27 Kasım 2011 Pazar

ÖLDÜREN GERÇEKLER-KAŞİF KOZİNOĞLU'NUN AÇIKLAMALARI



KOZİNOĞLU’NUN AYDINLIK’A MEKTUBU - 1
Türkiye’nin yıllardır en çok merak ettiği ve kamuoyunun “Hayalet” lakabıyla tanıdığı MİT’çi Kaşif Kozinoğlu, geçtiğimiz Cumartesi akşamı tutuklu olduğu Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybetti.
Kozinoğlu, yargılanacağı Odatv davasında 22 Kasım Salı günü ilk duruşmasına çıkacaktı. Duruşmasına 10 gün kala, henüz kesinleşmeyen bir nedenle hayatını kaybetti. MİT’çinin sır ölümüyle ilgili, bütün kamuoyunda olduğu gibi, Kozinoğlu’nun hem yakın çevresi hem de devre arkadaşlarının kafasında soru işaretleri gittikçe büyüyor. En büyük soru işareti ise Adalet Bakanlığı’nın ölüm sebebi olarak “ağır ve yoğun spor yapması” şeklindeki açıklamasının, Kozinoğlu’nun koğuş arkadaşları tarafından doğrulanmaması.
Kendi kaleminden
Kaşif Kozinoğlu’nun ölüm haberi duyulur duyulmaz, herkesin ilk tepkisi “Sırlarıyla öldü” oldu. Gazeteler “MİT’in kara kutusuydu” manşetleri attı. Ancak Kozinoğlu, sırlarının bir bölümünü ölmeden önce kendi el yazısıyla kaleme aldı ve bu notları Aydınlık’la paylaştı. Aydınlık, “Kendi el yazısıyla Kozinoğlu’nun sırları” yazı dizisini bugün başlatıyor.
Gündem değiştirecek mektup…
Fethullah Gülen cemaatinin Türk Cumhuriyetlerindeki örgütlenmesi… Cemaat hiyerarşisi ve işleyişi… MİTCIAcemaat bağlantıları… Hakan Fidan ve MİT’te yeni dönem… Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen ilişkileri ve karşıtlıkları… Anayasa Mahkemesi ve AKP’ye kapatma davası… Mehmet Eymür ve Ergenekon tertibi… Eymür ve cemaat ilişkileri… Kaşif Kozinoğlu’ndan Türkiye gündemini sarsacak açıklama ve bilgileri el yazısından aynen kamuoyuyla paylaşıyoruz…
MİT’çi Kozinoğlu, ABD’nin Gülen okullarını nasıl kullandığını anlatıyor:
Gülen okullarının müdürleriCIA’ya rapor veriyor
İşte Kozinoğlu’ndan gündemi sarsacak açıklamalar:
1-) Özbekistan, Rusya Federasyonu ve en son Türkmenistan, Fethullah Gülen okullarını hangi gerekçe ile kapatıyorlar? “İrticai faaliyetler!” Görevlilerden bir kısmı da anılan ülkelerdeki bağımsız mahkemelerde yargılanıp hapis cezası alıyor. Diğer kısmı söz konusu ülkeden kovuluyor.
2-) Rusya Federasyonu anılan okulları kapatırken bir tespit yapıyor. Basına yansımıştır anılan tespit: “Söz konusu okulların ABD adına istihbari faaliyet gerçekleştirdikleri ve anılan okulların ABD’li istihbaratçıların barınma yuvaları olduğu…”
3-) Anılan okulların faaliyet göstermesi için çok büyük meblağlarda para gerekmektedir. Anılan para, Türkiye’deki bazı işverenlerin bağışlarından elde edilen paranın çok üzerindedir. Bu paraları ABD vermektedir. (N. Veren de benzeri şekilde ifade ediyor.)
4-) ABD, bu okulları sadece istihbarat ve barınma bağlamında değerlendirmiyor. ABD’nin esas amacı, “söz konusu okullar sayesinde, İran’ın Asya’daki Fundamentalist akımını engellemek ve dengelemek”.
5-) Söz konusu okulların 1. düşmanı İran’dır. Fethullah Gülen hareketi, ABD İran’ı sevmediği için İran’ı düşman bellemiştir. Anılan ülkelerde belirttiğim şahıslar, özellikle okul müdürleri o ülkelere ilişkin raporlarını da belli periyotlarda anılan ülkelerdeki CIA temsilcileri ile paylaşmaktadır. Ayrıca o şahıslar o ülkelerden bayanlarla evlenip o ülkenin pasaportlarını da almaktadır…
Nurettin Veren, Fethullah Gülen’in eski başmuavini ve 35 yıllık yol arkadaşı
Devre arkadaşlarından Kaşif Kozinoğlu’yla ilgili önemli iddia:
Jandarmadan bilgi sızdıran ekibi tespit etmişti
Odatv soruşturmasıyla tutuklanan MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu, son yolculuğuna uğurlandı. Cenazeye katılan Kozinoğlu’nun devre arkadaşları, Aydınlık’a yaptıkları açıklamada, “Arkadaşımız CIA’nın hedefindeydi” dedi
Odatv soruşturmasıyla tutuklanan MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu’nun cenazesi için öğle vakti İstanbul Üsküdar’daki Selimiye Camisi’nde askeri tören düzenlendi. Törene katılımın yoğun olduğu gözlenirken, devre arkadaşları Kozinoğlu’nun ani ölümüne ilişkin Aydınlık’a konuştu.
’3-4 yıl önce rapor hazırladı’
Kozinoğlu ile aynı dönemde çalışan devre arkadaşı, Orta Asya’da yaptığı özel çalışmalar nedeniyle Kozinoğlu’nun ABD istihbarat teşkilatı CIA’nın hedefinde olduğunu öne sürdü. Kozinoğlu’nun gizli belge sızdırdığı gerekçesiyle tutuklandığının altını çizen devre arkadaşları, şöyle konuştu: “Arkadaşımız aslında 3-4 yıl önce jandarmadan bilgi sızdıran ekibi tespit etmişti. Ülkemizde yaşananları iyice gözden geçirmeliyiz. Yaşanmış ve yaşanacak olayları anlatan televizyon dizileri ve bazı haberler nasıl yapılıyor? İşte arkadaşımız bunun üzerine çalışıyordu. Bir rapor hazırladı ve bu raporu da üst düzey devlet yetkililerine verdi. Konumu ve yaptıkları ortadadır. Arkadaşımız CIA’nın bile hedefindeydi.”
‘Kalp krizi geçirmedi’
Fiziki olarak çok güçlü olduğuna dikkat çeken silah arkadaşları, “Kaşif’in yanına hiç kimse yaklaşamaz. Onu darp edebilecek biri yoktur. Yurt dışındaki spor müsabakalarında sayısız ödüller aldı” dedi. Mesleği gereği kalp krizi geçirdiğini vücudundaki belirtilerden anlayabileceğini ifade eden bir devre arkadaşı ise “Kalp krizinin kolda uyuşma, göğüs kafesinde sıkışma gibi tipik belirtileri vardır. Arkadaşımız bunları çok iyi bilirdi. Normalde kalp krizi öncesi yakınındakilere haber verebilirdi. Biz kalp krizi geçirdiğini düşünmüyoruz” diye konuştu.
Silah arkadaşları, Silivri Cezaevi’ndeki tutukluların yavaş yavaş öldürüldüğünü düşündüklerini belirtti: “70 yaşına yakın insanları Silivri’de tutuyorlar. Oradaki tutukluların yavaş yavaş zehirlendiğini düşünüyoruz. Cezaevinde doktor bile yok. Hiçbir akıl ve mantık Kozinoğlu’nun kalp krizi nedeniyle öldüğüne inanmaz.”
Cenazeye geniş katılım
Tören öncesi Kozinoğlu’nun eşi Yeşim, oğlu Özel, annesi Belgin Kozinoğlu ile kız kardeşi Figen Bıçakçıoğlu, cami avlusunda taziyeleri kabul etti. Cenaze törenine, Kozinoğlu’nun aile yakınlarının yanı sıra eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı İsmail Nişancı, MİT İzmir Bölge Başkanı Özel Yılmaz, eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şube Müdürü Adil Serdar Saçan, Balyoz davası tutuklusu eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi Nilgün Doğan, oyuncu Perran Kutman ve çok sayıda vatandaş katıldı.
Cenaze törenine Genelkurmay Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı, İkinci Ergenekon davasının tutuklusu Yeni Parti Genel Başkanı Tuncay Özkan ve çok sayıda üst düzey komutan da çelenk gönderdi. Kozinoğlu’nun Türk bayrağına sarılı tabutu, törenden sonra Kozinoğlu’nun cenazesi götürüldüğü Ümraniye Hekimbaşı’ndaki Kocatepe Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Kozinoğlu’nun 40 sayfalık savunmasına savcı el koydu!
Odatv soruşturmasıyla tutuklanan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu’nun Silivri Cezaevi’nde el yazısıyla hazırladığı 40 sayfalık savunmasına savcının el koyduğu öğrenildi. Cezaevi kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Kozinoğlu, mahkemeye sunmak üzere çok etkili bir savunma hazırladı. Savcı, önemli bilgilerin yer aldığı bu 40 sayfalık el yazısı savunmaya Kozinoğlu’nun koğuşuna giderek el koydu. Şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Kaşif Kozinoğlu’nun 40 sayfalık el yazısı savunmasına, savcının bizzat koğuşa giderek el koyması ise dikkat çekti.
Kozinoğlu’nun 40 sayfalık el yazısı savunmasının içeriği ve dava dosyasına girip girmeyeceği merak konusu…
Kaşif Kozinoğlu’nun avukatları: Cezaevinde ve ambulansta doktor yoktu!
Odatv soruşturmasıyla tutuklanan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu’nun avukatları Taner Serim ve Tuğçe Duygu Köksal, Kozinoğlu’nun şüpheli ölümüne ilişkin cezaevinde ve hastanede yapılan müdahalelerle ilgili yazılı basın açıklamasında bulundu. Kozinoğlu’nun avukatlarının yaptığı açıklamada, Kozinoğlu’na cezaevinde ve hastaneye götürülmek üzere konulduğu ambulansta doktor müdahalesi yapılmadığının altı çizildi. Kozinoğlu’nun avukatları, “Tarafımızca bilinen; Kozinoğlu’nun rahatsızlandığı cezaevinde doktor bulunmadığından kendisine burada herhangi tıbbi müdahalenin yapılmadığı; Silivri Devlet Hastanesi’ne sevk için çağrılan ambulansta da doktor bulunmadığı; ancak yolda ulaşan ikinci bir ambulanstaki doktor tarafından kalp masajıyla müdahale edilmek istenildiği fakat başarılı sonuç alınamadığından Silivri Devlet Hastanesi’ne ölü duhul ettiğinden ibarettir” ifadesini kullandı.
Aydınlık
Kaşif Kozinoğlu, Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilikler, THY ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) Gülen cemaatinin ofisleri gibi kullanıldığını anlatıyor
“Kırgızistan’da uzun yıllardır ve halen tüm okulların başında olan şahıs Orhan İnandı, aslında Fethullah Gülen’in ‘Asya İmamı’dır. Kırgız Devleti ile irtibatlı olan esasen odur. Büyükelçiden hiçbir farkı yoktur. TC Devleti de bu şahıs üzerinden Kırgız yönetimi ile irtibat kurmaktadır. Anılan şahıs Kırgızistan’da, F. Gülen cemaatinin bilgisi dışında gizli bir şahsi servet de edinmiştir. Haremi vardır. Lüks içinde yaşamaktadır. Kırgızistan servisi tarafından angaje edilmiştir. Kırgız gizli servisi her adımını bilmektedir. Anılan Kırgız servisine de F. Gülen cemaatini anlatmaktadır. Kırgızlar, F. Gülen’in okullarına muhtaç oldukları için şu an itibarıyla kapatamamaktadırlar. Orhan İnandı’dan elde ettikleri tüm bilgileri, Rus ve Çin servisine aktarmaktadırlar. Aslında Rusya ve Türkmenistan’daki okullar, Orhan İnandı’nın verdiği bilgiler sonrası kapatılmıştır.
‘Türkiye parsel parsel satılıyor’
Ayrıca Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, Tacikistan’daki Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), büyükelçiliklerdeki eğitim, ticari, ekonomik, din ve kültür müşavirliklerinin tamamı F. Gülen’ciler tarafından kapatılmıştır. Söz konusu ülkelerde F. Gülen’ci olmadan iş yapmak, ticaret vb. hiçbir faaliyet yaptırılmamaktadır. TİKA-büyükelçilik-THY’nin açık olduğu (faaliyet yürüttüğü) yerlerde okullar ve işadamları bir ekip şeklinde çalışmaktadır. Tüm bu söylediğim gruplar, bu ülkelerde barınabilmek, ülkeden atılmamak için anılan ülkelerin gizli servislerine aynı zamanda verdikleri bilgilerle, Türkiye’yi de parsel parsel satmaktadırlar.
‘ABD okullar kapanmasın diye uğraşıyor’
Türkmen Başı’nın ölümü sonrası Türkmenistan Cumhurbaşkanı olan Berdimuhammedov, öncelikle bakan yardımcılığına kadar yükselen, Türkmenistan sayesinde çok büyük paralar kazanan Ahmet Çalık’ı bitirmiş, gücünü elinden almış ve son olarak da F. Gülen’in okullarını kapatarak aslında çok büyük bir maddi damarı da kesmiştir. İşte Rusya Federasyonu’ndan sonra Türkmenistan’da da okulların kapatılması F. Gülen grubunu çıldırtmıştır. Şimdi kesinlikle sıra Azerbaycan ile Kazakistan’a gelecektir. Bu kapatma olayı fakir olmaları nedeniyle en son Afganistan vb. bölge ülkelerinde olur. Özbekistan’dan sonra Türkmenistan’da da bu okullar kapanmasın diye, ABD’nin çok uğraşısı olmuştur. Ancak RF (Rusya Federasyonu), Özbekistan ve Türkmenistan, anılan okulları ülke güvenlikleri ve Nurculuk faaliyeti yapmaları dolayısıyla kapatmaktadır.
‘Nurculukla mücadele departmanı’
Asya’da en yoğun Kırgızistan’da yerleşik durumdadırlar. Özbekistan, F. Gülen faaliyetlerine hiçbir şekilde müsade etmemekte. Yakaladığında ülkeye iade etmiyor, yargılayıp hapse attırıyor. Ancak Özbekistan, her yönüyle bölgenin en önemli stratejik ülkesi olması bağlamında her yolu deneyerek bu ülkeye girmeye çalışmaktadır. Özbekler de bunları kısa sürede yakalamaktadır. Özbek İçişleri Bakanlığı’nda Nurculukla mücadele departmanı kurulmuştur (1994). Aynı yıl Özbekler Türkiye’de çeşitli okullarda okuyan tüm talebelerini geri çekmiş ve Özbekistan’daki okullarını kapatmıştır. Özbekistan’daki büyükelçilikte din müşaviri yoktur.
‘Salih, Başbakanlık tarafından korunuyor’
Dışişleri Bakanlığı mensupları, her şeyi tüm çıplaklığıyla bilmelerine rağmen korkudan bu konuda merkezlerine kripto çekememektedir. Özbekistan lideri İslam Kerimov’un muhalifi Muhammed Salih, ABD ve F. Gülen organizesi ile Türk topraklarında barındırılmakta, başbakanlık tarafından korunmaktadır. Muhammed Salih’in kızı ile Emine Erdoğan’ın çok yakın bir arkadaşı evlenmiştir. M. Salih, ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alan Özbekistan’a muhalif İslami Hareket adlı terör örgütü ile direkt olarak irtibatlıdır ve örgüte para yardımı yapmaktadır.”
Aydınlık

KOZİNOĞLU’NUN AYDINLIK’A MEKTUBU - 2
Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nde Cumartesi günü henüz bilinmeyen bir nedenle hayatını kaybeden MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun ölmeden kısa süre önce Aydınlık’a ulaştırdığı mektubunun dün yayımladığımız ilk bölümü geniş yankı uyandırdı. Aydınlık, Kozinoğlu’nun kendisiyle birlikte mezara gömülmeyen sırlarını kamuoyunun önüne sermeye başlamışken, diğer gömülmeyen sırları ise örtülmeye çalışıldı. Kozinoğlu’nun Silivri Cezaevi’nde el yazısıyla hazırladığı 40 sayfalık savunmasına savcının el koyduğu öğrenildi. Cezaevi kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Kozinoğlu, mahkemeye sunmak üzere çok etkili bir savunma hazırladı. Savcı, Kozinoğlu’nun 40 sayfalık savunmasına koğuşuna giderek el koydu. Şimdi yazı dizisine başladığımız bu mektup daha da önem kazandı.
‘Para kaynağı ABD’
Dün yayımladığımız bölümde Kozinoğlu, yurt dışında özellikle de Türk Cumhuriyetlerindeki Fethullah Gülen’e bağlı okulların ABD ve CIA ile bağlantılarını anlatıyordu. “Gülen okullarının müdürleri CIA’ya bulundukları ülkelere ilişkin rapor veriyor” diyen Kozinoğlu, söz konusu okulların para kaynağını da söyle ifade etmişti: “Anılan okulların faaliyet göstermesi için çok büyük meblağlarda para gerekmektedir. Gereken para Türkiye’deki bazı işverenlerin bağışlarından elde edilen paranın çok üzerindedir. Bu paraları ABD vermektedir.”
Uzun yıllar MİT Asya Ülkeleri Daire Başkanvekilliği görevini yapan Kozinoğlu, mektubunun bugün yayımlayacağımız bölümünde ise Fethullah Gülen cemaatinin Türk Cumhuriyetlerinde bürokrasi ve büyükelçiliklerde nasıl örgütlendiğini, söz konusu ülkelerin Gülen cemaatine karşı nasıl mücadelede verdiğini anlatıyor. İşte Kozinoğlu’nun anlatımıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki cemaat örgütlenmesinin şifreleri…
‘Büyükelçilikler, THY ve TİKA cemaat ofisi gibi’
Kaşif Kozinoğlu, Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilikler, THY ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) Gülen cemaatinin ofisleri gibi kullanıldığını anlatıyor
“Kırgızistan’da uzun yıllardır ve halen tüm okulların başında olan şahıs Orhan İnandı, aslında Fethullah Gülen’in ‘Asya İmamı’dır. Kırgız Devleti ile irtibatlı olan esasen odur. Büyükelçiden hiçbir farkı yoktur. TC Devleti de bu şahıs üzerinden Kırgız yönetimi ile irtibat kurmaktadır. Anılan şahıs Kırgızistan’da, F. Gülen cemaatinin bilgisi dışında gizli bir şahsi servet de edinmiştir. Haremi vardır. Lüks içinde yaşamaktadır. Kırgızistan servisi tarafından angaje edilmiştir. Kırgız gizli servisi her adımını bilmektedir. Anılan Kırgız servisine de F. Gülen cemaatini anlatmaktadır. Kırgızlar, F. Gülen’in okullarına muhtaç oldukları için şu an itibarıyla kapatamamaktadırlar. Orhan İnandı’dan elde ettikleri tüm bilgileri, Rus ve Çin servisine aktarmaktadırlar. Aslında Rusya ve Türkmenistan’daki okullar, Orhan İnandı’nın verdiği bilgiler sonrası kapatılmıştır.
‘Türkiye parsel parsel satılıyor’
Ayrıca Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, Tacikistan’daki Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), büyükelçiliklerdeki eğitim, ticari, ekonomik, din ve kültür müşavirliklerinin tamamı F. Gülen’ciler tarafından kapatılmıştır. Söz konusu ülkelerde F. Gülen’ci olmadan iş yapmak, ticaret vb. hiçbir faaliyet yaptırılmamaktadır. TİKA-büyükelçilik-THY’nin açık olduğu (faaliyet yürüttüğü) yerlerde okullar ve işadamları bir ekip şeklinde çalışmaktadır. Tüm bu söylediğim gruplar, bu ülkelerde barınabilmek, ülkeden atılmamak için anılan ülkelerin gizli servislerine aynı zamanda verdikleri bilgilerle, Türkiye’yi de parsel parsel satmaktadırlar.
‘ABD okullar kapanmasın diye uğraşıyor’
Türkmen Başı’nın ölümü sonrası Türkmenistan Cumhurbaşkanı olan Berdimuhammedov, öncelikle bakan yardımcılığına kadar yükselen, Türkmenistan sayesinde çok büyük paralar kazanan Ahmet Çalık’ı bitirmiş, gücünü elinden almış ve son olarak da F. Gülen’in okullarını kapatarak aslında çok büyük bir maddi damarı da kesmiştir. İşte Rusya Federasyonu’ndan sonra Türkmenistan’da da okulların kapatılması F. Gülen grubunu çıldırtmıştır. Şimdi kesinlikle sıra Azerbaycan ile Kazakistan’a gelecektir. Bu kapatma olayı fakir olmaları nedeniyle en son Afganistan vb. bölge ülkelerinde olur. Özbekistan’dan sonra Türkmenistan’da da bu okullar kapanmasın diye, ABD’nin çok uğraşısı olmuştur. Ancak RF (Rusya Federasyonu), Özbekistan ve Türkmenistan, anılan okulları ülke güvenlikleri ve Nurculuk faaliyeti yapmaları dolayısıyla kapatmaktadır.
‘Nurculukla mücadele departmanı’
Asya’da en yoğun Kırgızistan’da yerleşik durumdadırlar. Özbekistan, F. Gülen faaliyetlerine hiçbir şekilde müsade etmemekte. Yakaladığında ülkeye iade etmiyor, yargılayıp hapse attırıyor. Ancak Özbekistan, her yönüyle bölgenin en önemli stratejik ülkesi olması bağlamında her yolu deneyerek bu ülkeye girmeye çalışmaktadır. Özbekler de bunları kısa sürede yakalamaktadır. Özbek İçişleri Bakanlığı’nda Nurculukla mücadele departmanı kurulmuştur (1994). Aynı yıl Özbekler Türkiye’de çeşitli okullarda okuyan tüm talebelerini geri çekmiş ve Özbekistan’daki okullarını kapatmıştır. Özbekistan’daki büyükelçilikte din müşaviri yoktur.
‘Salih, Başbakanlık tarafından korunuyor’
Dışişleri Bakanlığı mensupları, her şeyi tüm çıplaklığıyla bilmelerine rağmen korkudan bu konuda merkezlerine kripto çekememektedir. Özbekistan lideri İslam Kerimov’un muhalifi Muhammed Salih, ABD ve F. Gülen organizesi ile Türk topraklarında barındırılmakta, başbakanlık tarafından korunmaktadır. Muhammed Salih’in kızı ile Emine Erdoğan’ın çok yakın bir arkadaşı evlenmiştir. M. Salih, ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alan Özbekistan’a muhalif İslami Hareket adlı terör örgütü ile direkt olarak irtibatlıdır ve örgüte para yardımı yapmaktadır.”
Kaşif Kozinoğlu, Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilikler, THY ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nın (TİKA) Gülen cemaatinin ofisleri gibi kullanıldığını anlatıyor
“Kırgızistan’da uzun yıllardır ve halen tüm okulların başında olan şahıs Orhan İnandı, aslında Fethullah Gülen’in ‘Asya İmamı’dır. Kırgız Devleti ile irtibatlı olan esasen odur. Büyükelçiden hiçbir farkı yoktur. TC Devleti de bu şahıs üzerinden Kırgız yönetimi ile irtibat kurmaktadır. Anılan şahıs Kırgızistan’da, F. Gülen cemaatinin bilgisi dışında gizli bir şahsi servet de edinmiştir. Haremi vardır. Lüks içinde yaşamaktadır. Kırgızistan servisi tarafından angaje edilmiştir. Kırgız gizli servisi her adımını bilmektedir. Anılan Kırgız servisine de F. Gülen cemaatini anlatmaktadır. Kırgızlar, F. Gülen’in okullarına muhtaç oldukları için şu an itibarıyla kapatamamaktadırlar. Orhan İnandı’dan elde ettikleri tüm bilgileri, Rus ve Çin servisine aktarmaktadırlar. Aslında Rusya ve Türkmenistan’daki okullar, Orhan İnandı’nın verdiği bilgiler sonrası kapatılmıştır.
‘Türkiye parsel parsel satılıyor’
Ayrıca Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, Tacikistan’daki Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), büyükelçiliklerdeki eğitim, ticari, ekonomik, din ve kültür müşavirliklerinin tamamı F. Gülen’ciler tarafından kapatılmıştır. Söz konusu ülkelerde F. Gülen’ci olmadan iş yapmak, ticaret vb. hiçbir faaliyet yaptırılmamaktadır. TİKA-büyükelçilik-THY’nin açık olduğu (faaliyet yürüttüğü) yerlerde okullar ve işadamları bir ekip şeklinde çalışmaktadır. Tüm bu söylediğim gruplar, bu ülkelerde barınabilmek, ülkeden atılmamak için anılan ülkelerin gizli servislerine aynı zamanda verdikleri bilgilerle, Türkiye’yi de parsel parsel satmaktadırlar.
‘ABD okullar kapanmasın diye uğraşıyor’
Türkmen Başı’nın ölümü sonrası Türkmenistan Cumhurbaşkanı olan Berdimuhammedov, öncelikle bakan yardımcılığına kadar yükselen, Türkmenistan sayesinde çok büyük paralar kazanan Ahmet Çalık’ı bitirmiş, gücünü elinden almış ve son olarak da F. Gülen’in okullarını kapatarak aslında çok büyük bir maddi damarı da kesmiştir. İşte Rusya Federasyonu’ndan sonra Türkmenistan’da da okulların kapatılması F. Gülen grubunu çıldırtmıştır. Şimdi kesinlikle sıra Azerbaycan ile Kazakistan’a gelecektir. Bu kapatma olayı fakir olmaları nedeniyle en son Afganistan vb. bölge ülkelerinde olur. Özbekistan’dan sonra Türkmenistan’da da bu okullar kapanmasın diye, ABD’nin çok uğraşısı olmuştur. Ancak RF (Rusya Federasyonu), Özbekistan ve Türkmenistan, anılan okulları ülke güvenlikleri ve Nurculuk faaliyeti yapmaları dolayısıyla kapatmaktadır.
‘Nurculukla mücadele departmanı’
Asya’da en yoğun Kırgızistan’da yerleşik durumdadırlar. Özbekistan, F. Gülen faaliyetlerine hiçbir şekilde müsade etmemekte. Yakaladığında ülkeye iade etmiyor, yargılayıp hapse attırıyor. Ancak Özbekistan, her yönüyle bölgenin en önemli stratejik ülkesi olması bağlamında her yolu deneyerek bu ülkeye girmeye çalışmaktadır. Özbekler de bunları kısa sürede yakalamaktadır. Özbek İçişleri Bakanlığı’nda Nurculukla mücadele departmanı kurulmuştur (1994). Aynı yıl Özbekler Türkiye’de çeşitli okullarda okuyan tüm talebelerini geri çekmiş ve Özbekistan’daki okullarını kapatmıştır. Özbekistan’daki büyükelçilikte din müşaviri yoktur.
‘Salih, Başbakanlık tarafından korunuyor’
Dışişleri Bakanlığı mensupları, her şeyi tüm çıplaklığıyla bilmelerine rağmen korkudan bu konuda merkezlerine kripto çekememektedir. Özbekistan lideri İslam Kerimov’un muhalifi Muhammed Salih, ABD ve F. Gülen organizesi ile Türk topraklarında barındırılmakta, başbakanlık tarafından korunmaktadır. Muhammed Salih’in kızı ile Emine Erdoğan’ın çok yakın bir arkadaşı evlenmiştir. M. Salih, ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alan Özbekistan’a muhalif İslami Hareket adlı terör örgütü ile direkt olarak irtibatlıdır ve örgüte para yardımı yapmaktadır.”


KOZİNOĞLU’NUN AYDINLIK’A MEKTUBU - 3

MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun Silivri Cezaevi’nde sır ölümü nasıl aydınlanır bilemeyiz. Ancak Kozinoğlu’nun Aydınlık’a mektubu çok önemli konuları aydınlatacak. 3 gündür yayımladığımız Kozinoğlu’nun mektubundan bölümleri, bu konuda iz sürmek isteyenlerin dikkatine sunuyoruz. Son yıllarda MİT’te yaşanan tasfiye ve dönüşüm, Aydınlık okurlarının yabancı olduğu bir konu değil. Ancak yıllardır MİT’in ciğerinde yer almış, MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kozinoğlu’nun anlatımları, MİT’in fotoğrafını daha da berraklaştırıyor. İşte Kozinoğlu’nun el yazısıyla MİT’te son durum ve Hakan Fidan...
MİT’çi Kozinoğlu anlatıyor: Tayin ve terfileri Gülen cemaati yapıyor

‘Emniyet’ten sonra sıra MİT’te’

Hakan Fidan’ın MİT’e gelişi ile söz konusu okullarda (Fethullah Gülen okullarında) çalışan öğretmenlerden birçok isim MİT’e davet edilmiş ve MİT’te göreve başlamıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü gibi MİT de F. Gülen cemaatine mensup kişilerce ele geçirilmek üzeredir.

‘Gerektiğinde içki de içerler’

F. Gülen okullarında görev yapan personel, gerekirse eşinin başını açar. Çok az maaş aldıklarını ifade ederler. Lüks içinde yaşarlar. Gerektiğinde içki de içerler. F. Gülen’in okullarını kapatan ülkelerin “kapatma” nedenlerinin metinleri yayınlanırsa bu F. Gülen için ağır bir darbe olur.

'Gülen tek başına Apo gibi'

Dünya genelinde 800'e yakın F. Gülen okulu vardır. F. Gülen tek başına Apo gibi! Yani kendisinden sonra bir ikinci şahsın olmasına izin vermeyen bir kişilik. F. Gülen neden ABD'ye gitti? Cemil Çiçek Adalet Bakanı iken 'Türkiye'ye dönebilir' demesine rağmen neden hâlâ Türkiye'ye dönmüyor? Dönecek mi? Dönecekse ne zaman dönecek?

'ABD, dönmesine izin vermiyor'

F. Gülen, Türkiye'ye dönmeye korkuyor. Ayrıca ABD dönmesine izin vermiyor. ABD ne zaman verirse izni, o zaman döner. Nurettin Veren bulunup konuşturulmalı. Bu konu çok önemlidir! O adam çok şeyi belgeli anlatacaktır.

'Atatürk düşmanı yetiştirilir'


Tüm F. Gülen okullarında görev yapan öğretmenler ışık evlerinde yetiştirilmiş gençlerdir. Sorulduğunda 'askerlik görevlerini yaptıklarını' söylerler. F. Gülen okullarının talebeleri özenle seçilir. O ülkedeki bürokrat, siyasetçi ve diğer ileri gelenlerin çocuklarıdır. Amaç o nesille, o ülkeyi ileride ele geçirmektir. N. Veren'in açıkladığı milyonlarca dolarlık mal varlığının kaynağı nedir? Bu para birçok ülkenin hazinesinde mevcut değildir. Okullarda görevli öğretmenler, bulundukları ülkenin şartlarına ayak uydurur. Her okulda Atatürk köşesi vardır. Bu aslında takiyedir. Okullarda talebelere risaleler ezberlettirilir. Atatürk düşmanı olarak yetiştirilirler (dünyadaki bütün okullarda).

Fehmi Koru'nun kardeşi


Dışişleri Bakanlığı da F. Gülen cemaati tarafından tamamen ele geçirilmiştir. Kurumları ele geçirirken önce personel departmanı'nı ele geçirirler. Örneğin F. Koru'nun (Fehmi Koru) kardeşi Naci Koru, Dışişleri Bakanlığı'nın personel işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısıdır. Daha birkaç yıl öncesinde Şikago Başkonsolosu idi. Bunlar atlaya zıplaya ve hiçbir hiyerarşi dinlemeden gitmektedir. Dışişleri Bakanlığı, cemaatçi olmasa bile F. Gülen'in personelinden korkmaktadır. Yurt dışını ziyaret eden tüm siyasetçiler F. Gülen okullarına mutlaka uğrarlar. Onlardan hediye ve para zarfları alırlar.

Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), tamamen F. Gülen'in kontrolündedir. Dışişleri Bakanlığı bazı konularda büyükelçileri değil, anıkan okulların (Gülen Okulları) müdürlerini ve o ülkenin TİKA sorumlularını muhattap almaktadır. Korkmaları nedeniyle Dışişleri mensupları bu duruma seslerini çıkaramamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü'nde (EGM) olduğu gibi, Dışişleri'nde de tayin ve terfileri F. Gülen cemaati yapmaktadır. Birkaç ay içerisinde MİT'te de yapmaya başlayacaktır.

Aydınlık


KOZİNOĞLU’NUN AYDINLIK’A AÇIKLAMASI:
 ‘TAYYİP’İN 8 HESAPTA 800 MİLYON DOLARI VAR’
Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybeden MİT’çi Kaşif Kozinoğlu, Türkiye gündemini sarsacak çok önemli açıklamalarda bulundu. Kozinoğlu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarındaki 8 ayrı hesapta yaklaşık 800 milyon dolar parası olduğunu açıkladı. Kozinoğlu, bu gizli hesapların belgelerini Alman istihbarat örgütü BND’nin 30 milyon Euro karşılığında temin ettiğini ifade etti. Almanya’nın belge ve bilgileri Eyşan Adalarındaki İsviçre Bankası müdürü üzerinden elde ettiğini belirten Kozinoğlu, Almanya’nın belgeleri Erdoğan’a karşı koz olarak kullandığını vurguluyor.
İşte Kozinoğlu’ndan çarpıcı açıklamalar:
‘Almanya koz olarak kullanıyor’
“Avrupa ülkelerinden; Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya ve Norveç gizli servisleri ile İsrail, AKP’nin iktidarda olmasını, kendi ülkelerine yönelik tehdit olarak görmekte. Bu bağlamda kendi hükümetlerini etkilemekte ve bilgilendirmektedir. Özellikle Alman, Fransız ve Hollanda gizli servisleri, AKP bağlamında son 3 yıldır yoğun bir şekilde kendi aralarında bilgi paylaşımı gerçekleştirmektedir.
Almanya, AKP’ye karşı koz olarak kullanmak amacıyla Recep Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında bulunan 800 milyon ABD doları civarındaki 8 ayrı hesabının numaralarını ve paraların kimler adına yatırıldığını bir İsviçre Bankası müdürünü kullanarak, 30 milyon Euro karşılığında temin etmiştir (Bazı AKP yöneticilerinin hesapları da dahil).
‘Beni gafil avladılar’
Recep Tayyip Erdoğan’a ait aynı belgeler CIA’nın elinde de mevcuttur. Ancak bu belgeleri CIA Türkiye’deki kaynaklarından temin etmiştir. Belgelerin temin edilmesi sonrası zamanın Ankara’daki ABD Büyükelçisi, söz konusu 8 hesabı mesaj olarak da yazmıştır. Bu Wikileaks’ta da yayınlanmıştır. Hiçbir ABD Büyükelçisi elinde belge olmadan merkezine mesaj göndermez!
Aynı belgeler MİT Müsteşar Yardımcısı Ahmet Köksoy’da da mevcuttur. Aydın Güler’de de AKP’ye ilişkin çok ciddi bilgiler vardır. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, bu nedenlerle, istememesine rağmen MİT Ankara Bölge Başkanlığı yapan Aydın Güler’i ve MİT İstanbul Bölge Başkanlığı yapan Ahmet Köksoy’u MİT Müsteşar Yardımcısı yapmıştır. Ben Afganistan’da olduğum için yani belgelerden uzak olduğum için beni gafil avladılar. Öyle zannediyorlar!”
Aydınlık


KOZİNOĞLU: TAYYİP’İN ‘GİZLİ HESAP’ BİLGİLERİNİ CIA’YA ARINÇ VERDİ

Üst düzey MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu, Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarındaki gizli hesaplarıyla ilgili bilgileri CIA’ya Bülent Arınç’ın verdiğini açıkladı. Kozinoğlu; Cemil Çiçek, Abdüllatif Şener, Nevzat Yalçıntaş ve Salih Kapusuz’un da Rus istihbaratına Erdoğan ve AKP’ye ilişkin hassas bilgiler ulaştırdığını belirtti
Aydınlık dün, Wikileaks belgelerinde de geçen “Tayyip Erdoğan’ın gizli hesapları”yla ilgili çok önemli bir haber yayımladı. Uzun zamandır tartışma konusu olan gizli hesaplarla ilgili ilk net bilgileri kamuoyuyla paylaştı. Üst düzey MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu, ölmeden kısa süre önce Aydınlık’a yaptığı açıklamada, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsviçre bankalarında 8 ayrı hesapta yaklaşık 800 milyon dolar parası olduğunu ifade etti. Kozinoğlu, bu gizli hesapların belgelerini Alman istihbarat örgütü BND’nin 30 milyon Euro karşılığında İsviçre’de bir banka müdüründen temin ettiğini ve Erdoğan’a karşı koz olarak kullandığını kaydetti. Bu belgelerin ABD istihbaratının da elinde olduğunu belirten Kozinoğlu, CIA’nın elindeki bu belgeleri Türkiye’deki kaynaklardan hatta AKP içinden temin ettiğini dile getirdi. Kozinoğlu, Erdoğan’ın hesaplarıyla ilgili CIA’ya kaynak sağlayan kişinin de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç olduğunu açıkladı.
‘Kaynak AKP’liler’
İşte Kaşif Kozinoğlu’nun gündem yaratacak o açıklaması:
“Aynı belgeler CIA’nın elinde de mevcuttur. CIA bu belgeleri Türkiye’deki kaynaklarından temin etmişti. Söz konusu kaynaklar, Bülent Arınç ve ona yakın AKP’lilerdir. Belgelerin temin edilmesi sonrası, ABD’nin Ankara Büyükelçisi söz konusu 8 hesabı mesaj olarak merkezine yazmıştır. Bu mesaj Wikileaks’te de yayınlanmıştır.” Kozinoğlu, aynı belgelerin MİT Müsteşar Yardımcısı Ahmet Köksoy ve Bülent Arınç’a çok yakın olan diğer MİT Müsteşarı Aydın Güler’de de bulunduğunu belirtiyor. Kozinoğlu bu açıklamalarıyla, Wikileaks belgeleriyle gündeme gelen ve tartışma yaratan “Erdoğan’ın gizli hesapları”na ilişkin ilk kez net bilgiler veriyor.
AKP’de şantaj hiyerarşisi
Rus istihbaratına bilgi veriyorlar
Kaşif Kozinoğlu, açıklamalarının devamında, AKP içindeki derin ayrışmaları ve şantaj trafiğini de gözler önüne seriyor.
Kozinoğlu’nun verdiği bilgilere bakıldığında, yabancı istihbarat örgütlerine Tayyip Erdoğan ve AKP hakkında önemli bilgiler sağlayan tek AKP’li Bülent Arınç değil.
Kozinoğlu, Rus istihbaratının da elinde Erdoğan ve AKP’ye ilişkin çok değerli bilgiler bulunduğunu belirterek şöyle diyor:
“Putin, özellikle Türkiye’ye gönderdiği gizli servis kökenli işadamları vasıtasıyla Erdoğan ve AKP’nin adeta haritasını çıkarmıştır. Bu işadamları özellikle Nevzat Yalçıntaş, Cemil Çiçek, Abdüllatif Şener ve Salih Kapusuz’dan çok değerli bilgiler temin etmiştir. Özellikle Salih Kapusuz’dan önemli bilgiler sağlanmıştır. Kapusuz sık sık Rusya’ya davet edilmektedir. Ayrıca Rus gizli servisinde 2006 yılında Fethullah Gülen ve AKP bölümü kurulmuştur.”
‘Benimle değil Erdoğan’la uğraş’
Birinci Ergenekon tertibinden tutuklu olarak yargılanan yazar Ergün Poyraz, Silivri Cezaevi’nde kaleme aldığı “Takunyalı Führer” adlı kitabında, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’la yaptığı özel görüşmeyi anlatıyor. Poyraz kitabında, Arınç’ın kendisine Tayyip Erdoğan hakkında birçok bilgi ve belge verdiğinin altını çiziyor.
’2001′de görüştük’
2001′de Erdoğan’ın Almanya’da Türklüğü aşağılayan konuşmasının kasetini ve Arınç’ın Konya’da laik demokratik cumhuriyet aleyhine yaptığı konuşmaların kaseti ile belgelerini DGM savcılarına veren Poyraz, bu olayın 24 Ağustos 2001 tarihli gazetelerde yer almasından sonra Arınç’ın görüşme talebinde bulunduğuna dikkat çekiyor. Poyraz, Arınç’la yaptığı görüşmeyi kitabında şöyle anlatıyor:
‘Bilgi ve belge aldım’
“Bülent Arınç benimle görüşmek istiyor, onun bu talebinin ardından Ankara’da bir nargile kafede görüşüyorduk. Arınç yaptığımız bu görüşmede kendisi ile değil, Hoca yani Erbakan ve Tayyip ile uğraşmamı istiyor, birçok belge ve bilgi de veriyordu. Arınç bizim hemşehri olduğumuzu vurgulayarak, kendisi ile uğraşmamamı tekrar tekrar istiyordu. Teklifini kabul etmedim ve verdiği belge ve bilgilere teşekkür ettim.”
Aydınlık

‘MEHMET EYMÜR, GÜLEN’DEN 50 BİN DOLAR MAAŞ ALIYOR’
MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu, ölmeden önce Aydınlık’a yaptığı açıklamalarda, ki MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün,  ABD’den “Ergenekon tertibini kurgulamak” için geri döndüğünü açıkladı. İstanbul’daki Fethullahçı polislerle Eymür’ün sık sık görüştüğünü belirten Kozinoğlu, Eymür’ün eski Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ve Turan Çolakkadı ile her hafta mutlaka görüştüğüne dair MİT’in elinde bilgi olduğunu ifade etti
Kaşif Kozinoğlu açıklıyor…
“Mehmet Eymür, Fethullah Gülen’den maaş almaktadır. Gülen’in tüm faaliyetlerini iyi bilen diğer bir şahıs da halen ABD’de öğretim görevlisi olan Soner Çağaptay’dır. Çağaptay, Gülen’in tüm sırlarını bilmektedir.
Ayrıca Mehmet Eymür’ün çok yüksek maaş aldığı (ayda 50 bin dolar) ABD’den, Ergenekon’u kurgulamak üzere Türkiye’ye geri döndüğü; hakkındaki tüm davalardan Gülen mensubu yargıçlarca sıyırdığı; İstanbul’da Fethullahçı polislerce sıkı sıkıya korunduğu; eski Ergenekon savcısı Zekeriya Öz ve Turan Çolakkadı ile her hafta mutlaka görüştüğüne dair MİT’in elinde belge ve bilgiler mevcuttur. Mehmet Eymür, Emre Taner tarafından da korunmuştur.
‘Gülen, koyu bir İsrail yandaşı’
Fethullah Gülen koyu bir İsrail yandaşıdır. Bunun için Mavi Marmara olayında ‘Muktedir olanın sözünü dinleyecektin’ diyerek Tayyip’e adeta fırça atmıştır. F. Gülen-İsrail, F. Gülen-İran, Tayyip Erdoğan-İsrail arasındaki olaylar ve ilişkiler, Fethullah Gülen’in bir diğer yumuşak karnıdır.”
‘Esas adamı Gül’dür’
“Abdullah Gül mü, Recep Tayyip Erdoğan mı aşamasına gelindiğinde Fethullah Gülen kesinlikle Gül’ü tutacaktır. Gül, her ABD’ye gidişinde gizlice Fethullah Gülen ile buluşmuştur. Fethullah Gülen’in esas adamı Abdullah Gül’dür. Tayyip, menfaat ilişkisi içindedir. New York Başkonsolosu Mehmet Samsar (Abdullah Gül’ün eski özel kalem müdürü) F. Gülen’e iyi bakabilmek için uzun yıllardır başkonsolosluğu sürdürmektedir.
Tayyip Erdoğan bu nedenle istemeye istemeye Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı yapmıştır. (Hakan Fidan, Gül’ün adamıdır. Yani Gülen’in aynı zamanda…) Esas kırılma, Tayyip Erdoğan’ın devlet başkanlığı arzusunda, seçim dönemi geldiğinde yaşanabilir. Gül, bir 5 yıl daha Cumhurbaşkanı olabilir. Bu da Tayyip Erdoğan’ın bütün planlarını suya düşürür. Fethullah Gülen ile Tayyip Erdoğan aslında kesinlikle birbirini sevmemektedir.”
Aydınlık

KAŞİF KOZİNOĞLU: "ÖLDÜRMEK DAHİL HER ŞEYİ YAPTIRABİLİR!
Daire Başkanı Kozinoğlu ölmeden tam 30 gün önce öyle seslenmişti:
Öldürmek dahil her şeyi yaptırabilir!
Odatv davasının ilk duruşması bugün başlıyor. Yaşasaydı MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kaşif Kozinoğlu da bugün ilk duruşmasına çıkacaktı. Kozinoğlu ölmeden tam 30 gün önce, 22 Ekim, saat 03.35′te kaleme aldığı açıklamada “öldürmek dahil her şeyi yaptırabilir” demişti.
İşte Kozinoğlu’nun “Sona Geldi” başlıklı açıklaması: “Dünyanın demokratik olan olmayan hiçbir ülkesinde, hatta Hitler Almanya’sında bile gazetecilerle yapılan toplantı gibi bir toplanmtı gerçekleştirilmemiştir.
Resme bir bakalım: Tüm gazete patronları aynı anda (hepsi birer muhabir gibi) önlerindeki kağıda not alıyorlar. RTE (Recep Tayyip Erdoğan) dikte ettiriyor…
Anılan toplantı sadece terörle ilgili değil, olası Deniz Feneri tahliyeleri de düşünülmüştür. Bu toplantı deşifre olur mu? Çok zor zira toplantıyı deşifre etme ihtimali olan Cumhuriyet, Sözcü, Aydınlık ve Bugün gazeteleri çağrılmamıştır. Sadece bu nedenden ötürü çağrılmama ihtimalleri yüksektir… Bu toplantı neden bu şekilde yapılmıştır?
Sona geldi
Çünkü medyadan çok korkuyor… Çok korkuyor çünkü SONA geldi. Bunu biliyor… Her türlü girişimi yeni anayasaya yöneliktir. Bu bağlamda ÖLDÜRMEK DAHİL HER ŞEYİ YAPTIRABİLİR. Sona geldi! Ancak geldiğini benim gibi birçok insanın bilmesi, harekete geçmesi gerekenlerin hareketlenmesi gerekir. Aksi halde, buradan bile kurtulma ihtimali çok düşük de olsa mevcuttur.”

KOZİNOĞLU: AKP’Yİ KAPANMAKTAN KORU’NUN ŞANTAJI KURTARDI

Üst düzey MİT yöneticisi Kaşif Kozinoğlu AKP’nin nasıl kapatılmadığını anlatıyor:
‘Anayasa Mahkemesi üyesi Serdar Özgüldür’ün, intihal yaptığı hususu Fehmi Koru tarafından belgeli olarak tespit edilmiş ve bu olay gündeme getirilme tehdidi ile Özgüldür’e o malum ‘tarihi oy’ verdirilmiştir’
Silivri Cezaevi’nde henüz belirlenemeyen bir sebeple hayatını kaybeden MİT Asya Masası Başmüşaviri Kaşif Kozinoğlu, ölmeden önce Aydınlık’a yaptığı açıklamalarda, AKP’ye kapatma davasıyla ilgili gündemi sarsacak önemli açıklamalarda bulundu. Kozinoğlu açıklamalarıyla Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin AKP’yi “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmakla mahkum etmesine rağmen kapatmamasının şifrelerini veriyor. Kapatılma kararı için 1 tane daha “kapatılsın” oyunun gerektiğini hatırlat a n Kozinoğlu, askeri kontenjandan AYM üyeliğine atanan Hakim Albay Serdar Özgüldür’ün şantajla “kapatılmasın” oyu verdiğini açıklıyor. Kozinoğlu, Özgüldür’e santaj yapanı da açıklıyor: Abdullah Gül’e yakınlığıyla bilinen Star Gazetesi yazarı Fehmi Koru!
Şantaja konu olan olay ise Özgüldür’ün akademik çalışmasında “intihal” yaptığı iddiası. Kozinoğlu olayı şöyle anlatıyor: “Serdar Özgüldür’ün, intihal yaptığı hususu gazeteci Fehmi Koru tarafından belgeli olarak tespit edilmiş ve bu olay gündeme getirilme tehdidi ile Serdar Özgüldür’e “o” malum tarihi oy verdirilmiştir” diyor.
Serdar Özgüldür’ün kardeşi, Harp Okulu’nda görevli Ayhan Özgüldür ve eşinin, Fehmi Koru ve ailesi ile çok “sıkı fıkı” olduğunu belirtiyor. Kozinoğlu, Ayhan Özgüldür’le ilgili çok ciddi bir bilgiyi gündeme getiriyor: “Ayhan Özgüldür, Fethullah Gülen’in Harp Okulu’ndaki İMAMI’dır!”
İşte Kozinoğlu’nun ifadeleriyle AKP’ye kapatma davası…
“AKP’yi esasen kapattırmayan, “kapatılsın” oyu vermeyen, askeri kontenjandan Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanan Hkim Albay Serdar Özgüldür’dür. Serdar Özgüldür’ü, Anayasa Mahkemesi’ne üye yaptıran emekli Org. Yaşar Büyükanıt’tır.
Özgüldür, AKP’nin “laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğunu” kabul etmesine rağmen, ‘Kapatılsın’ yönünde oy vermeyerek (6 olan “kapatılsın” oyunun, 7′ye yükselmesini önleyerek) kapatma kararının hayata geçirilmesini engellemiştir… Serdar Özgüldür’ün, intihal yaptığı hususu gazeteci Fehmi Koru tarafından belgeli olarak tespit edilmiş ve bu olayı gündeme getirme tehdidi ile Serdar Özgüldür’e o malum ‘tarihi oy’ verdirilmiştir.
‘Tümg. Çubuklu biliyor’
55 yaşında olan ve 65 yaşına kadar Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapabilmek uğruna, bir asker olarak Cumhuriyeti, tarihi boyutları ile satabilen Serdar Özgüldür, bakalım 65 yaşına kadar görevinde kalabilecek mi? Ve tarih sayfalarında nasıl yer alacak? Anayasa Mahkemesi üyeliği gibi kıyak bir göreve gelen bir subay AKP’yi kapattırmamıştır. Gerçek budur! Söz konusu gerçeği de en iyi Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu bilmektedir.
AKP’yi kapatmayan bir subaydır. Adı da Serdar Özgüldür’dür. Sana Anayasa Mahkemesi hayırlı olsun! Harp Okulu’nda yediğin yemekler ise haram!.. Balyoz’dan yatan subaylara özellikle duyurulur. Gerçekleri bilelim değil mi?
Bir çok komplo, bu tip gündemlerle doğrularla engellenir.
Türkiye doğruları bilmeye başlayacak artık.
Hakikatler Türkiye’yi özgür kılacak!
‘Cemaatin Harp Okulu İmamı Ayhan Özgüldür’
Kozinoğlu açıklamalarının devamında Anayasa Mahkemesi üyesi Serdar Özgüldür’ün kardeşi Ayhan Özgüldür’ün Fethullah Gülen cemaatinin ‘Kara Harp Okulu İmamı’ olduğunu ifade ediyor:
“Fehmi Koru esasen Serdar Özgürdür’ün kardeşi öğretmen albay Ayhan Özgüldür’ün ve eşinin çok yakın aile dostudur. Ayhan Özgüldür, F. GÜLEN cemaati mensubudur… Ayhan Özgüldür ve eşi eski Oyakbank çalışanı bayan Özgüldür, Fehmi Koru ve ailesi ile çok sıkı fıkıdır. Yani Ayhan Özgüldür, Fethullah Gülen’in Harp Okulu’ndaki İMAMI’dır.
Halen ve uzun yıllardır Kara Harp Okulu’nda Bölüm Başkanı olarak görev yapan Ayhan Özgüldür, İlker Başbuğ tarafından bir ara Kara Harp Okulu’ndaki görevinden uzaklaştırılsa da, Büyükanıt Genelkurmay Başkanı olunca, Özgüldür’ü tekrar Harp Okulu’na tayin ettirmiştir. Nedeni çok açık değil mi? Yani 27 Nisan e-muhtırasını yapıp, muhtırada yazılan hususları hayata geçirmeyen geçirttirmeyen Büyükanıt’a, neden hiçbirşey yapılmıyor anlıyor musunuz? Dolmabahçe görüşmesini geçiniz. Satılan çok içerikli satılmıştır.”
Aydınlık

