30 Eylül 2010 Perşembe

CIA'YA, DİNİ GRUPLARLA İLİŞKİ ÇAĞRISI


George Soros’un merkezi İngiltere’de bulunan forum sitesi Open Democracy’nin 27 Eylül 2010 tarihli internet sayfasında, AKP iktidarına aleni destek beyan edildi.  R.Scott Appleby imzalı yazıda, “Dinî Topluluklarla Diyalog, Dünyanın Her Yerinde Demokrasiyi, İnsan Haklarını ve Dinî Özgürlüğü Geliştirmenin Yollarından Biridir” başlığı kullanıldı.
Yazıda, Chicago Küresel İlişkiler Konseyinin
“Yurt Dışındaki Dinî Topluluklarla Diyalog Kurmak: ABD’nin Yeni Dış Politika Zorunluluğu” adlı raporundan bazı ifadelere yer verildi ve Amerikan sivil toplum kuruluşlarına, yüksek öğrenim kurumları ve iş dünyasına, dünyanın seçkin dinî topluluklarıyla sıkı ilişki içinde olma çağrısı yapıldığı hatırlatıldı.
Yazıda şöyle denildi: 
“Dinî gruplarla ortak çıkarlar çerçevesinde iş birliği yapmanın demokrasiyi geliştirmek ve küresel refahı artırmak için gerekli bir unsur olduğu yönündeki tezimiz ABD ve Avrupalıların çoğunu şaşırtacaktır.
Bugün dünyada laiklerle dinî güçler arasında bir rekabete tanıklık ediyoruz. Her iki tarafta da köktenciler var. Günümüz Orta Doğu’sunun eksen ülkesi olarak görülen Türkiye’de de durum bundan ibaret. İslamlaşan ve demokratikleşen diğer ülkeler için bir örnek teşkil ediyor. Dinî azınlıklara tam olarak hak verildiğinde emsalsiz bir dinî özgürlük rejimine dönüşme ihtimali var.
Müslüman Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki iktidardaki AKP, şeffaf, etkili ve dürüst bir yönetimle yandaşçılık, yetersizlik ve yolsuzluğun iktidar partilerinin ayrılmaz bir parçası olmadığını gösterdi. Türkiye’de köktenciler genellikle laiklik yanlıları arasından çıkarken, Erdoğan ile özdeşleştirilen ılımlı İslamcılar ise hoşgörü ve şeffaflığı savunuyor.”

Yazıda, Güneş Murat Tezcür’ün
“Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan topraklarda bir yumuşak güç devrimi yolda” ifadelerine de yer verildi.
Yazının son bölümü ise,
“ABD üniversiteleri ve gençlik hareketleri, vakıfları ve iş çevreleri kiminle diyalog kurmalı? Hangi amaçlarla?” sorusu ile bitiyor.
Bilindiği gibi ABD’nin uluslararası faaliyet gösteren bütün sözde sivil toplum kuruluşları CIA’nın yan kuruluşları konumundadır. Dolayısıyla yazıda, CIA’nın Türkiye’deki cemaat ve tarikatlar ile doğrudan ilişki kurması istenmiş oluyor.

Diğer taraftan, ANKA’nın haberine göre Van Akdamar Kilisesi’nde yapılan ayinin ardından, Türkiye’deki kültür varlığı statüsündeki kiliselerde ayin yapmak isteyenlerin başvuruları arttı. Kültür ve Turizm Bakanlığı da
“bakanlıktan izin alma şartı” nı kaldırarak yurdun çeşitli bölgelerindeki 16 kilisenin kapılarını Hıristiyan cemaatlere açtı.
Yani Hıristiyanlar için gerçekten dini özgürlükler genişletiliyor.
Yine, Soros’un sitesinde AKP’nin hoşgörüsünden ve şeffaflığından bahsedilirken, bir Emniyet Müdürü, yazdığı kitaptan dolayı tutuklanabiliyor.
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk,
“Acaba o kitabın yazarı mı tutuklanmıştır, kitap mı tutuklanmıştır” diye soruyor.
CHP Eskişehir Milletvekili
Tayfun İçli de  “Önümüzdeki süreçte parlamentoda hukuk dışı tutuklamalar, gözaltı bekleyebilirsiniz” diyor.
Gazeteci
Nedim Şener ise “Bertaraf Yasası” adını verdiği  karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye dönük yasa değişikliği ile “Terörü finanse ettiği iddia edilen kişi ve kurumların’malları bir maliye denetim elemanının isteğiyle dondurulabilecek. Mahkeme kararı olmaksızın..” tespitinde bulunuyor.
Kısacası, Türkiye, CIA kaynaklı ama Sovyet rejimini hatırlatan uygulamalarla karşıya kalabilir.
Arslan BULUT-30/9/2010


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

27 Eylül 2010 Pazartesi

İTHAL AKİL ADAMLAR DEVREDE



AKP'NİN İMDADINA GLOBAL AKİL ADAMLAR YETİŞECEK DEMİŞTİK:

Diyarbakır’da Kürt siyasetçilerle görüşen ve Birleşmiş Milletlerin birçok krizde resmi arabulucu olarak görevlendirdiği Martti Ahtisaari, Kürtlerin ortak hareket etmesi gerektiğini, çözüm için devletin PKK ve Abdullah Öcalan’la diyalog kurmasını istedi.

‘Akıl Adamlar’ Grubu’nun Başkanlığı’nı yapan Nobel Barış Ödülü sahibi Finlandiya'nın Eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari ve beraberindeki heyet dün Diyarbakır'da DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve Osman Baydemir’le görüştü.

PKK lideri Abdullah Öcalan'ın da Kürt meselesinin çözümü için önerdiği isimlerin başında gelen Martti Ahtisaari’nin başkanlığındaki heyet Kürt siyasetçilerle yaptığı görüşmede şu mesajları verdi:

* Türkiye'nin en önemli sorunu Kürt meselesi. Bu aynı zamanda demokrasi sorunudur da.

* Türkiye, Kürt meselesini çözmediği sürece Avrupa Birliği'ne giremez.

* Müzakere süreçleri zor olur. Ancak sorunu çözmek için Türkiye'nin yeterli bilgi, birikimi ve potansiyeli var.

* Kürt meselesinin kalıcı bir çözüme kavuşması için PKK ve Abdullah Öcalan’la dolaylı görüşmeler yapabilir.

* Çözüm için Kürtlerin ortak hareket etmeleri gerekiyor. Parçalı görüntü çözümü zorlaştırır.

Martti Ahtisaari’nin Diyarbakır’daki temasları konusunda Açık Toplum Vakfı tarafından yapılan açıklamada ise Kürt siyasetçilerle görüşmelerin 'arabulucu' niteliğinde olmadığı belirtildi.
Açık Toplum Vakfı açıklamasında şöyle dedi: "Diyarbakır’daki temaslarında Güneydoğu’da yaşanan son gelişmelerle ilgili bilgi edinen komisyon, bugün bazı yayın organlarında iddia edildiği gibi ’Kürt sorununda arabuluculuk yapmak’ gibi bir amaç taşımamaktadır. Diyarbakır ziyaretinde edindiği bilgi ve izlenimler, Komisyon’un önümüzdeki dönemde hazırlayacağı 3. Türkiye raporunun oluşmasına katkı niteliği taşımaktadır.''

Martti Ahtisaari başkanlığındaki heyet, bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir araya gelmesi bekleniyor. Ahtisaari CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'yla da görüşecek.
ANF

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
YORUMSUZ


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

26 Eylül 2010 Pazar

ABDULLAH GÜL C.F.R'DE -BANU AVAR HABERİ


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 24 Eylül’de New York’da CFR (Dış İlişkiler Konseyi) adlı örgütün yuvarlak masasındaydı. Ve bu gizli, masonik, ‘dünyayı işgal’ amacı güden Siyonist oluşumun toplantılarına 3. kez katıldı.
1997 de katıldığı toplantıda CFR’nin konusu Refah Partisi idi. Bu toplantı sonrası Refah Partisi içinden AKP doğacaktı.
Nisan 2001 ‘de Abdullah Gül yine masonik / Siyonist örgütün masasındaydı. Bu toplantıdan sonra AKP iktidara çıkacaktı.
AKP sahneye çıkmadan önce yollardaki taşlar CHP ve MHP’ye temizletilecek, bunun için özel bir görevli Kemal Derviş Türkiye’ye gönderilecekti.
Ve 9 yıl sonra Abdullah Gül, Türkiye’nin ‘tarihi virajında’ yine CFR (Council on Foreign Relations) Dış İlişkiler Konseyi masasına oturdu. Görüşmeler GİZLİ olduğu için, toplantı konusu hakkında Türk milletine bir açıklama yapılmadı.
CFR de ne?

Emperyalizm soyut bir kavram. Emperyalizmin eli kolu kafası yok. Görülebilir değil. Görülenler, CFR, Bilderberg, Trileteral mensupları. Küresel şirketlerin ağababaları, CIA nin başındakiler, NATO’nun Rassmussen’i, BM’nin Ban Ki Moon’u, İMF’nin Strauss-Kahn’ı, Brooking Enstitüsünün Kemal Derviş’i, psikopolitikin Vamık Volkan’ı, dünyayı parçalama uzmanı, Martti Ahtisaari, AB başkanı Rompuy ve bunların ülke içindeki uzantıları…
Dünyaya yön veren gizli örgütlerin en tepesinde CFR var. Yani Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations.) ‘Küresel Memurlar’ başlıklı yazımda yazmıştım:
‘Bu gizli örgüt, ilk paylaşım savaşı sonrası örgütlendi. Dev şirketlerin sahipleri, ve dünyanın en büyük kan emicileri çekirdek bir yapılanmada birleşti. Başkanı, Avrupa’nın en zengini Lord Rothshields’di. En büyük patlayıcı yapan fabrikalar, tüm savaş oyuncakları bu ailenindi.
Hedefleri tarih boyu diğer istilacılarınki gibiydi: Dünyaya ‘Yeni bir düzen’ kurmak, bunun için ulus devletleri ‘bölüp parçalamak!’
1927′de Amerika’nın en zengin adamı Rockefeller de onlara katıldı.. Dünyayı bir ağ gibi saracaklardı. Nato ve BM genel sekreterleri de, İMF, Dünya bankası başkanları da, AB yönetimi de, bazı devlet ve hükümet başkanları da bu gizli örgüt tarafından ‘atanmaktaydı’.
CFR yani Dış İlişkiler konseyi, Bilderberg ve Trileteral adlı bu gizli örgütlerin mottosu: ‘Herşey tek dünya devleti için!’dir.. Bunun tercümesi, ‘Herşey çok uluslu şirketlerin çıkarı için’dir.
Örgüt’ün onursal başkanı olan David Rockefeller hedefi şöyle açıklamıştır:
‘Dünyada 200 civarında olan devlet sayısı yakın gelecekte 1000’e çıkacaktır. Dünyada ulus devletlerin modası geçmiştir.. Gelecekte devletler, finans sektörü tarafından idare edildiğinde dünyaya barış ve huzur gelecektir..’
Demekki küresel çetenin bekası için, ulus devletlerin tasfiyesi gerekiyor. Küçük olanı yutmak daha kolay. Bu nedenle ulus devletler önce şehir devletçiklere bölünecek sonra enerji ve madenler, su kaynakları ele geçirilecek. Planın özeti bu.
Planın hayata geçmesi , CFR’ye sadık devşirilmiş ‘siyasiler’e bağlı …
‘AKP’nin tüzük ve programında CFR imzası var.’
AKP bir CFR projesiydi. Amerikan gizli devletinin bir ürünüydü. Arslan Bulut ‘Küresel haçlı seferi’ adlı eserinde yazıyor:
‘New York’tan gönderilen memorandumda belirtilen Türkiye’nin şehir devletlerine ayrılması plânı, AKP Program ve Tüzüğüne hemen hemen aynı ifadelerle’ geçirilmişti. 2001 yılında bu hükümeti kuracak olanlara New York’tan gönderilen memorandumda ‘Ankara, yerel yönetimlere otonomi vermek ve millî hükümetin fonksiyonlarını yerel düzeyde merkezi olmaktan çıkarmak zorundadır.’ deniyordu.
AKP kuruldu. Program ve tüzük CFR ‘tavsiyesine’ uygundu. Ve 9 yıl sonra gelinen noktada Türkiye yerel yönetimlere ‘geçiş’ konusunda büyük adımlar attı. (Meraklısı Küresel Haçlı Seferinde CFR Memorandum’unun Türkçe ve İngilizcesine bir göz atsın.AKP program ve tüzüğüyle karşılaştırsın.)
Bu adımlar atılırken, küresel çete, başından beri olduğu gibi, sadece AKP ile iştigal etmedi. CHP, MHP ve SP içindeki ‘özel’ kişilikleri de yönlendirdi. Ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel operasyonları ELİTLER eliyle yönetti. BASIN YAYIN ve ÜNİVERSİTELER’de darbeler yaptı.
Bunlara muhalefet edecek olanları Kanada’da beslenen hahamların ve benzerlerinin ‘iddialarıyla’ hapise tıkdırdı. TSK’yı önce NATO’yla zehirledi, ardından diğer CFR uzantılarıyla sızma operasyonuna tabii tuttu.
CFR’ce kurdurulan platformlarda, mesela Global İlişkiler adlı platformda, TSK’nın üst düzey mensuplarından, işadamlarına, siyasilere ve akademisyenlere kadar uzanan ‘seçilmiş elitler’ yeraldı. Bu şeytani plana uzak kalanlar, sahnenin de dışında kaldı. Sahne ışıkları altında olanların hepsi, ‘tek dünya’cı Rothshield/Rockefeller camiasının, periferisinde olanlardı.

‘Herşey Ankara’dan çözülemez!’
Şimdi ‘YEPYENİ’ bir anayasa yolda! CFR federasyon anayasası istiyor! Vazgeçilmezi ‘başkanlık sistemi’. Başbakan bu konuyla referandum ertesini açtı. Sonra birden konuyu kapattı. CFR memurları, ‘henüz erken’ ikazı yapmıştı.
‘Daha yavaş ve dikkatli’ adımlar atılacaktı.
Cumhurbaşkanı Gül, son CFR toplantısından sonra mesajı verdi: ‘Herşey Ankara’dan yönetilemez!’di.
CFR memorandumuna uygun olarak önümüzdeki 1 yıl içinde ‘YERELLEŞME /EYALET SİSTEMİ’ yani Rockefeller /Rothshields ‘Tek Dünyacı’ örgütünün nihai hedefi, fısıltılardan konuşmalara, derken yeni anayasaya geçecek ve gümbür gümbür gelecekti.
Türkiye Eyalet sistemine taşınırken, küreselcilerin en önemli iki aygıtının, Türkiye’yi mekan seçtiğini de açıkladı. Küresel sermayenin başkenti, New York, ilk kez yurtdışında bir ‘EYALET İRTİBAT BÜROSU’açacaktı. İstanbul, evsahibi olacaktı. Doğu’dan sonra Türkiye’nin batısı da olandan kat kat fazla nitelikli ajan kaynayacaktı.
Yine İstanbul, 2011’de UNPF (BİRLEŞMİŞ MİLLETLER NÜFUS FONU)na evsahipliği yapacaktı. (Bu kurumun yakın coğrafyada özellikle balkanlardaki nüfus manüplasyonu faaliyetleri incelenmeye değer.)
CFR, gizli ve açık örgütleriyle üzerinde çalıştığı, ‘İstanbul merkezli yakın Doğu federasyonu’ veDiyarbakır merkezli Ortadoğu federasyonu’ vizyonunda adım adım ilerliyor..
.. CIA istasyon şefi Paul Henze’nin ‘Türk halkına sabah akşam ‘federasyondan’ bahsedilmeli, kulakları bu duruma alıştırılmalıdır!’ sözüne uygun olarak televizyon ve gazeteler marifetiyle, ‘federasyon’ ‘yerelleşme’ halk arasında ‘normalleştiriliyor’.
Ve medya ‘Sayın’ APO’nun siyasi bir aktör oluşunu beyinlere çakacak. Bundan sonra hergün her haber bülteninde karşınıza APO ve federasyon söylemi çıkacak
Birkaç ay sonra, 2011’de Türkiye daha sıkışık bir gündemle yaşayacaktır. ‘Zaman daralıyor’ …
Emperyalizmin Türkiye ve bölge planları, bir kukla devletçik ön görüyor. PKK ve siyasi kolu BDP, Barzani ile birlikte CIA ve diğer istihbarat birimleri eşliğinde adım adım ilerliyorlar.
Bunlar ‘boş laf’ olarak niteleyenler, son birkaç günün ‘görüşmelerini özetleyen haberleri alıp duvara yapıştırsınlar!
24 Eylül tarihli Yeniçağ gazetesinde Fatih Erboz haberi:
*Adalet ve İçişleri bakanlıkları ile MİT, Genelkurmay Başkanlığından isimler, Öcalan’la görüşüyor.
*AKP, BDP’yle görüşüyor. BDP , APO’yla görüşüyor.
*PKK, ‘Türkiye ortak düşman!’ şiarıyla İsrail ve Ermenistan’la görüşüyor.
*MİT müsteşarı Hakan Fidan ABD’de CIA ile görüşüyor.
*CIA Direktörü Panetta, Fidan’la görüşme öncesi gizlice İsrail’e giderek MOSSAD Başkanı Dagan’la görüşüyor.
*Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik, Barzani’yle görüşüyor.
*PKK uzantısı STK’lar Barzaniyle görüşüyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül New York’da CFR ile görüşüyor.
Muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, Avrupa’da ECFR* üyeleriyle görüşüyor.
Halkla kim görüşüyor? CIA uzmanları ve bağlı memurlar halkla en sıkı fıkı ilişki içinde olanlar…

Bu araba devrilir!
Onlar Türkiye’nin iki cepheli bir çatışma ortamına gireceğinden sözediyor. Yani buna hazırlık yapmaktalar. Henri Barkey, ‘Kürt -Türk ve dinci – laik ekseninde çatışmalar’ bekliyor.
‘Dünyayı ele geçireceğiz!’ diyen küresel sermayenin komuta merkezi CFR emriyle, Türkiye hızlı bir virajdan geçiyor.
Sözümüz odur ki, bu virajın sonunda bu araba devrilir. Enerji anlaşmaları, uyuşturucu işleri, krom ve bakır peşkeşleri, Türkiye, İran,Suriye, Irak’ın parçalı haritaları yollara serilir…
Öncelikle, Güneydoğu’da yaşayan PKK ve uzantısı ağaların elinde tarumar olmuş yöre halkı, bu baskı ve zülme ‘yeter’ diyecektir. Ortak dertlerle kavrulan ülkenin her yanında mazlumlar da giderek seslerini yükseltecektir.
Bunu öngören yabancı istihbarat memurları, milli duruşu, Kürt Türk çatışmasında eritmek isteyeceklerdir.
Her unsuruyla Türk halkı, tüm partilerin içindeki vatansever güçler, bir araya gelecek, başımıza örülen çorabı delik deşik edecektir. Ve tüm bunlar 1 yıldan az bir zamanda gerçekleşecektir.
Bana gelen iletilerde sık sık kızgın bir tonda, ‘Çözüm ne onu söyle!’ diyen kardeşlerime sesleniyorum. ‘Çözüm hepimiziz!. O muhteşem pratik zekamızı kullanmazsak… ezilip gideriz!
Banu Avar
İLK KURŞUN

*ECFR : European Council on Foreign Relations.
banuavar@superonline.com
www.banuavar.com.tr


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

23 Eylül 2010 Perşembe

MHP TUNCELİ BÜROSUNU AÇTI

MHP, yoğun baskılar sonucu tabelasını indirdiği Tunceli'de, 11 yıl aradan sonra parti tabelasını yeniden astı. MHP'nin Tunceli İl Başkanı Osman Gür, şu ana kadar bir tepki almadıklarını söyledi.

Terör örgütü ve vatandaşlardan gelen tepkiler üzerine 1999 yılında tabelasını indirmek zorunda kalan MHP, Tunceli'de yeni yönetimini oluşturarak, parti tabelasını bir kez daha astı.

Partisinin Tunceli'de teşkilatının olmadığını öğrenen ve Elazığ'da yaşayan Osman Gür, 21 kişilik il yönetimini oluşturmasının ardından teşkilatı kurduktan sonra, genel merkezin onayıyla Tunceli İl Başkanlığı'na atandı.

Gür ve arkadaşları genel merkezin onayının ardından Tunceli şehir merkezinde Behice Boran Caddesi üzerinde bulunan bir binanın üçüncü katını parti binası olarak kiraladı.

Partisinin tabelasını Tunceli'ye 11 yıl sonra yeniden asan MHP Tunceli il başkanı Osman Gür, şu ana kadar bir tepki almadıklarını söyledi.

Referandum çalışmalarını da gerçekleştirdiklerini belirten Gür, "1999 yılında ilk tabelayı astık. O dönemdeki il başkanı tepki karşısında tabelayı indirmek zorunda kaldı. Ocak ayından itibaren teşkilatlanmaya gittik. Şu anda tabelamızı asmışız, henüz iç dizaynını yapmadık. Çemişgezek ve Pertek ilçelerimizdeki teşkilatlarımızı oluşturduk" dedi.

MHP 1999 yılında 15 kişilik bir ekiple Tunceli teşkilatını kurmak için çalışma başlatmış, ancak yasa dışı sol örgütler, terör örgütü PKK ve halktan gelen tepki üzerine kısa süre sonra tabelasını indirmişti.




MHP Diyarbakır'da tekrar tabela astı

5 Mayıs 2010 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi Diyarbakır İl Başkanlığı görevine getirilen Mehmet Teyyar Karakoç, önceki gün Diyarbakır’ın merkezi semtlerinden Ofis-Ekinciler caddesi üzerinde parti binasını açarak partinin üç hilalli tabelasını astı.

Eski il yönetiminin 08.04.2008 tarihinde görevden alınması ile oluşan boşluk uzun süre devam etmiş, yaklaşık 15 il başkanı adayının yarıştığı süreç parti yönetiminin karar vermesini zorlaştırmıştı. Partinin karar verme süreci Mehmet Teyar Karakoç’un MHP Genel merkezi tarafından görevlendirilmesi ile son buldu.
MHP Diyarbakır İl Başkanlığına getirilen M. Teyyar Karakoç, “MHP Türkiye’nin çimentosudur. Diyarbakır bizim için önemli bir şehirdir. Kamuoyunun da bildiği gibi son bir yıldır genel başkanımız Sayın Devlet Bahçeli 'Bin Yıllık Kardeşliği Yaşa ve Yaşat' mitingleri ile bölgenin partimiz için önemini vurgulamaktadır. Bizler de bu bilinç ile çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Öncelikli hedefimiz küresel emperyalist güçlerin bölgemiz üzerinde oynamakta olduğu oyunlar ve AKP hükümetinin açılım politikaları sonucu zedelenen kardeşlik bağlarımızı yeniden güçlendirmektir.” dedi.
Yandaş medya tarafından Kürt açılımı ile ilişkilendirilerek “MHP Diyarbakır’dan çekiliyor” şeklinde yansıtılan söz konusu görevlendirme sürecine vurgu yapan İl başkanı Karakoç “ Aslında bizim Diyarbakır’dan çekildiğimiz yoktu, ülkemizin her tarafında insanımıza hizmet etmeye devam edeceğiz. İl teşkilatının resmi olarak olmadığı dönemde de aktif bir şekilde parti çalışmalarımızı devam ettiriyorduk.15 civarında taliplinin bulunduğu il başkanlığı görevi Genel Merkezimizce tarafımıza tevcih edilmiştir. Bu bir bayrak yarışıdır. Yönetim kurulumuz ile birlikte bayrağı en yükseğe taşımaya çalışacağız.” dedi.


Hanefi Avcı, kitabında isimlerini vermediği imamları ayrıntılı olarak anlatmıştı
İmamların listesi Keleş’te


Fethullah Gülen’in, emniyet, adalet ve siyaset içinde faaliyet gösteren ‘imam’larının listesi, Ankara Özel Yetkili Başsavcı Vekili Hamza Keleş’e verildi.
Haber Merkezi - Fethullah Gülen’in, emniyet, adalet ve siyaset içinde faaliyet gösteren “imam”larının listesi Ankara Özel Yetkili Başsavcı Vekili Hamza Keleş’e verildi.
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabınının ikinci bölümünde ayrıntılı olarak anlatıp isimlerini vermediği Gülen cemaatinin emniyet, adalet ve siyaset üçgeni içinde faaliyet gösterdiği“imam”larının listesini gerçek isimleri ile Ankara Özel Yetkili Başsavcı Vekili Hamza Keleş’e verdiği öğrenildi.
Avcı, cemaatin Emniyet’ten sorumlu “imamı”nın “Kozanlı Ömer” diye bilinen Osman Hilmi Özdil olduğunu açıklamıştı. Avcı, Gülen cemaatinin MİT’ten sorumlu imamını ise “Yenimahalle”den sorumlu “Sinan Bey”kod adıyla “Murat Bey” olarak olarak kaleme almıştı. TSK içindeki imamların subay, astsubay ve erlerden sorumlu olarak üçe ayrıldığını belirten Avcı, bu imamların bir araya geldiklerinde bir zincir oluşturup devlet hiyerarşisi dışında bir yapı oluşturarak suç işlediklerini belirtti. 2002 yılında Elazığ Sivrice’de bir camide unutulan ve Ahmet Şahinalp adlı makine mühendisine ait çantada ele geçen belgelere göre cemaatin bu bölgesindeki yapılanmasıyla ilgili önemli bilgiler elde edildi. Avcı, bu belgeyi Keleş’e verdi.
Avcı’dan ikinci belge
Avcı’nın Başsavcı Vekili Keleş’e verdiği ikinci belge ise 2007’de cemaatin emniyet imamı olan Kozanlı Ömer’in faaliyetlerinden şikâyetçi olan alt sorumluların Gülen’e gönderdikleri bir rapor. Bu raporda cematin emniyet içindeki faaliyetleri ayrıntıları ile anlatılıyor.
Kitabını yayımladıktan sonra merkeze alınan Hanefi Avcı’nın başlatılan soruşturmadan pek umudu yok. Büyük sansasyon yaratan kitabının Ada Yayınevi’ndeki imza gününde Gazeteport’tan İhsan Demir ile görüşen Hanefi Avcı şöyle konuştu: “Soruşturma yukarıdan üst düzeyden desteklenmezse bir sonuca ulaşmaz. Soruşturma sadece savcılığın yürüteceği bir soruşturma ile sonuca ulaşmaz. Hem idari hem de savcılığın aynı anda çalışarak yapıyı ayıklamaları gerekir. Çünkü emniyet ve adalet teşkilatı içindeki cemaat elemanları bir araya gelince suç işleme şebekesi meydana geliyor.”

cumhuriyet -23/9/2010
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

21 Eylül 2010 Salı

Yüzyılın deneyinde yeni keşif 

Yüzyılın en büyük deneyi olarak kabul edilen ve kozmosun sırlarını çözmek için yürütülen Büyük Patlama deneyinde çalışan bilim adamları, kainatın oluşumu konusundaki araştırmalarında yeni bir fenomen keşfettiklerini düşünüyorlar.
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (BHÇ) adlı dev atom çarpıştırıcısında Büyük Patlama ortamını yaratmaya çalışan Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi'nin (CERN) internet sitesinde yapılan açıklamada, BHÇ'nin yaklaşık 6 ay süreyle çalıştırılmasından sonra, deneylerin potansiyel olarak yeni ve enteresan fenomenlerin işaretlerini vermeye başladığı belirtildi.
Açıklamada, özellikle bazı parçacıkların, şimdiye kadarki proton çarpışmalarında gözlenmedik bir biçimde, sıkı sıkıya birbirlerine bağlı olduklarının ortaya çıktığı kaydedildi.
Fizikçi Guido Tonelli, parçacıkların 27 kilometrelik oval tünelde hızlandırılarak, bugüne kadarki rekor düzeyde, 7 TeV enerjiyle ışık hızına yakın bir hızla çarpıştırıldığı deneyin ilk sonuçlarını açıkladığı sunumunda, "Temmuz ortasındaki analizlerimizde yeni bir fenomen ortaya çıktı" dedi.
Bu sonuçların henüz teyit edilmediğini, ancak araştırma ekibinin keşfedilen bağlantının varolmadığını gösterecek karşı bir gözlemde bulunamadıklarını söyleyen Tonelli, "Şimdi ne olup bittiğini tam anlamıyla analiz etmek ve BHÇ'nin keşfetmemizi sağlamasını umduğumuz yeni bir dünya olan yeni fizikte ilk adımlarımızı atmak için daha fazla veriye ihtiyacımız var" diye konuştu.
CERN araştırmacıları bu gözlemleri yorumlayabilmek için biraz daha zamana gereksinimleri olduğunu kabul ederlerken, yeni bulguların, çarpışmalarda yoğun ve sıcak madde oluşumuyla bağlantılı olabileceği şeklinde yorumlanan ABD'nin Brookhaven Ulusal Laboratuvarı'ndaki çekirdek çarpışmalarında gözlemlenen fenomenlerle benzerlikler taşıdığına da işaret ettiler.
Deneyin daha sonra 14 TeV enerjiyle yapılması öngörülüyor, ancak bunun tarihi henüz belli değil. Bilim adamları, 14 milyar yıl önce evrenin doğumuna yol açtığına inanılan Büyük Patlama deneyinde, evrenin doğasını kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor. Bir mikro saniye sürecek çarpışmada, temel element parçacıkları, atom çekirdeklerini oluşturmak için birleşmeye başlamadan önce meydana gelen Büyük Patlama anındaki koşullar oluşturulmak isteniyor.
Deney sırasında tünel boyunca ayrı yönlerde iki proton hüzmesi veriliyor. Işın demetleri ayrı istikametlerde, ışık hızına yakın bir süratle halka şeklindeki tünelde yol alıyor. Proton ışınlarının birbiriyle büyük bir enerjiyle çarpışmasının ardından bilim adamları, özellikle teorik fizikteki kütle mantığının temelini oluşturan veya kara maddenin neden yapıldığını anlamaya yarayacak Higgs parçacığı (Tanrı parçacığı) diye adlandırılan parçacıkların varlığının kanıtlarını görmeyi umuyor.

ARAPLAR SİLAHLANIYOR BİZ DÜZMECE YALAN DOLANLARLA KAHRAMANLARI İÇERİ ATIYORUZ



İngiliz Financial Times (FT) gazetesi, Körfez bölgesindeki Arap ülkelerinin, 123 milyar dolarlık silah alımıyla, tarihindeki en büyük silah tedariki hamlesini yaptığı yazdı.

Gazete bugünkü manşetinde yer verdiği, Rhoula Khalaf ve James Drummond imzalı haberde,
"Arap ülkelerinin, özellikle İran’ın nükleer amaçlarına karşı konumlarını güçlendirmek için bu alımlara yöneldiğini" kaydetti.

ABD’den sağlanacak bu alımlar için, örneğin Suudi Arabistan’ın 67,78 milyar dolarla ilk sırada yer aldığını belirten gazete, Riyad yönetiminin, ABD ile tarihinin en büyük silah alım anlaşmasını yapmaya hazırlandığını yazdı.
Ortadoğu ülkelerinin İran’ın nükleer programının yanı sıra, İsrail’in İran’a yönelik olası bir tek taraflı saldırısı sonrası, Tahran’ın kendilerine misilleme yapmasından da endişe duyduğunu belirten FT, Umman’ın 12,34 milyar, Kuveyt’in 7,11 milyar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin 35,64 milyar dolarlık silah anlaşmaları imzaladıklarını ya da imzalamak üzere olduklarını kaydetti.

FT, silah anlaşmalarının, jet, füze, radar gibi alımları içerdiğini ve dört yılı kapsayacak bu siparişlerin Amerikan silah sektörüne katkısının büyük olacağını bildirerek, en büyük payın
Boeing şirketine gideceğini belirtti. Habere göre, Suudi Arabistan 85 yeni F15 jeti, Umman 18 yeni F16 jeti ve Kuveyt 39 yeni F18 jeti alacak. 
Dört yılda, Suudi Arabistan, Umman, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerinin, Amerikan silah alımlarının yaklaşık 122,88 milyar doları bulacağını kaydeden gazete, silahlanma yarışının dışında görünen tek ülkenin ise Katar olduğunu yazdı. Gazete, Katar’ın, ülkesinde bulunan Amerikan askeri varlığına güvendiğini kaydetti.


http://www.ft.com/cms/s/0/ffd73210-c4ef-11df-9134-00144feab49a.html#
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
İRAN'DAN KARŞI ATAK... AŞTİYANİ'YE KARŞI LEWIS

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, idam cezasına çarptırılan Sakine Aştiyani için ayağa kalkan dünya medyasını ABD'de benzer suçtan idam edilecek Teresa Lewis konusunda sessiz kalmakla suçladı.

ABD'nin Virginia eyaletinde, eşini ve üvey oğlunu öldürtmekten suçlu bulunan Teresa Lewis adındaki 41 yaşındaki beyaz kadının perşembe günü idam edileceği bildirildi. 
Teresa'nın avukatı ve idam cezası karşıtları, ölüm cezasının adaletsiz bir uygulama olduğunu vurgularken, IQ seviyesi 72 gibi düşük bir rakam olan Teresa'nın, zihinsel hastalığın sınırında bulunduğu ve cinayet planlayacak kadar zekası olmadığını savunuyor. 

AHMEDİNEJAD'TAN TEPKİ 
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, dünyada medyanın, ABD'nin Virginia eyaletinde idam edilmeyi bekleyen Teresa Lewis'in durumu hakkında suskun kalmasını eleştirdi. 
İran resmi haber ajansı İrna'nın bildirdiğine göre, Ahmedinejad, pazartesi günü ABD'nin New York kentinde Müslüman cemaatinin ileri gelenlerini kabulünde, İran'da zina yaptığı gerekçesiyle idam cezasına çarptırılan Sakine Aştiyani'yi kullanarak İran'a karşı geniş bir kampanya yürüten dünya basınının, aynı hassasiyeti Teresa Lewis'e göstermediğine dikkati çekti. 
New York'ta BM Genel Kuruluna katılan Ahmedinejad, "Burada bir kadın (Teresa Lewis) idam edilecek ve kimse protesto etmiyor" dedi. 
Ahmedinejad, Sakine Aştiyani'nin de tıpkı Teresa Lewis gibi zina yapıp, sevgilisinin kocasını öldürmesine yardım ettiğini hatırlattı. 
ABD'deki adli kaynaklara göre, Teresa Lewis, cinayeti, eşinin ve asker olan 25 yaşındaki üvey oğlunun hayat sigortalarına konmak için planlamış. 
Teresa, adli makamlara, Ekim 2002'de eşiyle birlikte yaşadığı karavanın kapısını kasten açık bıraktığını, böylece yaşları 19 ve 22 olan suç ortaklarının karavana girip eşi ve oğluna ateş açıp onları öldürdükleri yönünde itirafta bulunmuştu. 
Teresa ve suç ortakları, çifte cinayeti suçunu kabul etmiş, suç ortakları ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken, Teresa, cinayete teşvik edip, planladığı için hakim tarafından "yılanın başı" olarak nitelendirilmiş ve ölüm cezasına çarptırılmıştı. 
IQ'su ortalamanın üzerinde olan Teresa Lewis'in sevgilisi, 2003 yılında bir arkadaşına yolladığı mektupta, "kiralık katil olma isteğini ve çifte cinayeti tasarladığını" itiraf etmişti. Teresa'nın sevgilisi mektupta, "O (Teresa) tam istediğim gibi biriydi, yani para için evlenmiş ve kolayca baştan çıkarabileceğim fahişenin teki" diye yazdığı ortaya çıkmıştı. 
Teresa'nın sevgilisi, cezaevinde hayatına son vermişti.


KARAKTERİNİ GLOBALLEŞTİRMEMİŞ AYDINLAR

SÖYLEYECEKLERİNİ ÇOKTAN SÖYLEDİ

ÖNEMLİ OLAN SÖYLENENLERİ/YAZILANLARI
ZAMANINDA OKUMAK/DUYMAKTIR
YOKSA 
BİR ANI KİTABINA
GEÇMİŞTEN GELEN BİR SEDAYA DÖNÜŞÜRLER
VE
HİÇBİR İŞE YARAMAZLAR.
DİZLERİMİZİ DÖVMEKTEN BAŞKA.
YA ŞİMDİ OKUYUN VE ÖNLEMİNİ ALIN
YADA HİÇ OKUMAYIN



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

20 Eylül 2010 Pazartesi

TEK KELİMEYLE
YUUUUH!!!!!!!
HAKKARİ'DEKİ ŞEREFSİZ MAYINLI SALDIRIYI TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE ATMAYA ÇALIŞAN EMPERYALİST UŞAĞI MEDYA BAŞARAMAYINCA;ŞİMDİDE KLASİK YALANINA BAŞVURDU:
PKK İÇİNE SIZMIŞ JİTEM YAPTI.
BUNA DÜNYA AĞZINI BIRAKIR BAŞKA TARAFINLA GÜLER.


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

19 Eylül 2010 Pazar

İŞTE SEÇİM HİLESİNİN AÇIK KANITI

Aşağıda Yüksek Seçim Kurulunun 21 Ekim 2007'deki Anayasa Değişikliği Referandumu ile 12 Eylül 2010'daki Anayasa Değişikliği Referandumu sonuçları yer almaktadır. Arada 3 yıl 1 ay 9 gün vardır.
21 Ekim 2007'de ülke genelinde (gümrükler dahil) sandık seçmen listesine kayıtlı olan seçmen sayısı: 42 690 252.İlgili link için TIKLAYINIZ
12 Eylül 2010'da ülke genelinde (gümrükler dahil) sandık seçmen listesine kayıtlı olan seçmen sayısı: 52 051 828 ilgili link için TIKLAYINIZ
3 Yılda Kayıtlı Seçmen Artışı: 9 361 576
**
Şimdi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) Veri Tabanı 2007 yılı verilerine bakalım. İlgili link için TIKLAYINIZ
Bu tabloda 15-19 yaş sütununa dikkatle bakın. 15-19 yaş aralığındaki nüfus 6.157.033 
Bu nüfus aralığında 19 ve 18 yaşını tamamlayanlar 2007 yılında da oy kullandıklarından 15-16 ve 17 yaş aralığında kaç kişinin olduğunun bulunması gerekiyor. Bu da hata payıyla 6.157.033'ün yaklaşık 3/5'i ( % 60'ı) dir. Buradan hareketle 2007 yılında 15-17 yaş aralığında olup 2010 yılında seçmen yaşını dolduran kişi sayısının yaklaşık olarak 3.695.000 olduğu görülmektedir.
O zaman 2007 yılı referandumunda 42.7 milyon olan kayıtlı seçmen sayısının 2010 yılı referandumunda nasıl 52 milyona çıktığının yani yaklaşık 9.5 milyon artttığının izah edilmesi gerekmektedir. Aradaki nüfus artışı ile izah edilemeyen fark 5.7 milyondur.
Bu durumda iki olasılık vardır, ya 2007 yılı kayıtlı seçmen sayısı hatalıdır ya da 2010 yılı. İki olasılık da birbirinden beter sonuçlar doğuracaktır. 
Gelelim YSK'nın 2009 yılı Mahalli İdareler Seçim Verilerine. 29 Mart 2009'da yapılan bu seçimde YSK verilerine göre kayıtlı seçmen sayısı (cezaevleri dahil) 48.049.446 'dır. 
İlgili link için TIKLAYINIZ
Oysa ki 12 Eylül 2010 referandumundaki kayıtlı seçmen sayısı52.051.828' dir. Aradaki fark 4 milyondur. 1.5 yılda nasıl bu kadar artış olmuştur? TÜİK'in ADNKS Veri Tabanına Göre 2009 yılında 15-19 yaş aralığındaki nüfusumuz 6.234.620'dir. İlgili link için TIKLAYINIZ
2009 yılından 2010 yılına 5 yıllık yaş aralığının 1.5 yılı (% 30'u) seçmen havuzuna gireceğine göre bu bir buçuk yıl aralığındaki nüfus yaklaşık olarak 1.9 milyondur. (6.235x0.3). O zaman 2009 mahalli seçimlerinden bu yana kayıtlı seçmen sayısının nasıl 4 milyon arttığının da izah edilmesi gerekmektedir. Aradaki fark 2 milyondan fazladır. 
Bu sorulara yanıt verilememesi irdelediğimiz seçim ve referandumlara şaibe gölgesinin düşmesine neden olacaktır.
Dr. Ali Rıza Üçer
Tıp Kurumu Genel Sekreteri
Odatv.com 


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
AKP AB NE İSTİYORSA ONU YAPMAK ZORUNDA


Araştırmacı yazar Aytunç Altındal: AB ne istiyorsa onu yapmak zorundalar, sırayla yapıyorlar. Hristiyanlar Sümela’da, Akdamar’da ayin yapabilir ama Ayasofya’da bayram namazı kılamazsınız. Olayın özeti budur. 
Başbakan Tayyip Erdoğan ile Fener Rum Kilisesi Papazı Bartholomeos arasında yapıldığı iddia edilen gizli anlaşmaya Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal sert tepki gösterdi. Altındal verilen tavizlerin AB’nin AKP’yi iktidara getirirken önüne koyduğu yol haritasının tarihi geldikçe birer birer yerine getirilmesinden kaynaklandığını söyledi. Altındal,  “Her şeyin bir sırası var. AB’nin AKP’yi iktidara getirirken önüne koyduğu bir yol haritası var. Bu yol haritasında her şeyin tarihi belirlenmiştir. Sümela’nın ibadete açılması bunun ilk adımı olurken, diğerleri de sıralanmıştır” diye konuştu. Altındal şunları söyledi:
Ayasofya’da namaz kılalım

“Bunun için Ayasofya’nın da Ortodokslara ibadete açılması gerekiyordu. Ben bir çağrı yapmıştım. Ramazan Bayramında eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kendisine güveniyorsa gelsin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ayasofya’da hep birlikte bayram namazını kılalım. Bunları yapamıyorlar, yapamayacaklar da. Mademki Sümela’da bir günlüğüne de olsa ibadet izni veriliyor, İstanbul’da Ayasofya Camii’nde bir günlüğüne bir bayram namazı kılalım. Bunları hiçbirisi yapamadı ve yapamayacaklar. Çünkü AB ne istiyorsa onu yapmak zorundalar. Bunların hepsinin sırası gelmiştir. Ekümenikliği de diğer hususları da kabul edecekler.” 

Altındal şöyle devam etti: 
Sırada Ermeni meselesi var
“Hangi kilise, nerede açılırsa açılsın o kilise artık bütün Hıristiyan aleminin malıdır, Türkiye’nin değil. Bütün Hıristiyan aleminin yeniden vaftiz edilmesi demektir. AKP misyonunu başarıyla yerine getiriyor. Hıristiyanların Türkiye’de bir günlüğüne de olsa cemaati olmayan kilisede ayin yapmaları mümkün iken yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’de Ramazan Bayramı namazını Ayasofya’da kılamıyorsunuz. Olayın özeti budur. AKP’nin Türkiye’yi getirdiği yer budur. Sırada Ermeni meselesi var. Ermeniler davalar açacaklar. Önce tazminat, sonra toprak talep edecekler. Bunlara dahi AKP ’evet’ demek zorunda kalacak. AKP’ye bir program hazırlanmıştır. Şu tarihte bunu, şu tarihte şunu yap denmektedir. AKP de bunu yerine getirmektedir.”



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."