8 Mart 2012 Perşembe

GÖBEK ATA ATA ÜLKEYİ ÜÇE BÖLDÜLER








SİRENAYKA, TRABLUS VE FİZAN
ABD liderliğinde NATO’nun Libya’ya karşı icra ettiği insanlık dışı barbarca harekatın gerçek nedenleri; Libya’nın sahip olduğu doğal zenginlikler, bu zenginlikleri Batı ile değil halkıyla paylaşmak isteyen dik kafalı lider, emperyalizmin bölge için kotardığı planın (BOP) realizasyonu ile Dünya Ekonomik Güç Merkezinin doğuya ve güneye doğru yaptığı eksen kaymasını engelleyebilme ve durdurabilme girişimidir.
Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin, yargılanma hakkı bile tanınmadan linç edilerek katledilmesi, insanlık tarihinin yüzyıllar bile geçse asla belleğinden silemeyeceği bir cinayet olarak kalacaktır. Bu cinayet ekranlardan gördüğünüz gibi ağzından salyalar akan, kana susamış ve insanlıktan nasibini alamamış yaratıklar tarafından değil başta ABD ve NATO olmak üzere batılılar tarafından işlenmiştir. Üzülerek söylemek gerekirse ülkemiz bu cinayete yardım ve yataklık yapmıştır.
Kaddafi’de 1979 İran Devrimi sonrası Mısır’a giden Şah Pehlevi gibi başka bir ülkeye gider, orada yerleşir ve yaşamının sonuna kadar keyfine keyif katabilirdi. Böyle bir teklif kendisine götürülmüş fakat Kaddafi asker ve devrimci olarak mücadele etmeyi, gerekirse bu yolda savaşarak ve çarpışarak onurlu bir insan gibi şehit olmayı tercih etmişti. Halbuki biz bu tür davranışları Kemal’in Askerlerinde görmeye alışıktık.
Ne bilsin ki karşısındakiler barbar ve onursuzdu. Biliyorsunuz dedelerimizin 93 harbi dediği1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Gazi Osman Paşa Plevne’yi teslim etmemiş artık İstanbul’dan da yardım gelmeyeceğini görünce Huruç Harekatı ( Kuşatmayı yararak çıkmak ) yapmış fakat sonunda başarılı olamadığından Rus’ların eline geçmişti. Ruslar düşmandılar ama onurlu davrandılar.
Kaddafi’nin katledilmesinin ve bunun özellikle insan onuruna yakışmayacak şekilde vahşice yapılmasının emperyal güçler açısından birçok nedeni vardı. Öldürülmeliydi yoksa Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) adı altındaki işbirlikçilerin en ufak başarı şansı olamazdı. Yargılanması tehlikeliydi çünkü konuştuğu zaman batının ipliğini pazara çıkarabilirdi. Seyredenler üzerinde psikolojik yıkım yaratacak şekilde hunharca öldürülmesi ise verilecek mesajın etkinliği açısından gerekliydi. ‘’ Bizle işbirliği yapmayanın, yaparken vazgeçenin, plan ve projelerimize muhalefet ederek ayak diretenlerin sonu bu olur. Tüm eş başkanlara, Suriye, İran ve tüm Avrasya’ya duyurulur.’’

Libya Kaddafi yönetiminde tam bir sosyal devletti. Öğrenci iken Libyalı sınıf arkadaşlarım oldu, beraber okuduk. Onların öğrenci olarak Libya Devletinden aldıkları harçlık miktarını, mezun olup devlet memuru olduktan sonra bile yakalayamadığımı biliyor musunuz? Onlardan öğrenmiştim, sağlık hizmeti, öğretim, konutlarda elektrik, su, doğal gaz, telefon ücretsiz. Benzin çok ucuz, araba alırken vergi yok, eve alınan dayanıklı tüketim maddelerinde ve yiyecekte vergi yok. Düne kadar da durum böyleydi. Sormuştum ‘’ Kaddafi bunu nasıl yapabiliyor? ‘’ diye. Libyalı arkadaşım şöyle cevap verdi ‘’ Kral ülkemizin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekiyordu ve zevki sefası için kullanıyordu. Kaddafi gelince kaynaklarımızı devletleştirdi ve halkıyla paylaşıyor.’’
Ama diyorsunuz ki ‘’ Kaddafi diktatördü, demokrat değildi.’’ Televizyonlarda izlediniz, elinizi vicdanınıza koyun ve Irak deneyiminizi de göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapın. O toplumda İskandinav ülkelerine benzer bir demokratik yönetim veya Olof Palme tipi bir liderin başarı sansı olabilir mi? Doğrudur Kaddafi özellikle 80’li yılların sonundan itibaren diktatör oldu. Ama Kaddafi’nin devrimcilikten diktatörlüğe ve kısmen emperyalizmle işbirlikçi hale gelmesinin nedeni yine ABD tarafından 1986’da Başkan Reagan döneminde kendisine karşı yapılan ve kendisinde travma yaratan öldürme girişimi olduğu da unutulmamalıdır.
Ülkemizde son bir ayda paramızın değeri yüzde 30 düşürüldü, doğalgaza yüzde15, elektriğe yüzde 10 zam, dünyanın en pahalı yakıtını biz tüketiyoruz, kabul edilemez oranlardaki dolaylı vergilerle eşkıyalık yapılmakta ve emeklerimizin karşılığı olan paralarımız cebimizden çalınmaktadır. Ülkemizin kaynakları yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Özel hayatın gizliliği kalmamış, hak arayanlar tutuklanmakta, adalet ve hukuk ayaklar altında, kahramanlar ve yurtseverler zindanlarda, hırsızlar ve teröristler dışardadır. Bilmem siz nereden buyurursunuz ama ben bizimkinden almayayım.
Esasında ABD ve NATO Libya’da bu savaşı kaybetti. Çünkü Kaddafi’yi kahraman yaparak emperyalizme direnişin sembolü haline getirdiler. Aynı Şeyh Hassan Nasrallah gibi. Oda 2006’da 34 gün süren İsrail saldırısında Hizbullah’la verdiği mücadele ile sadece Lübnan’da değil Sünni’si ve Şii’siyle tüm Arap ve Müslüman halklar arasında tartışmasız lider konuma yükselmişti. Bakın korktukları için Kaddafi’yi bilinmeyen bir yere gömdüler, gerekçe ise mabet haline gelmesin diye. Demek ki halk desteği vardı.

Artık Libya eskisi gibi olmayacaktır. Kabileler arasında iç savaş, kan davası, yok olan istikrar ve büyük bir güç boşluğu hüküm sürecektir. Batı bir yandan ülkenin zenginliklerini yağmalarken diğer taraftan ise bu kavgada hakem, arabulucu ve polis rolü oynayacaktır. Sonunda emperyalizmin en klasik oyunu devreye girerek ülke parçalanacaktır. Zaten Libya çok büyük ( Türkiye’nin 2,5 katı ) nüfusu ( 6,5 milyon ) azdır. Bölünmenin tarihsel arka planı eski Yunan kolonilerinden, Roma’dan ve birazda Osmanlı’dan gelmektedir. Sirenayka ( Libya’nın doğu kıyı bölgesi), Trablus ( Batı kıyı bölgesi ) ve Fizan (Güney bölgesi) olmak üzere üç yeni ülke, kabile uyumu, iç barış ile böl, paylaş ve yönet ilkesinin gerçekleştirilmesi açısından uygun olur sanırım. Siz ne dersiniz?
Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK
İLK KURŞUN






LİBYA'NIN Öcalan'ı DEVLET BAŞKANI OLDU 

Batı işbirlikçisi asiler de kendi aralarında bölündü. Kaddafi döneminin “bölücü”sü Şeyh Ahmed Zübeyir, zengin petrol yataklarının bulunduğu Doğu Libya’da özerkliğini ilan etti!.. 

“Federal sistem tek seçenek” 

Batı'nın petrol sömürüsü adına kukla yönetim için parçaladığı Libya’da, Kaddafi döneminde uzun süre hapis yatan “bölücü” Şeyh Ahmed Zübeyir’in Doğu Libya’da özerklik ilan etmesiyle işler daha da karıştı. Zübeyir, “Bölge için federal sistem tek seçenek” dedi.

UGK’nın lideri yeni uyandı!

DIŞ meselelerde Ulusal Geçiş Konseyi’nin (UGK) otoritesini tanıyacaklarını belirten Şeyh’e ilk tepki UGK Başkanı Mustafa Abdulcelil’den geldi: Bu, Libya’yı bölmek isteyenlerin bir planı! Bütünlüğümüze zarar verecek gelişmeler... Libya, bir bütün olarak kalacaktır.

Aşiretler onu seçti

Zübeyir, Bingazi’de aşiret reisleri ve milis komutanlarının da bulunduğu 2 bin kişilik toplantıda özerk yönetimin lideri seçildi.

Zindandan çıkıp Libya’yı ikiye böldü

Libya’da zengin petrol yataklarının bulunduğu doğudaki Sirenayka bölgesi özerklik ilan etti. Hareketin ardında, “Libya’nın Apo’su” diye bilinen Şeyh Ahmed Zübeyir bulunuyor.

Muammer Kaddafi’nin isyancılar tarafından katledilmesinden sonra Libya bir türlü sükuna kavuşamadı. 130’dan fazla aşiretin bulunduğu Libya’da barış, pamuk ipliğine bağlı. Aşiretlerin silahlı milisleri, bulundukları bölgede diledikleri gibi hareket ediyor ve Kaddafi’yi devirip iktidarı ele geçiren Libya Ulusal Geçiş Konseyi’ni (UGK) dinlemiyor. Nitekim, Libya’da zengin petrol yataklarının bulunduğu doğudaki Sirenayka bölgesi özerklik ilan etti. Karar, Bingazi’de aralarında aşiret liderleri ve milis komutanlarının da bulunduğu 2 bin kişinin katıldığı bir toplantıda alındı. Kaddafi döneminde bölücü olduğu için hapiste olan, yeni yönetim iktidarı ele geçirince özgürlüğüne kavuşan Şeyh Ahmed Zübeyir, özerk bölgenin lideri seçildi. Hareketin mimarı olduğu söylenen Zübeyir, “Kaddafi’nin Apo’su” olarak biliniyor. Taraflar arasında bir uzlaşıya varılamaması halinde, iç savaşın kaçınılmaz olduğu belirtiliyor. Sirte limanından Mısır sınırına kadar olan bölgeyi kapsayan Sirenayka’nın hükümet tarafından yıllarca ihmal edildiği belirtilerek bundan böyle yarı-özerk yapı içinde yerel meselelerde bölge halkının söz sahibi olacağı belirtildi. Zübeyir’in bölge lideri seçildiği toplantıda, bölge için federal sistemin tek seçenek olduğu belirtildi. Ülkenin Libya’nın petrol yataklarının çoğu bu bölgede bulunuyor. Kaddafi öncesindeki monarşi döneminde Libya Trablus, Fizan ve Sirenayka olmak üzere 3 ayrı bölgeden oluşuyordu.

Parçalama planı

UGK Başkanı Mustafa Abdulcelil, Bingazi’de bazı aşiret liderlerinin özerlik ilanıyla ilgili, “Bu, Libya’yı bölmek isteyenlerin bir planı, izin vermeyiz” dedi. Kaddafi döneminde Libya’da insanların düşüncelerini dile getiremediğini belirten Abdulcelil, “BM ve NATO Libya halkının yanında oldu. Halk UGK hükümetiyle Kaddafi güçlerine karşı mücadele verdi” diye konuştu.

YENİÇAĞ, 7 Mart 2012
 




LİBYA’YI BÖLDÜNÜZ SIRA SURİYE’DE Mİ?
Libya petrollerinin % 90’nı ve beş büyük rafinerisinin dördünü bulunduran Bingazi merkezli Sirte’den başlayıp Mısır sınırına kadar uzanan bölgeye yayılan Sirenayka bölgesi Libya merkezi hükümetinden yarı-özerkliğini ilan etti.
Bingazi’de yapılan ve yarı-özerkliğin ilan edildiği “Sirenayka Halkının Kongresi” adlı toplantının öncülüğünü ise Amerikan vatandaşı bir petrol mühendisi olan Muhammed Buysiyer yaptı. Buysiyer’in Libya’yı bölmek dışında ikinci işinin petrol şirketlerine danışmanlık olduğu görülüyor.

           Ülkenin doğusunda yarı-özerklik ilan edilirken, ülkenin batısında Kaddafi’yi deviren aşiretlerin önde gelenlerinden Misrata ve Zintanlı aşiretleri arasında başkent  Trablus’da iç çatışmalar devam ediyor. Kaddafi’nin devrilmesinden sonra yönetimi eline alan Ulusal Geçiş Konseyi artık ülkede gizli bir iç savaş olduğunu kabul ediyor. Hala Kaddafi’ye bağlı olan güçler de varlıklarını sürdürüyorlar. Kısa bir süre önce büyük bir kasaba Kaddafi güçleri tarafından ele geçirildi.

         Özetle Libya hızla parçalanmaya doğru sürükleniyor. Sudan’ın güney petrol bölgesinin Ocak 2011’de bölünme kararı alması ve 9 Temmuz 2011’de resmen bölünmesinden kısa bir süre sonra Libya komşusu Sudan’ın ayak izlerini takip ediyor.   Batı’nın saygın sesi BBC’de bir süre önce yayınlanan bir yorumda İngiliz tarihçi Peter Jones yaptığı yorumda Libya’nın 1911’de İtalyanlar tarafından yaratıldığını ileri sürerek, iki devletli çözümün en iyi çözüm olduğunu ileri sürerek parçalanmasının tarihsel ve politik meşruluk zeminini hazırlıyor. Ülkeler birkaç ayda bölünmez. Sudan’da uzun bir iç savaştan sonra bölündü.

        Libya’yı bölen güçler şimdi Suriye üzerine odaklanmış durumda. Suriye’de Esat rejimini zor kullanarak devirecek bir askeri müdahalenin Irak benzeri bir iç savaşa neden olması kaçınılmaz. Irak’ta nasıl iktidarı elinde tutan sunni Arap azınlık (%20-25) temsilcisi Saddam’ın devrilmesinden sonra bugüne kadar devam eden bir iç savaşı sürdürdü ise Suriye’de de Nüsayri azınlık kendilerine yönelik intikam, dışlama ve cezalandırma politikalarına tepki olarak Esad öldürülse bile savaşı sürdürecektir. Üstelik, Nüsayrilerin bölgedeki stratejik müttefikleri Irak’taki sunni Arapların sahip olduğu müttefiklerden daha güçlüdürler. İran ve Hizbullah, Suriye iç savaşının mümkün olduğunca uzaması ve sunni Müslüman Kardeşler iktidarının kurulmaması için savaşacaklardır. Nüsayrilerin, Dürziler ve Hristiyanlardan da müttefikler bulması büyük bir olasılıktır.

         İsrail’de Suriye’de Müslüman Kardeşlerin iktidarı yerine parçalanmış bir Suriye tercih edecektir. Washington ne düşünür ise düşünsün, İsrail, Mısır ve Suriye’de iki Müslüman Kardeşler iktidarı arasında yaşamak istemeyecektir. 1982’de Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organında çıkan bir makalede İsrail’in güvenliği için Irak’ın şii, sunni ve Kürt olmak üzere üçe, Suriye’nin ise Nüsayri, Dürzi, Şam ve Halep cumhuriyetleri olmak üzere dörde ayrılması fikri savunulmuştur. Irak bölünmüştür. Suriye bu dört bölgeye Kamışlı bölgesinde beşinci bir parçalanma bölgesi olan Kürt bölgesinin katılımı ile beş parçaya bölünmeye doğru ilerlemektedir. Suriye’nin bölünmesi, Türkiye’nin toprak bütünlüğü üzerinde olağanüstü bir yük oluşturacaktır.

       Bu arada PKK, İran ile yapılan pazarlık neticesinde ve yüklü bir para alarak, 2000 teröristi Esad rejimine destek vermesi için Suriye’ye kaydırmıştır. Esad’ta PKK’nın önemli bir gücünü Halep’in kuzeyine Türk bölgelerine baskı yapacak şekilde yerleştirmiştir. PKK bugün için Esad’ın yanındadır. Ancak Esad’ın devrilmesi durumunda Kamışlı bölgesinde en etkin politik-askeri güç haline gelmesi muhtemeldir.

             PKK, Türkiye içinde de DHKP/C, TKP/ML gibi terörist örgütler ile işbirliği yaparak, elindeki terörist unsurların önemli bir bölümünü Suriye’ye kaydırdığı için askeri birliklerin yoğun ve teyakkuz halinde olduğu Güneydoğu Anadolu’dan  çok büyük kentlerde toplumsal çatışmaları da körükleyecek eylemler ile muhtemelen Karadeniz, Akdeniz, Osmaniye-Adana hattı gibi çok ses getirecek bölgelerde eylemlere yönelecektir. PKK, Suriye sürecini “Kürt Baharına” dönüştürmenin arayışı içindedir.

