’nin en önemli sorunu olarak gördüğü sözde Kürt sorununun çözümü için doğan fırsatın bir kez daha kaçırılmaması gerektiğini ifade etti.

Eric Edelman ABD’nin eski Büyükelçisi... Yemeğin en önemli katılımcılarından birisi... Gittiği her yeri karıştırmasıyla tanınan CIA ajanı... Son sözde Kürt açılımıyla ilgili ne düşündüğü pek gün ışığına çıkmadıysada Türkiye’ye dayatılan ABD planının, hazırlayıcısı olduğu ifade ediliyor. Hatırlanacağı gibi Edelman Ankara’da görev yaparken 2003 yılında- büyük medya kuruluşlarından 10 gazeteciye ve 3 tarihçiye iki gün boyunca tanışma yemeği vermişti. Bu yemekte iki ABD’li stratejist, elçilik basın müsteşarı Joseph Hullington ve Kuzey Irak’taki sözde Kürt parlamentosunun fikir babası Nicholas Kass brifing vermişlerdi. ABD’deki Wisconsin Üniversitesi Osmanlı Tarihi Bölüm Başkanı Kemal Karpat’ın da katıldığı toplantıda sözde Irak’ın ve Ortadoğu’nun geleceği tartışılmıştı. Edelman, Türkiye’de iken tıpkı Bebek buluşmasının diğer fertleri gibi Öcalan’a önem verdiğini ifade ediyor ve İmralı canisinden “Bay Öcalan” diye bahsediyordu.

Can Paker TESEV Başkanı... Yönettiği vakıf, hazırladığı rapor ve yol haritaları ile dayatma projeye destek veriyor. Sözde Kürt sorunun bir an önce çözülmesini gerektiğini savunup, zaman zaman terörü imha operasyonları yürüten TSK’yı hedef alıyor. Hükümeti sözde sorun konusunda saldırgan milliyetçi bir dil kullanmakla ve gerekli adımları atmamakla suçluyor

Cengiz Çandar Referans gazetesi yazarı... Bebek ekibinin gazetecilerinden birisi olan yazar, köşesini “ortak” fikirlerine taraftar toplamak için kullanmaya başladı. “Beğenin beğenmeyin, ister kızın ister köpürün, Abdullah Öcalan’ın Türkiye Kürtleri üzerinde gücü var” gibi sözleri sık sık tekrar ederek bebek katili ile masaya oturulmasını ve yol haritası hazırlaması için fırsat verilmesini telkin etmeye başladı
Süreyya Seyyahoğlu / Washington
Perşembe günü Türkiye'de Başbakan Tayyip Erdoğan ile Rusya Başbakanı Vladimir Putin arasında imzalanan anlaşmalar Washington'da kaşların kalkmasına neden oldu. ABD'li yöneticiler resmi ağızlardan konuya mesafeli yaklaştıklarını ifade etseler de, Washington'ın temkinden de öte anlaşmalardan dolayı tedirgin olduğu ifade ediliyor. Washington'da özellikle 27 Nisan Muhtırası öncesi ve sonrasında Başbakan Erdoğan'la ilgili önemli iddialardan biri, Putinleşme sendromu ve Erdoğan'ın Türkiye'yi Rusya'ya yakınlaştıracağı şeklindeki iddialardı. Her ne kadar ABD Yönetimi bu tür iddiaları ciddiye almasa da, bunun bir alıcı kitlesi olduğu açıktı. 27 nisan sonrası düzenlenen ve Ergenekon iddianamesinde ayrıntıları ortaya çıkan "Cumhuriyet Eylemleri" ile parallel giden süreçte Washington'da Erdoğan'ın Putin'le yakın ilişkiler kurduğu iddia ediliyordu. Türkiye'nin özellikle enerji konusunda Rusya ile yaptığı anlaşmalar, Kafkasya İşbirliği ve İstikrar Platformu'nda ABD'ye yer açmayarak, platformu sadece Kafkasya'da toprağı olan ülkelere has kılması ve Rusya ile nükleer enerji konusunda gelişen işbirliği Washington'ı tedirgin ediyordu. Buna bir de Washington'daki Rus-düşmanı lobilerin faaliyetleri katılınca belli kesimlerde Türk-Rus yakınlaşması fikri oluştu. Ancak Ergenekon operasyonuyla Rusya ile irtibatlı olduğu iddia edilen ve ekseriyeti Erdoğan'a karşı isimlerin tutuklanması bu iddiayı biraz zayıflatmıştı. Şimdilerde yine Washington'da aynı iddialar müşteri bulmaya başladı. Türkiye'nin geçen yaz NATO gemilerine Montrö şartlarını dayatmasından rahatsız olan Pentagon'dan bazı kesimler, şimdilerde Putin-Erdoğan anlaşması konusundaki çekincelerini yeniden gündeme getirmeye hazırlanıyor. Güney Akım gibi Nabucco'ya zarar verebileceği iddia edilen anlaşmaların imzalanması bu kesime daha da fazla malzeme veriyor. Şimdilerde Türkiye'nin Güney Akım'a imkan veren bu anlaşmayı imzalayarak tarafını belli ettiğini iddia ediliyor. Hele bir de bunun üzerine nükleer santral anlaşmasındaki pürüzlerin giderileceğinin açıklanması Washington'daki bir kesimi iyice tedirgin etti. Bu kesim eski iddialarını tekrarlayarak saldırıya geçmeye hazırlanıyor. Yönetim ise bu konuda daha temkinli. Gürcistan konusunda Türkiye'nin eleştirilere rağmen yardım ettiğini hatırlayan yönetim, Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesinin Rusya şartına bağlı olduğunu görüyor. Bunu hafifletici sebep olarak gören yönetim, Güney Akım'a ise Rusya'nın Nabucco'ya zarar vermemesini sağlayacak bir teskin edici anlaşma gözüyle bakıyor ve Güney Akım'ı çok ciddiye almıyor. Bunda elbette Güney Akım projesinin maliyetinin Gazprom tarafında bile olsa kolay kolay karşılanamayacağına olan inanç var. Yine yönetimde Rusya ile ilişkileri "resetleme" konusunda adım atan ABD'nin, kendisi Rusya ile ilişkilerini düzeltirken, müttefiki Türkiye'den aksini istemesinin ABD'nin ahlaki duruşuna zarar vereceği ifade edilerek, konunun reelpolitik olarak okunması tavsiye ediliyor. Ancak yine de yönetimin de zaman zaman bu konuda tereddüte düştüğünü kabul etmek gerekir. Neticede Karadeniz'de ve Avrasya'da büyük bir oyun oynanıyor. Henüz taraflar tam olarak belirlenmiş değil. Türkiye de mümkün olduğunca partizan bir taraf olmadan, olay bazlı tavır almaya çalışıyor. Ancak tüm taraflar Türkiye'nin kendisinden yana tavır almasını istiyor. Nabucco projesi devam ettikçe, ABD'nin şimdilik tereddütlerini bir kenara bırakacağı tahmin edilebilir.



JAPONYA DA ATILAN ATOM BOMBASINDA SİYONİST PARMAĞI






“Hiroşima’da öleli
Oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım,
Büyümez ölü çocuklar.”
Diye yazmıştı Nazım Hikmet Ran.Bu sabah iki katliam haberi,biri 2009 başında Gazze saldırısı ve diğeri de Hiroşima’ya atılan atom bombası.Gazze zaten Siyonist katillerin canlı izlediğimiz katliamıydı ama bu haber ilk atom bombasında bir Yahudilerinin parmağının olduğunu söylüyor ve bununla gurur duyuyorlar.İsrail Yahudilerinin,Siyonistlerin ruh halini gösterir bir örnek.Kan ve ölümden haz alan tek ırk sadece bunlar olsa gerek.Ama başkaları ölürse.Kendilerinin burunları kanamaması gerekli.Aklıma Gazze saldırılarının olduğu dönemde Gazze sınırına gelip zevkten göbek atan Yahudilerin görüntüleri geldi.Bu barbarlık ötesi bir şey.İçerisinde tırnak kadar insanlık olmayan bir şey.Dünyada nerede kan,gözyaşı,ölüm,eziyet varsa bilin ki arkasında o veya bu şekilde İsrail vardır. pkk nın arkasında olduğu gibi.
HİROŞİMA'NIN ARDINDAKİ YAHUDİ'YE HAARETZ'DEN ÖVGÜ!
Hiroşima'ya atılan atom bombasının 46. yılında, Haaretz'de, katliamın arkasındaki Yahudi isme övgü dolu bir makale yayınlandı
Japonya dün Hiroşima'ya atılan ilk atom bombasının ve ilk nükleer katliamın yıldönümünü gözyaşları ile andı.
Dünyanın farklı köşelerinden nükleer silahlanmanın sona ermesi ve binlerce insanı hayatını kaybettiği bu dehşetin bir kez daha yaşanmaması için çağrılar yapıldı.
İsrail gazetesi Haaretz ise, Hiroşima'ya atom bombası atılmasında rolü olan, ikinci görevi Kukura şehrine sis nedeniyle bomba atamadığı için Nagasaki'nin bombalanmasında ısrar eden bir yahudi askerin hikayesiyle çıktı okurların karşısına...
İkinci dünya savaşı sırasında Amerikan ordusunda görev yapan üsteğmen Jacob Beser'in, Japonya'nın iki şehrine atılan atom bombaları konusundaki istekliliğini öven makalede, Beser'in hayatı boyunca İsrail'e gelmemiş olması ve İsrail'in nükleer silahlanmasında rol alamamasından şikayet edildi.
Yazıda, Amerikan ordusunda uçuş radarı uzmanı olarak çalışan Jacob Beser'in, Hiroşima'ya atılan atom bombasından sonra, planlandığı gibi Kukura'ya atılacak ikinci bomba için hazırlıklara başladığı aktarıldı.
Ancak, şehrin üzerini örten yoğun sis nedeniyle gerçekleşmeyen bu ikinci operasyondan sonra, Amerikalı yetkililer bombalamayı durdurmayı düşünmeye başladı. Haaretz, Beser'in "görevi tamamen iptal etmemesi için komutanını ikna ettiğini, ikinci bombanın Nagasaki'ye atılmasını sağladığını" duyurdu.
Makalede, 1992'de Amerika'da ölen Beser'in, son günlerine kadar binlerce Japon'un ölümüne neden olan nükleer felakette oynadığı rolden pişmanlık duymadığı da ifade edildi.
6 Ağustos 1945'te yerel saatle 08:15'de Amerika Birleşik Devletleri "Enola Gay" adlı bir B-29 bombardıman uçağından bıraktığı little boy (küçük çocuk) isimli atom bombasıyla ilk anda 70 bin kişilik katliamı gerçekleştirdi.
Bu nükleer felaketin üzerinden geçen 64 yılda, Hiroşima ve Nagasaki'de bombanın insanlar ve çevre üzerinde yaptığı etkiler ise devam ediyor.
Sıkıysa İsrail’i, Siyonist’i eleştir. Seni antisemitist yapar, soykırımcı yapar cihan aleme rezil eder. Hatta aynaya baktığında kendini Hitler gibi görmeye başlarsın. Dünya dolar hâkimiyetini ele geçiren bu katiller kuralları da kendileri koyuyor. İstediğini öldürüyor, istediği yeri işkâl ediyor, eleştirenleri de Yahudi düşmanı, antisemitist ilan ediyor.Dünya medyasını ve ticaretini ellerinde tutan bu katil sürüsüne hiçbir güç dur diyemiyor.İşte aşağıdaki haber İnsan Hakları örgütünün kimlere insan hakkı sattığının tipik bir göstergesi niteliğinde. Adamlar fosfor bombası kullandı.Bunun daha ötesi var mı?


Fotoğraflar ortaya çıktı. Savaşın iğrenç yüzünü gösteriyor. İsrail de artık reddedemeyecek durumda olduğu için itiraf etti. İsrail ordusu Gazze'de katliam boyutuna ulaşan askeri operasyonunda beyaz fosfor bombası kullandığını şok bir açıklamayla itiraf etti: Kullandık. Ama düşman tarafından görünmemek için.....
SAVAŞ SUÇU
Gazze'de 22 gün süren ve katliam boyutuna ulaşan İsrail askeri operasyonu ardında binlerce enkaz, bin 5000 masum sivilin cesedi ve 5 bini aşkın yaralı bıraktı. İnsan hakları örgütleri tarafından 'savaş suçu işlendi' denilerek uluslararası mahkemelerde aleyhine dava açılması istenen İsrail'in operasyonlar sırasında yasak kimyasal silahlar kullandığı iddia edilmişti.
YASAYA AYKIRI OLSA DA YAPACAĞIZ
Behit Lahiya bölgesinde bulunan BM'ye ait bir okula düzenlenen saldırıdan çekilen bir fotoğraf karesi de fosfor bombası kullanımının belgesi olarak dünya medyasında yer aldı. İşte 'bilinenin ilanı' ise dün İsrail Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yigal Palmor tarafından bir itirafla geldi. Palmor İngiliz Times muhabirinin fosfor bombası kullanımı ile ilgili sorusuna önce "Evet. Fosfor bombası kullandık ama yasal olmayan şekilde değil" gibi ilginç bir cevap verdi. Ardından "Bazı uygulamalar yasalara aykırı olabilir. Ama biz bunu yapacağız" sözlerini sarfetti.
'ABD DE IRAK'TA KULLANIYOR'
İsrail ordusundan üst düzey bir yetkili de "Fosfor bombası kullandık. Ancak düşmana görünmemek için sis yapsın diye kullandık" dedi. İsrail daha önce fosfor tanecikleri yayan ve vücutta derin yaralar bırakan bombanın kullanımı ile ilgili iddiaları tamamen reddetmişti. Ancak bölge sağlık ekiplerinin yaralılar üzerinde tespit ettikleri yanıklara ilişkin haberler, İsrail ordusunun ABD yapımı ve seri numaralı fosfor bombaları kullandığına dair fotoğrafların medyaya yansıması itirafı getirdi. İsrail Savunma Bakanlığı savunma olarak İngiliz ve ABD güçlerinin Irak ve ve Afganistan'da fosfor bombası kullanmasını gösteriyor.


İNSAN HAKLARI ÖRGÜTÜ'NDEN İSRAİL'E 'SALDIRI REHBERİ
İsmi: İnsan Hakları İzleme Örgütü; Görevi: İsrail'in Filistinlileri nasıl katledebileceğine dair rehber yayınlamak!
ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yayınladığı 31 sayfalık "Gazze Roketleri" raporu, skandal ifadelerin yer aldığı bir "saldırı rehberi" olarak nitelendi.
“İsrail'e Filistinlileri nasıl öldürmesinin daha doğru olacağı konusunda” önerilerin yer aldığı raporda, Filistinli sivillere saldırmadan önce, "saldırıdan önce hedef bölgeye çok daha fazla uyarıda bulunmak ve saldırının zamanlamasını açıklamak daha olumlu bir etki bırakacaktır" ifadesi kullanıldı.
'İnsan Hakları' İzleme Örgütü, İsrail'e açıkça "haber verdikten sonra vurursan yasal olur" demeye getirdi.
İsrail ordusu ise rapordan duyulan memnuniyeti dile getirerek, bundan sonra daha etkili uyarıların yapılacağını açıkladı!
Hamas'ın İsrail'e attığı roketler için ise "savaş suçu" ifadesini kullanan raporu hazırlayan örgüt yöneticisi Iain Levine, İsrail'in bombalamadan önce uçaklardan attığı 'uyarı' notlarını kullanmayan Hamas'ı savaş suçlusu ilan etti.
İsrail'in saldırılarında daha fazla insan öldürdüğünü, yerleşim yerlerini yıktığını kabul eden rapor, yine de Hamas'ın haber vermeden attığı roketlerin daha ciddi bir suç olduğuna hükmetti.
İsrail'e yapılan tek eleştiri ise, 22 gün süren Gazze saldırısı sırasında atılan uyarıların yeterince "spesifik" olmamasıydı.
Gazze'deki Hamas hükümeti ise "önyargılı" olarak nitelediği rapor hakkında fazla yorum yapmaya gerek olmadığını söylemekle yetindi.
Kaynak:Dünya Bülteni/Haber Merkezi