İNSAN İLİŞKİLERİNDEN Bİ HABER TİYNETSİZ AVRUPALILAR Her yıl olduğu gibi bu yıl da yüzlerce köpek EKİM ayı sonu itibarı ile terk edilecek, bir kısmı şimdiden terk edildi bile. Belediyeler istediği kadar barınaklar kursunlar, istedikleri kadar kendilerince tedbir alsınlar KEFERE’nin deyyusluğundan vazgeçmesi mümkün değil. Hemen her yıl geldikleri yere gelirler, bizlerin geceliğine kişi başı 50 TL ödediğimiz otellere 20 TL öderler, bizlerden daha fazla hizmet alırlar. Tabelalar onlar için düzenlenir, yemekler onların damak zevkine göre yapılır, hatta ayaklarının altına kırmızı halılar serilir. Onlar da bunu karşılığını çok güzel verir; yemekte yanınızda hınkırmak onlarda, böğüre böğüre konuşmak onlarda, yellenmek deseniz sıradan bir olay… Küstahça ve küçümser bakışları ise son derece doğal. Turist dediğimiz “tacizci”lerin suratlarına baktığınızda kaşarlı bir Hitler, bir Mussolini, bir Stalin, bir Jaruzelski’yi, kasap Karadziç’i görmeniz son derece normaldir. Baca gibi sigara içmek onlarda, Şırnaklı müptezel gibi ayaklarının arasındaki kirlerle oynamak onlarda… Aramadığınız kadar melaneti ve pisliği onlarda görebilirsiniz. Karşılaştığınız yüz turistten en fazla onu bilemediniz on beşi bu yazdıklarımın dışındadır. Kısaca gelen turistin yüzde seksen beşi AB’nin döküntüsü. Bizlerle dalga geçen, kafa bulan AB’nin gerçek yüzü. KÖPEKLERİ-KEDİLERİ YAZ EĞLENCESİ İÇİN KULLANIP SOKAĞA ATAN İNSANLIK DIŞI MAHLÛKLAR Ülkelerinden tatil beldelerimize geldiklerinde amaçları sadece para kazanmak olan, devleti de insanlığı da tanımayan sözde “Pat-Shope”lardan bebek köpekler, kediler alırlar. Yaz boyunca veletleri için oyuncak, kendileri için süs olan bu hayvancıkları ülkemizden ayrılırken sokaklara bırakırlar ve defolup giderler. İnanmayanlar gidip sahil kasabalarımıza bakabilirler. Yüzlerce çeşit cins, kırma hatta dejenere cins kedi ve köpek göreceklerdir. Yaz aylarında bu zavallıların yiyecek, içecek problemleri yoktur ama ya kışın? İnsanlıktan, insanlık idealinden, insanlık onurundan bi haber sonradan görme bu Avrupalılar, ertesi sene geldiklerinde aynı şeyi tekrarlarlar. Kabahat sadece onlarda mı? Suçlu sadece onlar mı? Değil… Onlara üç kuruş menfaat için o bebeleri satan, ülkemizin ne idüğü belirsiz, yaratık bile olamayacak pek çok Pat-Shop sahibi, sorumlular kısmının ana halkalarından biri durumundadırlar. Asıl sorumlular ise bu ülkede insanların “telef” olmasını “derelerin intikamı”na bağlayan yüzsüz başı ve şürekâsıdır. Her türlü melanette AB’yi örnek gösteren bu ahlaksızlar güruhu, insanlık onuru ve insanlık ideali için gereken hususlar söz konusu olduğunda ise kaçmakta, saklanmaktadırlar. İnsanlarının göz göre telef olmasına karşı kılı dahi kıpırdamayan mendeburlar alayından hayvan hakları için bir şeyler beklemek aslında en büyük safdillik olsa gerek. Yüzlerce bilim adamına trilyonlarca para verip daha sonra “3ncü köprü için yer daha belirlenmedi, Helikopterle çıkıp yer bakacaz” diyebilen, her şeyi bildiğini, her şeyin en doğrusunu yaptığını, herkesten daha iyi düşündüğünü, herkes için herkesin adına oturup en doğru kararları verdiğini iddia eden bu “narsist” soytarıdan ve yavşaklarından bir gün kurtulabilirsek belki de insanlık için, insanımız için zaruri olan asgari şartları tesis edebiliriz. Ama, bu konuda çok umutlu olduğumu söyleyemem. Araştırın bakalım, sele kapılıp giden bölgelerden kime daha çok oy çıkmış? Eeee, “İnsanlar layık oldukları tarafından yönetilirler” değil mi? Peki bunlar seçimle gitmeyeceklerse, ne yapılmalı? Miskin miskin beklemek ve başkasından, başkalarından çare beklemek yerine gereken her şey…
Harika bir konu.
Hadi diyelim ki; siktir boktan, odalarını bok götürün, tatil yerleşkesinin en dağ tarafında, denize en uzak, muhtemelen elini yıkayamayacak kadar ihtiyar bir koca karının hesaplı pansiyonunda deniz/tatil uğruna, çıkışta "evde otursaydık daha iyiymiş" diyecek bile olsak da gittik diyelim. Şezlong kaç TL acaba? Tutsak mı? "Yok çok para; bu parayla çocuklara simit alırız" dedik diyelim. Evin babası: “ben kuma malak gibi yatamam, bir tane tutuyorum” desek ve kabul edilse. Bir tane de tutuk diyelim.5/6 kişi otursak yatsak diyelim. Eline aldığın kitaptan bir şey anlamazsın. Bir daha okursun yine anlamazsın. Aklın kalkar gider. Şimdi saat kaç? 13; yaşlı anam ara verdi, tarlada bir ağacın altında peynir,ekmek, domates yiyor. Ama güneşin kabağında değil en azından. İyi der; yine okursun yine anlamazsın. Saat kaç? 15; yaşlı babam birikmiş kasaları traktöre yüklüyor. Biz burada yatarken yoruluyoruz. Surat beş karış; kendini avutmaya çalışırsın. "Çocuklar tüm yıl yoruldu bu nedenle buradayım." Onların gülüşleriyle, kumda oynamalarıyla vicdanını rahatlatmaya çalışırsın. Yani anlayacağın Hasan Hüseyin Bey,bu cacık gibi yönetilen ülkede bizim gibi insanlara ve çocuklarına tatil matil yok.
Ayın 15'in de Antalya Kaledibinde dolaşıyor da olsan.Canavar gibi Türkiye’nin Çipuralarını,mis gibi rakısı,şarabı eşliğinde elin gavuru işkembesine götürürken;sen çocuklarını “bu simitçi,bayozcu çok meşhur” diye kandırma derdine düşersin.
Yani anlayacağın üstat. Tatil matil görmediğimizden bu pisliklerin bedavaya yiyip içip siktirolop giderken köpeklerini bıraktığını hiç görmedim.
Bizim aç gözlü zıpkın gibi delikanlılar, buruşmuş, derileri kauçuk gibi olmuş sarı kocakarılara, onlar için doğal olan bir varyasyon için oluk gibi para dökmeye hazır. Bir çoğuda bu yolla daha para ve hayatında tatmadığı, tadamayacağı zevklerle,tünel gibi olmuş ve milletin bakmaya tiksindiği bir yerlerini kaşıya kaşıya döner evlerine. Muhtemelen kışını geçirdiği evinde resimlere bakarken "ne güzel yazdı ya, gençleştim valla" der kocasına.
"Bacasız Fabrika turizm" Türkiye’de budur işte.
Diyelim Çeşmede bir arkadaşınız varda ve misafir etti sizi.Bir otelin sarmaladığı plaja girmek istediniz.
Kapılara semiz; ama ceviz kadar beyinli, küpeli Türk delikanlıları, salonlarda şişirilmiş pazılarını kasıp bekler sizi. Daha arabandan inmeden,arabanın markasından ve tipinden senin Türk olduğunu anlar, içeri sokmamak için elinden geleni yapar. Sende sağlam, gözü pek, pişkin, onun yarısı kadar, bir Anadolu köyü delikanlısıysan mazeret uydururlar sokmamak için. “Dışarıdan yabancı madde almıyoruz içeri” derken 5 yaşında bebenin elindeki yarılanmış ufak su şişesini gösterir.
Yani kısaca Hasan Hüseyin Memiş,
Bizde bu özenti ve devşirilmişlik, içimizde ekonomimizi düzen/düzenleyen bizden görünen adamları olduğu sürece, parmağının arasısında kirle, geğiren, osuran ibinelerin ancak kokusunu çekeriz. Bunları yazarken neler saydığımı tahmin et üstat.
Saygılar.
levent kalem
NOT:Sevgili Hasan Hüseyin MEMİŞ bu yorumu 3. gün olmasına rağmen yayınlamadı.Saygı duyuyoruz tabi ki.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder