ZAMANIN DONDUĞU AN
16 Ocak 2010 Cumartesi
B.O.P TAMAM.G.O.P'A DEVAM
BOP:Yani meşhur Büyük Ortadoğu Projesi.
Haritalar şu bu derken çoktan BOP gerçekleşti.
Nasıl mı?
Bakın Irak nasıl özgürleştirildi:
1. resimde İsrail’in HAYFA LİMANI’na bağlanmış iki tane petrol boru hattı görülüyor.
ABD;Irak’ı özgürleştirdi ve bu hatlar çalışmaya başlıyor.
Üstteki damar:
MUSUL-HAYFA PETROL BORU HATTI (MHP)
Bu hat 55 yıldır kullanılmıyordu.
2003 yılında ABD onayı verdi ve İsrail onarım - kapasite arttırma işlemlerine başladı.
Üstelik Türk inşaat şirketleri de çalışıyor,para kazanıyor.
Ne mutlu bize.
İsrail;Musul ve Kerkük’ten günde 5milyon varil petrol çekebilecek.
Bir varilde 159 litre petrol var.
Buraya kadar güzel.
Fakat Irak günde 3Milyon varil petrol üretme kararı aldı.
Olsun 3milyon varil verir, bize ne bundan?diyebilirsiniz.
O zaman şu 2.resme bakın.
Bizim KYP:yani Kerkük-Yumurtalık boru tattı.Kapasitesi 1miyon varil.
Kuzey Irak’ta ABD var,çatışmaları,bombalamalar var.
Şimdi soruyorum:
*Iraklı olsanız 3 milyon varil ürettiğiniz petrolünüzün sadece 1milyonunu alabilecek bombalanan,riskli bir yoldan mı yollarsınız?
*Yoksa tamamını alan güvenli bir yoldan mı yollarsınız?
Cevabınızı duyar gibiyim.
BİZİM KYP İPTAL DEMEK BU.
1.resim alttaki damara bakın.
Bu damar aslında vardı.TAP,yani TRANS ARABİSTAN damarı.Bir ucu Galon Tepelerinden (hani o meşhur ,İsrail’in vazgeçemediği Galon Tepelerinden) aşarak yine Hayfa Limanına geliyor.Bir ucu da Lübnan’a açılıyor.(Lübnan- İsrail arasında ABD destekli neler oluyor biliyorsunuz.)
İşte bu damarda onarılıyor.Onarılmakla kalmıyor,buna kısacık bir ekleme yapılıyor.Özgürleşen Irak’ın güney kıyısından RHP ekleniyor.Yani RUMEYLA-HAYFA HATTI.(2. resimden daha rahat görebilirsiniz.1. resimdeki kırık gibi görünen uç)Böylece Suudilerin 2 milyon varili,güney özgür Irak’ın 1milyon varil petrolü İsrail’in denetimine giriyor.Böylece İsrail’in Hayfa limanına 1 günde 8 milyon varil petrol gelecek demek.Boru hatlarında önemli olan transit geçiş yerleri değildir.Yükleme ve depolardır.Hatta üreticiden de önemlidir bunlar.
Böylece ABD özgürleştirdiği Irak’ın güneyde-kuzeyde ürettiği tüm petrolünü güvenli bir şekilde İSRAİL’e aktarıyor.Daha ne yapsın.
IRAK’IN TÜM ÜRETİMİ İSRAİL KONTROLÜNE GEÇTİ DEMEK BU.
Şimdi 3. resme bakın.İsrail’in AKABE KÖRFEZİ’ne,oradan Kızıl Deniz’e açılan EYLAT LİMANI ve Akdeniz’in güneydoğu köşesi ASKELON LİMANINI birbirine birleştiren T.I.P yani TRANS İSRAİL PETROLBORUHATTINI İRAN yaptı.
İran bunu neden yaptı?
Petrolünü Akdeniz’e en kısa yoldan ulaştırmak ve Avrupa pazarlarına en az nakliye maliyetiyle petrol satmak için.
Peki şimdi ne durumda?
İsrail bu hattı tersine çevirdi ve Akdeniz’den-Kızıldeniz’e petrol geçirmek için kullanacak.Ayrıca resimde göstermediğim HAP var yani HAYFA-ASKELON BORU HATTI.Hayfa’ya günde gelen 8milyon varil özgürleştirilen Arapların petrolleri sadece Avrupa’ya satılmayacak.Gelişen sanayileriyle sünger gibi petrol çeken Hindistan başta Uzak doğu ülkelerine satılacak.
İRAN’IN BU ALANDA İSRAİL GİBİ BİR RAKİBİ ÇIKTI DEMEK BU.BİR GRAM PETROL ÜRETMEYEN AMA TÜM EKONOMİLERİ SİYASETLERİ ETKİLEYECEK ABD’NİN KORUMASINDAKİ İSRAİL.
İRAN SİZCE NÜKLEER SANTRAL YAPIP URANYUM ZENGİNLEŞTİRDİĞİ İÇİNMİ İSRAİL VE ABD’NİN DÜŞMANI OLDU?
Bu arada Hindistan’da gerçekleşen büyük terör olayını ve Hindistan-İsrail petrol alım anlaşmalarını,ayrıca BOP eş başkanımız ve sayın bakanımızın çok kısa süre önce Hindistan’a gidişlerine dikkatinizi çekmek isterim.Özellikle İngiliz ve Hint basını başta olmak üzere tüm dünya basınında bu terör olaylarından dolayı ne hikmetse Hindistan’ı değil de Batı komşusu Pakistan’ı sorumlu tutulması ilginç değil mi?
ARKADAŞLAR B.O.P OLDUK BİLE.
BÜYÜK ORTA DOĞU ŞEKİLLENDİRİLDİ.
DAHA NE OLACAK Kİ?
Gelelim GOP’a.Yani Genişletilmiş Ortadoğu Projesine.
Yukarıdaki kaynaklardan herhangi birine bakarsınız.
Yazan şu:Rus ve Kazak Petrolü Ceyhan ve İsrail üzerinden Hindistan’a satılacak.Hani bizim BTC’miz vardı?Yani Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol boru hattımız.Sevinmiştik.
Bakın 4.resimde seviniyoruz.
Ama bu Azeri petrolüydü.Kazak-Rus petrolü diyorlar.Bu nereden çıktı?
Bu hat o kadar uzunki borular dolmuyor. Azerbaycan sitelerinde bu konuyla ilgili bir ata sözü dolaşıyor “yemeyenin malını yerler” Türkiye için diyorlar.Neden mi diyorlar?
Bakın neden?
BTC’nin günlük kapasitesi 1milyon varil.
Azerbeycan`daki uluslararası AIOC konsorsiyumunun Azeri-Çıralı-Güneşli sahalarının üretimi günlük 360.000 varil.Tamamını verse yarısından fazlası boş kalır.Birde sen gidip 1992’de Hocali Soykırımı yapan;Kafkasları işgal eden Ermenistan’la futbol bahanesiyle el sıkışırsan alırsın petrolü.
1)Bunun günde 100.000 varillik bölümü Azpetrol`ün Sangaçal terminalinden demiryolu ile Gürcistan`ın Karadeniz`deki Batum limanına gönderiliyor.
3)82.000 varillik bir kısmı da, her gün Bakü-Novorosissysk petrol boru hattı ile yine Karadeniz`e çıkıyor.
Kalıyor geriye günlük 32.000 varil.
İşte bundan yemeyenin malını yerler diyorlar.
BTC dolmaz.
Türkiye’nin politikasızlığını anlayan Rusya Federasyonu devreye giriyor.
Ruslar kendi petrolünü ve Kazakların petrolünü devreye sokuyor.Böylece Rusya ilk kez sıcak denizlere açılmış olacak.İsrail’in oyununu görüyor ve kendide karlı çıkmaya çalışıyor.Türkiye Kerkük –Yumurtalık Hattını kaybetti,şimdide Baku-Tiflis-Ceyhan Hattını kaybediyor.
Olsun yerine Kazak –Rus petrolü geliyor diyorsanız yanılıyorsunuz.
Neden mi?
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Hindistan programı kapsamında Bangalore'de bulunan Güler, yaptığı açıklamada, Türk boğazlarından en fazla 130 bin tonluk gemilerin geçebildiğine işaret ederek, Ceyhan Limanı'na 400 bin tonluk gemilerin yaklaşabildiğini, bunun da Hindistan için büyük bir avantaj sağladığını söyledi.
Türk boğazlarından geçen bir geminin Kızıldeniz'e 39 günde ulaştığını belirten Güler, Ceyhan'dan Hindistan'a petrolün 16 günde taşındığını vurguladı. Güler, bunun da taşıma fiyatında Hindistan'a büyük avantajlar sağlayacağını belirti”
Buraya kadar çok güzel.Ne diyor sayın bakan?
Kazak-Rus-Azerbaycan-Kerkük petrolleri Ceyhan’a gelecek,orada harmanlanacak,400 bin tonluk gemilerle Süveyş Kanalı’ndan geçecek Hindistan’a gidecek.
Bu harika ve Türkiye’nin çıkarlarına çok uygun.Hem de boğazların yükünü azaltacak.
Ama bununla kalmıyor ve ekliyor:
"Ceyhan-Kızıldeniz Petrol Boru Hattı için Türkiye, İsrail ve Hindistan enerji bakanları bir ay içerisinde bir araya geleceğiz"
Bu ne;sayın bakan?
“Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler , İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Bünyamin Ben Eliezer 'i makamında kabul etti. İki bakan yaklaşık 1 buçuk saat süren görüşmede Akdeniz Boru Hattı 'nı ele aldı.
Güler, hattın üç yılda tamamlanacağını da söyledi.
İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Bünyamin Ben Eliezer de, son iki ay içinde Akdeniz Boru Hattı için Rusya ve Azerbaycan 'a geziler düzenlediğini belirtti. Ben Eliezer , 'Proje iyi bir aşamada ve kısa süre içinde iyi bir sonuca ulaşacaktır' dedi.
Türkiye 'den İsrail 'e uzanacak olan boru hattından petrol, doğalgaz, elektrik, su ve fiberoptik geçecek. samsun -Ceyhan 'ın boru hattının devamı olacak hat, Hindistan 'dan Uzakdoğu 'ya uzanacak. İsrail , hattan geçecek petrol için Rusya ve Azerbaycan 'la anlaşmaya vardı.
Kaynak: Kanal B
Bununla ne olduğunu biliyor musunuz?
Adana Ceyhan’dan İsrail Askelon’a boru döşeniyor.Ceyhan’a gelen tüm petrol Askelon’a aktarılıyor.
CEYHAN boruların geçtiği sıradan bir yer oluyor demek.
Yol üzerindeki bir yer.
Ayrıca; Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin suları da İsrail’e yollanıyor yan yana borularla.
Neden?
Zaten Akdeniz’e boşa akıyormuş bu sular.
Size sayın bakanım M. Mete Göknel “Türkiye ve Akdeniz Boru Hattı” adlı raporunu okumanızı öneririm.
Ben yinede her ihtimale karşı özetle yazayım.Yoğunsunuzdur.
Nüfusumuzun %50 de 0-25 arası genç ve çocuk.Yani talep azalmayacak artacak.
Birde şu tabloya iyi bakınız.
Biz temiz su tüketiminde dünya ortalamasının ne kadar altındayız.Adamlarla antlaşma yapınca kafamıza göre kesemeyiz sularını.Zaten kaç kez açık açık savaşların su yüzünden çıkacağını söylediler ve bu kesinlikle böyle olacak.
Birde fiber optik kablo geçecekmiş ve biz hasret kaldığımız İsrail’e bağlanacakmışız.İsrail’e kimler hasret , göbekten bağlı ve tamamen onların çıkarına çalışıyor ortada.
Ben İsrail’e bağlanmak falan istemiyorum.
Ben sularımı ve bana gelmiş petrolleri değerlendirmek istiyorum.
İsrail’e armağan etmek istemiyorum.
İSRAİL’İN; KAZAK-RUS-AZERBAYCAN PETROLLERİNİN DE DENETİMİNİ ELİNE GEÇİRMESİ DEMEK;İSRAİL’İN TÜM BU COĞRAFYANIN ENERJİ KAYNAKLARINI ELİNE GEÇİRMESİ DEMEKTİR.
İsrail’in hazırladığı haritalarda Aşkelon (New Rotterdam) yazıyorlar.
Araştırdım.Neden New Hamburg değil yada başka bir yerde Rotterdam?
Bakınız neden?
Rotterdam Hollanda'nın batı-güneyinde. Amsterdam'dan sonra nüfus olarak 2. büyük şehirdir, fakat Rotterdam'in yüzölçümü daha büyüktür. Rotterdam, Avrupa'nın en büyük limanını barındırır. Dünyanın dört bir yanından getirilen kargoların kıtaya kuzeyden giriş noktasıdır. İsmini Rotte ırmağından almaktadır. Nüfusun (1 ocak 2007'de: 584.046) yaklaşık yarısının Hollanda kökenli olmadığı bu şehirde, %7,8'lik (45.457) kayda değer bir Türk nüfusu da yaşamaktadır. Rotterdam'in ulusal slogan'i: Sterker door Strijd, yani:Mücadele ederek, daha Güclü olmak
Avrupa kıtasına dünyadan giren tüm mallar buradan giriyor.Yine bile mütevazı davranmış İsrail isim seçerken.
Böyle bir gücün tek bir ülkenin elinde toplanması,hele birde İsrail’in elinde toplanması ne sonuçlar doğurur dersiniz.
Bilmiyorsanız o zaman ben size söyleyeyim.Hatta göstereyim.
Bu GOP demek.
Genişletilmiş Ortadoğu Projesi demek.
BİZE NE Mİ KALIR?
GOP’UN TAM ORTASI KALIR.
AMA BU KEZ GERÇEĞİNİ.
Kaynak:
*BOP Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı-L.Tufan Erdoğan
*TÜRKSAM-Asya’da Petrol Boru Hattı Oyunu-Boru Hatları - 29 Eylül 2005 - Thomas Immanuel Steinberg-http://www.turksam.org/tr/a522.html
* M. Mete Göknel -http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=2419&kat1=11&kat2=
* ve yazının içindekiler
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
Turkar’ gün sayıyor
Özentiyi bırakalımyerli sanayicimizi destekleyelim ki bu girişimler gelişsin.
Eskişehir’de 3 yıllık bir çalışma sonucu “Hiscar” adıyla prototipi üretilen ilk Türk lisanslı kamyonetin ismi “Turkar” olarak değiştirildi.
Hisarlar AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Fazlı Türker, yaptığı açıklamada, dünyada yaşanan finansal kriz nedeniyle hedeflerinden biraz şaşmak zorunda kaldıklarını belirterek, ilk etapta düşündüklerinden daha az yani yılda 300 adet araç üreteceklerini kaydetti.
Daha önce Hiscar olarak belirledikleri araç ismini Turkar olarak değiştirdiklerini anlatan Türker, şöyle konuştu:
“Turkar logosu için de doğadan esinlendik. Özellikle araçlarda logo çok önemli. Turkar için logo arayışındayken ülkemize bir kültür hizmeti yapmak istedik. Dünyada sadece Türkiye’de yaşayan ve nesli tükenmek üzereyken koruma altına alınan Anadolu ceylanı bize ilham verdi. Bu her türlü iklim koşullarında yaşayabilen, dayanıklı ve çevik bir hayvan. Turkar’ın özelliklerini bu yönleriyle Anadolu ceylanına benzetiyoruz. Bu nedenle Turkar’ın logosunu oluştururken Anadolu ceylanının boynuzlarından esinlendik”
“Turkar logosu için de doğadan esinlendik. Özellikle araçlarda logo çok önemli. Turkar için logo arayışındayken ülkemize bir kültür hizmeti yapmak istedik. Dünyada sadece Türkiye’de yaşayan ve nesli tükenmek üzereyken koruma altına alınan Anadolu ceylanı bize ilham verdi. Bu her türlü iklim koşullarında yaşayabilen, dayanıklı ve çevik bir hayvan. Turkar’ın özelliklerini bu yönleriyle Anadolu ceylanına benzetiyoruz. Bu nedenle Turkar’ın logosunu oluştururken Anadolu ceylanının boynuzlarından esinlendik”
“KÖRFEZ ÜLKELERİ VE AFRİKA BİZİM İÇİN ÇOK İYİ PAZARLAR”
Türker, Türkiye’de de yaşanan krizin yakın zamanda aşılması durumunda 5 yıl sonra yılda 5 bin araç üretmeyi planladıklarını ifade ederek, şöyle devam etti:
“Turkar’ın lansmanını haziran ayında yapmayı düşünüyoruz. Hedefimiz ürünün yarısını yurt dışına satmak. Körfez ülkeleri ve Afrika bizim için çok iyi pazarlar. Suudi Arabistan ile şimdiden distribütörlük için sözlü bir anlaşma yaptık. Aracımız, Sibirya soğuklarından çöl sıcaklarına farklı iklimlerde performansından bir şey kaybetmeden çalışma kabiliyetine sahip. Bu da yurt dışı satışlarımız için büyük bir avantaj. Bugün, grubumuzda 650 kişi çalışıyor. Eskişehir’de Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) en yüksek ücret ödeyen ilk firmalar içindeyiz. Kentin ihracat geliri en yüksek ilk 3 firmasının arasındayız. Vergide de ilk sıralarda yer alıyoruz. 2008 yılında 61 milyon avro ciromuz oldu. Üretimimizin yüzde 60′ını ihraç ediyoruz. 2008 yılında 35 milyon Avro ihracat rakamına ulaştık.”
Şu anda en büyük 500 firma sıralamasında ikinci 500 arasında olduklarını anlatan Türker, “2005 yılından sonra her yıl yüzde 30 büyüme kaydettik. Tarım, iş ve tekstil makineleri ile otomotiv parçaları ve tezgah parçaları üretiyoruz. Mevcut işlerimizi daha iyi rekabet edebilir hale getirecek yöndeki yatırımları yapmayı düşünüyoruz” dedi.
“Turkar’ın lansmanını haziran ayında yapmayı düşünüyoruz. Hedefimiz ürünün yarısını yurt dışına satmak. Körfez ülkeleri ve Afrika bizim için çok iyi pazarlar. Suudi Arabistan ile şimdiden distribütörlük için sözlü bir anlaşma yaptık. Aracımız, Sibirya soğuklarından çöl sıcaklarına farklı iklimlerde performansından bir şey kaybetmeden çalışma kabiliyetine sahip. Bu da yurt dışı satışlarımız için büyük bir avantaj. Bugün, grubumuzda 650 kişi çalışıyor. Eskişehir’de Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) en yüksek ücret ödeyen ilk firmalar içindeyiz. Kentin ihracat geliri en yüksek ilk 3 firmasının arasındayız. Vergide de ilk sıralarda yer alıyoruz. 2008 yılında 61 milyon avro ciromuz oldu. Üretimimizin yüzde 60′ını ihraç ediyoruz. 2008 yılında 35 milyon Avro ihracat rakamına ulaştık.”
Şu anda en büyük 500 firma sıralamasında ikinci 500 arasında olduklarını anlatan Türker, “2005 yılından sonra her yıl yüzde 30 büyüme kaydettik. Tarım, iş ve tekstil makineleri ile otomotiv parçaları ve tezgah parçaları üretiyoruz. Mevcut işlerimizi daha iyi rekabet edebilir hale getirecek yöndeki yatırımları yapmayı düşünüyoruz” dedi.
kaynak:http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/11714916.asp
HİSARLAR MAKİNE SAN TİC AŞ
Organize San Bölgesi 9.Cadde
ESKİŞEHİR
İŞ: +90 (222) 236 14 09
FAX: +90 (222) 236 13 37
ESKİŞEHİR
İŞ: +90 (222) 236 14 09
FAX: +90 (222) 236 13 37
MEDYAYA DİKKAT
Siteleri geziyorum.
Tv kanallarını tarıyorum.
Artık ulusal diyemiyorum. Çünkü değiller, bir değişiklik var.
Yandaşlar da, yağdanlıklar da bir uzlaşma havası bir kibarlaşma hakim.
Tartışma programlarına artık en azından bir tane ulusalcı/ milliyetçi/Atatürkçü solcusu kısacası Akp’nin Ergenekoncu dediği insanlar çağırılıyor.
Moderatörmüş;işte o tiplerde artık eskisi kadar aleni eleştirileri kesmiyor.
Yağdanlıklar da eleştirel konuşmalar yapılırken tribünlere oynayıp, kamera destekli zumlanarak salak salak sırıtıyorlar.
En azından salaklıkları görülüyor.
Dün gece “siyaset meydanı” nı kapatırken aklımdan geçenler bunlardı.
Doğu Ergil ve Nazlı Ilıcak için mi uykusuz kalıyorsun.
Bunların her tarafını dinlesen ne olur?
Diye kendime kızarak tv yi kapatırken ama Anıl Çeçen vardı diye biliyoruz artık.
En azından midem ağrımıyor.
Anlata bildim umarım.
l.kalem
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
İSRAİL'İN PAKİSTAN'DAKİ ROLÜ
Jeff Gates
Ünlü analist Jeff Gates, 'Pakistan'ı istikrarsızlaştırmada İsrail'in rolü' adlı makalesinde İsrail'in bölgedeki ilişki ağını açıklıyor.
Mossad mottosunda olduğu üzere "hileyle" savaş açıldığında, zamanlaması iyi yapılmış krizler gerçekleri yerlerinden ederek hedef kitlenin kandırılarak inandırılacağı gündem yaratmada mühim bir rol oynar. Dolayısıyla, sahnelenen krizlerin çarpan etkisi, sahte istihbarat bilgileriyle pekiştirilmekte. İkisinin bileşimi genelde ikna edicidir.
Amerikalı kanun yapıcılar, 11 Eylül kitle katliamına cevap olarak Irak'ı işgale sevk edildiklerinde düzenbazlık sergilenmişti. Ancak bu kriz tek başına yeterli değildi. Asker seferberlik için Irak'ta kitle imha silahları olduğuna, Irak'ın el Kaide ile ilişkisinin olduğuna, Irak'ın elinde biyolojik silahlar bulunduğuna, Iraklıların Prag'da toplantılar yaptığına vs inanmak ve "fikir birliği" içinde olmak gerekirdi. Hepsi de yanlıştı ama Irak'ı işgale sevketmek için yeterliydi de.
Böylesi ajan provakatör operasyonları, amaçlanan ana olay için tamamlayıcı yan olayları da ihtiva eder. Sürüp giden olaylar ilerlemekte olan bir operasyonun mevcudiyetini telkin etmektedir. Yakın tarih, önceden belirlenmiş bir Şerir hakkında bir delil cümbüşünü göreceğimizi telkin etmektedir. İran her ne kadar bâriz aday ise de, Pakistan da ihtimal dâhilindedir; dış güçler bir dizi şiddet olaylarıyla bu müslüman nükleer ulusu istikrarsızlaştırmaya çalışıyor.
Şayet bir sonraki savaş – tıpkı son savaş gibi – Yahudi ulusçuların genişlemeci gâyeleriyle çakışırsa, bu bir tesadüf mü olacak?
Hint-İsrail ittifakı
2007 Aralık ayı, Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto'nun katledilişine şahit oldu. Onun Aşkenazi Yahudisi biyografi yazarı ve lobicisi Mark Siegel, Butto'nun Pakistan'a dönüşünün "istikrarı ve Müşerref'in cumhurbaşkanlığını garanti altına almanın tek yolu" olduğuna dair Amerikalı diplomatları temin etti.
Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref, İsrail-Filistin çatışmasının bir çözüme kavuşturulmasının, Irak'taki ve Afganistan'daki çatışmaların çözümü için esas olduğunu söylemişti. Bu sözleri onu Tel Aviv'in hedefi haline getirmişti.
Butto'nun iki dönem başbakanlığı sırasında, Pakistan'ın Taliban'a verdiği destek – özgürlük savaşçısı mücahitler olarak göklere çıkarılıyorlardı – Keşmir'deki çatışmalara yol verirken, Butto'nun nüfuzunu Afganistan'a yaymasına da imkan vermişti. Hindistanla gerilimi körüklerken Hint-İsrail ittifakını da körüklemişti ve Keşmir'in Kirpal bölgesinde yaşana çatışma sırasında İsrail Yeni Delhi'ye acilen top mermileri sevk etmişti.
İsrail, 2009 Ocak ayında Hindistan'a üç adet AWACS teslim etti ve bölgedeki konvansiyonel silah dengesini değiştirdi. Bu silah satışı, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun daha önce söylediklerini teyid etmişti: "Hindistan'la bağlarımız sınırsızdır." İsrail, 1.1 milyar dolarlık Raytheon adlı bir Amerikan şirketinin geliştirdiği taktik hava savunma sistemi satış sözleşmesini imzalayarak bunu belli etti. Aşkenazi General David Kezeraşvili Güney Osetya'daki ayrılıkçılara karşı İsrail silahlarıyla ve eğitimiyle yapılacak taarruzu yönetmek üzere 2008 Ağustos ayında Tel Aviv'den Gürcistan'a uçtu. O kriz, ABD ve Rusya arasında Soğuk Savaş rüzgarları estirmişti (Amerikan, Rusya, AB ve BM'nin İsrail-Filistin çatışmasını çözüme kavuşturma sözü veren Dörtlü'nün üyeleridir.)
İsrail'in Gürcistan'dan geçecek boru hattında yatan çıkarları hakkında çok az şey söylendi (Hazar petrolünü Türkiye üzerinden Avrasya'ya akıtmak, İsrail'i aracı olarak kullanmak ve Rusya petrol sanayini baltalamak demekti.)
Oyun teorisi savaşları
Butto'nun katledilmesi, Müşerref'in yerine Butto'nun adı kötüye çıkmış kocası Asıf Ali Zerdari'nin oturacağı bir krizi garantiye aldı. Washington'ın Zerdari ile ittifakı, ABD'nin bölgedeki yoz nüfuzunu genişletmesi olarak tasvir edilebilir.
7 Ağustos 2008'de, Zerdari liderliğindeki koalisyon, Müşerref tam Yaz Olimpiyat Oyunları için Pekin'e hareket ederken ona karşı güvensizlik oyu çağrısı yaptı. 8 Ağustos'ta, Güney Osetya'da bir gecede şiddetli çarpışmalar başladı. Pakistan'daki son olayların çoğunda olduğu gibi, bu şiddet olayı da silahlı ayrılıkçıları içeriyordu.
Peki Amerikan yönetimi içerisindeki İsrail yandaşı nüfuz adına, Dışişleri Bakanlığımız Afganistan'da yoz Hamid Karzai'yi yönetimin başına geçirdi ve afyon üretimi rekor düzeye ulaştı mı? Ucu İsrail'in oyun teorisi planlamacılarına çıkan eroin salgını Rus toplumunu kemiriyor mu?
2008 Kasım ayı sonlarında Hindistan'ın finans merkezi Mumbai'de bir terörist saldırı düzenlendi ve Hindistan-Pakistan arasında nükleer gerilim korkularını yeniden canlandırdı. Saldırganlar New York merkezli ultra-ulusçu bir Yahudi hizbi olan Çabad Lubavitch'in yönettiği bir oteli hedef aldılar ve İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, Tel Aviv'den "dünyamız saldırı altında" diye ilan etti. Aralık ayına kadar İsrailli gazeteciler "dünya çapındaki Yahudi kuruluşlarının güvenliğini tahkim etmeliyiz" demeye başlamışlardı.
"Hindistan'ın 11 Eylül'üne" Pakistan'nın batısındaki aşiret bölgesinden katılanlar olduğu keşfedildi ve çok geçmeden Zerdari Taliban'la bir anlaşma imzalayarak, denildiğine göre el Kaide üyelerinin yaşadığı Kuzeybatı Sınır Eyaleti Bölgesi'nde Şeria kanunlarının uygulanmasına izin verdi.
Pakistan'ın "İslamcı aşırılarla" işbirliği, ABD ve müttefikleri için güvensizlik ve savunmasızlık izlenimi doğurdu. Bu algısal tehdit, önde gelen basın yayın kuruluşları tarafından "militan İslam'ın" tehlikelerinin delili olarak sayıldı.
Taliban ve el Kaide'nin nükleer silahlı bir devlette serbestçe hareket edebildiği tasviri sayesinde Tel Aviv, Yahudi devletine karşı "varoluşsal tehdit" oluşturan nükleer İran iddiasına çekiş gücü kazandırdı. Bu esnada, İsrail'de yapılan seçimlerden ultra-ulusçu/ultra-ortodoks bir koalisyon çıkması İsrail-Filistin çatışmasının çözmünü daha da geciktirdi.
Daha fazla gecikme, daha fazla aşırılığa yol açmaya ve terörle küresel savaş pazarlamacılarına daha fazla güç kazandıracak. İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni Mumbai saldırılarından sonra şöyle demişti: "İsrail, Hindistan ve özgür dünya, teröristlere ve aşırılığa karşı savaşta ön safta mevzilendi."
Pakistan Sünni egemen olmasına ve Şii İran aksine teokratik yönetimden uzak durmasına rağmen listeden dışlanarak itham edilmişti. Olayların örüntüsüne bakınca, Mumbai'deki câni terörizm Hindistan'ı değil de Pakistan'ı hedef almış görünüyor.
Aşkenazi lejyonlarının akıl verdiği Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın son İslamabad ziyareti diplomatik felâketti. Aşındırıcı ve küstah olan Amerika'nın en üst düzey diplomatı, Pakistan'ın hasım güçlerle çevrili olduğu ve Pakistan'ın, Yahudi ulusçusu danışmanlar tarafından müttefik bilinen bir ulus eliyle istikrarsızlaştırıldığı hissini güçlendirdi. Gerilimin arttığı bir iklimde, Clinton Amerikan çıkarlarını baltaladı, İsrail'in "İslamo-faşizm'e" karşı küresel savaş davasını destekledi ve Medeniyetler Çatışmasına güven verdi.
(...) Bu krizlerin her biri Kolonyal Siyonistlerin genişlemeci gündemlerini yaramaktadır. Bu tamamlayıcı olayların ucu aynı kaynağa mı uzanmaktadır? O kaynak, ana olayı sahnelemek için bir dizi olayı mı kullanıyor? Halk, sık sık tekrarlanan davranışın kaynağını sezgisel olarak bilmektedir. 2003 yılında AB üyesi ülkelerde 7.500 kişiyle yapılan bir anket çalışmasında, İsrail dünya barışına yönelik en büyük tehdit olarak görülmüştü (...)
Kaynak: MiddleEast Online
İSRAİL OYUN TEORİSİ SAVAŞI UYGULUYOR
Jeff Gates / Palestine Think Tank
2005 yılında Ekonomi Bilim dalında Nobel ödülü; Hebrew Universitesi'ndeki Akılcılık Merkezi ( Center for Rationality) kurucusu İsrail'li matematikçi ve oyun teorisi uzmanı Robert J. Aumann'a verildi. Bu Kudüs vatandaşı şunu diyordu : Burada geliştirdiğimiz düşünce ekolü, İsrail'i bu alanda lider otorite konumuna getirdi.İsrail'li stratejistler, kurguladıkları provokasyonlara ve manipule ettikleri krizlere istedikleri tepki ortamının oluşması için oyun teorisine güveniyorlar. Oyun teorisi algoritmaları sayesinde ; karşı tarafın tepkileri belli bir olasılık dahilinde, öngörülebilir hale dönüşüyor.
Kandırarak savaşma artık matematiksel bir disiplin haline dönüşmüş durumda.
Bu tarz olasılığa dayalı savaş planlaması ; Tel Aviv'e, İsrail'in dünya çapındaki güç yansıtmasını arttıracak şekilde bir dizi seri provokasyon ve zamanlaması ayarlanmış krizleri güç çarpanı olarak kullanma fırsatı sunuyor.
Yetenekli bir provokatör için, hedef bir insan, bir şirket, bir ekonomi, bir yasa, bir ülke veya bütünüyle bir kültür olabilir; İslam gibi. İyi modellenmiş bir provokasyonla, provokasyona verilecek tepki İsrail'in cephanesinde güçlü bir silaha bile dönüşebilir.
Örnek olarak; becerikli bir oyun teorisyeni, 9/11 gibi bir kitle katliamı sonrasında, hedefin (ABD) bu saldırının intikamını almak için ordusunu harekete geçirebileceğini öngörebilirdi. Daha önceden belirlenmiş bir hedef çevresinde yaratılan sahte istihbarat yardımı ile, oyun teorisi algoritması, bu gücün , 9/11'in intikamını almaktan çok Büyük İsrail projesine hizmet edecek şekilde yönünün Irak'a çevrilebileceğini görürdü.
Bu işgal bir gerçeğin, yasa koyucuların ve kamuoyunun inanabileceği şekilde çarpıtılmasını gerektirdi. 9/11'in iç parçalayıcı duygusal içeriği ABD'lileri akılcı analizi terkedip, yanlış istihbarata güvenmeye itti.
ABD'liler tahmin edileceği üzere bir kitle katliamı ile öngörülebilir şekilde tahrik edildiler. Öngörülebilir tepki - şok, acı ve öfke - şeytan Irak'ın sorumlu olduğu yalanına inanmalarını kolaylaştırdı. İnançların gerçeklerin yerine ikame edilmesi, dünyada oyun teorisi alanında lider olan İsrail'in diğer ülkeleri kendi savaşlarına sürüklemek için uyguladığı yöntemdir.
Yanlış Ama İnanılabilir
Gerçeklerinin yerine inandırıcı bir kurguyu ikame edebilmek, hedefin önceden planlanmış hikâyeye inanabilmesi için beyinlerin hazırlanmasını gerektirir. Burada uyumlu bir medyanın rolü devreye girer :
a) İnandırıcı mevcut bir tehlike ( Irak kitle imha silahları)
b) inandırıcı bir kötü kahraman (Bir zamanlar müttefikiniz olan ülkenin Şeytan olarak damgalanışı)
c) soğuk savaş sonrası ulusal güvenliğe karşı inandırıcı bir tehdit (Medeniyetler Çatışması ve İslamo-faşizm)
İsrail'li istihbarat kaynakları 2003 yılında Irak'ın işgalini kışkırtan savaş planlayıcıları psikolojik savaş harekatlarına 1986 yılında Truva Atı kod adlı MOSSAD operasyonu ile başladı.
Bu operasyon ile ; Libya'nın büyükelçiliklerine terorizmle ilgili emirler yolladığı görüntüsü yaratıldı. Bundan hemen sonra Berlin'deki bir diskotekteki terörist saldırı sonucu iki ABD askeri öldürüldü. 10 gün sonra, ABD, İngiliz ve Alman uçakları Libya'nın üzerine 60 ton bomba ulaştı.
Aşağıda, 1986 tarihindeki - Körfez Savaşı'ndan 5 , Irak'ın işgaline vesile olacak katliamvari provokasyondan 15 sene önce - bu operasyonla ilgili bir MOSSAD ajanının değerlendirmesini bulacaksınız (1994 yılında basılan, Other Side of Deception/ Aldatmacının Öte Yanı kitabından) -
"Libya'nın bombalanmasından sonra, dostumuz Kaddafi'nin bir süre resmin dışında kalacağı kesin. Irak ve Saddam Hüseyin bir sonraki hedefimiz.Şimdi onu bir sonraki kötü kahraman olarak inşa etmeye başlıyoruz. Biraz zaman alacak fakat sonunda işe yarayacağından şüphe yok"
Eski Mossad ajanı Victor Ostrovsky'nin bu anlatımı doğru olabilir mi? O zaman Tel Aviv'in Irak operasyonu, nispeten basit Libya kandırmacasından daha fazla ön hazırlık gerektirmiş olsa gerek.
Hedef Olarak Amerika
ABD'nin siyonist devletin özel dostu ve koruyucu olarak algılandığı bir ortamda, yaklaşık yarım asırdır süren bir dizi İsrail seri provokasyonu sonrasında Ortadoğu'da şiddet dolu bir tepkinin olasılığı, oyun teorisine göre nedir?
1967 savaşı sırasında ABD'nin USS Liberty gemisininin İsrail tarafından "yanlışlıkla" bombalanması ile 34 ABD askerinin ölmesi sonucunda ABD Başkanı'nın (Lyndon Johnson) İsrail'in katil davranışlarını kınayabileceği görüldü. İki on yıl sonra, Truva Atı operasyonu, ABD Başkanı'nın (Ronald Reagan) İsrail'in sağladığı yanlış istihbarata dayanarak bir Arap ülkesine saldırılabileceği anlaşıldı.
60 yıldan uzun süredir; ABD siyonizmi, silahlandırdı, finanse etti, yarenlik etti ve savundu. Bu desteğe, ABD'nin İsrail'in katil davranışlarını kınayan onlarca BM kararını veto etmesi de dahil. Oyun teorisi açısından bakıldığında; 1.3 milyon Müslüman arasında, 19 tanesinin, ABD’nin İsrail'e karşı desteğine tepki olarak bu kanlı eylemi gerçekleştirmeye yönlendirilebileceğini tahmin etmek ne kadar zor olabilir ki.
İsrail'li oyun teorisyenlerinin çıkış noktası, ne ahlaki ne de bir adalet merkezine sahip, onlar Akılcılık Merkezi'nde çalışıyorlar.
Siyonist savaş planlayıcıların modellediği üzere oyun teorisi tek bir değer dışında hiç bir ahlaki değeri önemsemiyor; o da, kışkırtıldığı noktada hedefin, kabul edilebilir oransal sapmalar içerisinde provokasyona nasıl tepki verebileceğini öngörebilmek. Dolayısı ile iyi planlanmamış provokasyonlar ve doğru zamanlanmış krizler aracılığı ile savaş yapanların güçlerini nasıl katlayabildiklerini görüyoruz.
İsrail'in davranışları çoğu zaman ahlak dışı ve adaletsiz ama bu rasyonel olmadığı anlamına gelmiyor. Genişlemeci, kolonyal Siyonistler açısından katliama yol açan provakasyonlar bile akılcı çünkü tepkileri matematiksel olarak modelleyebiliyorlar ve sonuçları tahmin edilebilir kılıyorlar. Bu kendilerini Tanrı'nın seçilmişleri zanneden insanların hukuku hiçe saymaları için yeterli.
Alıntı: http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8532
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)