Gerçek Ulusalcı aydınımız Yılmaz DİKBAŞ’ın son makalesi az önce elime geçti. Sarı gelin belgeselinin okullarda gösterilmesinin yasaklanması üzerinde çok fazla durulmadan geçildi. Ajandama detaylarını araştır diye not düştüm.Fakat; gündem o kadar yoğun ki yetişmek mümkün olmuyor. Yılmaz Bey tam bu aşamada sanırım son noktayı koymuş. Ne acıdır ki; biz hümanist duygularla dünyaya bakarken, bakmayı çocuklarımıza öğretirken, milliyetçiliği ırkçılık gösteren prof. ön ekli bir sürü Truva atımız varken birileri savaş tam tamları çalıyor.
İyilik ve kötülüğün bilek güreşi bu.
Sizi Sayın Yılmaz DİKBAŞ’ın yazısıyla baş başa bırakmadan önce heykeli dikilmiş İngiliz hümanist ressamın, Çanakkale’ye gelirken döktürdüklerini hatırlatmak istiyorum.
BU İNANILAMAYACAK KADAR GÜZEL BİR ŞEY
TALİHİMİZİN BİZE BU KADAR YARDIM EDECEĞİNİ HİÇ SANMIYORDUM.
GİDİYORUZ.
GALATA KULESİ 15 PUSLUK TOPLARIMIZLA YERLE BİR EDİLECEK
DENİZ KANA BOYANIP, LEŞLE DOLACAK
AYASOFYA’NIN MOZAİKLERİNİ, HALILARINI YAĞMA EDECEĞİZ.
TÜRK KIZLARI BENİM OLACAK.
İNANIYORUM Kİ BİR DEVRİN KAPANACAĞINA ŞAHİT OLACAĞIM
TANRIM HAYATIMDA BU KADAR MESUT OLMAMIŞTIM.
Rupert Brooke
Gönüllü olarak savaşa giden İngilizlerin HÜMANİST şairi ne yazık ki sinek ısırdı ve Çanakkale’ye gelemeden öldü. Ama onun tarihe utanç olarak geçmiş bu cümleleri kaldı.
Ben artık bir şey diyemiyorum.
Saygılar.
l.k
SARI GELİN
Sizlere bu yazımda bugüne kadar izlemiş olduğum çok önemli dört ayrı belgeselden söz edeceğim.
İngiltere’de üniversite öğrencilik yıllar ımda televizyonda, kısaca ‘Holokost’ denilen onlar ca ‘Yahudi Soykırımı’ belgeseli izledim.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Almanya’da Nazilerin; kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, hasta, tümü masum Yahudileri evlerinden, işyerlerinden, sokaklar dan, yollar dan toplayar ak götürüşleri…Hayvan ve yük vagonlar ına tıka basa dolduruşlar ı ve günlerce pislik ve perişanlık içinde geçen yolculuklar ı…Elektrik verilmiş tel örgülerle, köpeklerle ve makineli tüfekli SS’lerle çevrili toplama kamplar ına getirilişleri…
Auschwitz, Treblinka, Birkenau, Lublin, Maydanek, Dachau, Babi Yar , Buchenwald, Bergen-Belsen başta olmak üzere yüzlerce toplama kampı, daha doğrusu, ölüm kamplar ı…
Bu ölüm kamplar ında dayaklar , işkenceler, çıplak, aç ve susuz bırakmalar , köpeklere par çalatmalar , genç kızlar ın ırzlar ına geçmeler, küçücük çocuklar ın çekiçlerle vura vura öldürülmesi, toplu olar ak kurşuna dizmeler, bir defada 2 500 masum insanın Siklon B gazı verilerek öldürüldükleri gaz odalar ı…Bir günde 22 000 cesedin yakıldığı fırınlar , kadınlar ın ve kızlar ın saçlar ının kesilmesi, demir kancalar la ölülerin ağızlar ının açılması, altın dişlerin çekiçlerle kırılıp alınması…
Bu kamplar da Faşist Almanlar 6 milyon masum Yahudi ve 1 milyon masum Çingeneyi öldürdüler. Öldürülen suçsuz Yahudilerin 1,5 milyonu 12 yaşından küçük çocuklar dı…
Belki de şaşıracaksınız ama, izlediğim bu belgesellerde kullanılan filmlerin önemli bir bölümü Hitler’in propaganda bakanı Goebbels tar afından çektirilmişti! Naziler, gelecek kuşaklar a işlemiş olduklar ı mar ifetleri belgeli olar ak iletmek istemişler!
Bu belgeselleri her izleyişten sonra yaşamış olduğum ruhsal durumu bugün sizlere anlatmam çok zor. Her belgeselden sonra ruhsal bir deprem, her belgeselden sonra allak bullak oluş, her belgeselden sonra tanımı olanaksız bir iğrenti, nefret, öfke ve utanç duygusu…
Bu belgeselleri izledikten bir süre sonra şu bilince ulaştım.
Nazi Almanya’sında yapılmış olan bu soykırım asla unutulmamalıydı. Yapılanlar her kuşağa tekrar tekrar gösterilmeli, faşizmin ve ırkçılığın hangi boyutlar a var abileceği, özellikle gençlere anlatılmalıydı.
Yazar Öner Yağcı, Yahudi Soykırımın unutturulmasını, belleklerden silinmesini, toplumun körleştirilmesi, sağırlaştırılması, duyar sızlaştırılması, vicdansızlaştırılması ve ahlâksızlaştırılması olar ak değerlendirmektedir.<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]-->
İngiltere’de üniversite öğrencilik yıllar ımda izlemiş olduğum Holokost belgesellerinin, dönemin eğitimcileri, yazar lar ı ve tar ihçileri tar afından, özellikle çocuklar tar afından izlenmesi öneriliyordu. İngiltere’de o dönem, bir tek eğitmen, akademisyen, yazar , çizer çıkıp ta, bu belgeselleri izletmekle çocuklar ın ‘ruhuna tecavüz ediyorsunuz’ dememişti.
Avustralyalı ar aştırmacı gazeteci John Pilger, Körfez Savaşı’ndan sonra birçok kez Irak’a gider, ar aştırmalar yapar , fotoğraflar çeker, görüşmeler, söyleşiler yapar ve bu bölgeyi en iyi tanıyan, en yansız ar aştırmacı olar ak ünlenir. John Pilger sonunda, Irak’la ilgili tüm birikimlerini kullanar ak bir belgesel hazırladı ve bu belgesel
6 Mar t 2000 günü İngiltere’de ITV Televizyonu tar afından yayınlandı.
Ben bu belgeseli izledim.
Belgesel, hemen savaş sonrası Basra’da bir hastanede çekilmiş görüntüler, görevli doktorlar la yapılan söyleşilerle başlıyordu.
Dokuz yaşında bir kan kanseri hastası yatakta yatıyor. Tedavisi olanaksız, çünkü gerekli ilaçlar yok! ABD, savaş sonrası Irak’a ambar go koymuş. Irak’a yiyecek maddeleri ve ilaç göndermek yasak!
Iraklı doktor konuşuyor:
“Körfez Savaşı’ndan önce, ayda en çok 3-4 kanser hastasıyla kar şılaşırdık. Şimdi her ay 30-35 hastamız kanserden ölüyor.”
ABD, savaş sırasında Iraklı sivillerin üzerine 900 binden fazla uranyum mermisi atmış, yakın gelecekte Iraklı halkın yüzde 40-48’nin kansere yakalanacağı tahmin ediliyor…
Beş buçuk yaşında, gözlerinde zeka par ıldayan sevimli çocuk, Hodgink hastası. İlaç olsa, kurtulma olasılığı yüzde 95. Ama ilaç yok, güzel gözlü çocuk yatağında ölümü bekliyor…
Yalnız kanser ilaçlar ı ve ağrı kesiciler değil, morfin de ABD’nin ambar gosu kapsamına alınmış…Ağrı içinde kıvranan hastalar …
Yaşlı başlı doktorlar , çar esizlikten hastane koridorlar ında gizli gizli ağlıyorlar …
Ben bu belgeseli, tüm ayrıntılar ıyla, “Amerika’nın Irak Yalanlar ı” adlı kitabımda anlatmıştım.<!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]-->
John Pilger’in bu belgeseli, yoğun istek üzerine, İngiliz televizyon kanallar ında birçok kez gösterildi. O dönemde İngiltere’de hiçbir eğitmen, akademisyen, yazar ya da çizer ortaya çıkıp ta, bu belgeseli izletmekle “çocuklar ın ruhuna tecavüz ediyorsunuz” dememişti.
17 Haziran 2001 günü, İngiliz BBC Televizyonu’nun ‘Panorama’ adlı programında, ‘The Accused’ yani, ‘Suçlanan’ adlı çok çar pıcı bir belgesel yayınlandı.
Ben bu belgeseli de izledim.
Bu belgeselde, 1982 yılında İsrail’in Lübnan’a saldırısı sırasında Sabra ve Şatila mülteci kamplar ında yaşanan vahşi katliamlar da, Ariel Şar on’un oynamış olduğu rol tüm ayrıntılar ıyla anlatılıyordu.
Bu belgeseli izleyenler, sunucunun da vurguladığı gibi, Şar on’un uluslar ar ası bir mahkemede ‘birinci derecede’ savaş suçlusu olar ak yar gılanması gerektiğine inanmışlar dı.
Bu belgesel, Eylül 1982’nin kanlı olaylar ını gerçek çekim olar ak ekrana getirdi. Erkek, kadın ve çocuk 800 sivil Müslüman Filistinlinin, toplanıp mezbahada hayvan kesilir gibi nasıl vahşice doğrandığı açık seçik izlendi. Uluslar ar ası Kızıl Haç örgütü, toplam ölü sayısını 2 750 olar ak veriyordu.
Bu belgesel, Sabra ve Şatila’da katledilmiş çoğu yaşlı erkek, kadın ve çocuğun kurşunlanar ak öldürülmemiş olduğu gerçeğini milyonlar ca izleyicinin gözleri önüne serdi: Kurbanlar , kurşunlanar ak değil, işkence edilerek öldürülmüşlerdi. Her tar af par ça par ça edilmiş cesetlerle doluydu…
Belgeselin sunucusu, bu kan dondurucu manzar aya bakıp, bu vahşetin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra görülmüş en bar bar katliam olduğunu söylemekten kendisini alamamıştı.
BBC Televizyonu’nun bu belgeseli, yoğun istek üzerine birkaç kez daha yayınlandı, diğer televizyon kanallar ında da gösterildi.
O dönem İngiltere’de hiçbir eğitmen, akademisyen, yazar ve çizer ortaya çıkıp, bu belgeseli izletmekle çocuklar ın ‘ruhuna tecavüz ediyorsunuz’ demedi. Tam tersi bir gelişme yaşandı. 21 Kasım 2001 günü bu belgesel, İngiliz Par lamentosu’nun gündemine girdi. Par lamento, bu belgeseli hazırlayıp yayınlayan BBC Televizyonu’nu açıkça kutladı.
Bu belgeselle ilgili geniş bilgiyi, yakında çıkacak olan ‘Efendi Teröristler’ adlı kitabımda tüm ayrıntılar ıyla anlattım.<!--[if !supportFootnotes]-->[3]<!--[endif]-->
Şimdi sıra geldi son belgesele: “SARI GELİN”.
İki DVD’de toplanmış, yaklaşık 4 saat süren bu belgeseli de izledim.
Yönetmen: İsmail Umaç
Yapımcı: Ahmet Çelenk
Senar yo: Güray Değerli
Danışmanlar : Prof. Mim Kemal Öke, Prof. Nejat Göyünç
Sar ı Gelin Belgeseli, 1999 yılında başlayan ve 4 yıl süren bir çalışmanın ürünü.<!--[if !supportFootnotes]-->[4]<!--[endif]-->
Sar ı Gelin ekibi, Türkiye’deki ar şivlerin yanı sıra yurtdışındaki ar şivlerde de tar ama çalışmalar ı yapmış. Rusya Federasyonu, İngiltere, Almanya, Avusturya, İtalya, Fransa, Ermenistan, Azerbaycan, Lübnan, Gürcistan, Amerika Birleşik Devletleri ve Suriye’de devlet ve özel ar şivler tar anmış.
Sar ı Gelin Belgeseli için yurtiçi ve dışında 160 kişiyle röportaj yapılmış. Türkiye’den 23, yabancı ülkelerden ise ar alar ında birçok Ermeni’nin de bulunduğu 33 akademisyen, 14 politikacı, 13 din adamı, 6 diplomat, 7 gazeteci, 4 sanatçı, 2 işadamı, 2 eğitimci, 7 sivil toplum kuruluşu başkanı ve yöneticisiyle yüz yüze söyleşiler gerçekleştirilmiş. İşte bu kişilerden bazılar ı:
Dr. Aşod Sogomonyan, Prof. Augusto Sinagra, Prof. Dr. Andrew Mango, Bar ry Jacobs, Bedros Miriatiyan, Bruce Fein, Har ry Ojalvo, Hrant Dink, Prof. Dr. Erich Feigi, Mesrop Mutafyan, Hagop Havatyan, Prof. Radick Mar trosyan, Prof. Levon Mar aşlıyan, Patric Deveciyan, Samuel A. Weems, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Prof. Dr. Enver Konukçu, Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, Henri Papazyan, Alexander Safar yan, Soren Katar oyan. Sar ı Gelin Belgeseli, Ermeni konusuyla ilgili 13 ülkeyi kapsamaktadır.
Belgesel için Türkiye’de 26 bin kilometre, dış ülkelere yapılan seyahatlerde ise 137 bin kilometre yol kat edilmiş.
Sar ı Gelin Belgeseli 40’ar dakikalık 6 bölümden oluşmaktadır:
Yüzyılın Kan Davası, Suikastlar la Kazanılan Kimlik, Sessiz Tanık: Arşivler, Katliama Çıkar ılan Vize, Kader Birliği, Dostluğu Yeniden Hatırlamak.
Sar ı Gelin Belgeselini, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı tüm okullar a göndermiş, öğrenciler tar afından izlenmesini istemiş. Ve işte bu aşamada medyada, başını Ermenilerden Özür Dileyenlerin çektiği bir çevre kıyametleri kopar maya başladı!
Tar af gazetesinde hukukçu yazar Orhan Kemal Cengiz, Sar ı Gelin Belgeseli’nin okullar da izletilmesini şöyle eleştiriyordu:<!--[if !supportFootnotes]-->[5]<!--[endif]-->
“Ruhsal tecavüz konusunda olabilecek en yar atıcı yöntem budur herhalde!”
Yine Tar af gazetesinde, köşe yazar ı Halil Berktay, Sar ı Gelin Belgeseli hakkında şunlar ı yazıyordu:
“MEB, Genelkurmayın hem de bir Ergenekon sanığına yaptırdığı Sar ı Gelin sözde-belgeselini bütün okullar a yolluyor. Bu da çocuklar üzerinde dehşet verici bir manevî şiddet uygulaması. Onlar ın ruhuna tecavüz ediyor, bir çocuktan bir katil yar atan kar anlık.”
Sar ı Gelin Belgeselini izlediğinizde, Ermenistan’daki Ermeni ileri gelenlerin kendi ağızlar ından şunlar ı istediklerini duyacaksınız:
- Türkler, Ermeni soykırımı tanıyacak.
- Türkiye, Ermenilere 50 mily
ar dolar tazminat ödeyecek. - Ermenistan Anayasasında yazılı, Türkiye’nin 11 ili Ermenistan’a verilecek.
Sar ı Gelin Belgeseli’ni izlerken, Ermenistan’daki ilköğretim okullar ında 7-12 yaşlar ındaki Ermeni çocuklar ının her sabah okullar ında şu and içme törenini yaptıklar ını kalbiniz burkular ak dinleyeceksiniz:
“ÖCÜMÜZÜ ALACAĞIZ
AL KARDEŞİM AL
VATANIMIZ İŞGAL ALTINDA
ÖCÜMÜZÜ ALMAK LAZIM
AL KARDEŞİM AL”
Şimdi ben, dünyadaki en iyi 1 000 (bin) üniversite sıralamasına kuyruğundan bile girememiş Sabancı Üniversitesi’nde hocalık yapan Halil Berktay’a soruyorum: 7-12 yaşlar ındaki çocuklar ına her gün Türklerden öç almalar ı andını içiren Ermeniler ‘çocuktan bir katil yar atan’ kar anlığın ta kendisi değil midir?
Bu soruya doğru yanıt verebilmek için dürüst ve ahlâklı olmak gerekir!
Halil Berktay ve Orhan Kemal Cengiz gibilerden çok şey mi bekliyorum?
Sakın yanlış anlaşılmasın.
Her belgesel gibi, elbette Sar ı Gelin Belgeseli de eleştirilebilir.
Ama lütfen dikkat edin, Ermenilerden Özür Dileyenler, Sar ı Gelin Belgeseli’ni eleştirmiyorlar !
Bu belgesel okullar da çocuklar a gösterilmesin, diyorlar !
Yukar ıda adlar ını verdiğim iki Tar af gazetesi yazar ı başta olmak üzere, Ermenilerden Özür Dileyenler sürekli olar ak medyada propagandalar ını yürütüyorlar , çocuklar ımızın bu belgeseli görmemesi için, Sar ı Gelin Belgeseli’nin iki DVD’sinin hemen toplatılmasını buyuruyorlar !
Ağızlar ını her açışta, ‘demokrasi’, ‘insan haklar ı’ ve ‘ifade özgürlüğü’ deyimlerini makineli tüfek gibi sıralayan bu sözde-akademisyen ve yazar lar , hiç sıkılmadan, hiç utanmadan işlerine gelmeyen bir belgeselin yasaklanmasını, izlenmemesini istiyorlar !
En kısa zamanda Sar ı Gelin Belgeseli’ni almanızı, izlemenizi diliyorum.
Tüm okullar ımızda, Sar ı Gelin Belgeseli’nin izletilmesini ve çocuklar ımıza, ‘Sakın siz, belgeseldeki Ermeni çocuklar ı gibi öç alma duygusu beslemeyin, geçmişte olanlar ı öğrenin, bunlar ı hiç unutmayın ama, halklar ın birbirine nasıl düşman edildiğini görün ve yüreklerinizde her zaman herkes için sevgi ve dostluk duygular ı bulunsun’ öğüdünün verilmesini diliyorum.
Yılmaz Dikbaş
3 Nisan 2009, Antalya
0532-233 31 52
<!--[if !supportFootnotes]-->
<!--[endif]-->
<!--[endif]-->
<!--[if !supportFootnotes]-->[1]<!--[endif]--> Öner Yağcı, “Nazi Kamplar ı”, Papirüs, Ekim 2004
<!--[if !supportFootnotes]-->[2]<!--[endif]--> Yılmaz Dikbaş, “Amerika’nın Irak Yalanlar ı”, Toplumsal Dönüşüm Yayınlar ı, Eylül 2002, 3. Baskı
<!--[if !supportFootnotes]-->[3]<!--[endif]--> Yılmaz Dikbaş, “Efendi Teröristler”, Asya Şafak Yayınlar ı, Nisan 2009
<!--[if !supportFootnotes]-->[5]<!--[endif]--> Orhan Kemal Cengiz, “Sar ı Gelin; ruhsal bir tecavüz örneği”, Tar af, 24.02.2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder