29 Haziran 2009 Pazartesi

GERÇEK AYDINLARIMIZI TANIYALIM: EROL BİLBİLİK

Okuyoruz, üniversitelere bitiriyoruz ama nedense Türkiye gerçeklerinden bir haberiz. Okumuş cahiller sürüsüne dönüştük.

Çükü medyamız, tamamen kuşatılmış durumda. Ve gerçek aydınlarımız tanıtılmıyor. Bu son günlerde çok satan “ moda tabirle best seller” kitaplarını okuduğumuz aydın geçinenlerin gerçek yüzlerini görme fırsatı bulduk. Ermeni’den özür dileme kampanyasında, Ergenekon davasını sahiplenirken gösterdikleri yılışıklık, TSK’ ya saldırırken takındıkları üslubun çirkinliği onların aydın değil sadece belli güçler tarafından şişirilmiş devşirmeler olduğunu gösterdi. Gerçek aydınlarımız medyada yer bulamazken bu devşirmeler, emperyalizmin köpekleri gazete ve dergilerde çarşaf çarşaf, ekranlarda saatlerce beyinlerimizi yıkadılar, gençlerimizi zehirlediler.

İşte bu nedenle, gerçek aydınlarımızı yitirmeden TANIMAK ve hak ettikleri değeri göstermek adına kendimce küçük bir adım atmaya karar verdim.

Belirli aralıklarla “GERÇEK AYDINLARIMIZI TANIYALIM” başlığı altında onları tanıtmaya gayret edeceğim.

Canım Türk Halkına saygılarımla.

EROL BİLBİLİK

BAZI KİTAPLARINDAN GÖRÜNTÜLER:

EROL BİLBİLİK (d.21 Mayıs 1935, Üsküdar, İstanbul), emekli deniz binbaşı, yazar.

1954 yılında Heybeliada Deniz Lisesi'nden mezun oldu. 1956 yılında Deniz Harp Okulu'nu bitirdi ve deniz asteğmeni oldu. 1961, 1969 yıllarında, ABD ve Almanya'da kısa süreli eğitimler aldı. 1961 yılında, Georgia'nın Athens (ABD) kentindeki "Savunma ve Lojistik Yönetimi" konusundaki eğitimin sonunda kendisine verilen Athens şehri fahri hemşerilik belgesini geri verdi. 9 Mart 1971 hareketinde yer alması nedeniyle, binbaşı rütbesindeyken emekliye sevk edildi (Mayıs 1971). Aynı dönemde, Kontrgerillanın işkence hanesi olarak ünlenen Erenköy Köşkü’ne alınarak sorgulandı. 1979 yılında Ulaştırma Bakanlığı Fen Kurulu Üyeliği'nden emekli oldu. Makine-motor, gemi inşa ve inşaat sektörlerinde yöneticilik de yapmıştır. 1993'ten bu yana araştırmacılık ve yazarlık yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır. Yürekli bir Türk aydınıdır.Bildenberg araştırmaları vardır.

Kasım 2002 Genel Seçimlerinde İşçi Partisi'nden İstanbul İli Birinci Bölge 2. sıradan milletvekili adayı olmuştur.

Aralıklı olarak Cumhuriyet Gazetesi’nde; sonraları Aydınlık, Teori, Yeni Hayat ve Türkeli dergilerinde yazıları yayımlanmıştır. Kasım 2006 tarihinden beri İlk Kurşun Aylık Gazetesi'nde yazmaktadır.

Yapıtları

  1. Küresel Dünya Politikaları ve Ulusal Seçenekler, Kaynak Yayınları, Ocak 2002
  2. Dünyayı Yöneten Gizli Örgütler CFR-Bilderberg-Trilateral, Kaynak Yayınları, Ağustos 2002, 2. Hamur
  3. Amerikan Kuşatması, Otopsi Yayınları, Ağustos 2003, 2. Hamur,
  4. Nato - İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi İçyüzü ve Perde Arkasıyla, Otopsi Yayınları, Ağustos 2004 2. Hamur
  5. Türk Bilderbergleri, Umay Yayınları, 2006 İzmir, 146 sayfa,
  6. Dünyayı Yöneten Gizli Örgütler - Küresel İktidarın Kurmayları, Profil Yayıncılık, Mayıs 2007 İstanbul, 320 sayfa,
  7. İşgal Örgütleri / CIA - NATO - AB, Asya Şafak Yayınları, Ocak 2008 İstanbul, 167 sayfa,
  8. Amerikan Kuşatması / Büyük Oyunun Perde Arkası, Şubat 2008 İstanbul, 336 sayfa,
  9. Geniş Ortadoğu Projesi / Geniş Orta Asya Projesi, Asya Şafak Yayınları, Şubat 2008 İstanbul, 97 sayfa,

SON KİTABINDAN TANIYALIM:

Kitapların adı: “AMERİKAPERESTLER”

Ekim 2008’de piyasaya çıktı.

Yazarı Erol BİLBİLİK.

Kitapta ne yazıyor?

Yazarın kitaptaki tanıtımıyla hemen aktaralım.

“Kitap, yurt içinde ve yurt dışında yaşamını sürdüren, otuz önde gelen veya yıldızı parlamış siyasetçi, gazeteci, akademisyen, yönetici ve bilim adamını yani “AMERİKAPERESTLERİ” kamuoyuna tanıtmak için yazıldı. Kitapta yer almasına kesin gözle bakılan çok sayıda AMERİKAPERESTLER” in yer almaması onların sırasının gelmeyeceği anlamına gelmemektedir.”

“Kitap; AMERİKAPERESTLER’ in çok sayıda makale, beyanat röportaj, konferans, sempozyum, panel ve açık oturumda yaptıkları konuşma ve kitaplarından seçilen alıntıların bir araya getirilmesiyle hazırlanmıştır…”

Kitapta kimler yer alıyor:

Hakan Yavuz, Abdullah Gül, Yasemin Çongar, Fehmi Koru, İlnur çevik, Fethullah Gülen, Kemal Derviş, Mehmet Şimşek, Hasan Cüneyt Zapsu, Egemen Bağış, Can Paker, Yılmaz Argüden, Cengiz Çandar, Hasan Kaya Cemal, Mehmet Ali Birand, Vamık D. Vokan, Zeyno Baran, Türkiz Gökgöl, İmre Gencer, Ertuğrul Özkök, Özer Çiller, Tansu Çiller, Soner Çağaptay, Ömer Taşpınar, Seyfettin Gürsel, Eser Karataş, Atilla Eralp, Hüseyin Levent Köker

Kitaptan bir bölüm:

“TANSU ÇİLLER’İN ABD VATANDAŞLIK YEMİNİ

(tüylerimi diken diken eden kısım)

Burada, önünüzde, şimdiye kadar tabiiyetinde bulunduğum her türlü devlet tabiiyeti ve egemenliğini reddettiğime;

Bundan böyle ABD Anayasası’nı ve yasarlını iç ve dış düşmanlara karşı savunacağıma;

ABD’ye bağlılık ve sadakat göstereceğime;

Kanunun gerektirdiği hallerde ABD ordusuna hizmet vereceğime;

Kanunun gerektirdiği durumda sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve bu yükümlülükleri özgür bir şekilde, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak üstleneceğime, yemin ederim.

Tanrı yardımcım olsun.”

VİCDANINI REDDEDENLER


“Vicdani redciler” savaş karşıtı, “askerlik yapmak istemiyoruz” diyenler.
Bakınız iyi çocuklardır, sevilirler.
Ne kadar hoş bir söylem “savaşa karşıyım”, “ben de karşıyım” demeyen var mı?
Yâda şöyle sorayım: “ben savaşmak istiyorum” diyen.
Bu ne hayalcilik, bu ne demokrasi, çağdaşlık, insan hakları adı altında emperyalizmin ekmeğine yağ sürmektir.
Tüm dünya silahlanırken,7000km uzaktaki ülkelere saldırıp çoluk çocuk demeden öldürürken, binlerce kadına, çoluğa çocuğa tecavüz ederken, bizde kendini entelektüel zanneden bazı kişilerin beynine öyle bir şey sokulmuş ki; sanki o “askere gitmeyince tüm dünya silahları bırakacak.”
Eminim kitapta okuyan arkadaşlardır bunlar.
Ve buna gerçekten inanıyorlardır.
Üniversite çağdaşlığı, solculuğu yaparken bir şişe birada ülke kurtaran mantık, nasıl oluyor da hayatın içerisine atılınca gerçek rayına oturmuyor. Kuzey kutbunda foklarla yaşıyor olsak bizde gitmeyelim askere.
Ateş çemberi içinde olacaksın, etrafındaki ülkeler dünyanın en katil emperyalistlerince istilaya uğramış olacak, katil ABD komşun olacak, İsrail dünya halklarını, tepkilerini hiçe sayıp sivillere fosfor bombası yağdırırken, rengârenk devrimlerle ülkelerin sömürüldüğü, talan edildiği, halkın açlık ve sefalet içerisinde kırıldığı bir coğrafyada bu ne vicdandır ki; askere gitmeyelim diye biliyorsunuz.
Evet, dostlar siz gerçekten vicdanı reddetmişsiniz.
Teröristle solculuk arasındaki çizgiyi koyamamışsınız.
Toplum gerçeklerinden kopuk, kendinize kurduğunuz bir micro evrene, hayatı tüm acılarıyla yaşayan, milim milim ören insanları dâhil etmek istiyorsunuz.
Türk Ordusu hiçbir ülkeye savaş açmamıştır.
Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” çizgisinden çıkmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti emperyalist değildir. Hiç bir ülkenin topraklarında gözü yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en büyük özelliği caydırıcılığıdır.
İzmir’de ki, Edirne’deki, Kars, Hakkâri, Adana’da ki evinde rahat uyuyabilmek, kitap okuyabilmen, çocuğunun saçını okşayıp derslerine yardım edebilmen için birilerinin askerlik yapması lazım, güvenliğimizi sağlaması lazım.
Eğer bencil değilseniz, bu fedakârlığı bir gruptan beklemek doğru değildir.
Zamanı gelen bu görevi yapmak zorunda.
Anadolu bedel ister; dostlar.
Anadolu bedelini ödeyememiş, imparatorlukların, devletlerin, beyliklerin kalıntılarıyla doludur.
Anadolu’nun sırtını kaşırsan altından bedelini ödeyememiş bir halkın kalıntılarınla karşılaşırsın.
Bu gerçekleri bilerek “ben askerlik yapmayacağım”, “ben savaşa karşıyım”,hatta daha ileri giderek olayı, benden çıkarıp “biz”e getirmek gerçekten vicdanı reddetmektir.
Emperyalizmin değirmenine su taşımaktır.
Gerçekleri görmek için mutlaka, istilaya mı uğramak gerekiyor?
Daha tarihte dün sayılacak kadar kısa bir dönem önce istilaya uğramadık mı?
Emperyalist çakallar topyekûn saldırmadılar mı?
Türkiye’nin nerede olduğunu bilmeyen insanlar, ne arıyorlardı Çanakkale’de?
Alman istihbaratı BND’nin yıllardır sizin dediğinizi; “askere gitmeyin” dediğini hiç mi duymadınız?
Pkk katillerinin de aynı şeyi söylediğini “analar çocuklarınızı askere göndermeyin” dediğini bilmiyor musunuz?
Bu nasıl entelektüelliktir?
Eğer bilinçli değilse (ki ben öyle olduğuna inanmak istiyorum) bu resmen vicdanı reddetmektir.
Bencilliktir, megalomanlıktır.
Bir gün afişte değil, gerçekten ellerimiz kendi evlatlarımızın kanıyla boyanmadan bu saçmalığa son verin.
Türk Ordusu biziz ve biz katil değiliz.
Sadece emperyaliste gözdağı veririz.
Gerekirse canımızı da veririz.
Gerçek vicdan budur.
Emperyalist katiller bunu biliyor ve sizi kullanıyor.
Savaşa HAYIR
Askereliğe EVET.

A.K.P DÖNEMİNDE UYURSAN: YERLEŞTİRLER KANUNU,ANLAYAMAZSIN

İşin ilginç yanı; ertesi gün Genelkurmay Başkanı İlker BAŞBUĞ saat 1100 da konuşma yaptı.

“Askeri asker yargılar” diye üstüne bastıra bastıra söyledi. Kanun maddelerini saydı.

Sayın Genelkurmay Başkanın siz bari yapmayın.

AKP iktidar.

Bir asker de mi oturtamadınız? Sabaha kadar meclis TV’yi seyredecek.İstihbaratı geçtim.

Muhalefet uyuyor;neye parmak kaldırıyor haberi yok,STK'nın çıkan kanundan haberi yok.Sorulan soruların içerisinde olmadığına göre medyanın da haberi yok.Olsa kesin soru gelirdi.

Bir Allahın kuluda çıkıp "Genelkurmay Başkanın;siz böyle diyorsunuz da gece yarısı saat 0112 de yasa çıktı " demiyor.

Güleyim mi?

Ağlayayım mı?

Bilemiyorum.

Vallahi korkulur bu AKP'den.

Bunlarda siyon kurnazlığı var.

İşi kapmışlar.

28 Haziran 2009 Pazar

Gerçek Aydınlarımızı Tanıyalım :PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV’ÜN ÖZGEÇMİŞİ

PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV’ÜN ÖZGEÇMİŞİ

1932 Gelibolu doğumlu. Evli gazeteci (Candan S. Ataöv). Uluslar arası İlişkiler ve İktisat dallarında Syracuse ve New York Üniversitelerinden) iki Yüksek Lisans, Syracuse (New York) Üniversitesinden (Uluslar arası İlişkiler

ağırlıklı) Siyasal Bilgiler doktorası (1959). En iyi bildiği yabancı dil İngilizce. Mesleği üniversitede öğretim, akademik araştırma, yazarlık ve gazetecilik. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde kırk yılı aşkın süre Uluslar arası İlişkiler öğretim üyeliği yaptı. Bazı başka üniversitelerde de: örneğin,Johns Hopkins School of Advanced International Relations (Yaz 1957). Harvard Üniversitesi (Yaz 1958), Jawaharlal Nehru Üniversitesi (Şubat 1980), Sovyet Bilimler Akademisi (1970-1972)… Verdiği derslerden bazıları: Uluslar arası İlişkilere Giriş, Uluslar arası Politika, Uluslar arası Örgütler, Uygarlıklar Tarihi,Orta Doğu, Afrika, İslâm ve Dış Politika, Dünya Azınlıkları, Ulusların ve Devletlerin Oluşumu, Rus ve Sovyet Dış Politikaları, Amerikan Dış Politikası,

Doğu Avrupa’da Değişim, Birleşmiş Milletler, Tarihte Ermeni-Türk İlişkileri…

Belli başlı dış görevleri arasında Birleşmiş Milletler’e bağlı beş uluslar arası örgüt ya da grubun merkez yöneticiliği var. Kısaca: ırk ayrımına karşı (Cenevre), Filistin hakları (Viyana), terörizme karşı (Washington, D.C.), nükleer savaşa karşı (Moskova), savaş tutsakları değişimi (Viyana). 1976’da seçildiği “Her Türlü Irk Ayrımına Karşı Uluslar arası Örgüt”ün merkez yönetici olarak, daha çok Güney Afrika’da apartheid rejimine ve Filistin topraklarında Siyonist ırkçılığa karşı yayınlar ve eylem yollarıyla savaşım vermiştir. Filistin hakları

konusunda dünyada en fazla yayın yapmış olan kişidir ya da en az birçok dilde ve en yaygın yayınları olan birkaç kişi arasındadır. Washington’daki akademik nitelikli terörizm araştırma merkezine danışman olarak seçilmesi kendinin Ermeni terörüne karşı sürekli ve etkin eylem ve yayın sürdürmüş olmasındandır.

Moskova’da uluslar arası bir toplantıda kurulan yedi kişilik “Nükleer Savaşa Karşı Uluslar arası Bilimciler Komitesi”nin öteki üyeleri arasında fizik, kimya ve biyoloji dallarında Nobel ödülü verilmiş olan dört ‘müspet ilimler’ uzmanı vardır. Bu kurul o zamanki Sovyet Devlet Başkanı M.S. Gorbaçov’u yerinde ziyaret ederek ondan Kazakistan’da Semipalatinsk’de yapıla gelen yer altı nükleer denemelerinin tek yanlı durdurulmasını istemiş ve bu istek Sovyetlerce kabul edilmiştir. Komitenin bu kente yerleştirdiği çok duyarlı aletler

denemelerin durdurulduğunu kanıtlamıştır. Savaş tutsaklarının değişimine ilişkin uluslar arası kurul İran-Irak Savaşında tutsak değiş tokuşunun sağlanmasında yararlı olmuştur. Prof. Ataöv’ün (başkalarıyla) aldığı B.M. Özel Barış Ödülü bu eylemleriyle bağlantılıdır.

Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) eski (1966) merkez Yönetim Kurulu üyesi. Yüz kadar uluslar arası bilimsel toplantıya tebliğe katıldı. “Ermeni Sorunu”yla ilgili olarak iki Paris davasında (1984, 1985), dört Avrupa Parlâmentosu (Strasbourg ve Brüksel) oturumunda (1980’ler). Birleşmiş Milletler İnsan ve Azınlık Hakları Komisyonu (Cenevre) çalışmalarında (1980ler) ve Avrupa Güvenliği ve İnsan Hakları Boyutu toplantılarında (Kopenhag ve Moskova) uzman ve konuşmacı olarak bulundu. BM’e bağlı örgütlerde (meccani olarak yaptığı) yöneticilik görevinin gereği olarak belli başlı dünya kentlerinde (1976’dan bugüne) çok sayıda uluslar arası toplantıda özellikle ırk ayırımının yok edilmesi ve Filistinlilerin haklarının tanınması

konularında hizmet verdi. (başta Dr. Kurt Waldheim olmak üzere) BM Genel Sekreterleri adına çeşitli yerlerde görevler üstlendi. Güney Afrika’ya özgü apartheid rejimi yenilgiye uğratıldıktan sonra, ona verilen akademik ödülde “Afrika’nın oluşumuna otuz yıldır yaptığı olağanüstü katkılardan ötürü” değerlendirmesi yer aldı ve Cumhurbaşkanı Nelson Mandela tarafından Türkiye’den rejim değişikliği törenlerine (eşiyle birlikte) resmen çağrılan tek Türkiyeliler oldular. Başka bir ödülünde “genelde insan haklarına, özel olarak da Filistin haklarına dünya çapında yaptığı hizmetleri nedeniyle”, bir başkasında “Türkiye Cumhuriyeti İlkelerine bağlılığı”, kimi başkalarında “Balkan Azınlıkları” konusundaki uzmanlığı ve “Lâtin Amerikan sorunlarına ilişkin

bilgisi” sözcükleri yer almaktadır. Çoğu yabancı dilde 130 kadar kitap, 40’ın üstünde başkalarıyla ortak

kitap, birkaç yüz akademik inceleme ve birkaç bin gazete yazısı yayınladı. Yurtta ve dışarıda 97 dergi ve gazete yazdı. Yazdıkları toplam 20 yabancı dile çevrildi. Kitap ya da makaleleri (kimi ülkelerde birkaç tane olmak üzere) 3 Amerika, 14 Avrupa ülkesinde ve Avustralya’da basıldı.

Kimi kitapların başlıkları:

Diserimination and Conflicı (Cenevre),

Kashmir and Neighbours (Londra), The İnquisition of the late 1980s: the Turks

of Bulgaria (Washington. D.C.), L’Utilisation des eaux palestiniennes et le droit

international (Quebecc), SSA.Nato i Turtsiya (Moskova), 9/11: Discrimination

in Response (Cenevre), Az Emburgok es az Erindett Harmadik Orszagok

(Budapeşte), Pictura Turca (Bükreş), The Case in South Africa (Londra), The

Independent Personality of the Palestinians (Londra), Turkey and Europe

(başkalarıyla, Londra ve New York), The Turkish Yearbook of International

Relations (ed.,1961, 1981-1995); Indo-Turkish Relations (ed.), Turkish Painting

(Bükreş), Asian Relations (başkalarıyla, Yeni Delhi). Question of Palestine:

Legal Aspects (başkalarıyla. BM. New York), Afrika Ulusal Kurtuluş

Mücadeleleri (SBF), The Middle East Studies (başkalarıyla Seoul), Libya

(başkalarıyla, Maryland), The Reagan Administration’s Foreign Policy

(başkalarıyla Viyana), Sionisme et Racisme (başkalarıyla Paris), Palestinian

Rights (başkalarıyla, Illinois), Economic Sanctions and Development

(başkalarıyla, Viyana), Culture, Society and Polities in Central Asia and India

(başkalarıyla, Yeni Delhi). University and Academic Freedom (başkalarıyla,

Güney Afrika C.), Silâhsızlanma Gereği (Ankara), Turkish Foreign Policy: New

Prospects (başkalarıyla, Londra), NATO and Turkey (SBF), Turkish Foreign

Policy:1939-1945 (SBF), Turkey in the U.N. (başkasıyla, SBF), Democracy and

Terrorism (başkalarıyla Yeni Delhi), Democracy and an Alternative World

Order (başkalarıyla, Viyana), İkinci Dünya Savaşı (Ankara), Democracy and

Terrorism (başkalarıyla, Yeni Delhi), Civilizations: Conflict or Dialogue?

(başkalarıyla, Viyana), Zionism and Racism (başkalarıyla, Tripoli, Londra, New

York), The Lockerbie Case (İng. ,Fr., İsp.), Civilization: Conflict and Dialogue

(başkalarıyla, Viyana), The Use of Palestinian Waters and International Law

(Londra)…

“Ermeni sorunu” üstüne bazı kitapları/kitapçıkları:

“What Happened to the Ottoman Armenians? (New York). The British Blue Boks: Vehicles of War

Propaganda. 1914-1918 (New York). The Armenians in the Late Ottoman

Period. A Brief Glance at the Armenian Question. The Andonian “Documents”

Attributed to Talat Pasha Are Forgeries. A ‘Statement’ Wrongly Attributed to

Mustafa Kemal Atatürk. Hitler and the “Armenian Question”. An Armenian

Author on “Patriotism Perverted”, An Armenian Source: Hovhannes

Katchaznouni. A British Source (1916) on the Armenian Question. A British

Report (1895): “The Armenians Unmasked”, Deaths Caused by Disease in

Relation to the Armenian Question. An Armenian Falsification, Documents on

the Armenian Question: Forged and Authentic, The Reports of Reports of

Russian Officers on Atrocities by Armenians. The Armenian Question: Conflict,

Trauma&Objectivity, Eine Armenische Heuchelei. Un Bref aperçu de la

“Question armenienne”. What Really Happened in Geneva: the Truth About the

‘Whilaker Report’. The Ottoman Archives and the Armenian Question, Another

Falsification: ”Statement” Wrongly Attributed to Mustafa Kemal Atatürk.

Osmanlının Son Döneminde Ermeniler. Breve Ojeada a la “Question Armenia”,

Hitler und die “”Armenische Frage”. Masdur Britani: 1916. El-Ereşid el

Osmaniye ve Meselet el Ermen, Takrir Britani:1895 Mellade the Filen fi Cenev:

Hakikat Takrir Whitaker”. Mavi Kitaba Yanıt. Ermeni Belge Düzmeciliği…

Kitapları başta olmak üzere, çalışmalarının yayınlandığı kentlerden

bazıları Cenevre, Londra, Washington, New York, Quebec, Moskova, Paris,

Viyana, Belgrat, Bükreş, Budapeşte, Sofya, Yeni Delhi, Tripoli, Maryland,

Villanova, Havana, Sofya, Üsküp, Madrid, Atina, Amsterdam, Bağdat, Amman,

Şam, İslâmabad, Karaçi, Doha, Kahire, Seoul, Kinşasa…

17 madalya/akademik ödül aldı. Bazıları: İtalyan Cumhurbaşkanlığı

Şövalyeliği. (eski) Federal Yugoslavya Cumhurbaşkanlığı Altın Çelenk

Madalyası; Rus Bilimler Akademisi Potçotnaya Gramota Akademik Ödülü,

Güney Afrika Cumh. Bophuthatswana Üniv. Akademik Ödülü, Filistin Şeref

Madalyası, (verilen dördüncü yabancı olarak) Küba Felix ElMusa Madalyası,

(başkalarıyla) Birleşmiş Milletler “Özel Barış Ödülü” (P.de Cuellar), Macar

Kültür Madalyası, Makedonya Tarihsel Araştırma Ödülü, Afgan Madalyası,

Hindistan Şildi, TBMM Şildi, 1989 Türk Tanıtma Vakfı Yıllık Ödülü, Avrupa-

ADD 2001 Yılı Bilim Ödülü…

&&&&&&&&&&&

Hakkında bir yazı:

Benden de hain ermenilerin yaptıklarına ilişkin belgeler. Türklerin 1915'te öldürdükleri Ermenilerin kurukafaları diye sunulan resmin, gerçekte ünlü bir Rusun yağlıboya tablosu olduğunu Prof. Türkkaya Ataöv ilk olarak 1985'te altı dilde basılan kitaplarla kanıtlamıştı. Ermeniler yağlıboya tablonun köşesine Talat Paşa'nın fotoğrafını yerleştirip kitaplarda kullanarak 1915 olaylarıyla bir bağlantı kurma peşindedirler. 1914 Yazında Paris'de Çıkarılan Hınçak Gazetesi'nin Ön Sayfası. Burada Osmanlı İmparatorluğu'na Karşı Ermeniler'in Ayaklanması Gerektiği Anlatılmaktadır. Boghos Nubar'ın Fransız Dışişleri Bakanına Yazdığı Mektubun Repredüksiyonu. 3 Aralık 1918 Mektupta 1 Kasım 1914 ten 30 Kasım 1918'e Kadar Ermeni Çetelerinin Osmanlı'ya Karşı Nasıl Mücadele Ettikleri Anlatılmaktadır. ASALA'yı Konu alan 29 Eylül 1986 tarihli TIME dergisinin kapağı. Rum ve Ermeni Ahaliye Tecavüzatta Bulunulduğu İddialarının Asılsız Olduğu. (Tehcirden sonra yerlerine dönen Rum ve Ermenilere tekrar yer değiştirmeleri için Müslim ahalinin baskı ve tecavüzatta bulunduğuna dair yalan haberler yayıldığı ve bu haberlerin asılsız olduğu hakkında gayr-i Müslim ahali tarafından Erkan-ı Harbiyye'ye gönderilen tahrirat suretlerinin gerekli yerlere ulaştırılmasına dair Harbiye Nezareti'nden Hariciye Nezareti'ne yazılan tezkire.) Geri Dönen Rum ve Ermenilerin İaşe, Sevk ve İskân Durumlarını İnceleyecek Komisyonun Masraflarının Karşılanması. VE KEMAL ATATÜRK'ÜN BU KONUYLA İLGİLİ SÖYLEDİĞİ ONLARCA SÖZDEN BİR KAÇI -Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar. (5 Haziran 1919) Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir. (16 Haziran 1919) Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücahede uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık mani olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğum için pek aşığı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim. (8 Temmuz 1919) Doğuda Ermeniler Kızılarmağa kadar genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı. (4 Eylül 1919) vatanımız içinde bağımsız Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edilmiştir. (11 Eylül 1919) Ermenilere hiçbir kötü kastımız yoktur. Bilakis onların her türlü tabiiyet haklarına tamamen riayetkarız. Bunun aksi olarak yayınlar, düzmeceden ve İngilizlerin aldatmacasından ibarettir. Ermeni facialarının hala mevcut eserlerinin gösterilmesi uygun olur. (21 Eylül 1919)

EMPERYALİSTİN B PLANI:AHMEDİNEJAT SADDAM'LAŞTIRILIYOR

Batı emperyalisti turuncu devrimlerle işi bitiremediği ülkelerde SADDAM’laştırma politikası kullanıyor. İran’da olan da bu. Turcu devrimle devrilmeyecek dünyanın en fazla okuyan ve en fazla çevirisinin yapıldığı ülke İran’da Saddamlaştırma politikası güdülüyor. Yıllardır dünya kamu oyuna diktatör olarak sunulan Ahmedinejat seçimleri normalde de alacakken, batılı emperyalist devletlerin anketlerinde sanki Musavi alacakmış gibi gösterilerek bir beklenti oluşturuldu. Seçim sonrası çıkan olaylar dünya kamuoyuna bastıra bastıra sunularak ta Ahmedinejat’ın bir diktatör olduğu imajı insanların beyinlerine kazındı. Buna tüm dünyada ve Türkiye’de ki devşirme aydınların katkısı çok büyüktür. Medyamızı bir gözden geçirin. Olayı sanki kendi ülkelerindeymiş gibi sahiplendiklerini ve Ahmedinejat’a veryansın ettiklerini görebilirsiniz. Bu emperyalist ağın psikolojik, kamuoyu oluşturma ayağı. Saddam’da Irak saldırısından önce barbar, vahşi,diktatör olarak tanıtılmıştı.Kitle imha silahları bulundurduğundan bahsedilmiş ve saldırı gerekçesi olarak böyle bir barbarın elinde böyle silahların olması dünya güvenliği açısından büyük tehlike olarak sunulmuştu.Irak’a saldırıldı,Saddam asıldı,1,5 milyon sivil öldürüldü,Irak talan edildi ama kitle imha silahlarına rastlanılamadı.Ama dünya seyretti çünkü Saddam barbardı ve böyle bir barbarın elinde kitle imha silahları vardı.Sonra şerefsiz George W.PUSH çıktı ve özür diledi.”Kitle imha silahları yokmuş ben istihbarat kurbanıyım” dedi.Push 16 aralık 2008 de bu özrü dilerken Irak’lı gazeteci Muntazır El Zeydi sinirlerine hakim olamayıp ayakkabılarını çıkarıp fırlattı ama tutturamadı.PUSH’tun pekmezlerini akıtamadı,korumalar tarafından kolu kanadı kırıldı ,yargılandı ve hapse atıldı.

Şimdi aynı oyun İran’da oynanıyor.

Bu kadar ayrıntılı bir giriş neden yaptım?

Medyamıza bakın komşumuzdaki bu gelişmeleri kaşıyanlar kim?

İşte bunlar emperyalizmin satılmış köpekleridir.

Çünkü onlar için Türkiye’nin çıkarları değil; yalandıkları patronları İsrail ve ABD’nin çıkarları önemlidir.

Sağlıcakla kalın.

İRAN'DA KİMİN OYUNU?

İran'daki olayların arkasında, krizi doğru idare edemeyen İranlı yetkililer ile İngiltere ve İsrail var!

Süreyya Seyyahoğlu / Washington İran'da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından başlayan protestolar sakinleşmeye yüz tuttu. Ancak Şah rejiminin devrilmesinin ardından dünyaya yayılan İran diasporası dünyanın her tarafında görülmedik bir hareketlilik yaşıyor. Adeta işgal sonrası hareketlenen Irak diasporası gibi bir yandan ülke dışında protestolar düzenlerken bir yandan da muhtemel bir geri dünüş için herkes rol kapma savaşında. Sürgünde kabine yarışı tam anlamıyla görmeye değer. Bu kervana en son Washington'da Ulusal Basın Merkezi'nde konuşan devrik İran Şahı Rıza Pehlevi'nin kendisiyle aynı adı taşıyan oğlu da katıldı. EYLEMLER HERKES İÇİN SÜRPRİZ Seçim ertesinde başlayan protestolarla birlikte bir anda gözler bir yandan İran'a bir yandan da Batı ülkelerinin başkentlerine çevrildi. Herkes aynı soruları sormaya başladı: Bu olayların arkasında kim var? Sırayla gidecek olursak, seçim sonrası protestolar ve tepkilerde öncelikli sorumluluk İranlı yetkililerin. Bu protestolar tüm batı başkentleri için tam anlamıyla sürpriz oldu. Eminim özellikle iki başkent, Londra ve Tel Aviv, tahmin olmasa da büyük bir umutla olayların çıkmasını bekliyor, bunun için çabalıyordu. Ancak bu düzeyde büyük protesto onlar için bile sürpriz oldu. Bu konuda Tahran kadar şaşıran bir başkentin Washington olduğunu da söylemek gerekir. Zira Washington İran'daki olaylardan Tahran'dan sonra en çok zarar gören ikinci başkent oldu. Peki olayların sorumlusu olarak kimi görmek gerekir? ASIL SORUMLU İRANLI YETKİLİLER İran'da yaşanan olayların ilk müsebbibi olayları kontrol altına alamayan, sorunu idare edemeyen İran yönetimi. Ancak Tahran'daki güç dengelerine bakıldığında ilk sorumlu olarak Ahmedinejat lehinde seçimlere müdahale etmeye çalışarak eline yüzüne bulaştıran Besiçler oldu. Ahmedinejat'ın zaten rahatlıkla alacağı seçim işgüzarlık neticesinde sorunlu hale gelmiş oldu. İkinci sorumlu ise Rafsancani'nin gerilimi yükseltmek için kullandığı Musavi oldu. Bu grup da kendi kişisel iktidar mücadeleleri için son derece farkında oldukları seçim sonuçları konusunu kışkırtarak gerilimin artmasına neden oldu. Üçüncü sorumlu kesim olayların idaresini beceremeyen, protestoların büyümesine meydan veren, ilk zamanlardaki kayıtsız tavrıyla hayretler uyandıran İran'daki güvenlik ve siyaset eliti oldu. Bu elit eğer akıllı davranabilseydi, olaylar bu raddeye varmadan engellenebilirdi. İran'daki tüm bu hatalardan sonra başka aktörlerin devreye girmesi ise kaçınılmaz. KÜRESEL PSİKOLOJİK OPERASYON İlk faturayı İran'a kestikten sonra, İran'daki protestoların artmasında uluslararası basının rolü olduğunu atlamamak gerekir. Öncelikle büyük bir kampanya ile İran'da seçimleri Musavi'nin kazanacağı beklentisi yaratıldı. Seçimlerden hemen once yapılan anketlerde sonuçlar Ahmedinejat'ın yüzde 60'ın üzerine oy alacağını gösteriyordu. Hatta gözlemciler adayların yenişememesi durumunda ikinci tura geçilen seçimlerde bu sene doğrudan ikinci tura geçilmiş gibi sonuç alınacağını, ilk turda Musavi ile Ahmedinejat'ın kapışacağını söylüyordu. Bu nedenle de Ahmedinejat'ın geçen seçimlerde ikinci turda Rafsancani'ye karşı aldığı oy oranını tutturacağı söyleniyordu. Batılı gözlemcilerin bu yorumlarına rağmen medyada tam tersi bir hava esti ve başta BBC olmak üzere tüm Batı medyası seçimlerde Musavi'nin kazanacağı beklentisini doğurdu. Batı'daki tepkinin bir boyutu iken, bir yandan da Facebook ya da Twitter Devrimi gibi ifadelerle içerideki İranlılar kışkırtıldı. Bu süreçte ise tüm gözler Washington'a çevrildi. FAİL ABD YÖNETİMİ DEĞİL Ancak İran'daki olayların başlangıcında ABD parmağı aramak büyük oranda yanlış bir yol olur. ABD medyasında etkin, İsrail Lobisi'ne yakın bir çok isim yukarıdaki beklentinin oluşması için çaba sarfetti. Bunu gerek basın yoluyla, gerek düşünce kuruluşları ve konferanslar yoluyla dile getirerek bu beklentinin oluşmasına katkı sağladılar. Ancak tüm bu çabaların ABD'nin resmi politikası olduğunu söylemek doğru olmaz. Yani bu çabalar ABD yönetimine teşmil edilemez. Obama yönetimi İran ile bir şekilde masaya oturmayı kendi önceliği olarak zaten ortaya koymuş durumda. Zira Obama'nın güvenik skalasında ilk öncelik Afganistan'daki gerilimin düşürülmesi. Bunun için de İran'ın desteğine ihtiyaç duyuyor. Yine Obama'nın Irak'ta istikrarın devamı için de İran'a ihtiyacı var. Aynı şekilde Rusya'nın enerji yollarının kontrolü ile kurduğu kuşatmayı kırmak ve İran enerji kaynaklarını Avrupa'ya ulaştırmak da Obama için önemli bir konu. Siyasi olarak da Obama'nın Müslüman Dünya'ya açılım projesinin bir parçası İran'la uzlaşmak.

Tüm bunlar varken Obama'nın en son isteyeceği şey İran'da kendisinin zor duruma düşürecek bir istikrarsızlıktır. Sonuçta olan da budur. Bu eylemlerle Obama ve İran Yönetimi karşı karşıya bırakıldı. Obama'nın eylemler boyunca sergilediği genel tavır da temkinini yansıtıyordu. Tahran'ı doğrudan karşısına almamak için özen gösteren Obama dolaylı ifadeler kullandı. Ancak en sonunda tonunu biraz yükseltti ki bu da ABD başkanı'nın öncelikleri ve iç dengeler gözönüne alındığında ihmal edilebilir bir sertlik düzeyidir. İNGİLTERE VE İSRAİL'E DİKKAT! O halde Batı medyasındaki küresel psikolojik savaşın failini başka yerde aramak gerekir. Bu failin kim olduğu eylemlerin sonuçlarına bakıldığında görülebiliyor aslında: İran seçimleri ile birlikte Filistin konusunda geri adım atmayan Netanyahu Yönetimi'nin uzlaşmazlığı ikinci planda kaldı. Tüm radarlar bir anda İran'a çevrildi. Obama görüşmesinden eli boş dönen Netanyahu ne Filistin konusunda ne de İran'a saldırı konusunda bir kazanım elde edemedi. Bu nedenle dikkatin İran'a çevrilmesi Netanyahu'un işine geldi. İkinci olarak da İran'ın en sert tavır koyduğu ülkelere bakmak gerekir. Öncelikle BBC eleştirisi ile başlayan tavrı iki İngiliz diplomatın sınırdışı edilmesi izledi. Bu da İran'ın kendisine hedef olarak İngiltere'yi seçtiğini gösteriyor. EYLEMLER İRAN'A SALDIRIYA HAZIRLIK MI? Peki bu operasyondan beklenen nedir? Operasyondan beklenenin renkli devrim olduğu iddiası tam anlamıyla şaşırtmacadır. Zira her ne kadar medyaya farklı servis yapsalar da bahsi geçen kesimler İran'ın yapısını çok iyi bilir. Bu ülkede renkli devrim hayallerinin işe yaramayacağını da çok iyi bilirler. Bu nedenle asıl hedef ideolojik. Yıllardır İran'da seçim yapıldığı, İran'ın farklı bir cumhuriyet olduğu gerçeğini saklamaya ve İran'ı bir diktatörlük gibi göstermeye çalışanların yaptığı bir operasyon. Akıllara protesto gösterilerini kazımaya çalışanlar, önümüzdeki dönemde İran'a yapılacak muhtemel bir askeri operasyonun Saddam gibi bir diktatöre yapıldığı aldatmacasını yerleştirmek için bu operasyona giriştiler. İran'da seçimlere hile karıştırıldığı iddilarınmı ve "Diktatör'e Ölüm" sloganlarına bir de bu gözle bakmak gerekir. 'ın diktatör olarak gösterilmesi ABD'den vize alamayan İran'a saldırı için uluslararası meşruiyet yaratma kaygısını taşıyor. Önümüzdeki günlerde artacak gerginlikler bu oyunu net bir şekilde ortaya çıkaracaktır.