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

23 Kasım 2011 Çarşamba

SONUN SONU


FRANCİS FUKUYAMA VE "TARİHİN SONU"
Yoshihiro Francis Fukuyama(1952-) Japon asıllı Amerikalı bir sosyal bilimci olup, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nda Politika Planlama Dairesi’nde Ortadoğu Uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. Aslına bakılırsa Fukuyama ve benzeri Yeni Muhafazakâr (neo-Conservative) düşünürlerin ortak ve temel özelliklerinden biri de; salt üniversitede görev yapmamaları, çeşitli devlet kuruluşlarında veya devlete yakın güçlü think-thank (düşünce) kuruluşlarında görev üstlenmeleri ve farklı alanlarda ürünler vermeleridir. Fukuyama 1990 sonrasının bir diğer “star” siyaset bilimcilerinden biri olan Samuel Huntington’la birlikte bir süre The Journal of Democracy dergisinin editörlüğünü de yapmıştır. Fukuyama, 2005 yılının Temmuz ayı itibariyle Johns Hopkins Üniversitesi’nde uluslararası iktisat politikası öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve The American Interest dergisinin yayın kurulu başkanlığını yürütmektedir.
Fukuyama’nın şöhreti büyük ölçüde Soğuk Savaş sonrası kaleme aldığı “Tarih’in Sonu (The End of History)” adlı çalışmasından kaynaklanmaktadır. Aslında Karl Marks’ın komünist toplumu ve komünizm teorisi de farklı bir tarihin sonu teorisidir. Aynı Marks gibi ünlü Alman düşünürü Hegel’den fazlasıyla etkilenen Fukuyama, benzer şekilde tarihin sonunu teorileştirmiş ancak Marks’tan çok farklı bir son öngörmüştür. Fukuyama’ya göre insan doğasına en uygun yaşam biçimi ve toplumsal düzen liberalizmin hüküm sürdüğü düzendir ve tarih boyunca bu düşünceyi ve buna bağlı kurulmuş ya da kurulabilecek düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan güçler ile liberal düzeni daha da geliştirmeyi amaçlayan güçler arasında çatışmalar olmuştur. Tarih böyle ilerlemiştir.Fukuyama’ya göre monarşik yapılar, imparatorluklar, dini merkezler hep liberal düşünceyi ve onu savunanları alt etmeyi amaçlamış, ancak zaman içinde liberalizm hep üstün gelmiştir. Komünist ve faşist rejimler de geçmişte ortaya çıkmış liberalizmin diğer antitezleridir. Ancak Fukuyama’ya göre Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Batı bloğunun galip gelmesi, buna ek olarak Çin ve Rusya gibi ülkelerin Batılı sistemlere yönelmeleri liberalizmin nihai zaferinin gerçekleştiğini ve artık tek bir yol olduğunu gösteriyordu. Fukuyama’nın düşüncesine göre Batılı değerlerin yayılması bir süre alacak ve Üçüncü Dünya ülkelerinin istikrarlı hale gelmeleri uzun sürecek ama nihayetinde mutlaka tüm dünya liberal demokrasiye ulaşacaktır. Fukuyama dinsel fanatizm, sol eğilimler ve etnik milliyetçiliği liberal demokrasinin düşmanları olarak göstermektedir.
Ancak Fukuyama’nın bu denli net bir şekilde ortaya koyduğu tezine karşın Soğuk Savaş sonrası dünyada yaşanan gelişmeler; liberal demokratik Batılı değerlerin dünyaya yayıldıkça istikrar ve barışın yaygınlaşmadığını göstermekteydi. Bu nedenle Fukuyama, “küreselleşme süreci üzerine geliştirdiği Tarihin Sonu tezini sorunlu bir konuma getiren temel neden neydi?”sorusunu kendisine sorduğu zaman, bulduğu yanıt, ne kendi tezinin taşıdığı sorunlar, ne Batı emperyalizminin ve kapitalizminin yol açtığı sorunlar, ne de neoliberal küreselleşme sürecinin içerdiği sorunlu yapıdır. Aksine Fukuyama’ya göre Tarihin Sonu tezini yaşama geçiremeyen, küreselleşme sürecine adapte olamayan zayıf devletlerdir. Fukuyama son eseri olan Devlet İnşası’nda işte bu konuyu işlemeye çalışmıştır. Fukuyama'ya göre zayıf devletlerde, ya dıştan müdahale, ya da içten gelen muhalefet yoluyla rejim değişikliği sistemsel bir gereklilik niteliğindedir. Devlet inşası; (a) rejim değişikliği, (b) yeni rejimin inşası ve (c) inşa edilen rejimin güçlendirilmesi süreçlerini içerir ve bu süreç içinde istenen otoriter, ekonomik büyümeyi ve demokratikleşmeyi gerçekleştirecek ölçüde etkin, güçlü ve verimli kamu yönetimine sahip olan devlettir. Devlet inşası, bugünün dünyasında, otoriter ama zayıf devletlerin demokratik ve ekonomik olarak etkin devletlere dönüştürülmesini simgeliyordu. Bu sayede Fukuyama, teorisini revize ediyor ve Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan koşullara göre yeniden güçlü bir temele oturtmaya çalışıyordu. Bu anlamda da klasik liberalizmin görünmez eli ve küçük devleti etkin devletle yer değiştiriyordu.
Tarihin Sonu teziyle dünya çapında haklı bir şöhret kazanan Francis Fukuyama’ya getirilen en önemli eleştirilerden biri kültürel temellidir ve basit olarak ifade etmek gerekirse bu çalışmasının liberalizm adı altında Batı kültürünü ve değerlerini tüm dünyaya yerleştirmeye çalışıyor olduğu şeklindedir. Daha çok Batı dışı toplumlardaki milliyetçi-muhafazakâr gruplar ve de özellikle İslami düşünürler tarafından dile getirilen bu görüşe göre toplumların kendi kültürel, dini değerlerine göre farklı rejimleri olabilir ve Batılı liberal demokrasi nihai bir çözüm değildir. Fukuyama’nın teorisine getirilen bir diğer çok önemli eleştiri ise ekonomi temellidir. Özellikle sol, sosyalist kesimlerce dile getirilen bu görüşe göre liberalizmin yarattığı eşitsizlik ortamında sınıfsal ve grupsal çatışmalar barışçıl ve demokratik bir sistemin kurulabilmesini engellemektedir. Geçmişte sömürgecilik yapmış ve ileri kapitalistleşmiş Batı ülkelerinde bu husus henüz çok büyük sorun teşkil etmemesine karşın, Batı dışı toplumlarda sorunlar şimdiden liberalizmin neden yürümeyeceğini göstermektedir.
ozan.ormeci@politikadergisi.com
______
KAYNAKLAR
- Fukuyama, Francis (1999), Tarihin Sonu ve Son İnsan, çev.: Z. Dicleli, İstanbul: Gün Yayınları
- Fukuyama, Francis (2005), Devlet İnşası, İstanbul: Remzi Kitabevi
- Ceylan, Şule Şahin (2006), Francis Fukuyama ve Tarihin Sonu Tezi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 5 sayı: 10 Güz 2006
- Uluslararası İlişkiler “Giriş, Kavram ve Teoriler” (editör: Prof. Dr. Haydar Çakmak), 2007, Ankara: Platin Basın Yayın Dağıtım
HABER:
Cumhuri İslami gazetesinde kapitalist düzenin Wall Street hareketiyle temelden sarsıldığını konu eden bir yazı dikkatimizi çekiyor. Yazıda kısaca şu ifadeleri okuyoruz:
80’li yılların sonunda tarihin sonu ve Liberalizmin zaferini; kıyamete kadar insanlığı batılı değerlerin, kapitalist ideolojinin ve dolayısıyla onu temsil eden Amerika’nın tek kutuplu olarak şekillendireceğini iddia eden Fukuyama, kendi mabedinde bir gün kapitalizmin taşlanacağını öngörememişti. Binlerce Amerikalının kapitalizmin ana üssü Wall Street meydanını Amerikan oligarşisini lanetlemek, liberalizmin beslediği %1 zengin ve doyumsuz azınlığın geri kalan % 99’a tahakkümü anlamına gelen demokratik oligarşinin devrilmesini talep eden sloganlar atacağını aklının ucundan bile geçirmemişti.
Bugün yer küresinin her bir köşesinde acı sonuçları ile karşılaşılan kapitalizmin doğuşuna bakıldığında zaten aydın ve derin bir düşünüşün ürünü olmadığı, aksine batılı insanın yaşadığı olumsuz koşullara karşı bir tepkinin ürünü olarak ortaya çıktığı görülecektir. İçinde şekillendiği olumsuz koşullara tepki olarak ortaya çıktığından dolayı kapitalizm kendi sonunu hazırlayacak özellikleri yapısal olarak bünyesinde ilk günden beri taşıyordu. Gerçekte bu ideolojinin insanlığın hayrına olmadığının anlaşılabilmesi için iki yüzyıl gibi büyük acılar ve travmalarla dolu emperyal bir dönemi geride bırakması gerekmiyordu.
Komünist paradigmanın aksine temelde insanın ve içinde yaşadığı evrenin bir yaratıcısının olduğunu kabul etmesine rağmen insanın yeryüzündeki hareketini, madde ve servetle ve hemcinsleri ile olan -sosyal, siyasi, ekonomik vb. ilişkisini nasıl düzenleyeceğine ilişkin yaratıcı akılla bağını koparmış ve dolayısıyla insanın varlık sorunsalını doğru bir şekilde çözümlememiş olan kapitalist paradigma eninde sonunda tarih sahnesinden çekilecek ve yerini kaçınılmaz bir şekilde İslam’a bırakacaktır. Nitekim Kuran'ı Kerim'de mealen şöyle duyurulmuştur:
“Yapısını Allah korkusu ve hoşnutluğu temeli üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını kaymak üzere olan bir yarın üzerine kurup da o yarla birlikte cehenneme kayan kimse mi hayırlıdır? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.”


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

AMERİKA VE IRKÇI İSRAİL REJİMİ TERÖR TİMLERİNİN IRAK'LI BİLGİNLERİ KATLETMELERİ


Amerika ile ırkçı İsrail rejiminin terör timleri Irak'ın işgal edilmesinden sonra, yüzlerce Iraklı araştırmacı ve bilgini suikast sonucu öldürdüler. Elsager araştırma merkezinin haberine göre, bu terör timlerinin kanlı eylemler sonucu Irak'ta 152 anabilim dalındaki çalışmalar durdurulmuştur. Univer City Goldberg fakültesinin bilimsel araştırmalar danışmanı Muhammed Errebii diyor ki; Amerika ve Siyonist rejimin terör timlerinin Iraklı bilginleri katletmelerinin nedeni Irak halkını ve bilginlerini dehşete düşürmek ve Iraklı bilginler ve akademisyenlerin Irak'ı terk etmelerini sağlamaktır. Londra'daki West Minster üniversitesi öğretim üyesi Dr. Abbas ElHüseyni de yaptığı açıklamada, Irak'ın bilimsel ve teknolojik gelişmelerini engellemektir. Brüksel yargı komitesinin üyesi Dr. İsmail Elcelili de Amerika ve Siyonist işgalcilerin Irak'ta kargaşa yaratmak için Iraklı bilginleri katlettiklerini söyledi. Iraklı yetkililere göre, Amerika ve müttefiki batılı devletlerin Irak'ı işgal ettikleri 2003 yılından beri terör timleri 500 Iraklı bilgin ve üniversite öğretim üyelerini öldürdüler. İngiliz gazeteci ve yazar Robert Fisk'e göre Irak'ta 15 yabancı casusluk ve istihbarat servisleri Irak bilgileri katletmek veya bu ülkeden kaçırmak için faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bush yönetimi döneminde Amerika dış işleri bakanlığının itiraflarına göre, soykırımcı İsrail rejiminin casusluk ve terör örgütü Mossad kendilerine teslim olmayan Iraklı nükleer bilim dalı bilginlerini katletmiş veya onları Amerika ile işgal edilen Filistin topraklarına nakledip, kendi tesislerinde çalışmaya zorlamış bulunuyor. Irak üniversiteleri öğretim üyeleri sendikasının da raporuna göre, Amerika ve Irkçı İsrail terör timlerinin yaptıkları saldırıların kurbanlarının yüzde 80'ı Iraklı bilgin ve üniversite hocalarından oluşmaktadır. Bağdat, basra, Musul ve Elmüstensere üniversitelerinin öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerinin yarısı işgalci güçlerin terör saldırıları sonucu öldürülmüşlerdir. Son on yılda amerika ve Irkçı İsrail rejiminin terör timlerince öldürülen bilginlerin en meşhur şahsiyetleri Bağdat üniversitesi rektörü, Dr. Muhammed Abdullah Erravi, Müstensere eğitim fakültesi dekanı, ırak Afrika ve Asya araştırmaları merkezi başkanı Dr. Sabah Mahmut Errebii , ırak kızıl haç başkanı ve hukuk fakültesi dekanı Dr. Aziz Ali, Musul Hukuk fakültesi dekanı Dr. Leyli Abdulcebbar, ırak fizik anabilim dalı bilginlerinden Dr Hüseyin yasin ve çok sayıda diğer Iraklı bilginlerdir. Iraklı bilginlerin 3/4ü bu terör timlerinden katledildiler. Böylece Irak'ta bilimsel çalışmalar ve eğitim ağır darbeler aldı.

14 Kasım 2011 Pazartesi

6 GÜN KALA



KOZİNOĞLU’YLA BİRLİKTE GÖMÜLMEYEN SIRLAR
Kozinoğlu’yla birlikte gömülmeyen sırlar
Türkiye’nin yıllardır en çok merak ettiği ve kamuoyunun “Hayalet” lakabıyla tanıdığı MİT’çi Kaşif Kozinoğlu, geçtiğimiz Cumartesi akşamı tutuklu olduğu Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybetti.
Kozinoğlu, yargılanacağı Odatv davasında 22 Kasım Salı günü ilk duruşmasına çıkacaktı. Duruşmasına 10 gün kala, henüz kesinleşmeyen bir nedenle hayatını kaybetti. MİT’çinin sır ölümüyle ilgili, bütün kamuoyunda olduğu gibi, Kozinoğlu’nun hem yakın çevresi hem de devre arkadaşlarının kafasında soru işaretleri gittikçe büyüyor. En büyük soru işareti ise Adalet Bakanlığı’nın ölüm sebebi olarak “ağır ve yoğun spor yapması” şeklindeki açıklamasının, Kozinoğlu’nun koğuş arkadaşları tarafından doğrulanmaması.
Kaşif Kozinoğlu’nun ölüm haberi duyulur duyulmaz, herkesin ilk tepkisi “Sırlarıyla öldü” oldu. Gazeteler “MİT’in kara kutusuydu” manşetleri attı. Ancak Kozinoğlu, sırlarının bir bölümünü ölmeden önce kendi el yazısıyla kaleme aldı ve bu notları Aydınlık’la paylaştı. Aydınlık, “Kendi el yazısıyla Kozinoğlu’nun sırları” yazı dizisini bugün başlatıyor.
Gündem değiştirecek mektup...
Fethullah Gülen cemaatinin Türk Cumhuriyetlerindeki örgütlenmesi... Cemaat hiyerarşisi ve işleyişi... MİT-CIA-cemaat bağlantıları... Hakan Fidan ve MİT’te yeni dönem... Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen ilişkileri ve karşıtlıkları... Anayasa Mahkemesi ve AKP’ye kapatma davası... Mehmet Eymür ve Ergenekon tertibi... Eymür ve cemaat ilişkileri... Kaşif Kozinoğlu’ndan Türkiye gündemini sarsacak açıklama ve bilgileri el yazısından aynen kamuoyuyla paylaşıyoruz...
MİT'çi Kaşif Kozinoğlu, ABD'nin Gülen okullarını nasıl kullandığını anlatıyor:
Gülen okullarının müdürleri CIA'ya rapor veriyor
1. Özbekistan, Rusya Federasyonu ve en son Türkmenistan Fethullah Gülen okullarını hangi gerekçe ile kapatıyorlar? “İrticai faaliyetler” Görevlilerden bir kısmı da anılan ülkelerdeki bağımsız mahkemelerde yargılanıp hapis cezası alıyor. Diğer kısmı söz konusu ülkeden kovuluyor.
2. Rusya Federasyonu anılan okulları kapatırken bir tespit yapıyor. Basına yansımıştır anılan tespit: söz konusu okulların, “ABD adına istihbari faaliyet gerçekleştirdikleri ve anılan okulların ABD’li istihbaratçıların barınma yuvaları olduğu...”
3. Anılan okulların faaliyet göstermesi için çok büyük meblağlarda para gerekmektedir. Anılan para Türkiye’deki bazı işverenlerin bağışlarından elde edilen paranın çok üzerindedir. Bu paraları ABD vermektedir. (N. Veren* de benzeri şekilde ifade ediyor.)
4. ABD, bu okulları sadece istihbarat ve barınma bağlamında değerlendirmiyor. ABD'nin esas amacı, “Söz konusu okullar sayesinde, İRAN’ın Asya’daki Fundamentalist akımını engellemek ve dengelemek.”
5. Söz konusu okulların 1. düşmanı İRAN’dır. F. Gülen hareketi, ABD İRAN’ı sevmediği için İran’ı düşman bellemiştir.
Anılan ülkelerde belirttiğim şahıslar, özellikle okul müdürleri o ülkelere ilişkin raporlarını da, belli periyotlarda anılan ülkelerdeki CIA temsilcileri ile paylaşmaktadırlar. Ayrıca o şahıslar o ülkelerden bayanlarla evlenip, o ülkenin pasaportlarını da almaktadırlar...

*Nurettin Veren, Fethullah Gülen'in eski Başmuavini ve 35 yıllık yol arkadaşı
Tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi'nde Cumartesi günü henüz bilinmeyen bir nedenle hayatını kaybeden MİT'çi Kaşif Kozinoğlu'nun ölmeden kısa süre önce Aydınlık'a ulaştırdığı mektubunun dün yayımladığımız ilk bölümü geniş yankı uyandırdı. Aydınlık, Kozinoğlu'nun kendisiyle birlikte mezara gömülmeyen sırlarını kamuoyunun önüne sermeye başlamışken, diğer gömülmeyen sırları ise örtülmeye çalışıldı. Kozinoğlu'nun Silivri Cezaevi'nde el yazısıyla hazırladığı 40 sayfalık savunmasına savcının el koyduğu öğrenildi. Cezaevi kaynaklarından edinilen bilgiye göre, Kozinoğlu, mahkemeye sunmak üzere çok etkili bir savunma hazırladı. Savcı, Kozinoğlu'nun 40 sayfalık savunmasına koğuşuna giderek el koydu. Şimdi yazı dizisine başladığımız bu mektup daha da önem kazandı.
'Para kaynağı ABD'
Dün yayımladığımız bölümde Kozinoğlu, yurt dışında özellikle de Türk Cumhuriyetlerindeki Fethullah Gülen'e bağlı okulların ABD ve CIA ile bağlantılarını anlatıyordu. "Gülen okullarının müdürleri CIA'ya bulundukları ülkelere ilişkin rapor veriyor" diyen Kozinoğlu, söz konusu okulların para kaynağını da söyle ifade etmişti: "Anılan okulların faaliyet göstermesi için çok büyük meblağlarda para gerekmektedir. Gereken para Türkiye'deki bazı işverenlerin bağışlarından elde edilen paranın çok üzerindedir. Bu paraları ABD vermektedir."
Uzun yıllar MİT Asya Ülkeleri Daire Başkanvekilliği görevini yapan Kozinoğlu, mektubunun bugün yayımlayacağımız bölümünde ise Fethullah Gülen cemaatinin Türk Cumhuriyetlerinde bürokrasi ve büyükelçiliklerde nasıl örgütlendiğini, söz konusu ülkelerin Gülen cemaatine karşı nasıl mücadelede verdiğini anlatıyor. İşte Kozinoğlu'nun anlatımıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetlerindeki cemaat örgütlenmesinin şifreleri...
'Büyükelçilikler, THY ve TİKA cemaat ofisi gibi'
Kaşif Kozinoğlu, Türk Cumhuriyetlerinde büyükelçilikler, THY ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı'nın (TİKA) Gülen cemaatinin ofisleri gibi kullanıldığını anlatıyor
"Kırgızistan'da uzun yıllardır ve halen tüm okulların başında olan şahıs Orhan İnandı, aslında Fethullah Gülen'in 'Asya İmamı'dır. Kırgız Devleti ile irtibatlı olan esasen odur. Büyükelçiden hiçbir farkı yoktur. TC Devleti de bu şahıs üzerinden Kırgız yönetimi ile irtibat kurmaktadır. Anılan şahıs Kırgızistan'da, F. Gülen cemaatinin bilgisi dışında gizli bir şahsi servet de edinmiştir. Haremi vardır. Lüks içinde yaşamaktadır. Kırgızistan servisi tarafından angaje edilmiştir. Kırgız gizli servisi her adımını bilmektedir. Anılan Kırgız servisine de F. Gülen cemaatini anlatmaktadır. Kırgızlar, F. Gülen'in okullarına muhtaç oldukları için şu an itibarıyla kapatamamaktadırlar. Orhan İnandı'dan elde ettikleri tüm bilgileri, Rus ve Çin servisine aktarmaktadırlar. Aslında Rusya ve Türkmenistan'daki okullar, Orhan İnandı'nın verdiği bilgiler sonrası kapatılmıştır.
'Türkiye parsel parsel satılıyor'
Ayrıca Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afganistan, Tacikistan'daki Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), büyükelçiliklerdeki eğitim, ticari, ekonomik, din ve kültür müşavirliklerinin tamamı F. Gülen'ciler tarafından kapatılmıştır. Söz konusu ülkelerde F. Gülen'ci olmadan iş yapmak, ticaret vb. hiçbir faaliyet yaptırılmamaktadır. TİKA-büyükelçilik-THY'nin açık olduğu (faaliyet yürüttüğü) yerlerde okullar ve işadamları bir ekip şeklinde çalışmaktadır. Tüm bu söylediğim gruplar, bu ülkelerde barınabilmek, ülkeden atılmamak için anılan ülkelerin gizli servislerine aynı zamanda verdikleri bilgilerle, Türkiye'yi de parsel parsel satmaktadırlar.
'ABD okullar kapanmasın diye uğraşıyor'
Türkmen Başı'nın ölümü sonrası Türkmenistan Cumhurbaşkanı olan Berdimuhammedov, öncelikle bakan yardımcılığına kadar yükselen, Türkmenistan sayesinde çok büyük paralar kazanan Ahmet Çalık'ı bitirmiş, gücünü elinden almış ve son olarak da F. Gülen'in okullarını kapatarak aslında çok büyük bir maddi damarı da kesmiştir. İşte Rusya Federasyonu'ndan sonra Türkmenistan'da da okulların kapatılması F. Gülen grubunu çıldırtmıştır. Şimdi kesinlikle sıra Azerbaycan ile Kazakistan'a gelecektir. Bu kapatma olayı fakir olmaları nedeniyle en son Afganistan vb. bölge ülkelerinde olur. Özbekistan'dan sonra Türkmenistan'da da bu okullar kapanmasın diye, ABD'nin çok uğraşısı olmuştur. Ancak RF (Rusya Federasyonu), Özbekistan ve Türkmenistan, anılan okulları ülke güvenlikleri ve Nurculuk faaliyeti yapmaları dolayısıyla kapatmaktadır.
'Nurculukla mücadele departmanı'
Asya'da en yoğun Kırgızistan'da yerleşik durumdadırlar. Özbekistan, F. Gülen faaliyetlerine hiçbir şekilde müsade etmemekte. Yakaladığında ülkeye iade etmiyor, yargılayıp hapse attırıyor. Ancak Özbekistan, her yönüyle bölgenin en önemli stratejik ülkesi olması bağlamında her yolu deneyerek bu ülkeye girmeye çalışmaktadır. Özbekler de bunları kısa sürede yakalamaktadır. Özbek İçişleri Bakanlığı'nda Nurculukla mücadele departmanı kurulmuştur (1994). Aynı yıl Özbekler Türkiye'de çeşitli okullarda okuyan tüm talebelerini geri çekmiş ve Özbekistan'daki okullarını kapatmıştır. Özbekistan'daki büyükelçilikte din müşaviri yoktur.
'Salih, Başbakanlık tarafından korunuyor'
Dışişleri Bakanlığı mensupları, her şeyi tüm çıplaklığıyla bilmelerine rağmen korkudan bu konuda merkezlerine kripto çekememektedir. Özbekistan lideri İslam Kerimov'un muhalifi Muhammed Salih, ABD ve F. Gülen organizesi ile Türk topraklarında barındırılmakta, başbakanlık tarafından korunmaktadır. Muhammed Salih'in kızı ile Emine Erdoğan'ın çok yakın bir arkadaşı evlenmiştir. M. Salih, ABD'nin terör örgütleri listesinde yer alan Özbekistan'a muhalif İslami Hareket adlı terör örgütü ile direkt olarak irtibatlıdır ve örgüte para yardımı yapmaktadır."


MİT’çi Kaşif Kozinoğlu’nun Silivri Cezaevi’nde sır ölümü nasıl aydınlanır bilemeyiz. Ancak Kozinoğlu’nun Aydınlık’a mektubu çok önemli konuları aydınlatacak. 3 gündür yayımladığımız Kozinoğlu’nun mektubundan bölümleri, bu konuda iz sürmek isteyenlerin dikkatine sunuyoruz. Son yıllarda MİT’te yaşanan tasfiye ve dönüşüm, Aydınlık okurlarının yabancı olduğu bir konu değil. Ancak yıllardır MİT’in ciğerinde yer almış, MİT Orta Asya Ülkeleri Daire Başkanvekili Kozinoğlu’nun anlatımları, MİT’in fotoğrafını daha da berraklaştırıyor. İşte Kozinoğlu’nun el yazısıyla MİT’te son durum ve Hakan Fidan…

MİT’çi Kozinoğlu anlatıyor: Tayin ve terfileri Gülen cemaati yapıyor

‘Emniyet’ten sonra sıra MİT’te’

“Hakan Fidan’ın MİT’e gelişi ile söz konusu okullarda (Fethullah Gülen okullarında) çalışan öğretmenlerden birçok isim MİT’e davet edilmiş ve MİT’te göreve başlamıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü gibi MİT de F. Gülen cemaatine mensup kişilerce ele geçirilmek üzeredir.

‘Gerektiğinde içki de içerler’

F. Gülen okullarında görev yapan personel, gerekirse eşinin başını açar. Çok az maaş aldıklarını ifade ederler. Lüks içinde yaşarlar. Gerektiğinde içki de içerler. F. Gülen’in okullarını kapatan ülkelerin “kapatma” nedenlerinin metinleri yayınlanırsa bu F. Gülen için ağır bir darbe olur.

‘Gülen tek başına Apo gibi’

Dünya genelinde 800′e yakın F. Gülen okulu vardır. F. Gülen tek başına Apo gibi! Yani kendisinden sonra bir ikinci şahsın olmasına izin vermeyen bir kişilik. F. Gülen neden ABD’ye gitti? Cemil Çiçek Adalet Bakanı iken ‘Türkiye’ye dönebilir’ demesine rağmen neden hâlâ Türkiye’ye dönmüyor? Dönecek mi? Dönecekse ne zaman dönecek?

‘ABD, dönmesine izin vermiyor’

F. Gülen, Türkiye’ye dönmeye korkuyor. Ayrıca ABD dönmesine izin vermiyor. ABD ne zaman verirse izni, o zaman döner. Nurettin Veren bulunup konuşturulmalı. Bu konu çok önemlidir! O adam çok şeyi belgeli anlatacaktır.

‘Atatürk düşmanı yetiştirilir’

Tüm F. Gülen okullarında görev yapan öğretmenler ışık evlerinde yetiştirilmiş gençlerdir. Sorulduğunda ‘askerlik görevlerini yaptıklarını’ söylerler. F. Gülen okullarının talebeleri özenle seçilir. O ülkedeki bürokrat, siyasetçi ve diğer ileri gelenlerin çocuklarıdır. Amaç o nesille, o ülkeyi ileride ele geçirmektir. N. Veren’in açıkladığı milyarlarca dolarlık mal varlığının kaynağı nedir? Bu para birçok ülkenin hazinesinde mevcut değildir. Okullarda görevli öğretmenler, bulundukları ülkenin şartlarına ayak uydurur. Her okulda Atatürk köşesi vardır. Bu, aslında takiyedir. Okullarda talebelere risaleler ezberlettirilir. Atatürk düşmanı olarak yetiştirilirler (dünyadaki bütün okullarda).

Fehmi Koru’nun kardeşi…

Dışişleri Bakanlığı da F. Gülen cemaati tarafından tamamen ele geçirilmiştir. Kurumları ele geçirirken önce personel departmanı’nı ele geçirirler. Örneğin F. Koru’nun (Fehmi Koru) kardeşi Naci Koru, Dışişleri Bakanlığı’nın personel işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısıdır. Daha birkaç yıl öncesinde Şikago Başkonsolosu idi. Bunlar atlaya zıplaya ve hiçbir hiyerarşi dinlemeden gitmektedir. Dışişleri Bakanlığı, cemaatçi olmasa bile F. Gülen’in personelinden korkmaktadır. Yurt dışını ziyaret eden tüm siyasetçiler F. Gülen okullarına mutlaka uğrarlar. Onlardan hediye ve para zarfları alırlar.

Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA), tamamen F. Gülen’in kontrolündedir. Dışişleri Bakanlığı bazı konularda, büyükelçilikleri değil, anılan okulların (Gülen okulları) müdürlerini ve o ülkenin TİKA sorumlularını muhatap almaktadır. Korkmaları nedeniyle Dışişleri mensupları bu duruma seslerini çıkaramamaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde (EGM) olduğu gibi, Dışişleri’nde de tayin ve terfileri F. Gülen cemaati yapmaktadır. Birkaç ay içerisinde MİT’te de yapmaya başlayacaktır.”
Aydınlık Gazetesi



ABD ADINA CELLAT OLMAK
Türkiye’nin kaderine bakın. Küresel katiller hatırına kendi insanlarını feda etmek… İnfaz kararı karanlık merkezlerce verilenleri “kanun(!)“ları kullanarak ölüme yollamak… Tıpkı Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i yabancılara yaranmak için idam sehpasına yolladıkları gibi…
Dün Kemal Bey’i idama yollayan zihniyet, bugün başka isimlerle günümüz Kemal Beyleri’ni ölüme yolluyor. Kemal Bey aleyhine şahitlik yapan işbirlikçilerin torunları, basın yolu ile yalancı şahitlik yapmaya devam ediyor…
Atalarımız boşuna “göl yerinden su eksik olmaz” dememiş.
Kaşif Kozinoğlu Adalet(!) Bakanı’nın tutsak evinde kalp krizi(!) geçirip yaşama veda etti. Vatanına hizmet etmenin bedelini Kemal Bey gibi canıyla ödedi. Allah rahmet eylesin. AB-D’ye rağmen PKK ile mücadele eden kim varsa tek tek intikam alınıyor. Hatta bugünün değil, dünün de intikamı alınıyor. Kimden mi? Emperyalizmin değirmenine taş koyanlardan..
Dersim isyanını bastıranlardan, Şeyh Sait’e dersini hak ettiği gibi verenlerden… 

Mustafa Muğlalı’nın adının kışladan kaldırılması ise, iki büklüm olmuş Genel Kurmay Başkanı’nın resmiyle bir bütünlük arz ediyor.
Erdoğan’ın Dersim katliamı diyerek Türk Devleti’ni sanık sandalyesine oturtması, Seyit Rıza’yı haklı görmesiyle açıklanabilir. Haklı gördüğü Seyit Rıza Kimdir bir bakalım:
“Akıl hocaları Ermeni-Kürt Derneği kurucusu ve Kürtçülük adına her türlü hainliği yapmaktan çekinmeyen Baytar Nuri Dersimi ve Kürt Teali Cemiyetinin bölgedeki uzantılarından Koçgirili Alişir`de kışkırtma ve isyana teşvik gibi görevlerini ifada ön sıradaki yerlerini koruyorlardı.
75 yaşında ki Seyit Rıza, kendisini neredeyse bir Kürt ( oysa Kürt gözüken bu hain seyidim diyerek soyunun Arap olduğunu da kabul etmiş gerçekte ise Türk olduğu bilinmektedir (Alevilerin Etnik Kimliği, Cemal Şener, Etik Yayınları,2002, s.105)) padişahı gibi görmüş, gücüne güvenerek ayaklanmış ancak devlet güçleri baskın çıkmış ve bozguna uğramıştı.
Baytar Nuri`nin önerisiyle İngilizlere mektup yazarak destek aramaya kalkışmıştı. 
İşte o mektuptan ibret verici birkaç satır: ‘Yıllardan beridir, Türk Hükümeti Kürt Halkını asimile etmeye çalışmakta ve Kürt dilini gazete ve dergilerde yasaklayarak, anadilde konuşanlara eziyet ederek, Kürdistan`ın bereketli topraklarından gidenlerden büyük bir bölümünün telef olduğu Anadolu`nun çorak topraklarına zorunlu ve sistemli göçler düzenleyerek, bu halka zulmetmektedir.
Mektup, yalvarmayla (… üç milyon Kürt benim sesimde Ekselanslarına sesleniyor…) sürüyor. Altında Dersim Generali Seyit Rıza imzalı (30 Temmuz 1937) (Belge ve Tanıklarıyla Dersim Direnişleri, S.310)” (Murat Köylü)
“Büyük Kürdistan Hayali” içinde olanlar mütarekenin 7. maddesinden de destek alarak ve mütarekenin imzalanmasından iki ay sonra İngilizlerin desteği ile 30 Aralık 1918 `de alel acele “Kürt Teali Cemiyeti`ni” kurdular.
Kurucuları, daha önce isyan eden çıbanbaşlarının tamamından oluşuyordu. Şeyh Ubeydullah ve hain evlatları, Bedirhan aşiretinin döküntüleri, Babanzade aşireti ve dikkati çeken aşırı bir Kürt Milliyetçisi olan Saidi Kürdi ( Saidi Nursi). 
Ne istiyorlardı; ‘Kürt nüfusunun daha yoğun olduğu bölgelerde İslam Halifeliğine ve Osmanlı Saltananatına bağlı kalmaları kaydıyla özerk bir yönetim şekli’
Peki bu gün, adına Demokratik Toplum Kongresi denen, sivil toplum kuruluşlarını tek çatı altında toplayan PKK ile doğrudan ilişkili olan ve eşbaşkanları Ahmet Türk ( Kendisi Kanco Aşiretinin Başıdır) ve Aysel Tuğluk’tur ( Kendisi Abdullah Öcalan`ın Avukatıdır) oluşum ne istiyor?
Öcalan’ın tek muhatap olarak kabul edilmemesinin ‘Kürt halkının siyasal iradesine saldırı sayıldığı’ vurgulanarak, Kürt halkı topyekûn direnişe davet ediliyor. (Kaynak:Murat Köylü-Haberokur.com)”
İşte Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun Seyit Rızası.. Devleti tanımayan ve dış güçlere sığınan bir hain. Tunceli’de katledilen Türk Subayları konu bile edilmiyor. Yani demek isteniyor ki:Onlar devleti tanımamakta haklı, Türk subay ve askerlerini öldürmekte haklı. Kendini savunan asker ise katil(!)…”

Saidi Nursi’ye tapanlar Kurtuluş Savaşında Atatürk’ün yanında yer alan ve Anadolu’yu Kuvva-i Milliye’ye katılmaya ikna eden Libyalı Şeyh Sunusi’yi hiç ağızlarına almazlar, neden?.. Gene Kurtuluş Savaşına destek veren Diyap Ağa’yı ağızlarına almazlar ama hain Seyit Rıza ağızlarından düşmez(!).. Neden?.. Büyük dedeleri de Seyit Rıza gibilerin safında yer aldığı için olabilir mi acaba?
Dünü bilmeyen dünün hesabının bugün görüldüğünü de anlayamaz.
Atatürk’ün “fitne yuvası” dediği Patrikhane baştacı ama Kurtuluş Savaşı madalyasına sahip Papa Eftim’in torunu 4 yıldır Silivri zindanında tutsak. ULU Önder’in “Fesat ve ihanet yuvası” dediği Fener Kilisesi’nin Papazı 6. Konstantin, 1925’teki mübadele sırasında Sirkeci’den trene bindirilerek Yunanistan’a gönderildi. O papazın kemikleri AKP izniyle 86 yıl sonra İstanbul’a getirildi ama Mustafa Muğlalı Paşa’nın adı ömrünü verdiği ordusunun kışlasında kalamadı. Yazık!!.
PKK ile mücadele eden askerleri Hasdal-Silivri hattına hapsederek Şeyh Sait ve Seyit Rıza misyonu karşımıza yeniden dikiliyor.

Şeyh Sait ve Seyit Rıza nasıl İngilizler’e sığındı ise, onları savunan, olmayan şereflerini iade etmeye kalkanlar da “Ankara’nın şerrinden Bürüksel’in şefaati iyidir” diyerek aynı merkezlere sığınıyor.
Dünün ihanet ittifakı bugün aynı ittifak içinde, görmüyor musunuz?
Cumhuriyeti kuran irade kin ve nefret olmasın, kaynaşma sağlansın diye ihanet eden isimleri sadece arşivlerinde kayıtlı tuttu, yeni nesillere öğretmedi. Artık zamanıdır. Bu arşivler millete açıklansın ki, Ergün Poyrazlar açıklamak zorunda kalıp diyet ödemesin. Hep diyorlar ya; “geçmişimizle barışalım” diye.
Artık biraz da kendileri şu geçmişleri ile barışşınlar da biz de görelim…
Erdoğan 4 Kasım 2002 tarihinde, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e özel kurye ile gönderdiği mektubu nasıl bitiriyordu:

“Samimiyetle sizin olan
, Recep Tayyip Erdoğan,
Genel Başkan” (1)*
“Sizin olan Recep Tayyip Erdoğan”(!)…
Tıpkı Vahdettin‘in mektubunda yazdığı gibi…
Bu psikolojinin özü nedir biliyor musunuz? Seyit Rıza, Şeyh Sait, Saidi Nursi ve Vahdettin gibileri aklıyarak aslında vicdanlarda kendini aklamaktır. Aynı yolu izleyenler, aynı figürlerden nefret edenler önce aynı yolu izledikleri kişileri meşrulaştırmalı ki, kendileri de o yoldan meşrulaşabilsin.
Kurtuluş Savaşı’nda Yunan, İngiliz, Fransız yanında yer alıp Kuvva-i Milliye’ye karşı savaşan hainler kaybedip yargılandıklarında kinlerini çocuklarına aktardı. Binbir yalan ve nefreti soylarına ekerek sürdürdüler. Onlar benim “merdiven altı üretim” dediğim zehirli, yalan bir tarih üretti. Fısıltı şeklinde ve “aslında” diye başlayan yalanlar serisi... Tabii bu arada hazır zemin bulmuşken yabancı istihbaratlar da boş durmadı.
Emperyalizm kaybettiği savaşın intikamını kendi kuralınca alacaktı. Türkler sadece emperyalizmi yenmekle kalmamış, aynı zamanda mazlum milletlere de örnek olmuştu. Mafya usulu çalışan emperyalizm, baş kaldırandan intikam almalı ki, birdaha başka bir lider çıkıp “Milli Devlet” kurmaya kalkmasın.
Kaddafi ve Saddam’ın o kadar aşağılanarak öldürülmesi bu yüzdendir. Mafya haraç vermeyeni nasıl yol ortasında kurşunlarsa, nasıl karısının koynundan alıp kafasına sıkarsa, mafya devletler de aynı yolu izler. Onlara yardım ve yataklık eden yandaşlar ise şeytani güçlerin “fedaisinden” başka birşey değildir.
“Merdiven Altı Üretimi” zehirli tarih yalanları ile muhafazakar bir kesim zehirlendi. AKP ve Erdoğan’ın beslendiği tarih bilgisi işte bu merdiven altı üretim bilgilerinden ibarettir.
Günümüze geldiğimizde anlıyoruz ki, aslında Lawrence’lar daima içimizde imiş. Ve onlar satın alacak Şerif Hüseyin‘leri daima bulmuşlar.
Kaşif Kozinoğlu’nun ölümü(!) ile başlayan yazımı neden yakın tarihe yolculuk yaptırarak devam ettirdim?
Çünkü dünü bilmeyen bu güne teşhis koyamaz. Nokta!

İstiklal Mahkemeleri’ni sürekli kin ve nefret ekmek için kullanan “merdiven altı üretim”in sahipleri, kendileri için öyle nefret tohumları ektiler ki, öyle zulümlere ortak oldular ki, ektikleri nefret yedi sülalelerine yetip de artar bile.
Bu zulüm, bu ölümler onları mezarlarında bile takip edecek!..
Kuddisi Okkır, Kaşif Kozinoğlu… Onlar AB-D adına cellatlığa soyunanların öldürdüğü yeni Kemal Beyler’dir! Yurt dışından gelerek teslim olan Rahmetli Kozinoğlu kaçmayıp teslim oldu ama “kaçma(!)” ihtimaline karşılık esir edildi. Sonra mezara yolcu edildi.
Uçgun Geray böbrek hastası idi, tutuklanıp sorgulandı ve o süreç sonunda vefat etti.
Asuman Özdemir emekli bir bankacıydı. Evinde oturmak yerine vatan derdine düştü. Tutuklandı, PKK’lıların içine atıldı. İleri derece siroz hastası olduktan sonra bırakıldı. Eşi mahkeme yollarında yoruldu. Üzüntüye yorgun kalbi dayanamadı ve Asuman Özdemir bırakıldığında sevinemeden eşini kaybetti. Şimdi Asuman Hanım’ın hastalığı son safhada ve hasta bir oğlu var.
İsmail Yıldız ilk tutuklananlardan bir isim… Şimdi Bakırköy Ruh Ve Sinir Hastalıkları bölümünde tedavi görüyor. 50 kiloya düştüğü söyleniyor. Avukatı yok. Ailesi ziyarete gelemiyor. Eşi başlarda bir defa gelmiş, yeni doğan çocuğunu görsün diye…
Mehmet Demirtaş… Gazcılık yapıyormuş… Sözde bulunduğu söylenen bombaların olduğu evde eskiden kiracı oturmak gibi bir şanssızlığı var.. İzlediğim davasında savunma yaparken; “-Tahliyemi istemiyorum, biliyorum ki kontenjan sınırlı. Bizim dükkan da ahlaksız tekliflere kapalı (gizli tanık ol bırakalım tekliflerini kast ediyor).” Diyordu.

Örtülü eşi ve kızı bir köşede davayı seyrediyordu. Sonra öğrendik ki, iki aileyi omuzlayan ağabey iflas etmiş ve intihar etmiş.
Anlayacağınız sadece Hasdal ve Silivri’dekiler esir değil. Onların bütün aileleri de esir.
Şener Eruygur nasıl olduysa merdivenlerden düştü(!)… O artık bir çocuk gibi bakıma muhtaç…
Bizans medyası tarafından linç edilen kahramanlık madalyası sahibi gazimizin intihara sürüklenişi… Askerlerimizin onur intiharı…
Yani, Derviş Mehmediler’in torunları Kubilay’ın başını kesmeye devam ediyor…
“Yaralı bırakmak olmaz” diyerek köklerine ne kadar sadık olduğunu gösteriyor.
Tolon ve Eruygur Paşa’yı içeri aldıklarında PKK’lı mahkumlarca yuhalandıklarını da unutmayalım.
Dünü bilmeyen bu güne teşhis koyamaz! NOKTA!!.
Peki yabancı istihbarat maşaları ne durumda, bir de onlara bakalım:
Bebek katili, uyuşturucu kaçakcısı, 35 bin insanın ölümünden sorumlu vampir, tecavüzcü Apo ne durumda?
Odası Avrupa’dan gelen kağıtlarla döşendi. Davası bitmiş olmasına rağmen avukatları vasıtası ile örgütünü yönetti. Canı sıkılmasın diye yanına arkadaş yollandı. Doktoru daima hazır ve nazır(!)… Silivri-Hasdal hattında esir olanlar Erdoğan-Arınç-Gül ve “kulları” tarafından linç edilirken bebek katili Erdoğan’ın “Sayın” hitabıyla adam yerine kondu. Silivri-Hasdal esirleri Bizans medyası tarafında sürekli dövülürken, Apo ve PKK barış güvercini yapıldı.
Sahi, İmralı’dan asker neden çekilmek istenmişti? Yerlerine neden polis kondu? Narko terörist tecavüzcü ile görüşen devlet erkanı saklı kalsın diye mi acaba? Öyle ya, böyle bir katilden “Mandela” çıkarmak ne kadar gayret edilirse edilsin kolay değildir tabii(!)…
İnsanları “domuz bağı” ile bağlayıp canlı canlı gömenler serbest bırakıldı ama devletin verdiği görevden başka birşey yapmayan Kozinoğlu ölüme yollandı.

Domuz bağcılara hapiste “internet” keyfi sağlanmış ama Silivri sakini gazeteci ve vekiller elle yazmaya devam ediyor.
Ve Boğazlayan Kaymakamı Kemal Beyler aynı ellerce ölüme yollanmaya devam ediyor…
Dün İngiliz Mandası diyenler Malta Sürgünlerine nasıl payanda oldu ise, bugün ABD mandası diyenler CİA rehberliğinde Kozinoğulları’nı ölüme yolluyor…
Bu tabutlar AKP’yi ilelebet takip edecektir.
AKP 9 yıldır kin ekiyor, ölüm biçiyor.
Hiçbir zulüm ilelebet değildir!

Her Firavun’un saltanatını bitirecek bir Musa vardır. Her Nemrut’un saltanatını bitirecek bir İbrahim, her Ebucehil’in cehaletine son verecek bir Muhammet(s.a.) mutlaka yaratılmıştır. Çünkü Allah zalim değildir.
13 yaşındaki kızı cahiliye devrindeki gibi “yargı kararı ile” diri diri toprağa gömenlerin saltanatı mutlaka yıkılacaktır!..

Şeytan bazen fenerci olduğunu zanneder ama aslında fenercisi tarafından “esir” edildiğini enaniyeti dolayısı ile anlayamaz.
Zulüm ve nefret ekenler gün gelir zehir yemeye mecbur kalır.
2. Van depremindeki olaylar için Erdoğan “biz de yargıyı harekete geçireceğiz” diyor. Demokratik bir ülkede başbakanlar yargıyı harekete geçirmez. Yargı suç unsuru bir durum görürse kendisi harekete geçer.
Başbakanların harekete geçirdiği yargı ise Türkiye’de gördükleriniz gibi olur.
(1)*Bu mektup, 17 Ocak 2004 günlü Star Gazetesinde Hayrullah Mahmut’un köşesinde yayımlanmış, fakat bugüne kadar yalanlanmamıştır.




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."