            Bu arada AKP Hükümetinin PKK ile tekrar müzakerelere başlaması bir şey değiştirmeyecektir. “Suriye normu” diye, devletlerin terör örgütlerine karşı isyan bastırma eylemlerini sınırlayıcı bir kuralın devletler hukukuna taşınmaya başladığı bir dönemde PKK, kendisini her zaman olduğundan daha güçlü hissetmektedir.  
          AKP Hükümetinin Suriye’de Müslüman Kardeşleri iktidara taşımak amacı ile izlediği ve milli menfaate değil, ideolojik parti dayanışmasına dayanan dış politika AKP dahil herkese zarar verecek bir noktaya doğru hızla ilerlemektedir. Suriye’de muhalifler ile Esad arasında uzlaşma zemininde gerçekleşecek bir demokratikleşmeyi sağlayabilecek tek ülke Türkiye’dir. Başbakan Erdoğan’ın Şam’a yapacağı bir ziyaret böyle bir süreci başlatabilir.
8/3/2012-
21yy Enstitüsü Başkanı
Ümit Özdağ


Libya leş yiyicilerin elinde paramparça…

Libya’nın Sirenayka Bölgesi’nin özerkliği ilan edildi. Ülkenin petrol rezervinin yüzde 90’ını barındıran bölgenin özerkliğini ilan eden örgütün liderliğini kralcılar, özerkliğin ilan edildiği toplantının organizasyonunu ABD’liler yapıyor.
Libya’nın doğusunu kapsayan Sirenayka (Arapça Barka) Bölgesi’nin özerkliği ilan edildi. Önceki gün Bingazi’de “Sirenayka Halk Kongresi” adı altında toplanan, aşiret liderlerinin, Kaddafi’ye karşı savaşan milislerin ve merkezi hükümete karşı kendi otoritelerini kurmaya çalışan siyasetçilerin bulunduğu kişilerin katıldığı toplantıda bir yerel hükümet oluşturularak bölgenin dış işlerinde Trablus’a bağlı, diğer konularda ise özerk olacağı ilan edildi.
Liderleri “kral soyundan”
6 Mart’ta gerçekleştirilen toplantıda Libya’nın federal bir yapıyla yönetilmesi gerektiği vurgulanarak, ülkenin en büyük petrol yataklarının bulunduğu Sirenayka Bölgesi’nde Şeyh Ahmed el Zübeyir’in önderliğinde yeni bir hükümetin kurulacağı ifade edildi. Toplantının sonuç deklarasyonunda Şeyh Ahmed el Zübeyir’in adı ise Ahmed el Senussi olarak duyuruldu. Libya’nın eski kralı İdris el Senussi’nin soyundan geldiği belirtilen Zübeyir, Kaddafi döneminde uzun süre siyasi tutuklu olarak bulunmuştu.
Eski kralın soyundan geldiği iddia edilen bu kişinin liderliğini yaptığı örgüt “Ulusal Federal Birlik” (UFB) adını taşıyor ve ülkenin monarşi dönemindeki yapıyla yönetilmesini talep ediyor. Grubun ne düzeyde halk desteğine sahip olduğu bilinmiyor, ancak merkezi iktidarı temsil eden Ulusal Geçiş Konseyi için de aynı sorunun sorulması mümkün.
UFB ülkenin monarşi döneminde olduğu gibi üç özerk idari bölge olarak yönetilmesini talep ediyor. Kral İdris el Senussi, Libya İtalyan sömürgesi olmaktan kurtulduktan sonra yaptığı 1951 Anayasası’nda ülkeyi batıda Tripolitanya, doğuda Sirenayka ve güneydoğuda Fezzan bölgesinden oluşan üç özerk eyalete ayırmıştı. Kaddafi’nin iktidara gelmesinden sonra aşiretlerin yönetimindeki bu eyaletler birleştirilerek ülkede merkezi bir idare kurulmuştu.
Toplantıyı düzenleyen ABD’li petrol mühendisi
