28 Şubat 2010 Pazar

NEŞET ERTAŞ AĞABET "GÖNÜL DAĞI" TAŞ PLAK KAYDI
..

İŞTE ERGENEKON BUDUR


SAĞ/SOL
KÜRK/TÜRK
ALEVİ/SUNNİ DİYE BÖLÜNÜP
TÜRKLÜĞÜNDEN
UTANACAK KADAR
DEVŞİRİLMİŞLER
DİNLEMESİN


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."


17ARALIK 2004 BRÜKSEL AB’DELİ 24 BAKAN RECEP TAYİP ERDOĞAN’A MÜZAKERE TARİHİ VERDİ.

NASIL MI GERÇEKLERŞTİ?

12 MADDECİĞİ KABUL EDEREK:

1-Kıbrıs Rumlara bırakılacak.

2-Sözde Ermeni soykırımı tanınacak.

3-Güneydoğuda Kürt devleti kurulacak.

4-İstanbul’daki Fener Ortodoks Rum papazına ekümenik verilecek.

5-Fırat ve Dicle üzerindeki barajlar başta olmak üzere AB’ye devredilecek.

6-Ilımlı İslam uygulanmasına geçilecek.

7-İran ve Rusya potansiyel düşman kabul edilecek.

8-Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetkileri kısıtlanacak.

9-Müzakerelerin ucu açık bırakılacak.

10-Devlet bankalarının tamamı özelleştirilecek.

11-Avrupalı yatırımcının önündeki tüm engeller kaldırılacak.

12-Avrupalı işsizler Türkiye’ye gelip çalışabilecek.

Tony Blair ile Recep Tayip Erdoğan’ın özel görüşmesi neticesinde:

-KABUL EDİLDİ-

Bu maddeler Türk halkına nasıl mı yutturuldu?

BRÜKSEL’DE SADECE TİCARİ BİR ANLAŞMA YAPTIK DENİLDİ.

AKP’NİN İCRAATLARINI BU MADDELERDEN SONRA DAHA İYİ ANLAYABİLİRSİNİZ.
Osman Özbek'in konuşmasından alınmıştır.

TRABZON'DA DÖNEN DOLAPLAR


GELEN BİR ELEKTRONİK POSTA,TÜRK MİLLETİNİN DİKKATİNE SUNMAK İSTİYORUM

Sayın Temizeller yöneticisi:
Sitenizi fırsat buldukça izliyorum,ve değindiniz analiz ettiğiniz konularda en doğru ve gerçeğe yakın olanlarını yapıyorsunuz.
Ben Trabzonluyum, bir kaç yıldır Trabzon adı cinayetlerle anılmaya başladı. Burada size bildiğim bir konudan ufak bir kesit aktaracağım bu cinayetlerin arkasında Pontus dernekleri var.
Hem Santoro'nun Glock marka silahla vurarak öldürmesinin ardından da, hemde Hrant Dink cinayetinin ardında!
2003 yılında Trabzon'a sık sık gelen ve kendisini batı Trakyalı türk olarak adınında Zeynel olduğunu söyleyen kişi bu işleri organize etmiştir.
Bu kişi bir çok Trabzonlu genci Yunanistan götürmüştür ve şu anda çok genç orada eğitim almakta.
Aldıkları eğitim arka planında soy köklerinin Rum olduğu yatmaktadır.
İlerde daha büyük bir felaketlerle karşılaşılacağından kimsenin şüphesi olmasın!!
Atinaya gittiğimizde, Bu Zeynel denen kişinin sonradan yunan gizli servis ajanı gerçek adınında Aleks olduğu anlaşılmıştır..
Ve ben geri döndüm ama orada şu anda ilerde Türkiye’de her tür eylemi yatırabilecekleri çok kişi bulunmaktadır
                                                                                                      M.DALMAZ
24 Şubat 2007
yeniçağ
MHP’li Oktay Vural: Gökçek, fotoğraftaki MOSSAD ajanıyla ne görüştüğünü açıklamalı.

Bol partili topaç! BasIn toplantısına “ANAP, Refah, Fazilet, DP ve AKP” yazılı bir topaçla gelen Oktay Vural, Gökçek’e soruların yanı sıra sert eleştiriler de yöneltti: Biz ülkücüler mücadele ederken, sen karyola altında saklanıyordun.

Hedefi milli devlet GIybetİ siyaset zannediyorsun. Fitne fesat yaklaşımı sergiliyorsun. Senin tek davan koltuk. Görevi, milli devletleri ortadan kaldırmak olan MOSSAD ajanı David Kimche ile Ankara’da ne paneli düzenliyorsun?

‘Ceyar’lığın sökmez! Sen kendini ne zannediyorsun? Yaptığın bu ‘Ceyar’lığın hesabını vermeyeceğini mi zannediyorsun? 2 Mart 2009’da Umre’ye gittin, hangi uçakla ve kiminle? Açıklama yapmazsa uçak numarasını vereceğim!

Gökçek’e MOSSAD’la ilişkisini sordu! Oktay Vural, 2006 yılında Melih Gökçek’in önderliğinde düzenlenen “Glocal Forum” adlı toplantıyla ilgili iddiaları gündeme getirdi

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, TBMM’de bir basın toplantısı düzenleyerek Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le ilgili yeni iddialarda bulundu. Ankara’nın rantının nereye gittiği hakkındaki iddialara, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın cevap veremediğini ifade eden Vural “ Gökçek siyasi polemik yapıyor. Ülkücüler, milliyetçiler üzerinden oyun oynuyor. Ülkücüler kimsenin adamı değildir” diye konuştu.Basın toplantısına dosyalar ve üzerinde, “ANAP, Refah, Fazilet, DP ve AKP” yazan bir topaç da getiren Vural, şöyle devam etti: Gökçek tehdit ve şantajla herkesi yıldıracağını zannediyor. Sen kendini ne zannediyorsun? Ali kıran baş kesen misin? Yaptığın bu Ceyar’lığın hesabını vermeyeceğini mi zannediyorsun? Osman Gökçek’i hatırlattı Melih Gökçek’in 2006 yılı Haziran ayı sonunda “Glocal Forum” adlı forum düzenlediğini belirten Vural, bu forumun başında İsrail Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Büyükelçi David Kimche’nin bulunduğunu ileri sürdü. Bu kişinin, MOSSAD’ın ikinci adamı olduğunu iddia eden Vural, şöyle devam etti: “Bir MOSSAD ajanının, organizasyondaki sivil toplum örgütünün, Gökçek’le ne işi olabilir? Bu organizasyonun amacı, şehir yönetimlerinin global yönetimle ilişkilerini oluşturmak, milli devletleri ortadan kaldırmak. Gökçek’in, bu kişilerle alakası ne? Bunlar, Gökçek’e bir barış ödülü vermişler. Bu forumun aynı zamanda gençlik parlamentosu vardır. Bu parlamentonun iki Türk üyesinden biri Osman Gökçek’tir.” Soruşturma açılsın Melih Gökçek’in İsrailli bir generalle çekilmiş fotoğrafını da gösteren Vural, Gökçek’in bu generalle ne görüştüğünü sordu. Vural ayrıca, Gökçek’in, 2-3 milyar dolar serveti olan belediye başkanının kim olduğunu biliyorsa bunu Ankaralılarla paylaşmasını istediğini söyledi. Oktay Vural, İçişleri Bakanlığından Gökçek hakkındaki iddialarla ilgili soruşturmanın önünü açmasını beklediklerini belirterek, “Ankaralılar da Gökçek’e, ’last minute’diyecek” diye konuştu. Melih Gökçek’in, 2 Mart 2009’da Umre’ye gittiğini ifade ettiğini belirten Vural, “Daha önce sormuştum. Hangi uçakla ve kiminle gitti diye. Yarın uçağın kuyruk numarası ve destinasyonunu vereceğim ve kendisine soracağım, ’acaba bu uçakta mıydınız?’Kendisi bugünden açıklama yaparsa, kamuoyunu daha sağlıklı bilgilendirir” diye konuştu.

MHP’li Oktay Vural TBMM’deki toplantıya Melih Gökçek hakkındaki dasyalarıyla katıldı.
&

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in Ankara'ya davet ettiği Glokal Forum Başkanı David Kimche'yi yakından tanımak ister misiniz? Şimdi İsrail vatandaşı olan Irak Yahudisi Naeim Giladi anlatıyor: "12 yaşındaydım. Bugünkü Ebu Garip Hapishanesi'ne 7 mil uzaklıkta bir evde yaşıyordum. Irak, İngiliz güdümündeydi. Askerleri Gurkha'lardan oluşan İngiliz ordusu, önce Basra'ya girdi. Ardından Arap-Yahudi çatışmaları başladı. Basra'da 30 bin Yahudi yaşıyordu. 1 Haziran 1941 günü Bağdat'ta Şabat bayramı kutlamalarından dönen Yahudilerin otobüsü durdurularak içindekiler tek tek kurşuna dizildi. Akşama kadar olaylar şehre yayıldı. Karşı koymalara rağmen 500 Yahudi öldürüldü. Ölenler arasında benim arkadaşlarım da vardı. Çok kızgın ve üzgündüm. Irak ordusu, şehre, saldırılar bittikten sonra girdi! Bize, katliamı Iraklıların yaptığı söyleniyordu. Michael Timosyan adlı bir Irak Ermenisi, Bağdat hastanesinde erkek hemşire olarak çalışıyordu. Onun dikkatini çeken şey, yaralılar arasında iki kişinin yerel kıyafetli olmamasıydı. Biri omuzundan diğeri dizinden yaralıydı. Doktor ise kana bulanmış sivil elbiselerini değiştirmeleri için onlara baskı yapıyordu. Direndiler. Bunun üzerine doktor onları iğneyle uyuttu. Elbiselerini Timosian değiştirdi. Bu sırada üzerlerindeki kimlik bilgilerinden İngiliz ordusunda görevli iki Gurkha olduklarını anladı. Daha önce İngiliz Ordusu adına İran'da çalışan Timosyan, tanıdığı iki İngiliz görevliye durumu anlattı. Derhal hastaneye gelerek bu iki Gurkha'yı götürdüler. Sonraki yıllarda da Kerkük'te, Erbil'de, Basra'da ve diğer şehirlerde Yahudilere saldırılar devam etti. Irak'taki Yahudilerin Filistin'e göç etmesi için, Yahudiler Yahudileri öldürüyordu. Yahudileri öldüren, Siyonist yer altı teşkilatının bombalarıydı. Saldırıları düzenleyen İngiliz istihbarat servisi, jeopolitik sonuçlar elde etmek istiyordu. Kurulacak İsrail devletine Yahudi nüfus gerekiyordu. Bu korkunç gerçekleri açıklamak benim için vicdani bir mecburiyettir. 1940 yılının sonundan, 1952'ye kadar, İngiliz Gizli Servisi'nin organizasyonu ile Irak'taki Yahudilere yönelik saldırılar sonucunda 125 bin Yahudi Irak'tan İsrail'e göç etti. Bu olaylar sırasında David Kimche, İngiliz Gizli Servisi adına Irak'ta çalışıyordu. Yahudilerin öldürülmesi eylemlerini biliyordu ve bu olaylardan sorumludur." *** KİMCHE, savaştan sonra uzun yıllar MOSSAD'ın Afrika sorumlusu olarak çalıştı. Zulu kabilesinin Güney Afrika'da kontra güç olarak kullanılması ve bunların giriştiği katliamlar Kimche'nin eseridir. Zaire'de Mobutu'nun, iktidara gelişinde Kimche'nin payı vardır; Kenya'yı MOSSAD üssü haline getirmiştir. Kimche, ABD Başkanlarından Ronald Reagan'ın Ortadoğu ve İran danışmanlığını da yaptı. Bu sırada, İran Şahı Pehlevi'nin Batı'daki imajını düzeltmekle de görevliydi. 1980'li yıllarda İsrail'in İran'a ABD silahlarını satması ve elde edilen para ile Orta Amerika'daki Amerikan işbirlikçilerinin desteklenmesi operasyonunu da Yarbay Oliver North ile birlikte Kimche yönetti. Elçibey döneminde Azerbaycan ile İsrail arasındaki askeri ilişkiler, MOSSAD yetkilisi David Kimche tarafından organize ediliyordu. Kimche'nin başkanı olduğu GLOKAL FORUM ise bir istihbarat ağıdır. Yani Mustafa Yıldırım'ın bahsettiği sivil örümcek ağlarından biri! *** David Kimche, ülkesi adına ajanlık görevini yaptı, hala devam ediyor. ABD, İngiltere ve İsrail, onunla gurur duyabilir! Ya onu Türkiye'ye davet edenler, ağırlayanlar, "GLOKALLEŞME" ADI ALTINDA TÜRKİYE'Yİ ŞEHİR DEVLETLERİNE DÖNÜŞTÜRME PROGRAMINA dahil olanlar; onlarla kim gurur duyacak? Kaynak: Yeniçağ Gazetesi
TAARİH VAKFI DESTEKÇİLERİ
Proje Bazında Maddi Destekçiler


Birleşmiş Milletler Habitat İstanbul Zirvesi


Ana Destekci: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

Diğer Destekci: Arçelik

Diğer Destekci: İş Bankası

Diğer Destekci: Ekinciler Holding

Diğer Destekci: Emlak Bankası

Diğer Destekci: TEB

Diğer Destekci: Aygaz

Diğer Destekci: Four Seasons Hotel

Diğer Destekci: Mesa

Diğer Destekci: Yapı Kredi Yayınları

Diğer Destekci: Ytong

Diğer Destekci: Koray İnşaat

Diğer Destekci: S.S. Büyükşehir Konu Yapı Koop.

Diğer Destekci: Ondüline Avrasya

Diğer Destekci: Levent Rotary Klüp

Diğer Destekci: Gök İnşaat

Diğer Destekci: BATA

Diğer Destekci: Aymod Ayakkabı

Diğer Destekci: Net Yapı

Diğer Destekci: İstanbul Rotary Klüp

Diğer Destekci: Uluslararası Müteahhitler Birliği

Cumhuriyet'in 75. Yıl Projeleri


Ana Destekci: Başbakanlık Tanıtma Fonu

Diğer Destekci: İMKB

Diğer Destekci: Milli Piyango İdaresi

Diğer Destekci: İş Bankası

Diğer Destekci: Kalkınma Bankası

Diğer Destekci: Eximbank

Diğer Destekci: Körber Vakfı

Diğer Destekci: Finansbank

Diğer Destekci: İpragaz A.Ş.

Diğer Destekci: Leitz Manu Kırtasiye

Diğer Destekci: Novartis

Diğer Destekci: Amerikan Basın ve Kültür Merkezi

İstanbul Ansiklopedisi Projesi


Ana Destekci: Kültür Bakanlığı

Türkiye’de İnsan Hakları ve Sivil Toplum Gelişiminin Görsel Anlatımı Projesi


Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi


Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Diğer Destekci: Açık Toplum Enstitüsü

Osmanlı Bankası Arşivinden Tarihten İzler Sergisi


Ana Destekci: Osmanlı Bankası

İstanbul Müzesi Projesi


Ana Destekci: Rockfeller Vakfı

Sivil Toplum Kuruluşları Rehberi 1995-1996


Ana Destekci: UNDP

Avrupa Yayınları Projesi


Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Diğer Destekci: Filandiya Konsolosluğu

Akdeniz'de Tarih Öncesi Alanlar Projesi


Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Osmanlı’dan Günümüze Kağıt Para: Nakden Tarih Sergisi


Ana Destekci: Osmanlı Bankası

Bankalar Caddesi: Osmanlı’dan Günümüze Voyvoda Caddesi Sergisi


Ana Destekci: Osmanlı Bankası

Yerel Tarih Grupları Projesi


Ana Destekci: Rockfeller Vakfı

Diğer Destekci: Hollanda Matra-Kap Fonu

Diğer Destekci: Ünye Ticaret Odası

Diğer Destekci: Heinrich Böll Stiftung Derneği

Eyüp Projesi


Ana Destekci: Kültür Bakanlığı

Diğer Destekci: İstanbul Büyükşehir Belediyesi

Akdeniz Sesleri Projesi


Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Sivil Toplum Kuruluşları Rehberi 2004-2005


Ana Destekci: Açık Toplum Enstitüsü

Ana Destekci: Dünya Bankası

Okullara Kitap Gönderim Projesi


Ana Destekci: Türk Kültür Vakfı (Turkish Cultural Foundation)

1960 Sonrasında İç Göç, İşçiler ve Sendikalar Projesi


Ana Destekci: Fredrich Ebert Vakfı

Türkiye'de Sivil Toplum Kuruluşları Sempozyumları


Ana Destekci: Heinrich Böll Stiftung Derneği

Diğer Destekci: Amerikan Basın ve Kültür Merkezi

Josephine Powell Kolleksiyonundan Kilim Örnekleri Sergisi


Ana Destekci: JP Morgan

Diğer Destekci: Bireysel Bağışçılar (ABD)

"Elveda Doğduğum Toprak " Fotoğraflarla Anadolu'nun 150 Yıllık Göç Tarihi Sergisi


Ana Destekci: Rockfeller Vakfı

I. Tarih ve Deniz Şenliği Projesi


Ana Destekci: Kültür Bakanlığı

Fotoğraflarla İnsan Hakları Sergisi


Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Diğer Destekci: Heinrich Böll Stiftung Derneği

Diğer Destekci: Kanada Büyükelçiliği

Sendikal Eğitim Atölyeleri


Ana Destekci: Fredrich Ebert Vakfı

Osman Hamdi Bey Sempozyumu


Ana Destekci: Kültür Bakanlığı

Sendikalar ve Üniversiteler Atölyesi


Ana Destekci: Fredrich Ebert Vakfı

Pertev Naili Boratav Arşivi Projesi


Ana Destekci: Kültür Bakanlığı

I. Uluslararası Tarih Kongresi


Ana Destekci: Esbank
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."



"AMA ÖNCE:SAHİP ÇIKANLARA SAHİP ÇIKALIM"
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."



"AMA ÖNCE:SAHİP ÇIKANLARA SAHİP ÇIKALIM"

27 Şubat 2010 Cumartesi

BAL TUTAN PARMAĞINI YALAR DA; BALYOZ TUTAN NE YAPAR?

Bir zamanlar Ergenekon Terör Örgütü vardı.


İçeriye bir sürü paşa aldılar, gazeteci aldılar, bir birini tanımayan bir sürü insanı topladılar.


Kimini kötürüm yaptılar.


Örgütün kasası dedikleri kişi içeride öldü, ne ile suçlandığını öğrenemedi.


Dışarı cesedi çıktı. Ama Ergenekon Kasasının kefen parası yokmuş, belediye gömdü.

 
Sonra bir baktık; DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk'ün 15 Ekim'de İçişleri Bakanı Atalay ile görüşmüş ve bu görüşmede Bakan Beşir Atalay



''Müsteşarımı Diyarbakır’a gönderdim. Hakim ve savcılar ayarlandı, gelen pkk'lılar geldikleri gibi geçecekler''


demiş.


Nerede oluyor bu konuşma?


Tarım Bakanı Mehdi Eker'in Atatürk Orman Çiftliği'ndeki makam odasında.


Koca İçişleri Bakanı Mecliste yer bulamamış; ormanların içinde gizli odalarda buluşuyor.



Peki, geldikleri gibi geçtiler mi?



Hala içeride Atatürkçü aydınlar, akademisyenler kuzu kuzu yatarken “biz apo’nun talimatıyla geldik. Pişman değiliz” diyenler Habur’da AKP kabile zihniyetinin çadır mahkemelerinde kişi başı 7dk da aklandı.


34 pkk’lı rezil; terörist elbiseleriyle sirk maymunu gibi DTP arabalarının üzerinde “barış güvercini” diye sunularak gezdirildi.



Medya ellerinde; çakma prof. televizyon taklacıları kanal kanal gezerek halkın nabzını tuttu. Sakinleştirmek için bin bir yalan uydurdu.


Bir dansöz elbisesi giyip kıvırtmadıkları kaldı.


Tüm Türkiye çakma prof.lerimizin ne kadar meziyetli olduğunu gördü.


Dansözlüğü meslek olarak yapanlar, ondan ekmek yiyenler çok faydalanmıştır umarım.


Tek faydası budur beklide.



Ama bu arada Ergenekon tam bir cacık oldu.


Artık millet Atatürk rozeti takanlara “seni Ergenekon’dan alırlar içeri” diye dalga geçiyor.


AKP kahvehanelerde yok.


AKP pazarlarda yok.


AKP tarlalarda yok.


AKP yok oğlu yok.


Ama televizyonlar da var.


Gazetelerde var.


Bu bir gösterge değil midir?



AKP’ye 2011 seçimleri için bir şeyler gerekli.


Ama AKP’de bunları kotaracak; yeni entrikalar türetecek ne enerji, ne sinir sistemi nede zekâ kaldı.


O zaman ne yapılmalı?


Akıl hocalarının ABD’den verdiği talimatları uygulamak gerekiyor.


Günü kurtarmak adına da olsa bunu yapmak şart.



Ama biz yinede şanslıyız.


Hangi ülke insanları bizim gibi başbakanını her daim canlı izleye biliyor.


Bizim başbakanımız sabahın köründen beri konuşuyor. Tüm kanallarda canlı canlı izliyoruz.


Hangi ülkenin başbakanı halkına şiir okuyor.


Dini vecizeler seslendiriyor.


Karnımız aç olsun.


İşçimiz işsiz, Ankara sokaklarında donuyor olsun.


Çiftçimiz üretimi bıraktı, tarlaları Yunan Papaz bankalarına ipotekli olsun.


Üniversite mezunlarımız işsiz, kazık kadar oldu cesaret edip evlenemiyor olsun.


Ama şiirler, masallar dinlemek yetiyor bize.




2011’e odaklanmış başbakan belediye başkanı edalarıyla açılışlar yapıyor.


Ne büyük ayrıcalıktır, ne büyük gönüldür ki bir ülkenin başbakanı özel hastane açılışı yapar. “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü” diyen başbakanımız özel bazı kuruluşları çok seviyor ve bedava reklamını yapıveriyor. Rakipleri taş yesin, bunlar ağaç kovuğundan çıktı, yaratılmadı.


Alıştık her şeye.


Açlığa, işsizliğe, üretmeden yemeğe, beyaz eşyamızı, kömürümüzü, bulgurumuzu göcemizi seçim dönemi AKP’den almaya.


Ye beleş bulguru, yak kömürünü sıcacık, ver oyunu AKP’ye 3 çocuk yap.


Yata yata karpuz büyür biliyoruz da biz ne olduk bilmiyorum.



Bu gün başbakanı Antisemitizme dokundurdu.


“Antisemitizm ne ise İslamifobi de odur” dedi.


Sevgili başbakanım bulgurla, göce ile yaşayan dünyanın en pahalı etini yiyemeyen, eğitim-öğretimi rezalet olmuş bu halkta kaç kişi senin gibi aydın. Ne anlar semitizmden islamafobiden.


Semitizm’i bilmez çünkü hiç olmadı.


Bu halk aç aç!


Bu halk işsiz!


Bu halk üretemiyor.


Bu halk beslenemiyor!


Bu halk otobüse binemiyor!


Semitizm karın doyurmuyor.



Başbakan basın özgürlüğünden bahsediyor. ABD’de “Türkiye’de basın özgürlüğü hiç bu kadar olmamıştır” diyor. Aynı gün Kıbrıs Kurucu Başkanı, Kıbrıs’ın Atası Rauf Denktaş’ı Mehmet Ali Talat ile yok etmeyi planlayan ses kaydını ve İşadamı Remzi Gür’le yapılan görüşmesini yayınlayan Aydınlık dergisi kapattırıyor.


Şimdi de gazete patronlarına sesleniyor. Köşe yazarlarınız parasını siz veriyorsunuz.


Susturun diyor.


Şaşarım böyle basın özgürlüğüne.



Pkk sitelerinde “Balyozun başları tutuklandı.” Diye başlık atıyorlar.


Çakma prof.tv taklacıları dansözleri de son tutuklamaları Ergenekon’dan özellikle ayrı göstermeye çalışıyor.


Ergenekon cacık oldu.


Şimdi yeni operasyonun adı BALYOZ.


Balyoz bir defa başbakanı kurtardı.


Bakalım bir daha kurtaracak mı?


Bal tutan parmağını yalarda balyozu tutan ne yapar?


Birlikte göreceğiz.


Saygılar.


Levent kalem



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
KÖRLER SAĞIRLAR BİRBİRİNİ AĞIRLAR

Bu yazıyı bloguma taşımamdaki sebep bir zatın ABD'den ödül alması yada almaması değil.Resimleri gördüğümde ABD bayrağına sıkı sıkıya sarılan kişilerin kim olduğunu görmek ve bizi bu insanların temsil ediyor olmasından duyduğum utançtır.
Üstelik ödül falanda tamamen medyatik bir şovdan ibaretmiş.

Mehmet Şahin Gerçekten Ödül Aldı mı?



Niyazi DoğanIn yazısından alındı

Bir basın açıklaması :

“AKP Malatya Milletvekili Mehmet Şahin Amerika’daki Niagara Foundation tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde Türk kültürünü tanıtma ve parlamenterler arasındaki dostluk ilişkilerinin gelişmesine yaptığı katkılardan dolayı ödüle layık görüldü. Şahin, ABD’deki Niagara Foundation adlı kuruluş tarafından verilen ödülünü Türkiye’yi ve Türk Kültürünü tanıtmak amacıyla İllinois eyaletinde bulunan İlk Eyalet Meclisi binasında organize edilen programda aldı’’


AKP Malatya Milletvekili Mehmet Şahin’i ödüllendirdiği ifade edilen Niagara Foundation yani Niagara Vakfı, bir Amerikan kuruluşu değil.


Niagara Foundation, Nur Cemaati’nin Fethullah Gülen ekolüne gönül vermiş bir grup Türk iş adamı tarafından Chicago’da 1997 yılında kurulmuş.
Fethullah Gülen hareketinin, bu bağlamda dinler arası diyalog akımının Amerika’daki lobiciliğini yapan Niagara Foundation, alt kadrolarında yabancıların da bulunduğu bir Türk Vakfı.


Niagara Foundation’un Onursal Başkanlığı’nı da zaten Fethullah Gülen yapıyor.


Zaman Gazetesi’ne göre vakfın resmi başkanı ise Şerif Soydan.


AK Parti Malatya Milletvekili Mehmet Şahin de kamuoyunun bildiği üzere Fethullah Gülen hareketinin entelektüel ekibinden. Gülen okulları olarak tanınan yurtdışındaki okulların başarısı için çalıştı / çalışıyor.


TBMM kayıtlarına göre Parlamentolar arası Birlik Türk Grubu Üyesi olan Şahin, Mayıs ayı içinde gittiği Amerika’da Onursal Başkanlığı’nı Fethullah Gülen’in yaptığı Niagara Foundation tarafından düzenlenen Kültürlerarası Dostluk ve Diyalog Resepsiyonu’na katıldı ve burada resepsiyona davet edilen çok sayıda senatör, bürokrat, medya temsilcisi ve işadamı ile tanıştı / görüştü.


Yukarıda bu yazının konusu olarak ele aldığımız basın bülteni, Mehmet Şahin’in Niagara Foundation tarafından “Türk kültürünü tanıtma ve parlamenterler arasındaki dostluk ilişkilerinin gelişmesine yaptığı katkılardan dolayı’’ ödüle layık görüldüğünü ve ödülünü İllinois Eyaleti’nde (başkent Springfield) düzenlenen programda aldığını kamuoyuna duyurdu. Ancak duyuruda, Niagara Foundation’ın bir Amerikan kuruluşu olduğu imajı verildi ve Fethullah Gülen bağlantısı belirtilmedi.
Çok ilginç olan şu:
Mehmet Şahin’in, basın bülteninde ifade edilen programda (resepsiyon) aldığı herhangi bir ödül filan yok. Zaten o gün, resepsiyonda ödül gibi bir gündem maddesi de yok.


Mehmet Şahin’in basın danışmanı tarafından ödülün belgesi olarak açıklama ile birlikte gönderdiği fotoğraf ise, ödülün belgesi değil, Şahin’in vali yardımcısı Pat Quinn'e hediye ettiği ve bir hattat olarak kendisinin hazırladığı, hat süslemeli çini tabağın ambalajının fotoğrafı.



Şimdi sağ alt köşedeki iki fotoğrafı dikkatli bir şekilde incelerseniz, 1. karede Şahin’in Vali Yardımcısı Quinn’e hediye ettiği çini tabağın ambalajından henüz çıkarılmadığını, 2.sinde ise tuğra formundaki hat ile süslenmiş çini tabağın 1. fotoğraftaki aynı ambalajdan çıkarıldığını ve kürsüden salondaki konuklara gösterildiğini göreceksiniz. Resepsiyondaki diğer fotoğraflar da ardıl biçimde incelendiğinde zaten çini tabak ambalajının kürsüye gelmeden önce Mehmet Şahin’in elinde olduğu, daha sonra da kürsüde vali yardımcısına hediye olarak takdim ettiği açıkça görülmektedir. Bu durum, Zaman Gazetesi’nin 19 Mayıs tarihli Amerika baskısında Erdal Ayçiçek tarafından açık biçimde yazılmış : “Aynı zamanda usta bir hattat olan Mehmet Şahin TBMM adına vali yardımcısı Pat Quinn'e kendisinin hazırladığı, hat süslemeli çini bir tabak hediye etti.’’



Ödülün belgesi olarak gönderilen fotoğrafın devamı olan Zaman Gazetesi’nin Amerika baskısında yayınlanan 2. karenin gösterdiği gibi resepsiyonda verilen ya da alınan bir şey varsa, o da Mehmet Şahin tarafından Amerikalı vali yardımcısına hediye edilen çini tabaktır. Bunun dışında resepsiyondaki yaklaşık 30 fotoğrafın hiç birinde Mehmet Şahin’e verildiği duyurulan ödüle dair herhangi bir görüntü içermiyor.


Şimdi şu soruların cevaplarına ihtiyacımız var:
1- Olmayan ödülün duyurusunu yapma ihtiyacı neden kaynaklanmaktadır?
2- Bu basın açıklaması Mehmet Şahin’in bilgisi dahilinde ve talimatı ile mi yapılmıştır?
3- Ödül verildiği iddiası gerçek olsa bile, Onursal Başkanlığı’nı Fethullah Gülen’in yaptığı bir vakfın Fethullah Gülen hareketine gönül ve hizmet vermiş bir kişiye ödül vermesi hangi açıdan haber değeri taşımaktadır? Birbirini ağırlama durumunun kamuoyuna duyurulması neden ihtiyaç olsun?
4- Illinois’deki yapılan ve Mehmet Şahin’in ödül aldığı belirtilen programa (resepsiyon) dair Zaman Gazetesi’nin Amerika baskısında 19 Mayıs 2008 tarihli ve Erdal Ayçiçek imzalı biri haber, biri yorum olmak üzere iki ayrı yazı yayımlanmış, bu yazılarda resepsiyondaki tüm detaylar


(örneğin; Bir köşede Türk kahvesi pişiren hanımefendiler, diğer köşede ebru örnekleri hazırlayan bir başka hanımefendi, bir başka köşede geceye katılan misafirlerin isimlerini hat olarak gösterişli kağıtlara yazan TBMM üyesi ve hattat Sayın Mehmet Şahin)


Belirtilmesine karşın, Mehmet Şahin’in aldığı duyurulan ödülden tek satır neden söz edilmemiştir?


Ve bir not:
Niagara Foundation, her yıl diyalog ve barış ödülleri veriyor. Gülen Cemaati bu ödülleri genellikle yabancılara tahsis ediyor. 2008 Niagara Barış ve Diyalog Ödülleri töreni 4 Haziran’da Chicago’da yapılacak. 2008 Barış ve Diyalog ödüllerine layık görülen isimler bütünüyle yabancılardan oluşuyor.

26 Şubat 2010 Cuma

SATILAN ÇÜRÜK DOMATES

Bir kilo domates alsam. İçinden bir tane çürük çıkarsa kızmam. Ama beş tane çıkarsa kızarım.



“Ne alaka şimdi. Ortalık yanıyor sen domatesin çürüğünle uğraşıyorsun” diyen arkadaşlar okumaya devam etsin.


Çocukken pazarcılık yaptım. Ve öğrendiğim tek şey sattığım bir kasa domatesin bana karı kasadan çıkan çürükler kadardı.


Ama çürükleri sata bilirsen. Satamaz ayırırsan kar falan edemezsin.


Aslında kural çok basittir.


Önce koyu renkli poşet alırsın.


Zaman içerisinde o kadar uzmanlaşırsın ki hiç tartmadan versen olur.


Ama tartarsın hatta bütün iş buradadır.


Teyze bir kilo domates ister.


Koyu renkli poşete seri bir şekilde 2 kilo domates koyarsın. En iyilerinden başlarsın koymaya. Teyze bayılır sana. Ama arkadan bir kaçta çürük girer poşete. Sonra poşeti terazinin üzerine koyarsın ve içinden almaya başlarsın. İşte alırken insaflıysan bir tane çürük bırakırsın. Ama insafsızsan tamamını da çürük bırakabilirsin. Ağzını bağlar ve verirsin. Teyze mutlu bir şekilde evine gider. Koyu renkli poşeti açar ve bir çürük domatesi çıkarır, çürüğünü keser ve salatasını yapar. Bir tane çürük kazayla girmiş der. Ama bir kilo domatesin içerisinden beş çürük çıkarsa koyu renkli poşetini kaptığı gibi pazara gelir ve seni rezil eder.


Bu nedenle pazardan aldığım domatesten bir çürük çıkarsa kızmam. Pazarcı bunu satmaya mecburdur. Aksi taktirde toptancıya bedava çalışmış olur.

İşte bizim balyoz savcıları da aynısını yapıyor. Bize çürük domatesi yutturmaya çalışıyor.


Amacı bir veya birkaç kişiyi tutuklamak, süründürmek. Ama kalkıyor 50 kişi tutuklatıyor. Sonra yargıladık, kanunlar işledi, yasalar işledi görüntüsü vererek salıyor. Herkes mutlu oluyor. Ama içeri alınması istenen kişi bu yargıdan, adaletten faydalanamıyor. İçerde kalmaya devam ediyor.


İşte bu cümleleri yazarken televizyonda alt yazı geçti


“Engin ALAN ve Çetin DOĞAN adliyeye getirildi”


Siz inanıyor musunuz? Bu iki kahramana kanun ve adaletin işleyeceğine.


Bu gün bunu göreceğiz.


Ama sakın üzülmeyin.


Hepimiz mutlu olacağız.


Aynı bir kilo domates alan teyzenin bir çürük domatesle mutlu olduğu gibi.


Aynı çürüklerini satan pazarcının evine mutlu gittiği gibi.


Saygılar.


Levent kalem


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

VE SON DAKİKA: "Engin ALAN ve Çetin DOĞAN TUTUKLANDI"

24 Şubat 2010 Çarşamba

İYİ Kİ A.K.P VAR




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

23 Şubat 2010 Salı

İNTİKAM



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
ŞAKA GİBİ
AYDA MI YAŞIYORSUN? BE KARDEŞİM.



"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

21 Şubat 2010 Pazar

YANGIN GÖRMÜŞ CESET TARLASININ FOTOĞRAFI



Yazar Cezmi YURTSEVER

http://cezmiyurtsever.com/index.php?option=com_content&task=view&id=656&Itemid=3
 -Ermeni komitacılar, Erzincan üzerinden Erzurum yakınlarına geldiklerinde Türk köy şehir ve yerleşim birimlerinde vahşi katliamlar yaptılar.
-Erzurum yakınlarında Aşkale ve Cinis köyü civarında 700’e yakın Türk insanının vahşice katliamını olay yerine gelen kazım Karabekir paşa, elleri titreyerek ve gözyaşları içinde yazdı.
-Ve belgenin aslı Genelkurmay Askeri ATASE Arşivi’nde koruma altına alındı.
-Aşağıda bahsi geçen belgenin aslı ve çevirisinin hikayesini sunuyorum:
 Yıl 1918… ve aylardan şubat ayının başları. Ermeni komitacılar Erzincan-Erzurum yolunu izleyerek hızlı bir şekilde kaçmanın hazırlığını yapıyor. Önlerine çıkan şehir köy ve mezraları yakıp yıkıyor. Önerine gelirse yok ediyor. Köylerden dumanlar yükseliyor.Kısa süre önce buralarda insanlar yaşıyordu. Birbirlerine sevinçlerini dertlerini anlatan. Ağarmış saçları ile yaşlı insanların hayat tecrübelerini anlattıkları gençler vardı. Genç kızlardan evlenme çağına gelenler karların erimesi ile birlikte tarlaya tohum atılmasını başakların boy atmasını ve kısa süren yaz sıcaklarında da hasat yapılmasını…Sonrasında yeni ev kurmanın gereği olan çeyiz hazırlamak ve evlenenin hayalleri ile gürlerini geçiriyorlardı. Velhasıl insanlar, hayattan umutlu idiler. Ta ki o gün gelinceye kadar.
KAZIM KARABEKİR KÖYE GELDİĞİNDE
Ordu kumandanı Kazım Karabekir ve ona bağlı askeri birlikler haber almışlardı Erzurum yakınlarında Ermeni çetelerin köylülere karşı vahşi katliamlar yaptıklarını. Savunmasız ve kendi hallerinde yaşayan bu insanların akibetinden şüphe ediliyordu. Ve korkulan oldu. Türk askerleri köylere geldiklerinde yer yer dumanlar yükseliyor, ortada bir sessizlik var. İnsan çığlıkları bile sona ermiş. Belli ki buralarda vahşice katliam yapmışlar. Karabekir Paşa veya halkın dilinde “Kara Kazım” yaşananları sarı renkli çizgili bir kağıt üzerine kopya kalemle yazmaya başladı. Tarihe not düşüyordu. O’nun satırları arasında yer alan şu sözler insanoğlunun ne kadar canavarlaşacağını da göstermesi bakımından önemli idi. Bahsi geçen olayın Türkçe sadeleştirilmiş metni aşağıdadır:

“3. Ordu kumandanlığına! Ermeni eşkiyası Erzincan ve civarında gerçekleştirdikleri zulümle 20. asır medeniyeti ile uyuşmayan çeşitli canavarlıkları Aşkale’den Erzurum yönüne sürüldükleri vakit daha da kötüsünü yaparak EKBERTOS’un zulmüne rahmet okutmuşlardır. Merdiven köyünde 45, Aşkale’de17, Tilkitepesinin iki kilometre güneyinde haritada ismi yazılı olmayan Cinis köyünde 600 civarında erkek ve kadın nüfusun 13’ü ayrı tutulmak üzere geri kalanların hepsi evleri yakılmak, süngülenmek ve hamile kadınların karınları yarılarak çocukları kucaklarına verilmek suretiyle şehid edilmiş olduklarını arz eylerim. 2/2/34 (1918) Görülenler ve yaşananlar yangın görmüş bir ceset tarlası gibi idi. Ve aynı olayın fotoğrafı çeken şahıs ise bu olayı belgeleyerek tarihe not düşüyordu. Unutulmaması için.


BELGENİN ASLINDAN YAPILAN ÇEVİRİ METNİ.
3 ncü Ordu Kumandanlığına Ermeni eşkıyâsı Erzincan ve civârındaki irtikâb eyledikleri mezâlime ve yirminci asr-ı medeniyye ile kabil-i te’lîf olmayan envâ’-i hûn-hârlıklarına Aşkale’den Erzurum istikâmetine tard olundukları vakit daha eşna’ını yaparak Ekbertos’un mezâlimine rahmet okutmuşlardır. Merdiven köyünde kırk beş Aşkale’de on yedi Tilkitepesi’nin iki kilometre cenûbunda harîtada ismi yazılı olmayan Cinis köyünde altı yüz küsûr zükûr ve inâs nüfûsun on üçü müstesnâ olmak üzre mütebâkîsi ihrâk edilmek ve süngülenmek ve hamile kadınları karınları yarılarak çocukları kucaklarına verilmek sûretiyle şehîd edilmiş olduğunu arz eylerim. 2/2/34
1 nci Kafkas Kolordusu Kumandanı Mîr-alây Kâzım Karabekir
KOLEKSİYON KLASÖR NO: E. DOSYA NO: Y. DOSYA NO: FİHRİST NO:


BDH 525 1024 2050 41





"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

19 Şubat 2010 Cuma

AK PARTİ AKLANACAK ZEMİN HAZIRLIYOR





AKP gümbür gümbür yıkılıyor.
Öyle bir gümbürtü ki bu;ta Prensilvanya’dan duyuldu.
Artık ABD’nin  yeni emirlerini yerine getirecek ne zamanı var,nede gücü. Emperyalistte AKP’ye daha fazla haksızlık etmek istemiyor.
Onu kurtarma projelerine devreye soktu.
Prensilvanya Prensi’nin Işıklı çocukları özel yetkilerle donatılıp tam yerine Erzurum’a gönderildi.
Bir şeyler yapılmalı ve yargının keyfiliğini engelleyen (HSYK) Hâkim Savcılar Yüksek Kurulu devreden çıkarılmalıydı.
Aleni bir suç işlenip HSYK’nun tepki gösterilmesi istendi. Adalet bakanı ve aynı zamanda HSYK’nun başkanı toplantıya katıldı ve beklenen karar alındı.
Özel yetkili savcıların yetkileri elinden alındı.
Bununla iki olay arasında bağlantı kurulmak istendi.
Öyle bir yaygara koparılacaktı ve koparıldı ki HSYK medya taklacıları tarafından suçlu gösterilecekti.
Ve herkes bir ağızdan bu “yargı sistemi değiştirilsin” denilecekti.
“bu ikinci Şemdinli olayıdır”, “ikinci Sarıkaya olayıdır” demeye başladı.

Eğer medya desteğiyle HSYK haksız gösterile bilirse  (ki süreç tamamlanmadı ve hala bilinmiyor) böylece Şemdinli savcısı Sarıkaya’da aklanmış olacaktı. Hatta görevine bile dönmesi talep edilebilecekti. Tabi Fettullah hoca efendinin Prensilvanya’da villalarındaki rahat yaşamı bıraka bilirse.
Zaten; saçma sapan suçlamalarıyla Van Üniversitesi Rektörlüğünden bir vatan evladının intihar etmesini başardı.
AYRILIKÇI hain kürt medyasına yeteri kadar malzeme verdi.
Görevini tamamladı yani.
Daha vahimi; bu söylemlerle Emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt suçlu gösterilecek, ama olay genellenerek şimdiki Genelkurmaylık töhmet altında bırakılacaktı.
Bakın bir taş kaç kuş. Toplayalım.
1-Yargının güvencesi HSYK kaldırılma çığırtkanlığı yapılacak/istenecek.
2-Şemdinli olayı da aklanmış olacak.
3-Ayrılıkçı hainlere çok sağlam bir koz daha verilecek.
4-Savcılıktan atılan ve avukatlık yapması bile yasaklanınca, ABD’ye Fettullah hocanın dolayısıyla CİA/FBI ve Mossad’ın şefkatli kollarına sığınan Sarıkaya aklanacak.
5-Şemdinli olayında aklanınca Emekli Genelkurmay başkanı dolayısıyla TSK suçlu ilan edilecek.
6-Şemdinli kahramanı (onlara göre)  Sarıkaya’ya geri dönüş ve itibar yolu açılacaktı.
Ne kadar güzel değil mi?

Cumhur Başkanı “yargı sistemi acilen değiştirilmeli” dedi.
En ilginci toplantıda bulunan ve Başkan sıfatında bulunan Adalet Bakanı Sadulah Ergin tam bir feryat kopardı.
Arınç Bey eksik kalırmı. “HSYK siyaset yapacaksa cüppelerini çıkarsınlar” dedi.
Medya taklacıları hep bir ağızdan aynı noktaya vurmaya başladılar.

TSK’ya yapılanların aynısı Yargıya deneniyor.
TSK yapısı gereği sessiz kalmayı tercih etmiş ve kimilerine göre itibar kaybederken kimilerine göre de (bana göre de) cıvık cıvık Tv kanalları gezmeyerek itibar arttırdı.Birkaç emekli komutan konuştu ve gayet disiplin,terbiyeli bir üslupla yapılan saldırıları açıkladı.
Sonuçta Ordunun başı İlker BAŞBUĞ  “benden başka konuşan var mı?” diyerek disiplinlerini gösterdi.Bunu belki iş ve aş peşinde koşan halkımız kaçırmış olabilir ama anlayanlar çok iyi anladı.

Fakat yargı bunu yapamaz.
Çünkü yargı zaten yapısı gereği suçlu ve suçsuzun tartışma zemininde delillendirilip ayrıştırılması demek. Bu mahkeme salonlarında başkaları için yapılır. Ama bu gün suç yargıya karşı işlendi. Ve yargı en iyi bildiği işi yapacaktır. Haklıyı yani kendini en iyi şekilde savunacaktır.
Sayın Arınç’ın medya şovları bu kez hiçte karşılıksız kalacak gibi değil.
Şuana kadar görülende bu.
Bu bir tuzak ise, bu tuzağa düşülmeye bilinir miydi? Diye sorarsak.
Evet, tuzaktı ama bu tuzak bilinse de girilmesi gerekiyordu.
Aksi takdirde Atatürk devrimlerinin savunucuları ve gerek Yargının gerekse TSK’nin gönül dostları ciddi anlamda incinmiş olacaktı.
Cumhuriyet’in Savcısı özel yetkilenmiş başka savcılar tarafından dama atılıyor, evi ve bürosu aranıyor ve hiç ses çıkmıyor olurdu ki,buna sessiz kalacak TSYK kendini fes etmiş anlamına gelirdi.
Üstelik ne için savcının bunlar başına geliyor ?
İsmail Ağa Cemaatini sorguladığı için.İsmail Ağa falan değil;Fettullahçı diyemiyorlar.Ama herkes hepsinin aynı olduğunu biliyor.
Bu bir utançtır.
Ve bu utancı yaşamamak için kurulan bu tuzağa Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu bile bile girmek zorunda kaldı.
Bu olayda sessiz kalınması zaten HSYK’nun yok oluşu anlamına gelirdi ve bu tuzak  HSYK'u yok etmek için kuruldu.
Kısacası HSYK en azından bu şekilde pes etmemiş vuruşarak ve halkın nabzını gözleyerek gerekenin yapılması yolunu seçti.
Bu süreçte yapılan tek yanlış:
AKP’ye tepkili olduğu halde iyi niyetle de olsa “Bu yargı sistemi değişmelidir” diyenler yapıyor.
Unutulan şudur:
Bu yargı sistemi değişirse AKP değiştirmeyecektir. 
Bu kadar saf olunmamalı ve halkın kafasının bu karıştırıldığı ortamda bu tip söylemler “bak onlarda değişsin istiyor zaten” gibi bir mantık oluşmasına ve değişsin taleplerinin ön plana çıkmasına neden olacaktır.
Yargı değişirse bunu ABD değiştirecektir.
Think tanklarda bu çoktan hazırlandı bile.
Bunu nereden söyleye biliyoruz.Hatırlayalım:
İçeriğinde ne olduğunu ana muhalefet partisinin bile bilmediği Anayasa taslağını, Türkiye’de tartışmadan; koltuk altına sıkıştırıp ABD’ye uçan Zafer Üskül ve heyetini ne çabuk unuttuk.
Halkım lütfen uyan.
“Demokrasiyi hedefe ulaşana kadar bineceğimiz bir trendir. İstediğimiz zaman ineriz” diyenlere kanma. 
Bunlar senin, hafife aldığın bazen bir torba una,makarnaya,bulgura sattığın,bazen komşumuz aday diye verdiğin oylarla oluyor.

Saygılar.
18/02/2010
Levent kalem




"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

18 Şubat 2010 Perşembe

YAPILANLAR KAR MI KALACAK?


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

17 Şubat 2010 Çarşamba

BİR ÖRGÜT ÇÖKERMİŞ SESSİZ SEDASIZ

Fark ettiniz mi?
Ergenekon düzmecesi ortaya atıldığından beri faili meçhul cinayet olmuyor?
Oysa her örgüt çökeltilirken yandaşları saldırıya geçer, suikastlar düzenler.
Bu doğal reflekstir ve çöküşün de en belirgin göstergesidir.
Köşeye sıkışan ev kedi bile doğal bir refleksle tırmalar.
Aslında operasyonların turnusol kâğıdı gibidir, bu tepkiler.
İtalya Temiz eller operasyonunda birçok savcı ve milletvekili hayatını kaybetti.
Ama sözde “Ergenekon Terör örgütü çökeltiliyor” deniyor, “çok büyük bir örgüt” deniyor, “tarihsel bağları olduğu” söyleniyor.
Tık yok.
Olmuyor çünkü böyle bir örgüt yok.
Olmuyor çünkü bu Ergenekon operasyonlarını yapanlar Gladio’nun ta kendisi.
Olmuyor çünkü Gladio kendisinle mücadele edenleri daha etkili ve daha sinsi daha masrafsız bir yolla sindiriyor/sindirmek istiyor.

NATO; tamamen ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir uluslar arası silahlı güç haline dönüşmüş.
ABD çıkarları demek birkaç tane Siyonist Yahudi ailenin küresel çıkarları.
NATO’nun bu durumunu fark eden askerler ve ulusal çıkarların için mücadele eden yazar/çizer, akademisyen kim varsa Ergenekon masallarıyla tutuklanıyor.
Emperyalist bu kez çok yapılandı, tüm alt yapısını oluşturdu.
Terör ayağını, ayrılıkçı kürtler hallediyor.
Din ayağını Fettullah ve Türkiye’deki kadroları hallediyor.
Medya ayağını AKP’nin gelir gelmez devlet parasıyla satın aldığı hısım akraba medyası, sebataycı dönme/dönek medya/ayrılıkçı Kürt medyası ve dönek solcu/liboş medya ve direk AB’den fonlanan medya götürüyor.
Ekonomi ayağını ise üç yıl bolluk gösterilip borçlandırılan ve özelleştirmelerle işsiz bırakılan, tarımı çökeltilen halkı yarınını göremez hale getiren, apolitikleştiren ve tepkisiz ruhlara dönüştüren İngiliz vatandaşı ekonomistler küresel sermayeden aldıkları emirleriyle halletti.

Ama emperyalistte verilen tavizler ve bulaşılan suçlar o kadar arttı ve AKP tabanından oluşturulan burjuva o kadar arsızlaştı şımardı ki geri adım atmak mümkün değil artık.
Bu nedenle sonuna kadar gitmeyi hedefleyen AKP artık günü kurtarmayı entrikalara ve yurt dışında kotarılacak planlara bağlamış durumda.
Artık yılışıklaşan medya da fayda etmiyor.
Torpil profesörleri kanal kanal gezip dans etmekten kıvırtmaktan maskaraya döndüler.
Soros beslemeleri Bilgi üniversitesi ve sivil toplum örgütleri kabak çiçeği gibi döküldü.
Artık AKP’nin saçmalıklarına dansözden beter kıvırtan akademisyenlerde yetmiyor.
Dün sohbet ettiğim ilkokul mezunu aşçı bili bunları biliyor.
 “Geçen gece Cine5’te bir program izledim. Kimdi bunlar.”
“Vatan haini mi bunlar?” diye soruyor.
Programı tahmin etmişsinizdir.
Başka bir dost sohbeti. Yaşanan bir olay.
Mali müşavir bir arkadaş anlatıyor.
İki kuyumcu kardeş mahkemelik oluyorlar.Mallar bölüşülecek ve bilirkişi olarak dostumuz görevlendiriliyor.Arkadaş araştırmalarında Kapalı çarşı bağlantılarını ortaya çıkarıyor ve çok net altın kaçakçılığı görülüyor.Kaçakçılığı yapanların hepsinin Yahudi kökenli olduğunu görüyor.Rapor ediyor ve hâkime sunuyor.
Hakim arkadaşı çağırıyor ve sohbet etmek istiyor. Çay söylüyor. Ordan buradan konuyu açmaya çalışıyor.
Arkadaş bir şeylerin çıkacağını anlıyor ve açık olmasını söylüyor.
Hâkimin söylediği içler acısı.
Bu Yahudi ailelerin rapordan çıkarılmasını istiyor. Gerekçe olarak ta “ne senin ne benim gücüm bunlara yeter” diyor.(daha ağır cümleler kullanıyor ama yazmak istemiyorum)
Arkadaş silmekte zorlanıyor. Bunun adil olmadığını düşünüyor ve bir komiser arkadaşına danışıyor.
Ondan aldığı cevapta tam bir içler acısı.
“Memlekette kahraman sen mi sin? Devletin hâkimi çıkar diyorsa çıkar” diyor.
Ve rapordan kaçakçılık yapan tüm Yahudiler çıkarılıyor.

Erzincan savcısının tutuklandığı bu güne uyuyor değil mi bu anı?
Biber acıdır.
Hayatta acıdır.
Ama maalesef hayat biber değildir.
Bütün bu rezilliklerin düzelmesine çok az kaldı.
Sevgiler.
Levent kalem


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."