27 Ağustos 2009 Perşembe

İran, Savunma Bakanlığına aday gösterilen Ahmed Vahidi ile ilgili açıklamalarından dolayı Arjantin’i protesto etti. Tahran yönetimi, Arjantin adli makamlarının, Vahidi hakkında tutuklama emri çıkartması ve İnterpol tarafından arandığını açıklaması üzerine bu ülkenin Tahran’daki maslahatgüzarını Dışişleri Bakanlığına çağırdı. Dışişleri Bakanlığı, Arjantinli yetkililerin açıklamalarını “kabul edilemez ve iç işlerine müdahale” olarak niteledi ve olaydan duyduğu rahatsızlığı bu ülkenin maslahatgüzarına iletti.

Bakanlık, “Arjantin’deki bazı kişi ve grupların özellikle de yargı erkindeki kimi yetkililerin dış güçlerin etkisinde kalarak kendi çıkarları yerine siyonistlerin çıkarlarını koruduğunu” açıkladı. Arjantin maslahatgüzarının ise İran’ın itirazlarını en kısa sürede ülkesine ileteceği sözü verdiği kaydedildi. Arjantin adli makamları, Vahidi’nin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından Savunma Bakanlığına atanmasıyla ilgili olarak, “Böyle bir atama ciddi anlamda kötü olur” açıklamasında bulunmuştu. Arjantinli savcı Alberto Nisman, Vahidi’nin 18 Temmuz 1994’de Arjantin Yahudileri Müşterek Cemiyeti (AMIA) binasına düzenlenen ve 85 kişinin ölümüne, 300 kişinin yaralanmasına yol açan, Arjantin tarihindeki en kanlı terör eylemine karıştığı sanıldığı için Interpol tarafından 2007’den beri aranmakta olduğunu açıklamıştı.
Cuma, 28 Ağustos 2009
İŞTE TÜRK-KÜRT KARDEŞLİK BELGESİ
Osmanlı Arşivi Hariciye bölümü belgeleri arasında Urfalı Türkler ve Kürtlerin Fransız işgali esnasında ortak bir dilekçeye imza atarak düşman entrikalarına karşı birlikte mücadele edeceklerini ve ayrılık içinde olmayacaklarını açıklayan bir belgeyi Osmanlı yönetim merkezi İstanbul’a gönderdikleri ortaya çıktı. “ÇUKUROVA TÜRKMENLERİ” konulu kitabı yayınlarken de aynı belgenin kopyasını “İbret belgesi” olarak yayınladım. Belgenin düzenlenmesinde Urfa müftüsü, Belediye Başkanı ve yörenin tanınmış Türkmen ve Kürt aşiretleri imza attılar. Adı geçen tarihi belge Osmanlı’nın çöküşü ve düşman işgali esnasında bile Türk-Kürt ayrılıkçılığının olmadığını göstermesi bakımından da anlamlı olduğu kadar günümüzde de her iki toplumu birbirinden ayırmak isteyenler için de tarihi gerçekleri hatırlatmadır. İşte Osmanlı Arşivinde “HR. SYS. 2555-1/17”kod adıyla yer alan belgede yazılı olanlar:
İŞTE 150 BİN KİŞİNİN ORTAK DİLEKÇESİNDE YAZILANLAR
“Urfa’dan Harbiye Nezareti’ne gönderilen telgraftır. Yedi yüz yıldan beri mensup olmaktan gurur duyduğumuz ve hiçbir zaman adalet ve şefkatli kanatları altından ayrılmak istemediğimiz Osmanlılıktan ümidimizi kestirecek haberler duyuyoruz. Kilikya’ya ilhak ve Osmanlılıktan ayırmaya çalışanların tam anlamıyla bir hayal kırıklığına uğrayacaklarında hiç şüphe yoktur. Urfa livasında yaşayan biz Türk ve Kürt beyleri el altından yapılan bu çeşit entrikalara rağmen şu ana kadar metanet ve sükûnetimizi korumaktaysak da şu sıralar bazı İngiliz subaylarının tekrar eden temaslarından cesaret alan ve aslında sürekli eşkıyalık yapan sabıkalı Suruçlu Basravî ile birkaç kişiden oluşan yandaşlarının kışkırtmasıyla saldırı ve katliama kalkışmaları kamuoyumuzu kötü etkilediğinden bu olayları kınıyoruz. Şu anda Osmanlı kalmak arzusunda olduğumuzu, bu uğurda gereken hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağımızı, tüm samimiyet ve içtenliğimizle yüz elli bin kişi adına arz ediyoruz”.

EMRE KONGAR



RESİME TIKLAYIP BU REZİLLİĞİ OKUYUNUZ.

Bu cümleleri hangi zihniyet dillendirebilir.
Üstelik Atatürkçü geçinen bir şahsiyet nasıl böyle cümleler kurabilir.
Süreç öyle bir süreç ki her kes içindeki rezil, sinsi, düşman fikirlerini kusuyor. Bu sözler ancak MANDACI, teslim olmuş zihniyetin ürünü olabilir. ABD ve AB’yi utanmadan, rezilce iç meselemize ve hatta müzakere masasına davet etmek kadar adice bir söylem olabilir mi?
Bunun adı nasıl? Aydınlanma olabilir ve nasıl Cumhuriyet gazetesinde yayınlana bilir?
Yalancılar ve torpille bir yerlere gelmiş sözde aydınlar bir bir rengini gösteriyor.
Beleş yaşamların patronlarına bedel ödeme zamanı geldi.
Türk halkından gördükleri ve hiçbir zaman hak etmedikleri saygıyı kaybederken, emperyalistin başarısından o kadar eminler ki bülbül gibi şakıyorlar.
Yazıklar olsun sana Emre KONGAR.
Okuduğum kitaplarının parası burnundan fitil fitil gelsin.
İlk işim sizi protesto olarak,SENİN,Yaşar KEMAL’in ve Oral ÇALIŞLARIN kütüphanemdeki tüm kitaplarını çöpe atmak olacak.Umarım kediler ve köpeklerin işine yarar.
Yalancısınız.
Her türlü rezil katliamı yap,soy kırım boyutlarında orantısız güç kullan,bölgedeki pkk başta tüm terör olaylarını destekle,lojistik,psikolojik,maddi olanak sağla sonra bir gazete haber yapsın HOLOKOST diye barbar bağır.Milleti ANTİSEMİTİST likle suçla.Bu nasıl bir ruh halidir?İnsan hiç mi aynaya bakmaz?
Dünyanın en terörüst ülkesi ol ama masumları oyna, herkesden fazla sesin çıksın.
Pes doğrusu.
Tarihle oynamada da üzerinize yok.
Ne oldu?
İsveç bir anda Holokst mu uyguladı size?
Size holokost uygulayan ülkeleri bir açıklayında bilelim.Ama işinize gelmez.
Sonra canınız istediğinde ve İsrail'in katliamlarını eleştirenleri antisemitiz,holokostçu ilan edemezsiniz.
Haberde Ergenekon silahlı terör örgütü olarak geçiyor. Haberin bu kısmını Star gibi bir gazetenin reklamını yapmamak adına beyaz renkle sansürlüyorum. Oysa bunu kullanmak mahkemece yasaklandı. Henüz örgüt olduğu bile kanıtlanmadı. ABD’nin Dalan’a vize vermemesi kadar doğal ne olabilir ki.Dugin’e gelince;Dugin Rusya’da gerçekleşen renkli Saros devriminin karşısında Rus gençliğini harekete geçiren,ABD oyunlarını ortaya çıkaran Rus aydınıdır.Ama star gibi ABD güdümlü gazeteler bunu böyle yazamaz tabii ki.Benzetmelerde çok ilginç.Münevver karabulut’un katili de Rusya’da mış.Olabilir; Fettullah’ta ABD’de.ABD’de iken neden Fettullah’la aynı ülkede diye haber yapmadınız peki.Sizi vicdanını satılmışlar sizi.Oda tedavi diye kaçtı,aklandı hala gelmiyor.Neden haber yapamıyorsunuz?
Arpanızı keserler değil mi?
Siz bu halkı ahmak sanmaya devam edin.
DALAN ABD’DEN KOVULDU RUSYA’YA SIĞINDI
ABD'nin vizesini yenilemediği Ergenekon zanlısı Bedrettin Dalan, emekli general Ersöz gibi Rusya'ya kaçtı.
Ergenekon ******** *** iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınacağını öğrenip yurtdışına kaçan ve yaklaşık 7 aydır firari durumda olan Bedrettin Dalan Rusya'da.
Aylardır 'tedavi görüyorum' diyerek ABD'de yaşayan Dalan, Temmuz ayı sonuna kadar sağlık raporu almıştı. Rapor süresi biten Dalan, ABD'de vize sorunu yaşayınca Güney Amerika üzerinden Rusya'ya geçti.
ABD'nin vize vermediği Dalan'ın, Rusya'daki işlemlerini Levent Ersöz'ün danışmanı olduğu şirketler üzerinden yaptığı ve Ergenekon sanıklarının dostu Dugin'le bir araya geldiği öğrenildi.
RUSYA'DA SIK SIK YER DEĞİŞTİRİYOR
ABD vizesi biten ve aldığı 'seyehat etmesine engel sağlık sorunları var' raporunun süresi de Temmuz'da dolan Bedrettin Dalan'ın, vize alabilmek için yaptığı başvuru ABD makamları tarafından geri çevrildi. ABD'de kaçak duruma düşmek üzere olan Ergenekon firarisi Dalan'ın Ağustos ayı içinde Güney Amerika üzerinden Avrupa'ya oradan da Rusya'ya geçtiği öğrenildi. Dalan'ın Rusya'da da kendisini rahat hissetmediği ve ülke içinde sık sık adres değiştirdiği öğrenildi.
RUS ULUSALCI DUGİN'LE GÖRÜŞTÜ
Türk makamlarının, Ergenekon firarisi Dalan'ın Rusya'dan iadesi için resmi başvuru işlemlerinin hazırlığına başladıkları belirtildi. Dalan'ın Rusya'da Neo Bolşeviklerin lideri Aleksandır Dugin'le J))görüştüğü konusunda bilgiler elde edildi. Dugin'in bir diğer Ergenekon sanığı Doğu Perinçek'le yakın ilişkileri Ergenekon iddianamesine yansımıştı. Dugin Ergenekon Davası'nı sert biçimde eleştiren yazılar kaleme aldı.
İŞLERİNİ ERSÖZ'ÜN ŞİRKETİ HALLEDİYOR
Dalan'ın Rusya'daki işlerini, Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'ün bağlantılı olduğu Rosoboronexport ve EMT Erimtan Danışmanlık Firması üzerinden yürüttüğü belirlendi. Levent Ersöz'ün de firarda olduğu 6 ay boyunca sevgilisi olduğu iddia edilen Ulvia Seremova üzerinden bu şirketlerle ilişkisini yürüttüğü belirlenmişti. Ulvia Seremova, Levent Ersöz'ün emekli olduktan sonra danışmanlık yaptığı Rus silah şirketi Rosoboronexport'ta çalışıyordu.
Kaçmaya çalışsam yemin ederim dayanamaz dönerim
İkinci Ergenekon iddianamesine giren bir ses kayıt dosyası, firari Bedrettin Dalan'ın çok büyük iddialarını ortaya çıkarmıştı. Dönemin Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Levent Ersöz tarafından kayda alınan konuşmasında Bedrettin Dalan, yurtdışına kaçan kanun kaçaklarını "Türkiye sevdası olmayan kişiler" olarak suçluyor ve çok iddialı sözler sarf ediyordu:
"Onların böyle Türkiye sevdası yok. Bir defa kurulmuşlar, daha yerleşememişler. Bir sıkıyı görseler New York'ta, Paris'te yaşamayı göze almış adamlar. Kendim kaç defa ölçtüm, ... gidiyorum, bir hafta geçtiği zaman kuşun kanadıyla Türkiye'ye kaçıyorum. Yemin ediyorum, Türkiye'ye kaçmaya çalışsam 10 gün sonra idama razı olur geri dönerim. Benim yapım bu..."
Kaçağın yeni sığınma yeri
Rusya son dönemde Türkiye'nin Meksikası durumuna geldi. Aranan pek çok sanık ya da zanlının Rusya'da bulunduğu yönünde iddialar gündemden hiç düşmüyor. Son günlerin en popüler kanun kaçağı Münevver Karabulut'un katil zanlısı Cem Garipoğlu'nun da Rusya'da olduğu belirlenmişti. Daha önce de Ergenekon sanığı Levent Ersöz ve PKK elebaşısı Abdullah Öcalan Rusya'da saklanmıştı.
Mazeretleri hiç bitmedi
Ergenekon Operasyonu'nun 10. dalgasında 7 Ocak 2009'da hakkında gözaltı kararı çıkartılan Bedrettin Dalan, yaklaşık 7 aydır firari durumunda. Dalan ilk dönemlerde "Eşimle birlikte ABD'de kalp rahatsızlığı nedeniyle tedavi görüyoruz. Tedavi bitince döneceğim" dedi. Eşinin tedavisinin bittiği ve ülkeye döndüğü ortaya çıkınca da "Diş tedavisi görüyorum ve bitince dönüp dönmemeyi düşüneceğim" dedi. ABD'li doktorlardan "sağlık sorunları var" gerekçesiyle Temmuz sonuna kadar rapor alıp Ergenekon savcılarına gönderdi. Rapor süresi dolan Dalan yine Türkiye'ye dönmedi. Dalan'ın nerede olduğu sorusunun cevabına yine Star ulaştı. ABD'nin vize vermediği Dalan, Rusya'ya sığınmıştı.
Kaynak: Star
TÜRK kimliğini yok etme çabalarına okyanus ötesinden destek geldi. Aralarında, ABD’lilerle birlikte Türkiye’den sözde 15 bilim adamının da bulunduğu bir grup, gen haritamızı çıkarmış. Araştırmaya göre, Türkiye’de Türkler hariç, yetmiş milletten insan yaşıyor!
Prof. Dr. Galip Akın: * SON zamanlarda ülkemiz üzerinde bir takım tezgâhlar yürütüldüğü açıktır.
* KÜRESEL güçler bu tür tartışmalar yaratarak insanların zihnini bulandırıyor. Türkler üzerine ‘genetik’ oyun ABD üniversitesi, Türkiye’de yaşayan insanların 12 farklı gen taşıdığını ve en karışık genetik özelliğin Anadolu’da olduğunu iddia etti
Son günlerde Türkiye üzerinde başlatılan yoğun kampanyalara bir yenisi daha eklendi. Özellikle hükümetin Kürt açılımı ile fitili ateşlenen Türkiye’yi bölme projesine Avrupa ülkeleri de yeni projeleriyle katıldılar. Karıştırmak istedikleri ülkeler üzerinde her türlü uygulamayı hayat geçirmekten çekinmeyen küresel güçlerin Türkiye üzerindeki yeni bir oyunu ise Türklerin genetik özelliği üzerinde oldu. ABD’deki Stanford Üniversitesi’nin “Anadolu’nun genetik profili” başlığı altında başlattığı sözde çalışmasında Anadolu’da yaşayan insanların dünyanın farklı bölgelerine ait 12 farklı gen taşıdığı tespit edildiği öne sürülüyor. Araştırma bilgilerine göre Anadolu’da yaşayan insanların Sibirya’dan Finlandiya’ya, Orta Asya’dan Balkanlar’a ve Hindistan’dan Kafkaslara kadar birçok farklı halkın genlerini taşıdığı ve en karışık genetik yapıya sahip olduğu iddia ediliyor. Aralarında Türk uzmanların da bulunduğu 15 kişilik geniş bir ekip tarafından yapıldığı ve Türkiye’deki 95 farklı il ve ilçe merkezinde yapıldığı iddia edilen araştırmada toplam 523 kişiden alınan örnekler incelendiği öne sürülüyor. Sözde araştırma sonucuna göre Türklerin taşıdığı genler ise şöyle sıralanıyor: Türk, Berberi, Yunan, Alman, Slav, Arap, Yahudi, Balkan. Etnik ayrımcılık Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Fizik Antropolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Galip Akın yapılan bu çalışmaların etnik ayrımcılığı çağrıştırdığının altını çizerek, bu tür çalışmaları onaylamadıklarını ve kötü sonuçlar doğuracağını söyledi. Araştırmacı Ali Tayyar Önder ise bu tür araştırmaların maksatlı olarak yapıldığını ve yayınlandığını ifade etti. Prof. Dr. Galip Akın, Türk ırkı kelimesinin yanlış ifade edildiğine vurgu yaparak, “Bir kere Türk ırkı kelimesi çok yanlış bir tabir. Türk milleti, Türk topluluğu demek daha doğru olacaktır. Türk ırkı derseniz Azerbaycan’daki, Kafkasya’daki diğer milletleri ne yapacaksınız? Ben bir bilim adamı olarak eğer bu tür çalışmalar etnik ayrımcılığa yönelik yapılmışsa bunu kabul edemem. Zaten bilim de bunu etik olarak kabul etmez. Son zamanlarda ülkemiz üzerinde bir takım tezgahlar yürütüldüğü açıktır. Eğer yapılan bu çalışma etnik ayrımcılık için, ülkenin bölünmesine ışık tutmak için yapılmışsa ki böyle görülüyor. Bu çok üzüntü vericidir.” diye konuştu. ’Türkiye’nin Etnik Yapısı’isimli kitabın yazarı araştırmacı Ali Tayyar Önder ise bu tür araştırmaların maksatlı olarak yapıldığını ve yayınlandığını kaydetti. Maksatlı araştırma Önder, “ Küreselleşme denen olgu kapsamında dünyayı yönetmek isteyen güçlerin ülkeleri etnik kimlik temelinde parçalayarak küçük lokmalar haline getirip rahat sömürmelerinin yolunu açmaya çalışıyorlar. Türkiye üzerinde de özel bir kampanya yürütülüyor” dedi.
Kaşgarlı Mahmud böyle anlattı Divan-ü Lügati’t Türk’te Kaşgarlı Mahmud, “Tanrı’nın devlet güneşini Türk burçlarında doğurduğunu ve onların milkleri üzerinde göklerin bütün teğrelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay kıldı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı; dünya milletlerinin idare yularını onların ellerine verdi; onları herkese üstün eyledi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi. Onlarla birlikte çatışanı, onlardan yana olanı aziz kıldı ve Türkler yüzünden onları her dilediklerine eriştirdi; bu kimseleri kötülüklerin ayak takımının şerrinden korudu...” demektedir.
Prof. Dr. Münir Ülgür'ün, Prof. Dr. Kerim Erim ve Dr. Adıvar'dan sonra, Einstein ile görüşme yapmış olan üçüncü bilim insanımız olduğu ortaya çıktı. İTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi Emekli Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Münir Ülgür ile 9 Ekim 2006 günü Fenerbahçe’deki evinde EMO (Elektrik Mühendisleri Odası)’dan Muhittin Karahan ile birlikte bir görüşme yaptık. Bu görüşmenin konusu, Sayın Ülgür’ün Bilimsel ve Mesleki yaşam öyküsünü kendisiden dinlemek ve bazı bilimsel ve tarihsel konularda görüşlerini almaktı. Prof. Dr. Ülgür’ün bu görüşmemiz sırsında söylediklerinin tümü, EMO İstanbul Şubesi’nin yayınları arasında çıkacak. Bu görüşmemizde üzerinde konuşulan konuların en ilginçlerinden biri, Sayın Ülgür’ün Einstein ile yaptığı görüşmeydi. Böylece Prof. Dr. Münir Ülgür’ün, Prof Dr. Kerim Erim ve Dr. Adnan Adıvar’dan sonra, Einstein ile görüşme yapmış olan üçüncü bilim insanımız olduğu ortaya çıkıyordu. Prof. Dr. Münir Ülgür, Einstein ile yaptığı görüşme konusunda şunları söyledi: YIL 1948 “İTÜ tarafından General Electric’te eğitim çalışması yapmak üzere 1948’de ABD’ye gönderildim. Beni General Electic seçti. Çok zor kabuldü. Seçim için ABD’den profesör gelmiş, beni imtihan ederek ve sonra da benimle bir mülakat yaparak karar vermişti. “ABD’de 2.5 sene kaldım. Philadelphia’da çalışıyordum ve Einstein’ın da Princeton Üniversitesi’nde olduğunu biliyordum. Einstein ile görüşmeyi istiyordum ama bunun gerçekleşebileceğine de çok ihtimal vermiyordum. “1949 yılında bir gün üniversitedeki sekreterine telefon ettim ve görüşmek istediğimi bildirdim. Hiç beklemediğim bir şekilde hemen cevap geldi ve Einstein’ın beni beklediği bildirildi. “Eşim ve ben o zaman 2.5-3 yaşında olan kızımla birlikte Einstein’ın Üniversitesindeki ofisine gittik. Bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı ve bizimle yakından ilgilendi. Küçük kızımı dizine oturttu.ve piyano çaldı. Onu fevkalade mütevazı bir insan olarak gördük “Bizi hemen kabul etmesinin nedeni, benim Atatürk’ün bir evladı olmamdı. Konuşmalarımız sırasında Atatürk’ü kastederek ‘Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz’ dedi. 1933 Üniversite Reformu sırasında Atatürk’ün kendisinin de Türkiye’ye gelmesini istediğini söyledi ve “Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada imkânlar çok fazla olduğu için burayı tercih ettim” dedi. İzafiyet teorisi üzerinde konuşurken bize bilim adamının adını vererek, “Planetaryum’da şu gün şu saatte onun izafiyet teorisi üzerine konuşması olacak. O benden daha önemli bir iş yapmıştır, bu teoriyi çok anlaşılır bir şekle sokmuştur” dedi ve “size iki bilet veriyorum” diyerek o toplantının giriş davetiyelerini sundu. Bizi de sorduğu ve memleketimize iyi şeyler götürmemizi tavsiye ettiği bu görüşmeden yaklaşık yarım saatin sonunda ayrıldık.” Prof. Dr. Münir Ülgür Kimdir? 24 Aralık 1917’de doğdu. İstanbul erkek Lisesi’nin fen bölümünden birincilikle mezun oldu. Parasız yatılı sınavını kazanarak Yüksek Mühendis Mektebi (bugünkü İTÜ)’nin Elektrik Bölümüne girdi. 1941’de bu bölümden mezun oldu. Elektrik Fakültesi’nin kurucusu Prof. Dr. Burhaneddin Sezerar’ın asistanı oldu. 1946 yılında doçent oldu. 1948’de General Electric’te Eğitim çalışması (training) yapmak üzere İTÜ tarafından ABD’ye gönderildi. 2.5 yıl ABD’de kaldı. Yurda dönüşünden sonra 1951’de profesör oldu ve 1952 yılında da İTÜ Elektrik Fakültesi dekanlığına seçildi. 1985 yılında emekli oldu. Münir Ülgür, ülkemizde ve İTÜ Elektrik Fakültesi’nde otomatik kontrol disiplinini yaratmış ve bu disiplinin kürsüsünü kurmuş ve yıllarca bu konuda eğitim vermiş ve laboratuar çalışmalarını yönetmiştir. Ayrıca otomatik kontrol laboratuarını fakültede kuran da odur. Onun açtığı servomekanizm dersi, MIT ve Stanford Üniversitesi’nden sonra dünyada üçüncü olarak açılmıştır. Bu anlamda elektrik teorisi ve endüstrisinin daha sonraki yıllardaki gelişimine en büyük etkide bulunmuş bilim insanlarımızdan biridir. O ayrıca Elektrik Fakültesi dekanlığı döneminde fakültenin bir bölümü olarak ülkemizin ilk meteoroloji mühendisliği bölümünü kurmuştur.
Einstein: Atatürk’ten büyüğü yok
Atatürk’ten büyüğü yok Emekli öğretim üyesi Profesör Münir Ülgür, 1949’da ünlü bilim adamı Einstein ile ABD’de yaptığı görüşmeyi Cumhuriyet Bilim’e anlattı. Einstein, Ülgür’e Atatürk’ü kastederek "Dünyanın en büyük liderine sahipsiniz. Üniversite reformu sırasında beni de ülkenize davet etmişti" demiş. İSTANBUL Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) elektrik-elektronik bölümü emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Münir Ülgür, ünlü bilim adamı Albert Einstein ile yaptığı bir görüşmede, Einstein’ın Atatürk’ten Türkiye’ye gelmesi için davet aldığını öğrendiğini söyledi. Prof. Dr. Kerim Erim ve Prof. Dr. Adnan Adıvar’dan sonra Einstein’la görüşen 3. Türk bilim adamı olan Ülgür, olayı Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknoloji Dergisi’ne şöyle anlattı: TÜRKİYE’YE ÇAĞIRDI "ABD Philadelphia’da çalıştığım dönemde Einstein’ın da Princeton Üniversitesi’nde olduğunu biliyordum. 1949’da bir gün üniversitedeki sekreterine telefon ettim ve görüşme isteğimi bildirdim. Hiç beklemediğim bir şekilde, hemen kabul ettiler. Bizi hemen kabul etmesinin sebebi, benim Atatürk’ün evladı olmamdı. Konuşmalarımız sırasında da Atatürk’ü kastederek, ’Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz’ dedi. 1933 Üniversite Reformu sırasında Atatürk’ün kendisinin de Türkiye’ye gelmesini istediğini söyledi ve ’Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada imkanlar çok fazla olduğu için burayı tercih ettim’ dedi. Yaklaşık yarım saat konuştuktan sonra, bize memleketimize iyi şeyler götürmemizi tavsiye etti ve ayrıldık." 42 YABANCI PROFESÖR Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, o dönem başlattığı üniversite reformuyla, dünyanın dört bir yanında ülkeye bilim adamlarını davet etmiş, İstanbul Darülfünun’u kaldırarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’ni kurmuştu. Türkiye’ye "üniversite" sözünü kazandıran Atatürk, bu reformla, Türkiye’de birçok tarihçinin de kabul ettiği gibi yaklaşık 15 yıl sürecek altın bir çağı başlatmıştı. O yıl Almanya’da iktidarı ele geçiren Adolf Hitler’in Nazi rejiminden kaçan Alman bilim adamları ise reformun en önemli aktörleri olmuşlardı. 1933’te 42 yabancı Profesör, Türkiye’de çeşitli üniversitelerde işe başlamıştı. Almanya’da Yahudi öğretim üyelerinin üniversitelerden atılacağını öğrenen Einstein ise o sırada misafir öğretim üyesi olarak bulunduğu Amerika’daki Princeton Üniversitesi’nde kalmayı tercih etmişti

İzmir Barosu Başkanı Özdemir Sökmen, yönetim kurulu üyeleri ile birlikte yaptığı basın açıklamasında, hükümetin ‘Kürt açılımı’na sert tepki gösterdi.
İzmir Barosu Başkanı Özdemir Sökmen, ülkenin birliğine, bütünlüğüne yönelik olarak, günlerdir ‘Demokkarik açılım’, ‘Kürt açılımı’ adı altında büyük bir saldırının sürdüğünü belirtti.
Hükümetin Kürt açılımının ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin fiilen uygulanması için zemin hazırlamaya yönelik olduğunu belirten Sökmen, “ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanları, proje memurları seferber olmuşlardır. Binlerce yıldır bilikte yaşadığımz ve emperyalizme karşı birlikte savaşarak Cumhuriyeti kurduğumuz büyük milletimiz, etnik parçalara bölünmek istenmektedir. Yaklaşık 30 yıldır terörle yapamadıklarını, bizzat eşbaşkanlar, proje memurları ve işbirlikçi aracılığıyla yapmaya çalışıyorlar. Hatta bizzat kendileri işin başındalar, ABD ve Alman büyükelçilikleri, açılımla ilgili ziyaretler ve açıklamalar yapıyor” dedi.
Sökmen açıklamasının devamında "İzmir Barosu olarak, Milletimizi etnik temelde bölmeye, parçalamaya çalışan, Yugoslavya ve Irak'taki gibi etnik çatışmalara ve kardeş kavgasına sürükleyecek bu sürece karşı tüm yurttaşlarımızı ve kamuoyunu uyarıyoruz” dedi.