Sirenayka Bölgesi’nin özerklik ilan ettiği “Sirenayka Halk Kongresi” adlı toplantının Muhammed Buysiyer tarafından organize edildiği ifade ediliyor. Muhammed Buysiyer ismi ilk olarak geçtiğimiz yıl şubat ayında Trablus’ta patlak veren eylemlerde duyulmuştu. “Kaddafi’nin demir yumruğuna karşı isyan eden halk”ın bir mensubu gibi sunulan ve eylemler esnasında “halktan bir kişi” olarak demeç veren Libya asıllı ABD’li Buysiyer, yetmişli yıllarda siyasi nedenlerle bir yıl hapis yattığını söylüyor ve şöyle konuşuyordu: “Bu gece ölürsem mutlu öleceğim. Özgürlüğümüzü kazandık. Kalan son şehir Trablus… Ve o da burada. Diyebilirim ki bu iş bu gece başladı.”
Geçtiğimiz şubatta “Trablus da burada, artık özgürüz” naraları atan Buysiyer, bir yıl sonra eylemlerin başladığı Bingazi’nin merkezinde bulunduğu bölgeyi Trablus’tan koparmak üzere gerçekleştirilen toplantının organizasyonunu yapan kişi oldu.
Ulusal Geçiş Konseyi iktidarı aldıktan sonra ABD’de yayın yapan CBS kanalında “Dan Rather Bildiriyor” programına konuk olan Buysiyer’in Libya’nın tahrip olmuş rafinerilerinin ve eskimiş silolarının durumunu değerlendiren bir petrol mühendisi olduğunu öğreniyoruz. Buysiyer şöyle konuşuyor bu kez:
“Petrolü yeni bir ekonomi yaratmak için kullanıyoruz. ‘Devlet baba’ya ihtiyacımız yok; bize daire veren, maaş veren, iş veren bir devlet istemiyoruz. Hayır, petrol Libyalıların eğitimi için kullanılmalı ki böylece yeni bir fikir olduğunda bize gelip ‘tamam, bunu yapıyoruz’ diyen bir devlet görevlisi olmasın. Hayır, 3,4,5 Libyalı girişimci çıksın ortaya ve o iş için rekabet etsin ve parayı bankadan alıp başarılı olmaya çalışsınlar.”
Buysiyer de bunu yapıyor. Bankaların hiçbiri çalışmadığı için bankadan para bulmakla uğraştığı söylenemez, ama aşiret şeyhlerini, eski kralcıları ve “devrimci” milisleri bir araya toplayarak, özerklik ilan edilmesine uğraşıyor. Yani “3-4-5 girişimci” bir araya gelmiş ülkenin leşi üzerinde tepiniyorlar.
Dan Rather’ın programında dinlediğimiz bu “başarı öyküsünün” Muhammed Buysiyer ailesinin “işi” olduğunu anlıyoruz. Uzun yıllar Teksas’ta yaşadıktan sonra savaşın başlamasıyla ülkeye döndüğü söylenen Buysiyer, karısıyla birlikte ilk iş bir petrol şirketi kurmuş. Geçen şubatta Trablus meydanlarında boy gösteren Buysiyer ailesinin mahdumu da “devrimcilerin” eylemlerini Youtube’a yüklemekle meşgulmüş.
Her yerde silahlı çeteler hakim
Kaddafi sonrası Libya’nın parçalanmanın eşiğine geldiğinin en büyük işareti Bingazi’de ilan edilen özerklik oldu. Ülkenin silahlı gruplar arasında bölünebileceği yönünde çok sayıda işaret belirmiş durumda. Uzun süre isyancılara direndikten sonra düşen Misrata’nın da şehri ele geçirenler tarafında bir tür şehir devleti gibi yönetildiği belirtiliyor. Ülkenin iç kesiminde bulunan Bani Valid’in de silahlı aşiretlerin denetimde olduğu ifade ediliyor. Güneydoğuda bulunan Kufra’da son üç haftadır çatışmalar sürüyor. Nafusa Dağları’nın olduğu bölgenin ise bir “no man’s land” durumunda olduğu aktarılıyor. Trablus’un dahi çeşitli silahlı milis grupların kontrolünde olduğu, bu grupların her birinin kendi müttefiklerinin olduğu ve hepsinin de Ulusal Geçiş Konseyi’nin silah bırakmaları yönündeki taleplerini duymazdan geldikleri belirtiliyor.
Bu arada ülkede sürekli yeni siyasi partiler kuruluyor. Müslüman Kardeşlerin Libya’daki kolu da bir siyasi parti kurarak, Bingazi’de toplanan Sirenayka Halk Kongresi’nin aldığı özerklik kararını desteklediğini açıkladı.
(soL-Dış Haberler)




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."M.A.ERSOY

Hiç yorum yok: