Batı emperyalisti turuncu devrimlerle işi bitiremediği ülkelerde SADDAM’laştırma politikası kullanıyor. İran’da olan da bu. Turcu devrimle devrilmeyecek dünyanın en fazla okuyan ve en fazla çevirisinin yapıldığı ülke İran’da Saddamlaştırma politikası güdülüyor. Yıllardır dünya kamu oyuna diktatör olarak sunulan Ahmedinejat seçimleri normalde de alacakken, batılı emperyalist devletlerin anketlerinde sanki Musavi alacakmış gibi gösterilerek bir beklenti oluşturuldu. Seçim sonrası çıkan olaylar dünya kamuoyuna bastıra bastıra sunularak ta Ahmedinejat’ın bir diktatör olduğu imajı insanların beyinlerine kazındı. Buna tüm dünyada ve Türkiye’de ki devşirme aydınların katkısı çok büyüktür. Medyamızı bir gözden geçirin. Olayı sanki kendi ülkelerindeymiş gibi sahiplendiklerini ve Ahmedinejat’a veryansın ettiklerini görebilirsiniz. Bu emperyalist ağın psikolojik, kamuoyu oluşturma ayağı. Saddam’da Irak saldırısından önce barbar, vahşi,diktatör olarak tanıtılmıştı.Kitle imha silahları bulundurduğundan bahsedilmiş ve saldırı gerekçesi olarak böyle bir barbarın elinde böyle silahların olması dünya güvenliği açısından büyük tehlike olarak sunulmuştu.Irak’a saldırıldı,Saddam asıldı,1,5 milyon sivil öldürüldü,Irak talan edildi ama kitle imha silahlarına rastlanılamadı.Ama dünya seyretti çünkü Saddam barbardı ve böyle bir barbarın elinde kitle imha silahları vardı.Sonra şerefsiz George W.PUSH çıktı ve özür diledi.”Kitle imha silahları yokmuş ben istihbarat kurbanıyım” dedi.Push 16 aralık 2008 de bu özrü dilerken Irak’lı gazeteci Muntazır El Zeydi sinirlerine hakim olamayıp ayakkabılarını çıkarıp fırlattı ama tutturamadı.PUSH’tun pekmezlerini akıtamadı,korumalar tarafından kolu kanadı kırıldı ,yargılandı ve hapse atıldı.
Şimdi aynı oyun İran’da oynanıyor.
Bu kadar ayrıntılı bir giriş neden yaptım?
Medyamıza bakın komşumuzdaki bu gelişmeleri kaşıyanlar kim?
İşte bunlar emperyalizmin satılmış köpekleridir.
Çünkü onlar için Türkiye’nin çıkarları değil; yalandıkları patronları İsrail ve ABD’nin çıkarları önemlidir.
Sağlıcakla kalın.
İRAN'DA KİMİN OYUNU?
İran'daki olayların arkasında, krizi doğru idare edemeyen İranlı yetkililer ile İngiltere ve İsrail var!
Süreyya Seyyahoğlu / Washington
İran'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından başlayan protestolar sakinleşmeye yüz tuttu. Ancak Şah rejiminin devrilmesinin ardından dünyaya yayılan İran diasporası dünyanın her tarafında görülmedik bir hareketlilik yaşıyor. Adeta işgal sonrası hareketlenen Irak diasporası gibi bir yandan ülke dışında protestolar düzenlerken bir yandan da muhtemel bir geri dünüş için herkes rol kapma savaşında. Sürgünde kabine yarışı tam anlamıyla görmeye değer. Bu kervana en son Washington'da Ulusal Basın Merkezi'nde konuşan devrik İran Şahı Rıza Pehlevi'nin kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu da katıldı.
EYLEMLER HERKES İÇİN SÜRPRİZ
Seçim ertesinde başlayan protestolarla birlikte bir anda gözler bir yandan İran'a bir yandan da Batı ülkelerinin başkentlerine çevrildi. Herkes aynı soruları sormaya başladı: Bu olayların arkasında kim var? Sırayla gidecek olursak, seçim sonrası protestolar ve tepkilerde öncelikli sorumluluk İranlı yetkililerin. Bu protestolar tüm batı başkentleri için tam anlamıyla sürpriz oldu. Eminim özellikle iki başkent, Londra ve Tel Aviv, tahmin olmasa da büyük bir umutla olayların çıkmasını bekliyor, bunun için çabalıyordu. Ancak bu düzeyde büyük protesto onlar için bile sürpriz oldu. Bu konuda Tahran kadar şaşıran bir başkentin Washington olduğunu da söylemek gerekir. Zira Washington İran'daki olaylardan Tahran'dan sonra en çok zarar gören ikinci başkent oldu. Peki olayların sorumlusu olarak kimi görmek gerekir?
ASIL SORUMLU İRANLI YETKİLİLER
İran'da yaşanan olayların ilk müsebbibi olayları kontrol altına alamayan, sorunu idare edemeyen İran yönetimi. Ancak Tahran'daki güç dengelerine bakıldığında ilk sorumlu olarak Ahmedinejat lehinde seçimlere müdahale etmeye çalışarak eline yüzüne bulaştıran Besiçler oldu. Ahmedinejat'ın zaten rahatlıkla alacağı seçim işgüzarlık neticesinde sorunlu hale gelmiş oldu.
İkinci sorumlu ise Rafsancani'nin gerilimi yükseltmek için kullandığı Musavi oldu. Bu grup da kendi kişisel iktidar mücadeleleri için son derece farkında oldukları seçim sonuçları konusunu kışkırtarak gerilimin artmasına neden oldu.
Üçüncü sorumlu kesim olayların idaresini beceremeyen, protestoların büyümesine meydan veren, ilk zamanlardaki kayıtsız tavrıyla hayretler uyandıran İran'daki güvenlik ve siyaset eliti oldu. Bu elit eğer akıllı davranabilseydi, olaylar bu raddeye varmadan engellenebilirdi. İran'daki tüm bu hatalardan sonra başka aktörlerin devreye girmesi ise kaçınılmaz.
KÜRESEL PSİKOLOJİK OPERASYON
İlk faturayı İran'a kestikten sonra, İran'daki protestoların artmasında uluslararası basının rolü olduğunu atlamamak gerekir. Öncelikle büyük bir kampanya ile İran'da seçimleri Musavi'nin kazanacağı beklentisi yaratıldı. Seçimlerden hemen once yapılan anketlerde sonuçlar Ahmedinejat'ın yüzde 60'ın üzerine oy alacağını gösteriyordu. Hatta gözlemciler adayların yenişememesi durumunda ikinci tura geçilen seçimlerde bu sene doğrudan ikinci tura geçilmiş gibi sonuç alınacağını, ilk turda Musavi ile Ahmedinejat'ın kapışacağını söylüyordu. Bu nedenle de Ahmedinejat'ın geçen seçimlerde ikinci turda Rafsancani'ye karşı aldığı oy oranını tutturacağı söyleniyordu. Batılı gözlemcilerin bu yorumlarına rağmen medyada tam tersi bir hava esti ve başta BBC olmak üzere tüm Batı medyası seçimlerde Musavi'nin kazanacağı beklentisini doğurdu. Batı'daki tepkinin bir boyutu iken, bir yandan da Facebook ya da Twitter Devrimi gibi ifadelerle içerideki İranlılar kışkırtıldı. Bu süreçte ise tüm gözler Washington'a çevrildi.
FAİL ABD YÖNETİMİ DEĞİL
Ancak İran'daki olayların başlangıcında ABD parmağı aramak büyük oranda yanlış bir yol olur. ABD medyasında etkin, İsrail Lobisi'ne yakın bir çok isim yukarıdaki beklentinin oluşması için çaba sarfetti. Bunu gerek basın yoluyla, gerek düşünce kuruluşları ve konferanslar yoluyla dile getirerek bu beklentinin oluşmasına katkı sağladılar. Ancak tüm bu çabaların ABD'nin resmi politikası olduğunu söylemek doğru olmaz. Yani bu çabalar ABD yönetimine teşmil edilemez. Obama yönetimi İran ile bir şekilde masaya oturmayı kendi önceliği olarak zaten ortaya koymuş durumda. Zira Obama'nın güvenik skalasında ilk öncelik Afganistan'daki gerilimin düşürülmesi. Bunun için de İran'ın desteğine ihtiyaç duyuyor. Yine Obama'nın Irak'ta istikrarın devamı için de İran'a ihtiyacı var. Aynı şekilde Rusya'nın enerji yollarının kontrolü ile kurduğu kuşatmayı kırmak ve İran enerji kaynaklarını Avrupa'ya ulaştırmak da Obama için önemli bir konu. Siyasi olarak da Obama'nın Müslüman Dünya'ya açılım projesinin bir parçası İran'la uzlaşmak.
Tüm bunlar varken Obama'nın en son isteyeceği şey İran'da kendisinin zor duruma düşürecek bir istikrarsızlıktır. Sonuçta olan da budur. Bu eylemlerle Obama ve İran Yönetimi karşı karşıya bırakıldı. Obama'nın eylemler boyunca sergilediği genel tavır da temkinini yansıtıyordu. Tahran'ı doğrudan karşısına almamak için özen gösteren Obama dolaylı ifadeler kullandı. Ancak en sonunda tonunu biraz yükseltti ki bu da ABD başkanı'nın öncelikleri ve iç dengeler gözönüne alındığında ihmal edilebilir bir sertlik düzeyidir. İNGİLTERE VE İSRAİL'E DİKKAT! O halde Batı medyasındaki küresel psikolojik savaşın failini başka yerde aramak gerekir. Bu failin kim olduğu eylemlerin sonuçlarına bakıldığında görülebiliyor aslında: İran seçimleri ile birlikte Filistin konusunda geri adım atmayan Netanyahu Yönetimi'nin uzlaşmazlığı ikinci planda kaldı. Tüm radarlar bir anda İran'a çevrildi. Obama görüşmesinden eli boş dönen Netanyahu ne Filistin konusunda ne de İran'a saldırı konusunda bir kazanım elde edemedi. Bu nedenle dikkatin İran'a çevrilmesi Netanyahu'un işine geldi. İkinci olarak da İran'ın en sert tavır koyduğu ülkelere bakmak gerekir. Öncelikle BBC eleştirisi ile başlayan tavrı iki İngiliz diplomatın sınırdışı edilmesi izledi. Bu da İran'ın kendisine hedef olarak İngiltere'yi seçtiğini gösteriyor. EYLEMLER İRAN'A SALDIRIYA HAZIRLIK MI? Peki bu operasyondan beklenen nedir? Operasyondan beklenenin renkli devrim olduğu iddiası tam anlamıyla şaşırtmacadır. Zira her ne kadar medyaya farklı servis yapsalar da bahsi geçen kesimler İran'ın yapısını çok iyi bilir. Bu ülkede renkli devrim hayallerinin işe yaramayacağını da çok iyi bilirler. Bu nedenle asıl hedef ideolojik. Yıllardır İran'da seçim yapıldığı, İran'ın farklı bir cumhuriyet olduğu gerçeğini saklamaya ve İran'ı bir diktatörlük gibi göstermeye çalışanların yaptığı bir operasyon. Akıllara protesto gösterilerini kazımaya çalışanlar, önümüzdeki dönemde İran'a yapılacak muhtemel bir askeri operasyonun Saddam gibi bir diktatöre yapıldığı aldatmacasını yerleştirmek için bu operasyona giriştiler. İran'da seçimlere hile karıştırıldığı iddilarınmı ve "Diktatör'e Ölüm" sloganlarına bir de bu gözle bakmak gerekir. 'ın diktatör olarak gösterilmesi ABD'den vize alamayan İran'a saldırı için uluslararası meşruiyet yaratma kaygısını taşıyor. Önümüzdeki günlerde artacak gerginlikler bu oyunu net bir şekilde ortaya çıkaracaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder