28 Haziran 2009 Pazar

Gerçek Aydınlarımızı Tanıyalım :PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV’ÜN ÖZGEÇMİŞİ

PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV’ÜN ÖZGEÇMİŞİ

1932 Gelibolu doğumlu. Evli gazeteci (Candan S. Ataöv). Uluslar arası İlişkiler ve İktisat dallarında Syracuse ve New York Üniversitelerinden) iki Yüksek Lisans, Syracuse (New York) Üniversitesinden (Uluslar arası İlişkiler

ağırlıklı) Siyasal Bilgiler doktorası (1959). En iyi bildiği yabancı dil İngilizce. Mesleği üniversitede öğretim, akademik araştırma, yazarlık ve gazetecilik. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde kırk yılı aşkın süre Uluslar arası İlişkiler öğretim üyeliği yaptı. Bazı başka üniversitelerde de: örneğin,Johns Hopkins School of Advanced International Relations (Yaz 1957). Harvard Üniversitesi (Yaz 1958), Jawaharlal Nehru Üniversitesi (Şubat 1980), Sovyet Bilimler Akademisi (1970-1972)… Verdiği derslerden bazıları: Uluslar arası İlişkilere Giriş, Uluslar arası Politika, Uluslar arası Örgütler, Uygarlıklar Tarihi,Orta Doğu, Afrika, İslâm ve Dış Politika, Dünya Azınlıkları, Ulusların ve Devletlerin Oluşumu, Rus ve Sovyet Dış Politikaları, Amerikan Dış Politikası,

Doğu Avrupa’da Değişim, Birleşmiş Milletler, Tarihte Ermeni-Türk İlişkileri…

Belli başlı dış görevleri arasında Birleşmiş Milletler’e bağlı beş uluslar arası örgüt ya da grubun merkez yöneticiliği var. Kısaca: ırk ayrımına karşı (Cenevre), Filistin hakları (Viyana), terörizme karşı (Washington, D.C.), nükleer savaşa karşı (Moskova), savaş tutsakları değişimi (Viyana). 1976’da seçildiği “Her Türlü Irk Ayrımına Karşı Uluslar arası Örgüt”ün merkez yönetici olarak, daha çok Güney Afrika’da apartheid rejimine ve Filistin topraklarında Siyonist ırkçılığa karşı yayınlar ve eylem yollarıyla savaşım vermiştir. Filistin hakları

konusunda dünyada en fazla yayın yapmış olan kişidir ya da en az birçok dilde ve en yaygın yayınları olan birkaç kişi arasındadır. Washington’daki akademik nitelikli terörizm araştırma merkezine danışman olarak seçilmesi kendinin Ermeni terörüne karşı sürekli ve etkin eylem ve yayın sürdürmüş olmasındandır.

Moskova’da uluslar arası bir toplantıda kurulan yedi kişilik “Nükleer Savaşa Karşı Uluslar arası Bilimciler Komitesi”nin öteki üyeleri arasında fizik, kimya ve biyoloji dallarında Nobel ödülü verilmiş olan dört ‘müspet ilimler’ uzmanı vardır. Bu kurul o zamanki Sovyet Devlet Başkanı M.S. Gorbaçov’u yerinde ziyaret ederek ondan Kazakistan’da Semipalatinsk’de yapıla gelen yer altı nükleer denemelerinin tek yanlı durdurulmasını istemiş ve bu istek Sovyetlerce kabul edilmiştir. Komitenin bu kente yerleştirdiği çok duyarlı aletler

denemelerin durdurulduğunu kanıtlamıştır. Savaş tutsaklarının değişimine ilişkin uluslar arası kurul İran-Irak Savaşında tutsak değiş tokuşunun sağlanmasında yararlı olmuştur. Prof. Ataöv’ün (başkalarıyla) aldığı B.M. Özel Barış Ödülü bu eylemleriyle bağlantılıdır.

Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) eski (1966) merkez Yönetim Kurulu üyesi. Yüz kadar uluslar arası bilimsel toplantıya tebliğe katıldı. “Ermeni Sorunu”yla ilgili olarak iki Paris davasında (1984, 1985), dört Avrupa Parlâmentosu (Strasbourg ve Brüksel) oturumunda (1980’ler). Birleşmiş Milletler İnsan ve Azınlık Hakları Komisyonu (Cenevre) çalışmalarında (1980ler) ve Avrupa Güvenliği ve İnsan Hakları Boyutu toplantılarında (Kopenhag ve Moskova) uzman ve konuşmacı olarak bulundu. BM’e bağlı örgütlerde (meccani olarak yaptığı) yöneticilik görevinin gereği olarak belli başlı dünya kentlerinde (1976’dan bugüne) çok sayıda uluslar arası toplantıda özellikle ırk ayırımının yok edilmesi ve Filistinlilerin haklarının tanınması

konularında hizmet verdi. (başta Dr. Kurt Waldheim olmak üzere) BM Genel Sekreterleri adına çeşitli yerlerde görevler üstlendi. Güney Afrika’ya özgü apartheid rejimi yenilgiye uğratıldıktan sonra, ona verilen akademik ödülde “Afrika’nın oluşumuna otuz yıldır yaptığı olağanüstü katkılardan ötürü” değerlendirmesi yer aldı ve Cumhurbaşkanı Nelson Mandela tarafından Türkiye’den rejim değişikliği törenlerine (eşiyle birlikte) resmen çağrılan tek Türkiyeliler oldular. Başka bir ödülünde “genelde insan haklarına, özel olarak da Filistin haklarına dünya çapında yaptığı hizmetleri nedeniyle”, bir başkasında “Türkiye Cumhuriyeti İlkelerine bağlılığı”, kimi başkalarında “Balkan Azınlıkları” konusundaki uzmanlığı ve “Lâtin Amerikan sorunlarına ilişkin

bilgisi” sözcükleri yer almaktadır. Çoğu yabancı dilde 130 kadar kitap, 40’ın üstünde başkalarıyla ortak

kitap, birkaç yüz akademik inceleme ve birkaç bin gazete yazısı yayınladı. Yurtta ve dışarıda 97 dergi ve gazete yazdı. Yazdıkları toplam 20 yabancı dile çevrildi. Kitap ya da makaleleri (kimi ülkelerde birkaç tane olmak üzere) 3 Amerika, 14 Avrupa ülkesinde ve Avustralya’da basıldı.

Kimi kitapların başlıkları:

Diserimination and Conflicı (Cenevre),

Kashmir and Neighbours (Londra), The İnquisition of the late 1980s: the Turks

of Bulgaria (Washington. D.C.), L’Utilisation des eaux palestiniennes et le droit

international (Quebecc), SSA.Nato i Turtsiya (Moskova), 9/11: Discrimination

in Response (Cenevre), Az Emburgok es az Erindett Harmadik Orszagok

(Budapeşte), Pictura Turca (Bükreş), The Case in South Africa (Londra), The

Independent Personality of the Palestinians (Londra), Turkey and Europe

(başkalarıyla, Londra ve New York), The Turkish Yearbook of International

Relations (ed.,1961, 1981-1995); Indo-Turkish Relations (ed.), Turkish Painting

(Bükreş), Asian Relations (başkalarıyla, Yeni Delhi). Question of Palestine:

Legal Aspects (başkalarıyla. BM. New York), Afrika Ulusal Kurtuluş

Mücadeleleri (SBF), The Middle East Studies (başkalarıyla Seoul), Libya

(başkalarıyla, Maryland), The Reagan Administration’s Foreign Policy

(başkalarıyla Viyana), Sionisme et Racisme (başkalarıyla Paris), Palestinian

Rights (başkalarıyla, Illinois), Economic Sanctions and Development

(başkalarıyla, Viyana), Culture, Society and Polities in Central Asia and India

(başkalarıyla, Yeni Delhi). University and Academic Freedom (başkalarıyla,

Güney Afrika C.), Silâhsızlanma Gereği (Ankara), Turkish Foreign Policy: New

Prospects (başkalarıyla, Londra), NATO and Turkey (SBF), Turkish Foreign

Policy:1939-1945 (SBF), Turkey in the U.N. (başkasıyla, SBF), Democracy and

Terrorism (başkalarıyla Yeni Delhi), Democracy and an Alternative World

Order (başkalarıyla, Viyana), İkinci Dünya Savaşı (Ankara), Democracy and

Terrorism (başkalarıyla, Yeni Delhi), Civilizations: Conflict or Dialogue?

(başkalarıyla, Viyana), Zionism and Racism (başkalarıyla, Tripoli, Londra, New

York), The Lockerbie Case (İng. ,Fr., İsp.), Civilization: Conflict and Dialogue

(başkalarıyla, Viyana), The Use of Palestinian Waters and International Law

(Londra)…

“Ermeni sorunu” üstüne bazı kitapları/kitapçıkları:

“What Happened to the Ottoman Armenians? (New York). The British Blue Boks: Vehicles of War

Propaganda. 1914-1918 (New York). The Armenians in the Late Ottoman

Period. A Brief Glance at the Armenian Question. The Andonian “Documents”

Attributed to Talat Pasha Are Forgeries. A ‘Statement’ Wrongly Attributed to

Mustafa Kemal Atatürk. Hitler and the “Armenian Question”. An Armenian

Author on “Patriotism Perverted”, An Armenian Source: Hovhannes

Katchaznouni. A British Source (1916) on the Armenian Question. A British

Report (1895): “The Armenians Unmasked”, Deaths Caused by Disease in

Relation to the Armenian Question. An Armenian Falsification, Documents on

the Armenian Question: Forged and Authentic, The Reports of Reports of

Russian Officers on Atrocities by Armenians. The Armenian Question: Conflict,

Trauma&Objectivity, Eine Armenische Heuchelei. Un Bref aperçu de la

“Question armenienne”. What Really Happened in Geneva: the Truth About the

‘Whilaker Report’. The Ottoman Archives and the Armenian Question, Another

Falsification: ”Statement” Wrongly Attributed to Mustafa Kemal Atatürk.

Osmanlının Son Döneminde Ermeniler. Breve Ojeada a la “Question Armenia”,

Hitler und die “”Armenische Frage”. Masdur Britani: 1916. El-Ereşid el

Osmaniye ve Meselet el Ermen, Takrir Britani:1895 Mellade the Filen fi Cenev:

Hakikat Takrir Whitaker”. Mavi Kitaba Yanıt. Ermeni Belge Düzmeciliği…

Kitapları başta olmak üzere, çalışmalarının yayınlandığı kentlerden

bazıları Cenevre, Londra, Washington, New York, Quebec, Moskova, Paris,

Viyana, Belgrat, Bükreş, Budapeşte, Sofya, Yeni Delhi, Tripoli, Maryland,

Villanova, Havana, Sofya, Üsküp, Madrid, Atina, Amsterdam, Bağdat, Amman,

Şam, İslâmabad, Karaçi, Doha, Kahire, Seoul, Kinşasa…

17 madalya/akademik ödül aldı. Bazıları: İtalyan Cumhurbaşkanlığı

Şövalyeliği. (eski) Federal Yugoslavya Cumhurbaşkanlığı Altın Çelenk

Madalyası; Rus Bilimler Akademisi Potçotnaya Gramota Akademik Ödülü,

Güney Afrika Cumh. Bophuthatswana Üniv. Akademik Ödülü, Filistin Şeref

Madalyası, (verilen dördüncü yabancı olarak) Küba Felix ElMusa Madalyası,

(başkalarıyla) Birleşmiş Milletler “Özel Barış Ödülü” (P.de Cuellar), Macar

Kültür Madalyası, Makedonya Tarihsel Araştırma Ödülü, Afgan Madalyası,

Hindistan Şildi, TBMM Şildi, 1989 Türk Tanıtma Vakfı Yıllık Ödülü, Avrupa-

ADD 2001 Yılı Bilim Ödülü…

&&&&&&&&&&&

Hakkında bir yazı:

Benden de hain ermenilerin yaptıklarına ilişkin belgeler. Türklerin 1915'te öldürdükleri Ermenilerin kurukafaları diye sunulan resmin, gerçekte ünlü bir Rusun yağlıboya tablosu olduğunu Prof. Türkkaya Ataöv ilk olarak 1985'te altı dilde basılan kitaplarla kanıtlamıştı. Ermeniler yağlıboya tablonun köşesine Talat Paşa'nın fotoğrafını yerleştirip kitaplarda kullanarak 1915 olaylarıyla bir bağlantı kurma peşindedirler. 1914 Yazında Paris'de Çıkarılan Hınçak Gazetesi'nin Ön Sayfası. Burada Osmanlı İmparatorluğu'na Karşı Ermeniler'in Ayaklanması Gerektiği Anlatılmaktadır. Boghos Nubar'ın Fransız Dışişleri Bakanına Yazdığı Mektubun Repredüksiyonu. 3 Aralık 1918 Mektupta 1 Kasım 1914 ten 30 Kasım 1918'e Kadar Ermeni Çetelerinin Osmanlı'ya Karşı Nasıl Mücadele Ettikleri Anlatılmaktadır. ASALA'yı Konu alan 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı. Rum ve Ermeni Ahaliye Tecavüzatta Bulunulduğu İddialarının Asılsız Olduğu. (Tehcirden sonra yerlerine dönen Rum ve Ermenilere tekrar yer değiştirmeleri için Müslim ahalinin baskı ve tecavüzatta bulunduğuna dair yalan haberler yayıldığı ve bu haberlerin asılsız olduğu hakkında gayr-i Müslim ahali tarafından Erkan-ı Harbiyye'ye gönderilen tahrirat suretlerinin gerekli yerlere ulaştırılmasına dair Harbiye Nezareti'nden Hariciye Nezareti'ne yazılan tezkire.) Geri Dönen Rum ve Ermenilerin İaşe, Sevk ve İskân Durumlarını İnceleyecek Komisyonun Masraflarının Karşılanması. VE KEMAL ATATÜRK'ÜN BU KONUYLA İLGİLİ SÖYLEDİĞİ ONLARCA SÖZDEN BİR KAÇI -Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar. (5 Haziran 1919) Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir. (16 Haziran 1919) Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücahede uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık mani olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğum için pek aşığı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim. (8 Temmuz 1919) Doğuda Ermeniler Kızılarmağa kadar genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı. (4 Eylül 1919) vatanımız içinde bağımsız Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edilmiştir. (11 Eylül 1919) Ermenilere hiçbir kötü kastımız yoktur. Bilakis onların her türlü tabiiyet haklarına tamamen riayetkarız. Bunun aksi olarak yayınlar, düzmeceden ve İngilizlerin aldatmacasından ibarettir. Ermeni facialarının hala mevcut eserlerinin gösterilmesi uygun olur. (21 Eylül 1919)

EMPERYALİSTİN B PLANI:AHMEDİNEJAT SADDAM'LAŞTIRILIYOR

Batı emperyalisti turuncu devrimlerle işi bitiremediği ülkelerde SADDAM’laştırma politikası kullanıyor. İran’da olan da bu. Turcu devrimle devrilmeyecek dünyanın en fazla okuyan ve en fazla çevirisinin yapıldığı ülke İran’da Saddamlaştırma politikası güdülüyor. Yıllardır dünya kamu oyuna diktatör olarak sunulan Ahmedinejat seçimleri normalde de alacakken, batılı emperyalist devletlerin anketlerinde sanki Musavi alacakmış gibi gösterilerek bir beklenti oluşturuldu. Seçim sonrası çıkan olaylar dünya kamuoyuna bastıra bastıra sunularak ta Ahmedinejat’ın bir diktatör olduğu imajı insanların beyinlerine kazındı. Buna tüm dünyada ve Türkiye’de ki devşirme aydınların katkısı çok büyüktür. Medyamızı bir gözden geçirin. Olayı sanki kendi ülkelerindeymiş gibi sahiplendiklerini ve Ahmedinejat’a veryansın ettiklerini görebilirsiniz. Bu emperyalist ağın psikolojik, kamuoyu oluşturma ayağı. Saddam’da Irak saldırısından önce barbar, vahşi,diktatör olarak tanıtılmıştı.Kitle imha silahları bulundurduğundan bahsedilmiş ve saldırı gerekçesi olarak böyle bir barbarın elinde böyle silahların olması dünya güvenliği açısından büyük tehlike olarak sunulmuştu.Irak’a saldırıldı,Saddam asıldı,1,5 milyon sivil öldürüldü,Irak talan edildi ama kitle imha silahlarına rastlanılamadı.Ama dünya seyretti çünkü Saddam barbardı ve böyle bir barbarın elinde kitle imha silahları vardı.Sonra şerefsiz George W.PUSH çıktı ve özür diledi.”Kitle imha silahları yokmuş ben istihbarat kurbanıyım” dedi.Push 16 aralık 2008 de bu özrü dilerken Irak’lı gazeteci Muntazır El Zeydi sinirlerine hakim olamayıp ayakkabılarını çıkarıp fırlattı ama tutturamadı.PUSH’tun pekmezlerini akıtamadı,korumalar tarafından kolu kanadı kırıldı ,yargılandı ve hapse atıldı.

Şimdi aynı oyun İran’da oynanıyor.

Bu kadar ayrıntılı bir giriş neden yaptım?

Medyamıza bakın komşumuzdaki bu gelişmeleri kaşıyanlar kim?

İşte bunlar emperyalizmin satılmış köpekleridir.

Çünkü onlar için Türkiye’nin çıkarları değil; yalandıkları patronları İsrail ve ABD’nin çıkarları önemlidir.

Sağlıcakla kalın.

İRAN'DA KİMİN OYUNU?

İran'daki olayların arkasında, krizi doğru idare edemeyen İranlı yetkililer ile İngiltere ve İsrail var!

Süreyya Seyyahoğlu / Washington İran'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından başlayan protestolar sakinleşmeye yüz tuttu. Ancak Şah rejiminin devrilmesinin ardından dünyaya yayılan İran diasporası dünyanın her tarafında görülmedik bir hareketlilik yaşıyor. Adeta işgal sonrası hareketlenen Irak diasporası gibi bir yandan ülke dışında protestolar düzenlerken bir yandan da muhtemel bir geri dünüş için herkes rol kapma savaşında. Sürgünde kabine yarışı tam anlamıyla görmeye değer. Bu kervana en son Washington'da Ulusal Basın Merkezi'nde konuşan devrik İran Şahı Rıza Pehlevi'nin kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu da katıldı. EYLEMLER HERKES İÇİN SÜRPRİZ Seçim ertesinde başlayan protestolarla birlikte bir anda gözler bir yandan İran'a bir yandan da Batı ülkelerinin başkentlerine çevrildi. Herkes aynı soruları sormaya başladı: Bu olayların arkasında kim var? Sırayla gidecek olursak, seçim sonrası protestolar ve tepkilerde öncelikli sorumluluk İranlı yetkililerin. Bu protestolar tüm batı başkentleri için tam anlamıyla sürpriz oldu. Eminim özellikle iki başkent, Londra ve Tel Aviv, tahmin olmasa da büyük bir umutla olayların çıkmasını bekliyor, bunun için çabalıyordu. Ancak bu düzeyde büyük protesto onlar için bile sürpriz oldu. Bu konuda Tahran kadar şaşıran bir başkentin Washington olduğunu da söylemek gerekir. Zira Washington İran'daki olaylardan Tahran'dan sonra en çok zarar gören ikinci başkent oldu. Peki olayların sorumlusu olarak kimi görmek gerekir? ASIL SORUMLU İRANLI YETKİLİLER İran'da yaşanan olayların ilk müsebbibi olayları kontrol altına alamayan, sorunu idare edemeyen İran yönetimi. Ancak Tahran'daki güç dengelerine bakıldığında ilk sorumlu olarak Ahmedinejat lehinde seçimlere müdahale etmeye çalışarak eline yüzüne bulaştıran Besiçler oldu. Ahmedinejat'ın zaten rahatlıkla alacağı seçim işgüzarlık neticesinde sorunlu hale gelmiş oldu. İkinci sorumlu ise Rafsancani'nin gerilimi yükseltmek için kullandığı Musavi oldu. Bu grup da kendi kişisel iktidar mücadeleleri için son derece farkında oldukları seçim sonuçları konusunu kışkırtarak gerilimin artmasına neden oldu. Üçüncü sorumlu kesim olayların idaresini beceremeyen, protestoların büyümesine meydan veren, ilk zamanlardaki kayıtsız tavrıyla hayretler uyandıran İran'daki güvenlik ve siyaset eliti oldu. Bu elit eğer akıllı davranabilseydi, olaylar bu raddeye varmadan engellenebilirdi. İran'daki tüm bu hatalardan sonra başka aktörlerin devreye girmesi ise kaçınılmaz. KÜRESEL PSİKOLOJİK OPERASYON İlk faturayı İran'a kestikten sonra, İran'daki protestoların artmasında uluslararası basının rolü olduğunu atlamamak gerekir. Öncelikle büyük bir kampanya ile İran'da seçimleri Musavi'nin kazanacağı beklentisi yaratıldı. Seçimlerden hemen once yapılan anketlerde sonuçlar Ahmedinejat'ın yüzde 60'ın üzerine oy alacağını gösteriyordu. Hatta gözlemciler adayların yenişememesi durumunda ikinci tura geçilen seçimlerde bu sene doğrudan ikinci tura geçilmiş gibi sonuç alınacağını, ilk turda Musavi ile Ahmedinejat'ın kapışacağını söylüyordu. Bu nedenle de Ahmedinejat'ın geçen seçimlerde ikinci turda Rafsancani'ye karşı aldığı oy oranını tutturacağı söyleniyordu. Batılı gözlemcilerin bu yorumlarına rağmen medyada tam tersi bir hava esti ve başta BBC olmak üzere tüm Batı medyası seçimlerde Musavi'nin kazanacağı beklentisini doğurdu. Batı'daki tepkinin bir boyutu iken, bir yandan da Facebook ya da Twitter Devrimi gibi ifadelerle içerideki İranlılar kışkırtıldı. Bu süreçte ise tüm gözler Washington'a çevrildi. FAİL ABD YÖNETİMİ DEĞİL Ancak İran'daki olayların başlangıcında ABD parmağı aramak büyük oranda yanlış bir yol olur. ABD medyasında etkin, İsrail Lobisi'ne yakın bir çok isim yukarıdaki beklentinin oluşması için çaba sarfetti. Bunu gerek basın yoluyla, gerek düşünce kuruluşları ve konferanslar yoluyla dile getirerek bu beklentinin oluşmasına katkı sağladılar. Ancak tüm bu çabaların ABD'nin resmi politikası olduğunu söylemek doğru olmaz. Yani bu çabalar ABD yönetimine teşmil edilemez. Obama yönetimi İran ile bir şekilde masaya oturmayı kendi önceliği olarak zaten ortaya koymuş durumda. Zira Obama'nın güvenik skalasında ilk öncelik Afganistan'daki gerilimin düşürülmesi. Bunun için de İran'ın desteğine ihtiyaç duyuyor. Yine Obama'nın Irak'ta istikrarın devamı için de İran'a ihtiyacı var. Aynı şekilde Rusya'nın enerji yollarının kontrolü ile kurduğu kuşatmayı kırmak ve İran enerji kaynaklarını Avrupa'ya ulaştırmak da Obama için önemli bir konu. Siyasi olarak da Obama'nın Müslüman Dünya'ya açılım projesinin bir parçası İran'la uzlaşmak.

Tüm bunlar varken Obama'nın en son isteyeceği şey İran'da kendisinin zor duruma düşürecek bir istikrarsızlıktır. Sonuçta olan da budur. Bu eylemlerle Obama ve İran Yönetimi karşı karşıya bırakıldı. Obama'nın eylemler boyunca sergilediği genel tavır da temkinini yansıtıyordu. Tahran'ı doğrudan karşısına almamak için özen gösteren Obama dolaylı ifadeler kullandı. Ancak en sonunda tonunu biraz yükseltti ki bu da ABD başkanı'nın öncelikleri ve iç dengeler gözönüne alındığında ihmal edilebilir bir sertlik düzeyidir. İNGİLTERE VE İSRAİL'E DİKKAT! O halde Batı medyasındaki küresel psikolojik savaşın failini başka yerde aramak gerekir. Bu failin kim olduğu eylemlerin sonuçlarına bakıldığında görülebiliyor aslında: İran seçimleri ile birlikte Filistin konusunda geri adım atmayan Netanyahu Yönetimi'nin uzlaşmazlığı ikinci planda kaldı. Tüm radarlar bir anda İran'a çevrildi. Obama görüşmesinden eli boş dönen Netanyahu ne Filistin konusunda ne de İran'a saldırı konusunda bir kazanım elde edemedi. Bu nedenle dikkatin İran'a çevrilmesi Netanyahu'un işine geldi. İkinci olarak da İran'ın en sert tavır koyduğu ülkelere bakmak gerekir. Öncelikle BBC eleştirisi ile başlayan tavrı iki İngiliz diplomatın sınırdışı edilmesi izledi. Bu da İran'ın kendisine hedef olarak İngiltere'yi seçtiğini gösteriyor. EYLEMLER İRAN'A SALDIRIYA HAZIRLIK MI? Peki bu operasyondan beklenen nedir? Operasyondan beklenenin renkli devrim olduğu iddiası tam anlamıyla şaşırtmacadır. Zira her ne kadar medyaya farklı servis yapsalar da bahsi geçen kesimler İran'ın yapısını çok iyi bilir. Bu ülkede renkli devrim hayallerinin işe yaramayacağını da çok iyi bilirler. Bu nedenle asıl hedef ideolojik. Yıllardır İran'da seçim yapıldığı, İran'ın farklı bir cumhuriyet olduğu gerçeğini saklamaya ve İran'ı bir diktatörlük gibi göstermeye çalışanların yaptığı bir operasyon. Akıllara protesto gösterilerini kazımaya çalışanlar, önümüzdeki dönemde İran'a yapılacak muhtemel bir askeri operasyonun Saddam gibi bir diktatöre yapıldığı aldatmacasını yerleştirmek için bu operasyona giriştiler. İran'da seçimlere hile karıştırıldığı iddilarınmı ve "Diktatör'e Ölüm" sloganlarına bir de bu gözle bakmak gerekir. 'ın diktatör olarak gösterilmesi ABD'den vize alamayan İran'a saldırı için uluslararası meşruiyet yaratma kaygısını taşıyor. Önümüzdeki günlerde artacak gerginlikler bu oyunu net bir şekilde ortaya çıkaracaktır.

MOSSAD ÖLDÜRÜRYOR


ASELSAN mühendislerinin intihar süsü verilerek arka arkaya öldürülmeleri, düşen ve Isparta uçağı diye tarihe geçen uçakta ölen fizikçilerimiz, ulusal çıkarları savunan aydınlarımızın faili meçhul cinayetlere kurban gidişleri. Petrol arayan mühendislerimizin akıbetleri(kazındı bir tane kalmadı). İran’da nüler çalışma yapan mühendislere yapılan saldırılar. Arkada kalanların korkudan konuşamamaları; aynı şey değil mi? Siyonizm “ya benden olacaksın ya da öleceksin” mantığını güdüyor. Artık bunu herkes biliyor ama; hala MOSSAD içimizde at koşturuyor. Bilimsel, özellikle “ulusal silah sanayinin” gelişmesine asla müsaade etmiyorlar. Bilim adamı ve ulusalcı aydınları olmayan bir toplum SÜRÜDÜR; biliyorlar. Mossad öldürecek, öldürür bunu anlaya biliyorum da; bizim istihbarat armut mu topluyor. Nereyi tutsan elinde kalıyor. Ulusal silah sanayimiz ihtiyacımızın %45 ini karşılaya biliyor.
Neden?
ABD % 99 unu karşılıyor.
Bu ne kepazeliktir.
Bilim adamının can güvenliğini sağlayamayan istihbaratın ne işe yarar.
Irak’ı hiç kınamayın.
İsrail’in Irakta yaptıklarını on yıllardır Türkiye’de yapıyor. Pkk  30 senedir kan döküyor.
haber:
IRAKLI 420 AKADEMİSYENİ KİM ÖLDÜRDÜ?
Irak'ta işgalden bu yana binlerce aydın ve akademisyen katliamının perde arkası aralanıyor. Dünya Bülteni Irak'ta işgalden bu yana yüz binlerce sivil ölümün arkasında yer alan bir gerçek de Iraklı akademisyenlere yönelik düzenlenen suikastlar. Dünyanın gözden kaçırdığı gerçeğin raporu detaylı olarak yayınlandı.
İşgal karşıtları, Iraklı aydınların sistematik olarak yok edilmesini ve Irak'ı zayıflatmak için iyi organize edilmiş operasyonların işgal güçlerinin cinayet işlemelerine uygun zemin hazırladığına inanıyor. İnsan Hakları Gözlemci Raporlarına göre ABD işgali başladığından bu yana Irak'ta 1000'den fazla aydın ve bilim adamının vurularak öldürüldüğü polis kayıtlarına geçti. ABD Dış İşleri Bakanlığı üniversitelerde yüzlerce profesörün öldürüldüğünü doğruladı. Yazar David Howkins'e göre Iraklı entelektüellere yapılan ilk saldırı ABD askeri güçlerinin bilim insanı, öğretmen, profesörler ve araştırmacıdan oluşan 15,500 kişiyi Baas Partisine üye olmakla suçlayarak görevlerinden tasfiye etmesi ile başladı. Irak Yüksek Eğitim Bakanlığına bağlı Araştırma ve Geliştirme Bölüm Başkanı Usame Abid El-Mecid Iraklı bilim adamlarına karşı sürdürülen şiddet hareketlerinin sorumlusu olarak İsrail gizli servisini MOSSAD'ı suçluyor. Filistin Haber Alma Merkezinin Haziran 2005 tarihli raporunda, ABD askeri güçleri ile işbirliği yapan MOSSAD'ın 530 Iraklı bilim adamı ve profesörün öldürülmesinden sorumlu olduğu yazılmıştı.

LİSTENİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ

ABD'NİN "EN BÜYÜK UÇAK GEMİSİ"NİN KAPTANINDAN DA BU BEKLENİR

Arslan BULUT “ABD’nin en büyük uçak gemisi Türkiye” demiş bugünkü yazısında.

Çok doğru. Ama bu öyle bir uçak gemisi ki bulunmaz nimet. Kaptanı arada gidiyor sorunlu bölgelerde ABD adına durumu düzeltiyor. İşte bu uçak gemisinin bu kaptan ve tayfalarıyla ancak bu kadar bağımsız olabilir. Utanç verici bir durum.

ABD ÜSSÜ İÇİN GÜL DEVREDE!

Yeni rakamda anlaştılar! ABD’nin Afganistan’ı bombalamak için kullandığı Manas Üssü için Rus basınındaABD, Kırgızistan ve Türkiye, gizli bir anlaşma yaptılar. Üs kirası 17’den 60 milyon dolara çıkarılınca ABD ile Kırgızistan anlaştı. Gül’ün geçen ayki ziyareti de üsle ilgiliydi. 1 milyar doları aşacak... ANLAŞMAYA göre ABD’nin bu üs karşılığında Kırgızistan’a yapacağı yardımın 1 milyar dolar kadarı Türkiye’nin bu ülkeye yapacağı yatırımlar üzerinden sağlanacak. ABD’nin yanı sıra İspanyol ve Fransız askerlerin de bulunduğu üssün, Rusya ve Çin’e karşı istihbarat işlevi de var ilginç iddialar yer aldı:

Çin’de cami ziyareti Çin temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi, Sian kentinde 8. yüzyılda Tang hanedanının yaptırdığı tarihi Ulu Cami’yi gezip imamdan bilgi aldı. Gül, camiyi çok beğendiğini dile getirerek, yanındakilere, “Burayı görmezseniz, Çin’e gelmiş sayılmazsınız” dedi. Gül’den ABD’ye üs aracılığı Kırgızistan’ın Amerika’yla anlaşarak Manas Askeri Üssünü kapatmaktan vazgeçmesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün arabuluculuğunun etkili olduğu ileri sürüldü Haber :Fatih Erboz Amerika Birleşik Devletleri, Manas Askeri Üssü’nde kalmak için Kırgızistan ile yeniden anlaştı. Rus medyası askeri üs için ABD, Kırgızistan ve Türkiye arasında gizli bir anlaşma yapıldığını yazdı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçen ay bu ülkeye yaptığı ziyaretin de bu üsle ilgili olduğu belirtildi. Anlaşmaya göre Kırgızistan hükümeti, Manas üssünün kullanım kirasını 17 milyon dolardan 60 milyon dolara çıkardı. Ayrıca ABD, Manas askeri üssünde güvenlik nedeniyle uçaklar için ayrı bir park inşa edecek ve bunun için 36 milyon 600 bin dolar harcayacak. Ria Novosti ve İnterfaks gibi Rus haber ajansları askeri üs için ABD, Kırgızistan ve Türkiye arasında gizli bir anlaşmanın yapıldığını yazdı. Obama’dan sonra... Bu anlaşmaya göre ABD’nin bu üs karşılığında Kırgızistan’a yapacağı yardımın 1 milyar dolar kadarı Türkiye’nin bu ülkeye yapacağı yatırımlar üzerinden sağlanacak. ABD Devlet Başkanı Barack Obama’nın Türkiye’ye gelmesinin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Mayıs ayı sonunda Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e yaptığı ziyaretin de bu üsle ilgili olduğu öne sürüldü. Gül, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Kurmanbek Bakiyev ile yaptığı ikili görüşmenin ardından şu açıklamayı yapmıştı: “Gerek ikili ilişkilerimizde, gerek çok taraflı ilişkilerimizde istişare içinde, ortak çalışma azmi içinde olduğumuzu tespit ettik. Özellikle Afganistan’ın istikrarına çok önem verdiğimiz ve bu konuda her türlü yardımı yapmamız gerektiği kanaatini paylaştık.” Rusya’ya karşı ABD, Bişkek’te kurulan Manas üssünü 2001 yılından beri Afganistan’a saldırı için kullanıyor. 224 hektarlık alan üzerindeki üste Amerikan askerlerinin yanı sıra İspanyol ve Fransız toplam bin asker görev yapıyor. Üssün bir diğer işlevi de Rusya ve Çin’e karşı istihbarat amaçlı olduğu ifade ediliyor. Rusya ve Çin bu nedenle Kırgızistan’a baskı yapmış ve üssün kapatılacağı sözünü almıştı. Kırgız yönetimi, Şubat ayında kirası düşük olduğu gerekçesiyle, 18 Ağustos’a kadar üssü kapatma kararı almıştı. Bu kararın Bişkek’in Moskova’dan aldığı 2 milyar dolarlık yardım ile bağlantılı olduğu kaydedilmişti. MUHALEFET, CUMHURBAŞKANI GÜL’DEN CEVAP BEKLİYOR

Arıtman: Asla kabul edilemez CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, AKP’nin hiçbir zaman Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmediğini, meşruiyetini dışardan aldığını savundu. Arıtman, “AKP iktidarı ve onun içinden çıkmış Cumhurbaşkanı Gül meşruiyetini ABD ve AB’den aldığı için adeta onun diyetini ödüyor gibi görünüyorlar. Türkiye’nin çıkarları açısından bu tür girişimlerin iddia edilmesi bile çok üzücü” dedi. Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’nın Türkiye’nin çıkarları açısından son derece önemli bölgeler olduğunu ifade eden Arıtman, şunları dile getirdi: “Buradaki çıkarlarımızı koruyacağımız yerde buraları süper güçlerin güdümüne bırakıyor olmamız asla kabul edilemez. Bu coğrafya bizim etkinlik alanımız, Türkiye’yi yönetenler bunu bilmiyorlar mı? Bu coğrafyada dengeler değişirse bu Türkiye’nin aleyhine olacaktır. Ancak bizim yaşadığımız esas sorun Türkiye’de milli çıkarlarımızı koruyacak bir iktidarın varlığının olmamasından kaynaklanıyor.” Öymen: Kamuoyu bilgilendirilmeli CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, iddialar üzerinden yorum yapmanın doğru olmayacağını belirtirken, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin açıklığa kavuşturulması gerektiğini söyledi. Görüşmelerle ilgili olarak yorum yapmanın zor olduğunu ve elde somut bilgi bulunmadığını anlatan Öymen, “Kapalı kapılar ardında ne konuşuluyor bilmiyoruz. Bu görüşmelere ilişkin somut bilgilerin kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Kırgızistan’a giderken de aynı iddialar ortaya atılmıştı. Gül, Türkiye’yi yakından ilgilendiren bu konuda zaman kaybetmeden açıklama yapmalı ve Türk kamuoyunu bilgilendirmelidir” ifadesini kullandı. Macit: Gücümüzün farkında değiliz DSP İstanbul Milletvekili Hasan Macit, “Türkiye, Türk Cumhuriyetleri üzerindeki gücünün farkında olmayabilir ama batılı ülkeler bunun farkında” dedi. Bu nedenle ABD ve Avrupa’nın sürekli kendi plan ve projelerini Türkiye’yi kullanmak suretiyle gerçekleştirmek istediğine işaret eden Macit, “Türkiye, Orta Asya’da kendi plan ve projelerini hayata geçirmeli. Türkiye devletini yönetenler bunun farkında olmalı. Kırgızistan’a resmi gezi düzenliyorsunuz, arkasında böyle bir anlaşma iddiası ortaya atılıyor. Cumhurbaşkanının bunlara açıklık getirmesi artık kaçınılmazdır” Vural: Bu girişim neyin karşılığı MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, hangi milli çıkarlar doğrultusunda Cumhurbaşkanı Gül’ün böyle bir aracılığa soyunduğunu merak ettiğini belitti. ABD’nin Kırgızistan’daki üs sorununun Türkiye’yi hiç ilgilendirmediğini ifade eden Vural, şunları kaydetti: “Bu Kırgızistan’ın iç meselesidir. Niye ABD üssüne karışıyoruz. Eğer bir üs kurulacaksa biz kuralım. Neyin karşılığında neden böyle bir girişim yapılıyor? Cumhurbaşkanı hakim güçlerin çıkarları noktasında niçin taraf olma ihtiyacı hissediyor? Türkiye’nin varlığından aldığı gücünü niçin başka ülkenin menfaatleri doğrultusunda kullanma ihtiyacı hissediyor? Bütün bu soruların cevabının ortaya konması gerekiyor.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrünnisa Gül, Çin’in Şian kentinde toprak asker heykellerinin sergilendiği Terracotta Savaşçıları Müzesi’ni gezdi. Yetkililerden bilgi alan Cumhurbaşkanı Gül, müzedeki şeref defterini de imzaladı. Bir çiftçi tarafından tesadüfen fark edilmesi üzerine yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan ve SİT alanı ilan edilen müze, UNESCO’nun listesinde yer alıyor. Müzede yer alan yer altı heykel ordusunun, Çin’in birliğini sağlayan İmparator Şin Shi Huang’ın 2 bin yıl önce ölümü öncesinde hazırlandığı sanılıyor. diye konuştu.

Dünya Bülteni / Haber Merkezi

Özbekistan'ın ardından Kırgızistan da ülkedeki Amerikan hava üssünü kapatacağını açıklaması, Rusya ile ABD'yi bir kez daha karşı karşıya getirdi.

Balkan ülkelerinde Füze kalkanı olayından sonra Orta Asya'da da kontrolü ABD'ye kaptırmak istemeyen Rusya'nın girişimi sonuç verdi.

Bu duruma anında tepki veren ABD, üssün kapatılmaması için hemen girişim başlattı ancak Kırgızistan bu konuda kararlı olduğunu duyurdu.

ABD'nin bu kadar ısrarlı olmasının nedeni, MANAS'ın taşıdığı stratejik önemden kaynaklanıyor.

ABD'de yaşanan 11 Eylül saldırısından sonra Kırgızistan'ın Manas havaalanına kurulan Amerikan üssü 11 Eylül saldırısında ölen İtfaiye şefi Peter Ganci adını aldı. Daha sonra Amerikan Hava Kuvvetleri talimatlarınca, ABD dışındaki askeri tesislerde, "ulusal kahramanların" isimleri kullanılmadığı için üssün adı yeniden Manas olarak değiştirildi.

Yıllık 150 milyon ABD doları ayırdığı belirtilen hava kuvvetleri, bunun içinden 17,5 milyon doları ise Kırgız hükümetine kira bedeli olarak ödendiği belirtiliyor.

ABD ve uluslararası havacılıkta kullanılan uçak alanları

Afganistan'a karşı oluşturulan koalisyon gücüne lojistik destek noktası olan Manas'ta ABD KC-135, İspanyol C-130 ve Fransız C135 FR uçakları bulunuyor.

KC-135 Tanker uçağı

Manas Üssünde dokuz adet havada benzin nakli yapabilen uçak ve kargo uçakları da var.

Amerikalı askeri personelin bulunduğu Manas hava üssü, Afganistan`a askeri kargo uçaklarının ulaştırılmasında en önemli lojistik destek noktası.

ABD KC-135, İspanyol C-130 ve Fransız C135FR uçağı

21 Aralık 2001 yılında göreve başlayan hava üssü için Kırgızistan Devlet Başkanı Bakiyev'in 8 yıldır bulunan ABD üssü görevini tamamladığı açıklaması ile üssün kaldırılacağı gündemde.

İlk açıldığı yıllarda operasyona destek vermek için Avustralya, Danimarka, Fransa, İtalya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve Güney Kore askerlerdi bulunuyordu. Halı hazırda Manas üssünde 1000'e yakın Amerikalı, İspanyol ve Fransız askeri görev yapıyor. ABD KC-135, İspanyol C-130 ve Fransız C135FR uçağı var. Manas Hava Üssü'nde dokuz adet havada benzin nakli yapabilen uçak ve kargo uçakları da bulunuyor.

KC-135 uzun menzilli bombardıman ucaklarının havadan yakit ikmalini saglamayan uçaklar

ABD'NİN MANAS GİRİŞİMİ

ABD, Kırgız lider Bakiyev'in kapatılacağını açıklamasına rağmen Manas'taki üs konusunda ısrarını sürdürüyor. ABD'nin Kırgızistan büyükelçiliği, üssün kapatılmaması konusunda temaslarda bulunuyor.

Manas Hava Üssü'nün kuşbakışı görüntüsü

ABD Büyükelçiliği, üssün kapatılacağına dair kendilerine resmi bir bildiri gelmediğini kaydetti. Elçilik açıklamasında, "Manas hava üssünün geleceği konusunda Kırgız yetkililerle görüşmelerde bulunuyoruz. Görüşmelerimiz devam edecek" denildi.

Başkent Bişkek yakınlarındaki Manas Üssü'nde bin ABD askeri var. Üss, ABD'nin Afganistan'daki askeri faaliyetleri içi hayati bir önem arz ediyor. Üssün önümüzdeki aylarda daha da ehemmiyet kazanması bekleniyor.

ABD'nin kiraladığı alan

RUSYA, ABD'NİN VARLIĞINDAN RAHATSIZ

Rus yetkililer, zamanında Sovyetler Birliği'nin hakimiyetinde olan Orta Asya'da Amerikan bölgedeki varlığından büyük bir rahatsızlık duyuyor. Rusya halen bu ülkelerde nüfuzunu sürdürmek istiyor.

Kırgız lidere Bakiyev'in üssün kapatılacağını Moskova'da açıklaması, Rusya'nın buraya verdiği önemi vurgusu olarak değerlendiriliyor. Rusya, üssün kapatılması için Kırgızistan'a önemli mali teşvikler verdi.