İtalya Başbakanı Berlusconi, 2011 Temmuzunda bölgedeki
gelişmeleri anlamamızı sağlayacak çok önemli bir açıklama yapmıştır.
Berlusconi, Libya’da NATO uçakları Kaddafi güçlerini İtalya’nın da katkısı ile
bombalarken şöyle demektedir: “Libya’da olanların bir halk ayaklanması ile
ilgisi yoktur. Libya halkı Kaddafi’yi seviyordu.” ... “(Ancak) güçlü adamlar
yeni bir dönemi hayata geçirmek için Kaddafi’ye devirmeye karar verdiler”
dedikten sonra kendisinin bu sürece destek vermesini de şöyle izah etmiştir:
“Amerika’nın baskısı, Cumhurbaşkanı Georgio Napolitano’nun duruşu ve
parlamentonun kararı karşısında bana nasıl bir seçim kalmıştı ki?”
(Voltairenet.org, “Berlusconi says Lİbyans love Qaddafi:as Italians protest
against NATO”)
Karl Marks’ın “Her şey göründüğü gibi olsaydı, bilime ihtiyaç kalmazdı”
tespiti, özellikle televizyonlardan bilgilenme üzerine kurulu bir dünyada
akıllarda tutulması gereken bir tespittir. Çünkü, Çavuşesku’ya karşı Romanya’da
başlayan ayaklanmadan bu yana ayaklanma, isyan ve savaşlar televizyonlardan
naklen yayınlanmaktadır. Bu da kitlelere “gözümle gördüm demek ki öyle” ve
kesin inançlı olma imkanı vermektedir.
Oysa, çoğu gözle görülenler doğru değildir. Çavuşesku’ya bağlı birlikler
tarafından öldürüldüğü söylenen ve sokaklarda cesetleri yatan Rumenlerin
aslında morglardan alınan cesetler olduğu sonra ortaya çıktı. Saddam’ın Basra
Körfezi’ne boşalttığı ham petrolden dolayı üstü başı ham petrol ile kaplı deniz
kuşlarına acıyarak bakan insanlar savaştan sonra bu kuşların Kuzey Denizi’nde
İngiliz petrol şirketlerinin denize karışan petrollerinden zehirlenen kuşlar
olduğunu öğrendi. Bu tür örnekleri çoğaltabiliriz. Şimdi Suriye başta olmak
üzere benzer görüntüler Arap Baharı’nın bir parçası olarak televizyonlarda
seyrediliyor. Öte yandan televizyonlarda da her şeyi görmek mümkün değildir.
Örneğin İtalyan Başbakanı Berlusconi, 6 Eylül 2011’de Libya’da muhalefetin ve
NATO’nun hâlâ Kaddafi’yi desteklemeye devam eden Sirte, ben Valid ve Sebha
kentlerinde sessiz bir katliam yaptıklarını ve bu kentlerin yeni bir Felluce
olmasına izin verilmemesi gerektiğini açıklamıştır. Ancak bu ses getirmesi
gereken açıklama sessizlik içinde boğulmuştur. Doğruyu, televizyonlardan çok
yazılı belgelerde bulmak mümkündür.
Orta Doğu coğrafyası 2000’li yılları yabancı güçlerin işgalleri, iç
ayaklanmalar ile tarihinin en yoğun geçen dönemlerinden birisi olarak yaşamaya
devam etmektedir. Yaşanan süreçte Orta Doğu’daki sınırların ve rejimlerin
değişeceği ABD’nin en üst düzey yetkilileri olmak üzere farklı zaman ve
şekillerde dile getirilmiştir. Fakat Orta Doğu’da sınırların tekrar çizilmesi
gerektiği görüşü Amerikan stratejik düşüncesinden önce İsrail stratejik
düşüncesinde ortaya çıkmış bir düşüncedir.
İsrail, Orta Doğu’da 2. Dünya Savaşı sonrasında coğrafi olarak minyatür
diyebileceğimiz ölçülerde küçük bir devlet olarak kurulmuştur. Bu devlet adeta
Arap Denizi’nin içinde bir ada gibidir. Ve sürekli Arap dalgalarının altında
kalarak yok olma endişesi ile yaşamaktadır. 1949’dan 2011’e kadar geçen süre
içinde İsrail, işgaller ile “denizden kazanarak” sınırlarını önemli ölçüde
genişletmiş ve nüfusunu artırmış olmak ile birlikte stratejik bir derinlik
kazanamamıştır.
Bu nokta İsrail’i stratejik içinden çıkılmaz sorununu çözmek için çok radikal
bir düşünceyi geliştirmeye yönlendirmiştir. İsrail’i çevreleyen Arap Denizi’ni
düşman kamplara bölmek ve tehdit olmaktan çıkarmak. 1980’de Livia Rokach adlı
İsrailli gazeteci “Israel’s Sacred Terrorism” adlı kitabında eski İsrail
başbakanı Moshe Shrarett’in anılarını anlatırken 1950’ler Arap devletlerini
parçala ve yönet yaklaşımının nasıl geliştiğini ve Lübnan’da nasıl
uygulandığını anlatmaktadır. (Livia Rokach, İsrail’in Kutsal Terörizmi. Pandora
Yayınevi, 1986)
“Böl ve Yönet” görüşünü İsrail stratejik düşüncesinde
daha keskin bir şekilde ifade eden çalışma 1982’de Dünya Siyonist Örgütü’nün
yayın organı olan Kivunim (Yönler) dergisinin Şubat 1982’de yayınlanan 14.
sayısında gazeteci ve eski bir İsrailli diplomat olan Oded Yinon tarafından
ortaya konulmuştur. İbranice yayınlanan “İsrail İçin 1980’ler Stratejisi”
başlıklı yazıda Yinon, İsrail için kalıcı güvenliği, Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonra yabancı güçler tarafından sınırları “geçici karttan evler” olarak çizilen
Müslüman Arap dünyasının sınırlarının yeniden çizilmesinde görmektedir. (Israel
Shakak, The Zionist Plan for he Middle East içinde Oded Yinon, A Strategy for
Israel in the Nineteen Eighties,, s.10)
Yinon, Türkiye ve İran’ın da etnik yapılarının istikrar sağlamaktan uzak
olduğunu tartıştığı bütün Orta Doğu ülkelerinin etnik yapılarını incelediği
bölümden sonra bu durumun İsrail için riskler ve sorunlar içermekle birlikte
çok kapsamlı fırsatlar da ortaya çıkardığını savunmaktadır. (age,s.13-14)
Yinon, Suriye’nin bugünki sınırları içinde altı yeni devletin kurulmasının
İsrail’in güvenliğini sağlayacağını ileri sürmektedir. Yinon’a göre bu bölünme
şu şekilde olmalıdır: “Suriye, etnik ve dini yapısına uygun olarak bugün
Lübnan’da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrışacaktır. Kıyıda bir
Şii-Alevi devleti, Halep bölgesinde Sünni devleti, Şam’da buna düşman bir
başka Sünni devleti, Havran-Kuzey Ürdün-Golan bölgesinde de bir Dürzi devleti.
Bu yapı barış ve güvenliğimizin garantisi olacaktır ve bu hedef
erişebileceğimiz kadar yakındır.” (age,s.17)
Yinon’a göre Irak, İsrail’in güvenliği için Suriye’den daha büyük bir
tehdittir, çünkü daha güçlüdür ve onun parçalanması Suriye’nin parçalanmasından
daha önemlidir. Yinon, Irak-İran savaşının Irak’ı parçalayacağına inanmıştır.
İsrail’in güvenliği için Irak’ın üçe bölünmesi gerektiği görüşü ortaya
atılmıştır. Yinon’a göre Irak’ın bölünmesi Osmanlı döneminde Basra,
Bağdat, Musul idari bölünmesi esas alınarak, etnik ve mezhep temelleri üzerinde
kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir sünni ve güneyde şii devleti olarak
gerçekleşmelidir. (age, s.17)
Yinon’un makalesine atıfta bulunan Ralph Schoenman, “Siyonizmin Gizli Tarihi”
adlı eserinde şöyle demektedir: “Irak devletini parçalamak cebir işlemi
çözmeye benzemez. İsrail parçalanmanın ardından kurulacak uydu devletlerin
sayılarını, nerede kurulacaklarını ve kimlerin üzerinde egemen olacaklarını
kararlaştırmıştır.” (Ralph Schoenman, Siyonizmin Gizli Tarihi, Kardelen
Yayınları, İstanbul 1992, s. 103-108)
Eric Wallberg, 1996’da Richard Perle, James Colbert, Charles Fairbanks, Jr.,
Douglas Feith, Robert Loewenberg, David Wurmser ve Meyrav Wurmser’in birlikte
hazırladığı “A Clean Break:A New Strategy for Securing the Realm”
adlı çalışmanın Yinon’un görüşlerini 2000’lere taşıdığını belirtmektedir. (Eric
Wallberg, Yeni Türkiye, yeni Mısır’la Birlikte İsrail’i ’Kontrol’Edebilir, Turquie
diplomatique, 15 Mart-15 Nisan 2011, sayı 26, s. 1 ve 38) Gerçekten de Richard
Perle tarafından kaleme alınan bu çalışma Yinon makalesi kadar sert köşeler
içermese de onun zihinsel yol haritasını izlemekte, Saddam Hüseyin’in
devrilmesini, Suriye’nin ezilmesini önermektedir. (Richard Perle, “A Clean
Break:A New Strategy for Securing the Realm” )
Orgeneral Wesley K Clark, 1997-2000 yılları arasında NATO’nun Avrupa Birlikleri
Komutanı olarak görev yapmış ve Kosova operasyonunu yönetmiştir. Daha sonra
Washingon’da bazı görevler alan Org. Clark, Irak’ın işgalinden sonra
“Winning Modern Wars-Iraq, Terrorism and The American Empire” (Modern
Savaşları Kazanmak-Irak, Terörizm ve Amerikan İmparatorluğu) adlı bir kitap
yayınlamıştır. Org. Clark, Bush Yönetiminin 11 Eylül sonrasında “Teröre
karşı savaş” başlığı altında düzenlediği savaş stratejisini özellikle de
Irak’ın işgal edilmesini sert bir şekilde eleştirmiş bir Amerikalı subaydır.
Clark, kitabının önsözünde Bush yönetimini şöyle tenkit
etmektedir: “Bush yönetiminin bizi El Kaide ile yapılacak gerçek bir
savaşı yapmamak pahasına Irak ile bir savaşa ittiği, acele ettirdiği, yanlış
yönlendirdiği ve manipüle ettiği benim için açıktı.”
Org. Clark, kitabının ilerleyen sayfalarında bugünün dünyasını anlamamız için
çok daha ilginç ve önemli olan bilgiler vermektedir: “Kasım 2001’de Pentagon’a
geri döndüğüm zaman yüksek rütbeli bir kurmay subay ile sohbet etme fırsatı
buldum. Evet, Irak’a karşı bir operasyon için hâlâ iz sürüyorduk
söylediğine göre. Ancak daha fazlası da vardı. Bu beş yıllık bir planın parçası
olarak konuşulmuştu ve toplam yedi ülke söz konusuydu. Irak ile başlanacak
sonra Suriye, Lübnan, Libya, İran, Somali ve Sudan gelecekti. Evet, diye
düşündüm bu onların ’bataklığı kurutmak’diye konuştuklarında kastettikleri
şeydi. Ayni zamanda bir Soğuk Savaş yaklaşımının da kanıtıydı. Terörizmin
bir devlet sponsoru olması gerekirdi. Ve bu devlete saldırmak daha etkili
olurdu.” (Wesley K Clark, “Winning Modern Wars-Iraq, Terrorism and The
American Empire”, 2004, s.130)
Ümit ÖZDAĞ
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."