31 Mart 2009 Salı


ANLAŞILAN OKİ AKP HARİCİ HERKESİ ERGENEKONCU YAPACAKLAR. BİZDE BUNU YİYECEĞİZ.
TABİ;DAHA İMF YE ÜMÜĞÜMÜZ SIKTIRILACAK. ERMENİSTANA,OBAMA'YA TAVİZ VERİLECEK. DİCLE-FIRAT'IN SULARI AB KONTROLÜNE VERİLECEK. BİR İKİ BANKA KALDI ONLAR SATILACAK. ASKERİN TERÖRLE MÜCADELESİ SINIRLANACAK,SİYASETE BULAŞMIŞ POLİSE DEVREDİLECEK. KÜRT DEVLETİ TANINACAK. KIBRIS HİBE EDİLECEK. ETİ BANK ÖZELLEŞTİRİLEREK BOR MADENLERİ SATILACAK. EKÜNEMLİK TANINACAK. RUHBAN OKULU AÇILACAK. TÜM BUNLARDAN NASIL KURTULUNACAK? ANAYASA DEĞİŞTİRİLECEK... EEE BUNLAR NASIL OLACAK. TÜRK HALKI ERGENEKON SAÇMALIĞINLA OYALANACAK.
BUYRUN BURADAN YAKIN.

30 Mart 2009 Pazartesi

ERGENEKON DAVASIYLA ORTAYA ÇIKANLAR


Ergenekon Davası ile sadece birileri suçlanmıyor; ayrıca yıllardır gizlenmiş sadece fısıltı gazeteleri veya kişisel tahminler şeklinde olan birçok belge resmi kayıtlara geçiyor.

İşte bunlardan biri.

Bazı internet sayfalarında, ayrıca Saygı ÖZTÜRK’ün “Belgelerle Ergenekon”

adlı kitabının 122. sayfasında geçen ve Em. Tuğg. Veli KÜÇÜK’ün bilgisayarında çıkan belge.

Medyamızın içinde olduğu durumu sergiler niteliğinde.

Belgenin doğruluğunu yorumlamak anlamak için okumak ve bu adı geçen gazetecilerin yazılarına biraz daha dikkatli bakmak gerekiyor diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
L.K



ERGENEKON BELGELERİ: MİT&MEDYA ve AJAN GAZETECİLER 




Belge Adı: “mitçigazeteciler-1.doc” Bu belge sanıklardan Veli Küçük ve Ümit Oğuztan’ın bilgisayarlarından elde edilmiştir. Delil Klasörü numarası: 360 Başlık: MİT&MEDYA Ve AJAN GAZETECİLER İstanbul-Aralık 2000 Belge’den seçmeler: Türkiye Sabahattin Ali’nin günahsız ve suçsuz yere öldürülmüş olmasını hiçbir zaman unutmamıştır. Bu cinayetin MİT’e ait olduğu ise tüm dünya tarafından bilinmektedir. Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu gibi faili meçhul cinayetleri üzerinde de MİT’in gölgesi olduğu ve bu gölgenin ortadan kaldırılması gerektiği bilinen gerçekler arasındadır. Ulusal basının sağlıklı bir biçimde, ulusal çıkarlara uygun olarak işlevlerini yerine getirebilmesi için, Türk basın özgürlükleri üzerindeki MİT baskısı ve kontrolünün kaldırılması zorunluluktur. MİT’in suç odakları, suçlular ve suçu yönlendiren bir merkez durumundan derhal kurtarılarak, asli görev ve sorumluluklarını kusursuz biçimde yerine getirebilen mekanizmaya dönüştürülmesi gereklidir. MİT’in acil önlemler alınarak istihbarat görevlerini yerine getirebilen, bağlı bulunduğu makamlara sürekli biçimde gerçek ve doğru bilgiler aktarabilen resmî kimliğine yeniden kavuşturulması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından dağıtılan basın kartları ile gazeteci kimliğinin kazanılması uygulamasının sürdürülmesi, Türk basınına büyük bir ayıp getirmektedir. MİT, doğrudan Başbakanlık makamına bağlıdır. Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü de doğrudan Başbakanlığa bağlıdır. Böylece Türk basınında MİT kadrolarının nasıl olup da gazeteci kimliğini hak ediyor oluşları da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Günümüz Türkiye’sinde, MİT’in onaylamadığı hiçbir kimsenin medya patronu olması ve ayakta kalabilmesi mümkün değildir. MİT’in onaylamadığı hiçbir basılı yayının –mevcut yasalara karşın- ülke çapında dağıtımı gerçekleşmemektedir. Ve yine MİT’in onaylamadığı hiçbir yazarın kitabı yayınevlerince basılamamakta, basılmış olsa bile dağıtımı gerçekleştirilememektedir. Türk basınında ulusal ve yerel yayın yapan televizyon, radyo, gazete ve dergilerin kadrolarında istihbarat ajanları bulundurulduğu saptanmıştır. Bu kadroların bir bölümü yabancı istihbarat servislerinin hizmetinde, bir bölümü MİT tarafından seçilerek kullanılan prototip portrelerdir. Cengiz Çandar’ı Filistin kamplarında maceracı genç militanlıktan MİT’tten CIA’ya uzanan bir yolda yürürken, gazeteci kimliğini örtü olarak kullanıp yabancı istihbarat servislerine teori üretip Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve ekonomik olayları hakkında raporlar düzenlemeye yönelten kimlerdir? Elbette ki; ulusal gençliği yasadışı örgütlenmelere yönlendirenler ile medya gücünü ellerinde tutarak siyasal otoritenin hoşuna giderek, devletten geçinmeye alışmış olanlardır. MİT’e hizmet veren, gazetecilik vasıfları tartışılır olmasına karşın bu meslekte kalmaları sağlanan isimlere aşağıda yer verilmiştir. Avni Özgürel,

Erdal Şimşek,

Kamuran Akkuş,

Harun Odabaşı,

Haluk Girti,

Önder Şuşoğlu,

Mehmet Güç,

Reha Muhtar,

Necdet Açan,

Güneri Civaoğlu,

Cengiz Çandar (CIA),

Ali Kırca,

Murat Demirel,

Ufuk Güldemir,

Soner Yalçın,

Bülent Aydın,

Fatih Altaylı, Enis Berberoğlu (Mikdat Alpay ekibinden),

Tuncay Özkan,

Osman Arolat,

Doğan Hızlan (MOSSAD-MİT),

Doğan Yurdakul,

Erdal Şimşek,

Yılmaz Yılmazer,

Hüseyin Üzmez,

Sedar Arseven,

Fikret Bila (Hiram Abas ekibinden),

Nilgün Cerrfahoğlu,

Ahmet Taşgetiren,

Selahattin Sadıkoğlu,

Mehmet Ocaktan,

Abdullah Muradoğlu,

Can Ataklı,

Ruhat Mengi,

Nurdan Bernard (MOSSAD),

İlker Sarıer (Mikdat Alpay ekibinden),

Oktay Ekşi,

Güngör Mengi,

İsmet Berkant,

Fatih Altaylı,

Sedat Erfin (Sönmez Köksal ekibinden),

Hadi Uluengin (Hiram Abas ekibinden),

Mine Kırıkkanat (CIA),

Haluk Şahin (CIA),

Oktay Gönensin,

Bilal Çetin,

Ali Bayramoğlu,

Murat Birsel (CIA),

Can Dündar,

Ruşen Çakır,

Oral Çalışlar (BND),

Hikmet Çetinkaya,

Sedat Sertoğlu (MOSSAD),


dedi-kodu sütunları yazarı Afdalet Cicoz’un yerini koruyanlar ise; Hakkı Devrim (takma adı Sabiha Deren) ile Orhan Tahsin (Takma adı Suna San), 2. cumhuriyetçiler olarak anılan Hadi Uluengin ,Can Dündar, Ahmet Alatan ve yazar Orhan Pamuk Medyanın içinde yeralan MİT ve yabancı istihbarat örgütleri ile bağlantılı gazeteci ve yazarlar olarak tespit edilen isimlerdir. Hazırlanan bu çalışma Türk medyasının bugününü gözler önüne sermeyi amaçladığı gibi, ulusal çıkarların korunması için, gerekli önlemlerin ivedilikle alınmasının ne denli gerekli bir zorunluluk olduğunu da işaret etmektedir. Gazetecilik mesleğini, meslek ilkeleri ve onuruna yakışır hale getirmek öncelikle gazetecilerin görevi olmalıdır. Ancak ulusal güvenlik sorunu haline gelen medya yapılanması ve gazeteciler hakkında gerekli işlemlerin yapılması toplumsal huzurun sağlanabilmesi açısından müdahaleyi zorunlu ve kaçınılmaz kılmaktadır. Türkiye’nin 21. Yüzyıl dünyasında şu an sahip olduğu ulusal medya kuruluşları içinde yer alan ajan gazeteci prototipleri ile dış dünya sorunlarının üstesinden gelebilmesi olanaksız olduğu gibi, kendi içinde de ekonomik, sosyal, kültürel ve toplumsal istikrarı koruyabilmesi gerçekçilikle bağdaşmayacak bir beklentidir.

Bu yazıda başlık yanlış atılmış. "Antisiyonizm sınır tanımıyor" olmalıydı.

Ve metin içerisinde geçen her "antisemitizm" kelimesinin yerine "antisiyonizm" konulması gerekiyor.

Ve açıkça “neden?” sorusu sorulması gerekiyor.

Neden?

Bu insanlar sizi sevmiyor?

Yâda neden?
Dönem dönem insanlar size öfke besliyor?

Acaba ne yapıyorsunuz?

Antisemitizm masallarını bırakıp Yahudilerin ciddi şekilde bunun analizini yapmaya başlaması gerekiyor.

Çünkü oynanan oyunlar o kadar büyüdü ki "holokost" maskesi altında gizlenemiyor.


ANTİSEMİTİZM SINIR TANIMIYOR
İskandinav ülkelerini sosyal demokrasinin en başarılı şekilde uygulandığı, refah seviyesi ve ekonomik düzeyin dünyada en yüksek olduğu bir coğrafya olarak tanımışızdır.
Ancak, sorunsuz yaşamın ve aşırı bireyselliğin getirdiği yalnızlık nedeniyle bu ülkelerde intihar oranlarının son derece fazla olduğu da bilinmektedir.
Ne var ki haritada bakması bile sakinlik, dinginlik, dünya karmaşasından uzaklık hissini veren bu ülkeler de küresel antisemitizmin etkisinden kendilerini kurtaramadılar. Yapılan kamuoyu yoklamalarında Yahudilere karşı olduklarını açıkça söyleyenlerin oranı yüzde 45. Bu bağlamda geçen hafta gazetemizin Perspektif Sayfası’nda bir söyleşisi yayımlanan ve bu hafta da devamını okuyacağınız Indiana Üniversitesi’nden Prof. Alvin Rosenfeld ile gerçekleştirilen “Antisemitizm küresel bir boyut kazandı” başlıklı söyleşiye dikkati çekmek istiyorum.
Tüm İskandinav ülkelerinde yaşayan Yahudilerin sayısı 25 bin, Türkiye’deki sayının biraz fazlası. İsveç’in üçüncü önemli kenti Malmö’nün nüfusu 280 bin ve bu pastoral görünümlü, her tarafı yemyeşil şehirde sadece 1.500 Yahudi yaşıyor. Filistin ve Arap kökenlilerin sayısı ise 80 bin, diğer bir deyişle kent nüfusunun üçte biri.
Geçtiğimiz hafta gazetemizin spor sayfasında, Davis Kupası’nda, İsrail-İsveç maçı öncesinde başlayan sokak çatışmaları nedeniyle maça seyirci alınmadığı haberini vermiştik. İsrail İsveç’i yenmeyi başardı. Ancak ben özellikle olayın siyasal boyutu üstünde durmak istiyorum.
Maç öncesinde, İsrail’in Gazze saldırısında katliam yaptığı savıyla turnuvanın iptal edilmesini isteyen sol örgütler protesto gösterileri için uzun süredir hazırlanıyordu. Maçın oynanacağı stada giden yolun kenarına kullanılmaya hazır parke taşları istiflendi. Gösterilerde Hitler’i öven, Yahudilerin gaz odalarına gönderilmesini savunan pankartlar taşındı.
Davis Kupası’nın yarattığı sürprizlerden biri de daha önce adları Milliyetçi Sosyalist Cephe olan, şimdi ise değişik kentlerde farklı isimler altında örgütlenen aşırı sağcı, ırkçı örgütlerin sol görüşlülerin düzenlediği “Maçı Durdur” hareketinin protesto gösterisine katılmak istemeleriydi.
Aslında Müslümanlara karşı olan ve İsveç’te Müslümanları istemeyen bu örgütlerin İsrail söz konusu olunca, solcular ve Müslümanların safında yer almaya hazır olmaları da dikkat çekiciydi.
Tabi ki Davis Kupası sırasında yaşananlar, bu ülkede bir süredir yükselişte olan antisemitizmin sadece basına yansıyan bir uç noktası. Yoksa Yahudi varlığının giderek eridiği, parlamenter demokrasinin en gelişmiş örneklerinden biri olan bu ülkede, artık sinagoglardan dua sonrası “kipa”sı ile çıkan bir Yahudi’yi bekleyen tehlikelerden en hafifi sözlü tacize, daha aşırısı ise fiziki saldırıya uğraması ve hatta linç tehlikesi geçirmesidir.
Kentte artık Yahudi Mezarlığı yok; karışık evlilikler nedeniyle bir Yahudi mezarının yanında Hıristiyan eşinin mezarına rastlamak çok doğal…
Malmö’de, “Habad”ın yanı sıra “Agence Juif” de etkin; bu kuruluşlardan ilki “Yahudi” kimliğinin varlığının sürdürülmesine yardımcı olurken, diğeri Yahudilerin can güvenliğinin korunmasına ve göçlerinin desteklenmesine daha fazla önem veriyor.
İsrail’de yaşayan İsveçli bir Yahudi Yaakov Gurman yaşlı olan ailesinin ülkesini terk etmeyi göze alamadığını, dişçi olan babasının 1964 yılında Polonya’dan göç ettiğini ve İsveç’de mevcut antisemitizmin Polonya’da yaşanan pogromlardan aşağı kalmadığını aktarıyor.
Gençlere sorulduğunda kafaları karışık; bir kısmı İngiltere’de yüksek öğrenimini sürdürmek için iyi imkânlar buldukları takdirde tercihlerinin bu yönde olacağını belirtirken, bir kısmı ABD’yi, bazıları ise İsrail’i yeğliyor.
Ingmar Bergman’ın ülkesinden filmin son karesini şöyle yansıtalım: Küresel antisemitizm karşısında Yahudi, bavulu elinde yine kendine sığınacak emin bir liman arıyor.
25 Mart 2009
Yazar: Yakup BAROKAS
KAYNAK:Şalom gazetesi
Türkiye’yi bekleyen büyük tehlike
Türkiye’yi bekleyen büyük tehlike
Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'nin Türkiye senaryosunda, yıllık ortalama sıcaklığın ileriki yıllarda 2,5-4 derece artacağı, Ege ve Doğu Anadolu'da artışın 4 dereceyi bulacağı tahmin ediliyor.
30 Mart 2009 Pazartesi

ANKARA – Türkiye’de de iklim değişikliği kendini hissettirecek ve güney bölgelerimiz ciddi kuraklık yaşayacak Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın ileriki yıllarda 2,5-4 derece artacağı, Ege ve Doğu Anadolu'da artışın 4 dereceyi bulacağı tahmin ediliyor. Senaryoya göre Türkiye’nin güneyinin ciddi kuraklık tehdidiyle karşı karşı kalacak, kuzey bölgelerde ise sel riski artacak.

Afet İşleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı 'Afet Bilgileri Envanteri'nde iklim değişikliğinin etkilerine de yer verildi. Çalışmada, fosil yakıt kullanımı, sanayileşme, hızlı nüfus artışı, enerji üretimi, ormansızlaşma gibi etkiler sonucunda atmosfere salınan gazların sera etkisi yarattığı belirtilerek, bunun dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına ve küresel ısınmaya yol açtığı kaydedildi.

Küresel ısınmanın kaçınılmaz etkisinin iklim değişikliği olduğu ifade edilen çalışmada, 'iklimdeki önemli değişimler ve bunun etkileri şimdiden küresel ölçekte görülmeye başlanmış olup, bu etkilerin gelecekte daha da belirgin hale gelmesi beklenmektedir' denildi.

NÜFUS VE ÇARPIK KENTLEŞME

Çalışmaya göre, Uluslararası İklim Değişikliği Paneli'nin 3. tahmin raporunda, iklim değişikliğinden etkilenmeyecek ülke ve bölge bulunmadığı belirtildi. Son yıllarda özellikle ani meteorolojik değişikliklere bağlı gelişen ve yerleşim birimlerini tehdit eden şiddetli yağış, hortum, çamur-moloz akması gibi afetlerde artış gözlendi.

Türkiye'de de artan nüfus, çarpık şehirleşme ve yanlış arazi kullanımı, söz konusu afetlerdeki artışı tetikliyor.

IPCC'nin Türkiye senaryosuna göre, Türkiye'de yıllık ortalama sıcaklıklar ileriki yıllarda, ortalama 2,5-4 derece arasında artacak, Ege ve Doğu Anadolu'daki artış 4 dereceyi bulacak. Türkiye'nin güneyi ciddi kuraklık tehdidiyle karşı karşıya olacak. Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu'yu kapsayan bölgelerde kış yağışları yüzde 20-50 arası azalacak. Kuzey bölgelerde ise sel riski artacak.

Senaryodaki bu tablo dikkate alındığında, Türkiye'nin iklim değişikliğinin olumsuz veya tehlikeli etkileri açısından risk grubu ülkeler arasında yer aldığı belirtilen çalışmada, şu görüşlere yer verildi:

'Dünya genelindeki doğal afetler ele alınınca, 31 çeşit doğal afetin çoğunu hidrometeorolojik afetlerin oluşturduğu görülmektedir. Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları ülkeden ülkeye de değişmektedir. Örneğin, Akdeniz Bölgesinde doğal afetler kuraklık, seller, orman yangınları, heyelan, dolu fırtınaları, çığlar, donlardır.

Ülkemizde ise en sık görülen meteorolojik karakterli doğal afetler ise dolu, su baskını, don, orman yangınları, kuraklık, şiddetli yağış, şiddetli rüzgar, yıldırım, çığ, kar ve fırtınadır.'

ÖNERİLER

Afet işleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı 'Afet Bilgileri Envanteri'nde iklim değişikliğinin etkilerine yönelik de önerilere yer verildi.

Sanal casusluk şoku
Sanal casusluk şoku
Araştırmacılar, dünya çapında hükümetlerle özel kuruluşların bilgisayarlarına sızan bir elektronik casusluk ağını ortaya çıkardı.
30 Mart 2009 Pazartesi

WASHINGTON- New York Times gazetesinin haberine göre, Toronto'da bulunan Munk Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nden bir ekip, 10 aylık bir araştırmanın ardından büyük kısmı Çin'de üslenen elektronik casusluk ağının 103 ülkeden 1295 bilgisayara sızdığını saptadı.

Uzmanlar, sızılan yerler arasında dışişleri bakanlıkları, hükümet binaları, elçilikler ve Tibet'in sürgündeki ruhani lideri Dalay Lama'nın Hindistan, Brüksel, Londra ve New York'taki büroları bulunduğunu, Amerikan hükümetine ait birimlere sızıldığına dair bir kanıtınsa olmadığını açıkladı.

Uzmanlar, bu korsanlık ağının güney ve güneydoğu Asya ülkeleri üzerinde odaklandığını söyledi.

Araştırmada İran, Bangladeş, Letonya, Endonezya, Filipinler, Brunei, Barbados ve Butan dışişleri bakanlıklarının hedef alındığının görüldüğü, bilgisayar korsanlarının ayrıca Hindistan, Güney Kore, Endonezya, Romanya, Kıbrıs Rum kesimi, Malta, Tayland, Tayvan, Portekiz, Almanya ve Pakistan elçiliklerinin sistemine sızdığının anlaşıldığı belirtildi. Torontolu uzmanların Dalay Lama'nın bürosunun bilgisayarlarına sızılmış olabileceği ve bunun kontrol edilmesi talebi üzerine taramaya başladıkları ve devasa casusluk ağına ulaştıkları kaydedildi.

28 Mart 2009 Cumartesi

Bir gruptan gelen bu mesaj beni bu akşam güldürmeyi başardı. Gerçekse eğer yılın fıkrası olacak nitelikte. Değilsede güzel.

17ARALIK 2004 BRÜKSEL AB’DELİ 24 BAKAN RECEP TAYİP ERDOĞAN’A MÜZAKERE TARİHİ VERDİ.

NASIL MI GERÇEKLEŞTİ?

12 MADDECİĞİ KABUL EDEREK:

1-Kıbrıs Rumlara bırakılacak.

2-Sözde Ermeni soykırımı tanınacak.

3-Güneydoğuda Kürt devleti kurulacak.

4-İstanbul’daki Fener Ortodoks Rum papazına ekümenik verilecek.

5-Fırat ve Dicle üzerindeki barajlar başta olmak üzere AB’ye devredilecek.

6-Ilımlı İslam uygulanmasına geçilecek.

7-İran ve Rusya potansiyel düşman kabul edilecek.

8-Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetkileri kısıtlanacak.

9-Müzakerelerin ucu açık bırakılacak.

10-Devlet bankalarının tamamı özelleştirilecek.

11-Avrupalı yatırımcının önündeki tüm engeller kaldırılacak.

12-Avrupalı işsizler Türkiye’ye gelip çalışabilecek.

Tony Blair ile Recep Tayip Erdoğan’ın özel görüşmesi neticesinde:

-KABUL EDİLDİ-

Bu maddeler Türk halkına nasıl mı yutturuldu?

BRÜKSEL’DE SADECE TİCARİ BİR ANLAŞMA YAPTIK DENİLDİ.

AKP’NİN İCRAATLARINI BU MADDELERDEN SONRA DAHA İYİ ANLAYABİLİRSİNİZ.
Osman Özbek'in konuşmasından alınmıştır.

KÖKLERE DÖNÜŞ


Cia-Mossad güdümünde, küresel çeteler, ayrılıkçı Kürtler, komünist dönmesi liboşlar, satılmış  medya, yeşil ihanet kol kola girmiş Türkiye Cumhuriyetinin Üniter Ulus devlet yapısını değiştirme savaşında.
Bunu başarmasının yolu Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Hukuk yapısının yıpratılmasından geçiyor.
Ergenekon Davası ile uzayıp giden saçmalıklar, durmadan eklenen dosyalar ve yandaş medya terörü ile bir taşta birçok kuş vuruluyor.

1-Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratılmaya çalışılıyor.
2-Yargı yanıltılmaya çalışılıyor.
3-Hukuk sistemine olan güven zedeleniyor.
4-Gitgide ağırlaşan ekonomik kriz gizleniyor.
5-Türk halkı arasında yöresel ayrılık tohumları ekiliyor.

Ordusuna ve hukukuna güvenmeyen toplum ABD-AB güdümünde siyasetiyle, Ilımlı İslam, Dinler Arası Diyalog, Medeniyetler İttifakı, Avrupa Birliği Normları veya kriterleri (Ne derseniz deyin) adı altında Cumhuriyet dinamiklerini kaybetmiş, kralımsı, halifemsi bir lider eşliğinde Osmanlı’nın çöküş dönemi gibi şehir devletçiklerinden oluşan lüppen bir yapıya dönüştürülmek isteniyor.
Sömürmek, yönetmek, ya da yok etmenin çok daha kolay olduğu bu yapı demokrasi adı altında sunuluyor.
TSK’leri bu süreçte sessiz kalarak dünyaya tam bir demokrasi örneği sergilerken, ömrünü ve varlığını adadığı Türk Halkına işte şimdi görev düşüyor.
Atatürkçülük, şehitlere saygı, sevgi, şükran lafla değil, turist gibi şehitlikleri gezerek değil, emperyalist saldırısının bir başka şekli ve daha tehlikelisi olan bu durum karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerine tam destek, güven ve sevgi göstermesinden geçer.
Şimdi görev hepimizde.
TSK ya dil uzattırmayalım.
Küresel çete oyunlarına ve yaltakçılarına kanmamalıyız.
Kürdü-Türkü, Lazı-Çerkezi, Alevisi-Sunisi, sağçısı-solcusu gibi her türlü emperyalist bölünmüşlük, ayrılık bizi zayıflatacak, emperyalistlerin ekmeğine yağ sürecektir.
Küresel eşkıyaları dünya tarihinde tek bozguna uğratmış Türk Ulusu, bu saldırıyı da aşacak ve geleceğe daha güçlü adımlarla ilerleyecektir.
Bu saldırılar;80 yıldır uyuyan, miskinleşmiş Türk Halkını uyandırmıştır.
Emperyalizm ikinci hatasını 21.yüzyılın başında yaptı.
Uyuyan devi uyandırdı.
Yaşasın; Kemalist, sosyal, laik, üniter, hukuk devleti TÜRKİYE CUMHURİYETİ.
Yaşasın; O’nun sadık vefakâr koruyucusu TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

26 Mart 2009 Perşembe

2012'DE KIYAMET KOPACAK




Recep Tayip Erdoğan açıkladı:2012 GAP bitecek. GAP yeni eylem planı bu şekilde açıklandı.12 Milyar dolar yatırım yapacağız GAP’a. 400Milyar dolar dış borcumuz var,nerden bulduk parayı? Tabiî ki Yahudilerden. YİNE Mİ 2012? Ne var bu 2012 de? Üniversiteden beri,neden bu kadar sık duyuyorum? Bir araştırayım dedim;neler neler çıktı çıktı karşıma. Binlerce yazı,haber,resim.Hangi yıla gelmeden bu kadar haber nasip olmuş. -2012 de kıyamet kopacak, -Altı evre bitmiş,oluşum tamamlanmış,7. evredeymişiz. -Sonra ALTIN ÇAĞ başlayacakmış. -Kimin altın çağı? -Tabiî ki Yahudilerin. -Hıristiyanlar tarihlerle oynamışlar,hesapları bozmaya çalışmışlar. -Yahudilerin gerçek takvimi M.Ö 3760 ta başlıyormuş. -Marduk denilen bir gezeğen Dünyanın yanından geçecekmiş. -Marduk’la tanrılar gelecekmiş.Ama bu tanrılar yakmaya yıkmaya gelecekmiş. -3661 yılda bir geliyorlarmış,en son 1649 da gelmişler ve şimdi 2012 de geleceklermiş. -Çok eski çağlarda dünya dışı yaratıklar (tanrılar) nükleer patlamalar yapmış,bir sürü kabileyi yok etmiş. -Tevrat’ta yazıyormuş,Mayalar hesaplamış.Aralık 2012 de iş bitiyormuş. -Depremler olacakmış,seller basacakmış,kıtalar ayrılacakmış,korkunç savaşlar olacakmış. -Güney yarıküre kuruyacak,Asya’da ülkeler yıkılacakmış.Yenileri kurulacakmış. -Nostradamus bile işareti vermiş.Yeni çözmüşler. -Nostradamus'un, 'kesin' kehanetlerinin 2012 yılında son buluyormuş.Kıyamet öncesinde afet ve savaşların yaşanacağını iddia ediyormuş. - ABD'li uzay araştırmacısı Lawrence E. Joseph'in Maya astronomlarının geliştirdiği teoriye dayanarak 2012'de kıyametin kopacağını iddia ediyormuş. -İnsanlar bu süreçte yerin altına saklanacaklarmış. -Hatta ABD ve İsrail binlerce kişinin yer altında yüzlerce yıl yaşaya bileceği sığınaklar yapıyormuş. -Dışarıda kalanlar telef olacakmış.Yüz yıllarca yeraltında kalacaklar sonra çıkacaklarmış. -Dünya da böylece sadece seçilmiş ırk kalacakmış. -Kim bu seçilmiş ırk?Tabiî ki Yahudiler. Ve benzeri binlerce yazı,kitap,resim. Türkiye’de gençler arasında bunlara inanan ve üniversitelerde gruplar kuranlar bile varmış. Forumlarda yazmışlar,çizmişler.İçine biraz tarihi,biraz arkeoloji,biraz fosil bilim,biraz mistik gizemli şeyler,UFO,mit,mitoloji katmışlar teoriler üretmişler. Guruplar kurmuşlar ,merkez Adana’ymış,ama lider kadro İstanbul’a taşınmış. Kıyamet,Tevrat,mason,Siyonist,İbraniler,mayalar,uzaydan gelenler,nükleer,astroloji,fallar,büyüler, bombalar,savaşlar,seller,ölümler,tek ırk,altın çağ,takvimler,saatler,hesaplar,666,işaretler,tılsımlar. Bir sürü gizemli şeyler. Sonra aklıma geldi,üniversite yıllarımda aldığım okuduğum,moda tabirle best seller (böyle demesi daha havalı oluyordu) yani;çok satan kitapların hemen hemen hepsinde bunlar vardı. Bunlar neden çok satıyordu? Reklamı çok yapılıyordu,gizemli konular içeriyordu,ucuzdu,insanda doğuştan gelen korku ve merak yanına hitap ediyordu. Hiç biri gerçekçi değildi. Okurken yormuyordu. Metafizik,mistik,mitolojik,birbirini kaynak gösteren tuhaf kitaplardı.Ama okuyorduk. İçinde edebiyat,matematik,fizik gibi gerçek bilimlerden hiçbiri yoktu.Sadece gizem,korku ve 2012 vardı. Şimdi anlıyorum ki; bizim üzerimizde oynanan oyunlar çok uzun zaman öncesinden başlamış.Çok uzun zamandır bilimden,edebiyattan,felsefeden,matematik koparılmaya başlamışız. Daha ileriki yıllarda tüm bu pozitif bilimlerden uzak yetişmiş gençler,yetersiz bilgi donanımıyla,gerçek eserlerden zevk almaz olmuşuz.Tarihimizi öğrenememişiz,geleneklerimize muhalefet olmuşuz.Farkında olmadan ve tamamen Türkçe bize Tevrat’tan,İncil’den pasajlar anlatılmış.Aynı bilimselmiş,araştırma sonucuymuş gibi beyinlerimize sokmuşlar.Ne hikmetse bize hep o gizemli yıl 2012 empoze edilmiş. Ama ben artık büyüdüm.O tarz kitaplardan birkaç tane yazabilirim. Ama ne için? Türk gençlerinin bilim dışı zırvalıklarla beyinlerini doldurmak,Yahudi ve Hıristiyan kardeşliğinin emperyalist çıkarlarını gerçekleştirmelerinde yardımcı olmak için mi? Bu hafife alınan ama; gerçek bir hainlik değil mi? Şuanda Yahudi para babaları, Saroz’ların ,Rockefeller ve onların Türkiye’de kurduğu vakıf,dernek,kulüplerin yaptığı,Türk gençlerini yozlaştırma,globalleştirme adı altında kimliksiz,tarihsiz,ulussuz,atalarını tanımayan hatta utanan,özenti,üretme özürlü ama tüketmeye bayılan gençlik yaratmak değil midir? Atatürk devrimlerine neden eğitimde başladı? Neden tüm mason localarını kapattı? İşte bu zehirli sarmaşıkları ayıklamak,Türk gençliğini gerçek,bilim,teknoloji ve üretimle tanıştırmak için.Fakat Atatürk’ün vefatından sonra,yine bu masonik,Siyonist,emperyalist,sömürgeci,kana susamış,çağdaş görünen ırkçılar;içimizdeki insanlıktan,şanlı tarihimizden,hümanist dinimizden nasibini alamamış,hainlerle birleşerek ağlarını ördüler.Siyasete girdiler.Yasalar çıkardılar.Medyamızın neredeyse tamamını ele geçirdiler.Halkı gazete köşelerinden,televizyondan yalan yanlış bilgilendirdiler.Şehit haberlerini dizi film gibi izleyen,dizileri de gerçek sanan bir nesil oluşmadı mı? Ekonomimizi bozdular,kaynaklarımızı yağmaladılar.Taviz kar olduğumuzu,uyuduğumuzu,her dediklerine ‘evet’ dediğimizi gören bu insanlar,arsızlaştı ve artık sularımızı,madenlerimizi,yer altı ve yerüstü kaynaklarımızı,kısacası topraklarımızı,Vatanımızı tamamen istiyorlar. Terörü destekliyorlar. Ekonomimizi çıkmaza soktular. Dinimizi siyasete alet ettirdiler,sahte din adamlarıyla içini boşalttılar. Bilim adamlarımızı,ulusalcı aydınlarımızı öldürdüler. Cumhuriyet ve Atatürk kazanımların tümüne saldırdılar. Silahlı kuvvetimizi,yargımızı karalamaya kalktılar. Ancak sömürgelerde çıkabilecek (vakıflar,petrol,tohum vb.) yasaları çıkardılar. Fener papazına ekümenik adı altında ismi konulmamış Bizans’ı kurdular. Şimdi bekleyip göreceğiz;AB’nin devşirme programı Eresmus’tan geçen Türk gençleri;Atatürk’ün emaneti topraklarımıza sahip çıkabilecek mi? 2012 DE KIYAMET KOPAR. AMA TEVRATTA YAZDIĞI İÇİN DEĞİL, NOTRADAMUS SÖYLEDİĞİ İÇİN DEĞİL, MARDUK DENİLEN GEZEGEN GELECEĞİ İÇİN DEĞİL, AMERİKALI YAZAR YAZDIĞI YADA UZAYLI TANRILAR SAVAŞACAĞI İÇİN DEĞİL. 2012 DE KIYAMET KOPAR: ENERJİ KAYNAKLARI ASYADA OLDUĞU İÇİN İSRAİL,AB-D’NİN BUNLARDA GÖZÜ OLDUĞU İÇİN. TÜRKİYE VE ASYA TÜRKLERİ BUNCA YIL UYUDUĞU İÇİN BİLİM YERİNE SAHTEKAR DİN ADAMLARININ PEŞİNDE KOŞTUĞU İÇİN. IRAK’TA,FİLİSTİN’DE,LÜBNAN’DA,AFKANİSTAN’DA,PAKİSTAN’DA KIYAMET ÇOKTAN KOPTU. CELLATIN ÖNÜNDE SIRAMIZI BEKLİYORUZ. BAKALIM 2012 YE YETİŞTİREBİLECEKLER Mİ? BİZİM KANUN YAPICILAR DA. PAÇASI TUTUŞMUŞ GİBİ ÇIKAN YASALAR 2012 YE YETİŞME TELAŞI. AMA NERDE BUNU ANLAYACAK İRADE. ONLAR OSMANLININ SON DÖNEMİ GİBİ İKTİDARINI DAİMİ KILMANIN TELAŞINA DÜŞMÜŞ. -2012- TÜRKSÜZ VE MÜSLÜMANSIZ BİR DÜNYADA. TÜM ENERJİ ELLERİNDE YAHUDİLER İÇİN ALTIN ÇAĞ BAŞLAYACAK. 


Türkiye yerel yöneticilerini seçiyor

Türkiye, 29 Mart Pazar günü sandık başına gidiyor. Yerel yönetimlerde beş yıl süreyle görev yapacak belediye başkanlarının seçileceği seçimlerde sandıklar sabah saat 08.00’de açılıyor

On altı büyükşehir, 65 il, 892 ilçe ve bin 974 belde başkanının belirleneceği seçimlerde yaklaşık 48 milyon seçmenin oy kullanması bekleniyor. Seçim pusulalarında on dokuz parti yarışacak. Yetkililer, seçmenleri yaz saati uygulamasına dikkat etmeleri konusunda uyarıyorlar.


MUSTAFA SARIGÜL: “PAZAR GÜNÜ HERKES SANDIĞA”

Seçimler öncesinde gazetemizi ziyaret eden Demokratik Sol Parti Şişli İlçe Belediye Başkanı ve adayı Mustafa Sarıgül, tüm vatandaşları Pazar günü oy kullanmaya çağırdı. Yardımcısı Vasken Barın ile Şalom’a nezaket ziyaretinde bulunan Sarıgül, “Çalışmalarımızla her zaman destek verdiğimiz ilçelilerimizden destek bekliyoruz,” dedi.

Gazetemizi, Demokrat Parti Şişli Belediye Başkan adayı Salih Kuyan da ziyaret etti. Ailesinin 150 yıldır Şişlili olduğunu belirten Kuyan, semt sakinlerinin daha huzurlu bir hayat sürebilmeleri için çaba göstereceklerini belirtti.

25 Mart 2009


Adayların Hahambaşılık ziyaretleri devam ediyor


29 Mart yerel seçimleri öncesinde çeşitli partilerin Hahambaşılığa nezaket ziyaretleri devam ediyor.

29 Mart yerel seçimleri öncesinde çeşitli partilerin Hahambaşılığa nezaket ziyaretleri devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde CHP Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, DP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Dülger ve DP Adalar Belediye Başkan adayı Yusuf Bahar, AKP Kadıköy Belediye Başkanı adayı Sinan Genim ve AKP Sarıyer Belediye Başkan adayı Mehmet Akif Şişmanoğlu, Hahambaşı Rav Haleva’yı ziyaret ettiler.



Belediye başkan adayları Hahambaşılıkta


29 Mart yerel seçimleri öncesinde çeşitli partilerin başkan adayları Hahambaşı Rav İsak Haleva'yı ziyaret etti.

29 Mart yerel seçimleri öncesinde çeşitli partilerin başkan adayları Hahambaşı Rav İsak Haleva'yı ziyaret etti. Ziyaret edenler arasında CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile AKP Beşiktaş Belediye Başkan Adayı Sibel Çarmıklı da bulunuyor.

11 Mart 2009



TÜRKİYEDEKİ YAHUDİ VATANDAŞLARIN AZ SAYIDA OYLARI DEĞİL DERTLERİ. İKTİDAR YOLUNUN ABD'DEN GEÇTİĞİNİ, ABD’NİN DE İSRAİLDEN; DOLAYISIYLA YAHUDİLERDEN GEÇTİĞİNİ ÖĞRENMİŞ KURNAZ ADAYLAR, SOLUĞU EN YAKINLARINDAKİ YAHUDİ KURULUŞLARINDA ALIYORLAR. ŞİRİN GÖRÜNME YARIŞINA GİRİYORLAR. MESELE BU. DAVOS FATİHLİĞİ FALAN HİKÂYE.


Su Forumu’na İsrail damgası
Dünyadaki artan su ihtiyacına karşın gittikçe azalan su kaynakları sorununa çözüm arayışlarının görüşüldüğü 5. Dünya Su Forumu, 16-22 Mart tarihleri arasında İstanbul Sütlüce Kongre Merkezi’nde düzenlendi.
Dünyadaki artan su ihtiyacına karşın gittikçe azalan su kaynakları sorununa çözüm arayışlarının görüşüldüğü 5. Dünya Su Forumu, 16-22 Mart tarihleri arasında İstanbul Sütlüce Kongre Merkezi’nde düzenlendi. 140 ülkeden yaklaşık yirmi bin kişinin katıldığı Forum’un sonunda açıklanan BM raporunda İsrail’in, geri dönüştürülmüş suyu en etkin kullanan ülke olduğu belirtildi. İsrail, her yıl atık suyun yaklaşık %70’ni tarımda kullanabilirken, Türkiye için bu oran sadece %3,6.

HAK SA HERKESE,HAKSIZLIK SA HERKESE. BUNDAN KAÇIŞ YOK. ELİNDE İMKAN OLANLAR: HAKSIZLIĞI GÖRÜPTE SES ÇIKARMAYANLAR SIRA SİZEDE GELEBİLİR.

25 Mart 2009 Çarşamba

BASINDAN SEÇTİKLERİMİZ
Yabancıların taşınmaz alımında kolaylık
Yabancı şirketlerin gayrimenkul alımında formalitelerin azaltılması ve sürecin kolaylaştırılmasına yönelik çalışma başlatıldı.
Edinilen bilgiye göre, yabancı şirketlerin taşınmaz edinimini ``valilik iznine`` bağlayan düzenleme ile küresel krizin etkileri birleşince, yabancı yatırımcıların gayrimenkul talebinde düşüş gözlendi. Maliye Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Yabancı Yatırımcılar Derneği (YASED) ve Türkiye İhracatçılar Meclisinden (TİM) temsilcilerin yer aldığı bir toplantı yapıldı. Toplantıda, taraflar uygulamaya ilişkin sıkıntıları ortaya koydu. Edinilen bilgiye göre, sıkıntılardan bazıları şöyle: ``- İzne tabi yerlerin belirsizliği, - Dolaylı iştirak ve halka açık şirketlerin taşınmaz edinimi hususunun net olmaması, - Yetki belgesi (şirketin taşınmaz edinebileceğine ilişkin tasarrufu ve yetkiyi gösterir belge), - Hamiline yazılı hisse senetlerinin ve halka açık şirketlerde hisse devrinin izlenememesi, - Faaliyet konusu değerlendirmesinin herhangi bir kritere bağlanmamış olması, - Bankaların kredilendirme işlemlerine ilişkin taşınmaz edinimi, - Sürelerin uzunluğunun işlemleri aksatması, - Komisyonun toplanma sayısının yetersizliği, - Özelleştirme sürecinde taşınmaz ediniminin nasıl olacağının belli olmaması.`` Tarafların ortaya koyduğu bu sorunları değerlendirilecek ve çözüm önerileri üzerinde çalışılacak. Gerek duyulması halinde taraflarla tekrar bir araya gelinecek. YAKLAŞIK 2 AYDA 51 ŞİRKETİN GAYRİMENKULÜ OLDU Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü verilerine göre, düzenlemenin yürürlüğe girdiği 2008 Kasımından 2009 yılbaşına kadar yabancı yatırımcıların Türkiye`de kurdukları veya iştirak ettikleri şirket sayısı, 347 olarak belirlendi. Söz konusu şirketlerden 51`i, toplam 1668 gayrimenkule sahip oldu. 1668 gayrimenkulün içinde, yeni alınanların yanı sıra ortaklıkla birlikte yabancı şirketlerin mülkiyetine geçen gayrimenkuller de bulunuyor. Yeni düzenleme çerçevesinde, verilerin yeni bir anlayışla tutuluyor olması nedeniyle önceki dönemle karşılaştırma henüz sağlıklı yapılamıyor. Ancak yetkililer, yabancı şirketlerden gelen talebin düşük kaldığını belirtiyor. YABANCI ŞİRKETLER NASIL GAYRİMENKUL ALIYOR? 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu kapsamında yabancı yatırımcıların kurdukları veya iştirak ettiklerin şirketler, daha önce, Türkiye vatandaşlarının sahip olduğu koşullarda gayrimenkul edinebiliyordu. Anayasa Mahkemesinin buna yönelik iptal kararı dikkate alınarak yapılan yasal düzenleme çerçevesinde, söz konusu şirketlerin Türkiye`deki gayrimenkul edinimleri ``valilik iznine`` bağlandı. 12 Kasım 2008 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğe göre, Türkiye`de taşınmaz mülkiyeti ve/veya sınırlı ayni hak edinmek isteyen şirketler, taşınmazın bulunduğu yerdeki Valilik İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğüne başvuruyor. Şirket başvuru sırasında, dilekçeyle birlikte ``taşınmaz tasarrufuna izinli olduğunu ve temsilcisini gösterir yetki belgesi``, ``şirketin ana sözleşmesinde belirtilen faaliyet konusunu, ortaklarının isimlerini veya unvanlarını, tabiiyetlerini ve ortaklık oranlarını içeren şirket merkezinin kayıtlı bulunduğu ticaret sicil müdürlüğünden son bir ay içinde alınan mevcut durumu gösteren belge``, ``yabancı gerçek kişi ortakların kimlik belgelerinin noter tasdikli suretleri, ortağın yabancı tüzel kişi olması halinde ise, şirketin ilgili Türk Konsolosluğunca veya Lahey Devletler Özel Hukuku Konferansı çerçevesinde hazırlanan Yabancı Resmi Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi hükümlerine göre tasdik edilmiş Faaliyet Belgesi``, ``varsa son 3 yıla kadar şirket bilançosu`` gibi bir takım belgeler sunması gerekiyor. Valilik, başvurunun ardından, mülkiyet edinimi talebinin şirketin ana sözleşmesinde belirtilen faaliyet konusu çerçevesinde olup olmadığını Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünden 7 gün, taşınmazın askeri yasak bölge, askeri güvenlik bölgesi veya stratejik bölgede kalıp kalmadığını, bu bölgelerde kalması halinde taşınmaz mülkiyeti ediniminin uygun olup olmadığını Genelkurmay Başkanlığı veya yetkilendireceği komutanlıklardan 30 gün, taşınmazın özel güvenlik bölgesinde kalıp kalmadığını ise Emniyet Genel Müdürlüğünden 20 gün içinde bildirmesini talep ediyor. Vali veya vali yardımcısı başkanlığında, ilgili kurumların temsilcilerden oluşan komisyon, taşınmaz edinimi konusunda oy birliğiyle karara varıyor.