30 Eylül 2009 Çarşamba


EMEKLİ ALBAY EVİNDE ÖLDÜRÜLDÜ
Vatanı için canını vermeye hazır olan kahraman askerlerimize, görevleri başında bir şey yapamayan alçaklar, emekli olduğunda saldırıyorlar. Kendilerini MAOİST KOMÜNİST PARTİ- HALK KURTULUŞ ORDUSU (MKP- HKO) diye adlandıran alçaklar. Şerefsizler. Madem intikam alacaktınız, kuyruk acınız vardı.64 yaşına gelmesini mi beklediniz?
Siz korkak, aşağılık, faşistsiniz.64 yaşında silahsız bir insandan intikam aldığınızı söyleye bilecek kadar zavallısınız.

Siz halkı değil kendi kıçınızı bile kurtaramazsınız.

Bunun bedelini bir gün ödeyeceksiniz.

TSK:

Ömürlerini vatanına adamış bu kahramanlarımızı, emekli olduklarında, korumasız bırakmamalısınız. Ne yazık ki ülkemizde şerefsizlerin sayısı oldukça arttı. Kahramanlarımızı koruyalım. Yaşlılıklarında bu şerefsizlerin, kurdun/kuşun eline düşürmeyelim.

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN.

(Ama intikamı mutlaka alınsın)
EMEKLİ PİYADE ALBAY 64 YAŞINDAKİ AYTEKİN İÇMEZ, GEÇEN PAZARTESİ GÜNÜ BURSA'DAKİ EVİNDE EŞİ İSMET İÇMEZ TARAFINDAN, BOĞAZINDAN TEK KURŞUNLA VURULARAK ÖLDÜRÜLMÜŞ HALDE BULUNDU. TERÖR ÖRGÜTÜ MAOİST KOMÜNİST PARTİ- HALK KURTULUŞ ORDUSU (MKP- HKO) CİNAYETİ ÜSTLENEREK, EMEKLİ ALBAY İÇMEZ'İ, 1981 YILINDA TUNCELİ'DE YÜZBAŞI RÜTBESİYLE GÖREV YAPARKEN ÖRGÜT ÜYESİ BEHZAT FİRİK'İ YAKARAK KATLETTİĞİ İÇİN ÖLDÜRDÜKLERİNİ İLERİ SÜRDÜ. EMEKLİ ALBAY AYTEKİN İÇMEZ'İN KAYINPEDERİ EMEKLİ ALBAY MEHMET KIRMIZIOĞLU, DAMADININ UZUN SÜREDİR TEHDİT ALDIĞINI AÇIKLADI.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
GÜLELİM BİRAZ ..

SİBİRYA HALK EZGİLERİ.
MONİCA LEVİNSKY'NİN EKÜRİSİNİN DEMOKRASİ ANLAYIŞI
VE BUNU YUTAN İRADESİZ İKTİDAR


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

29 Eylül 2009 Salı

TÜRK MİLLETİN BESLEDİĞİ EMPERYAL UŞAKLAR GEMİLERİ YAKTI




Tatlı söylemlerin altında bu dönemde aleni bir yarış bu. Özgürlüğün böylesi hiçbir ülkede görülmemiştir. Şişirme entel takımı emperyalist uşaklığında sınır tanımaz bir yarış içerisine girdiler. TSK’ya her cepheden saldırmanın dayanılmaz haz ve orgazmını yaşayan bu ulusal kimliğini, kişiliğini, ilmini ve yüreğini pazarlamış zümre , emperyalist patronlarına yarana bilmek adına, bu zamana kadar ikiyüzlülükle de olsa kazandıkları tüm gemileri yaktı. Maskeler düştü ve içindeki çirkin yüz göründü. Emperyalce öyle bir güvence verilmiş olmalı ki bu insanlara, başarıyı garanti görüyorlar. Her zaman olduğu gibi yine yanılıyorlar. İşte şimdi beğenmedikleri halkın görüşleri mi? Yoksa satılmış ruhlarıyla, hak etmedikleri mevkilerinde uydurdukları saçmalıkları mı doğru hep birlikte göreceğiz.


UFUK URAS’TAN GENELKURMAY BAŞKANI BAŞBUĞ’A SUÇ DUYURUSU

Özden ATİK/ İSTANBUL, (DHA)

İSTANBUL Milletvekili Ufuk Uras, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ hakkında 21-22 Eylül 2009'de Güneydoğu sınır bölgesinde siyasi nitelikte konuşmalar yaptığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Orgeneral Başbuğ’un Askeri Ceza Kanunu’nun 148/c. maddesine göre siyasi faaliyette bulunmak suçunu işlediğini söyleyen Ufuk Uras, "Kanıksamayalım ve kim olursa olsun herkesin demokrasiye, sivil siyasete, hukukun üstünlüğüne uymasını sağlayalım" dedi. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusu dilekçesi verdikten sonra basın mensuplarına açıklama yapan Ufuk Uras, "Bu başvurunun bizim açımızdan önemi, Askeri Ceza Kanunu’na göre yaptığımız suç duyurusunun bu ülkede hiç kimsenin imtiyazlı bir yurttaş olmadığı, askeri bürokrasinin devlet memurlarının görev ve yetkilerinin dışına çıkması durumunda cezalandırılma müeyyedesi olup olmadığını görmekti. Yani bu ülkenin Genelkurmay Başkanı da olsa bir tür ceza muafiyetinin olmamasını gerektiğini düşünüyoruz" dedi. Yargı ve meclis düzeyinde sürecin takipçisi olacaklarını belirten Ufuk Uras, "Umarım Türkiye Cumhuriyeti bütünü, yurttaşları ve devlet memurları da dahil hukukun temel ilkelerine uyarlar. Çünkü bir dizi kamu görevlisi arkadaşımız, siyasi faaliyeti nedeniyle ciddi sorunlarla karşılaşırken askeri bürokrasinin bundan muaf olması kabul edilemez" diye konuştu. Her türlü açılımı desteklediklerini de ifade eden Ufus Uras şunları söyledi: "Ama bu açılmadan çok saçılmaya döndü. ’Kürt meselesinde bir açılma yapacağız’ deyip arkasından sınır ötesi operasyon kararı almak çok anlamlı değil. Eğer bir açılma yapılacaksa buyurun 2010 bütçesi! Gelin bunu savaş bütçesi değil, barış bütçesi yapalım. Gelin Seçim Yasası’nı değiştirelim, eğer 1 yıl sonra olacaksa. Oy hırsızlılığı yapmayalım. CHP veya AKP’nin el ele verip yüzde 10 anlaşmasını ortadan kaldıralım. Gelin Anayasa değişikliği yapalım. Kapsamlı bir af yapalım. Silahlı siyasetin, açık siyasete geçişinin koşullarını oluşturalım ki, çocuklarımız ölmesin, analar ağlamasın. O yüzden tek güç vardır TBMM. TBMM dışında kendine güç hükmedenlerin, bunlar ister bürokrasi olsun, ister başkaları olsun hukukun müeyyedelerine hazırlıklı olması lazım. Bu ülkede hiç kimsenin ayrıcalıklı konumu olmaması gerektiğini düşünüyoruz" TOPLUMUN FİLLEŞMESİ KÖTÜ BİR ŞEY Ufuk Uras, "İlk defa sivillerin genelkurmay başkanlığına suç duyurusu. İstediğiniz bir sonuç çıkarsa siyasetin sivilleşmesi adına önemli ve ilk adım gibi bir değerlendirme yapacak mısınız?" sorusuna şu cevabı verdi: "Tabii yapacağız. Benim gördüğüm yaygın bir kanıksama hali var. Bu kanıksanmış. Defalarca devlet memurları, askeri bürokrasinin en üst yöneticileri siyasi faaliyette bulunuyor. Bu bir kanıksama hali. En tehlikeli şey kanıksamak. Biliyorsunuz filleşme diye bir şey var. Filleri terbiye etmek için küçükken bir kazığa bağlarlar büyüyünce artık o kazığı sökmek istemez. Kanıksamıştır. Toplumunda filleşmesi kötü bir şey. Kanıksamayalım ve kim olursa olsun herkesin demokrasiye, sivil siyasete, hukukun üstünlüğüne uymasını sağlayalım. Bu bizim için ilk adımdır. Bunun takipçisi olacağız. Çünkü yasalar benim gördüğüm kadarıyla genelkurmay başkanını adeta cezadan muhaf olduğunu varsayarak yargılayacak bir merci koymamış. Ben dahil bu ülkede herkes yargılanma durumunda. Ama askeri bürokrasi yargılanamıyor. Bunu aşarsak bence Türkiye’nin önü açılır." Açılımın hakiki olması gerektiği belirten Ufuk Uras, bu konuda AKP’nin pragmatik, CHP’nin ise statükocu davrandığını ileri sürdü. Uras, suç duyusu dilekçesinde kendisiyle birlikte Mebuse Tekay, Oya Baydar, Baskın Oran, Cengiz Algan, Ahmet İnsel, Aydın Engin, Mithat Sancar ve Sezgin Tanrıkulu’nun da şikayetçi olarak bulunduklarını ifade etti. Dilekçenin Askeri Savcılığa gönderileceğini söyleyen Ufuk Uras, siyasi nitelikte konuşmalar nedeniyle Orgeneral Başbuğ’un Askeri Ceza Kanunu’nun 148/c. bendine göre 1 aydan 5 aya kadar hapisle cezalandırılmasını talep ettiklerini belirtti.

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,

SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
ATATÜRK GENÇLİĞİ NİHAYET UYANDI
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ'NDE EYLEM
 Abdullah Gül bugün İstanbul Üniversitesi açılışına katıldı ve protestolarla karşılandı. Fen Fakültesinde düzenlenen törende hem içeride hem de dışarıda Türkiye Gençlik Birliği üyeleri Gül'ü protesto etti. "Üniversitemiz açılımınıza kapalı" pankartı taşınan eylemde "Amerika'nın Türkiye'yi bölme planlarına açılım derseniz Vahdettinlerle aynı sonu paylaşırsınız" denildi.
İstanbul Üniversitesi Akademik yılı açılışında bugün bir ilk yaşandı ve Abdullah Gül İstanbul Üniversitesine geldi ve Gül protestolarla karşılandı. Hem Fen Fakültesinde düzenlenen törende hem de fakültenin kapısının önünde Türkiye Gençlik Birliği üyeleri eylem yaptı.
Fakültenin önündeki eylemde açıklamaya yapan Türkiye Gençlik Birliği İstanbul Şube Başkanı Adnan Türkkan, "Bu açılımlar Amerika'nın talimatıdır. Üniversitemiz açılımlarınıza kapalıdır" dedi.
Dışarıda bu eylem gerçekleşirken törenin yapıldığı Cemil Bilsel Konferans salonunda da eylem vardı. Abdullah Gül'ün konuşmasının ardından söz alan Türkiye Gerçlik Birliği üyesi Özer sürmeli "Üniversiteler farklılıklar için değil milli birlik ve beraberlik için açılım istiyor" dedi. Sürmeli'nin bu sözleri salondaki bazı kişiler tarafından da alkışlarla desteklendi.
Öğrencilerin fakülteye alınmaması bir yana bu yılki istanbul üniversitesi açılışında bir ilk daha yaşandı. Her yıl açılışlarda konuşma hakkı verilen öğrenci temsilcisine bu yıl konuşma izni verilmedi. Hatta bununlada kalınmadı; öğrenci temsilcisi Seda Akerdem törenin düzenleneceği salondan dışarı çıkarıldı. Seda ile birlikte bazı öğrenci temsilcilerinin de yer aldığı 18 öğrenci salona alınmadı. Aynı zamanda Türkiye Gençelik Birligi üyesi olan öğrenci temsilcisi Seda "Atatürkçü kimliğinden dolayı içeri alınmadığını söyledi.
Öğrenci Temsilcisi Seda Akerdem Rektör yardımcısının da devreye girmesiyle Rektör'ün konuşması bittiği dakikalarda içeri alınabildi.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR।"

27 Eylül 2009 Pazar

YÜZÜNE TÜKÜRÜLECEK ADAMIN RESMİ
Yazar Cezmi YURTSEVER

Adanalı gazeteci ve yazar Sayın Aytekin Gezici, Fransız Albay Bremond’un Adana şehir merkezinde Abdülfettah adındaki Kuvayı Milliyeciyi öldürmesi olayını yorumladı ve tepkisini gösterdi. Aşağıda sayın Gezici’nin yazısı: 
Adanalı Abdülfettah’ı Taşköprü üzerinde namaz kılarken kim? niye ve nasıl öldürdü?

Yüzüne tükürün diye yayınlıyoruz bu resmi!


Gerçekler hele de tarihi gerçekler bir gün mutlaka gün yüzüne çıkar. Tıpkı, Adana’nın işgal günlerinde, Türk Çetecileri Yılan Kalesi civarında Fransız güçlerinin elinden kurtardığı gerekçesiyle Taşköprü üzerinde kurşuna dizilerek idam edilen Adanalı Kahraman Abdülfettah’ın hazin sonunun aradan geçen uzun yılların ardından ortaya çıkması gibi.
Bu vesileyle böylesine acı bir olayın unutulmamasını sağlayarak tarihe geçmesine vesile olan sırasıyla, Besim Alaybeyoğlu’nun ailesine, Öğretmen Volkan Uysal’a ve Osmanlıca belgeyi dilimize çeviren Tarihçi Cezmi Yurtsever’e teşekkür ediyorum.

Tarih 1920’dir. Çukurova topraklarının dört bir yanında işgalci Fransız askerleri ve onlardan sayıca daha da çok olan Fransız askeri üniforması giymiş Ermeniler fink atmaktadır. Adana ile Ceyhan arasında bulunan Yılan Kalesi civarında Çukurova topraklarının bağımsızlığı için mücadele eden Türk Çetecileri artık nasıl olduysa Fransız güçleri tarafından bir yerde kıstırılır.


Türk Çetesi kaç kişiydi?, onları muhasara altına alan Fransız askerlerinin durumu neydi? bunlarla ilgili detaylı bilgi yok elimizde. Fakat hani derler ya eskiler; ‘Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez’ diye. İşte Fransızların kıstırdığı ve belki de az sonra tüfekleriyle üzerlerine kurşun yağdıracağı Türklerin imdadına Adanalı Abdülfettah yetişir. Abdülfettah, Sırkıntı yöresinde mülazım askeri olarak görev yapmaktadır.Bu konuyla ilgili günümüze kadar ulaşan nadir yazılı belgelerde Türk Çetecilerinin, Fransız askerlerinin elinden Abdülfettah sayesinde nasıl kurtulabildiğinin detayları yok maalesef. Ama şunu biliyoruz ki Abdülfettah, Türk Çetelerini kurtarmış Fransızların elinden. Ama gel gör ki kendisi düşmüş ellerine bu kez işgal güçlerinin.İşte o andan itibaren gelişen olayları anlatıyor aradan geçen uzun yılların ardından nihayet bugünlerde gün yüzüne çıkan tarihi belge. İsterseniz bundan sonra ne olduğunu, o belgede yazılanların günümüz diline çevrilmiş versiyonunu bir miktar hikâye ederek takip edelim. Takip edelim ki aradan geçen yıllara rağmen sanki o anı yaşıyormuş gibi anlatanların, dinleyenlerin ve aktaranların yüreklerini burkan bir dram yaşayan Adanalı Abdülfettah’a ne olduğunu birlikte öğrenelim.







SUÇU: TÜRK ÇETELERİNİ, FRANSIZ ASKERİNİN ELİNDEN KURTARMAK 

“93 Osmanlı – Rus Muharebesine giden ve orada şehit düşen Adanalı gönüllü Tabur Kumandanı Binbaşı Besim Beyin oğluydu Abdülfettah. Adanalı Abdülfettah, 1335 (1920) senesinde Yılan Kalesi’nde bir Türk çetesini Fransız muhasarasından kurtardığı suçlamasıyla Fransızlar tarafından idama mahkûm edildi.Abdülfettah infazın yapılacağı Taşköprü’ye kadar elleri kelepçeli olarak bir araba içinde taşındı. İdamın infaz edileceği yere götürülürken geldiği Kale Kapısı’nda araba ve etrafındaki askerler bir an durdu. Olan biteni gözyaşlarıyla izleyen çevre halkını fark eden Abdülfettah, o an birkaç saniyeliğine kendisini götürenlere direnmek istedi. Elleri muhtemelen arkadan bağlıydı ve arabada ayağa kalkmaya çalışırken yere kapaklandı yeniden.İşte o anda kendisini idam edileceği yere götüren arabanın içerisinden yükselen çığlığı duyuldu; Başkaca bir ses duyulmadı Adanalı genç Abdülfettah’tan. İdam mahkûmunu taşıyan araba Kale Kapısı’ndan Hacı Ali Tekkesi Meydanı’na sürüldü. Abdülfettah elleri bağlı şekilde arabadan indirildiğinde etrafındaki askerlerin tedirginliğinin sebebi olan komutanı fark etti. Abdülfettah infaza bizzat nezaret etmek için orada bulunan Fransız İşgal Valisi Albay Bremond’dan öldürülmeden önce son bir kez dört rekât namaz kılmak istediğini söyledi.Az sonra anlayacağız ki Abdülfettah’a namaz izni verilmiş. Ama nasıl… 




Ey vatandaşlarım; ben Türklük yoluna kurşuna direnmeğe gidiyorum. İntikamımı alın!’





NE KADAR İNSAFSIZ OLABİLECEKLERİNİ GÖRECEKSİNİZ 

İşgal Valisi Bremond’un ‘lütfettiği’ namaz izninden hemen sonra idam mahkûmunun abdest almasına izin verilip verilmediğini kaydetmiyor tarihi kaynaklar. Ama insan, ‘o kadar da insafsız olamazlar’ diye düşünüyor değil mi? Acele etmeyin ne kadar insafsız olduklarını göreceksiniz az sonra.Adanalı Abdülfettah, işgal güçlerinin ellerinden kurtardığı hemşerilerinin cezasını kurşuna dizilerek ödeyecekti. Ama son nefesini vermeden önce aldığı iznin ardından yönünü kıbleye dönüp tekbir getirdi ve namaza başladı. İlk iki rekâtı bitirip, üçüncü rekât için ayağa kalkacağı sırada hemen birkaç adım gerisinde bekleyen infaz mangasının kendisine doğrulttuğu tüfekler ateşlendi. 


Hayır, yanlış okumadınız. İdama mahkûm bir kişinin son arzusu olan dört rekât namaz talebi, namazın tam ortasında ateşlenen tüfeklerle kesildi. 
Kesilmekle de kalmayacağını göreceksiniz az daha sabır…Üzerine sıkılan kurşunlar bedenine saplanan Adanalı Abdülfettah’ın buna rağmen yaşama belirtisi göstermesi Fransız İşgal Valisi Bremond’u hayli kızdırdı. Can havliyle yerde kıvranan ve vücudundan fışkıran kanlarla tüm bedeni kırmızıya boyanan Abdülfettah’ın o an gözlerini, katillerine ve o katillere ‘ateş’ emri veren Bremond’a çevirip çevirmediğini bilmiyoruz. Yazmıyor bunu kaynaklar.Ama o kaynaklar bakın ne yazıyor. Dikkatli okuyun. Okuyun da anlayın bu memleketin insanının, o sözde medeni batının işgalci üniformalı temsilcileri tarafından nasıl bir gözle görüldüğünü.







ÖLMEDİĞİNİ FARK ETTİ, TABANCASINI ÇEKİP İKİ EL ATEŞLEDİ… 

Üzerine tüfeklerle kurşun yağdırılan Abdülfettah’ın halen nefes almaya çalıştığını fark eden Bremond kızgınlığını belirten bir homurtuyla inledi; “Köpek daha ölmemiş…” 

Ve belinden çıkardığı tabancasını yerde belki de gözlerini kendisine doğrultan Adanalı kahraman Abdülfettah’a çevirdi. İki el ateşlediği tabancasının hedefi Abdülfettah’ın kafasıydı….Olayı anlatan raporu, “Bu suretle o gün Adanamız ilk mübarek şehidini vermiştir” notunu düşmüş Kuvayı Miliye Cephe Kumandanlarından Akıncı Müfreze Kumandanı Nasrullah San ve Akıncı Müfreze Kumandanı Yaveri İbrahim Beşkardeş.‘Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü bir özelliği vardır’ sözünü nereden duyduğumu hatırlamıyorum şimdi. Ama 1920’de yaşanan ancak günümüze kadar yaşandığından haberdar olamadığımız bu hadise bu sözün aslında ne kadar doğru olduğunu gösteriyor bize.





BU TARİHİ OLAY NASIL GÜNDEME GELDİ? 

Adanalı Abdülfettah’ın bu hazin sonunu anlatan Osmanlıca olarak elle yazılmış rapor Milli Mücadele’de üstün hizmetleri bulunan Besim Alaybeyoğlu’nun ailesi tarafından yıllarca muhafaza edildi. Pozantı’da öğretmenlik yapan Volkan Uysal, Alaybeyoğlu ailesinden raporun bir kopyasını alıp Tarihçi Cezmi Yurtsever’le paylaştıktan sonra yaşandığından haberimiz olmayan bu acı hadise şehrin kanla yazılmış acı geçmişine yeni bir sayfa olarak eklendi.Ne demiştim biraz önce; ‘Gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü bir özelliği vardır.’ Vardı ve gördünüz çıktı ortaya. İşte şimdi Fransız İşgal Valisi Albay Bremond’un fotoğrafına bir kez daha çevirin gözlerinizi. Tıpkı son nefesini vermek üzereyken aynı hareketi yaptığını varsaydığımız Adanalı Abdülfettah gibi. Ve çekinmeyin tükürün suratına. Çünkü sırf bu nedenle yayınlandı fotoğraf.


Bu arada meraklısına Abdülfettah’ın yakınlarına ilişkin birkaç özel not daha;

Abdülfettah’ın yeğeni Besim Bey bu olaydan kısa bir süre sonra işgalci Fransa’nın bayrağını yırtarak bağlı bulunduğu askeri birlikten firar etti. 
Firari Besim Bey’in kaçarak geçtiği Niğde’de düşmanla mücadeleye devam ettiğinin kayıtları var. Yeğen Besim Bey’in izine daha sonra Çukurova’nın kurtuluşu için görevlendirilen Sinan Tekelioğlu’nun yanında rastlıyoruz. Besim Bey Karaisalı, Pozantı ve Adana’nın düşman işgalinden kurtarılmasında büyük yararlıklar göstermiş. Fransız’ın kalleşçe öldürdüğü Abdülfettah’ın vasiyetini onun istediği şekilde yerine getirmiş sayılır mı acaba?

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

BU ADAMLARA ARTIK KULAK VERİN

DÖRT DÖRTLÜK OPERASYON!


MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN, 'ERGENEKON' OPERSAYONUNU DEĞERLENDİRDİ (24 OCAK 2008)

Önce tabloya bakalım: 22 Ocak günü sabaha doğru Polis, “Şafak Operasyonu” adını verdiği büyük bir gözaltına alma eylemi gerçekleştirdi. Operasyon dört dörtlük… Mahkemenin yayın yasağına rağmen ertesi gün, yani 23 Ocak’ta çıkan gazeteler gözaltına alınanlar hakkındaki hükmü manşetten verdiler “Darbecilere Operasyon” (Radikal) “Kızıl Elma hoşaf oldu” (Taraf) “Küçük Paşa’ya Büyük Baskın” (Bugün) “12 yıl sonra Susurluk’u çözme fırsatı” (Zaman) “Hiç bu kadar derine inilmemişti” (Yeni Şafak) “Ortalık güzel koktu” (Birgün) “Devlet, Derin Devlete Karşı” (Sabah) Vb. vb. Sadece bu manşetler bile, yürütülen operasyonun basın ayağının da tamam olduğunu göstermeye yetiyor. Sözüm ona gizli olarak yürütülen ve mahkemenin yayın yasağına rağmen operasyonun ayrıntıları ve gözaltına alınan kişilere isnat edilen suçlamalar, sanki kanıtlanmış gerçeklermiş gibi bu manşetlerin altına dolduruldu. “Yakalananlar 1952’de Amerikanın inisiyatifiyle NATO bünyesinde kurulan Kontrgerilla’nın mensupları idi. Örgütün Türkiye’deki adı Ergenekon’du. Amacı Türkiye’yi kaosa sürükleyerek darbe ortamı yaratmaktı. Çok sayıda ünlü isime yönelik suikast hazırlığı içinde idiler. Susurluk ile birlikte biraz açığa çıkmışlardı ama üzerlerine daha fazla gidilmemişti. Haziran ayında Ümraniye’de ele geçen el bombaları bu örgüte aitti. Hırant Dink, Rahip Santaro ve Malatya cinayetleri ile Danıştay baskını ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılmasının ardında hep bu örgüt vardı.” Manşetleri atan ve altına bir merkezden servis yapıldığı belli olan bu bilgileri yazan gazetelere bakıyorsunuz: Amerikan sözcülerinin gazetesi Taraf, İktidar destekçisi dinci gazeteler Yeni Şafak, Vakit, Fetullah Gülen’in gazeteleri, Zaman, Bugün, Batıcı neoliberaller Birgün, Evrensel, Ve Doğan Holding’in gazeteleri Radikal, Hürriyet ve Milliyet. Gazetelerin kimliği, yürütülen operasyonun ne olduğu konusunda yeterli bir fikir veriyor. OPERASYONUN DÖRT AYAĞI Bir de hemen aynı gün operasyonu alkışlayan, gözaltına alınanları suçlu ilan eden köşe yazarları var: Fetullah Gülen’in Bugün gazetesinden Nazlı Ilıcak, Gülay Göktürk, Emre Aköz, Ergun Babahan ve Umur Talu, Taraf gazetesinden Yasemin Çongar, Ahmet Altan, Nevzat Çiçek ve Zaman gazetesinden Ali Akkuş. Yazarların kimliği de önemli bir başka ipucu. Fetullah’ın Bugün gazetesi her türlü tedbiri elden bırakmış. Daha ilk günden bütün köşe yazarları, gözaltına alınanları mahkum eden ve iktidarı alkışlayan yorumlar döşemişler. Bütün bunlara operasyonu yürüten Emniyetin Fetullah sicilli İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’i de eklemek gerekir. Daha ilk andan başlayarak bütün basını “bilgilendirmek” (!) için büyük çaba gösterdiği anlaşılıyor. Mahkemelerin yayın yasakları bunlar için geçerli değil. Elbette BOP eşbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ı da unutmamak gerekir. Davos programını iptal etti. Ve yaptığı açıklamayla operasyonu yürüten görevlileri kutladı. Dört başı mamur bir operasyon! SÜPER NATO Evet, dört başı mamur bir operasyon yürütülüyor ama ortada tuhaf bir durum var! Yani bu ülkede ne kadar Amerikancı varsa, hepsi elbirliği yapmışlar, Kontrgerilla’ya saldırıyorlar(!) Yani Amerika, kendi kurduğu, yönettiği ve bugüne kadar getirdiği Kontrgerilla’ya karşı! Oysa Kontrgerilla, kurulduğu 1950’li yıllardan bu yana hep Amerikan politikalarına uygun faaliyet gösterdi. Kontrgerilla, NATO içinde kullanılan adıyla Süper NATO, Amerikan devletinin Türkiye Cumhuriyeti devleti içindeki illegal uzantısıdır. Veya meşhur adlandırma ile ifade edecek olursak, bu örgüt “Amerikan Derin Devleti”nin Türkiye içindeki koludur. 1973 yılındaki Kültür Sarayı yangını,

Marmara Vapuru’nun batırılması,

1977 yılındaki Sirkeci ve Yeşilköy bombalamaları,

1 Mayıs katliamı, 1990’larda Muammer Aksoy’la başlayan Atatürkçü aydınların katli,

Eşref Bitlis suikastı vb… 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, Türkiye’deki Amerikan Derin Devletinin faaliyetlerinin sonuçlarıdır. SON OPERASYON 28 Şubat süreci, Türkiye’deki Amerikan Derin Devleti’nin sınırlandığı, Susurluk sonrası gelişmelerle birlikte tamamen tasfiye edilmese bile önemli ölçüde etkisizleştirildiği bir dönem oldu. Ama AKP iktidarı ile birlikte Türkiye’deki Amerikan Derin Devleti, yeniden yapılanarak faaliyete geçmiştir. Yeniden yapılanmada Amerika’nın dayandığı kuvvet, Türk Devleti içindeki Fetullahçı örgütlenme olmuştur. Şemdinli provokasyonu ile o zaman Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yaşar Büyükanıt’ın hedef alınması, Hırant Dink, Rahip Santaro ve Malatya cinayetleri, Danıştay baskını; Türkiye’deki Amerikan Derin Devleti’nin son yıllardaki belli başlı icraatları arasında sayılabilir. Öyle görünüyor ki “Ergenekon operasyonu” bu çetenin son operasyonu olmaktadır. Hedef, son zamanlardaki bütün eylemlerde olduğu gibi Türk Ordusu ve antiemperyalist yurtsever cephedir. Bunun için kurban olarak seçilen kişilerin, böyle bir senaryoda kullanılmalarını mümkün kılan yanlışları, oynanan oyunu gizlemeye yetmemektedir.

İSPATLIYORUZ: ORG. EŞREF BİTLİS’İ KATLEDEN GLADYO TAYİP ERDOĞAN’I İKTİDARA GETİRDİ


İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK: (27 OCAK 2008)

Gladyo, Org. Eşref Bitlis ve Uğur Mumcu gibi Atatürkçü aydınlarımızı ABD’nin Ortadoğu stratejisi önünde engel oluşturduğu için öldürdü. Bugün de ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni uygulamak için Türk Ordusu’na ve milli güçlere karşı operasyon yürütmektedir. 1996 yılında Eşref Bitlis’i ABD güdümlü Gladyo’nun katlettiğini Aydınlık dergisine açıklayan general, tutuklanmıştır. Tutukladıkları güçsüz, etkisiz ve dağınık kimseler, ABD ve BOP Eşbaşkanlığı için bir tehdit oluşturmuyor. Asıl korktukları tehdit, “darbeci” ilan ettikleri Türk Ordusu ve milli kuvvetler. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bugün (27 Ocak 2008, Pazar) saat 15.00’te İstanbul Kadıköy Eysan Oteli’nde Uğur Mumcu’nun Anısına düzenlenen, “Milli Anayasa ve Kemalist Devrim” konulu açık oturumda konuştu. E. Gen. Sörvet Cömert’in başkanlığında yapılan oturuma E. Turizm ve Tanıtma Bakanı Alev Coşkun, İP Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu da konuşmacı olarak katıldılar. Perinçek, konuşmasında Gen. Veli Küçük’ün henüz görevdeyken, 1996 yılında Aydınlık’a Org. Eşref Bitlis’in uçağını ABD güdümlü Gladyo’nun düşürdüğü bilgisini verdiğini açıkladı. 25 Ağustos 1996 tarihli Aydınlık’ta “Yetkili generalin açıklaması” üst başlığıyla yayınlanan haberde, Veli Küçük ABD’ye bağlı Gladyo’nun Eşref Bitlis suikastini niçin yaptığını da açıklıyor. Perinçek’in konuşmasının ilgili bölümleri özetle şöyle: GLADYO’NUN “SİVİL ANAYASA” TASLAĞI Tayyip Erdoğan’ların “Sivil Anayasa” diye topluma sundukları metin, Gladyo’nun Anayasa Taslağıdır. Buradaki “Sivil”lik, millî devlete ve Türk Ordusuna düşmanlığın Amerikanca şifresidir. GLADYO’NUN EN BÜYÜK CİNAYETİ Gladyo’nun en büyük cinayeti, Jandarma Genel Komutanımız Org. Eşref Bitlis’in 17 Şubat 1993 günü uçağının düşürülmesi yoluyla katledilmesidir. ORG. EŞREF BİTLİS VE UĞUR MUMCU NİÇİN KATLEDİLDİ Cinayet nedeni, Org. Eşref Bitlis’in ABD’nin Ortadoğu planına, özellikle İkinci İsrail’in kurulmasına kararlılıkla ve başarıyla karşı koymasıdır. Org Eşref Bitlis ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında şehit edildi. Uğur Mumcu da, ABD’nin Ortadoğu planlarına çomak soktuğu için öldürüldü. Uğur Mumcu, PKK’yı MİT’in kurduğu gerçeğinin peşine düşmüştü ve kanıtlarını topluyordu. GEN. VELİ KÜÇÜK 1996 YILINDA GLADYO’NUN EŞREF BİTLİS SUİKASTİNİ DUYURDU Dün tutuklanmış bulunan E. Gen. Veli Küçük, 1996 yılında orduda general olarak görevliyken, Org. Eşref Bitlis’i ABD’nin öldürttüğünü Aydınlık dergisine açıklamıştı. Aydınlık’ta “Yetkili generalin açıklaması” üst başlığıyla yayınlanan açıklamada, General Veli Küçük, Aydınlık’ta belirtildiği gibi, iki kurmay albayın da bulunduğu bir görüşmede Aydınlık muhabirinin yazılı sorularına verdiği cevapta özetle şunları belirtti: • Org. Eşref Bitlis’in katilleri Çiller’in özel Örgütü’nde. Öldürülmesi ABD’nin işi. • Org. Eşref Bitlis Özel Harpçi ABD subaylarını karargâhtan attı. JUSSMAT Komutanı ve Çekiç Güç’teki subaylar Eşref Paşa’yı Washington’a iki kez şikâyet ettiler. ORG. EŞREF BİTLİS’İ KATLETTİREN GLADYO TAYYİP ERDOĞAN’I İKTİDARA GETİRDİ 17 Şubat 1993 günü Ortadoğu’daki stratejik hedefi önünde engel gördüğü için Org. Eşref Bitlis’i öldürten SüperNATO, 1996 sonbaharında Tayip Erdoğan’ı başbakan koltuğuna oturtmak için düğmeye bastı. 21 Ekim 1996 tarihli Aydınlık dergisinin kapağında şu başlık var: “Abramowitz Tayyip’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor” Gladyo’nun Tayip Erdoğan’ı başbakan koltuğuna oturtma planı, ABD kaynaklarında açıkça yayınlandı. 16 Şubat 1997 günü Leyla Tavşanoğlu’nun benimle yaptığı Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan görüşmede şunu belirtiyorum: “1997 Ocak ayında CIA’nın yan kuruluşu Rand Corporation’un ABD Hükümeti’ne verdiği raporda, (…) ‘Artık Refah Partisi’ni iktidar seçeneğimiz olarak destekleyelim’ deniyor. (…) Tayip Erdoğan’a veliaht ve geleceğin başbakanı gözüyle bakılıyor. ABD kaynakları Abdullah Gül’den de geleceğin dışişleri bakanı olarak söz ediyorlar. Geleceğin iktidar formülü de böylece belirmiş oluyor.” (Cumhuriyet, 16 Şubat 1997) Apaçık ortada, 1996-1997 yılında ABD kaynakları açıklamış: Tayip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, bir Gladyo operasyonuyla Türkiye’nin tepesine oturtulmuştur. Org. Eşref Bitlis’in katledilmesi ve Tayip Erdoğan’ın iktidar koltuklarına oturtulması, ABD’nin aynı Büyük Ortadoğu Stratejisi içinde alt başlıklardır. GLADYO’NUN STRATEJİK HEDEFİ: BOP Gladyo Anayasasıyla amaçlanan stratejik hedef, Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Anayasa taslağı, bütünüyle ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne göre kurgulanmış ve kodlanmıştır. BOP EŞBAŞKANLIĞI’NIN GLADYO ÖRGÜTLENMESİNDEKİ ÖZEL YERİ Gladyo, bilindiği gibi Atlantik İttifakı’nın tepelerinde SüperNATO diye anılan örgütün İtalya’daki adıdır. SüperNATO, NATO ülkelerinin içine yerleştirilmiş gizli hükümetlerden oluşmaktadır. ABD mafyası, NATO ülkelerini SüperNATO aracılığıyla kontrol altında tutmaktadır. SüperNATO’nun Ortadoğu örgütlenmesinde BOP Eşbaşkanlığı’nın özel bir yeri bulunmaktadır. TAYYİP BEY’İN BOP EŞBAŞKANLIĞI: SÜPERNATO (GLADYO) GÖREVİ Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev aldığını yedi ayrı konuşmasında itiraf etmektedir. Bu konuşmaların bazıları görüntülüdür. Hepsini sık sık açıklıyoruz ve gösteriyoruz. BOP Eşbaşkanlığı, bir SüperNATO görevidir. GLADYO’NUN GÜNCEL GÖREVİ: DİYARBAKIR’I MERKEZ YAPMAK SüperNATO’nun şu andaki güncel görevi, Diyarbakır’ı Büyük Ortadoğu Projesi içinde merkez yapmaktır. Tayip Erdoğan da, kendi ağzıyla “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı merkez yapma görevini” üstlendiğini, 15 Şubat 2004 akşamı Kanal D beyazcamından ilan etmiştir. GLADYO’NUN BOP HARİTASI ABD yönetimi, Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya vermek istediği düzeni, hem Dışişleri Bakanı Condoleza Rice’ın ağzından hem de haritalarla ilan etmiştir. O haritalarda Diyarbakır, ABD Ordusunun Kuzey Irak’ta kurduğu İkinci İsrail devletinin merkezi olarak gösterilmektedir. GLADYO TARİHİNİN DÖNÜM NOKTASI Eşref Bitlis’in katledilmesi, Gladyo’nun Türkiye tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu cinayet, NATO’nun en güçlü ordularından biri olan Türk Ordusu’nun SüperNATO kontrolünden çıkmakta olduğunun bütün dünyaya ilanıdır. Türk Ordusu, ABD’nin stratejik emelleri önünde artık engel oluşturmaya başladığı için Eşref Bitlis, Gladyo tarafından öldürtülmüştür. Daha sonra Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu’nu hedef alan suikast girişimleri de olmuştur. Org. Karadayı ve Org. Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanlığı yaptığı dönemlerde, ABD kaynakları, açıkça “Türk generallerinin denetimden çıktı” saptamasında bulunmuşlardır. E. Tümg. Alaettin Parmaksız’ın yeni yayınlanan “Türk-Amerikan savaşı” adlı kitabı, bu sürecin vardığı yeri işaretlemektedir. GLADYO’NUN OPERASYON MERKEZİNDE FETHULLAHÇI POLİS ŞEFLERİ VAR Türk Ordusu’nun cephesini ABD’ye dönmesiyle Türkiye’deki Gladyo örgütlenmesi çok önemli bir değişim geçirdi. Örgütün karargâhı, Haçlı irticaya kaydı ve operasyon merkezine de Fethullahçı polis şefleri oturtuldu. FETHULLAH SİCİLLİ AKYÜREK TAYYİP ERDOĞAN’A BAĞLI Emniyet İstihbarat Dairesi Genel Müdürü Ramazan Akyürek’in siciline, İstanbul Valisi Erol Çakır, “Emniyetteki hizipleşme içinde irticaî akıma (Fethullah) yakın, dikkat edilmeli” diye yazmıştır. Ramazan Akyürek, Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı Tayip Erdoğan’a bağlıdır. GLADYO’NUN SON OPERASYONU

Beş-altı gündür yürütülen operasyon, Gladyo’ya karşı operasyon değil, Gladyo’nun yaptığı operasyondur. HEDEF TUTUKLANANLAR DEĞİL, MİLLİ GÜÇLER VE TÜRK ORDUSU Gözaltına alınanlar ve tutuklananlar, genellikle dağınık, örgütsüz, bir kısmı başıbozuk, bazıları tertiplere çanak tutan ve birkaç tanesi de kışkırtıcı ajan olduğu daha önce saptanmış kimselerdir. Bu güçsüz insanların, ABD ve Tayip Erdoğan iktidarı için bir tehdit oluşturmadığı açıktır. Hedefin onlar olmadığını Gladyo’nun basındaki değnekçileri de ilan ediyorlar. Ordu’ya karşı nifak hareketleri ve psikolojik savaş şiddetlenmiştir. Türk Ordusu’nun birliğini bozmak için, “2009’da Org. İlker Başbuğ’a karşı darbe yapılacaktı” türünden uydurmalar piyasaya sürülmekte ve yayınlanmaktadır. Hedef, milli güçlerdir. Hedef, “darbe tehdidi” başlıklarında ilan edildiği gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. PKK DA OPERASYONU DESTEKLİYOR

PKK da, operasyonu desteklediğini ilan etmekte, ancak hedefe ilerlenmesi için, millî kuvvetlere yönel inmesini talep etmektedir. ABD, BOP Eşbaşkanlığı, Fethullahçı Gladyo, basındaki psikolojik savaş elemanları ve PKK, bu operasyonun da gösterdiği gibi aynı ast-üst ilişkileri içinde hareket etmektedirler. GLADYO İLE TÜRK MİLLETİNİN SAVAŞI
Derinleşen krizlerin de zorladığı koşullarda Türkiye, bir hesaplaşma dönemine girmiştir. ABD’nin BOP Eşbaşkanı Tayip Erdoğan’ın başlattığı bu operasyon, hesaplaşmanın bir cephesidir. BOP ANAYASASI
Yaptıkları anayasa taslağı, Türk milletinin değil, BOP’un anayasasıdır. Bu anayasa taslağı; ----Devlet egemenliğini dış cephede yabancılara devretmektedir. — Milli egemenliği, iç cephede mafyayla, tarikatlarla, cemaatlerle paylaşmaktadır. — Milleti etnikleştirmektedir. — Vatanı yerelleştirmekte ve parçalamaktadır. — Kamuyu özelleştirmektedir. — Yurttaşı kullaştırmaktadır. KALDIRDIKLARI TAŞIN ALTINDA KALACAKLAR
Ekonomileri çökmektedir. BOP yürümüyor. Milli devleti ortadan kaldırmak, Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmak gibi büyük suçlara batmışlardır. Kaldırdıkları taşın altında kalacaklardır.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
İzmir'de10 bin kişi ‘BENİ DE ALIN!’ dedi
İşçi Partisi’nin yurt çapında başlattığı “Doğu Perinçek ve Yurtsever Aydınlara Özgürlük” adlı imza kampanyasına ilgi büyüyor. İzmir’in on ayrı merkezinde açılan imza masalarında 7 Ağustos tarihinden itibaren aralarında eski milletvekilleri, emekli subaylar ve siyasi parti yöneticilerinin de bulunduğu yaklaşık 10 bin yurttaşımız “Atatürk’ü savunmak suçsa beni de alın” başlıklı metne imza attı. Kampanya süresince tek başına Konak ilçesinde açılan imza masasında 300 Aydınlık satıldı. Kampanyaya destek verenler arasında beş emekli albay, bir yarbay, 2 emekli binbaşı, 16 emekli subayın yanı sıra 108 öğretmen, 29 mühendis, 6 mimar, 3 muhtar, 4 gazeteci, 13 sanatçı, 4 öğretim üyesi, 6 polis, çok sayıda işçi, öğrenci, esnaf ve ev hanımı da bulunuyor. Yurttaşların yoğun ilgi göstererek imzaladıkları metin şöyle; ATATÜRK DEVRİMLERİNİ SAVUNMAK VE YURTSEVERLİK SUÇSA; BENİ DE ALIN! CMK 250. Maddeye Göre Özel Yetkili İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NE, Silivri / İstanbul Dosya no : 2008/ 209 Suç : Atatürk Devrimlerini savunmak, vatanı ve milleti canından çok sevmek Suç tarihi : Halen devam etmektedir. Ülkemizin değerli yurtsever aydınları, siyasi parti genel başkanları, rektörleri, bilim adamları, komutanları, gazetecileri “Ergenekon” adı verilen soruşturma kapsamında özgürlüklerinden mahrum edilmişlerdir. Tutuklulukları, cezaya dönüşmüştür. Bu yurtseverlerin tek suçu, Atatürk Devrimlerini taammüden savunmak, vatanı ve milleti canlarından çok sevmektir. İtiraf ediyorum! Ben de Atatürk Devrimlerini taammüden savunuyorum, vatanımı ve milletimi canımdan çok seviyorum. Eğer bu suçsa, beni de alın, beni de yargılayın! Saygılarımla. İsim – Meslek- İmza
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
Konu: Kevın (part two)

27 Eylül 2009
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr
   
 

Kevın (part two)


Bir evlat askere gitmiş, vatan borcu için, bir evlat dağa çıkmış, terörist olmuş, bir evlat mayına basmış tarlada, sakat kalmış; devletle örgüt arasında sıkışmış çaresiz bir aile ve zorunlu göç.

*
Açılım filmi bu.
Oscar aday adayı.
Güneşi Gördüm...
*
Peki, ahali nasıl görecek?
*
Kağızman’da çekildi...
Kağızman’da sinema yok.
*
Şırnak’ta yok.
Bitlis’te yok.
Tunceli’de yok.
Ağrı’da yok.
Ardahan’da yok.
Iğdır’da yok.
Siirt’te açıldı güya, minibüs kadar... Kilis’te arada sırada seyyar kuruluyor... “Sinema salonu var” denilen şehirler ise, halk eğitim merkezlerindeki göstermelik küçük birer oda... “Nerde?” diye sorsan, vatandaşın haberi yok.
*
Güroymak mesela...
Kürtçe “Norşin” yapıldı.
Bütün sorunlar bitti!
Aferin de... Hani sinema?
*
(Güneşi Gördüm’ün yönetmeni Mahsun Kırmızıgül veya... Asıl adı, Abdullah Bazencir... İster misin, onun ismini de Atatürk değiştirmiş olsun zorla!)
*
Doğubayazıt’ta yok sinema, Midyat, Nusaybin’de yok, Beytüşşebap, Cizre’de yok, Eruh, Pervari’de yok, Şemdinli, Yüksekova, Çukurca’da yok, “Paris” diyorlar ama, Bismil’inde, Kulp’unda, Lice’sinde yok, Çemişkezek, Pülümür’de yok.
*
Malazgirt’te yok.
1071 be abi... Hâlâ yok.
*
Hasankeyf’e ne İngiliz’i kaldı gelmedik, ne Amerikalısı ne Japon’u ne Fransız’ı, sineması yok... Harran’a bin kere filan gitti başbakanlar, Mezopotamya’nın kalbi, dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri, üniversitesi var, sineması yok.
*
Diyeceksiniz ki, her şeyimiz sanki tamam da, sinema salonlarımız mı eksik... E ben de onu merak ediyorum zaten, herkes tamam da, Kevın’ımız mı eksikti?
*
Bırakın açılım hikâyesi anlatmayı da, sinema salonları açın bölgeye... İnsanlarımız güneşi de görsün, Kevın’ı da.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
BATAN AKP'NİN MEDYASI BUNLAR

BU HABERİ KAÇIRMAYIN:
İŞTE BU SUÇÜSTÜDÜR

Emniyet Genel Müdür Yardımcsı Emin Arslan’ın adliyeye sevki sırasında bir skandal yaşandı. Sürekli çevrede dolaşan bir kişiden şüphelenen Arslan, şahsın elindeki anahtarlığın gizli kamera olduğunu ortaya çıkardı.
ADLİYEDE GİZLİ KAMERA SKANDALI Emniyet Genel Müdür Yardımcsı Emin Arslan’ın adliyeye sevki esnasında skandal yaşandı. Adliyede dolaşan bir kişinin elindeki anahtarlığın gizli kamera olduğu ortaya çıktı.
İstanbul’da gerçekleştirilen bir operasyon kapsamında tutuklanan Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, adliyede gizli kamerayı deşifre etti. Hürriyet gazetesinden Saygı Öztürk’ün haberine göre, hakkında verilen tutuklama kararının mahkemede yüzüne okunması için sıranın kendisine gelmesini bekleyen Emin Arslan, adliye koridorunda da polisliğini yaptı. Dün sabah Beşiktaş Adliyesi’nde çeşitli davalardan adliyeye getirilen zanlılar, yakınları ve emniyet mensuplarının bulunduğu ortamda, bir kişinin elindeki anahtarla oynaması ve sık sık yerini değiştirmesi Emin Arslan’ın dikkatini çekti. ATLAYIP ANAHTARI ALDI Polislerin arasından aniden fırlayan Arslan, elinde anahtar bulunan kişinin üzerine atladı ve hemen elindeki anahtarı aldı. Polisler, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Aslan’ın el koyduğu anahtarı inceledikten sonra bunun “otomobil anahtarı” olduğunu söylediler. Ancak Arslan, bunun anahtar değil, gizli kamera olduğunu anlattı. Oradaki diğer görevliler de anahtarın gerçekte gizli kamera olduğunu saptadılar. EMNİYET’E GÖTÜRÜLDÜ Arslan’ın yakalayıp el koyduğu gizli kamera ve bunun sahibi olan kişi polisler tarafından hakkında işlem yapılmak üzere hemen Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Emin Arslan’ın tutuklanmasından sonra çekim yapan kişinin ne amaçla bunu yaptığını belirlemek için avukatı Zuhal Dönmezer bilgi almak istedi. Ancak yetkililer gizli çekim yaptığı iddiasıyla kendilerine kimsenin getirilmediğini söylediler. ÇEKİM YAPAN SERBEST Emin Arslan’ın yakaladığı kişinin dışarıya çıkarıldıktan sonra güvenlik mensubu olduğunu söyleyip serbest bırakılmış olabileceği belirtildi.

ARSLAN: GERÇEKLER MUTLAKA ORTAYA ÇIKACAK Hakkında verilen tutuklama kararı önceki gün vicahiye çevrilen Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, tutuklanarak Paşakapısı Cezaevi’ne gönderilmişti. Arslan, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağına inandığını söylemişti.

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,

SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
IŞIK HIZINDA GÖRÜŞME

Yandaş medya çok mutlu.
Obama lütfetmiş ve Erdoğan'la 15 dakika görüşmüş.
Ne görüşmüş dersiniz?
Emperyalist çıkarlarını.
Ama bunu bile sadece 15 dakika görüşmüş.
Yandaş medya:
"OBAMA,TAYYİP ERDOĞAN'A 15 dakikada EMİR VE TALİMATLARINI VERDİ" diye yazamazlar ki.
Arpaları kesilir.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

26 Eylül 2009 Cumartesi



Sarayda doğan son şehzadeye 'üst düzey' uğurlama

II. Abdülhamit'in torunu Osman Ertuğrul Osmanoğlu, resmi yetkililerin de katıldığı uğurlamayla dedesinin yanına defnedildi.

Cumartesi, 26 Eylül 2009 15:34


Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamit'in İstanbul'da vefat eden torunu Osman Ertuğrul Osmanoğlu (97), Sultanahmet Camii'nde kılınan namazın ardından son yolculuğuna uğurlandı.
Osmanoğlu, dedesi II. Abdülhamit'in mezarının da bulunduğu II. Mahmut Türbesi Haziresi'nde toprağa verildi.
Sultanahmet Camii'nde düzenlenen cenaze töreni öncesinde hanedan üyeleri, II. Mahmut Türbesi Haziresi'nde biraraya geldi. Osman Ertuğrul Efendi'nin torunları, Osmanoğlu'nun ölümünden duydukları üzüntüyü dile getirerek, II. Mahmut Türbesi Haziresi'nde dua etti.
Sultanahmet Camii'nde düzenlenen cenaze törenine, hayattaki en yaşlı erkek mensubu olması sebebiyle 1994'den beri Osmanlı Hanedanı reisi olan Osman Ertuğrul Efendi'nin eşi Zeynep Tarzi, torunları ve hanedan üyelerinin yanı sıra Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, İstanbul Valisi Muammer Güler, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu ve Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı da katıldı. Yoğun kalabalık nedeniyle Sultanahmet Camii'nin avlusu adeta dolup taştı.
Eşi Zeynep Tarzi, torunları ve hanedan üyeleri, Osman Ertuğrul Efendi'nin naaşı başında dua ettikten sonra taziyeleri kabul etti. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da aileye başsağlığı dileyerek, Osman Ertuğrul Efendi'nin ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Cenaze namazını Sultanahmet Camii imamı Emrullah Hatipoğlu kıldırdı. Kılınan namazın ardından Osman Ertuğrul Osmanoğlu'nun cenazesi, tekbirler eşliğinde omuzlara alındı. Konvoy halinde Cağaloğlu'na götürülen Osmanoğlu'nun cenazesi, dedesi II. Abdülhamit'in mezarının da bulunduğu II. Mahmut Türbesi Haziresi'nde toprağa verildi.

ABD çok yakında saldıracağı İran için AKP’yi sildi. İnternetajans’tan bir FLAŞ ANALİZ daha !..
Durup dururken ne oluyor diyeceksiniz. Anlatayaım… ABD’nin İran’a İsrail ile birlikte ciddi bir saldırı düzenleyeceği artık gün gibi ortadadır. Bu saldırı öncesi hazırlıkların ve yığınağın yapılması için TBMM’den tezkere almak zorunda. Türkiye’nin İran sınırını TSK’ya emanet edip arkasını sağlama almak istiyor. Ancak bunu artık AKP ile yapamaz. Son olarak yapılan bakan değişimi AKP’nin rengini belli etmiştir. Milli görüş tabanını mutlu etmeye yönelik bu bakanlar, ABD ile İsrail’i çok germiştir. Davos’ta İsrail’i çok kızdıran ‘Van münit’ skandal’nın ardından dün ABD’de konuşan Tayyip Erdoğan, Hamas ve Filistsin konularını sanki Türk milletinin başka sorunu yokmuş gibi, ısrarla ve kafa ütülercesine konuşması bu düşünceyi doğrulamış ve gerginliği had safhaya taşımıştır. Değerli mayınlı arazileri göz boyamak için İsrail’e verme girişimi fos çıkınca bu kez insansız uçak konusunda İsrail’e yalakalık yapılmıştır. Bu yalakalık TSK’nın kesin tavrıyla daha da ortaya çıkmıştır. Şöyle ki; İsrail’i ürettiği Heron'ların satın alınmasına TSK çok ihtiyacı olmasına karşın karşı gelmiştir ve gerekçeleri İsrail’e maddeler halinde bildirilmiştir. En önemli çekincelerin başında uçakların menzillerinin kısa olması, havada az kalabilmeleri ve kullanıcılarının İsrailli olma şartlar oluştur. Yani TSK aldığı Heron’u istediği yerde istediği gibi uçuramayacak. Uçuracak olursa da teknik ekip İsrailli olacak ve yapılanı görecek. İsrail bu bekleyiş sırasında Türkiye için ürettiği 5 Heron’u apar topar Hindistan’a satınca da TSK ile ipler kopma noktasına geldi. Ancak AKP hükümeti yalakalık olsun diye şimdi de Savunma Bakanlığı aracılığı ile savunma sanayi adına bir gözlerden uzak bir açıklama yaptı ve Heron’ların bu şartlarda alınması gerektiğini ilan etti. Yani resmen her hareketimizi onların denetimine sokmayı kabul ettiler. Mide bulunduracak kadar onur kırıcı kısmen de ihanet anlamına gelebilecek bu yalaka istek, helal süt emmiş Türk generalleri tarafından hala kabul edilmedi. Yani, AKP İsrail yalakalığında ikinci bir Fosu yaşamış durumda Şimdi dikkat!.. Türkiye bazı işadamları aracılığı ile bir başka ülkenin insansız izleme uçağını alma görüşmelerine başladı. Bu komşu ülke’nin üreteceği uçak, İsrail Heron’una göre neredeyse üç misli bir süreyle havada kalabiliyor ve rampadan fırlatılabiliyor. Fiyatı da yarısından daha ucuz. Bu şu demek. Bir tabur, bu uçağı alıp Cudi dağında istediği yerden fırlatabilir ve havaalanı yerine 25 metrelik düz her hangi bir yere iniş yapabilir. Yaklaşık 1000 km uzaktaki bir hedefi gözleyebilir. Bu müthiş büyük bir üstünlük demektir… Ne oldu biliyor musunuz? Bu komşu ülkedeki uçağı üretip TSK’ya satma görüşmeleri yapan, hatta Türkiye’de ortak üretime geçmeye çalışan bazı işadamları ve emekli subaylar apar topar Ergenekon Terör Örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandılar ve hala hapisteler. Sınırları koruyacak TSK desteği ve askerlerini topraklarımızdan geçireceği tezkere olmadan İran’a saldıramayacağını bilen ABD çok yakında harekete geçecektir. ABD yanlısı gibi görünen ama her fırsatta ümmetçilik yapan ve bu konuda Anayasa mahkemesinden ceza alan AKP’nin bu tezkereyi çıkartmayacağı gün gibi ortada.
Peki bunu nasıl yapacak?
Her şeyden önce TSK ile arasını düzeltmek zorunda.İddia ediyoruz, cılkı çıkan Ergenekon davası çok yakında seyrini değiştirecektir. Çünkü ABD desteğini çekecektir. Çekmek zorundadır. Zaten hukuk skandallarıyla ve Adalet bakanlığının gayrı siyasi ahlaki gayretiyle yürüyen dava, yakında çökmeye başlayacaktır. ABD, TSK'nın sarstığı itibarını iade etmediği sürece yol alamaz.Çünkü ABD'nin Ortadoğu'daki en büyük müttefiki Türkiye değil, TSK'dır. bunun da gereği TSK'ya uzaklaşmaktan değil yakınlaşmaktan geçer. Merkezi Virjinya’da olan Fethulllah cemaati de bu seçimde AKP’nin yerine henüz kurulma aşamasında olan ve ABD fonlarından büyük miktarda yararlanacak olan sosyal demokrat bir partiyi destekleyecektir. ABD’nin yeni hedefi bölgedeki çıkarlar ile doğru orantılı olacaktır. Nabucco proesi boş bir proje değildir. ‘Gaz nereden bulunacak’ deniyordu. O gaz, İran operasyonu sonrasında Türkiye ve ABD denetimindeki Batı Azerbaycan’dan sağlanacaktır. Zaten nihayi hedef de budur. İran’ın parçalanmasına Türkiye’de sadece ABD ve MİT destekli MHP yönetimi “EVET” der. Vatansever ve Türk milliyetçisi tabana da “Bakın bizim zaten ülkümüz buydu” derler haklı olarak. Diyoruz ki, bir erken seçim sonrasında Türkiye’nin Yeni parti ve MHP koalisyonu tarafından yönetilmesi isteniyor. Ancak bu hükümet ABD’nin istediği İran tezkeresini bacakarasından geçirir… Eğer bütün bunlar hayal mahsulü ile ABD patriot füzeleri için neden “geç kaldınız” derken; İran da “Patriot'a gerek yok, bizden zarar gelmez.” Açıklamasını yaptı. Türkiye ve İran’ın en büyük iki terör örgütünü PKK ve PJAK sizce neden ABD koruma altına aldı.
internetajans-ÖZEL
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,
SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

25 Eylül 2009 Cuma

"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."
Türk Halkını cahillik ve tepkisizlikle suçlayan,hayatında halkın içine girmemiş,erasmus çocukları,torpille geldikleri makamlarında kıvırta kıvırta konuşacağına kulaklarını açsın ve dinlesinler.
Dobra dopra söylenen bu kelimelerin kaçını söyleye bilirler?
Söyleyemezler.
Buna ne yürekleri var,nede önlerine ekledikleri unvanlarına rağmen beyin,düşünceleri var.
Devşirilmiş yürekleri buna yetmez.
"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR, SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."

ALMAN VAKIFLARI MI DEDİNİZ?

Son zamanlarda CIA’nin ve mossad’ın adı çok geçerken Alman istihbaratının adı hiç geçmiyor. BOP/GOP/BİP projeleri tamamen mossad ve CİA’ ya mal edilirken sizce Alman istihbaratının bu kadar sessiz kalması doğal mı? Bence değil. Alman BND'nin de Karadeniz bölgesinde yer isimlerini değiştirmeden, Lazca bir alfabe uydurup yörede alan çalışmasına başlamasına kadar birçok fısıltı dolaşıyor. Tayyip Erdoğan’ın POTAMYA açılımı da bu sürece denk geldiğini unutmayınız.İşte bu gerekçelerden CIA’nin BND'den hiçte bağımsız bir örgüt olmadığını göstermek adına bu gerçeklerin bilinmesi gerekiyor.


GEHLEN ÖRGÜTÜ

CIA’nin en önemli operasyonlarından biri, daha servis doğmamışken başladı. Çok sayıda Nazi lideri İkinci Dünya Savaşı'nı kaybedeceklerini anladı ve ileride Sovyetler Birliği'ne karşı açılacak olası bir savaş konusunda, Hitler'den habersiz ABD ile görüşmeler başlattı. Geleceğin CIA Başkanı Allen Dulles, 1943 yılında İsviçre'nin Bern kentine giderek, bu etkili Nazilerle gizli görüşmeler yaptı. Dulles, resmi olarak CIA’nin öncülü OSS'nin (Overseas Secret Service-Denizaşırı Gizli Servis) ajanıydı

CIA’nin en önemli operasyonlarından biri, daha servis doğmamışken başladı. Çok sayıda Nazi lideri İkinci Dünya Savaşı'nı kaybedeceklerini anladı ve ileride Sovyetler Birliği'ne karşı açılacak olası bir savaş konusunda, Hitler'den habersiz ABD ile görüşmeler başlattı. Geleceğin CIA Başkanı Allen Dulles, 1943 yılında İsviçre'nin Bern kentine giderek, bu etkili Nazilerle gizli görüşmeler yaptı. Dulles, resmi olarak CIA’nin öncülü OSS'nin (Overseas Secret Service-Denizaşırı Gizli Servis) ajanıydı. Fakat çoğuyla savaştan önce birlikte çalıştığı Nazilerle özel işler yapmaktan geri kalmadı. Gerçekten de, Wall Street'in önde gelen hukuk danışmanlarından biri olan Dulles'ın, savaş sırasında da Nazilerle iş yapmayı sürdüren Standard Oil

gibi bazı müşterileri vardı. Bu yüzden, Hitler'in Doğu Cephesi istihbarat şefi General Reinhard Gehlen'in Amerikalılara teslim olması sürpriz yaratmadı. Gerilen ev sahiplerinden sıcak bir ağırlama bekliyordu. Özellikle de, gizli bir yere gömdüğü ve pazarlıkta kullanmayı planladığı çok sayıda dosya nedeniyle... General Gehlen, Virginia'daki Hunt Kalesi'ne kaçırıldı. Kendisini teslim alanları kısa sürede Sovyetler Birliği'nin Batı'ya saldıracağına ikna etmeyi başardı. ABD ordusu ve Gehlen "centilmenlik anlaşması" yaptılar. Gizli anlaşmaya göre, Gehlen'in casusluk örgütü ("Gehlen Org" diye anılır), Almanya'da yeni bir hükümet kuruluncaya kadar ABD için çalışacak ve ABD tarafından finanse edilecekti. Bu süre zarfında Gehlen, ABD'nin çıkarlarıyla Almanya'nın çıkarlarının çatıştığını görürse, Almanya'nın çıkarlarına öncelik vermekte özgür olacaktı. Gehlen, yaptığı anlaşma için Hitler'in halefi Amiral Doenitz'in onayını sağlamayı da garantiledi. Amiral Doenitz, Nazi ileri gelenlerinin kapatıldığı Almanya Wiesbaden'deki esir kampında rahat bir tutukluluk sürdürüyordu. Gehlen Org, on yıl boyunca CIA’nin Doğu Avrupa'daki tek istihbarat kaynağı oldu. 1955'te, Almanya'nın CIA’si BND'ye dönüştü. Elbette, BND, CIA ile işbirliğini sürdürdü. Gehlen, CIA’nin çalıştırdığı tek Nazi savaş suçlusu değildi. Diğerleri arasında, "Lyon Kasabı" Klaus Barbie, soykırımın fikir babası ve Eichmann'ın yakın çalışma arkadaşı Otto von Bolschwing ve Hitler'in gözdesi SS Albayı Otto Skorzeny de bulunuyordu. Hatta savaşın son döneminde rejimin Hitler'den sonraki ikinci adamı Martin Bormann'ın bile, CIA’yle bağlantılı olarak çalışırken kendini öldü göstererek Latin Amerika'ya kaçtığı yönünde kanıtlar var.


"SAHİPSİZ VATANIN BATMASI HAKTIR,

SEN SAHİP ÇIKARSAN BU VATAN BATMAYACAKTIR."